Hırsızlık - Kavram ve Tanımlar
Konuyla ilgili olarak bir önceki yazıda mümkün olduğunca yorum yapmadan ayetleri olduğu gibi ortaya koymaya çalıştık. Zannettik ki, böylece üzerinde düşünülür ve mananın neye işaret ettiği anlaşılır. Ama görünüşe göre böyle olmamış. Öyle ise meseleye başka bir açıdan bakalım:
Kavramlar:
Yed: kullanışlı; güç, kuvvet, kudret; faydalı eşyalar; cömertlik; elin üst kısmı, kol; (bir aletin) kolu; (kuşun) kanadı
Yed : Kur’an da Ekonomik/Mali Gücü temsil eder.
Ceza : Bir şeyin karşılığı, ödül veya ceza, yapılan şeyin benzeri ile karşılık vermek
Kur’an da “Ceza” bir kötülüğün karşılığının benzeri bir kötülük olduğu ifade edilir. ( Yunus 27, Şura 49)
Misl : Eşit, müsavi
“…fe in kâtelûkum faktulûhum kezâlike cezâul kâfirîn” (Bakara 191)
Sizinle savaşırlarsa / öldürürlerse, siz de savaşın/öldürün….
Savaşa savaş, kısasa kısas, gibi.
“Yed” kavramının Kur’an da kullanılışı:
“Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûleh, gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâ, ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ, ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh, kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâda, vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîn” (Maide 64)
“Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûleh” Yahudiler Allah’ın elleri bağlanmış dediler…
“bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâ” Bilakis onun elleri açıktır, dilediği gibi infak eder…
Eli bağlı : Cimri
Eli açık : Cömert
“Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb, Mâ agnâ anhu mâluhu ve mâ keseb”
تب (tebbe) : kesmek, kısaltmak; yok olmak; kaybolmak.
Eli kurudu : İflas etti, mali gücü yok oldu. Zarar etti, kaybetti.
“Fe cealnâhâ nekâlen li mâ beyne yedeyhâ ve mâ halfehâ ve mev’ızaten lil muttakîn” (Bakara 66)
Nekale : Örnek
“nekâlen li mâ beyne yedeyhâ” (sonradan gelenlerin) Ellerine bir örnek
Hırsızlıkta kavramlar ve anlamları:
“Ves sâriku ves sârikatu faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kesebâ nekâlen minallâh…” (Maide 38)
“faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kesebâ nekâlen” kazandıklarını bir örnek olarak ellerinden alınız…
yed: bir el
yedeyn: iki el
eydi: eller (üç veya daha fazla)
eydiyehum: onların elleri (üç veya daha fazla)
Kimi müfessirler ayetteki “eydiyehum” kelimesinin yerine “sağ el” anlamına gelen “eymanehüm” kelimesini kullanmaktadırlar (“Ves sariku ves sarikatü faktau eymanehüma” ibn-i Kesir, Taberi) Çünkü “eydiyehüm” kelimesi “ikiden çok el” manasına gelir. İnsanın sadece iki tane eli vardır, ikiden çok el kesilmesi mümkün değildir.
“…vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel mu’minîn” (Nur 2)
Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan azaba şahit olsun
Nur 2. Ayette Zina için öngörülen ceza uygulanırken “Azab” kelimesi kullanılmaktadır. (bazıları bu kelimeyi “ibret” olarak algılamaktadırlar) Daha da önemlisi “acıyacağınız tutmasın” denmektedir. Yani, sopa atmak daha mı şiddetli bir cezadır ki acımamak gerektiği yönünde bir uyarı var. El koparmak daha mı hafiftir? Elbette değil, kesilmesi gereken şel, kişinin elleri veya ayakları değil, kişinin kendisi ile fiili arasındaki bağdır. Hırsızlık yapmasını önlemektir.
Kaldı ki ayeti olduğu gibi anlamaya kalksak bile büyük bir problem vardır. O da Ayetin devamıdır:
“Fe men tâbe min ba’di zulmihî ve aslaha fe innallâhe yetûbu aleyh…” (Maide 39)
Kim haksız davranışından sonra tevbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder.
Diyelim ki hırsızı yakaladık, elini kestik. Ama hırsız pişman oldu ve tövbe etti. Peki tövbesi elini geri getirir mi? Allah “ceza”nın ayrıntılarını tarif etmeyi bilmiyor muydu? (Kullanılan kelimelere ilişkin kur’an da onlarca örnek olmasına rağmen. Kat’a kelimesinin kullanılış örneklerini daha önce vermiştik)
Kaldı ki zina ayetinde “azab” kelimesi kullanırken niçin burada “ceza” kelimesi kullanılıyor? Çünkü, Hırsızlıktaki "Azap" tehir edilmiştir. Ahirettedir. Bu yüzden "ceza" kelimesi kullanılır. Zina cezası için ayet detay verirken, eğer maksat “elleri koparmak” ise, niçin burada bir detay yok? Kimileri “e canım isteyen kessin” diyebilecek kadar meseleyi hafife almaktadırlar. Sabıkalı biri nasıl cezalandırılabilir? Ellerini kaybeden biri beyniyle mi hırsızlık yapar? Öyle ise sonrasında ayaklarını mı kesmek gerekir? Yoksa kafasını mı koparmak gerekir?
“Ve in âkabtum fe âkıbû bi misli mâ ûkıbtum bih, ve le in sabertum le huve hayrun lis sâbirîn” (Nahl 126)
Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle/eşitiyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.
El kesmeyi şiar edinenler, Kur’an daki onca örneğe rağmen ve Nahl 126. Daki apaçık kuralı nereye koyuyorlar? Sınırı aşmamak gerektiğini bizzat Kur’an söylüyor. Ayet gayet açıktır, illa bir ceza verecekseniz, yapılanın misli ile, ona eşit bir karşılık ile ceza vermek gerektiğini söylemektedir. Ama yine ayetten anlaşılan, aslolan ıslah etmektir bunun için de sabretmektir.
Karşılaştırma:
İnnemâ cezâûllezîne yuhâribûnallâhe ve resûlehu ve yes’avne fil ardı fesâden en yukattelû ev yusallebû ev tukattaa eydîhim ve erculuhum min hılâfin ev yunfev minel ard, zâlike lehum hızyun fîd dunyâ ve lehum fîl âhırati azâbun azîm (Maide 33)
Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr, fe le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ. (Taha 71)
“Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sıhr, fe le sevfe ta’lemûn, le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hılâfin ve le usallibennekum ecmaîn” (Şuara 49)
Firavn (Taha 71, Şura 49) | Kur’an (Maide 33) |
Elini kesmek Ayağı kesmek Asmak (öldürmek) Kalıcı azap | Elini kesmek Ayağı Kesmek Asmak (öldürmek) Pişmanlıkta affetmek Ahiret azabı |
Kur’an Asla “bir zalimin zulmü” ile herhangi bir ceza bildirmez. Her şeyden önce bu prensibi kabul etmek gerekir. Ancak buna rağmen her iki “ceza” şeklini karşılaştırmak da mümkün.
Firavn, Musa’ya iman edenlerin “ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesip idam etmekle, büyük bir azapla tehdit ediyor”
Kur’an “Bozgunculuk yapanların ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesip sürmekle, ölümle , ancak pişman olmaları halinde affetmekle ve her halükarda ahiret azabı ile tehdit ediyor” (Lafzen)
Kur'an ın tariflerine baktığıız zaman, Firavn'ın ayetin ifade ettiği lafzı olduğu gibi uygulamış olabileceği ihtimali vardır. Ancak böyle anlamak da gerekli değildir. Diğer ayetlerde kullanılan ifadelerden farklı olarak "Hurma ağacına asmak"la tehdit edilmiştir. Yani fiili bir idam söz konusudur. Ayetin geriye kalan kısmını Kur'an ın anlatım usulüne göre anlasak bile bu ifade ayrıştırma için yeterlidir.
Öte yandan, Eğer lafzı olduğu gibi anlasak affetmenin mümkün olmaması gerekir. Kaldı ki bozgunculuk yapanları yakalar ellerini ve ayaklarını koparır ve öldürürsek zaten tövbe etme şansı da olmaz. Diyelim bu arada tövbe ettiler, o halde niçin tekrar ahiret azabı var? Bu kur’an ın Ceza Usulu’ne aykırı bir durumdur. Kaldı ki, eli ayağı koparılmış biri pişmanlık duyması halinde bu uzuvlarına yeniden kavuşamayacağına göre “nasıl affedileceği” de üzerinde düşünülmesi gereken bir meseledir.
Eğer kavramları Kur’an ın kullandığı gibi anlarsak:
“ev tukattaa eydîhim ve erculuhum min hılâfin” : Bütün imkanlarını elinden almak, kıpırdayamaz hale getirmek
“ellerini ayaklarını kestiler” : Artık bizlere uğramıyorlar, gelmiyorlar, onlarla ilişkimiz kalmadı
“elden ayaktan kesilmek” : Yaşlılık veya başka sebeplerle yürüyemez hale gelmek, yatalak olmak.
“yusallebû” : Götürmek, uzaklaştırmak, uzağa götürmek
“fesâden en yukattelû” : Ödürücü tahribat, öldürücü hasar, yıkım
“yunfev minel ard” : Temelden engelleme, izin vermeme, (bulunduğu) yerden çıkartma
Uzva karşı kısas; Bir kimseyi bilerek, isteyerek ve haksız olarak öldürmeyecek biçimde yaralayan kimse olanak dahilinde ise aynı biçimde yaralanır. Bu yarayı isterse yaralanan kendisi açabilir. (Fıkıh)
Netice itibariyle, Bütün ayetlere ve Kur’an ın cezalandırma ölçülerine baktığımız zaman “Cezada ölçü” olması gerektiğini ve fiilin benzer bir fiille cezalandırılması gerektiğini anlamak zor değildir. Mala karşı işlenen suçlar (hırsızlık gibi) mal ile veya tazyikle cezalandırılabilir. Ancak mala karşı işlenen bir suça “kısas” gerektirecek bir ceza uygulanamaz. Bu ölçüsüz ve dengesiz olacaktır.
Firavn uygulaması ile hırsızlık ile ilgili ayetler karşılaştırıldığında da önemli bir ayrıntı dikkat çekmektedir. Kur’an temelde “Islah” etmeyi amaçlar ve kişilerin vazgeçmeleri halinde cezanın sadece mali yaptırımla sınırlı kalacağını da ortaya koyar. Firavn uygulamasında ise fiili bir idam söz konusudur. Ancak işlenen suçta eğer “ktl” veya uzva yönelik bir şiddet varsa bunlar zaten “kısas” gerektiren durumlardır ve hırsızlık ile ilgili değildir. Örgütlü suçlarda ise, gurubun dağıtılması ve yuvalandıkları bölgeden çıkarılarak irtibatlarının kesilmesi hedeflenmiştir.
Ayetlerde geçen kavramlar yerli yerinde değerlendirmek ve eylemin niteliğine uygun manalandırmak gerekir. Kaldı ki ceza uygulamaları genelleştirilemez çünkü “cezanın şahsiliği” temel prensiplerdendir. Kısaca, hırsızlıkta “çaldığı şeyin karşılığı” yani çalınanın yerine konulması esastır. Toplulukların örfi kararları ile de “kanunilik” ilkesi gözetilerek hapis cezaları da uygulanabilir.
Burada önemli olan, bireylerin “hırsızlık” gerekçeerini de ortadan kaldımaktır. Fakat “caydırıcılık” gibi birtakım endişelerle sınırları aşmanın imkanı yoktur. Hapis cezasını bir yıl değil üç yıl verebilirsiniz. Ancak kesilen eli veya ayağı geri getirmenizin imkanı yoktur. Tamiri mümkün olmayan bir yaptırım “Ceza” değildir, eğer suçu işleyen tamiri mümkün olmayan bir fiilde bulunmamış ise. (öldürme, fiziksel olarak zarar verme gibi)
Yapılabilecek şey, “Adalet ve Misli” ilkeleri çerçevesinde kurallar geliştirmektir. Suç kadar ceza, misliyle ceza kuralları kur’an ın koyduğu kurallardır. Hangi şart ve gerekçeyle olursa olsun bu sınırı aşmak mümkün değildir. Özgürlüğün kısıtlanması, kişinin bedenine zarar vermekten daha hafif bir cezadır. Çünkü özgürlüğün kısıtlanması sürelidir, ancak bir uzvu yok ettiğiniz zaman bir daha geri getirmeniz mümkün olmaz.
Buna göre
- Çalınan mal iade edilir, Tazmin ettirilir
- Fiili işleyen teşhir edilebilir, böylece bir daha işlememesi sağlanır
- Mali kaynakarı kesilebilir, yoksun brakılabilir
- Nihayet “hürriyeti” kısıtlanabilir.
Hırsızlık fiili gerçekleştirilirken başka suçlar da işlenmiş ise, elbette bu başka suçlara yönelik müeyyideler de uygulanabilir. Her suç, her eylem, kendince değerlendirilmeli ve müeyyideler de buna göre uygulanmalıdır.
Yusuf 74 ve 75. Ayetler “Hırsızlık” sebebiyle verilebilecek “En fazla” cezayı ifade eder. Bu da hürriyeti kısıtlamaktır. Bunun ötesinde bir ceza şekli uygulamak, kur’an a ilave etmek, uydurmak demektir. (Bize göre bu bir Te’vil değil, Kur’an ın anlatım/teşbih biçimidir)
Sürgün de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bu kavram (nefy) temelden engelleme manasına gelir. Veya bulunduğu yerden çıkarma, zorla çıkarma anlamlarındadır. Örgütlü suçlarda gurubun merkezinin dağıtılması veya mevzilerinden çıkarılması manasındadır. Ancak bu hiçbir şekilde “Sürgün etme” manasına gelmez. Esasen günümüz dünyasında "sürgün" kavramının manası da yoktur.
Aslolan suçu önlemek ise, günümüz dünyasında sürgün ile bir suçu önlemenin imkanı yotur. Geçmişin dünyasında bu belki mümkün olabilirdi, iletişim yaygın değildi. Oysa bugün insanlar arasındaki iletişimi koparmanın imkanı yoktur. Çok kısa sürede iletişim kurabilirler ve yeniden örgütlenebilirler, bunun için bir arada olmak bile gerekmez.
Vesselam.