Zekat, Sadaka ve Vergi
- “Sonunda tayyibat ile habisatın aynı olmadığı, bunun içtihat ve icmalarla belirleneceğini anlatmıştı.” Deniliyor.
Geçmişte bilim günümüz dünyasında olduğu gibi değildi. Bugün ictihat yaparken herhalde “tayyibat şudur habisat budur” diyebilmenin yolu oturup karar vermek değildir. Peki ya nedir? Bilimsel verilerdir. Yani, bugün neyin habisat, neyin tayyibat oldğu bilimsel verilerle bilinmektedir, bilinebilmektedir. O halde bu konuda ilave bir ictihada gerek yoktur. Rasyonel veriler bunun için yeterlidir. Kimse zehirli bir mantarı yiyip yememeyi tartışmaz. Çünkü herkes bilir ki zehirli mantar yendiğinde öldürür. Ancak bilimsel veriler de Nas değildir. Geçmişte yumurta yasaklanıyordu ama şimdi yumurtanın o kadar da zararlı olmadığı söylenmeye başladı. Bunun gibi örnekler çoktur. Yani bilgi geliştikçe veriler ve sonuçar da gelişmekte ve değişmektedir.
- Bucak kurucuları habisat ve tayyibatı tesbit edecek her bucak kendi haram ve helallerini ortaya koyacaktır.
Öncelikle KURUCU kimdir? İlmi ve hikmeti nedir? Hangi yetki ile “habisat ve tayyibat” tespiti yapabiliyor?
“Ve lâ tekûlû limâ tesıfu elsinetukumul kezibe hâzâ halâlun ve hâzâ harâmun li tefterû alâllâhil kezib, innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn (Nahl 116)
İkincisi Allah “Şuna helal buna haram demeyiniz” diyor. Öyle ise, kurucular habisatı veya tayyibatı tesbit etme yetkisini nereden buluyor ve nasıl “helal ve haram” diyebiliyor? Toplulukların kuralları olacaktır muhakkak. Ancak bu kuralların ismi “Helal ve haram” olmayacaktır, olamaz. Lafzın hükmünü nereye götüreceğiz?
Tariflerinizi biliyorum, hane sayısına göre belirleye çalışıyorsunuz. Ancak Medine bucağı diye bir yer yok, Medine Federatif Devleti var. Bu sadece bir şehir devleti değil, bir federasyondu. Bu nasıl değerlendiriliyor? Yerel yönetim unsurlarını Devlet gibi değerlendirmek nasıl mümkün olabilir?
Usul Istılahı ortaya koyar. Istılah nasıl anlamanız gerektiğini söyler. ICMA’lar bağlayıcıdır.
Soru: Eğer böyle ise, ictihadı nasıl yapabilirsiniz?
ÖRNEK:
Kur’an : “Namaz için abdest al, kolları dirseklerine kadar ve yüzünü yıka, başını ve ayaklarını mesh et.”
ICMA : “Elleri yıka, yüzünü yıka, başını kulaklarını ve boynunu mesh et, ayaklarını yıka”
Doğru olan hangisidir? Ve nasıl? Lafız yeterince açık değil midir?
Sahabe icması dört halife dönemindedir. İcma’nın hüccet olarak kabul edilmesi ise çok daha sonradır. Zanni icma nasıl olabilir?
“Ümmet-i Muhammed'in başta beş vakit namaz, ramazan orucu, ninenin mirasta 1/6 hisse alacağında, Müslüman kadının Müslüman olmayan erkekle evlenmesinin batıl oluşunda, mehir tayin edilmemiş olsa bile nikâh akdinin sahih olduğu hususunda, miras konusunda ana-baba bir erkek ve kız kardeşlerin bulunmayışı halinde baba bir erkek ve kız kardeşlerin onların yerini almalarında, oğlunun(mirasta) oğlun oğlunu hacbettiğinde, bir kadının üzerine, kadının halası ve teyzesinin nikâhlanamayacağında ve daha birçok hususta icma’ın meydana gelmesi, icma’ın gerçekleşmesinin mümkün olduğuna kat’ı bir delildir.
Diyelim ki bunlar icma’dır. Sahabe icmasıdır. Ben burada kur’an ın hükümlerini tek tek yazmak istemiyorum, ama dileyen inceler. Kısaca bir iki değinmekle yetineceğim.
- Beş vakit namazda icma yoktur. Bu büyük bir yalandır. Ama Namazda icma vardır, zaten Kur’an emretmektedir. Şekli muallaktır.
- Kadının halasının veya teyzesinin nikahlanamayacağı, doğrusu böyle bir icmaya neden gerek duyulduğunu anlamak da zordur.
- Mehir olmasa da nikah ahdinin sahih olduğu, büyük bir hiledir. Kur’an mallarınızla isteyin diyor. Aksi bir icma nasıl olabilir?
- Müslümün kadının Müslüman olmayan erkekle evlenmesinin batıl oluşu. Kur’an ehli kitaptan olanlarla evliliğin olabileceğini söylüyor. Erkek veya kadın ayırımı da yapmıyor. Herhalde bu sınırlamanın hikmetini anlayamıyoruz.
Bu manada Şafii’nin ICMA konusuna yaklaşımı da çok önemlidir. Son derece ihtiyatlı davranmış, çoğu zaman İcmaı reddettiği düşünülmüştür. İmam Şafii icma’ın gerçekleşmesine şu dört noktada itiraz etmektedir.
1.Memleketlerin ayrı oluşu ve fakihlerin birbirleri ile buluşamaması
2.İslam şehirlerindeki fakihler arasında ihtilaf bulunması
3.İcma’ yapacak kimselerin tayin edilemeyişi
4.Fakih ve görüş sahibi olan bilginlerin vasıfları üzerinde ittifak edilememiş olması
İddia: “Kur’an herkese hitap eder, herkes anladığıyla amel eder. Kendi ictihadıdır”
Çelişki: “Herkes icmaı nasıl bilecek?, Kur’an herkesin elinde vardır ama Sünnet yoktur. Sünnetsiz ve icmasız amel edilemeyeceği vakıa iken, nasıl herkes kur’an ı anlayacak? Istihsan yok mudur?”
- Sahabelerin bu icmaları Kur’an’ı yorumlama mahiyetinde olmalıdır, uygulama mahiyetinde olmalıdır. Marifeli olarak zekât verin denmiştir. Bu marifelik sebebiyle zekâtı biz ancak onların tarifi ile öğrenebiliriz. O sebepledir ki Kur’an’ın bir uygulamasıdır. Beşte bir hükmünün toprağa ve kırkta bir hükmünün ticaret mallarına uygulanmasıdır. Yarılama sistemine göre yorumlanmasıdır. Bu sebeple biz bunları değiştirerek keyfi vergi uygulamaya başlarsak, o zaman Kur’an’ı kabul etmemiş oluruz. Dört halifeden hiçbirisi zekâttan başka vergi almadı. Zekât vererek veya pay alarak bütün sahabeler iştirak etti. O halde fiili icma vardır. Bu Kur’an’ın marifeli zekâtını tanımlayan bir icmadır. Kur’an hükmündedir. Metluv olmayan Kur’an’dır
Zekat hakkında:
“Ve ekîmus salâte ve âtûz zekât, ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâh innallâhe bi mâ ta’melûne basîr” (Bakara 110) (Bkz. Bakra 177/277 vd.)
“…..kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn” (Bakara 219)
Zekatta nisabın olmadığı ayette açıktır. İhtiyacın fazlasının nisabı yoktur. Böyle bir sınırlama getirenler “Sermaye tahakkümünü isteyenler”dir. Sömürü düzenine itiraz edenlerin Kur’an ın ortaya koyduğu hükmü sınırlamaya çalışmalarını anlamak kolay değildir. Kaldı ki bu husus “Vatandaşlık” ilkesi ile genişletilmiştir.
“Lâkinir râsihûne fîl ilmi minhum vel mu’minûne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike vel mukîmînes salâte vel mu’tûnez zekâte vel mu’minûne billâhi vel yevmil âhir. Ulâike se nu’tîhim ecran azîmâ” (Nisa 162)
İçlerinde ilimde derinleşmiş olan kimdi? Yahudiler değil miydi? Yahudiler olmadığını varsaysak bile, ZEKAT kavramının toplumsal katılım olduğunu anlamak herhalde zor değil. Herkesi bağlayan bir emirdir.
Sadaka ile ilgili olarak:
Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm (Tevbe 103)
“Onların mallarından sadaka al” Sadakayı kim alacak : Resulullah, Niçin alacak?
“İnnemas sadakâtu lil fukarâi vel mesakîni vel âmilîne aleyhâ vel muellefeti kulûbuhum ve fîr rikâbi vel gârimîne ve fî sebîlillâhi vebnissebîl, farîdaten minallâh, vallâhu alîmun hakîm” (Tevbe 60)
Devletin ihtiyaçları için. Sosyal devlet gereklerini yerine getirebilmek için. Hizmetlerin yürütülebilmesi için. Kısaca çerçeve bellidir.
Şu halde: Vergi’nin olmadığı nasıl iddia edilebilir? Ayetler yeterince açık değil midir? Hangi İcma bunu reddedebilir? Veya aksini yapabilir? İcma’nın böyle bir yetkisi mi var? Ayetlere rağmen Zekat ve Sadaka'nın aynı olduğunu iddia etmek mümkün müdür?
Örnek: Hong kong da vergiler standarttır. Ancak elektrik, su, tescil harçları gibi ücretler standart değildir. Sebebi şudur: Devlet bütçesini yapar ve çalışmaya başlar. Bir süre sonra gelirlerini değerlendirir ve Elektrik, su, tescil harçları gibi ücretleri almaz. Yıl sonunda bütçede fazlalık oluştuğu zaman vatandaşlarına geri dağıtır. (2009 yılında bütçe fazlalığı sebebiyle US$ 2000, ve 2011 yılında aynı sebeple US$ 900 bütün vatandaşlarına dağıtılmıştır. Daha önce bütçedeki fazlalık sebebiyle referandumla halka sorulmuş ve bu paranın yatırıma dönüşüp dönüşmemesi kararı alınmıştır.)
- O gün o âyetler anlaşılmıyordu. Eğer gerçek manâları açıklamış olsaydı o uygulayıştan vazgeçmekle kalmaz, İslamiyet’i terk ederlerdi.
İddia: İcma ve sünnet Kur’an ın açıklamasıdır, biz onlardan öğreniriz, delil budur
Çelişki: O gün ayetler anlaşılmıyordu, açıklanmış olsaydı terk edilirdi
- Uçağın icad edilmiş olması gereği
- Cep telefonunun icad edilmiş olması gereği
- Elektrik ve motorun icad edilmiş olması gereği
- Bilgisayarın icad edilmiş olması gereği
Soru: Eğer kur’an ın anlaşılabilmesi ve uygulanabilmesi için bu kabil teknolojinin var olması, keşfedilmiş olması, kullanılıyor olması gerekli ise, nasıl oluyor da İcma “Ayet” hükmünde sayılabiliyor?
Bugün bunların hepsi vardır, fazlası da vardır. Ne yapacağız? İcma vardır ve yeterlidir mi diyeceğiz, icma’dan ayrılmayacak mıyız? Bu vahim bir çelişki değil midir?
- Meclis kanun yapar. Hükümet onu uygular, kendisi yorumlar ve uygular. Kanunların yorumunu da isteyemez. Hattâ kanun teklifinde de bulunamaz
İddia: Kanunları üniversitelerde bilim adamları yaparlar (Zararları dayanışma ortaklığı giderecektir. Meclis ilmî dayanışma sorumlularından oluşur. Yasaları bunlar yaparlar.)
Çelişki: Meclis kanun yapar, hükümet onu uygular
Soru: Kanunları kim yapar? Üniversite mi meclis mi?
- Helali haram haramı helal yapmak şirk sayılmıştır. Görevlilerin kanunlara ilaveler yaparak yasaklar veya vecibeler getirmesi şirk sayılmıştır.
İddia: Helali haram, haramı helal yapmak şirk sayılmıştır
Çelişki: Kurucular helal ve haramları belirler, ictihatla helal ve haramları belirleriz.
Soru: Helal ve haram varsa, (en azından Kur’an da var) Kim neyi tespit ediyor? Veya hangi helaller nasıl haram veya haramlar nasıl helal sayılıyor?
- Kur’an ehlinin anayasasıdır. Bu artık sözleşme hâline geldiği için onların Kur’an’ın hükümlerine uymaları gerekmektedir.
İddia: Kur’an ehlinin anayasasıdır
Çelişki: …içtihat ve icma müesseseleri ve dayanışma ortaklıklarıdır.
Soru: Kur’an Anayasa ise, onun ortaya koyduğu sistem yetersiz midir?