SLT ve SISTEM
SLT kavramını açıklayabilmek ve ne demek istediğimizi anlatabilmek için nihai ve geniş bir analiz yapmanın gerekli olduğu kanaatindeyim. Bu çerçevede:
- Delalet
- İmam Şartı
- “bir arada” veya “cemaat” (Topluluk veya Toplucalık)
- Usul ve Icma / Oruç örneği
- Hakiki mana
- Vaktin SLT’a Delaleti / Ruku ve Secde
- “Haşiun” kavramı ve SLT ile ilgisi
- Hikmet ve Bilgi
- Kaynak ve Evrensellik
- Belirleyicilik
- Vahiy ve itaat
- Kunut veya Kanitun
- Varlık ve insan
Gibi kavramları da değerlendirmek ve bir parça ışık tutmak da gerekecektir.
Şimdiye kadar SLT konusunda yazdığımız yazılara gelen tepkiler/eleştiriler şekil ile sınırlı bir ibadet algısını ortaya koymaktadır. Konuyu daha ileri bir noktaya taşıyıp SLT kavramının içeriğini yalın olarak anlamaya çalışmak gerekmektedir.
Sırayla, Varoluş ve sistem içerisinde SLT kavramının yeri, Geleneksel Formdaki namaz ile Kur’an daki SLT kavramının karşılaştırılması, mezhepler arasında uyum (icma) olup olmadığı, Namazdan anlaşılan şey ile, Kur’an ın önerdiği şey arasındaki farklılıkları ortaya koymak meselenin anlaşılması açısından önemlidir.
VARLIK ve SISTEM
| VARLIK OLARAK INSAN
- İnsan yaratıldı (Asli Varlık)
“Ve lekad halaknel insâne…” (Kaf 17)
- Beden yaratıldı (şekillendirildi) (Fiziksel Varlık)
“Huvellezî halakakum min turâbin….” (Mu’min 67)
- Ruh verildi (Asli varlık ile Fiziksel varlık arasındaki bağlantı-modem)
“Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn” (Hicr 29) |
(“Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs, lem yekun mines sâcidîn” (A’raf 11)
İnsan yaratıldı, şekil verildi, Fonksiyonları –yaratıcının verdiği yetenekler- sebebiyle secde emredildi)
Main Asset: İnsanın bir bilinç/program olarak yaratılması
Tangible Asset: Geçici fiziksel varlığını teşkil eden fonksiyonel bedenin yaratılması
Soul: Ruh veya fonksiyon/Asli varlık ile Fiziksel Varlık arasındaki bağlantı/modem. -
Böylece yaşadığımız evrende bir varlık bütünü olarak insan ortaya çıktı.
(Yaratılış ve Varoluş ile ilgili detaylara burada girmeyeceğiz. Burada yaratılışın konumuzla ilgili kısımlarına temas etmekle yetineceğiz. Ancak Yaratılış ve Varoluş konusunu daha sonra detaylı olarak ele almak istiyoruz. )
| FONKSIYONEL VARLIK OLARAK BEDEN
- İletişim (Damarların içine yerleştirilmiş alıcı/vericiler)
“…ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi” (Kaf 16)
- Dış dünya ile bağlantı
“Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun” (Kaf 18)
- İletişimin kesilmesi (Kalplerin mühürlenmesi)
“Zâlike bi ennehum âmenû summe keferû fe tubia alâ kulûbihim fe hum lâ yefkahûn” (Munafikun 3)
- Kod çözücü (bilgi işleme/uygulama)
“Kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum ta’kılûn” (Bakara 242 ve diğer ayetler) |
Fonksiyonel beden, iletişim kuran, sinyalleri anlaşılabilir hale dönüştüren ve uygulayan bir makine gibidir.
İletişim kurulan yer, yani sinyallerin alınıp verildiği yer Kalp’tir. Bir çeşit modem gibi çalışan bu organ ile alınan sinyaller bedenin bütün organlarına iletilir. Bedenin dışa açılan iletişim noktasının Kalp olduğunu yine ayetlerden anlıyoruz Munafikun 3. Ayette ifade edelin “engelleme / mühürleme / bloklama” modemin kapatılması anlamına gelir. İletişimi kesilen bir bedenin “iman” etmesi beklenemez.
İnşirah suresindeki “E lem neşrah leke sadrek” ifadesi bu sebeple göğsü işaret eder. Basit bir örnek vermek gerekirse, standart bir modem ile belli bir alanda iletişim kurabilirsiniz. Eğer daha kapsamlı ve daha uzak alanlarla iletişim kurmak istiyorsanız daha ileri düzeyde bir modeme ihtiyacınız vardır.
Beyin, alınan sinyallerin anlaşılabilir/uygulanabilir hale dönüştürüldüğü yerdir. Yine basit bir örnek vermek gerekirse, Beyin ölümü gerçekleşen bir beden yaşamaya devam edebilir. Hareketsiz kalır. Çünkü sinyalleri yorumlayamaz. Ancak kalp çalıştığı sürece beden yaşamaya devam eder çünkü sinyal almaya devam eder.
Beden sinyalleri nereden alır veya neresi ile iletişim kurar? Ve niçin?
Communication unit:
“…ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi” (Kaf 16)
Eyleme dönüşmüş fiillerin dışa aktarıldığı yer, iletişim bağlantı noktası / modem.
Base Station:
“İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîdun” (Kaf 17)
“Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî” (rad 11)
Eylemlerin algılandığı, sinyallerin alınıp verildiği yer, anten veya aktarım noktaları.
Satellite:
“Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun” (Kaf 18)
Hareketlerin gözetlendiği, merkezi istasyona aktarıldığı gözetleme noktası / yansıtıcılar
Data processing Station:
“Ve inne aleykum le hâfızîn, Kirâmen kâtibîn, Ya’lemûne mâ tef’alûn” (İnfitar 10, 11, 12)
Bilgileri, eylemleri, sinyalleri değerlendiren, işleyen ve kaydedilecek olanların kaydedilmesini sağlayan görevliler / operatörler, operasyon merkezi. / nebi.
Data storage:
“Kellâ inne kitâbel fuccâri le fî siccîn, Ve mâ edrâke mâ siccîn, Kitâbun merkûm” (Mutaffifin 7, 8, 9)
Eylemlerin veya bilgilerin kodlanarak kaydedildiği yer / harddisk, depolama ünitesi.
Database:
“Mâ esâbe min musîbetin fîl ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabli en nebreehâ, inne zâlike alâllâhi yesîr” (Hadid 22)
“E lem ta’lem ennallâhe ya’lemu mâ fis semâi vel ard(ardı), inne zâlike fî kitâb(kitâbin), inne zâlike alâllâhi yesîr” (hac 70)
“Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah(sâatu), kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn” (Sebe 3)
Varoluş programı, bilginin kaynağı / Yaratıcı tarafından yazılan ve güncellenen database
Programmer:
Yaratıcı, Allah, Varlığın ve bilginin ve hikmetin sahibi.
Tangible Area: Varlık alanı / Dünya veya dünyalar
Main Area: Yaratıcının kontrolündeki alan, kontrol alanı / yönetim bölgesi.
Daha önce iletişim sisteminin nasıl çalıştığını anlatmıştık. Burada biraz daha detaylı ve Delilleriyle birlikte kısaca aktardık. (konuyla ilgili başka ayetler de vardır, biz bir kısmını kullandık)
GELENEKSEL NAMAZ FORMU | KUR’AN DAKI KARŞILIĞI |
ŞARTLARI | |
1. hadesten taharet 2. necasetten taharet | “Yâ eyyuhellezîne âmenû evfû bil ukûd, uhıllet lekum behîmetul en’âmi illâ mâ yutlâ aleykum gayre muhillîs saydi ve entum hurum, innallâhe yahkumu mâ yurîd” (maide 6) Namaz için abdest al, elleri ve yüzü yıka, başı ve ayakarı mesh et. (teyemmüm ve gusl) Bu SLT’ın gereklerinden biridir. Ancak bu temizlik için değildir. Ne yazık ki bu eylem genişletilerek TAHARET olarak algılanmıştır. Temizlik Ayrı bir konudur. Elbette insanın temiz olması beklenir. |
3. setri avret | “Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum….” (Nur 30) “Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne” (Nur 31) Bel bölgesinin örtünmesi zaten bir kuraldır. SLT için ayrıca bir emre gerek yoktur. Sosyal hayat içerisinde insan nasıl ise öylece SLT eder. Sosyal hayatta çıplak olmadıkları varsayılan bir topluluğun SLT’larında çıplak olmaları beklenemez. Ayrıca bir örtünme veya kıyafet yoktur. SLT’a özel değildir. |
4. istikbali kıble | “Kad nerâ tekallube vechike fîs semâi, fe le nuvelliyenneke kıbleten terdâhâ, fe velli vecheke şatral mescidil harâm” (Bakara 144) Kıble Mescid-i Haram’dır. SLT o yöne yönelerek de yapılabilir ancak bu SLT için gerekli ve zorunlu değildir. Herhangi bir yöne doğru da SLT edilebilir. |
5. vakit | “Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr(fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ” (isra 78) SLT için Vakit birden çok ayette zikredilmektedir. Şu halde vakit temel kurallardan birisidir. Vaktinde icra etmek gerekir. |
6. niyet | “Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun” (kaf 18) Kur’an da böyle bir kural yoktur. Ameller eyleme göredir. Eylem varsa amel de vardır. Eylem yoksa amel de yoktur. Sesle veya eylemle ifade edilmemiş bir düşünce eyleme taalluk etmez. Eylemden önce fikir de değiştirilebilir. |
FARZLARI |
1. iftitah tekbiri | Kur’an da böyle bir şart veya şekil yoktur. |
2. kıyam | “Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi….” (Al-i İmran 39) Bu ayette geçen “kâimun” Kelimesi “Mevcut” anlamına gelir. Diğer ayetlerde geçen “ekame” kelimesi de “kurmak-Kuran” anlamlarına da gelir. Başka anlamları da vardır. Kur’an da SLT için ayakta durma şartı yoktur. |
3. kırat | “….ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ” (isra 110) Okumak gerekir belli bir frekansta sesli. |
4. rüku | SLT’ın bir şartı değildir. Kur’an da SLT ait zikredilmemektedir, SLT’dan ayrıdır |
5. sücud | SLT’ın bir şartı değildir. Kur’an da SLT ait zikredilmemektedir, SLT’dan ayrıdır |
6. kade | Kur’an da böyle bir şart yoktur. |
| Kur’an da karşılığı yoktur |
“Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn” (Mü’minun 2) Başka ayetlerde de huşu kavramı SLT için bir kural olarak zikredilmektedir. Ancak mezhepler bu konuyu göz ardı etmişlerdir.
Görüldüğü gibi, geleneksel namaz formunda “Namazın Şartları” ve “Namazın Farzları” başlıkları altında ortaya konan kuralların pek çoğunun Kur’an da karşılığı yoktur. Kur’an da karşılığı olanlarda bile, yapılan Icma da tam bir görüş birliğine sahip değildir.
GÖRÜŞ BIRLIGI (ICMA) :
Namaz hakkında mezhepler arasında bir görüş birliği olduğu öteden beri iddia edilir. Bir konuda Icma olabilmesi için, ulemanın aynı sonuçta birleşiyor olmaları gerekir. Genel olarak mezheplerin uygulamalarına ve itikatlarına bakmak gerekirse:
- Namaza başlarken ağız ile, dil ile niyet etmek, Hanefi’de bid’at, Şafii ve Hanbeli’de sünnet, Maliki’de caizdir. Hanefi’de kalbi tatmin olmayanın dil ile de niyet etmesi caizdir.
- Kıyamda iken, Şafii’de ayaklar bir karış kadar açılır. Diğer üç mezhepte dört parmak kadar açılır.
- Namazda intikal tekbirleri Hanbeli’de vacip, diğer üç mezhepte sünnettir.
- Namazda Fatiha okumak, Hanefi’de vacip, diğer üç mezhepte farzdır.
- İmamın arkasında Fatiha okumak, Hanefi’de tahrimen mekruh, Şafii’de farzdır. Maliki ve Hanbeli’de, imam yüksek sesle okurken, tahrimen mekruh, sessiz okurken müstehaptır.
- Son teşehhüdde salevat okumak Şafii’de farz, diğer üç mezhepte sünnettir.
- Vitir namazı İmam-ı a'zama göre vacip, imameyne ve diğer üç mezhebe göre sünnettir.
- Beş vakit namazın farzlarını cemaat ile kılmak, Hanefi, Şafii ve Maliki’de sünnet, Hanbeli’de vaciptir.
- Cuma namazına imamdan başka, Hanefi’de 3, Şafii ve Hanbeli’de 40, Maliki’de 12 erkek yetişir.
- Hanefi âlimlerinin çoğuna göre, tadil-i erkan vacip, imam-ı Ebu Yusuf ve diğer üç mezhebe göre farzdır.
- Hanefi’de seferde iken namazları cem etmek caiz değildir. Maliki’de seferde, hastalıkta, karanlıkla beraber yağmur ve çamur olunca, öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birleştirerek kılmak caizdir. Şafii’de seferde, bu namazları, birleştirip, takdim veya tehir ederek kılmak caizdir. Yağmur yağarken de sadece takdim ederek birleştirmek caizdir. Hanbeli’de ise, seferde, hastalıkta, kadının müstehaza [özürlü] olmasında, idrar ve yel kaçırmak gibi abdesti bozan özürlerde, canından, malından ve namusundan korkanın, maişetine zarar gelecek olanın iki namazı cem edip kılmaları caizdir.
- Şafii ve Hanbeli’de kadının kadına imam olması caiz, Hanefi’de mekruh, Maliki'de sahih değildir.
- Bayram namazı, Hanbeli’de farz-ı kifaye, Hanefi 'de vacip, Şafii ve Maliki'de sünnettir.
- Seferi olmak için Hanefi’de 104 km, diğer üç mezhepte 80 km uzağa gitmek gerekir. Giderken yolda da seferi olunur. Üç mezhepte, giriş ve çıkış günleri hariç, 4 günden, Hanefi’de ise 15 günden az kalmaya niyet eden seferi olur. Hanefi’de seferde 4 rekatlık farzları, iki rekat kılmak vacip, Maliki’de, meşru yani günah olmayan seferde 2 kılmak sünnet, Şafii ve Hanbeli’de, 2 veya 4 kılmak da caizdir.
- Şafii veya Maliki olan veya taklit eden, mukim iken, hacda seferi olan Hanefi imama uyarak dört rekat farzları iki rekat olarak kılar ise, bu namazları sahih olmadığı için kaza etmesi gerekir.
Görüldüğü Namaz ile ilgili mezhepler arasındaki farklılıklar pek çok noktada ortaya çıkmaktadır. Yukarıda başlıklar halinde verdiğimiz şekil ve içerik ile ilgili hususlarda da bir görüş birliğinin olmadığı, uygulamada mezhepler arasında ciddi farkların olduğu açıktır. Bu açıdan Namazda Icma’dan söz edilemez. Bu örnekler elbette çoğaltılabilir.
Şekli uygulamalarda da farklılıklar vardır. Mesela Hanefi namazda hareketsiz kalırken, Şafii için gezinmek, sağa sola bakınmak veya gerekiyorsa ocağı kapatmak (teşbihen) mümkündür. Diğer mezheplerde de şekil itibariyle benzer farklılıklar vardır.
Namazlardaki rekatlarda bir ittifaktan söz etmek mümkündür. Hangi namazın kaç rekat kılınacağı hususunda bir ittifak olmakla birlikte, uygulamadaki farklılıklar sebebiyle ICMA oluşmuştur demek mümkün değildir.
NAMAZ ALGISI
Geleneksel Algı: Şâfiî mezhebine göre de, üzerinde kaza namazı borcu olan bir insanın, bu namazları kılıp borcundan kurtuluncaya kadar gerek beş vakit namazların sünnetlerini, gerekse diğer nafileleri kılması mekruhtur
Hanbelî mezhebine göre ise üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin nafile ile meşgul olması haramdır
Meşrû bir mazeretin dışında namazı kazâya bırakan kimse, bir hatâ işlemiş ve günaha girmiş olur Bu uitibarla kazâya kalan namazın, en kısa zamanda kılınması gerekir Çünkü beş vakit namazın edâsı farz olduğu gibi, kazası da farzdır Kazâya kalan namazın kılınmasıyla sadece borç ödenmiş olur
Mesele Hanefî mezhebine göre böyle iken, diğer üç mezhebe göre, kaza namazı olan bir kimsenin nafile namazları ile meşgul olması, sünnet kılması caiz değil, haramdır
Mâlikî mezhebine göre, üzerinde kaza namazı bulunan bir kimsein nafile namazı kılması haramdır,
Kısaca Geleneksel Anlayışa göre Namaz bir ibadet olarak algılanmış ve bir borç disiplini şeklinde uygulanmaktadır.
Oysa Kur’an da SLT kavramı geniş olarak anlatılıyor olmasına rağmen, bu eylemin Ibadet olduğunu çağrıştıracak bir ifade veya iması yoktur. İbadet algısı Kur’an da iki ayete dayandırılabilir:
“Kâlû lem neku minel musallîn” (müddesir 43)
مُصَلِّي : Serolojik
SEROLOJİ : Kanda Antijenler ile Antikorlar Arasında Olası Tanı ve Tedavi Uygulamaları Sonucunda Ortaya Çıkan Bağışıklık Reaksiyonlannı İnceleyen Disiplin, Serumbilim.
SERUM: Kesilmiş Süt Suyu
“Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ” (Meryem 59)
غئ : Gastrointestinal
GASTROINTESTINAL : Mide ve bağırsakla ilgili, mide ve bağırsakları bir arada anlatan genel terim.
Her ne kadar bu iki ayet yorumlanırken, mana ibadet algısına tahvil edilse de, Ayetlerin anlattığı şeyler son derece farklıdır. Her iki ayet de bizim anlatmaya gayret ettiğimiz meseleyi desteklemektedir.
NAMAZ ÇEŞİTLERİ:
Geleneksel algı çerçevesinde, zaman zaman bizim yazılarımıza yapılan eleştirilerde de ortaya çıktığı gibi, Tasavvuf namazı, ekonomik namaz, sosyal namaz gibi sınıflandırmaların yapıldığı bir vakıadır.
Elbette SLT kavramının getireceği/kazandıracağı erdem ile bu kabil sonuçlara ulaşmak veya böylesi birtakım disiplinler elde etmek mümkün olabilir. Ancak, vazedilen şeyi şeklen veya içerik olarak belli bir mecraya kanalize edebilmek amacıyla uydurulduğunu düşündüğümüz bu çeşit yakıştırmalarda Kur’an da rastlamıyoruz.
Kur’an ın öğrettiği Bir tane SLT vardır. “Resulullah’a ideal şekli öğretildi” anlayışına katılmamız mümkün değildir. Kur’an ın dışında bir vahiy mi vardır ki, ona ayrıca bir şekil öğretilmiş olsun?
“Yâ eyyuhen nebiyyu lime tuharrimu mâ ehallallâhu lek….” (Tahrim 1)
Bu konuda Kur’an da pek çok ayet olmasına Tahrim suresindeki bu ayet çarpıcı bir örnektir. Elbette Resulullah’a öğretilmiştir. Başka türlü olması zaten düşünülemez. Ancak Resulullah Vahyin dışında bir bilgiye sahip olmamıştır. Vahiy ise bütünüyle Kur’an dadır.
Kur’an SLT kavramını evrensel iletişim mekanizması olarak tanımlamaktadır. Bu iletişim sistemine kainattaki her topluluk her ferdine varıncaya kadar katılmakla yükümlüdür.
Yukarıda “Fonksiyonel Varlık olarak Beden” başlığı altında açıkladığımız iletişim noktası genel olarak yapılan itirazlara bir cevap teşkil eder.
İnşirah suresi ile ilgili itirazlarda da, söz konusu kelimenin Beyne işaret ettiği ifade edilmiş idi. Bu konu SLT kavramı ile de yakından ilgilidir. Ancak bilindiği gibi, bedenin dışa açılan kapısı kalptir. Yani, Kaf suresinde anlatılan sinyal verici/alıcıların damarların içinde dolaşması, damarlara aktarım merkezinin kalp oluşu ve sinirlerin kan yoluyla beslenmeleri sebebiyle kalptir. Beyin de buradan beslenir.
Beyin ölümü gerçekleşen bir beden yaşamaya devam edebilir (bitkisel hayat) Ancak kalp ölümü gerçekleşen bir bedende hiçbir organ çalışmaz. Sebebi ise basittir: beyin devreden çıkmış olmakla, alınan sinyallerin kodları çözülemiyordur bu sebeple de beden hareketsiz kalır. Ancak yaşamaya devam eder. Çünkü sinyallerin vücuda giriş noktası kalptir. Yani vücut sinyalleri almaya devam etmektedir. Bu yüzden Kur’an da bu noktaya pek çok yerde vurgu yapılmaktadır.
Çeşitli Uzakdoğu dinlerinde ve felsefelerinde SLT kavramının niteliğine benzer bazı inanışlar ve uygulamalar da vardır. Kimilerinin çakralar olarak isimlendirdikleri ancak başka isimler altında da benzer uygulamaların olduğu şey, aslında bedenin dış dünya iletişiminin beyin ile yapılmadığını, aksine bunun kalp merkezli bir iletişim olduğu bilinmektedir. “kiramen katibin” ve “siccin” kavramlarının anlattığı şey de budur.
Bu sebeple SLT eyleminin icrasında da bu husus önem kazanmaktadır. Daha anlaşılır bir dille söylemek gerekirse: SLT, katı ve akışkan hallerin (varlık alanı / kontrol alanı) her iki ucunda da anlaşılır bir şekilde yapılması gereken bir eylemdir. (fiziksel ve ruhsal da denebilir ancak ruh kavramı sınırlandırılmamalıdır) Böylece ilahi mekanizma ile irtibat sağlanacak ve bilgi akışı/iletişim gerçekleşmiş olacaktır. Bunun sonucunda da başka toplumların deneyimlerine ulaşılacak, bizim deneyimlerimiz NEBI’de paylaşılacaktır. Bunun ötesinde bir SLT anlayışı Kur’an da yoktur.
SLT’ın dünyaya ait bir kavram ve eylem olmasının nedeni de budur. Bu yolla elde edilecek bilgi ve deneyimlerin dünya hayatında kullanılır hale getirilmesi ve ilerlemenin sağlanması amaçlanmıştır. Yine aynı yolla, yani SLT ile, diğer toplulukların deneyimleri de paylaşılacak, bizim deneyimlerimiz aktarılacaktır.
Aynı şekilde, ihtiyaç duyulan meselelerin de “SLT ve Sabır ile isteyiniz” ifadesi de yukarıda anlattığımız çerçeveye tekabül eder. SLT kavramının ortaya koyduğu çerçeve ve hedefe ulaşmak için eğitim gerektiğini daha önce açıklamıştık. Bu kolay ulaşılabilecek bir eylem değildir. Ancak herkesin üzerine farzdır. Herkes yapabildiği kadarına ulaşacak ve alabildiği kadarını alacaktır.
Karagülle son eleştirisinde bazı noktalara işaret etmektedir. Kısa kısa cevap vermek gerekirse:
- Resulun öğretmesi Allah’ın öğretmesidir
Tamamen katılıyorum. Resul Vahyi tebliğ etmek ve Vahye uymak ile görevli idi. Bu çerçevede Resul’un öğrettikleri Allah’ın öğrettikleridir. Kur’an da budur. Başka vahiy yoktur.
Namaz için Abdest alınmalı / Gusl edilmelidir.
“Ya eyyühellezıne amenu iza kuntüm iles salati fağsilu vücuheküm ve eydiyeküm ilel merafikı vemsehu bi ruusiküm ve ercüleküm ilel ka'beyn ve in küntüm cünüben fettahheru ve in küntüm merda ev ala seferin ev cae ehadüm minküm minel ğaitı ev lamestümün nisae fe lem tecidu maen fe teyemmemu saıydan tayyiben femsehu bi vücuhiküm ve eydıküm minh ma yürıdüllahü li yec'ale aleyküm min haraciv ve lakiy yürıdü li yütahhiraküm ve li yütimme nı'metehu aleyküm lealleküm teşkürun” (Maide 6)
Abdest’in nasıl alınacağı, hangi hallerde abdest alınacağı, hangi hallerde gusledileceği veya hangi hallerde teyemmüm edileceği Ayet ile açıklanmıştır. Sabittir. Abdest temizlik için değil, SLT’ın konsantrasyonuna yani HUŞU’ya hazırlık içindir.
Sesli ifade edilmelidir, belli bir frekansla ve ritmik olarak.
“…ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ” (isra 110)
Kur’an dan okunabilir. Şart değildir. Aslolan taleplerin dile getirilmesidir, tek tek veya hep birlikte.
Huşu olmalıdır (konsantrasyon)
“Ellezıne hüm fı salatihim haşiun” (Mu’minun 2)
Karşılıklı iletişim olmalıdır, bilgi paylaşılmalı/başka toplumların deneyimleri alınmalı, bizim deneyimlerimiz aktarılmalıdır.
“Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn” (Al-i İmran 39)
Bir merkez üzerinden yapılmalıdır (nebi)
“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ” (Ahzab 56)
Yukarıda bu konuda detaylı çizim ve açıklama verdik. SLT bu yolla yerine getirilmelidir.
Vaktinde yapılmalıdır
“Ekımes salate li düluküş şemsi ila ğasekıl leyli ve kur'anel fecr inne kur'anel fecri kane meşhuda” (İsra 78)
Her vakit farklı bağlantı noktalarını içerir. Her vakit farklı anlamlar taşır. (Sabah hikmet, öğle şeriat, akşam bilgi gibi)
Her iki halde olmalıdır (görünen/görünmeyen, karanlık/aydınlık, madde/enerji)
“Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl, innel hasenâti yuzhibnes seyyiât, zâlike zikrâ liz zâkirîn” (Hud 114)
Kur’an daki SLT’ın temel prensipleri ve amacı yukarıdaki gibidir. Bizim anlatmaya çalıştığımız şey de budur. Sistem anlaşılmadığı takdirde SLT kavramının ortaya koyduğu şeyi de anlamak mümkün olmaz. Kaldı ki, Ayet’e muhalif bir ICMA da olmaz.
- Ruku ve Secdede vakit var mıdır?
“Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte verkeû mear râkiîn” (bakara 43)
“…ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye lit tâifîne vel âkifîne ver rukkais sucûd” (Bakara 125)
“Ettâibûnel âbidûnel hâmidûnes sâihûner râkiûnes sâcidûnel âmirûne bil ma’rûfi ven nâhûne anil munkeri vel hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiril mu’minîn” (Tevbe 112)
“Ve iz bevve’nâ li ibrâhîme mekânel beyti en lâ tuşrik bî şey’en ve tahhir beytiye lit tâifîne vel kâimîne ver rukkais sucûd” ‘(Hac 26)
“Yâ eyyuhellezîne âmenûrkeû vescudû va’budû rabbekum vef’alûl hayre leallekum tuflihûn” (Hac 77)
Hac 26. Ayette önemli bir noktaya dikkat etmek gerekir, Orada Rabbe secde etmek ve ruku etmek istenmektedir. Rabb, Doğrudan Allah da olabilir, sebep de olabilir.
“….vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd….” (fetih 29)
“Yâ meryemuknutî li rabbiki vescudî verkai mear râkiîn” (Al-i İmran 43)
“Leysû sevâ’, min ehlil kitâbi ummetun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli ve hum yescudûn” (Al-i İmran 113)
“Kul emere rabbî bil kısti ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehud dîn, kemâ bedeekum teûdûn” (A’raf 29)
Bu ayete dayanılarak secde’de kıble şartı aranabilir.
“Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn” (A’raf 31)
“İnnellezîne inde rabbike lâ yestekbirûne an ibadetihî ve yusebbihûnehu ve lehu yescudûn” (A’raf 206)
“Ettâibûnel âbidûnel hâmidûnes sâihûner râkiûnes sâcidûnel âmirûne bil ma’rûfi ven nâhûne anil munkeri vel hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiril mu’minîn” (Tevbe 112)
“Ve lillâhi yescudu men fis semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl” (Ra’d 15)
Bu ayete dayanarak Secde’nin sabah ve akşam yapılması gerektiğini söyleyebiliriz.
“Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sâcidîn” (Hicr 98)
Bu ayette de RAB kavramı kullanılmaktadır.
“E ve lem yerev ilâ mâ halakallâhu min şey’in yetefeyyeu zilâluhu anil yemîni veş şemâili succeden lillâhi ve hum dâhırûn” (Nahl 48)
“Ve lillâhi yescudu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı min dâbbetin vel melâiketu ve hum lâ yestekbirûn” (Nahl 48)
“Kul âminû bihî ev lâ tu’minû, innellezîne ûtul ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne lil ezkâni succedâ” (İsra 107)
“E lem tera ennallâhe yescudu lehu men fis semâvâti ve men fîl ardı veş şemsu vel kameru ven nucûmu vel cibâlu veş şeceru ved devabbu ve kesîrun minen nâs…” (Hac 18)
Bunların dışında Furkan 60-64, Secde 15, Zümer 9, Fussilet 37, Kaf 40, Necm 62, Rahman 6, Kalem 42-43, İnsan 26, Alak 19 ayetlerinde de “secde” kavramı vardır.
Rüku için olmasa bile, Secde için zaman söz konusu olacak ise, bu sabah ve akşam ile gecenin bir kısmıdır. Fakat Secde’de zaman ile ilgili Vücub yoktur. (ayrı ayrı tek bir ayette zikredilmiştir) Yani zorunlu değildir.
Diğer bazı ayetlerde SECDE, ibadet anlamında zikredilmektedir (kulluk) ancak yine zaman söz konusu değildir.
Bunun dışında ne Rüku için, ne de secde için zaman gerekli değildir. Herhangi bir zaman veya herhangi bir sebeple secde ve rüku edilebilir.
Genel olarak secde bireysel bir eylem olarak tanımlanmakla birlikte, Rüku topluluk hareketi olarak gözümüze çarpar. Ancak Gerek Rüku ve Gerekse Secde kavramları SLT kavramının çok dışındadır.
Ruku ve Secde’nin SLT dışında olduğunu söylememiz ICMA’ya aykırıdır Ancak Kur’an a uygundur. Delil ve Karine ayetlerdedir. İcma buna göre olmalıdır.
Kur’an a mana verirken, nazil olduğu dönemde kelimelerin kullanıldığı mana ile anlamlandırmak gerekir. Kelimelerin emarını çekerek bunu yapmak gerekir. Istılah bu manayı tahrif edebilir. Çünkü anlaşıamayan kelimeler kıyas yoluyla manalandırılabilir. Bu da gerçek manadan uzaklaşmaya sebep olur.
Oruç konusunda verdiğim örnek, eylemin “sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazıldı” ifadesine binaen idi. Yani eylemin şekil itibariyle geçmiş topluluklara farz olduğu şekilde farz kılındığını anlatmak içindi. Yeni bir yorum veya şekil olmadığını ispat etmekti gayem. Şekil/içerik itibariyle geçmişe atıf yapılmış, süre ayetle belirlenmiştir.
- Cemaatle kılınmasının efdaliyeti
Bu konuda Kur’an da delil yoktur. Mezheplerin genel görüşü ise cemaatin sünnet olduğu yolundadır. Sadece Hanbeli mezhebine göre Vaciptir. Şu halde Cemaat ile namaz kılmanın efdal olduğunu söylemek kolay değildir. Zaten Cemaat zorunlu tutulmamıştır.
Kur’an SLT kavramını bireysel önermektedir. Bir arada da yerine getirilebileceğini yine ayetlerden anlıyoruz. Ancak cemaat düzeni ile olması yönünde herhangi bir delil veya açıklama Kur’an da geçmez. (imamet kavramı SLT’a delalet etmez)
- Konsantrasyon nasıl sağlanır?
Bu konuyu yanlış ifade etmişim. Doğrusu “SLT içinde huşu ederler”dir. Yani eyleme başlanınca Huşu’ya ulaşılır ve maksat hasıl olur.
İnsan özgür olarak yaratılmıştır. Birey özgür ise, topluluk da özgür olacaktır. Özgür kararlar alıp uygulayacaktır. İCMA’ya göre topluluğa uyacaktır.
Amellerdeki ICMA’da hikmeti aramak Hikmet’e mebni değildir. İnanmak yetmez, mutmain olmak gerekir, Kesin bilenlerden olmak gerekir. Kur’an ın emri budur. ICMA sosyolojik bir kavramdır. Kur’an ın çerçevesi içerisinde kaldığı sürece itaat gerekir. Ayetle sabit olan hususlarda ICMA aranmaz.
Rüku ve Secde ibadettir. Zekat ibadettir, Hac ibadettir. SLT ise bir ibadet değildir. Şu halde ruku ve secdeyi SLT’ta toplamak nasıl mümkün olur? Eğer bedeni ibadetleri bir arada topluyor isek, Zekat ve Hac ibadetini de birleştirmek gerekir. Şu halde Hac hayat boyunca 1 kere ise, Zekat da böyle mi olacaktır? Bu kabul edilemez. Her biri ayrı ayrı yerine getirilmelidir.
Kur’an insanlığa sunulan değişmez Anayasadır, bu konuda bir ihtilaf yoktur. Herkes kabul etmek zorunda değildir. Özgür irade ile kabul edenler ona uyarlar. Kabul etmeyenler yine Aynı anayasanın başka versiyonlarına uyarlar. Çünkü varlığın anayasası da budur.
“Summe inne aleynâ beyânehu.” (Kıyame 19), kur’an ın beyanının Resulullah’tan sonra olduğunun delilidir. Bilimle, teknikle, hikmetle ve SLT ile anlaşılacaktır.
“Halakal insân, Allemehul beyân” (Rahman 3-4) ifadeleri ise, farklı bir şeyi ifade eder. Yaratılmış olan varlığa (insan) aynı zamanda bilginin de beyan edildiğini gösterir. Kodları çözecek olan anahtar insandadır. Bu bir süreç meselesidir.
- SLT Müfret değil aynı zamanda Marifedir
Çok haklısınız. SLT sadece müfret değil, aynı zamanda Marife’dir. Sizin de bildiğiniz gibi, açıkça belli olan tek bir şeyi ifade etmektir Marife. İngilizcede bunun karşılığı “The” dir. Yani “The book” Belli, görünen tek bir tane kitap kastedilmiş olur. Bu sebeple de Cemaat düzenine tahvil edilemez.
SLT kavramından ne anladığımızı yukarıda ve önceki yazılarımızda geniş olarak detaylı bir şekilde izah ettik. Bu yazımızda da başlıklar halinde eylem ve amaç yönünden ayrıca izah ettik. Delilleri ile birlikte. Elbette kimseye kabul ettirmek amacında değilim. Ancak doğru bildiğimi söylemekten geri durmak olmaz. Hatalarım varsa elbette düzeltiriz. Kur’an ın tanımına göre SLT anlaşıldığı zaman, geleneksel olarak icra edilen namazın neden olmayacağı veya eksiklerinin ne olduğu da anlaşılmış olur. Dileyen buna uyar, dileyen uymaz. Amaç doğruyu bulmak ise, benim anladığım ve Kur’an ın ifade ettiği şey budur. Yoksa bir rahatsızlığım söz konusu değildir.
- Bir arada yapmanın Huşu’ya katkısı
Bu doğru olabilir, üretilen frekansın her bireyi ayrı ayrı etkileyeceği muhakkak. Dolayısıyla Huşu’ya katkısının olacağı söylenebilir. Ancak Kunut’tan kastınız imam’ı dinlemek ise, bu Kur’an da yoktur. Eğer Kunut’dan kasdettiğiniz şey, sinyalleri dinlemek ise, bireysel SLT’da Zekeriyanın yaptığı gibi dinleriz ve cevap veririz. Sabır ve SLT ile de talep ederiz.
SLT Yaratıcı ile doğrudan kurulan bir ilişki değildir. Ortak bir alanda paylaşımdır. Sizin de dediğiniz gibi :” Yaratıcı bununla da kalmamış, ben’e benzer benler var etmiş insanı onlarla diyaloga geçirmiştir.” SLT bunun içindir. Başka topluluklarla deneyimlerin paylaşılabimesi ve varsa taleplerin karşılığının alınması, çözüm yollarının bulunması içindir. Dünyada bulamadığınız çözümü veya tekamülü başka topluluklarla paylaşarak, onların deneyimlerinden yararlanarak bulabilirsiniz.
SLT ile kurulan iletişim Allah ile kurulan iletişim değildir. Dolaylı olarak yaratıcı ile kurulan iletişim olarak değerlendirilebilir çünkü Allah melekleri vasıtasıyla sisteme müdahale eder. Biz yazılmış olan program ile ve diğer topluluklarla iletişim kurarız.
Bu kelimeyi kullanmamın sebebi başka bir ifade şekli bulamadığım içindir.Başka şekide bir ifade şekli varsa onu kullanırız. Buradan kasdettiğimiz şey, Allah ve Meleklerinin de dahil olduğu veya katkıda bulunduğu, başka toplulukların deneyimlerinin veya bilginin ortak paylaşımıdır. (Ahzab 56) Bu iletişimin nasıl kurulduğunu delilleriyle yukarıda açıkladık. Elbette kimse önümüze yemek koymayacak. Ancak ihtiyaçların giderilebilmesi veya problemlerin çözülebilmesi için bilgiye ihtiyaç vardır. Bizim önerdiğimiz namaz düşünme namazı değildir. Eylemsel namazdır. Kaldı ki, düşünce bir eylem değildir. Dışa aktarılmadığı sürece de anlam ifade etmez. İyi veya kötü olarak değerlendirilemez. Düşünceyi eylemle birleştirdiğiniz zaman sonuç alırsınız.
Benim söylediğim şey, cebrailin yanlış öğrettiği veya yanlış anlaşıldığı değil. Vahyedilen bilginin tamamı Kur’an dadır. Resulullah’ın uyguladığı şey de bu olmalıdır. Daha önceki yazılarımda ve açıklamalarda bunun delillerini aktarmıştım. Benim anlatmaya çalıştığım şey, Resulullah’ın doğru yaptığı fakat bunun doğru anlaşılmamış olabileceğidir. Yoksa Resulullah’ın Kur’an a muhalif hareket etmesi veya ona ilave yapmış olması düşünülemez. Hakka suresini okuduğumuz zaman bunun mümkün olmadığını görürüz.
Varlık ve varoluş ile ilgili detaylı olarak düşüncelerimizi yazacağız. Burada kısaca ifade etmek yeterli olur zannediyorum. Yukarıda iletişimin şekli ve varlık olarak iletişimin nasıl olacağını anlattık. Elbette doğruyu arıyoruz. Başka bir gayemiz yoktur.
Tam olarak sizin de söylediğiniz sebepler ile bu örneği vermiştim. Program yazarının kurallarına uymak, onun gösterdiği düğmeye basma zorunluluğu sebebiyle. SLT da bunun içindir.
- Topluluk ortak namazlarla oluşur?
Bu ifadeyi şu şekilde düzeltmek gerekir belki: Topluluk ortak katılımla oluşur. Bunun şekli de Mescide dahil olmaktır (udhul-ul mescide). Mescide katılır ve topluluk olursunuz. Orada tartışır, kararlar alır ve uygularsınız. Her topluluk kendi kararlarını alır ve uygular. Her topluluğun kararları farklı olabilir. Kur’an daki bu kavramı göz ardı etmemek gerekir. Bunun SLT kavramı ile bir ilgisi yoktur.
İnsan beyni sadece uygulayıcıdır. Yayını alan başkadır. Ancak bu yayını kesmek için elimizde düğme yoktur. Radyo tek yönlü bir alıcıdır. Oysa bizim iki yönlü bir iletişime ihtiyacımız vardır.
Bu ayeti örnek vermekteki maksadım, Onların da SLT ile ifade edilen sisteme katılmak zorunda olduklarını kanıtlamak içindi. Yani eğer bilgiye ihtiyaçları varsa, SLT sistemine dahil olmaları ve oradan bilgi alışverişinde bulunmaları gerek.
Namazda Kur’an okumak farz değildir. Okumak veya ifade etmek farzdır. İhtiyacımız olan her ne ise.
- Nisa 102 ve Cemaat kavramı
Bu ayetteki ısrarım, Ayetin delaletinin Topluluk olduğunu, bir arada kılmak olduğunu ifade etmekten ibarettir. Bu ayette bir cemaat düzeni söz konusu değildir. Zaruret gereği bir arada kılmak gereklidir. Bir arada SLT edilebileceğini zaten söylüyorum. Ancak benim anladığım şey Cemaat düzeni değildir. Savaş koşullarında bireylerin etrafa dağılarak tek tek SLT etmeleri herhalde düşünülemez. Çok kolay avlanırlar.
Savaş bir zaruret halidir, öğrenilmelidir ve hazırlıklı olunmalıdır. Ancak barışı öneren bir düzeni güç kullanarak ikame edemezsiniz. Güç kullanarak, zorla ikame ederseniz, kolaylıkla yıkılır.
SONUÇ
“Namaz Dinin Direğidir” Bu doğrudur. Benim ilk yazıda da ifade ettiğim gibi, SLT kavramı sistemin tam ortasında duran bir şeydir. Sistemin olmazsa olmazıdır. Bu konuda herhangi bir ihtilaf yoktur kanaatimce.
Benim anlayışıma göre Kur’an “ahlak-Şeriat” veya “tarikat-şeriat” şeklinde ayrılamaz. Veya Kur’an ın önerdiği hükümler bu şekilde değerlendirilemez. Hepsi bir bütündür. SLT ise bir baygınlık hali de değildir. Varlığın her iki tarafında anlaşılabilir olmalıdır. Bunun yolunu da Kur’an tarif ediyor.
Ben ilahi düzeni “şeriat” ve “tarikat” olarak ikiye ayıramıyorum. Buna gücüm yetmiyor. Kur’an bir bütündür. Eğer şeriat ve tarikat olarak ayrı ayrı olsaydı o zaman iki ayrı kitap olmalıydı. Bu geçmişte vardı, Musa’nın şeriatı ve Isa’nın tarikatı. Eşyanın tabiatı gereği böyle olmuştu. Ancak olgunlaşma süreci içerisinde her ikisinin birleşmesi gerekiyor idi. Musa şeriatı getirdi, isa tarikatı, nihayetinde Kur’an sistemi bütünleştirdi. Ancak unutulmamalıdır ki, Isa tarikatı getirirken Musa’nın şeriatından çıkmadı.
Bu sebeple, şeriat/tarikat ayrımı yapamıyorum, bunun lafza uygun olmadığını düşünüyorum. Şeriat ve tarikat bir bütündür. (Tarikat kavramından anladığım şeyi tanımlamıyorum, genel olarak ifade ediyorum) Hızır ve Musa ilişkisine baktığımız zaman şeriatın tarikatsız olmayacağını, olamayacağını da anlarız.
Hızır Musa’ya ayrılmayı önerdi ve neticede ayrıldılar. Bana göre bu ayrılış tarikat/şeriat ayrımı değildir. Onlar NEBI’de ayrıldılar. Zahiri anlamak için bilgiye ihtiyaç vardır. Bilgiye ulaşmanın pek çok yolu vardır. Bilgiyi anlamak için de “Hikmet”e ihtiyaç vardır. Bilgiye ulaşmak yetmez, kodlarını da çözmek gerekir.
Vesselam