Kur'an Metodolojisi
Kuranı anlamak için her şeyden önce onun Allah’ın kitabı olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Kur’an ı Allah kelamı olarak kabul ettiğimiz zaman, onun metodolojisini de kabul etmiş oluruz.
Bundan sonra “Kur’an ın metodolojisi nedir?” diye sormamız gerekmektedir.
Pek çok ayet “bunlar o açık kitabın ayetleridir… “ şeklinde başlar. (Yusuf 1; Hicr 1, Şuarâ 2; Kasas 2; Duhân 2) Demek ki Kur’an ın bir usulu vardır. Bir açıklama yöntemi vardır.
“… ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen likulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn” (Nahl 89)
tibyânen likulli şey’in : her şeyi beyan eden
Biz bu Kitab’ı sana indirdik ki; her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin, ona bağlananlara bir ikram ve bir müjde olsun.
Kur’an ın açık olması beyan edilmiş olması ne demektir? Bir usul tespit etmeden önce bu sorunun cevabını bulmamız gerekmektedir. Kıyas olarak kabul edilen ama yerleşik metodolojide sadece hüküm ifade eden kavramların genişletilmesi şeklinde yanlış olarak algılanan yöntem de diyebileceğimiz akıl yürütme şeklidir. Daha açık bir ifade ile “genelden özele ya da yasalardan olaylara geçiş şeklindeki akıl yürütmedir.” Diyebiliriz. (Yerleşik usulde kabul edilen “kıyas” bu sebeple hatalıdır. Çünkü “olaylardan çözüme” varmayı değil, “çözülmüşten çözüme” varmaya çalışır)
Mesela Kur’an diyor ki:
“Allâhullezî halakakum summe rezekakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurekâikum men yef’alu min zâlikum min şey’, subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn” (Rum 40)
Allah, sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve daha sonra da çıkaracak olandır. Allah’a koştuğunuz ortaklardan, bunlardan herhangi bir şeyi yapabilen var mı? O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.
“Rızık veren” kavramını ele alalım. Rızık, yiyecek, içecek barınak, iş, yağmur, ilim vs. anlamına gelir. Biz ihtiyacımız olan bazı şeylere hazır ulaşabiliriz. Çünkü birileri onu hazır hale getirmiştir. Ama pek çok şeyi hazır bulamayız ve ona ulaşmak için çaba harcamamız gerekir. Bir ekmeğin, ekmek olarak tüketime hazır hale gelebilmesi için köylünün buğdayı ekmesi onu büyütmesi hasat etmesi, sonra un haline getirilmesi, sonra hamur haline getirilmesi ve en son da pişirilerek ekmek haline getirilmesi gerekir. Tabi bütün bunlar için gerekli olan şeyi de yine Allah yaratmıştır, tohumu, suyu, güneşi, toprağı, kısaca ihtiyaç olan her şeyi. Ama bütün bunları bir araya toplayıp ekmek haline getirmek ise bizim işimizdir. Bunu nereden anlıyoruz?
“İnne rabbeke yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), innehu kâne bi ibâdihî habîran basîrâ” (isra 30)
Senin Rabbin rızkı, çalışan ve gücü yeten için yayar, O, kullarının içini bilir ve onları görür.
Yani maişet irade iledir. Kazanmak istiyorsak çalışmak zorundayız, ekmeğe ihtiyacımız varsa onun için çaba harcamamız gerekiyor. Ekmek yapmak için gerekli olan her türlü veriyi bir araya getirmemiz gerekiyor. Kur’an ı anlamak da bunun gibidir. Bir çok ayetin açıklamaya ihtiyacı yoktur ancak bazı ayetlerin anlamlarını bulabilmek için çaba gerekir.
Kur’an ın olayları ele alış biçimini anladıktan sonra, ayetleri nasıl anlayacağız sorusuna cevap aramamız lazım. Yine Allah kitabında bir iddiada bulunuyor, özetle diyor ki “kitabın beyanı bize aittir”
“Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî. İnne aleynâ cem’ahu ve kur’ânehu. Fe izâ kara’nâhu fettebi’kur’ânehu. Summe inne aleynâ beyânehu.” (Kıyae 16-19)
Cebrail sana Kur’ân’ı bildirirken, aceleyle dilini harekete geçirme. Onu toparlamak ve okutmak bizim işimizdir. Biz okuduğumuzda onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak da bizim işimizdir.
Bu kitabı vahyedenin iddiasıdır. O halde onun beyanı da kitaptadır. Eğer Allah, ayetlerin açıklamalarını yaptığını söylüyor ise, onu sınırlamanın imkanı ortadan kalkar. Böyle olunca Kur’an içerisinde veya yine Kur’an ın gösterdiği başka alternatifler, açıklamak için veriler bulmamız gerekir.
Kur’an ın ilginç bir yapısı vardır. Ayetler dağınık gibi görünse de matematikteki rakamlar arasındaki ilişki gibi, ayetler arasında da ilişki vardır. Yani insan rakamlar arasındaki ilişkiyi ne kadar bilirse, o kadar hesap yapabilir. Ayetler de böyledir, ayetler arasındaki ilişki bilindiği ölçüde onları anlamak mümkün olabilir.
Yani, manasını bilmek ve anlamak istediğimiz ayetin, önce okunduğunda anlaşılan manasına, sonra da onun kelime ve mana uyumu içindeki yapısına (siyak ve sibakına) bakmamız gerekir. Ama bu yeterli değildir. O konu ile ilgili Kur’an ın çeşitli yerlerinde bulunan ayetleri bir araya toplayarak, inceleme konusu yaptığımız ayet ile hangi yorumun veya mananın o ayetlere uygun düştüğüne, hangi yorumun veya mananın onlara zıt düştüğüne bakmamız ve üzerinde düşünmemiz gerekir. Bu da yetmez, konuya esas teşkil eden kelimenin veya kelimelerin başka yerlerdeki kullanılış şekillerine, illetlerine ve vasıtalarına da bakmamız gerekmektedir.
Bu bir bakıma deney ve gözlem yoluyla yeni varsayımlara veya sonuçlara ulaşma metodudur. Dedüksiyon-ta’lil ve temsil (analoji) ile birlikte akıl yürütmenin üç koşullu şeklinden birini teşkil eder ve özelden genele, ferdiden külliye varan düşünme yöntemidir.
Mesela Kitaptan bilgisi olan birisi Belkısın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getirir. Ayetteki ifadede geçen “kitaptan bilgisi olan” ifadesi önemlidir. Kitabı bilen değil kitaptan bilgisi olan birinden bahsedilmektedir. Demek ki o kişinin kitabın tamamını bilmesi gerekmemiş, o konudaki ayetleri veya bilgiyi bilmesi yeterli olmuştur. Yani, meseleye ilişkin sağlam bir akıl ile konuya hakim birisi olduğunu anlayabiliyoruz. Dolayısıyla bunu uygulamış ve sonuca ulaşmıştır.
Kur’an ı sadece iman ve ahlak kitabı sayanların bu tür bilgileri anlamaları imkansızdır. Ne var ki, müfessirler de bu tür konularda sıkıntıya düşmüşler, kimisi bir keramet, kimisi bir mucize sayarak çelişkiye düşmüşlerdir. Ortaya konulan hükümler de o derece yanlış ve tutarsız olmuştur.
Lafzın lafzı açıklaması:
“Elif lâm râ kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet min ledun hakîmin habîr” (Hud 1)
Fussılet : Ayrılmış, detaylandırılmış
Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.
Muhkem en basit ifadeyle sağlam demektir. Lafız ve anlam açısından açık söz manasına gelir. Eğer Allah muhkem ayetleri açıkladığını, tafsilatlı olarak beyan ettiğini söylüyor ise, bunu ne ile yapacak? Elbette bu açıklama, bu tafsilat diğer ayetlerde olacaktır. Yani, Kur’an Muhkem ayetler ve bu ayetlerle ilgili tafsilatlar veren diğer ayetler (muteşabih) olmak üzere ikiye ayrılır.
“Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh, zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd” (Zümer 23)
Allah sözün en güzelini, müteşâbih mesânî bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.
Birbirine benzeyen iki şeye müteşâbih denir. “Mesani” ise ikişerli anlamına gelen “Mesna”nın çoğuludur. Demek ki, ayetlerin birbirine benzeştiğini ve en az ikişerli kümeler halinde olduğunu göstermektedir. Bu yüzden, bir manaya ulaşabilmek için o mananın gerektirdiği detaylara da ulaşmak gerekmektedir.
“Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmin ya’lemûn” (Fussilet 3)
Bu, bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okuyuş olarak açıklanmış bir kitaptır.
Demek ki Kur’an Arapça da değildir. Okunuşu Arapça olan bir kitaptır. Bu şekilde de açıklanmıştır, detaylandırılmıştır. Bilen bir topluluk içindir. Peki nasıl?
“Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât, fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh, ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb” (Al-i İmran 7)
Sana bu Kitab’ı indiren odur. Onun bir kısmı muhkem âyetlerdir. Onlar Kitab’ın anasıdır. Öbürleri ise müteşâbihtirler. İçlerinde yamukluk olanlar, fitne çıkarma isteği ve onu tevîl isteği ile müteşâbih olanına uyarlar. Oysa onun tevîlini Allah’tan başkası bilmez. Sağlam bilgi sahipleri şöyle derler: “Biz buna inanırız. Hepsi de Rabbimiz katındandır.” Böyle düşünenler sadece içi temiz olan kimselerdir.
Rasih : Sıkı, sağlam, kesin akıl sahibi
Bu ayet, Kur’an ın anlama usulünün en önemli dayanaklarından birisidir. Te’vil, bir şeyi hedefine çevirmek demektir. Allah muhkemi müteşabih ile detalandırdığını söyledi. O halde müteşabih ayetlerin hedefi muhkemlerdir. Dolayısıyla onlardan birini diğerine çeviren veya onlardan birini diğeri ile açıklayan Allah’tan başkası değildir. Ama “.. içlerinde yamukluk olanlar, fitne çıkarma isteği ve onu tevîl isteği ile müteşâbih olanına uyarlar.” İfadesi ile, ayetler arasındaki ilişkiyi göz ardı etmek, onları istedikleri hedefe çevirmek veya fitne çıkarmak isteyenleri de işaret etmektedir.
Sağlam akıl sahipleri ise, Ayetleri kendi arzularına göre te’vil etmeye çalışmak yerine, Allah’ın te’vilini bulmaya çalışırlar. Çünkü Ayetlerin bir kısmını muhkem, bir kısmını müteşabih yapan ve onları birbirine bağlayarak te’vil eden Allah’tır.
Ayetler arasındaki ilişkiyi göremeyenler, pek çok konuda yanlış te’viller yaparak Müslümanları büyük sıkıntılara sokmuşlardır. Aynı şekilde ayetler arasındaki ilişkinin anlaşılamaması sebebiyle Ayetlerin yanında sünneti de ikinci delil olarak saymak zorunda kalmışlar ve çelişkiyi derinleştirmişlerdir. Bu durum sünnetin ayetlerden farklı anlamlar içerebileceği anlayışını da beraberinde getirmiştir. Kimileri de bu ilişkiyi kur’an dan zannetmiş ve indiği coğrafya ile sınırlı tutarak dini ve ahlaki ilişkiler sahasına hapsetme gayretine girmiştir.
Kısaca Kur’an Muhkem ayetler ve onları açıklayan müteşabih ayetlerden oluşmaktadır. Bunlar arasındaki ilişkiyi kuran ve te’vilini yapan ise Allah’tır. Bunlar arasında benzerlikler de koymuş ki, manayı takip ederek onun te’vilini bulabilelim, anlayabilelim. Dolayısıyla ayetler arasındaki ilişkiye bakmadan yapılan yorumların hiç biri Allah’ın anlatmak istediği şey değildir. Bunu bilerek yapmak ise tehlikelidir çünkü bu tavır ayetleri bağlantılarından koparmaya ve bazı ayetleri görmemeyi zorunlu kılar. Doğrusunu söylemek gerekirse insanları yoldan çıkarmanın en kısa ve kolay yolu budur.
Ayetler, bir ana unsur, bağlantılı unsurlar ve bir de açıklayıcı unsurlardan oluşur. Ana unsurun açıklayıcı unsurlarını bağlantıları ile bularak sonuca ulaşmak gerekir. Bu yol ayetleri açıklayan yoldur. Özetle
Ana unsur +bağlantılı unsurlar+ Açıklayıcı unsurlar = sonuç veya hüküm
Burada hemen belirtelim ki, açıklayıcı unsurlar sadece kur’an da değildir. Onlar Kur’an da olduğu gibi dünyadadır, her yerdedir. Bu nedenle, sadece manayı Kur’an ın içinde aramak da doğru değildir. Çünkü bu bilginin veya müteşabihlerin kur’an ın dışında da olduğunu yine kur’an dan öğreniyoruz. Buna göre:
Ana unsur :
Problem veya Ayet (manaya esas konu veya olay) Muhkemat
Gözlenen tek bir olgudan yola çıkarak detaylara ulaşmak, genel yargılara ulaşmak
Olguya ilişkin gözlem veya deneysel araçlar veya açıklayıcı unsurları mümkün olduğunca çoğaltmak ve böylece sağlıklı bir veriye ulaşmak
Bağantılı unsurlar:
İlgili ayetler arasındaki bağlantılar
Diğer kullanım ve ifade şekilleri
Kullanılan manalar ve bu manaların farklılıkları
Açıklayıcı unsurların tespiti
Ortaya çıkan olayların veya meselenin anlaşılmasında gerekli olan her türlü bilgi veya gözlem araçlarının tespiti ve bunların bağlı olduğu detaylar.
Açıklayıcı unsurlar :
Müteşabih ayetler
Manaya esas kelimelerin kullanım şekilleri
Mananın işaret ettiği bağlantılı ayetler
Müspet ilim
Rasyonel doğal veriler
Pozitif olgular veya olaylar
Pozitif akıl veya serbest akıl
Geçerli bir akıl yürütmenin veya çıkarımın sonucunu deneysel veya gözlemsel veya olgulardan hareketle Genelden özele, külliden cüz’iye en iyi ve kesin bir şekilde ortaya koymak.
Sonuç veya Hüküm :
Böylece, konuya ilişkin en geniş bilgiye ulaşılacak, rasyonel akıl ve bilimle değerlendirilecek, mantıklı, uygulanabilir, reel sonuçlara ulaşılacaktır. Manaya esas deneysel verilerin çokluğu, ulaşılacak sonucu da o derece sağlam hale getirecektir.
Başından beri, biz usul olarak Kur’an ın yöntemini takip ettiğimizi ifade ettik. Ancak Kur’an ın yöntemini sistematize etmek bir anlamda onu sınırlandırmak demektir. Bunu yapmak istemedik, doğru bulmadık. Bu Usul’de serbestiyeti sınırlamanın imkanı olmadığı için. Zaman zaman yöntemlerimize ilişkin kısa bilgiler aktarmış olmamıza rağmen çokça anlaşılmadığı ortadadır. (Kur’an ın yöntemi, Cengiz beyin ifade ettiği Tümdengelim-tümevarım yöntemine çok yakındır)
Bütün çalışmalarımızda bu yöntemi uyguladık ve uygulamaya devam ediyoruz. Bu nedenle, tek bir kelimeden hareketle hükme varılamayacağını, ayetler arasındaki bağlantının tespit edilmesi gerektiğini, kelimelerin başka ayetlerdeki kullanılış şekli, hangi manalarda kullanıldığı ve konu ile en iyi şekilde örtüşen mananın ne olduğu, hükme varmadan önce o alandaki sınırlamaların olup olmadığı gibi verileri değerlendirmeden fikir beyan etmenin veya mana vermenin imkanı yoktur.
Bu sebeplerle biz zaman zaman yerleşik dil kurallarını ve grameri göz ardı ettik. Böyle yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü kur’an rasyonel sonuca böyle ulaşabileceğimizi söylüyor. Bizi anlamak isteyen, her şeyden önce kur’an ın ortaya koyduğu usulü anlamalıdır. Çünkü bize göre başka bir usul yoktur.
Vesselam
(Yazıyı oldukça hızlı yazdım, eksikler ve hatalar olabilir, eksik ve hatalar bizimdir, doğrusu kur’an dadır)