Özer Ataç
Resen
5.12.2022
1100 Okunma, 0 Yorum

R E S E N (*)

 

 

Bedenimiz iki şekilde işlev görür; istem dışı ve istemli yönelişler. Beynimize bağlı sinirsel komutada   istem dışı işleyiş,  insan bedeninin yüzde doksanı;  istemli olanlar ise yüzde onu oluşturuyor. İç organlarımız, tükürük bezleri, hormonal salgılar; antikor üretimi, bağışıklık sistemimiz, dengeleme özelliğimiz  …bunların hepsi,  bilinen irademizden bağımsız işleyen özelliklilerimizdir.

Bizler  bedenimizin dışında yaşamımızı ilgilendiren sorunlara  çözüm arar, çeşitli engelli girişimlerle uğraşırken;  onların baskısı, stresi ve yakıcı etkilerinin sirayet ettiği   içimizin  istem dışı işletimi;   bedenin yüzlerce faaliyetini  bozmadan,  önlemler oluştururken, olası hasarları tolere etmek için organların rutin çalışmasına uyum sağlaması,  insana özündeki  mucize olarak yeter (**).

*

Demek ki tolere etmek (tahammül; hoş görü değil!), özümüzde var. Fakat güç perestliğin haydutluğu, onu; insanın- insan,  insanın doğa ile  ilişkisinde   çoğunlukla  bastırılmış durumda;  her şeye rağmen tolere etmek  hala içimizde; bu yüzden, ‘kaybedilen erdemler yok olmuyor”,  desek yeridir.

Çoğunlukla  içimizdeki mucizelerin farkında ve değerinde değiliz; saptaması, bizi doğal olarak  dışımızdaki mucizelere inanmama eğilimine düşürüyor.  İçimizin farkına varmadığımızdan, dışımızdakilere  özenli olmuyoruz.

*

Sağlığını yitiren insanların öğütleriyle değil; hastalandığımızda sağlığımızın kıymetini biliyoruz. Sonra yine sağlığına kavuşanların çoğunluğu,  kazandıkları iç hassasiyetlerini yitirmeleri, iradi zayıflıklarından ötürüdür.  Sağlıklıyken, sağlığımızın kıymetini bilmiyoruz.   Çünkü içimizde neler olduğunu, içimizi “kime” teslim ettiğimizi bilmeden;  dışımızda   “fetihlere” koşturuluyoruz. Hepimiz bu koşturulmaları, tıpkı istemsiz sinir  işletimimiz gibi hem türlerimizin ele geçirdiği güç/kudret, ardından sökün eden arsızlık sarmalından kaynaklandığını biliyoruz.

Güç, kudret; tıpkı para gibi kimliğimizi doğrudan etkileyen enerjiye sahip; para çoğalıp ihtiyaçları,  olası gelecek kaygılarını yatıştırıp aştıkça; kişi bireysel kaygılarını hakimiyet iştahıyla değiştirir. Ardından  çoğalttığı paranın  nesnesi, para ise kişinin sahibi olur.    

Ne hazindir ki idealin özneleşmesi gibi paradoksallık, dünyamızda çok yaygın. İnsanlığı aşan, onu nesneleştiren  ideayı;   insanlığın önüne koyulması   hep savaş sebebi olmuştur. Oysa bu tür yaygın idealar,  güncel, insani,  kişisel sorumluluklarımızın tehirinden kaynaklanıyor. ‘Güncelin hakkını vermeyen,  ufuk icad edermiş’. Lakin hem güncel, hem de ufuk zamanını bekler; her ikisi de takdirle yerindedir; şimdinin hakkını vermeyen,  ufuktakinin hakkını veremez.  

*

 

İnsan iradesi,  canlı organizmalar için devrim hükmündedir. İrade  maddenin milyarlarca yıllık “çabasının” billurlaşmış halidir.  İnsanlık  yer yüzünde,  “ küresel kazaya” uğramazsa  iradi  gelişimi sürecek.  Bu belirleme, insan merkezlidir;   yeryüzündeki diğer canlılara göre hiyerarşiktir. Kritik olan, insanın kıyaslayıcı aklı ve geliştirici zihinsel soyutlama yeteneğinin ortaya çıkması ve sürdürülmesidir.

*

 

 

Nietzsche,  ‘Tarihin Yaşam için Yararı ve Sakıncası’ eserinde ifade ettiği gibi :  “  Ot yiyerek  gelip geçen sürülere bakınca; onların ne dünün ne de bu günün ne anlama geldiğini bilmediği görülüyor. Onların belleği yoktur; tarihsizi bir şekilde yaşarlar. İnsan türünün belleğinde neşe , keder dolu uzun  bir tarih vardır. Bir toplum, tarihsel bilincin aşırı yüküne maruz kalırsa; bu o toplumun,  yaratıcılığını zayıflatır; diğer taraftan, tarihsel bakış açısından  yoksun ise bakış açısı ancak Alp Dağları’nın eteklerindekiler kadar olabilir. Gerçekten de tarihsel kültürümüze diyalektik açıdan bakmalıyız.”

Toplumların yaratıcılığını engelleyen acı dolu tarihleriyse; bundan en başta kendilerinin sorumlu olduğunu; yönetimlerinde,  kişilerden bağımsız ,  kendiliğinden işleyen ortak  ilkeler inşa edemediklerini; krallarının bu ilkesizlikle hükümran olduğunu; yapılması gerekenlerin; doğal, insani, adil, toplumsal gelişime yönelik olması yerine; tebanın el açmasına, boyun bükmesine, lütuf beklemesine bağlandığı coğrafyalardaki insan belleği; bilimsel soyutlama, çıkarsama yeteneği oluşturamayacak şekilde;   yokluk, sömürü, acı, keder ile dolduğunu;  koyun alegorisinden çıkaran Nietzshe nin gözlemi, öyle çarpıcı ki bugün dahi,  BM topluluğunun zorbalık karşısındaki  edilgenliğine, zulme uğrayanların el açarak teslimiyet göstermesi, insanlığın çözemediği düğümün(***) hala aktif olduğunu göstermektedir.

 

 

 

 

 

*

İstem dışılık, varlığın somut olarak,  insanın gelişiminde ilk hız etkisine sahiptir.

Bu şu demektir: Atom ve altı evrenin kesiksiz devinimi, yeni elementlerin, yeni elementler yeni birleşimlerin, onlar da yeni organizmaların oluşumunu sağlıyor. Bu sağlama, basit canlı tipinden başlayarak; niteliksel sıçramalar ile bakteriler; böcekler, hayvanlar ve insana kadar kademeli şekilde gelişiyor.

İnsan mevcut haliyle,  gezegenimizin sayılan bütün aşamaların   zirvesini teşkil ediyor. Tabii ki bu süreç,  her zaman ve her yerde devam etmekte. Diğer taraftan, insanın kendi içinde varlığını sürdürmesi için  istem dışı faaliyetleri devam ederken;  onların sağladığı ilk hızla dünyayı, çevresini,  medeniyeti inşa ediyor. Bedenindeki yüzde doksan oranındaki istem dışılık; insanın doğaya  yönelik  zihinsel ,fiziksel ve kolektif faaliyetle tersine dönüyor; doğaya karşı  istemli yani iradi faaliyeti sürekli artıyor.

*

İrade  evrimseldir;  varlığın,   yeryüzünde bilinen boyut içerisinde  insanın,   niteliksel düzeyini gösterir. İnsanın en önemli özelliği iradesidir. Bunun  doğrulamasını,  tüm olumsuz yöneliş ve eylemlerine karşın, kurup geliştirmekte olduğu medeniyetlerde  görüyoruz.  Öyle ki milyonlarca  bireysel iradenin; bütünlüğe, ortak ihtiyaçlara   yönelik organizasyon çabası, kırılmalara rağmen  kesilmeden sürüyor.

İrademiz  her belirlemede, her kararımızda  kendini aşamalı eğitime sokar. Böyle kişiler, geçici ve kalıcı yararları tecrübeyle bilir; iradenin olumsuz eğilimleri tehditkâr silaha dönüşür.  Tersine olumlu eğilimler,   bütünlüğü kavrar, zamanın hakkını vererek,   uzağı şimdiden kurar.

Bu ayrım insanlığın neredeyse “makus talihi” kadar önemlidir.

Çünkü insanlığın her türlü kabiliyet ve kurgu yeteneği iradesinin sevkine   bağlıdır.

*

 

Çok bilinen,  fakat sosyal olumsuz sonuçlar zincirine yol veren  bir deyiş şöyledir:

Ağlamayan çocuğa meme vermezler!”

Bu söz  meşhur hatalarımızın başındadır.  

‘Neresi doğru ki’, diyerek;  önce,  “ağlamadan, ağlatmadan”  başlayalım:

Ağlamak duygusal dışa vurumdur.  Yoksunluk,  kavuşma aşkınlığından kaynaklanır. Onu  güncel taleplerimizi sağlayan karşılayan etmen olarak görmemeliyiz.  Yanı sıra, ağlamayı güncelleştirme yani doğal yatağından çıkarıp, sahteliğe zorlama, maske olarak kullandırma   büyük hatadır.   

*   

Bir çocuk düşünün; şayet konuşamayacak durumdaysa;  doğal ihtiyaçları “istemsiz” kendiliğinden, ebeveyni tarafından gözetilmesi gerekir.  Bu rüşte sahip olmayanlar, ebeveyn olabilir mi;  olduklarında,  toplumlarına hatta kendilerine yarar sağlayabilir mi?

Gelin cevabı birlikte arayalım:

Evlenip, çocuk edinmek, hem toplumsal, hem ailevi, hem de  insani sorumluluk almaktır.

Ebeveyn çocuğunu beslemesi için onun ağlaması gerektiği çıkarımı; toplumun geleceği olan çocukları, bebeklikten başlayarak  istemeye, istekleri için yakarmaya koşulama değil midir?!

Diğer taraftan, ebeveynin çocuğuna süt verip beslenmesini; her şeyi ile aciz bebeğin, çalar saat gibi yakarmasına, ağlamasına bağlanması; annelik görevini böyle hatırlaması;  onun ve ileride toplumda yer alacak   çocuğun;  her türlü eğitimsel, mesleki girişimde öne çıkmak,  seçilmek, iş görmek için kan bağı kurmak (yakınlık, hemşerilik), aracı koymak, adam sokmak vs., gibi  vicdani-adil toplum  oluşumunu engelleyen yönelimlerde bulunması;  böyle yönelimlerin kitleselleşmesi,  insanlık ve toplumsal ülkü adına telafisi imkansız kayıplar doğurmaz mı?!

Toplumda bireysel hak edişlerin, yöneticilerin belirlenmesi,  yardımlaşma etkinlikleri,   her çeşit görevlendirme,  görev alma gibi faaliyetler;   toplumun kolektif bilinç altında  “ağlamaya”, istemeye,…açıksa;    kısaca liyakat dışılıktan etkileniyorsa;  bu etkinin zararlar ve  yıkımları sayılamaz.

*

Her düzeyde görev , sorumluluk  en yalın şekilde liyakat ile sağlanır.

Eğitim, bilgi, tecrübe; bunların uyumu ve paylaşımından  güçlenerek ortaya çıkacak samimiyet, dürüstlük  değerlerinin toplamı olan liyakat; toplumsal organizasyonların, en alttan en üste kadar  tüm aşamalarında gerek yeter şarttır.

 

Özetle bütün toplumsal ilişkilerimizde,  ‘gerek’,  iradeyi;  ‘yeterlik’,  liyakati;  ‘şart’ ise resen(bağımsız başına)işlerliği    yerleştirerek;   güncel sorumluğumuzu dolayısıyla geleceğimizin hakkını vermiş olacağız.  

 

 

(*) Ar. r’san (zarf), kendi başına, baş, kafa, reis (Aram, re’şa; Akad, ra’şu)

 

(**) Tolere; hoş görü, müsamaha. Hedef anlam  Fransızca tolerance, ‘tahammül’ etmek fiilinden +entia ekiyle türetilmiştir. Latince aynı anlama gelen tolerare fiilinden alıntıdır. Yunanca tello,tol, ’kalkmak, kaldırmak’, telos ‘vergi’.

(***) Gordiyon düğümü; Büyük İskender’e atfedilen bir söylencedir. Genellikle çözümü zor bir sorunun kaba kuvvetle halledilmesi metaforu olarak kullanılır. Köylü Midas’ın babası Gordiyos’un kağnısı insanlığın ilkel dürtülere   teslimiyetinin sembolüdür.

 

 

 

 

 

 

 

 

.

 

 






Son Yorumlanan Makaleler
Özer Ataç
Hüseyin Kayahan
14.03.2023 672 Okunma
1 Yorum 22.03.2023 14:56
Özer Ataç
Hata Payı 3
26.03.2023 1647 Okunma
Özer Ataç
Hiç Güvenliği
9.04.2023 1349 Okunma
Özer Ataç
Evlada Düşkünlük
18.04.2023 1107 Okunma
Özer Ataç
Hata Payı 4
22.04.2023 972 Okunma
Özer Ataç
Antrakt
21.05.2023 1267 Okunma
Özer Ataç
YZ Çözümlemesi
22.05.2023 700 Okunma
Özer Ataç
Emanet/Geleceği Üretmek
25.09.2023 1585 Okunma
Özer Ataç
Ayna Yaşamlar
15.10.2023 1642 Okunma
Özer Ataç
‘Yolcunun’ Beka Tutkusu
30.10.2023 893 Okunma
Özer Ataç
En Uzak Batı
25.11.2023 904 Okunma
Özer Ataç
Setler
11.12.2023 216 Okunma
Özer Ataç
Somut ve Niyet-1
7.01.2024 966 Okunma
Özer Ataç
Somut ve Niyet-2
7.01.2024 871 Okunma
Özer Ataç
Somut ve Niyet-3
21.01.2024 836 Okunma
Özer Ataç
Somut ve Niyet-4
5.02.2024 618 Okunma
Özer Ataç
Bereat
25.02.2024 892 Okunma
Özer Ataç
Seçim-1
16.03.2024 1604 Okunma
Özer Ataç
Seçim-2
31.03.2024 818 Okunma
Özer Ataç
Seçim-3
14.04.2024 1563 Okunma
Özer Ataç
KYBALİON'DAN ESİNLEME; RUH, CAN, ÖZGÜR İRADE
6.09.2021 1815 Okunma
Özer Ataç
Harikalar Diyarı ya da Kozmik Kitabın Mürekkebi
28.10.2021 2325 Okunma
Özer Ataç
Taziye Diyaloğu
6.11.2021 2025 Okunma
Özer Ataç
Mevkilere Yemin Olsun!
27.12.2021 3492 Okunma
Özer Ataç
Mülksüzlüğe Soyunmak
16.01.2022 2579 Okunma
Özer Ataç
KENDİME SÖYLÜYORUM; KİMSE ALINMASIN!
25.01.2022 2702 Okunma
Özer Ataç
KARŞI ATEŞ
5.04.2022 2847 Okunma
Özer Ataç
Açılımlar
23.04.2022 2227 Okunma
Özer Ataç
Güven ve Güvenlik Sorunu
13.05.2022 2638 Okunma
Özer Ataç
Eylemeden Eylemek
24.05.2022 2932 Okunma
Özer Ataç
21 Küresel Efektif (*)
28.05.2022 2295 Okunma
Özer Ataç
Lotus
18.07.2022 2685 Okunma
Özer Ataç
Kaos Yürüyüşü
30.07.2022 1872 Okunma
Özer Ataç
Kuşak ve Sentez
29.08.2022 2619 Okunma
Özer Ataç
Türk Olmak
11.09.2022 2633 Okunma
Özer Ataç
Ters Manivela
26.09.2022 2038 Okunma
Özer Ataç
Mizansen
30.09.2022 3075 Okunma
Özer Ataç
Şirk
9.10.2022 3583 Okunma
Özer Ataç
Tedbir Felsefesi
23.10.2022 2250 Okunma
Özer Ataç
Vaat & Liyakat
6.11.2022 2300 Okunma
Özer Ataç
Köken
20.11.2022 2517 Okunma
Özer Ataç
Resen
5.12.2022 1100 Okunma
Özer Ataç
Sıla
18.12.2022 1105 Okunma
Özer Ataç
Yakınanlar
15.01.2023 1665 Okunma
Özer Ataç
Fark Perdeleri
31.01.2023 1903 Okunma
Özer Ataç
Hata Payı
12.02.2023 1332 Okunma
Özer Ataç
Hata Payı 2
26.02.2023 1882 Okunma
Özer Ataç
Dünyanın Bütün Kadınları
11.03.2023 1677 Okunma


© 2024 - Akevler