Sonuçların Biçimi
1148 Okunma, 8 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

14/4/2013

 

- Alternatif çözümler denenmelidir. Başarılanda isabet vardır.

-İlme dayanılarak alternatif projeler yapılır,  Bakan bunlardan birini dener. Başarırsa yerinde kalır başaramazsa gider, başka bakan gelir. Bakanların hiçbiri başaramazsa parti gider, başka parti gelir.

 

-Bugünkü çözüm ABD ve Rusya’nın siyasetine uygundur. Karşı çıkanlar onları temsil ediyorlar.

-ABD ve Rusya savaştan yana değildir. Barışı devlet olarak desteklerler. Sermaye ise bunu barış için değil, savaş için destekliyor. Irak’ta PKK’yı güçlendirecek, oradan saldıracaktır. Etkin devletlere karşı orta güçteki devletleri destekliyor, onlarla çatıştırıyor.

 

-Türkiye’nin, İslam’a sahip çıkan bölgede etkin olan siyaseti “İnkılâplar, cumhuriyete aykırı politikadır.” diyorlar. Oysa böyle değildir.

-Lozan’da sermaye Türkiye’nin dinsiz olmak şartı ile varlığına imkân vermiştir.  Sermayenin o günkü siyaseti bu idi, dünyayı dinsizleştirecek ve çıkar çatışmasını parasıyla dengeleyip yönetecekti. Bunu bugün başaramamıştır ve o siyasetten vazgeçmiştir.  CHP bunu idrak edemiyor.

 

- Çin yeniden güç oluyor, ABD’yi geçiyor. Çin’in Afrika’ya etkin olması için Türkiye’ye ihtiyacı vardır.

-Çin; nüfusu ile, ulusal birliği ile ABD’nin üstünde ise de Çin henüz ABD ile yarışacak durumda bir gelişmişliğe sahip değildir. Hala onun dolarlarını alıp stok ederek sermayeye hizmet ediyor. Sermaye doları batırıp Avro’ya sahip çıkınca Çin bunca hizmetini bedava yapmış olacaktır. Sonra Çin’in Afrika’ya ihtiyacı yoktur. Sermaye, oradaki fabrikalarda ürettiğini dünyaya pazarlıyor. Sermaye üçüncü cihan savaşını çıkarmak istiyor. Nasıl organize ederse öyle edecektir.

 

- AB, Çin ile yakınlaşacaktır.

-AB Hıristiyan’dır. İbrahimi dindendir. Hiçbir zaman AB ve Rusya’yı bırakıp Çin’le beraber olmaz. Sermaye bu savaşı çıkaramayacaktır.

 

- Gelecekte dünyada güçlü bir İslam birliğine ihtiyaç vardır.

-Sermaye, Müslümanları birleştirip terörist olarak kullanmayı denemektedir. İslam devletlerini tetikçi olarak kullanmayı istemektedir. Böylece etkin devletleri dize getirmeyi planlamaktadır. Başaramayacaktır.

 

- Önümüzdeki Cumhurbaşkanı seçimi bu siyaset çerçevesinde olacaktır.

-Adil Düzen dünyadaki bloklaşmalara karşıdır. Türkiye tarafsız kalıp savaşı önlemeye, Adil Düzen’i kurmaya çalışmalıdır. Etkin güçler de Türkiye’den bunu istiyorlar .

 

Tamamı için Not supported field expression!

 

Boston Saldırısı

20.04.2013

-Eylem, bir ideoloji adına yapılır. Görevliler o kıyafete sokulur veya onlar da görevlendirilir. Saf samimiler de onlara katılır. Eylemi yapanlar asıl amacı bilmezler.

-Adil Düzen’de bu durum devletin Akil Adamları tarafından değerlendirilir ve son kararı başkan verir, ilan eder. O topluluk da o başkanın sözüne inanır. Başkanın söylediklerini kabul etmeyenler o ülkeyi terk ederler.

 

- Amaç Amerika’da iç güvenliğin olmadığını göstermek olabilir.

- Sermaye, Obama iktidarına ve Obama’ya oy verenlere bir ikaz yapmış olabilir.

 

- Eylemi Müslümanlarla ABD’nin Müslümanlarla iyi ilişkide olmalarını zedelemek ve arasını açmayı hedefleyebilir.

- ABD’de İslam karşıtı Yahudiler var, İslam yandaşı Yahudiler var. Obama bu ikinci grup Yahudiler tarafından başa getirilmiştir. Sömürü sermayesi bunu yaptırmış olabilir. Bu tür şantajlar artık sökmüyor.

 

- İç siyasetimizin yanında dış siyaseti de takip etmeliyiz.

-Sermaye ömrünü doldurmuştur. Onun oyununa gelmemeliyiz. Suriye ile çatışma onun oyununa gelmiş olma anlamındadır.  PKK’lıları Kandil’den gönderme onun siyasetinin taşeronu olma demektir.

 

Tamamı için Not supported field expression!

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Türkiye’nin Görevi

Türkiye bulunduğu konumda çok etkin bir devlettir. Üçüncü Cihan savaşının çıkıp çıkmamasında Türkiye’nin oynayacağı rol etkili olacaktır.

1- Türkiye Avrupa’da Papa’yı desteklemelidir. Müslüman liderlere gösterdiği saygıyı göstermelidir. Diğer Hıristiyan mezheplerinin de onun yanında yer almasını istemelidir. Diyalogu başlatan Gülen’den Türkiye yararlanmalıdır.

2- Türkiye, Rusya’da Putin’i desteklemelidir ve onun görüşlerini değerlendirmelidir. Oradaki Müslümanların onu desteklemesini sağlamalıdır.

3- Türkiye Çin yönetiminin yanında olmalıdır. Çin, Müslümanların O’nun yanında yer alması tavsiyesinde bulunmalıdır. Çin Müslümanlarının sorunları varsa Türkiye Çin devletinin nezdinde girişimlerde bulunup üçüncü bin yıl uygarlığını beraber kuracağımızı anlatmalıdır.

4- ABD de Obama’nın sıkı destekçisi olmalıdır. Filistin sorununda, İran sorununda aracı olmalıdır.

5- Türkiye İran’la uzun müzakereler yaparak hatta hakemlere giderek orta siyaset ortaya koymalıdır. Bu Şiilerle Sünniler arasındaki uzlaşma anlamındadır. Kışkırtmalara, oyunlara asla kulak verilmemelidir. Başka türlü sağlanmıyorsa yani başka güçler bu ittifakı sağlarlarsa ve bunlardan biri diğerine rağmen sağlarsa gelecek hem Türkiye için hem insanlık için bir yıkım olur.

 

1) Müslümanlar anarşist tetikçi olarak kullanılır.

2) İslam devletleri etkin güçlerin taşeronu olarak savaşırlar sonunda sömürü sermaye hâkim olur.  

Evet, Türkiye etkin güçleri anlaştırma ile görevlidir. Türkiye İran’la birlikte hareket etmeye mecburdur. Hakemlere gidebilir.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
21.04.2013
05:24

Kaşgarlı Mahmud'dan bugüne ne değişti?

ABDULLAH MURADOĞLU,

YENİ ŞAFAK, 21.04.2013 DİKKAT!

YAZININ SONLARINA DOĞRU ŞÖYLE BİR SORU VAR:

"Daha adil bir dünyanın kurulmasında

Türkler ve Kürtler birlikte ne yapacaklar?"

'Malazgirt zaferi'nden üç yıl sonra Kaşgarlı Mahmud meşhur eseri 'Divanu Lügati't Türk'ü dönemin Abbasi Halifesine arzetmişti. Kaşgarlı Mahmud eserinin girişinde Allah'ın Türkleri 'Hak üzere' kuvvetlendirdiğini, Türklerle birlikte olan ve onların yolunu tutan kavimlerin aziz olduklarını, kötülerin şerrinden korunduklarını, her dileklerine kavuştuklarını söylemişti. 'Devlet olma'nın ifade ettiği anlam buydu o dönemlerde. 'Bizans despotizmi'nin ezdiği kitleler kitleler(Ermeniler, Rumlar, vs) Anadolu'da Selçuklu ve Osmanlı hakimiyetini benimsediler. Osmanlı'nın Müslüman uyrukları da Batı'da 'Türk' diye anıldılar hep. Zira 'Türkleşmek' ve 'İslamlaşmak' aynı anlama geliyordu. Bu yakıştırma 20. Yüzyıl'da anlamını kaybetti ve sadece etnik bir kavrama atfedilir oldu. 'Türk' tarihsel bir misyonun ifadesi olmaktan çıktı, Batı'ya yanaşık bir devletin ulusunu ifade eder oldu. 'Tarihteki Türk' de, Kürd de sistemin dışına itildi. Bin yıllık tarih içinde Türk, temsil ettiği inanç dünyasının ileri menziliydi. İran havzasında kargaşaya son vermişler, Halifeye itibarını iade etmişler, Haçlı seferlerine siper olmuşlar, Moğol istilasını Suriye'de durdurmuşlar idi. Hak ve adalet üzere oldukları sürece baştacı edilmişlerdi. İki yıl kadar önce Şam'dan yazan Kürt asıllı Uygar Aktaş 'Şam Baharı– ya da cellada göz kırpmak' başlıklı makalesinde şöyle diyordu: 'Umumen bütün Arap alemi hususen ise Suriye halkı Türk denince adil, ciddi, korkusuz, karar verdikten sonra ise hiç bir şekilde yolundan dönmeyen bir insan tipini tasavvur etmektedir. Bizim yitirdiğimiz hatta yitirdiğimizi dahi unuttuğumuz vasıflarımızı onlar muhayyilelerinde muhafaza ediyorlar. Suriyeli tarihçi Suheyl Zekkar 'Haçlı tarihine giriş' adlı eserinde 'hüküm Türk'ün eline geçmedikçe devlet ne düzelir ne de daim kalır' sözünün Arablar arasında asırlarca bir darb-ı mesel olarak söylenip durduğunu zikreder. Evet biliyorum biz artık o Türk değiliz. Hatta o Türk olmaktan da hayli uzağız. Ama Türkiye haketmediğimiz bu vasıfları bize hala yakıştıran bu mazlum halkın hatırı için bir defa da olsa o yitik gömleği giymeli ve 'hükmü' eline almalıdır.' Çözüm süreciyle ilgili olarak 'Türklük elden gidiyor' diyenler tarihteki Türk'ün bugünki dünyada neye tekabül etmesi gerektiğini sorgulamalılar. Kaşgarlı Mahmut Türklerle birlik olan kavimlerin dileklerine kavuştuğunu vurgulamıştı. Elbette bu dileklerin başında insan haysiyetine uygun bir yaşam sürmek geliyor. Türkler ve Kürtler her türlü ifsada rağmen hala bir aradayız. O halde 'bir kalarak' nasıl yaşayabileceğimizi bir daha düşünmeliyiz. Daha adil bir dünyanın kurulmasında Türkler ve Kürtler birlikte ne yapacaklar?

...

DEVAMI İÇİN;

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AbdullahMuradoglu/kasgarli-mahmuddan-bugune-ne-degisti/37335

Reşat Nuri Erol
21.04.2013
05:27

Geçmişin aynasında çözüm

HAYRETTİN KARAMAN,

YENİ ŞAFAK, 21.04 2013 Filibeli Ahmet Hilmi Bey, Osmanı münevverlerinin ön safında yer alan bir zat idi. Pek çok değerli eser bırakarak muhtemelen 'masonluk ve siyonizm hakkındaki yazıları yüzünden' zehirlenerek şehid edilmiş olan Filibeli merhum, Yeni Tasvîr-i Efkâr isimli gazetede, 1910 yılında 'Pek Müşkil Bir Vaziyet: Milliyet Meselesi Karşısında Türkler' başlıklı bir yazı yayınlıyor (nr. 314, 14 Nisan 1910, 4 Rebiulâhir 1328, s.l). Bu yazının önemli bulduğum kısmını biraz sadeleştirerek sizlerle paylaşacağım; merhum sanki günümüzde yaşıyor ve mevcut problemlerimize çareler arıyor: Türkler, aynı vatan üzerinde oturan/yaşayan unsurları, her birinin din ve lisanı, kavmiyyet ve âdetleri baki kalmak üzere, 'Osmanlılık' yüce değerleri içinde tevhid etmek vazifesiyle mükelleftirler. Kanları bahasına fethettikleri altı yüz senedir muhafaza eyledikleri bu vatanda, hukuk ve vazifelerde ortak ve birleşmiş bir 'Osmanlı milleti' meydana getirmeye çalışıyorlar. Türkler, hakimiyet ve fatihlik haklarından ancak bu tek millet lehine istifa ediyorlar. Bu emel, ancak sevgi ve dostlukla gerçekleşebileceği için bunun gerektirdiği şekilde davranıyor, duçar oldukları saldırılara karşı yalnız hakkaniyet ve akl-i selim ile mukabele ediyorlar. 'Nasyonalist' olmakla itham edilmemek için, apaçık haklarını bile ortaya koymaktan kaçınıyorlar. Türkler Osmanlılık namına bazı haklarını terk ediyor ve hayal ettikleri gaye olarak resmi dil ve siyasi emel hususunda birlik sağlamış bir Osmanlı milleti husule getirmek istiyorlar. Bu millet birleşmiş (ittihad halinde) bir millet olup onu oluşturan her uzvun özellikleri baki kalmakla beraber resmi dini islâm, resmi dili Türkçedir. Diğer unsurların düşünürlerine göre ise Türklerin tek millet nazariyesi ve lisan meselesi yine Türklerin üstünlüğü ve baskınlığı demektir. Onların nihai olarak ulaşmak istedikleri hedef: Bir vatanda yek diğeriyle hiçbir samimi bağlantısı olmayan birtakım milletler meydana getirmek, vatanı belli/resmi sınırlar ile değilse de bir şekilde farklılaşmış sınırlar ile birtakım parçalara ayırarak, bu suretle, birleşmiş bir millet ve hükümet değil, farklı ve bölünmüş topluluklardan oluşan birbirine yabancı birçok kavimden ibaret bir ülkeye ait bir hükümettir. Bu nazariye hem Türklere, hem diğer unsurlara, hem de vatana, hatta İslâmiyete ihanet olacağından kabulü mümkün değildir… Türkler tek/birlik halinde bir Osmanlı milleti için hakimiyet ve fatihlik haklarından vazgeçiyorlar, ama bundan; Türkiye'nin Arap, Çerkez, Kürt, Arnavut, Rum, Ermeni, Bulgar memleketi yapılmasına razı olma manasını çıkarmak hiç de doğru değildir. Bütün Osmanlılar aynı hukuk ve vazifelere malik olacaklardır. Demek iş Osmanlı olmaktadır. 'Osmanlı' birleştirici kelimesi yerine konacak her (başka) özel bir kelime (isim), millet ve vatan birliğine ters düşen bir düşünceyi ve gayeyi içerir. Osmanlı olmayana karşı her kim olursa olsun bir Türkün derhal hâkimiyetini hatıra getirmesi ve istifasını geri alması gayet tabiî bir şeydir…

...

DEVAMI İÇİN;

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/gecmisin-aynasinda-cozum/37331

Reşat Nuri Erol
21.04.2013
06:13

DİKKATİMİ ÇEKEN BİR YAZI

http://www.zaman.com.tr/abdullah-aymaz/ilmin-mertebeleri-1_2080851.html

Reşat Nuri Erol
22.04.2013
08:28

bugün dikkatimi çeken yazılar...

1. yazı EKREM ŞAMA'dan...

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Sismis_belediyecilik/14637#.UXTS3LXwkRs

*

2. diğer yazılar ZAMAN gazetesi yazarları Prof. İBRAHİM ÖZTÜRK ile ALİ BULAÇ'tan...

yazı şöyle başlıyor:

"10 yıl kala (II) 2023’e doğru AK Parti değerlendirmesine üçüncü ve son bir yazı ile devam ediyorum. ‘Piyasalar bilir, piyasalar yapar’ masalı altında geçen son on yılda Türkiye düşük katma değerli sektörlerden ve tedarikçi yapıdan çıkamıyor..."

ve şöyle bitiyor:

"ANAP’ı bitiren merhum Özal’ın halkın değerlerinden kopmuş gözüken yakın çevresi ve yolsuzluk iddialarıydı. O parti artık yok. Bana kalırsa AK Parti’nin zayıf yanını da şehircilikteki bu haksız rant ve yağma görüntüsü ve liyakatsiz kadrolaşma oluşturuyor. Sonuçları toparlayalım: 1. AK Parti’nin 2023 yılı için koyduğu hedefler artık ulaşılabilir olmaktan çıktı. 2. AK Parti döneminde Türkiye 1990’lı yıllardan devraldığı büyük enkazı temizlemiş, ancak Türkiye’yi geleceğe taşıyacak iktisadi yapıyı hayata geçirebilmiş değil. 3. AK Parti bu haliyle devam ederse Türkiye için fırsat olmaktan çok iktisadi alanda risk teşkil eder. 4. AK Parti adeta misyonunu tamamlamış, kendini aşamamış, yenilenemeyerek atalete girmiş görüntüsü veriyor."

tamamı için...

http://www.zaman.com.tr/ibrahim-ozturk/10-yil-kala-ii_2081116.html

***

ALİ BULAÇ ise

günlerdir ŞEHİR-KENT-RANT-TALAN-TUFAN üzerine yazılar yazıyor...

bu yazı konu ile ilgili ALTINCI yazı oluyor...

hepsi önemli...

şöyle başlıyor...

"İstanbul ne olacak? "Limitler ortada: İstanbul, fiziksel büyüme sınırlarına gelip dayanmış bulunuyor. Daha fazla büyüyemez. Geçen yüzyılın ikinci yarısından başlamak üzere İstanbul’u hormonal olarak büyütenler bugün de şehri, çılgınlıkların yaşanacağı mahşer alanına çeviriyorlar..."

şöyle bitiyor...

" Kendimize soralım: Neden? Zorumuz ne? Neden 40 milyon insanı aynı mekân üzerinde yığıyoruz? Neden Anadolu’yu insansızlaştırıyoruz? Neden güzelim Üsküdar Haydarpaşa arası sahili New York’un ucube, göğüslere sıkıntı veren Manhattan’a çeviriyoruz? İzmit-Tekirdağ arası milyonlarca insanın yaşadığı mekâna artık “kent” de denemez. Bu başka bir şey! Bu kent kültürünü nereden aldık, hangi İslamî kitapta okuduk? Kur’an’da helak olan kentlerin kıssalarını hiç mi hatırlamak gerekmez? Efendimiz’in sünnet ve siretinin hayat bulduğu Medine böyle mi idi? Hangi İslam filozofu veya fakihi böyle bir şehir modelini savundu? Hiç mi muhafaza edebileceğimiz değer kalmadı? Nasıl olur da aile, sokak, akrabalık, mahalle ve şehri böylesine vandalca tahrip edebiliyoruz? Dünün İslamcılarının diktiği devasa gettolara bakıyorum. Meğer dindarlıkları ne büyük bir hırs ve ihtiras biriktirmiş! Şehirler müennestir, iktidarlar müzekker. Şehirler narindir; bilgi, hikmet, irfan ve merhamet sahibi şehr-i eminler tarafından yönetilir. Fıtrat bozuldu, ekolojik denge altüst oldu. “İstanbul” isimli çaresiz kadını onu öldürmeye azmetmiş küresel kabadayının elinden kurtarmak hepimizin görevi."

tamaı için...

http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/istanbul-ne-olacak_2081093.html

Reşat Nuri Erol
23.04.2013
15:51

‘İktidarın ömrü uzun sürmez’ MEHMET BARANSU

23.04.2013 10:30:02 AK Parti “hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük yapanlar” ve bunların kamudaki ortaklarını kurtarmak için son bir yıldır gece yarısı bir dizi düzenleme yapıyor. Önce “Özel Yetkili Mahkemeler”in inceleme alanına giren yolsuzluk ve usulsüzlük yapanların örgüt kurmakla suçlanıp yargılandığı “çıkar amaçlı suç örgütleri” yasası değiştirildi. Ardından “ihaleye fesat karıştıranlara” verilen cezanın süresi 12 yıldan üç yıla indirildi. Bu düzenlemeyle yolsuzluk yapanlar ve ortakları af kapsamına sokuldu. Bir sonraki adım Kamu İhale Kurumu Yasası'ndaki düzenleme oldu. Hırsızlarla ortaklık yapan AK Parti'nin kamu kurumundaki elemanları ve bakanlar bir kez daha yargıdan kaçırıldı. Zincirin son halkası ise Sayıştay Kanunu'nda yapılması düşünülen değişiklik oldu. Sayıştay artık etkisiz bir kurum olarak, yolsuzluk ve usulsüzlükleri tek başına inceleyemeyecek. Meclis'te bu düzenlemeler yapılırken kamuoyu AK Parti'nin panik hâlinde son altı aydır birbiri ardına yolsuzluk ve usulsüzlük yapanları aklamasının nedenini merak ediyor. Bu paniğin nedenlerini sizlerle paylaşacağım. Öncelikle Sayıştay Yasası'yla ilgili verilen yasa teklifini kısaca anlatalım. İktidara yakın medya, yapılacak düzenlemeyi “Sayıştay yargısının denetimi güçlenecek” diye yorumlasa da gerçekler hiç de öyle değil. Daha önce yapıldığı gibi bu düzenlemede de hükümet Sayıştay'ın görüşüne başvurmadı. Teklif yasalaşırsa, denetçiler artık bağımsız şekilde rapor yazamayacaklar. Kurumların görüşlerini ve yapılan düzenlemeyi dikkate almak zorundalar. Son sözü de kendileri söyleyemeyecek. İktidarın bürokratları ya da atadığı isimler rapora son şeklini verecek. Sayıştay raporları da artık TBMM'ye gönderilmeyecek. Kamuoyunun raporlardan bilgi alması da imkânsız hâle gelecek. Yani gerçekler halktan ve Meclis'ten kaçırılacak. Teklifle, Sayıştay'ın görev alanı daraltılıp, hukuk bilgisi olmayan isimlerle keyfiliğe açık raporlar düzenlenecek. Yapılması düşünülen düzenlemeye göre idari görevlerde bulunan kişiler arasında beş yıl süre için görev yapmak üzere Sayıştay savcısı seçilecek. Böylelikle savcılar ve hâkimler by-pass edilecek. Bu kişiler yargılama görevini üstlenecek. Yürütmeden gelen “savcıların” uygun gördüğü olaylar Sayıştay Yargılama Daireleri tarafından yargılanabilecek. Yani, AK Parti'yi ilgilendiren bir yolsuzluk ve usulsüzlüğün önü artık kesilmiş olacak. Yolsuzluklar yargıdan bu yöntemle kaçırılacak. Gelelim son aylarda birbiri ardına yapılan bu düzenlemelerin ve AK Parti'deki paniğin nedenine. Uzun bir süredir yolsuzluk ve usulsüzlükleri incelemekle görevli Ankara'daki bürokratlarla görüşüyorum. Bürokratlar yolsuzlukların nasıl kapatıldığı anlatıyorlar. Öyle ki özellikle Sayıştay ve bazı maliyedeki “üstatların” baskı altına alınıp, raporların nasıl sumen altı edildiği anlatılıyor. Hükümetteki bakanlardan bir isim ilgili kişilerle görüşüp kendilerini ilgilendiren üç ayrı dosyayı sumen altı etmiş. Baskılara boyun eğmem diyen üstatların, son anda raporları nasıl değiştirdikleri konuşuluyor Ankara'da. Geçenlerde görüştüğüm bir isim yapılanların ileride tek tek ortaya çıkacağını söyledi. “Biraz sabretmek gerektiğini” belirtip, devlet arşivlerinde her şeyin kaydedilip, bir yerlere not edildiğini de vurguladı. Yazılmamak üzere anlattıklarını kendisine söz verdiğim için şimdilik sizlerle paylaşamıyorum. Ancak şunu söyleyebilirim. Yapılanlar yok edilmeyecek bir şekilde devlet arşivlerinde kaydediliyor. Sayıştay'dan bir yetkilinin şu cümlesiyle yazımı noktalayayım:“Gerçekler bir gün ortaya çıktığında iktidarın ömrü öğlenden ikindiye kadar sürmez.”Bu söz sanırım çok şey anlatıyor. Son söz; İktidarla yollarımı neden ayırdığımı merak edenler, bu yazımı bir kez daha okuyabilir. Cemaat “saçmalığına” düşmeden!

Reşat Nuri Erol
23.04.2013
15:53

http://www.haberedikkat.com/Haberler/74358/iktidarin-omru-uzun-surmez

Reşat Nuri Erol
25.04.2013
08:04

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/gecmisin-aynasinda-cozumu-dusunmek/37390

*

dikkat!

yukarıdaki yazı linki

Geçmişin aynasında çözüm

HAYRETTİN KARAMAN,

YENİ ŞAFAK, 21.04 2013

yazısınını devamıdır.

Reşat Nuri Erol
26.04.2013
09:42

bu iki yazı dikkatimi çekti...

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/orta-yolda-bulusanlar/37405

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Faruk_Beser/%C3%A2limler-birligi-de-nereden-cikti/37409

***

bu haber de önemli...

http://www.zaman.com.tr/aile-saglik_bu-konferans-caga-yeni-isiklar-tutacak_2082718.html

26 Nisan 2013 CUMALI ÖNAL - KAHIRE Hafta sonu yapılacak olan ve 80 ülkenin İslam âlimlerini İstanbul'da buluşturacak ‘Ortak Yol Haritası; İcma ve Kolektif Şuur' konulu sempozyuma eski Mısır Müftüsü Ali Cuma da katılıyor. Sempozyum öncesi Kahire’de görüştüğümüz Cuma, ‘icma'nın dinin temel esaslarından biri olduğunu, yüzyıllardır İslam âlimlerinin bu yolla dinî konulara yeni yorumlar getirdiğini söyledi. İslam dünyasında büyük bir üzüntü meydana getiren ABD’nin Boston şehrindeki saldırıyla ilgili de “İslam, terörü, adam öldürmeyi ve hangi ülkede olursa olsun emniyeti ihlal etmeyi yasaklıyor. İslam, dünya barışının, sosyal barışın ihlal edilmesinin karşısındadır.” diyor. Mısır’ın eski Müftüsü Ali Cuma, icma yoluyla Müslüman müçtehidlerin Kur’an ve sünnete bağlı kaldığını, çağın sorunlarına ve yeni karşılaşılan konulara da bu sayede dinin bakışını sunduğunu ifade ediyor. Bu bakımdan yapılacak konferansın çok büyük önem arz ettiğini vurguluyor. İslam ülkelerinin birlik oluşturmasının İslam ümmeti için çok büyük faydalar getireceğini belirten Cuma, İslam Konferansı Teşkilatı ve İslam Kalkınma Bankası ile aslında bu yola girildiğini dile getiriyor. Türkiye ve Mısır’ın Sünni İslam dünyasının en güçlü iki ülkesi olduğuna işaret eden Cuma, “500 yıl birlikte yaşayan iki ülkenin güçlü bir birliktelik oluşturması durumunda İslam aleminde yeni bir diriliş yaşanacak. Türkiye, ekonomik ve siyasi anlamda İslam dünyası için çok iyi bir örnek teşkil ediyor.” ifadelerini kullanıyor. Fethullah Gülen’den bahseden Cuma, Gülen’in kalbinde taşıdığı nurun yüzüne aksettiğini söylüyor ve ekliyor: “O nur ve zikirler amellerine yansıyor. Kulub-ud Daria’sından Siyer-i Nebevi’ye, yaşadığımız çağa, madde ve mana bütünlüğü oluşturmuş ve bütünlük teşvik ettiği eğitim yuvalarına aksetmiş.”





Sayı: 201 | Tarih: 21.04.2013
Ahmet Hakan
Ben ne diyorum sen ne diyorsun
Hak hukuk gak guguk
1181 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Sonuçların Biçimi
Türkiye’nin Görevi
1148 Okunma
8 Yorum
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
Türkiye'nin gelişi bekleniyor...sessizce ve merak
Milli Görüş zincirinin son halkası
1100 Okunma
Ali Bülent Dilek
Hüseyin Gülerce
Fazıl Say sen de bizi say
Korkmasın.
1076 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Barlas
"Bu kadarı da olmaz" dedirten haberler...
İnsan Aklından İnciler
1052 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
İmanımızı Koruyalım
Öğrenmeden Kaçınmayalım
1024 Okunma
Emine Hocaoğlu