Darb-ı Mesel ve Kıyas
S.Karagülle – “Kuran her meselden darb eder, siz de taktir edersiniz ki bunu her soruna bir örnek yoluyla yapmaktadır. Biz ise bunu kıyas yoluyla anlarız. Bu durumda helaller ve haramlar oluşur. Kur’an’ın evrenselliğinden bunu anlıyorum. Sorun sadece isimlendirmeyse siz buna ‘özgürlükler ve yasaklar’ diyebilirsiniz, sonuç değişmeyecektir.”
ÇERÇEVE:
- Kur’an meseleleri, “sembolik” örnekler ile anlatır.
- Kur’an ın verdiği örnekler, koyduğu kuralların anlaşılması içindir
- Kur’an ın koyduğu kuralları genişletme veya daraltma yetkisi yoktur.
- Kur’an ın verdiği örnekler, “helal ve haramlar” ın teyit edilmesi veya Sosyal hayatın kurallarını düzenlerken dikkat edilmesi gereken hususları açıklar.
- Kur’an ın verdiği örnekler, kıyas’ın da çerçevesini çizer. Temel kurallar üzerinde kıyas yapılamaz.
- Kur’an ın verdiği örnekler, “kuralları ihlal” ettiğimizde karşılaşacağımız sonuçları açıklamak içindir.
- Kur’an ın verdği örneklere dayanılarak “yetki gaspı” yapılamaz (helal-haram konulamaz)
YETKİNİN TANIMLANMASI:
“Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn” (A’raf 31)
“Kul men harreme zînetallâhilletî ahrece li ibâdihî vet tayyibâti miner rızk, kul hiye lillezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ hâlisaten yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn” (A’raf 32)
“…israf etmeden yiyip için….”, “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?”
“Yâ eyyuhen nebiyyu lime tuharrimu mâ ehallallâhu lek(leke), tebtegî merdâte ezvâcik, vallâhu gafûrun rahîm” (Tahrim 1)
“…Niçin haramlaştırıyorsun….
Kur’an ın geniş olarak yer verdiği ve özellikle üzerinde durduğu “Yetki” konusu ötedenberi tartışılagelmiştir. Resulun “Sadece vahye uymak ve onu tebliğ etmekle görevli olduğu” gerçeğini de göz önüne alarak, yukarıda zikrettiğimiz iki ayet meselenin anlaşılması için yeterli olacaktır.
Öte yandan sadece Resulullah’ı ilgilendiren münferit ayeterin de Kur’an da var olması, Başka bir vahyin veya ilahi bir ilhamın veya ilave bir mesajın olmadığını da bize göstermektedir. Eğer Kur’an dışında bir vahiy veya iletişim söz konusu olsaydı, bu tür ayetlerin kur’an da yer almasına gerek yoktu.
Bu sebeple, “Helal-Haram” yetkisi sadece Allah’a aittir. Genişletilemez ve daraltılamaz. Bütün emirler ve yasaklar açıkça beyan edilmiştir, açıklanmıştır, bildirilmiştir. Bu konuda Kur’an da herhangi bir tereddüt yoktur.
Herşeyden önce yetkinin sadece Allah'a ait olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
(Konu ile ilgili ayetleri ve Vahyin niteliğini daha önce geniş olarak açıklamıştık)
ÖRNEKLENDIRME İÇİN DAYANAKLAR:
“Kâtilûllezîne lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhıri ve lâ yuharrimûne mâ harremallâhu ve resûluhu ve lâ yedînûne dînel hakkı minellezîne ûtûl kitâbe hattâ yu’tûl cizyete an yedin ve hum sâgirûn” (Tevbe 29)
“Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn” (A’raf 157)
“..Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan…” (Tevbe 29) ve “…O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar..” - “….ona indirilen nura uyanlar…” (A’raf 157)
Her iki ayette de “Resul’un tebliğ görevi” nedeniyle, onun vazettiklerinin “Vahiy” olduğu ve bu sebeple de Allah’ın helal ve haram kıldıkları şeyi Resulun de helal ve haram kıldığını anlatmaktadır. Her iki ayette de “Resulun” kendi başına herhangi bir kural koyduğuna dair bir işaret yoktur. Ima da yoktur. Böyle düşünmek, yani “Resulun” de kural koyma yetkisi olduğunu düşünmek lafza uygun değildir. Bu Resulu Tanrılaştırmak olur.
Allah’ın yetkisi, asli ve bağımsızdır. Kural koyucudur. Resulun yetkisi ise Allah’ın koyduğu kuralları tebliğ çerçevesi ile sınırlandırılmıştır. Allah helal ve haramları belirlemiş, bunun dışında kalan hususları Resulune ve bizlere bırakmıştır. Bu helal ve haram koyma yetkisi olarak anlaşılamaz. Veya helal ve haramları genişletmek için kullanılamaz. Sosyolojik düzenlemeler, Allah’ın serbest bıraktığı alanlarda yapılmalıdır. Ve zaten bu hususta herhangi bir sınırlama da yoktur. Topluluklar diledikleri gibi kendi kurallarını geliştirir ve uygularar. Esas çerçeveye bağlı kalmak koşuluyla.
Kimileri, sosyolojik düzenlemeleri de “Helal ve Haram” şeklinde isimlendirerek yapmaktadırlar. Biz bunu doğru bulmuyoruz. Böyle yapıldığı zaman “değiştirilemez” olarak algılanmakta ve bir “tabu” haline gelmektedir. Oysa sosyolojik kurallar her zaman değiştirilebilir, ihtiyaçlara göre düzenlenir. Allah’ın koyduğu kuralar ise değiştirilemez. Bu farka dikkat etmek gerekir.
AMAÇ:
“Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli meselin leallehum yetezekkerûn” (Zümer 27)
Andolsun, öğüt alsınlar diye biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali verdik.
“Ve lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ” (İsra 89)
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali değişik şekillerde işaret ettik. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler.
“Ve lekad sarrafnâ fî hâzel kur'âni lin nâsi min kulli mesel, ve kânel insânu eksere şey'in cedelâ” (Kehf 54)
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
Ortak Kelime (kehf 54, İsra 89)
“sarraf-nâ” = Sarf etmek, döviz, değiştirmek, satım
“Darebnâ” = Çarpmak, çoğaltmak, vurmak, isabet
“meselin” = Misal, örnek, gibi
“Örneklendirme” nin hedefi açıkça anlaşılmaktadır. Bunun iki önemli sebebi vardır:
- Allah’ın koyduğu kurallara uymayanların karşılaşacakları tehlikeleri/sonuçları açıklar
- Sosyal hayatın, günlük hayatın düzenlenmesinde dikkat edilmesi gereken noktalara işaret eder
Kur’an da pek çok surede ve pek çok ayette örnekler verilmektedir. Ancak bu ayetlerin hiç biri “Yetki” ile ilgili değildir. Tamamı sonuçlara ilişkin açıklamalar/örneklendirmelerdir. Bu örnekler hükme esas teşkil etmezler.
Yani, Eğer Allah’ın koyduğu kurallara uymazsak, karşılaşacağımız sonuçlar örneklerde anlatıdığı gibi veya onlara benzer olacaktır. Yani, “insani” çerçevenin dışına taşıldığı zaman, eşyanın tabiatına uyuladığı zaan neyle karşılaşacağımızı bize göstermesi açısından önemlidir. Kaldı ki, bu durum zaten dünyaya baktığımız zaman görülebilen ve anlaşılabilen bir şeydir. Fark yoktur.
SINIRLANDIRMALAR:
“Kul innemâ harreme rabbiyel fevâhişe mâ zahere minhâ ve mâ batane vel isme vel bagye bi gayril hakkı ve en tuşrikû billâhi mâ lem yunezzil bihî sultânen ve en tekûlû alallâhi mâ lâ ta’lemûn” (A’raf 33)
De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
“Ve lâ takfu mâ leyse leke bihî ilm, innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâ” (İsra 36)
Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme…..
Yetki Allah’a aittir. Onun bildirmediği hiçbir mesele hakkında “helal-haram” yetkisi yoktur. Kur’an da bize bildirilen, ve üzerinde düşünmemiz/dikkatli olmamız istenen meseleler ise, “Helal ve Haram” sınırlarının dışındadır ve bu sınırlar ihlal edilmemelidir.
Kıyas, ancak bu çerçevede yapılabilir. Yetki’nin sadece Allah’a ait olduğunu kabul ederek, Kur’an daki diğer örnekler dikkate alınmak suretiyle kendi düzenimizi oluşturabiliriz. Kuralları olduğu gibi kabul ederek. KIYAS, YERINDELIK, YERINE GEÇME değildir.
Yani Allah bir şeye “Haram” diyor ise, sadece o şey haramdır. Başka bir şey değil. A’raf 33 ve Isra 36. Ayetler bu konuyu açıkça ifade etmektedir. Böyle kabul edilmelidir.
Allah bir şeye “dikkat edin/sakının” diyor ise, bizim yapmamız gereken, o şeyi kullanırken “sınırlarına riayet” etmektir. Bunları toptan “Haram” saymak veya “yasaklamak” değildir. Eğer böyle olsaydı, Allah bunlara da “Haram” derdi.
“Hurrimet aleykumul meytetu veddemu ve lahmul hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî vel munhanikatu vel mevkûzetu vel mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bil ezlâm(ezlâmi), zâlikum fisk, elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn, el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dîn, fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm” (Maide 3)
Sizin üzerinize HARAM KILINDI…..
Bu ayet, Helal ve Haram konusundaki açıklığı anlamak için yeterli olur. Allah, “Haram” diyeceği şeylere zaten “Haram” demektedir ve başka bir şeye de gerek yoktur. Bu ayetteki detay bu açıdan önemlidir. Kur’an da başka örnekler de vardır.
SONUÇ:
Geçmişte olduğu gibi, “Kıyas” yoluyla, yasakları genişletmek veya “ne olur ne olmaz” düşüncesiyle her şeyi “Yasak” saymak bize hiçbir şey kazandırmadı, kazandırmıyor. Başkalarının sistemlerine ve uygulamalarına bakarak kendi sistemimizi belirlemek de anlamsız. Başkalarının sistemlerini kötülemek de işe yaramaz. Bizim yapmamız gereken, Kur’an ın yalın olarak bize söylediklerini almak ve sistemimizi böylece belirlemektir. Bu başkalarının da uyguladığı sistem olabilir, benzer de olabilir, mutlaka benzer yanları, aynı olan kısımları olacaktır. Böyle olması da gereklidir. Bu bir avantajdır, böylece benzeyen veya aynı olan yönlerinden hareketle, sistemlerimizi entegre edebilir, ortak hareket noktaları bulabiliriz. Dünya ile bütünleşmiş oluruz.
Farklılaştırma/başkalaştırma çabaları bir çözüm değildir. Bunun bir çözüm olmadığını, bize yetmediğini, kurtarmadığını tecrübe ettik. Geçmişin yöntemi, meseleleri kutsallaştırma yolunu tercih ediyor idi. Bu yanlıştı. Hiçbir şey kutsal değil. Kutsal olan bir şey varsa o da “insan” dır. Hayatı ve dünyayı çekilmez hale getirmek değil bizim işimiz. Bizim görevimiz, Kur’an ı anlamak ve hayatı kolaylaştırmaktır. Dünyayı yaşanılır hale getirmektir.
Yetkimiz yok, hakkımız yok ama dilediğimiz gibi hükümler çıkarıp insanları mahkum edebiliyoruz. Niçin özgürlükleri esas almıyoruz? Niçin Allah’ın helal ve haramlarını olduğu gibi kabul edip, geriye kalan kısımlarda “şu da haramdır bu da haramdır” demek yerine, kendi yaşam alışkanlıklarımıza göre kararlar alıp uygulamıyoruz? Allah “haram kılmayı dileseydi” bunu bize söylemez miydi? Niçin söylememiş olsun?
Veya bir konuda ölçüsünü de koyarak yasaklamış olması, o şeyin bütünüyle yasak olduğu anlamına gelir mi? Riba bunlardan biridir. Kur’an bunun ölçüsünü koymuş ve tanımını yapmıştır. Ama biz, bütünüyle yasakladık. Sonra da “İslam ekonomi sisteminin karşısında duran tek güç, faizli sistemdir” dedik. Bu toptan reddiyetçiliğin bir sonucudur. Yetkiyi gasp etmektir. Kimsenin buna hakkı yoktur.
Kur’an son derece nettir. Kur’an ın yöntemi şudur:
- Kesin olarak yasaklananları açıkça ifade eder, bunlara “haram” der.
- Kullanımında veya hayatımızda “Risk” taşıyan hususlarda bizi uyarır, dikkatli olmamızı ister
- Kesin olarak yasak olmayanlar (helaller) ve yasaklanamayacak olanları da açıkça ifade eder.
Kur’an hiçbir meseleye darb etmez. Kur’an “helal” ve “haram” olanları net olarak söyler. Bir de kullanırken veya uygularken dikkat etmemiz gereken noktaları bize açıklar. Bunlar temel esaslardır. Geriye kalan her konuda biz kararlarımızı alır ve uygularız. Bunun için Helal-haram’a ihtiyacımız yok. Olmamalı.
Vesselam