Kapitalizm ve Erbakan metodu ile TEDAVİ-23
Bu yazılar Prof. Dr. Necmettin Erbakan HOCAMIZI anma; anmanın ötesinde O’nu anlama, O’nu anlatma ve hayatı boyunca yapmaya çalıştıklarını ve yaptıklarını O’nun bıraktığı yerden devam ettirmemiz gerektiğini hatırlatma yazılarıdır…
22 yazıdır yazmakta olduğumuz “Sömürüyorum; ben kapitalizm! Ve TEDAVİ” başlıklı yazılar da O’nu anma ve anlatma yazıları olup O’nun TEŞHİS ve TEDAVİ metodu ile yazılan yazılardır… ŞUBAT ayında Erbakan Hocamızı anmaya ve anlamaya iyice odaklanalım… Erbakan metodu ile TEŞHİS ve TEDAVİYE devam…
Günlerdir “Erbakan metodu ile sömüren kapitalizm sistemi ile ilgili teşhis/tedavi yazıları” yazıyorken elbette günlük okumalarımızda benzer yazılar var mı diye de bakıyoruz...
Geçen gün (24 Şubat günkü yazısında) değerli hikâyecimiz Mustafa Kutlu benzer içerikli bir yazı yazdı; daha yazısının en başında şu teşhİs ve tanımlamayla başlayan bir yazı:
“Efendim bu “akıntı”, kan içici kapitalizmin tüm dünyayı (insanı-tabiatı-hayatı) önüne katıp sürükleyen boz-bulanık ve karanlık selidir, sömürü düzenidir.”
Ve yazının en sonunda şu tedavi reçetesini de içeren bir yazı:
“Aradığımız “Âdİl Düzen” veya “Ahlâk Nizamı” öncelikle bu “kanunlara” karşı gelmekle, açıkçası “akıntıya karşı” durmakla vücut bulacak.”
Demek ki derinlemesine düşünülüp çare ve çözüm arandığında, akletme melekeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, teşhis ve tedavi olarak benzer sonuçlara varılabiliyor…
Atalarımız “akıl için tarik (yol) birdir” demiş ya; aynen öyle.
Mustafa Kutlu yazısına bir bilgenin sözü ile başlamış: “Her şeyin yegâne ölçüsünün para olduğu yerde adâletin ve refahın hüküm sürmesi imkânsızdır.” Thomas Moore
Önce yazının ilk bölümünü okuyalım… “Yazılarımda (son beş yazı / RNE) “Akıntıya Karşı” genel başlığını kullandığım görülüyor. Okuyucu sorabilir: Nedir bu “akıntı”? Efendim bu “akıntı”, kan içici kapitalizmin tüm dünyayı (insanı-tabiatı-hayatı) önüne katıp sürükleyen boz-bulanık ve karanlık selidir, sömürü düzenidir. Ha küresel, ha ulusal fark etmez. Öyle bir güç temerküzü sağlamıştır ki; bilim insanları, üniversiteler, laboratuvarlar, uzmanlar, ilaçlar ve silahlar, bürokratlar, işçiler, şirketler, hukuk-iktisat ve siyaset, eğitim ve sanat bu gücü biat etmiştir, onun emrinde çalışır. Tek bir istisnası vardır bunun. “Âmentüye inananlar”. Onların kalbi, imanı, zihni ve fikri. Bu insanların potansiyel “isyan ahlâkı” akıntıya karşı çıkabilir. Peki, nerede bu insanlar? Neden bir bayrak açıp zulme karşı çıkmıyorlar?”
Devamında sözü bir konuşmaya getiriyor: “Sayın R. Tayyib Erdoğan 19 Ekim 2020 Pazartesi günü İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi açılış töreninde sitem dolu bir konuşma yaptı. Bence bu konuşma Sayın Erdoğan’ın o güne kadar yaptığı en önemli konuşma idi.”
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o konuşmasından bir bölüm ile devam edelim: “Samimi bir muhasebeyle geçtiğimiz 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı, ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum. Genç bir nüfusa sahibiz hamdolsun, ama medeniyet tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz. Medyamız, en modern altyapıya sahip, ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde hep benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. En haklı olduğumuz konularda bile dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. İşte bunun için de fikri iktidarımızı hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim. Hiç kimsenin bu fikri iktidar arayışından rahatsız olmaması gerekir. (..) Dolayısıyla, bu konudaki sorumluluğun bir kısmı bize aitse, önemli bir kısmı da ilim ve fikir adamlarımıza aittir. Bin yıl önceki ilim ve hikmet büyüklerimiz dünyadaki tüm bilgileri, teorileri, karşı tezleri bilen, bunların hepsinin üzerine çıkarak kendi fikri üretimini yapan insanlardı, bugün de ihtiyacımız olan işte bu anlayıştır.”
Sonuç: “Aradığımız “Âdİl Düzen” veya “Ahlâk Nizamı” öncelikle bu “kanunlara” karşı gelmekle, açıkçası “akıntıya karşı” durmakla vücut bulacak. Bu mesuliyet ve niyetle bir işaret fişeği olur, tartışmayı doğru zemine çeker umudu ile “Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş” kitabını yayımladım (2020). Orada bir “Yol Haritası” var, onu tekraren yayımlayacağım.”