Evren, neden öyle zannediyor?
984 Okunma, 0 Yorum
Hüseyin Gülerce - Zaman
Zafer Kafkas

Evren, hâlâ neden öyle zannediyor?

 

4 Nisan'da hâkim karşısına çıkacak olan 12 Eylül darbecileri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, umulmadık, duyulmadık bir çıkış yaptı. "Ben kurucu iktidarım" diyen Evren ve Şahinkaya, mahkemeye yolladıkları savunmada, "Darbe yapmak anayasa suçu değildir. Kurucu iktidarı yargılamak, ihtilalcinin bir başka ihtilalci tarafından yargılanmasıdır. TCK'da kurucu iktidar olma ve ihtilal yapma suçu yok. Kanun, ihtilal teşebbüsünü suç sayıyor." görüşüne yer verdiler.

Acaba 367 mucidi Sabih Kanadoğlu'ndan yardım mı aldılar? Aklı kim verdiyse şapka çıkartmak lazım. Bu yorum, bütün hukuk dalaverelerini arkada bıraktırır. Neymiş; "ihtilal yapmak suç değil, ihtilale teşebbüs suç"muş... Yani, "adam öldürmek suç değil, öldürmeye teşebbüs suçtur" diyorlar...

Bir şey daha aklıma geldi. Ergenekon ve Balyoz davaları başladığında vesayetin hukukçusu, gazetecisi ve yazarı olarak temayüz etmiş bazıları, "efendim, olmamış darbenin davası mı olurmuş..." diyerek, Evren'in savunduğunun tersini savunmuşlardı. Diyorlardı ki; "bazı durumlarda darbe yapılmasını istemek ve bunu düşünce olarak kamuoyuna açıklamak, ifade özgürlüğü kapsamında"dır... Darbe teşebbüsü davalarını itibarsızlaştırmak, sulandırmak, bulandırmak için görmediğimiz numara kalmadı. Utanma duygusu da kalmadı. İfade özgürlüğü kapsamına sokmaya çalıştıkları darbe talebi ve hazırlıkları; silahla, provokasyonlarla, faili meçhul cinayet tertipleriyle, toplumu sindirmek, insanları işkencelerden geçirmek, hükümeti devirmek, Meclis'i kapatmak için yapılıyordu...

Dr. Ümit Kardaş, bu zihniyete ne güzel cevap vermişti: "Darbe teşebbüsü suçları, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı işlenen ve cezaları, ağırlaştırılmış müebbet hapis olan soyut tehlike suçlarıdır. Yani suçun cezalandırılması için tehlikenin meydana gelmesi gerekmez. İfade özgürlüğü; cebir ve şiddetle işlenen suçların savunulabileceği düşüncesini kapsamamaktadır. Evrensel hukuk, bu tür insanlık, demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri için tehlikeli ve zararlı olan düşünceleri himaye etmemektedir."

Evren ve Şahinkaya'nın, hâlâ "biz kurucu iktidarız" demeleri, bir zihniyetin ifadesi. Darbe teşebbüslerini yargılama aşamasına gelmiş olmamız elbette demokratikleşme adına önemli bir adım. Fakat asıl önemli olan, darbe zihniyetinin ortadan kalkmasıdır. Acı ama gerçek, bu ülkede yarın darbe olsa gazetelerinde, televizyonlarında bayram havası estirecek, sokaklara dökülüp "kurtarıcılar"a alkış tutacak epey insan var.

Sayalım şimdi; kurucu iktidar olduğuna inanan Evren... "Hukuk dışına çıktık, bunu yol yaptık, hep böyle gidecek sandık" diyen geçen dönemin Genelkurmay Başkanı Koşaner... Daha birkaç gün önce, "28 Şubat bitmedi, nadasa çekildik" gibisinden laf eden eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, görevde iken dolar basarak ekonomiyi kurtarma mucidi emekli general, hepsi aynı zihniyeti seslendiriyorlar: Biz asıl iradeyiz...

Hatırlayınız, İlker Başbuğ gözaltına alınma kararının ardından kameralara konuşurken, terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanmaya infial gösterirken, darbeye teşebbüs suçlamasından hiç rahatsız olmadı. Bu suçlamaya bir tepki göstermedi. Neden? Çünkü darbeyi suç görmeyen bir zihniyetten geliyor. On yılda bir darbe yaparsan, bir de Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinde hâlâ Cumhuriyet'i koruma kollama görevini, muhtemel darbeler için gerekçe olarak tutarsan, demokrasiye müdahaleyi "görev" bilirsen, darbecilik ithamından utanır mısın?

Sayın Evren kendini hâlâ kurucu iktidar zannediyor. Çünkü öyle zannetmesi için cesaret veren generaller, gazeteciler, yazarlar, yargıçlar, barolar, akademisyenler ve işadamları var... Onun için bize lazım olan, zihniyet değişimidir. Farklılıklara tahammülsüz, ötekileştirici, kendinden saymadıklarına bir asırdır zulmeden, nefret ve düşmanlık aşılayan, hukuku, özgürlüğü ve barışı defterinden silen bir zihniyetten kurtulmamız gerekiyor...

 

 

Asıl İrade Millet

 

 

Halkın kendi kendini yönetmesi için ortam oluşturulması ve bu ortamın korunması devletin görevi olmalıdır. Yerel yönetimlere özgürlük verilmesi ve ihtilafların hakemlik sistemi içerisinde giderilmeye çalışılması ile bu ortam oluşturulabilir. Ordu da bu ortamı dış saldırılara karşı koruyarak güvenin ve barışın devamını sağlamaya çalışır. Demokrasi ve hukuk düzeni ancak bu şekilde gerçek manada tesis edilebilir.

 

Bunun dışında kanunların merkezden yapıldığı ve merkezden atanan bürokratlarla yönetilen devletlerde yerelde ortaya çıkan sorunlara karşı çaresiz kalınabilmekte , hantallaşma meydana gelmekte ve halk ezilmektedir. Sorunlar çözülemeyince de meşru olmayan yollara başvurulabilmektedir.

 

Bahsi geçen gerçek demokratik ve hukuk düzeninin tesis edilmesi ile ordu, düzeni koruma görevini üstlenecek ve meşru olmayan yollara başvurmak zorunda kalmayacaktır. Kısaca düzeni değiştirmeden vesayet denilen baskıya çözüm bulunması zor görünüyor. Kimi bürokratik olarak bu vesayeti sürdürür, kimi ekseriyet ile azınlığa vesayet kurarak baskı yapar. Farklılıklara hayat hakkı , özgürlük ancak bucak yapılanması ile mümkündür. Millet iradesi ancak bu yapılanma ile ortaya çıkar.

 

 

Zafer Kafkas






Sayı: 145 | Tarih: 25.03.2012
Mehmet Şevket Eygi
Gerçek Büyükler Mütevâzıdır
Allah Gösteriş Yapanı Sevmez
1442 Okunma
Emine Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
sadede gelelim lütfen:filmin "politika"sı mı "poe
SAdet=medeniyet,poetika ve politika içinde
1191 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Ama Atatürkçü imiş
Her türlü ayıbı kapatan Atatürkçülük
1107 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ahmet Altan
Nevruz, Kemalizm ve din
İkilem
1060 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Mahir Kaynak
Bölgenin geleceği
Suriye ve PKK
1040 Okunma
4 Yorum
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Suriye neden ikinci Irak olamaz?
Bu, kendi gerçeğinden kaçış mıdır?
1032 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Hüseyin Gülerce
Evren, neden öyle zannediyor?
Asıl İrade Millet
984 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler