Karagülle Açıklamasına şerh
- Ayet istisnadır.
- Dilde istisna kelimeleri vardır. Biz istediğimizi istisna edemeyiz. Şartlı emirler vardır. Biz şartlar koyamayız. Mutlak, mutlak olarak delalet eder.
Bakara 239’da ‘kema gallamaküm’ün faili resul da olur. Onun öğrettiği ile kılmamız farz kılınmıştır. Biz ümmi nebiye tabi olmakla emrolunduk. O nasıl namaz kıldırdıysa öyle kılarız.
“Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ(rukbânen), fe izâ emintum, fezkurûllâhe kemâ allemekum mâ lem tekûnû ta’lemûn” (Bakara 239)
Burada failin Resul olabilmesi için Alak suresini atlamak gerekir. Bildiğiniz gibi Alak 5’te “Allemel insâne mâ lem ya’lem.” Denmektedir. Yani fail Allah’tır. Öte yandan Bakara 239. Ayette önemli bir husus daha vardır: “fe iza emintum” ifadesi şartlı bir istisna ortaya koyduğunu açıkça göstermektedir.
Mesela İsra suresi 71. Ayette “bi imamihim” kelimesi kullanılmaktadır. Buradan yola çıkarak toplumun önderlerinin olması gerektiği sonucuna varabiiriz. Ancak, SLT ayetlerinin hiç birinde bu veya buna benzer bir kelimenin kullanılmadığını da düşünmek gerekir.
- İmamdan bahsetmektedir.
- O gün herkes imamları ile çağrılır, seni hakem yapmadıkça iman etmiş olmazlar ayetleri nedir? Her ayette imam kelimesini tekrar edecek. Başkan namazı kıldırır. Başkası kıldıramaz.(17/71,4/65)
Evet, Kur’an IMAM’dan bahseder.
“Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ” (4/65)
Bu ayeti kıyasınızda bir delil olarak alırsınız ve dersiniz ki: “Eğer toplulukta bireyler önderlerinin verdikleri hükümlere itibar etmezler ise iman etmiş sayılmazlar” veya bunun gibi bir kıyas geliştirebilirsiniz.
“Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ” (17/71)
Veya bu ayete dayanarak diyebilirsiniz ki: “her topluluğun bir önderi/lideri olmalıdır” vb.
Ancak bu kabil konularda bizlere bırakılmış geniş bir alan vardır ve insanlar kendi özgürlük alanları içerisinde ihtiyaçlarına göre kararlar verip uygulayabilirler. Bunun herhangi bir sakıncası yoktur.
Fakat, bu iki ayetin Nisa 102 ayet ile olan ilgisi nedir? Veya SLT ile?
Nisa 101,102, 103. Ayetler SLT kavramının ISTISNAI HALLERINI ortaya koyar. Sefere çıkıldığında, bir şeyden korkulduğunda vb. gibi hallerde
- Daha kısa yerine getirilmesinde sakınca yoktur
- Bir arada yerine getirilmesinde sakınca yoktur (nisa 102)
- Binek üstünde, yürüyerek veya oturmuş veya yan yatmış olarak yerine getirilmesinde sakınca yoktur.
Ancak Nisa 103. Dikkatle incelendiğinde, bu istisnai hallerin geçici olduğu ve normal şartlara dönüldüğünde SLT’ı da kıvamında yerine getirmek gerektiği söylenir. Kaldı ki, Nisa 102. Ayettin başında “Ve izâ kunte fîhim fe ekamte” ifadesinde “senin arkanda” anlamına gelebilecek bir kelime yoktur. Nisa 102, “ordunun idaresi” şeklinde yorumlanabilir. Savaş halidir ve istisnai bir durumdur. Ancak bu durumu SLT kavramına tahvil etmenin lafzen imkanı yoktur.
- Nisa 102 ayeti kalıcı değil
- Namazı biz Nisa 102 ile cemaat yapmıyoruz. Kuran’daki rüku edenlerle rüku edin ile yapıyoruz. Salatın müfret, emrin cemaatta olmasından anlıyoruz. Rüku namazda değilse biz ne zaman rüku edeceğiz, namazdan başka rüku da mı yapacağız, namazdan başka secde de mi yapacağız, namazdan başka kıraat de mi yapacağız. Emir vücubu ifade eder. Onları ne zaman yapacağız. Beraber olma yalnız savaş için gerekli değil her zaman gerekli. Her zaman başkan yöneticidir.
“SLT’ın müfret, emrin cem olmasından anlıyoruz” diyorsunuz. Acaba böyle ifade ediliyor olamsının sebebi CEMAAT değil de, SLT eden herkesin tek bir hedefe yönelmeleri kastediliyor olabilir mi? Vaktin sebebi nedir? Başkan yöneticidir. Bu konuda hiçbir ihtilaf yok. Ancak Başkan SLT’ı nasıl yönetir? Başkan SLT’tan muaf mıdır ki başkalarını yönetsin?
Bir örnek vermek isterim. Bildiğiniz gibi dünyanın yörüngesinde çeşitli amaçlara hizmet eden UYDU’lar vardır. Mesela uydu ile sizin bulunduğunuz bölgenin fotoğrafını çekmek istiyorsanız uydunun sizi görebilecek bir konumda olması gereklidir. Yani tam üstünüzde olmalıdır. Aksi halde başka bir şeyin/yerin fotoğrafını çeker sizin bulunduğunuz bölgeyi değil. Yani SLT’ı vaktinde yerine getirirken kastedilen şeyin sebebi de bu olabilir mi? Niçin SLT kavramını topluluğu disipline etmek şeklinde anlamamız gereksin?
“Rüku namazda değilse biz ne zaman rüku edeceğiz, namazdan başka rüku da mı yapacağız, namazdan başka secde de mi yapacağız,” EVET, SLT’dan başka RÜKÜ yapacağız, Secde yapacağız. SLT’dan önce veya sonra da yapabiliriz, ancak bu eylemleri SLT kavramına bağlamak mümkün değildir. Lafzi de değildir. Kur’an SLT, RÜKU ve SECDE’nin her birinin birbirinden bağımsız ve farklı olduğunu söylüyor. Bunlar nasıl bir araya getirilip bir ritüel haline sokulabilir? Bunun hiçbir dayanağı/delili yok.
Rüku ve Secde’yi zamandan bağımsız, dilediğimiz her zaman, SLT’ı ise vaktinde yapmak gerekir. Emrin vücubu budur.
“Yâ eyyuhellezîne âmenûrkeû vescudû va’budû rabbekum vef’alûl hayre leallekum tuflihûn” (Hac 77) Yani namazdaki Rüku ve Secde başka bir şey, buradaki rukü ve Secde başka bir şey midir? Yine Hac 26. Ayette anlatılan şeyin SLT ile ilgisi nedir?
Başkanın yönetici olduğu doğrudur. Toplumun her zaman birlikte olması gerektiği de doğrudur. Ancak bu beraberliği getirip SLT kavramına sıkıştıramazsınız veya bağlayamazsınız. Burdan şu anlaşılmamalıdır: “Bir arada SLT yerine getirilemez” Hayır, bir arada iken de SLT yerine getirilebilir. Cuma da bunun içindir, ancak “bir arada iken” ifadesinden kasıt cemaat düzeni değildir. Herkes bireysel SLT ederler ancak kıraatleri toplumun ihtiyaçlarına göre belirlenmiş olan şeylerdir ve herkes aynı kıraati yapar. Sesli olarak.(toplumsal talep dile getirilir, her SLT eden aynı talebi seslendirir) Bireysel yerine getirildiğinde ise, dilediği şeyi kıraat eder. (Dilediği şeyi ister)
- Cematte sesli nasıl okunacaktır.
- Orada cemaatle namazın tarif edilmesi imam için söz konusudur. Kişiler için tarif ediyorsa sünnet namazları için söz konusudur. Orada namaz değil okuma şekli anlatılıyor. İktiza ile delalet olabilir. İbare ile delalete etki etmez.
Cemaatten kasıt Cemaat düzeni değildir. BIR ARADA anlamında kullanılmalıdır. Mesela toplumsal bir talebin herkes tarafından aynı anda aynı şekilde seslendirilmesi mümkün değil midir? Kesinlikle mümkündür. Bunun örnekleri de vardır. Kızılderililerden budizme varana kadar. Hepsinde vardır.
Asıl büyük problem, SLT kavramının rekatlara sıkıştırılmış olmasındadır. Diyelim ki Rekat doğrudur. O halde HAŞIUN kavramının gerekliliğini tartışmak gerekir. Bu ifadeyi yok sayabilir miyiz? Bunu yok sayamayacağııza göre, bir Huşu/konsantrasyon elde edildikten sonra rüku ve secde ile bu konsantrasyonu nasıl koruyabilirsiniz? İkinci rekatta huşu’nuza kaldığınız yerden devam etmeniz mümkün olur mu?
Kızılderililer, Budistler, Hıristiyanlar vd. toplu eylemlerinde de sesli okurlar. Hep birlikte.
- Farklar vardır. İcma yoktur.
- Nerede icma varsa orada uymak zorundayız. İcma olmayanda kendi içtihadımızla, mahalli icmalarla yaparız. İcma olmayan yerler vardır. O halde hepsini bırakalım bırakalım mı?
Trafik kuralları ile ilgili ICMA yapılabilir, buna uymak da gerekir. Ancak Kur’an ın ortaya koyduğu ödevler üzerinde yapabileceğimiz şey, onları anlamak olmalıdır. Kur’an ın icmaya ihtiyacı yoktur. İCMA’ya kendi özgürlük alanımızda ihtiyacımız vardır. Mesela Oruç emredilmektedir. Ancak orucun şekli Kur’an da yoktur. Bu şekil, daha önce emredilmiş olduğu gibidir. Yani önceki ümmetlere emredildiği ve onların yerine getirdiği gibidir. Niçin biz bunu görmemezlikten gelip sırf farklı olmak adına ICMA var diyerek lafzın mecrasından çıkıyoruz?
Gerçekte SLT ile ilgili de bir ICMA’dan söz etmek mümkün değildir. Farklılıklar varsa ICMA yok demektir. Kısmen ICMA vardır Kısmen yoktur bahanesi ile SLT kavramını nasıl harcayabiliriz? Ruku ve Secde’de bir icma’dan söz edilebilir. Ancak bu ikisinin SLT ile ilgisi nedir ki, SLT’da icma vardır diyebilelim?
- Nasıl konsantre olacağız.
- İmamın açıkça kıraat etmediği yerlerde, rükuda secdede. Bahaneler delil olmaz. Bir anlayışa delil aranmaz, delile göre amel edilir.
İmam ile konsantre olamazsınız. Rüku ve secdede de konsantre olamazsınız. Haşiun SLT içindir, Rüku ve Secde için değil. Konsantre olmak kolay da değildir. Bu bir eğitim gerektirir. Bu yüzden sabırla düzenli olarak yerine getirilmesi istenir. Abdest ile konsantre olmaya başlayacağız ve kıyamda kıraat ile bunu tamamlayacağız. Tamamlayabildiğimiz süre içinde.
Delil olan şey Kur’an ın tarif ettiği şeydir. Bilginin yetersiz olduğu hallerde yapılan yorumlar sadece tahminlere dayanır. Geçmişin yaptığı budur.
- Sabir nasıl cemaat olacak.
- Birbirimize dayanarak sabredeceğiz. Başkanımızda birleşerek sabredeceğiz.
“SLT ve Sabır ile isteyin” ifadesi, SLT kavramının ortaya koyduğu hedefe ulaşabilmek için çalışmak (self education) gerektiği ile ilgilidir. Kişinin kendini eğitmesi ve belli bir olgunluğa ulaşması gerekir. Nihayet, istenen hedefe ulaşmasıdır.
Zaten SLT kavramı ile istenen şey, “karşılılıklılık” oduğuna göre, ihtiyaç olan şeylerin alınması da son derece doğaldır. Mescitte cemaat olursunuz. Mescide dahil olanlar cemaat olurlar. SLT ise herkes içindir. Mescide dahil olmayanları da kapsar. Topluluklar sosyal birlikteliklerini mescitte kurarlar, toplantılarını yapar ve kararlar alırlar. SLT ile bireyler evrensel bilgi ağına bağlanırlar.
- Ahiretle ilgisi yoktur.
- Biri ahiretten bahsediliyor derse, biri de dünyadan bahsediliyor derse tercihi nasıl yapacağız. Her ikisi birden kastediliyor dememiz gerekmez mi? Namazın dünya işlerimizi düzenlediği kesin. Onun için cemaatle kılacağız.
Doğrudur SLT kavraının ahiret ile ilgisi yoktur. (eylemsel olarak) Dolaylı olarak dünya işlerinin düzenlenmesine de katkı sağlar. Bu da doğrudur. Ancak salat bu kadar basit değildir. Temelde kişinin olgunluğu ve tekamülü içindir. “hikmet” e ulaşmanın yegane yoludur. (“hikmet” kavramı tasavvufi algısıyla basit ve sadece tasavvufa sıkıştırılabilecek bir şey değildir. Bilgi kadar önemli ve bilgi kadar yaygın olmalıdır) Bilgiyi yaratan “hikmet”i de yarattı ise, demek ki kodları hikmet ile çözeceğiz. Ama önce “hikmet”i bulmak gerekir. Nerde bu “hikmet”?
- Kitaba temessük salat rahmetine sebeptir.
- Kitaba temessük etmek Kuran’a da olabilir, kanunlara da olabilir. İkame edilen salat ayrıdır. Ve harfi ile atfedilmiştir. Biri diğerinin sonucu değildir. İkisi ayrı ama birden olması gerekir.
“İkisi ayrı ama birden olması gerekir.” NİÇİN? Rüku ve Secde ibadettir, SLT ise değildir. Nasıl birlikte olabilir? Rükü ve Secde zamandan bağımsız eylemlerdir, SLT ise zamanla bağlıdır. Niçin Rüku ve secdeyi sınırlandırıyorsunuz? Zekat’ı da SLT ile sınırlandırabilir misiniz?
Kitaba temessük etmek Bilgiye atıftır. Siz bir yazınızda Dillerin kaynağının aynı olduğu dolayısıyla dillerin aynı olduğunun ispatlanması gerektiğini söylüyorsunuz. Haklısınız. Sadece dillerin değil, mevcut bütün bilimlerin kaynağı aynıdır, Kur’an ın kaynağı da aynıdır. Hepsi aynı yazılı belgenin bölümleridir. Dolayısıyla konuştuğumuz dil ile ifade edeceğimiz her şey KİTAPTANDIR.
“Mâ esâbe min musîbetin fîl ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabli en nebreehâ, inne zâlike alâllâhi yesîr” (Hadid 22)
“Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah(sâatu), kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn” (Sebe 3)
Eğer her şey bir kitapta yazılı ise, hangi bilgi (eylemler de dahil) kitabın dışında olabilir?
- Rüku ve secde namazda değişiktir.
- Kuran’da yeri ve zamanı belirtilmeyen emirler ibadete ait ise onu namazda, hacda, oruçta, zekatta yaparız. Bu Kuran’ın üslubudur. Kuran usül öğretmemiştir. Usulü Peygamberin uygulamasından biz çıkarırız. Namaza ait saydığınız bütün emirler Kuran’da vardır. Namaz onları tertip etmiştir. Daha iyi tertip bulursanız olur. Ama siz namazda yoktur diye atıyorsunuz.
Şöyle düzeltelim: SLT’a ait bütün eylemsel emirler Kur’an da vardır. Ayrıca bir tertibe gerek kalmayacak kadar da açıktır. Rüku ve Secde’nin SLT kavramına ait eylemler olduğunun bir delili de yoktur. (kur’an da)
Ben bu eylemler, yani Rüku ve Secde SLT kavramına ait değildir, ilgisi yoktur dedim. Ancak SLT öncesinde veya sonrasında yapılamaz demedim. SLT’ınızı yerine getirirsiniz, sonrasında isterseniz rüku da edersiniz, secde de, bu kişinin hissiyatına kalmış bir şey, Veya dilediği herhangi bir zamanda rüku ve secde edebilir. Bunda bir sınırlama yoktur. Ancak bunları getirip SLT ile tertip ederseniz, SLT kavramını anlamamış olursunuz.
Ayrıca SLT’ı tertip edemezsiniz. Mesela, her insanın konsantrasyon şekli ve süresi farklıdır. Her insanın anlama/algı yeteneklerinin farklı olduğu gibi. Benim hangi sürede konsantre olacağımı usul çıkaranlar nereden biliyor?
Kur’an bunu sınırlandırmıyor. Aksine kişinin kendisine bırakıyor. Siz SLT’ı disipline edemezsiniz, SLT sizi disipline eder.
- Salat kavramının koyduğu kıyasla kalkmış oluyor.
- İcma ile anlaşılan salatın faydalarını biliyoruz. Sizin salatın faydalarını görelim, tartışalım, daha iyi ise elbette ona uyalım. Önce salatınızın ne olduğunu görelim. Mevcut namazı yermenin ötesinde yaptığınız bir şeyle karşılaşmadık. Sermaye mantığı karşı tarafı kötüler. Sonra işi bana bırak demek ister.
ICMA ile anlaşılan SLT’ın faydası asker bir toplum yaratılmasına katkı sağlayabilir. Güdülen bir toplum. Zaten böyle de oldu. Raina toplumu. Kur’an bunu onaylamıyor. Bu sizi özgürleştirmiyor. Upgrade etmiyor.
Amacım geçmişi yermek değildir. Ancak geçmişle kör bir bağlantı kurmak da değildir. Sorgulamak gerekir.
SLT Kavramı ile önemli bir hata yapıldığına inanıyorum. Sizin Namaz ile elde edileceğini söylediğiniz/tarif ettiğiniz şeyler olası sonuçlarıdır. Tarif ettiklerinizin elde edilmesi mümkündür Ancak hepsi değildir. Aslı da değildir. Sadece sonuçları üzerine bina edilmiş bir SLT ile hedefe ulaşmanın imkanı yoktur. Bir önceki eleştirinizde, “Namazları toplantı olarak anlıyoruz” diyorsunuz. Bu anlama kısmen doğrudur. Fakat, siz insanın varlığını ikiye ayırıyorsunuz “Beden ve ruh varlığı ile mal varlığı”. Bu şekilde algıladığınız zaman, SLT kavramının sadece içinde yaşadığınız küçücük bir sosyal topluma tahvil etmiş olursunuz ve onun Evrensel formunu kaçırmış olursunuz.
SLT aynı zamanda bir toplantıdır. Evrensel bir toplantı. Her varlık SLT ile bilgi paylaşımında bulunur. Kendi bilgilerini aktarır ve ihtiyacı olanları talep eder. Siz de SLT ile kendi bilgilerinizi paylaşır ve ihtiyacınız olanı alırsınız.
- Kuran namazını terkedelim.
- Sizin namazın ne olduğunu duymadık. Biz 1400 senelik namaz anlayışımızı size dayatmıyoruz. Madem ki sen namazı öyle anlıyorsan sen de öyle kıl. Ama o namazla bizim birliğimize gelemezsin. Ama biz size saygılıyız, her türlü medeni ilişkilerimizi kurarız. Sizi dinleriz, cevap veririz ama bize ne olduğunu dahi söyleyemediğiniz namaz için namazımızı bırakmayız. Size göre namaz nedir?
Tam aksine, ben Kur’an namazına dönelim diyorum.
Soruyu şöyle sormalıyız: Kur’an a göre namaz nedir?
Benim anladığım şudur:
SLT Allah’ın yarattığı bilgi ağında kozmik iletişime katılmaktır. Abdest temizlik değil, Haşiun’a hazırlıktır.
SLT’ın temel prensipleri Kur’an da bellidir. Ancak bunu dizayn edemezsiniz. Her insanın algısı farklıdır. Kaç dakikada haşiun olabileceğini belirleyemezsiniz. Kimileri 1 dakikada olabilecekken, kimileri de 10 dakikada olabilir. Bunu belirlemenin imkanı yoktur. Rekat düzeni haşiuna izin vermez. Ayakta ve yüksekçe yerde kıraat etmek, üretilen frekansın daha geniş alana yayılmasını sağlar. Algılamanın en kolay şeklidir.
Bu konuda eleştirildiğim en temel nokta “Resulullah’ın uyguladığı şekil” ile ilgilidir. Rüku ve secde’nin nasıl yapılacağı da Kur’an da açıklanmıştır. Eğilmenin ve yüzükoyun secdeye kapanmanın anlaşılmayacak bir tarafı yoktur. Ruku ve secdeyi SLT’dan ayırdığımız zaman geriye şekil açısından hiçbir şey kalmaz. İçerik de zaten sorgulanmamaktadır.. SLT’dan önce veya sonra Ruku ve Secde edilebilir. Bu kişinin kendisine kalmış bir şeydir. Asıl problem, şekilde değil, içeriktedir. Bu haliyle, SLT dünya için olduğuna göre, konferans veren bir hatibin karşısına da insanları dizebilirsiniz. Hiçbir farkı yoktur. Sonuçta elde edilen şey, şeklen ve kural olarak aynıdır.
COMUNICATION SCHEME
COVERAGE AREA SCHECME
Yukarıda iki referans şekil bulunmaktadır.
Birincisi, iletişimin şekli, diğeri ise zamansal kapsama alanını gösterir.
İletişimin şeklini uzun uzun anlatmıştık. Burada SLT için ZAMAN’ın önemini anlatmak istiyorum.
Dünyanın etrafında uydular vardır. Bu uydular ile ietişim kurabilmek için uydunun kapsama alanında olmanız gerekir. Çünkü bizim kablolarımız yok. Bağlantıyı Wireless yapıyorsak, mutlaka kapsama alanında olmalıyız. SLT için öngörülen zamanın önemi buradadır. Kur’an’da Zamanın önemine özellikle vurgu yapılırken, yön olarak herhangi bir ifade yoktur. (SLT ille ilgili olarak) Çünkü eğer kapsama alanı içerisindeyseniz, hangi yöne döndüğünüzün bir önemi yoktur.
Özetlemek gerekirse, insan bedeninde sahip olduğu iletişim aygıtları ile sisteme katılır. Bir internet havuzu gibi. İnternet her türlü bilgiyi içinde barındıran bir havuzdur. Her kullanıcı bu havuza erişir ve ihtiyacı olan bilgileri arayıp bulur/alır – verir. Internet havuzu bilgiyi alabileceğiniz yer olduğu gibi, bilgiyi yayınlayacağınız yerdir de aynı zamanda.
Kur’an SLT kavramını tanımlarken “insanlar arasındaki diyalog”dan söz etmiyor veya bu yönde anlaşılabilecek bir ifadesi de yok. Niçin bunu sadece küçük toplumumuz içerisindeki basit bir iletişim olarak görmeye çalışıyoruz? Eğer öyle olsaydı, çok daha basit yöntemlerle bunu yapmak mümkün olurdu.
- Nasıl olduğunu söylemiyorum, herkes kendisi bilir.
- Kuran bizi söylememizi ve dinlememizi emretmektedir. Tartışırız. İttifak ettiklerinizi birlikte yaparız, ihtilafları ayrı ayrı yaparız. Nasıl yapılacağını söylemiyorsunuz çünkü bilmiyorsunuz.
Mesele, nasıl yapılacağını bilmemek değildir. Bununla ilgili bazı yöntemler ve uygulamalar var. Kızılderililerden şamanlara, Budistlerden Hıristiyanlara kadar hepsinde Namaz vardır. Büyük oranda da Kur’an ın tarif ettiği SLT kavramına uygundur. Ancak, “Şu şekilde olmalıdır, doğru budur” demenin imkanı yoktur. Yukarıda da izah ettiğim gibi, bu eylem her bireyin kendisine özgü bir eylemdir. Dolayısıyla her bireyde farklı şekilde tezahur eder ve yerini bulur. Kur’an temel prensipleri zaten açıklıyor. Ötesi bir radyo değil ki dilediğiniz zaman düğmesini açıp kapayasınız. Bizim açma/kapama düğmelerimiz yok. Dolayısıyla sinyalleri hangi pozisyonda yakalayabiliyorsak, o pozisyonda yerine getirilmelidir SLT.
Herşeyden önce DIN evrenseldir. Sadece yeryüzüne, yani yaşadığımız dünyaya mahsus bir şey değildir. Hep birlikte BARIŞ’a girmemiz emrediliyor ise, bunu nasıl sağlayacağız? Kainattaki başka topluluklar da Allah’ın Dini içerisindedirer ve onların da Barışa dahil olmaları gerekir.
“Ve ennâ le mesnes semâe fe vecednâhâ muliet haresen şedîden ve şuhubâ”
“Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde lis sem’i fe men yestemiıl âne yecid lehu şihâben rasadâ” (cin 8-9)
Cinlerin yaptığı bilgi hırsızlığının engellendiğini anlıyoruz bu ayetlerde. Anlaşılan başka bir şey daha vardır: Bu eylem kural dışı idi ve onların da normal sisteme katılmaları gerekli idi. Bu sebeple de engellendi. Bu önemli bir bilgi olarak karşımıza çıkmaktadır SLT kavramını incelerken.
- Ordunun sevki ile salat kavramı karıştırılmamalıdır.
- Kim buyurmuş bunu, söylediğin her cümle bir delile dayanmalıdır. Namazın orduyu sevki ile ilişkisi yoktur cümlesi nereden çıkmış? Namaz askeri bir talimdir. Bugünkü ordu eğitimi namazdan alınmıştır.
Nisa 102. Ayet ile ilgili söylediklerim yanlış anlaşılmış olmalı. Benim söylediğim şey: bu ayet, SLT’ı değil, SLT da dahil olmak üzere ordunun sevk ve idare şeklini anlatmaktadır. Bu haliyle bile bir istisnayı ortaya koyar. Burada tarif edilen SLT geçicidir, kalıcı değildir. Ancak Resulullah’a atfen yapılan açıklama ise Ordunun sevk ve idaresine ilişkin bir açıklamadır. Bu sebeple ordunun sevk ve idaresi ile SLT kavramı karıştırılmamalıdır.
Namaz’ın insan hayatını disipline ettiği algısı geleneksel formda uygulanmaya çalışılan bir algıdır. Bunun SLT kavramı ile ilgisi yoktur. Belki sonuçlarından bir tanesi olarak değerlendirilebilir ancak bütün içinde büyük bir yer işgal etmez. Benim kanaatim, ordunun eğitimi namazdan değil, namaz askeri talimden hareketle tarif edilmeye çalışılmıştır.
Vesselam