Sam Adian
YAPISAL ILKELER - INSAN VE DEVLET
26.03.2012
9066 Okunma, 9 Yorum

 

INSAN TOPLUĞU (HUMAN SOCIETY)

 

DOĞAL EŞİTLİK İLKESİ:

 

Insan, Yaratıcı’nın yeryüzündeki “Halife”sidir. (Yunus 14, En’am 165, Bakara 30) Farklı yeteneklerde olmakla birlikte aralarında herhangi bir fark yoktur. (Sad 26).  

 

Buna göre bütün insanlar “hür, haysiyet sahibi ve haklar bakımından eşit doğarlar”.  Bütün insanlar “ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir ideoloji, etnik veya sosyal statü, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin” eşit kabul edilmelidirler. (Hucurat 13)

 

Doğuştan sonra insanın kazandığı veya içinde bulunduğu sosyolojik farklılıklar, fizyolojik farklılıklar hiçbir surette “Eşitlik” çerçevesini değiştirmeye veya bozmaya yetmez. Üstünlük ancak “sevgi/gönül bağı” iledir.

 

Kimileri “İslam, batıda geçerli olan "pozitif bir kavram olarak özgürlük" anlayışını kabul etmez. Bu nedenle eşitlik ve özgürlük gibi insan haklarının, insanın kendi kendine efendiliğinin sonucu olduğuna veya insanın, hayatını özgürce kendi istediği gibi programlayıp tasarlamak zorunda olduğuna da inanmaz. İslam kişiyi batıl tanrıların köleliğinden kurtarıp, özgürlüğün sadece Allah'a kulluk ile kazandırır.” Demektedirler.

 

Bu yaklaşım lafza uygun değildir. “Varlık olarak eşitlik” ilkesi ile “Sosyolojik farklılıklar” birbirine karıştırılmaktadır. Varlıkta eşitlik reddedilerek, sosyolojik farklılıklar üzerine bina edilmeye çalışılan bir “sınıfsal ayrımcılık” gözetilmektedir. Elbette “İyi işler yapan” ile “kötü işler yapan” arasında değer yargıları bakımından fark olmalıdır. Ancak Ku’an “Ey insanlar” diyerek varlık alanında bütün insanlara hitap etmekte ve “eşitlik ilkesini” burada tesis etmektedir.

 

Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr (Hucurat 13)

 

Ey insanlar” hitabı ile, insanların varlık olarak eşit oldukları kabul edilmiştir. Buna göre inançlarına veya tabiiyetlerine veya sosyal statülerine veya başka bir gerekçe ile insanlar arasında herhangi bir ayırımcılık yapılamaz.

 

HUKUKSAL EŞİTLİK (Topluluk içinde eşitlik) İLKESİ:

 

Bütün insanlar temel “eşitlik” ilkesi çerçevesinde “topluluk içerisinde de eşittirler.” (Nisa 58, Sad 26)

 

Kur’an, adalette de ayırımcılığa izin vermemektedir. Toplum içerisinde de insanların eşit kabul etmesi bir tercih değil, bir zorunluluktur. Çünkü Nisa 58 “ey insanlar” hitabıyla başlar ve eşit muameleyi “emreder”.

 

Öte yandan herkes tabi olduğu hukuka göre muamele görme hakkına da sahiptirler. (Maide 47, Şura 10, Bakara 256) Buna göre, kitap ehli olanlar kendi kitaplarına göre, (Yahudi, Hıristiyan, Müslüman, Budist vd.) olmayanlar ise örf’e göre değerlendirilirler.

 

Din”de Allah’ın kuralları esas alınır. Yaşamda ise “Örf” esastır. İnsanlar hangi inanca mensup olurlarsa olsunlar topluluk içinde eşittirler. İnançları ile ilgili anlaşmazlıklarda herkes kendi kitabına/hukukuna göre, toplum içerisindeki ortak anlaşmazlıklarda ise “Örf hukuku”na göre yargılanırlar. Hiç kimseye inançları yüzünden “baskı veya zorlama” yapılamaz, (Bakara 256) Ayrımcı, ayrıştırıcı uygulamalarda bulunamaz.

 

Kimileri sadece “inanç” temelinde toplulukların bir arada yaşayabileceğini iddia etmektedirler. Bu şekilde aynı inanç guruplarının veya aynı sosyal tercihlere sahip gurupların ayrı topluluklar oluşturması öngörülür. Bu durum “lafza” uygun değildir. Lafzın “Eşitlik, Yaşama Hakkı, yaşama yerini seçme hakkı” prensiplerini bütünüyle ihlal eden bir yaklaşımdır.  Kur’an “farklılıklarla birlikte ortak yaşam”ı emretmektedir.  Hiç kimse inançlarına, sosyal tercihlerine veya kimliklerine göre sınıflandırılamaz. Böyle bir sonucu doğuracak “kurallar” koyamaz. Hiç kimse herhangi bir sebeple topluluktan dışlanamaz.

 

Kur’an, inançları, sosyal statüleri veya nitelikleri ne olursa olsun “bütün insanları eşit” kabul etmektedir. Bütün ayetler bu yöndedir. Hal böyle iken, insanlar “seçme” zorunda bırakılamaz. Herkes topluluk içerisinde “insan” olarak var olma, topluluğa katılma, faydalanma ve yaşama hakkına sahiptir.

 

Üstünlük sadece “takva” iledir. Bir insanın dini, dili, ırkı, sosyal statüsü ne olursa olsun “daha iyi insan olmak” prensibinde üstündür. Kur’an “daha iyi inanmak”, “daha çok “mü’min” olmak gibi bir ayırımcılık ortaya koymaz. İnsanlar sadece “Salih amel” çerçevesinde yaptıkları işlere ve “takva” çerçevesinde  dürüstlüğüne/samimiyetine bakılarak değerlendirilir. Başka bir kriter yoktur.

 

YÖNETİMDE EŞİTLİK /ÇOĞULCULUK

 

İnsanları “tek bir anlayış” üzerinde birleşmeye zorlamak “imkansız” olduğu kadar “lafza” da aykırıdır. Herşeyden önce Kur’an ın “siyaset anlayışı” çoğulcu bir yapıya sahiptir. (Am-i İmran 64, Maide 48) Aslında insanları “tek bir anlayış” üzerinde birleşmeye zorlamak, onları daha fazla bölmek/ parçalaak anlamına gelir. Bu anlayış, düşmanlıkların çoğalmasına, huzurun bozulmasına da neden olmuştur. Tarihsel gerçekler bu örneklerle doludur.

Kimileri, Kur’an ın çoğulcu anlayışa sahip olmadığını, bu sebeple kararların ekseriyete göre değil  ittifaka göre alınması gerektiğini iddia etmektedirler. Buna göre kararlarda topluluğu oluşturan bireylerin (halkın) etkisi yoktur.  Yasalar sosyal gurupların halktan bağımsız tercihlerle belirlendiği,  Yöneticilerin kararları ile yasaların oluşturduğu bir yapı ortaya koymaktadırlar.  Bu lafza uygun değildir.

 

Herşeyden önce Kur’an, seküler bir yapı ortaya koymaktadır. Hiç kimseye baskı uygulamayan, herkesi toplum içerisinde eşit kabul eden ve ayırımcılığa göz yummayan bir anlayışa sahiptir. Sadece “Uzlaşma”yı önerir ve bunun için de iki kriter vardır:

  1. Tevhidde uzlaşmak (Ali-İmran 64) : Ehli kitap olanlar ve bir şekilde Allah’a inananların bu prensipte uzlaşmaları anlamına gelir.
  2. Şeriatte Uzlaşmak (Maide 48) : Tevhidde uzlaşılamadğı zaman ise “ortak kurallar” üzerinde uzlaşma önerilir.

 

Kur’an ın ortaya koyduğu çoğulculuk Pragmatik bir çözüm değildir. Bu azınlık olanların haklarını yaşama haklarını ve topluluğa katılma haklarını ortadan kaldırmaz. Tam aksine onların haklarını da garanti altına alan bir çoğulculuk önerir. Herşeyden önce “Yaşamda ve Hak’ta eşitlik” vardır. Hiç kimse Kur’an a tabi olmak zorunda değildir (Bakara 62, Maide 47).

 

Yerleşik kabuller, “islamca dizayn edilmiş” bir topluluk öngörmektedirler. (islam’dan kasıt yerleşik kabullere göre  şeriat anlayışı, din anlayışıdır) Kur’an tam aksine “insanca dizayn edilmiş” bir topluluk anlayışını ortaya koyar. Yani çatışma değil, sadece “Barış ve Uzlaşı” önemlidir. Herkesin özgürlüklerinin korunduğu, herkesin fikriyatta ve yaşamda hür oldukları bir sistem vardır. Bunun için kimsenin inançlarına bakılmaz, inançlarına göre değerlendirilmez.

 

Bu çerçevede bazı kavramlara da açıklık getirmek gerekir.  Kur’an ın siyaset anlayışını tarif eden bazı prensipler vardır. Bunlar “tevhid, itaat, hilâfet, bey'at, şûra ve ulu-l Emr,” şeklinde anlaşılabilir.

 

Tevhid : Kitap ehli olanlar ve bir şekilde “Allah”a inananlar için ortak “Uzlaşı” noktasıdır. Ancak topluluk içerisinde bu bir zorunluluk veya ayrıcalık değildir.

 

İtaat : Topluluğun seçilmişlere “itaat etmesi” anlamına gelir (Nisa 58, 83).  Kimliğine bakılmaksızın isyan meşru değildir

 

Hilafet : İnsanlar yeryüzünde Allah’ın halifesi ise, Topluluğun da “halife”si olmalıdır. Buna göre  “Devlet” topluluğun halifesidir (Bakara 104, İsra 16).  Krallık, saltanat yoktur (Neml 34,Bakara 247)

 

Bey’at : Vekaleti tayin etmek, yetki vermektir (Fetih 10, 18, 19). Devleti kim oluşturacaktır? Topluluğun “yetki” verdiği insanlar oluşturacaktır. Yetki nasıl verilecektir? “Seçim” yoluyla yetki verilecektir.

 

Şu’ra : Seçilenler tarafından oluşturulan “meclis” tir (Şura 10, mucadele 11, Alak 17). Topluluğun ortak kurallarını oluştururlar. Çoğunluk varsa yasalaşır ve herkes uymak zorundadır. Yasama kriteri “Rasyonel fayda” üzerinedir (emr-i il ma’ruf, nehy-i anil münker)

 

Ulu-l Emr : Seçilmiş başkandır. (Kehf 26, Nisa 59) Yürütmenin başıdır. Yetkisi çerçevesinde kararları uygular.  İttifak çoğunluktadır.

 

Kimileri, bu temel kavramlara Velayet, Hüküm gibi tali kavramları da ilave etmektedirler. Ancak mekanizma içerisinde velayet anlam taşımadığı gibi, hüküm esasları da zaten bellidir. Sistemin hükme uygun olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla yapısal bütünlük içerisinde bir mekanizma olarak değerlendirmek doğru değildir.

 

Özetle, kur’an topluluğun bir arada yaşamalarını, organizasyon yapısını ve bu yapının şeklini tarif etmektedir. Buna göre:

  • Seçim esastır. Yöntemleri belirlenebilir. En uygun olan yöntemle olabilir. Ancak gerek meclisin oluşturulması ve gerekse “başkan” mutlaka seçimle işbaşına gelmelidir. Ancak bu bir saltanata dönüşmemeli, bu sebeple de “süreli” olmalıdır.
  • Topluluğu oluşturan bireylerin özgür iradeleriyle yaptıkları seçim, temsilde kapsayıcı olacaktır. Meclis, topluluğun her kesimini, her inanç gurubunu, her sosyal gurubunu temsil edecek nitelikte meydana gelecektir.

Yerleşik kabullerle hareket edenler, “iktidarın meclisten çıkası” uygulaması sebebiyle, temsilin adaletsiz olduğunu savunurlar. Oysa Kur’an iktidarı “meclis” e değil Başkan’a verir.

  • Meclis, topluluğun ihtiyacı olan yasaları yapar. Çoğunluk ilkesine dayalı olarak ittifakla karar alır. Uzlaşı esastır. (yüzde yüz ittifak söz konusu değildir) “Rasyonel Fayda” ilkesi çerçevesinde kararlar alır ve yasalaştırır.
  • Başkan, yine topluluğu oluşturan bireyler tarafından özgür irade ile seçilir. Seçimle işbaşına gelir ve yürütmenin başıdır. Devletin de başıdır. Ancak başkanın yasama yetkisi yoktur. Sadece yürütme memurudur. Orduyu idare etmek, devleti idare etmek onun görevidir.

Kimileri, başkanın aynı zamanda ordunun da komutanı olması gerekçesiyle Generallerden olması gerektiğini iddia ederler. Bu totaliter bir yaklaşımdır ve saltanat doğurur. Tarihsel örnekleri vardır. Lafza da uygun değildir.

  • Seçimle işbaşına gelen yöneticilere veya meclise “itaat” esastır.  Meclis “homojen” olacaktır. Dolayısıyla topluluğun her kesimini temsil etme niteliğine sahiptir. Başkan’a itaat de bu çerçevededir. Mutlak hakimiyet yoktur.
  • Kararlar çoğunlukla alınır. Çoğunluğun kararları, ittifak kararı haline dönüşmemişse, üzerinde tam bir ittifak sağlanıncaya kadar geçerli olur. Herkes uymak zorundadır. İttifak sağlandıktan sonra ise zaten hüküm ifade eder. Ancak kararlarda yüzde yüz ittifak aranmaz. Kur’an ın öngördüğü çoğulcu sistem içerisinde bu zaten mümkün olmaz.

 

Kur’an a göre devlet “laik ve sosyal” bir devlettir. Farklılıkları, bireysel özgürlükleri koruyan ama “Rasyonel Fayda” da ortak değerler ortaya koyan bir devlet yapısı vardır. Barışı tesis etmek, toplumun refahı için çalışmak ve ilerlemeyi gerçekleştirmek için vardır. Federatif bir devlet öngörülür. Medine sözleşmesi bunun için önemli bir örnektir. Kimseyi dışlamayan, herkesi birleştiren ve kucaklayan bir devlet anlayışıdır bu.

 

 

 

 


YorumcuYorum
Hüseyin Kayahan
26.03.2012
17:53

Sam bey,

sabahtan sitede başka bir yazınız yok muydu? Şimdi onu tekrar okumak istedim ama başka bir yazı ile karşılaştım. Ben mi çok yaşlandım, yoksa siz yazıyı mı değiştirdiniz? Hızlı bir şekilde okumuştum ama sanki içeriği başka idi...

Selamlar.

Hüseyin Kayahan

Süleyman Karagülle
26.03.2012
18:18

Ekseriyet Sistemi: 1- Ekseriyet sistemi özgürlüğü yok eder. Ekseriyetin istediğini diğerleri yapmak zorunda bırakılır. 2- Ekseriyet sistemi baskı düzenini ortaya çıkarır. Ekonomik veya siyasi gücü olanlar, ekseriyeti temin etmek için baskı yaparlar. Hereksin özgürlüğü yok olur. 3- Ekseriyet sistemi dengesizdir. Bir adam her gün taraf değiştirir yönetim oyuncağa döner. 4- Ekseriyet sitemi mantıksızdır. Değişik düşünceli insanların taraf olmasıyla çelişkili Kararlar ortaya çıkar. 5- Ekseriyet sisteminde topluluğu akılsızlar, ahlaksızlar, satılmışlar ve baskı yapanlar yönetir. Sermaye onun için ekseriyeti savunur. Sosyalistler %99 lük göstermelik seçimleri bunun için yaparlar Önce bu maddeleri tartışmalıyız. Ekseriyet sistemi bunları yapar mı yapmaz mı? Diğerleri sadce çelişkilerle dolu fikir cimnastığıdır.

Sam Adian
26.03.2012
19:14

Sayın Kayahan

Yaşlılık göreceli bir şeydir. Dikkate almaya değmez

Yazıyı değiştirmedim, ilk haliyle duruyor. Belki başka bir yazı okudunuz

Saygılar

Sam Adian
26.03.2012
19:50

“İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl. İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ” (Nisa 58) 1. Temsilin temel kuralı “Ehil” olmasıdır. İnsanlar arasında Adalet, yani eşitlik şarttır. Hiç kimse heva ve hevesine göre hareket edemez. Meclisin de uyacağı temel kurallar Kur'an da tarif edilmiştir. Kararlar ancak bu kurallar çerçevesinde olabilir. Prensipler bellidir, temsilin prensipleri ve uygulamanın prensipleri de bellidir. İnsanlar arasındaki eşitliği kabul etmiyor musunuz? 2. Yasama ve yürütme ayrıdır. Temsil meclistedir. Başkan yürütmenin başıdır ve meclisten ayrıdır. Ayrıca seçilir. Başkanı meclis seçmez. Halkın seçmediği bir meclisce seçilecek başkan kimin başkanıdır? Toplumda belli bir gurubun kendi kendilerine çalıp oynadıkları bir sistem haline dönüşür. Tarihsel örnekleri de çoktur. 3. Tam aksine, çoğulculuk baskıyı ortadan kaldırır. Hiç kimse kendi rızası dışında alınmış kararlara uymak zorunda değildir. Çoğulculuk az veya çok, herkesin rızası anlamına gelir. Çoğulculuğun olmadığı yerde totaliter yapılar ortaya çıkar. Silahlı yönetimler vardır. 4. Biz meseleye Kur’an a göre bakıyoruz. Mevcut uygulamalarda ekonomik veya siyasi gücü elinde bulunduranların oyuncu olmaları Kur’an ı ilgilendiren bir şey değildir. Kaldı ki, Sistem bir bütündür. Sermaye de kendi sosyal örgütlerini kursun ve temsil edilsin. Mecliste önerileri kabul edilirse herkes uyar. Ama meclisi oluşturanları ekseriyetle “hatalı” kabul etmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Erdemli insanlar, kişiliklerini veya kararlarını küçük bir bedel karşılığında satmazlar. Satamazlar. 7. Niçin çelişkili kararlar ortaya çıksın? Kararlarda ittifak yoksa her zaman değiştirilmesi mümkündür. İttifak varsa başka bir ittifakla değiştirilir. Sosyalistlerin yanlışı Kur’an ı bağlamaz. Çoğulculuğun olmadığı yerde saltanat vardır. Kölelik vardır. Resulullah’ın uygulamaları önemlidir. Temel insani esaslar çerçevesinde kimsenin itiraz edeceği bir şey yoktur. Topluluğu ahlaksız/akılsız kabul ederek hareket edilemez. Herkesi Insan kabul ederek hareket etmek gerekir. Sistem yanlış yapanlara da müdahale eder. Vesselam

Sam Adian
26.03.2012
22:11

Sayın Demirci

Ayet, seçim sisteminin belirlenmesine ilişkin kuralı ortaya koyar. Yeniden inceleyiniz.

Karar yani yasama mekanizması ile, yürütme mekanizması farklı olmalıdır. Eğer karar mekanizması içinden yürütmeyi çıkarırsanız bahsettsiiğiniz çarpıklık olur.

Bir topluluğun içinde, “onaylayanlar” veya “onaylamayanlar” bir ayırım yaptığınızı düşünelim. Diyelim ki topluluğun % 49 u onaylamadı. Nasıl sorumsuz tutacaksınız? Kaldı ki, Kur’an böyle bir şey söylemez. Topluluğu oluşturan her sosyal gurubun ortak katılımı ile meclis oluşur. Seçimler de buna uygun düzenlenir.

Bizim bahsettiğimiz şey “Katılımcılık”tır. Çoğunun aza hükmetmesi veya ekseriyetin kararı diye bir şey yoktur. (Belki yanlış ifade etmiş olabiliriz, temel mana budur)

Sorularınıza gelince: 1. Toplumun her kesiminin temsil edildiği bir mecliste alınacak kararlar nasıl özgürlüğü yok eder? Karar alma kriterleri bellidir, Anayasa vardır. Alacağınız kararlar bu çerçevede olacaktır, şu halde özgürlüğü yok etmesi nasıl düşünülebilir? 2. “Baskı sistemi oluşur”: Aslında soru şu olmalıdır “topluluğun insiyatifi dışında bir karar mekanizması nasıl özgürlüğü tesis eder?” Kaldı ki, yürütme yasamadan farklıdır. Meclis karar almak için vardır. Yürütmeden bağımsızdır ve yürütmeye müdahale yetkisi yoktur. Nasıl bir baskı oluşabilir? 3. “Taraf değiştirir”, diyelim ki değiştirir. Değiştirsin, sonuca etkisi nedir? Yürütme üzerinde yetkisi bulunmayan bir meclisin üyelerinin taraf değiştirmesinin anlamı yoktur. Kaldı ki bu da prensipler çerçevesinde düzenlenebilir. Yanlışı biliyorsak yanlış yapmayız. Biz siyasi partilerden söz etmiyoruz. böyle bir sistemde partiye gerek yoktur. 4. “Mantıksızdır” niçin? Ayet kimlerin seçileceği, kimlere yetki verilmesi gerektiğini açıklıyor. Siz insanları potansiyel “suçlu” olarak gördüğünüz zaman kendinizden başkasını güvenilmez bulursunuz. Oysa Ayetin ortaya koyduğu şey, “ehli” olanlara yetkinin verileceğidir. Ehliyet nasıl tespit edilir? Bunun da koşulları bellidir. Rabbani şahsiyetler olmalıdır, eğitimli olmalıdır, ilim sahibi olmalıdır vs. vs. Böyle insanların “çıkarcı” guruplara inanacağını düşünerek hareket etmek çok yanlıştır. Kaldı ki insana güvenmek esastır. Yanlış yaptığı zaman hukuk devreye girer. Burda bir sorun yoktur. 5. “akılsızlar satılmışlar” Bu nasıl mümkün olacak? Meclisin yürütmeye müdahale etmesi mümkün olmadığı zaman topluluk nasıl böyle yönetilebilir? Kaldı ki, “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” kuralını da unutmamak lazım. Biz Kur’an çerçevesinde düşünüyoruz. Bu manada topluluğun da asgari prensiplerde birleştiğini varsaymamız gerekir. Kaldı ki, bir topluluk içerisinde bu kabil özelliklere sahip olanlar son derece azdır ve sistemi etkileyebilecek durumda da değildir. Dünyanın her yeri böyledir. Sırf böyle bir azınlık var diye topluluğu “Suçlu kabul etmek” mümkün değildir. Hukuk ne için vardır?

Sizin bahsettiğiniz “Ekseriyet” ile bizim anladığımız “çoğulculuk” (katılımcılık) sanırım farklı şeylerdir. Bizi bahsettiğmiz çoğulculuk, Topluluğun her kesiminin homojen olarak temsilini gerektirir. Gerek doğrudan seçimle ve gerekse sosyal gurupların oluşturdukları örgütlerle seçilme kriterlerini karşılayan kişilerin oluşturacağı bir meclisten söz ediyoruz. Bir bakıma Akademik bir meclis. Öte yandan yürütme bu mekanizmadan ayrıdır. Çünkü siyasi çekişmelerin oyuncağı olmamalıdır. Burada yürütmenin başı seçilirken, temel kriterlere bağlı kalmak koşuluyla seçim yöntemleri de belirlenebilir. Nasıl daha uygun olacaksa o şekilde uygulanır. Resulullah’ın yaptığı şey bir örnektir. Herkesi kucaklayan bir yapı oluşturmuştu.

Saygılar

Hüseyin Kayahan
27.03.2012
08:14

Sam bey,

Haklısınız özür dilerim. Okuduğum yazı; "Karagülle'nin III. bil yıl uygarlığı nasıl doğacak?" başlıklı makalesinin altına koyduğunuz yorum imiş. Ben onu, kapsamlı ve uzun bir yazı olması dolayısıyla, ayrı bir makale gibi düşünmüşüm herhalde. Aklımda öyle kalmış. İkinci girişimde makalelerin arasında aklımda kalan ibareleri bulamayınca bocaladım ve kaldırdınız sandım. Kusura bakmayın. Kolaylıklar dilerim.

saygılarımla.

Hüseyin Kayahan

Sam Adian
27.03.2012
09:57

Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr, fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh, innallâhe yuhibbul mutevekkilîn (Al-i İmran 159) Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ rezaknâhum yunfikûn (Şura 38) Onlar, Rab'lerinin çağrısına karşılık verirler, namazı gözetirler, işlerini aralarında danışma ile kararlaştırırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan yardım için verirler. “ekseriyet” kavramından kaynaklı eleştiriler ile, “Çoğulcu/katılımcı” sistem eleştirilmiştir. Al-i İmran 159 ve Şura 38. Ayetler bu manada önemlidir. Her iki ayette de “şura” kelimesi kullanılmaktadır. Bilindiği gibi Şura bir çeşit meclistir. Meclis kelimesi ile şura kelimesinin en temel farkı, şura kelimesinin manası “karar alınan meclis” manasında olmasıdır. Demek ki kararlar mecliste tartışılarak alınmalıdır. Tarihte bu kelimenin içerdiği mana tahrif edilmek istendi. meclisin yasama yetkisini ortadan kaldırabilmek isteyen totaliter yapılar, Şura'nın sadece bir danışma mekanizması olduğunu ilerisürdüler. Böyle de yaptılar. "onların işleri şura iledir" lafzı herhalde sadece "Danışma" manasına gelmiyor. LAfzı görmeyenler veya te'vil edenlerin yaptıkları bizi bağlamaz. Yine bu çerçevede Resulullah’ın ekseriyet kararına uymadığı, böyle bir şey olmadığı ifade edildi. Bilindiği gibi, Hendek ve Bedir savaşlarında Resulullah kendi görüşünü terk edip diğerlerinin görüşlerine uymuştur. Bedir savaşında kuyuların tahrip edilmesi fikri Resulullah’a ait değildi.

Uhud savaşında Resulullah Medine’de kalıp savaşı şehirde kabul etmek istemiştir. Ancak Sahabe dışarı çıkıp açıkta savaşmayı teklif etmiş ve Resulullah da çoğunluğun kararına uymuştur. Nitekim Rasulullah, Uhud’da mağlubiyete sebep olmuş gibi görünenlere en ufak bir sitem imasında dahi bulunmamış, onlarla istişareye devam etmiştir. Daha ibretamiz olanı ise, tek eleştiri ve kınamanın, müslüman ordusunu yarı yolda terk ederek geri dönen münafık Abdullah b.Übey’den gelmiş olmasıdır. İddia etmek başkadır, akletmek başkadır. Biz dedik ki, yürütme yasamadan ayrıdır. Bunun anlamı şudur, Yürütme kendi yapısı içerisinde organize olur. Başkan yasamadan bağımsız olarak seçilir. Belli kriterleri vardır. Kur’an ı inceleyenler bu kriterlerin neler olduğunu rahatlıkla görebilirler. Ehliyet sahibine verilmelidir. Rasyonel kriterlerle seçim yapılır ve seçim yapıldıktan sonra da itaat edilir. Modern demokrasilerin Kur’an dan istinbat yaparak kendi sistemlerini kurmuş olmaları ve hata yapıyor olmaları bizim problemimiz değildir. İktidar nereye müdahale edecek veya niçin çekişme olacaktır? Federatif bir yapı içerisinde merkezi yönetim değil, yerinden yönetim esastır. Dolayısıyla her topluluk kendi yönetimini belirler. Böylece bir hata oluşması halinde bütün ülke değil, yerel topluluklar etkilenir ve zaten bunları gidermek de kolay olur. “Kişi ehli ama sadık değildir” denmektedir. Kime sadık olmalıdır? Sadakat Allah’a dır. Başka hangi tür bir sadakate ihtiyaç vardır. Burada kastedilen şey bir siyasi guruba sadakat midir yoksa ideolojik bir sadakat mi? Her ikisi de habistir. Rabbani şahsiyetlere topluluk karar verir. Yazılarımız incelendiğinde bazı deliller ortaya koyduk. Kısaca “Delalette uzlaşı yoktur”. Hata yapılabilir ama Fıtrat böyledir. Kaldı ki hukuk herkes içindir. Başkan bundan muaf değil ki ihanet içerisinde olsun. Biz temel bazı prensipler ortaya koyduk. Bunlar: Çerçevesi Kur’an tarfından çizilmiş temel prensiplerle belli olan bir Anayasa, ve bunun etrafında oluşturulacak olan sistemdir. Bugün dünyanın hangi yerinde “Özgürlüklerinden vazgeçebilecek bir insan” bulabilirsiniz? Sistemde güven yoksa “POLIS” devleti veya “ASKER” devleti kurar, elinize silah alır halkın başına dikilirsiniz. Güven her aşamada vardır. “Sadece güvenenler başarabilir” lafzını unutmamak lazım. Zannediyorum bu kabil iddialar Lafza göre değil, çeşitli siyasal ideolojilere göre dilendiriliyor. bu çok yanlıştır. Çok basittir, Hilenin olduğu yerde, hakikat durmaz. Felaket senaryoları ile bir sistem inşa etmenin imkanı yoktur. Kuralları baştan koyarsınız. Hangi koşulda ne olacağını tespit edersiniz. Bu kadar endişeniz varsa, sistemi muhkem hale getirecek önerilerde bulunun. Lafzı redderek bir sistem kuramazsınız. Kaldı ki, sizin endişelerinizin hiç birine katılmıyoruz. Sigara örneği de hatalıdır. Bugün dünyanın hiçbir yerinde “sigara iyidir” diyebilecek tek bir insan bulamazsınız. Sigarayı kullananlar bile. Bilgiyi, bilimi, erdemi bir kenara bıraksanız bile, insanların bugün geldikleri nokta itibariyle bile bunu yapmanız mümkün olmaz. Benim yaşadığım dünyada sigara her yerde yasaktır. Ama sigara kullananların buna itirazı olduğunu görmedim. Önemli olan şey, sigara kullananlar için de hareket alanı bırakmaktır. Bunu yaptıktan sonra kimsenin bir şikayeti olmaz. Sigarayı serbest bırakmak sigara kullanmayanlara haksızlık olabilir. Peki sigarayı yasaklamak sigara kullananlara haksızlık değil midir? Rasyonel anlamda. Anayasayı HALK değiştirir, meclis değil. Anayasa temel haklardan oluşur. Kurumları veya uygulamaları tanımlamaz. Anayasa çerçeveyi belirler ve değiştirilemez. Anayasa iki şeyi belirler 1. Evrensel değerleri, bunlar Kur’an da vardır. 2. Asli kurumları ve kuralları, bunlar da Kur’an da vardır.

Geriye kalan her şeyi tasarlarsınız. Hatalı olanları düzeltir yolunuza devam edersiniz. Kimse mükemmel değildir. Biz Amerika’ya göre bir sistem düşünmüyoruz. Biz kur’an a göre bir sistem düşünüyoruz. Amerika’ya göre sistem düşünenler Irak’a girip girmemesini tartışabilirler. Bu bizim problemimiz değil. Halka güvenmeyen, halkın yetiştirdiği değerlere de güvenmeyen bir anlayışın “Yasaları üniversitelerdeki bilim adamları yapar” demesi de doğrusu şaşırtıcıdır. Üniversiteyi de bu şekilde siyasete alet ederek, gelişmenin önünü de tıkamanın en kolay yoludur bu. Bilim adamlarını da politize etmiş, tarafgir hale getirmiş olursunuz. Oysa bilim serbest düşünce içerisinde gelişir. Serbest tartışma serbest akıl ile olur. Kaldı ki, üniversitenin öğretim elemanları kimi temsil eder? Temsiliyeti olmayan birilerinin halk adına “Yasa” yapması nasıl “Özgürlük” olabiliyor? Basitçe diktatörlük kurun, daha kolay olur. Değişen bir şey yok. Resulullah’ın “Çoğunluk” kararına uymadığını söyleyebilmek için “Tarihten bi-haber” olmak gerekir.

Saygılar Saygılar.

Sam Adian
27.03.2012
15:37

Sayın Demirci

Haklısınız, Te'vilin sınırı yoktur

Vesselam

Sam Adian
27.03.2012
16:28

Aynı şeylerden sözetmiyoruz Bizim “Karar”dan anladığımız “Yasalar”dır. Yürütme Yasama’dan ayrıdır. Yasama çoğunluk esasına göre karar alır. Bu haktır. Meclisin dışında başka hiçbir Karar mercii (yasama) yoktur. Başkan da bu kararlara uymak zorundadır. Yürütmede Başkanın alacağı kararlar kendi yorumudur. Ama genel çerçevenin dışına taşamaz. Biz bir yere hamletmiyoruz, siz te’vil ediyorsunuz. Eğer sizin bahsettiğiniz şey, yani meclisin dışındaki karar mekanizmaları ise, onlar yasa değil, mevzuat veya yönetmelik olabilir. Herkes kendi alanında Anayasa ve Meclisin ortaya koyduğu yasalar çerçevesinde karar alır ve uygular. Bunda herhangi bir beis yoktur. Ancak ifadelerinizden biz böyle anlamıyoruz. Kaldı ki, sosyal gurupların karar mekanizmaları da açık tesiliyetle olmalıdır. Topluluğu temsil etmeyenler karar alamazlar. İtaat seçilmişleredir. Başkan seçilmiştir, meclis üyeleri seçilmiştir. Dolayısıyla onların alacağı kararlar ve yapacağı yasalar itaat gerektirir. “Beğenmedim uymuyorum” veya “Bu beni bağlamaz” diyemezsiniz. Sosyal gurupların alacağı kararlar onları bağlar, başkalarını bağlamaz. Zaten onlar Yasa da değildir ve tartışılması gereksizdir. Resulullah’ın uygulaması başkanın kararı değil, çoğunluğun kararına icabettir. Bu sadece bizim görüşümüz değil, fukehanın da görüşüdür. Siz yine de farklı yorumlayabilirsiniz. saygılar





Çok Yorumlanan Makaleler
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 26575 Okunma
45 Yorum 18.11.2012 00:41
Sam Adian
IŞLEVSIZ TANRI...!
9.09.2012 14738 Okunma
42 Yorum 18.09.2012 01:06
Sam Adian
EN IYI ANAYASA YAZILI OLMAYANDIR.....
7.07.2012 12973 Okunma
34 Yorum 10.07.2012 22:30
Sam Adian
KAT'a ve NEFY - KAVRAMLAR
7.04.2012 12424 Okunma
32 Yorum 09.04.2012 18:02
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 33708 Okunma
24 Yorum 24.07.2012 09:50
Sam Adian
Varlığın Rabbi....
28.08.2012 11788 Okunma
24 Yorum 05.09.2012 10:43
Sam Adian
SOSYAL KAPITALIZM.
21.03.2012 13929 Okunma
23 Yorum 23.03.2012 04:25
Sam Adian
KAT'A ve NEFY
31.03.2012 13561 Okunma
22 Yorum 11.04.2012 01:44
Sam Adian
DARB-I MESEL VE YETKI GASPI
8.03.2012 10096 Okunma
22 Yorum 11.03.2012 16:10
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 51253 Okunma
18 Yorum 10.01.2020 12:34
Sam Adian
HMR ve SONUÇ
16.03.2012 11884 Okunma
18 Yorum 16.03.2012 18:08
Sam Adian
HADIM'DAN ZINAYA
12.07.2012 10959 Okunma
18 Yorum 13.07.2012 10:00
Sam Adian
UTANMAZLIK ZINA MIDIR?
13.07.2012 13756 Okunma
16 Yorum 14.07.2012 21:14
Sam Adian
SLT ve SISTEM Toplu değerlendirme ve cevaplar
19.02.2012 10851 Okunma
16 Yorum 24.02.2012 01:08
Sam Adian
EKIMUS SALAT - Namaz bir Ritüel midir?
1.02.2012 18421 Okunma
15 Yorum 03.05.2020 12:00
Sam Adian
RIBA VE EKONOMI
7.03.2012 12135 Okunma
15 Yorum 09.03.2012 06:04
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - KARAR MEKANIZMALARI
29.03.2012 11128 Okunma
15 Yorum 31.03.2012 20:26
Sam Adian
TANRI'NIN BEDENI....
2.08.2012 7251 Okunma
13 Yorum 08.08.2012 18:26
Sam Adian
RIBA'nın UNSURLARI
11.03.2012 12380 Okunma
12 Yorum 15.03.2012 16:14
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - DIN FAKTÖRÜ
1.04.2012 6546 Okunma
11 Yorum 09.04.2012 23:53
Sam Adian
CINSELLIK VE AKIT
19.07.2012 7738 Okunma
11 Yorum 30.07.2012 06:11
Sam Adian
.... VE TANRI! - 1
12.08.2012 6613 Okunma
10 Yorum 14.08.2012 07:50
Sam Adian
ORTAK REFERANSLAR ve BIR ÖNERI
11.04.2012 8301 Okunma
9 Yorum 21.06.2012 16:27
Sam Adian
Metod ve uygulama
18.03.2012 5276 Okunma
9 Yorum 21.03.2012 10:01
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - INSAN VE DEVLET
26.03.2012 9066 Okunma
9 Yorum 27.03.2012 16:28
Sam Adian
KARAGÜLLE FELSEFESİ.....
13.10.2012 7312 Okunma
8 Yorum 23.10.2012 03:34
Sam Adian
MÜLKIYET MESELESI ve DÜZEN
6.11.2012 7434 Okunma
7 Yorum 21.11.2012 17:28
Sam Adian
"ADIL DÜZEN"IN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI
20.03.2012 5073 Okunma
7 Yorum 23.03.2012 18:49
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - DEVLET ve IKTIDAR
4.04.2012 9322 Okunma
7 Yorum 06.04.2012 09:59
Sam Adian
ŞURA
6.04.2012 8953 Okunma
7 Yorum 06.04.2012 20:27
Sam Adian
HMR HAKKINDA - 2
14.03.2012 6815 Okunma
7 Yorum 15.03.2012 08:14
Sam Adian
RIBA ve EKONOMI-1
9.03.2012 6647 Okunma
7 Yorum 10.03.2012 19:31
Sam Adian
SLT-CEMAAT ŞERHI
15.02.2012 4043 Okunma
6 Yorum 16.02.2012 17:53
Sam Adian
INSAN VE DÜZEN
1.03.2012 4480 Okunma
6 Yorum 01.03.2012 19:11
Sam Adian
.... VE TANRI! - 2
13.08.2012 6613 Okunma
6 Yorum 14.08.2012 03:44
Sam Adian
SÖYLEYECEKLERIMIZ VAR
1.03.2012 4410 Okunma
5 Yorum 10.03.2012 08:24
Sam Adian
Allah Nasıl SLT eder?
2.02.2012 4577 Okunma
5 Yorum 03.02.2012 19:11
Sam Adian
ANLAMAK.....
15.03.2012 6173 Okunma
5 Yorum 16.03.2012 18:21
Sam Adian
DÖRT DELIL
22.02.2012 5055 Okunma
4 Yorum 02.03.2012 07:45
Sam Adian
ORUCUN FAZILETLERI....
9.08.2012 6769 Okunma
4 Yorum 13.08.2012 13:58
Sam Adian
YUNUS-NUH : Mitolojiden Vahye
13.12.2012 11645 Okunma
4 Yorum 14.12.2012 14:59
Sam Adian
BIRKAÇ NOT
15.01.2014 7446 Okunma
4 Yorum 25.07.2014 16:22
Sam Adian
ADEM VE TOPLUMU - 1
4.05.2012 6635 Okunma
3 Yorum 04.05.2012 15:03
Sam Adian
KUR'AN'DA CEZA KAVRAMI
14.04.2012 16558 Okunma
3 Yorum 19.04.2012 20:21
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - KURUMSALLIK
26.03.2012 6111 Okunma
3 Yorum 27.03.2012 20:01
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI FAKTORLER - 15
2.06.2017 11967 Okunma
3 Yorum 03.06.2017 14:51
Sam Adian
CRITICS
27.03.2012 5274 Okunma
2 Yorum 28.03.2012 22:17
Sam Adian
EKONOMIDEKI ENSTRUMANLAR - 1
24.03.2012 4959 Okunma
2 Yorum 24.03.2012 23:10
Sam Adian
YARATILIŞ
29.04.2012 6783 Okunma
2 Yorum 02.05.2012 13:07
Sam Adian
BAZI ELEŞTIRILER
29.04.2012 5244 Okunma
2 Yorum 02.05.2012 20:51
Sam Adian
INSANLIK ANAYASASI HAKKINDA-1
12.03.2012 3780 Okunma
2 Yorum 12.03.2012 17:32
Sam Adian
ANLAMADA YÖNTEM
12.04.2012 5701 Okunma
2 Yorum 14.04.2012 16:04
Sam Adian
MATERYALIST NIKAH
22.07.2012 5262 Okunma
2 Yorum 24.07.2012 03:40
Sam Adian
RUBUBIYET....
6.09.2012 6394 Okunma
2 Yorum 12.10.2012 11:34
Sam Adian
SLT NEDIR?
3.11.2012 9154 Okunma
2 Yorum 04.11.2012 00:19
Sam Adian
El-Lehu, Lehu ve Mülkiyet
9.12.2012 7145 Okunma
1 Yorum 12.12.2012 11:42
Sam Adian
... VE NIHAYET RAB
12.10.2012 5196 Okunma
1 Yorum 19.06.2019 01:06
Sam Adian
KIYAMET GÜNÜ.....
21.12.2012 6673 Okunma
1 Yorum 19.06.2019 00:43
Sam Adian
DÜZEN MESELESI ve AKEVLER
3.02.2013 6142 Okunma
1 Yorum 06.02.2013 22:28
Sam Adian
.... VE TANRI! - 3
15.08.2012 6132 Okunma
1 Yorum 15.08.2012 21:16
Sam Adian
YARATILIŞ VE SÜREÇ
2.05.2012 5262 Okunma
1 Yorum 03.05.2012 07:38
Sam Adian
SLT ve CEMAAT -
4.02.2012 4082 Okunma
1 Yorum 05.02.2012 08:58
Sam Adian
EKONOMIDEKI ENSTRUMANLAR - 2
25.03.2012 4162 Okunma
1 Yorum 25.03.2012 05:43
Sam Adian
THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM - 3
25.05.2017 4620 Okunma
1 Yorum 26.05.2017 00:55
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TOPRAK VE DOĞAL KAYNAKLAR, 18
4.06.2017 5071 Okunma
1 Yorum 05.06.2017 09:35
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - URETIM VE ISHLETME - 19
5.06.2017 3892 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - FIYAT ANALIZI / Ucret, Fiyat, Para 20
6.06.2017 6559 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TUKETIM - 21
7.06.2017 3441 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - SERBEST TICARET ve PIYASALAR - 22
8.06.2017 3392 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - YAPISAL ANALIZ - MAKRO/MIKRO - 23
9.06.2017 3903 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - BUYUME VE ETKILER - 24
10.06.2017 5469 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI DENGELER/REFAH TOPLUMU 25
11.06.2017 3468 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI EVRIM - 26
12.06.2017 3926 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - UYGULAMA - 27
13.06.2017 2395 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISAT VE HUKUK - 28
14.06.2017 2915 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - DONUSUM VE YENI DUNYA DUZENI - 29
15.06.2017 2542 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KAYNAKCA - 30
15.06.2017 4148 Okunma
Sam Adian
FUNCTIONAL CONCEPTS - 1
3.10.2020 2751 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TARIHSEL YANILGILAR - 4
27.05.2017 3845 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - RIBA - BIR OZGURLUK DOLANDIRICILIGI 5
27.05.2017 4234 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TOPRAK VE MULKIYET - 6
27.05.2017 4071 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - SADAKA : KAMU MALIYESI - 7
27.05.2017 4392 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE / A - 8
29.05.2017 6047 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE / B- KOORDINASYON 9
29.05.2017 4289 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE/C - MEKANIZMALAR 10
29.05.2017 6237 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - ZEKAT - IKTISADI YONETIM SISTEMI - 11
30.05.2017 6359 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - INFAQ - TASARRUF MEVDUATI - 12
31.05.2017 3766 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KARZ-I HASEN / YATIRIM FONU - 13
31.05.2017 4066 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI PARAMETRELER - 14
2.06.2017 4254 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI YONETIM SISTEMI - BANKA - 16
3.06.2017 3449 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KAYNAK VE YATIRIM YONETIMI - 17
3.06.2017 2908 Okunma
Sam Adian
BAŞÖRTÜSÜ
23.03.2012 5249 Okunma
Sam Adian
YARATILIŞ - 2
30.04.2012 4014 Okunma
Sam Adian
YARATILIŞ KURAMI VE EVRIM
1.05.2012 5387 Okunma
Sam Adian
SLT ve MESCID
25.02.2012 4018 Okunma
Sam Adian
YARATILIŞ VE DÜZEN
3.06.2012 4645 Okunma
Sam Adian
RAMAZAN ve TARIH
11.08.2012 11739 Okunma
Sam Adian
AKEVLER - 1
7.02.2013 5140 Okunma
Sam Adian
AKEVLER - 2
7.02.2013 4733 Okunma
Sam Adian
AKEVLER - 3
8.02.2013 6299 Okunma