RIBA ve EKONOMI
“Ekonomist değiliz, Ayetlerin bize aktardığı TANIMLAR’dan yola çıkarak anladıklarımızı yazıyoruz. Uygulamanın teknik detayları uzmanlarının işidir”
“Faiz” kavramı, diğer bazı alanlarda olduğu gibi, Kur’an ın yasakladığı “Riba” kavramı ile karıştırılmaktadır. RIBA algısı üzerindeki karmaşanın öncelikle giderilmesi ve sistemin Ayetlerin ortaya koyduğu çerçevede dizayn edilmesi gerekir. Aksi halde Islam toplumlarında EKONOMI’den sözetmek pek mümkün gibi görünmüyor.
Kur’an ın önerdiği sistemde RIBA yasaklanmıştır. Çerçevesi de çizilmiştir. Yine Kur’an, Zekat ile ekonominin desteklenmesini ve burada toplumsal faydaya matuf katılım bulunduğunu da bize göstermektedir. Kazancı reddetmemekte, sermaye üzerinde yapılan işlemlere sınırlama getirmektedir.
Temel esasları itibariyle meseleyi anlamak istediğimiz zaman:
- “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulur ribâ ad’âfen mudâafeh, vettekûllâhe leallekum tuflihûn” (Al-i İmran 130)
TANIMLAR:
“riba” = Kurumsal Tefecilik.
“mudaafe” = Doubling, double / misli, katı, çift
Dönem içerisinde meydana gelen artış ve eksilmeleri değerlendiren bir yöntemdir. (Eponential Moving Average : Üssel Hareketli Ortalama – Bileşik Fiyat Endeksi veya Değer göstergesi) Bir çeşit hareketli ortalama yöntemi. Bu hareket pozitif olabileceği gibi negatif te olabilir. Yani hem yukarı doğru katlanma olabilir hem de aşağı doğru katlanma olabilir.
“ad’afen” = Exponentially, many times over / Üssel
Bu ortalama değerin iki katı demektir.
Yani dönem içerisinde oluşan ortalama değer dikkate alınmalıdır. Ancak “misli-katı” kavramı önemlidir.
Bunun anlamı şudur:
Riba’nın Tanımı:
Borç olarak verilen bir malın veya paranın, dönem içerisindeki ortalama değerinin misline (katına) RIBA denir.
Bu manada RIBA kavramını “bileşik faiz” veya “basit faiz” üzerinden yorumlamak gereksizdir. Kur’an tanımı yaparak çerçeveyi çizmektedir “adafen mudaefe” kavramına bileşik faiz demek yanlış olur. Bu şekilde de değerlendirmek sınırlı olarak mümkündür. Kavramı geniş bir tanım içerisinde ele almak gereklidir. Ticari amaç olmak zorunda değildir.
- “Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minîn” (Bakara 278)
TANIMLAR
“zerû” = Bırakmak, vazgeçmek
“mâ bakiye” = Kalan bölüm, geriye kalan
“Riba” oluşması halinde, Riba’yı oluşturan kısım bırakılmalıdır.
Bu tanım önemlidir. Borç veya Krediye esas teşkil eden mal veya para sebebiyle oluşan fazlanın bütünüyle “Riba” çerçevesi içerisinde olmadığı anlaşılmaktadır. Uygulamada bir fazlanın oluşması mümkündür ve bu sınırlandırılmıştır.
DETAY:
Ayetlerin ortaya koyduğu doğal sonuç nedeniyle uygulamayı ikiye ayırmak gerekir:
- Tüketim harcamaları sebebiyle alınan bireysel kredi veya borç
Bir kereye mahsus, masraf, katkı veya benzer sebepler ile borç alanı zorlamayacak şekilde fazla talep edilebilir. Bu vergilendirilemez.
- Ticari amaç sebebiyle, üretim veya işletmenin geliştirilmesi veya ihtiyaçları sebebiyle alınan kredi veya borç
Dönem içerisinde, işletme kazancının krediye isabet eden kısmının yarısını geçmeyecek şekilde fazlalık ile, bir kereye mahsus olmak üzere kurumsal giderler veya masraf veya benzer sebeplerle fazla talep edilebilir. Vergilendirilebilir.
Her ikisi ayrı ayrı değerlendirilmeli ve uygulanmalıdır. Bu sınırlar içerisinde kalınmak koşuluyla yapılan işlemler “Riba” değildir. İşlemi yapan Bankanın devlet veya özel olması sonucu değiştirmez.
“Fazlayı Bırakmak” : Uygulama sonucunda meydana gelen “kazanç girdisi”nin “Riba” limitlerine ulaşması veya aşması (yüksek kazanç sebebiyle yarısını geçmesi) halinde her halukarda bu kısım vergiye aktarılır. Banka veya işletme oluşan fazlalıktan faydalanamaz, kullanamaz.
- “Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh, ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn” (Rum 39)
“li yerbuve” = Fazla için / fazla (for more then, over)
“fî emvâlin” = Fonlar / fonların çoğalması / para (in funds)
“fe lâ yerbû indallâh” = Allah’a artırmaz / Kamu fonlarını çoğaltmaz (no increase with Allah)
TANIM
Alınan kredi sebebiyle ödenecek olan fazla, kamu fonlarını desteklemek içindir. Bu her halukarda sermayenin dolaşımda kalmasına ve toplumsal faydaya tahvil edilir. Kamunun malıdır.
DETAYLAR
Verilen kredilerde talep edilecek olan fazla iki şekilde uygulanabilir:
- Piyasada oluşan ortalama kar marjının yarısını esas alarak önceden bir kereye mahsus fazla talep edilebilir
- Sermaye ortaklığı şeklide uygulanması halinde, dönem içerisinde elde edilen kazancın yarısını geçmeyecek şekilde uygulanabilir.
- “Yemhakullâhur ribâ ve yurbîs sadakât(sadakâti), vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîm” (Bakara 276)
TANIMLAR
“Yemhaku” = Küf,ykım, Afet, / blight, destroy
“yurbî” = Yükseltmek, Eğitimli, Eğitim görmüş, yetişmiş
“Sadakat” = Hayır kurumu / Charity
“esîm” = Yalanlar, Çirkin, göze batan / Falsehoods, Flagrant
Topluluğun ekonomisi, gönüllü katılım ile dinamik hale getirilir ve sürdürülebilir kılınır. Aşırıya kaçmamak esas olmalıdır. Böylece ekonomi, yükselen bir çizgi yakalar. Risk Sigortası veya Kredi Garanti fonu da bu çerçevede ele alınmalı ve uygulanmalıdır.
- “Menzellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehû ed’âfen kesîrah, vallâhu yakbidu ve yebsutu ve ileyhi turceûn” (Bakara 245)
TANIMLAR
“yukridu” = Ödünç (lend)
“kardan hasenen” = iyi bir kredi / Good loan
“yakbidu ve yebsutu” = tutmak ve basitleştirmek, / Arrested and simplifies
Kredi güvenliğini sağlamak için kamu fonlarının kurulması. Biz buna “Risk Sigortası” diyoruz. Kullanılan krediler sebebiyle meydana gelebilecek zarar veya kayıpların telafi edilmesi ve kamunun bu zarar ve kayıplardan etkilenmemesini garanti altına alır.
- “Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess, zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef, ve emruhû ilâllâh, ve men âde fe ulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn” (Bakara 275)
TANIMLAR:
“riba” = Kurumsal tefecilik
“Bey’u” = Alışveriş / Ticaret
“misl” = benzeşme, aynilik
Riba yasaktır, alışveriş (ticaret) meşrudur. Ancak “Haksız kazanç” olarak tanımlanabilecek “Yüksek kar haddi” tehlikelidir, sınırlandırılmalıdır. Riba sınırlarına girmemelidir. Bu aynı zamanda sermayenin tekelleşmesine de sebep olur. Piyasa koşulları buna göre oluşturulmalı ve uygulanmalıdır.
DETAYLAR
- Aşırı kazanç, sermayenin tekelleşmesine sebep olur.
- Kar haddinin “misli” ile sınırlandırılması veya üst limitinin belirlenmesi, “Riba”ya benzetilemez. Tam aksine, böyle olması Riba ile benzeşmesine sebep olur.
- Kar haddinin bittiği yerde riba başlar
GENEL TANIMLAR :
Komisyon : Bu “Riba” sayılamaz. Şöyle düşünelim. Her işletmenin, işletme giderleri vardır. Bu giderlerini yapmış olduğu faaliyetlerden aldığı ücretler ile karşılarlar. Böylece hizmet vermeyi sürdürürler. Bankalar da böyledir. Riba kavramı içerisinde değerlendirilemez. Ticari bir gelir olarak kabul edilmelidir.
Risk dışı kazanç: Risksiz kazanç yoktur. Mevcut uygulamada bankaların verdikleri krediler de batabilir. Geri dönmeyebilir. Hiçbir garantisi yoktur. Ancak Riba tanımı çerçevesinde asgari düzeyde “risksizlik”ten söz edilebilir. Ancak mutlaka risk vardır.
Borçla alışveriş : Veresiye alıp/satmak doğru değildir. Zaten bu uygulama gelişmiş ülkelerde yoktur. Ancak riski üstlenmek suretiyle yapılan ticaret, ister borç olsun ister sermaye ile olsun meşru olmalıdır. Yani bir işletme, müşterisinin siparişini karşılamak üzere, müşterisinden aldığı bir peşinat ile üreticiden satın alıp yine müşterisinden yaptığı tahsilat ile bu satın aldığı malın bedelini ödeyebilir. Ancak buradaki risk tamamen satın alma işlemini gerçekleştiren işletmeye aittir. Dolayısıyla bunda herhangi bir beis olmamalıdır.
Maliyetin açıklanması : Doğru değildir. Kar marjının minimize olmasına neden olur, işletmenin yeterli kar elde etmesini önler. Sürdürülebilirliği ortadan kaldırır. Bir işletme ayakta kalabilmek ve varlığını sürdürebilmek için asgari % 30 kar etmelidir. Dünyadaki uygulamalara da bakmak gerekir.
Para ve emisyon : Varlık senedi olmalıdır. Dünyada uygulamaları vardır. Son derece de iyi çalışmaktadır. Devlet denetleyicidir. Varlık kadar para piyasada bulunur. Para karşılığı stoklarla sınırlandırılmamalıdır. Varlığın esasları belirlenmelidir. Duran mal para değildir, değer ifade etmez. Satılan mal değer kazanır.
Riske katılmak : Kredi uygulamalarında bankaların riske katılmadıkları zannedilmektedir. Öyle değildir. Toplumların bu konudaki uygulamaları farklılaşmakla birlikte, bankalar genel olarak zarar riskini de göze alarak kredi verirler. Krediyi kullanan battığı zaman banka nereden tahsil edecektir? Bankalar kredi verirken, projenin sürdürülebilirliğine göre vermelidir. İşletmenin varlığına kredi verilemez.
Fazlalık : Faiz olarak isimlendirilen ve bankaların kredi kullanandan talep ettikleri miktardır. Bu miktar piyasada oluşan “ortalama kar marjı” esas alınarak bunun yarısını geçmeyecek şekilde önceden talep edilebilir. Çünkü kullanılan kredi ile elde edilebilecek marj de budur. Ancak, dönem sonunda oluşan kazanç esas alınarak da bu fark talep edilebilir. Genellikle bankalar buna sıcak bakmazlar çünkü bu durum ayrı bir yapılanma ve maliyet gerektirdiği için önceden belirlenmiş miktarı uygulamayı tercih ederler. Devlet bunu denetleyebilir.
Kira ve sabiteler : Bu “Riba” kavramı içerisinde değerlendirilemez. Makine ve ekipmanların kiralanması, veya gayrimenkullerin kiraları ayrı bir konudur. Kiralama “ortak üretim veya ortaklık” anlamına gelir. Meşrudur. Aşırılık ise yasaktır. Mal ve hizmetlerin kiralanması da böyledir. Elde edilen faydanın paylaşılması anlamına gelir. Aşırılığı devlet önler.
SONUÇ
- Riba (Tefecilik) Kesin olarak yasaklanmıştır. Ölçüsü Kur’an da belirlenmiştir
- Alışveriş Meşrudur, haksız kazanç önlenmelidir (aşırı kar)
- Kredi sistemi olmalıdır, şarttır.
- Bankacılık sistemi gereklidir ve uygulaması “Riba” tanımı çerçevesinde olmalıdır
- Kredilerde fazlalık oluşacaktır, bu fazlalığın çerçevesi bellidir, kamu katılımı ve fonların desteklenmesi de yine bu fazlalıktan olacaktır.
- Üçüncü taraf, kredi denetleme ve riskleri bertaraf etme kurumu olmalıdır.
- Ödenecek fazla, kamu fonlarına gideceği için sermayenin tekelleşmesini önler, kartel oluşmasına izin vermez
- Kredi kurumlarının oluşması ve kredi sisteminin geliştirilmesi önemlidir, ekonominin dinamiklerinden biridir.
- Mevduat faizleri değerlendirilebilir. Eğer bankalar topladıkları mevduatları “kredi” olarak kullanıyor ve gelir elde ediyorlar ise, (ki zaten genelde yapılan budur) bu durumda mevduat sahibine de bir pay vermeleri normaldir.
- Güncel “Faiz” ve “Riba” farklı kavramlardır.
- Ekonomi, gönüllü katılım ile sürdürülebilir hale getirilir. Herkesin eşit yararlanabileceği, sermayeyi koyan ile, sermayeyi kullanan arasında bir fark olmadığı açıktır. Hepsi topluluğun faydası için olmalıdır.
- Müslüman olmayan toplulukların uygulamalarından yola çıkarak “Riba” kavramı değerlendirilemez.
- Para’nın niteliğinden ziyade, nasıl kullanıldığı önemlidir. Dünyadaki uygulamalardan farklı olması gerekmez.
- Talep edilen fazlalık, önceden piyasa koşullarında oluşmuş olan ortalama kar marjı esas alınarak yapılabileceği gibi, dönem sonunda elde edilen kazanç esas alınarak da yapılabilir.
Gelişmiş ülkelerde, bankalar kredi vermek için mücadele ederler. Çünkü kredi talep edecek olanlar son derece azdır. Bankaların önemli gelir kalemlerinden biri olmasına rağmen, kredi kullanma oranı yüksek değildir.
Bankalar daha çok “Proje”ye kredi verirler. Kredi talep edilen projenin geleceğini araştırırlar, kazancını hesaplarlar, sürdürülebilir olup olmadığına bakarlar. Buna göre de kredi verirler veya vermezler. İşletmenin yapısı önemli olmakla birlikte, esas olan projenin sürdürülebilir olup olmadığıdır.
Böylece verdikleri krediden bir kazanç talep ederler. Bu aslında bir çeşit kar ortaklığıdır. Çünkü yüksek faiz söz konusu değildir. Projenin tahmini getirisine göre bir faiz belirlenir ve uygulanır. Geri ödemeler de buna göre ayarlanır. Sistemin tıkandığı noktada bankalar projeye ilişkin sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla yeniden yapılanmaya giderler. Kredi verip unutmazlar, projeyi de takip ederler.
Ancak, İslam dünyasının “Faiz” algısı, diğerlerinin işine gelmiştir. Diğer alanlarda olduğu gibi, Müslüman toplumların geleneksel algıları sebebiyle meydan bütünüyle diğerlerine kalmış ve diledikleri gibi at koşturmuşlardır. Süreç içerisinde gelinen nokta itibariyle, sermaye sahipleri diğerleri olmuştur.
Genel olarak “Para” algısı rahatsız edici olmuştur. Bunun karşılığının olmaması sebebiyle ve özellikle tekelde toplanması, hakimiyetinin belirli noktalarda olması bu algıyı güçlendirmektedir.
Ancak “değişim aracı” her ne olursa olsun, ona atfedilen değer ile ifade edilir. Geçmişte değişim aracı altın veya gümüş idi. Zaman içinde altın gümüş karşılığı para tedavüle çıktı. Bugün ise, Para herkes için sadece bir algıdan ibarettir. Gelecekte, kağıt para da ortadan kalkacak, “Rakamlar” para olacaktır. Yani para digitalleşecektir. Önemli olan, değeri belirleme kriterleridir. Bu emek olabilir, üretim olabilir, vs.
Bize göre “Emek-Üretim” esas alınarak oluşan ortalama birim değerin karşılığı PARA olmalıdır. Yani Paranın değeri böyle belirlenmelidir.
Ayetlerin ortaya koyduğu sınırlamalar çerçevesinde meselenin yeniden gözden geçirilmesi ve ekonominin buna göre dizayn edilmesi zorunludur. Dünyadan bağımsız bir ekonomi düşünülemez. Kur’an da böyle bir sınırlama da yoktur.
Öneri: “RİSK SIGORTASI ve KREDI GARANTI FONU”
Ticaretin “Risk” içeriyor olması, yani zarar riskinin bulunması nedeniyle verilen kredilerin önemli bir bölümü kaybedilmektedir. Bu durum dünyadaki önemli bir problemdir. Böyle olduğunda o işletmeden yararlananlar, o kredinin getireceği faydalar vs. büyük oranda zarara uğramaktadır. Yani sadece işletme sahibi açısından değil, o işletme sebebiyle hayatlarını idame ettirenler de zarara uğramaktadır. Dünya buna bir çözüm bulmuş değildir. Bildiğiniz gibi, batan şirketler sebebiyle ülkelerin ekonomileri de ciddi boyutlarda olumsuz etkilenmektedir.
Önemli olan husus, riske katılmak değil, riski de bertaraf ederek ekonomiyi dinamik tutmaktır. Para ne için kullanılacaktır? Para aynı zamanda riskleri de ortadan kaldırmak için kullanılmalıdır.
Bir risk sigortası fonu kurulabilir. Krediyi veren ve alan eşit oranda bu fona katılır. Verdiği sermayeyi sigorta ettirir. Zarar meydana gelmesi halinde, eğer meydana gelen zarar doğal sebepler yüzünden oluşmuş ise, bu fon işletmeyi destekler. Ayağa kaldırır ve tekrar işler hale getirir. Böylece işletme üretimine devam eder ve aldığı borcu da geri ödeyebilir. Risk sigortasının desteği de karşılıksız olmamalıdır. Ancak uzun vadede işletmenin işleyişini etkilemeyen bir şekilde geri ödeme suretiyle yürütülebilir. İşletme çalışanları da gönüllü olarak bu fona dahil edilebilir. Devlet ise denetler.
Bu iki şeye yarar:
- İşletmelerin faaliyetini sürdürebilmesi ve o işletmeden yararlananların zarar görmesini önler
- Kredilerin yok olmasını önler. Böylece ekonomideki olası riskleri de ortadan kaldırmış olur.
Risk sigortası devlet kontrolünde yürütülür. Zarar eden işletmenin denetimi, üretime tahvil edilmesi, hatalı uygulamaların giderilmesi veya gerekiyorsa işletmenin yönetimine el koyarak sürdürülebilir hale getirilmesi devletin yetkisinde olur.
Bu konu geliştirilebilir. Bize göre bu konuda Kur’an da bir engel de yoktur. Bu bir çeşit toplumsal yardımlaşmadır. Katılımcılıktır.