Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020
4614 Okunma, 3 Yorum

 

 

FURKAN SÛRESİ- 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

 

***

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا (68) يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا (69) إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُولَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا (70) وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا (71) وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا (72)

 

***

 

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ

Va elLaÜIyNa LAv YaDGUvNa (Va elLaÜIyNa LAv YaFGaLUvNa)

“Ve dua etmeyen kimselerdir”

Rahmanın ibadı olan kamu görevlileri, halka karşılıksız hizmet edenler, yeryüzü kirasından hizmetleri karşılığı pay alanlar sekiz sınıftır. Dördü ilmi, ahlaki, mesleki ve siyasi dayanışma ortaklıklarıdır. Bundan önceki ayetlerde geçmiştir. Diğer dört gruptan ikisi bugünkü derste zikredilecektir. Diğer son ikisi ise Rabbimiz nasip ederse bundan sonraki derste anlatılacaktır. Surenin son açıklaması olacaktır, inşallah...

Herkes Allah’ın yeryüzündeki halifesidir; içtihat yapar, O’nun adına karar verir ve kul olarak onu uygular. “Dua etmek” istemek demektir, bize sıratı müstakimi göster demektir.

İbadet etmek de gösterdiği yoldan yürümek ve içtihada göre hareket etmek demektir. 

İnsanlar yalnız kendi içtihatları ile hareket ederler. Başkalarından emir almazlar. Başkalarının reyleri ile hareket etmezler.

Şirkin başlangıcı kendi içtihadı ile değil de başkasının içtihadı ile amel etmedir.

İlk dört grup iktidar grubu idi, şimdi iktidar olmayıp iktidarın yönlendirmesiyle iktidarın kararlarını uygulayan görevlilerdir. Yani müminlerdir, askerlerdir, ordudur.

Batılılar halkı ikiye ayırırlar: İktidarda olanlarla onların bürokratları ve yönetilen halk.

Kur’an’a göre kamu görevlileri halkı yönetmez, halka hizmet eder. İktidar halka emreden değil hizmet edendir. Halk doğrudan Allah’ın ibadıdır. Yanlış yaparsa yönetimden veya bürokratlardan emir almaz, onlara hesap vermez. Hakemlerin huzuruna eşit şartlarla geçer. Hakemini kendisi seçer. Yargıda savcı ile kişinin hakemi eşit seviyededir. Tarak dişleri gibi herkes eşittir. İktidar görevlilere iş verir, onlar da kendi içtihatları ile hareket ederler. İş verme bakımından kamu görevini yerine getirenlerin ortaklıkta görev ayrımı vardır. Bunun başında da ordu ve silahlı kuvvetler gelir.

مَعَ اللَّهِ

MaGa ellAvHı

“Allah’la beraber”

مَعَ müştak kelime değildir, harfi cerdir demiştim. Dilciler bunu isim kabul etmişlerdir. Çünkü Araplar مَعَ kelimesini kullanırlar, جَمِيعًا demezler. Kur’an’da ise böyle bir ifade yoktur. Bunu kanıtlamak için kelimelerle harflerin tasnif edilmesi, hangisinde eksik varsa orada yer verilmesi gerekir. Her şey çift olduğuna göre cer harfleri de çifttir. “مِنْ ile إِلَى”, “بِ ile لِ”, “عَنْ ile عَلَى”, “فِي ile حَتَّى” birer çifttir. Bir de كَ vardır, onun eşini arayıp bulmamız gerekir.

Kur’an’da مَعَ اللَّهِ ve دُونِ اللَّهِ geçer. Birbirinden bağımsız iki tanrı kabul etmeدُونِ اللَّهِ olurken, مَعَ اللَّهِ ise tanrı ile beraber ikinci tanrı kabul etme anlamına gelir.

Çağımızda bağımsız ikinci tanrı kabul eden kimse yok gibidir. Oysa bugünkü müşriklerin karşılıksız dolar ve ekseriyet oyu olmak üzere iki şerik tanrıları vardır. Bunlar ikisinde de beraberlik kabul ediyorlar. Karşılığı olan belge Allah’ı temsil eder, haktır. Karşılıksız kısmı şeriktir. Faiz şeriktir. Enflasyon şeriktir. Bu sebepledir ki daha önce verdiğimiz fetvalarda kâğıt para karşılığı günlük ödemeler yapılabilir ama borçlanılamaz demiştik. İstihsanla yaptığımız o kabul burada ayetle teyit edilmiş olur. Ekseriyet oyu da öyledir. Oy bir haktır. Ekseriyetin oyu Allah’ın oyudur ama eksiktir. Hepsinin oyu yanında ekseriyetin oyuna üstünlük vermek şerikliktir, şirktir.

Kişi kararlarını verirken kendisi için kendisi alır. Ama istişare ederek diğer insanların oyu ile uzlaştırarak içtihat yapar. Uzlaşamadığı takdirde hakemlere gitme hakkı tanınır ve hakemlerin kararı ilahi karar kabul edilir. Kur’an bunun için hakemlerin kararlarına Allah ve resulünün kararı der.

إِلَهًا آخَرَ

EiLAvHan EAvPaRa

“Ahar ilah”

دُونِ اللَّهِ denilmemiş, burada آخَرَ getirilmiştir.

Bugün sosyalistlerde siyasiler, kapitalistlerde sermayedarlar tüm insanları esir halde yönetiyorlar. Bir kısmı silaha diğer kısmı dolara tapıyor. Karmacılar da Mekke müşrikleri gibi putlarını birleştirip tapınıyorlar. Bu arada her üçü gerçek mabuda da kısmen ibadet ediyorlar.

وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ

Va LAv YaQTuLUvNa elNaFSa (Va LAv YaFGaLUvNa eLFaGLa)

“Ve nefsi katletmezler”

نَفْس kelimesi nefesten ürer. Kur’an kişinin varlığını insanın nefes almasına bağlar. Cenin ve miras taksim edilinceye kadar ölü hükmen varlığını korur ama mükellef olan insan doğan insandır. Ahirette yeniden hayata gelecek insan doğmuş olandır. Doğmadan önce anne rahminde bazı bakımlardan var kabul edilse de doğmadan ölen cenin ahirette dirilmez. Doğmasının ispatı ise nefes almasıdır. Ana rahminde ciğerler şişmez. Doğum gerçekleşince akciğerlere hava nüfuz eder ve ciğerler şişer. İşte o insan vardır ahirette yeniden var olur. Ölümü de nefes alamadığı zaman sona erer. Nefes aldığı da nabızla bilinir. Kur’an bu sebeple nefs ile kişiyi aynı kökle ifade eder.

İnsan uykuya daldığı zaman nefsi değil ruhu bedeninden kesilir. Rüyada beyinle yalnız ruh ilgi kurar. Bugün ilmen sabittir ki ruhun maddi varlığı yoktur, aldığımız verdiğimiz hava ile ölüp dirilmenin bir alakası yoktur. Sadece benzin kadranı gibi nefes, ruhla beden arasında ilişki olup olmadığını ifade eder. Mecazi mana ile hakiki mana bir arada verilemediği için ruhun kendisinin bedene girip çıktığı anlamı verilemez. İlişkiyi keser veya devam ettirir anlamındadır.

النَّفْسَ marifedir, hem erkeğe hem kadına delalet eder. Arapçada böyle kelimeler vardır, kendisi dişi olduğu halde dişilik alameti bulunmaz. Bunlar yüz elli kadar kelimedir. İki grupta toplanırlar. İnsanlarda gözle kulak elle ayak gibi çift olanlar ve Yer ile Güneş gibi veya bakar ve beşer gibi olanlar. Nefis bunlardan biridir. Nefis üreticidir. Ruh nefis ile üretir. Dolayısıyla nefis alameti olduğundan dolayı müennestir.  

الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ

eLaTIy XarRaMa elLAvHu (elLaTIy FagGaLa elLAvHu)

“Allah’ın tahrim ettiği”

Allah’ın haram ettiği nefsi kişi katledemez. Kadın veya erkek olsun kendini katletmezler. Nefsin ikisine birden aynı derecede delalet etmeseydi kadınları öldürsek de olabilirdi. Allah’ın öldürülmesini haram ettiği kadın olsun erkek olsun nefsi öldürmezler.

Ordunun silahlı gücünü kendi iktidarlarını sağlamak için değil hakkın iktidarını sağlamak için kullanması gerekir. Bugünkü devletler gerek iç güvenlikte gerekse dış güvenlikte keyfi davranırlar. Önce gözaltına alma tutuklama kendi atadıkları hâkim karşısına çıkarma gibi göstermelik adalet zulmün merkezi olur. Kişiye en çok ev hapsi verilebilir. Evden dışarı çıkmayacaksın. Biz bunu semtten dışarıya çıkmama şeklinde yorumlarız. Tedbiren kişilerin semt içinde sokağında veya köyünde kalmasını isteriz. Karara uymazsa kanı heder olur yani biri onu öldürürse vârisleri dava edemez.

Hakemlerden oluşan mahkemenin kararından sonradır ki kişi mahkûm olmuşsa ya kendi isteği ile gelir idam edilir, kişiliği korunur, mülkü vârislerine bölüştürülür. Gelmezse öldürülür. Malları ganimet olur.

إِلَّا بِالْحَقِّ

EilLAv BieLXaqQı (EilLAv BieLFaGLi)

“Hak dışında”

Burada hak dışında hukuk dışında demektir. Yani ancak kısas içinde öldürülür. Öldüren affedilmezse öldürülür. Bir de savunma şartı ile seni öldürecek kimseyi öldürebilirsin. Ancak bu takdirde diyeti ödenir.

Birisi seni öldüreceğim diye tehdit etse, tehdit edilen de onu öldürse, kısas yapılmaz. Çünkü onu öldüreceğini beyan etmiştir. Ama öldürme olayı gerçekleşmediğinden diyeti ödenir.

Savaşta çarpışmada da böyledir. Taraflar birbirlerini öldürmeye karar vermişlerdir. Biri ölecektir. Bu savaştır. O zaman nefsi müdafaa vardır. Kısas veya diyet söz konusu olmaz. Ama esir alınmışsa artık hayati tehlike olmadığı için ancak mahkeme kararı ile öldürülebilir.

Hakkın dengesi olarak sana yapılanı sen başkasına yapabilirsin. Kısasın manası budur.

Kur’an’da hapis cezası yoktur. Kısas olarak kat’ı uzuv vardır. Öldürme ile görme gibi sistemleri yok etme tam cinayet sayılır. Yarıya bölünerek tırnak sökmeye kadar iner.

İkinci derecede cezalar dayak cezalarıdır. Üçüncü derecede cezalar para cezalarıdır. Dördüncü derecede cezalar semt hapsidir yahut sürgündür.

وَلَا يَزْنُونَ

Va LAv YaZNUvNa (Va LAv YaFGaLUvNa)

“Ve zina etmezler”

Silahlı güçlerin görevi silah kullanmaktır ama bu silahı sadece yargı kararlarının infazında kullanmaları gerekir. Terör bir topluluk için en kötü bir olaydır. Teröre karşı provokasyon yapan gizli istihbarat teşkilatı da terör kadar kötüdür. Devlet ile eşkıya arasındaki fark, devlet silahını hakem kararlarının infazında alenen kullanır. Teröristler hakem kararı olmadan kendi arzularına göre aldıkları kararlar ile kullanırlar ve gizli kullanırlar.

Bu kadar zararlı bir de zina vardır. Kur’an düzeninde evlenme son derece kolaydır. Nikah diğer akitlere benzer. Taraflar/eşler anlaşırlar ve evlenirler. Boşanma ise daha da kolaydır. Yalnız mihr ödenir. Boşanma kolay olunca evlenme de kolaylaşır.

Bugün ise evlenmeler zor, boşanmalar daha da zordur.

Evlenmeyen bir kimse görevini yerine getirmemiş olur.

Evlenme hak değil görevdir.

Zina yasağı insanları evlenmeye zorlar. Zina yasağı aile hayatını yaşatır. Zinanın serbestliği terör kadar tehlikelidir. Evlenme ve boşanmanın zorluğu zinanın kapısıdır. Bugün en çok zina yapan din mensupları Hıristiyanlar arasındadır. Çünkü Kilise ve Sermaye onları evlenmekten alıkoymuş boşanmayı ise hepten yasak etmiştir.

İslam ülkelerinde zina hala halk arasında merduttur. Bunun devam etmesi için Kur’an’ın emirlerine uyulması gerekir, o da evlenmenin ve boşanmanın basit akitlerle gerçekleşmesi, kocasız kadın bırakılmamasıdır. Çok evlilik bunun için meşrudur. Kur’an’da dörde kadar evlenmeye izin verilmez, zaruret hallerinde dörde kadar evlenme farz kılınır. Ayet fazlası ile evlenmeyi demiyor, gerekirse ikişer üçer ve dörder olarak evlenin demektedir. Adaleti gözetemeyecekseniz bir kadınla evlenme farzlığı devam eder.

Zina aile müessesesini perişan eder. Cinsi arzularını tatmin eden erkek ne diye evlensin de birtakım yükümlülüklere girsin. Bir kadın da on erkeği doyurabilir, böylece on kadın kocasız kalır, onlar da zina yapmak zorunda kalırlar. Bu durumu durduracak tek kurum çok evliliktir.

İktidarda olanlar resmen tek evli kalırlar ama evlilik dışı ilişkilerde bulunurlar. Bu bugünün modasıdır. Sermaye iktidar edeceği kimselere önce genç kızları takdim eder. Bu suçu işletir. Ondan sonra onu iktidar eder. Müslüman siyasetçiler bundan kendilerini korurlar.

Padişahların çok karıları ve cariyeleri vardı. Çağımızın moda anlayışı çok evliliği yasaklamış, köleliği kaldırmıştır. Mustafa Kemal’in en büyük zafiyeti cinsi hayatında gözükür. İnkılaplar içinde en olumsuzu ve çirkini kadınlara yönelik olanlardır. Tek evlilik ve boşanma yasağı yetmiyormuş gibi açılıp saçılma ve iş hayatı milletimizi buna zorlamıştır. Bununla beraber milletimiz o günleri aşmış ama henüz sorunları çözememiştir. On beş yaşına gelen ergin kız veya erkek sözleşme yapmalıdırlar. Herkesin resmen arkadaşı olacaktır. İster cinsi ilişkide bulunurlar ister bulunmazlar ama herkesin kertmesi olmalıdır. Okulu bitirdikten sonra arkadaşlıklarını devam ettirirler veya ettirmezler. Kur’an ehli aileler çocuklarını buna yönlendirirler. Daha baliğ olur olmaz kız erkek arkadaş yapılmalıdır. Bu Kur’an nikâhıdır, böylece zinayı önlemiş oluruz.

Burada لَا يَزْنُونَ çoğul siygası ile gelmiştir yani iki kişinin zinası değil topluluğun zina müessesesini yaşatmasıdır. Zinayı hoş karşılamak topluca zina etmektir. Zinayı serbest yapmak o topluluğun zina etmeyenlerinin de zinasıdır.

وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ

Va MaN YaFGaL ÜAvLiKa (Va MaN YaFGaL ÜAvLiKa)

“Ve kim bunu fiil ederse”

Zinayı hoş karşılayan zina yapmış olur ama ceza yalnız zina yapana verilir. Onun için مَنْ ile getirmiştir. Bir fiilin oluşması için birçok sebep ve şart etki eder. Batı’da bunlara cezalar takdir edilmiştir. Kur’an düzeninde sebeplerden biri illettir diğerleri hazırlıktır. Adamı öldüren tetiği çekendir. Silah temin eden ona yardım eden onu kışkırtan sebepler vardır. Kur’an düzeninde onlara ceza verilmez. Mübaşir varken müsebbibine ceza verilmez kuralı vardır. Zinaya zorlayan birçok sebep olabilir ama ceza yalnız zina yapan iki kişiye verilir. Burada مَنْ يَفْعَلْ denmesinin sebebi budur. مَنْ يَزْنُوا demeyip مَنْ يَفْعَلْ denmesi bunu ifade eder.

O halde mübaşir varken müsebbibe ceza verilmez kuralına Kur’an’da delil bulmuş oluyoruz. Fıkıhçılar bu kuralı Kur’an’dan değil de sünnetten elde etmişlerdir. Bu ayet Kur’an’daki delilini göstermiş olur. Bu da Kur’an’ın icazıdır, müçtehitlerin isabetidir.

يَلْقَ أَثَامًا (68)

YaLQa EaÇAvMan (YaFGaLu FaGAvLan)

“Esama lika eder.”

لِقَاء buluşmak demektir. Birbirlerine kavuşanlar yanak yanağa gelirler, buna lika denir. İlka etmek koymak demektir. Kişiye uygun olanı ifade eder. Türkçede bu ona layıktır denir.

Böylece burada zina yapanlara verilecek cezayı anlatmış olur. Sopa atılmaları, hapsedilmeleri, sürgün edilmeleri ve hadım edilmeleri zina yapanlara verilen cezalardır. Bu cezalara أَثَام denir. إِثْم devenin mecalsiz olması, yürüyemeyecek hale gelmesi demektir. Uyuşturucu kullananların durumu esamdır. إِثْم içki demektir, خَمْر sarhoş eden içkidir, إِثْم ise uyuşturan içkidir. أَثَام da insanı hareketsiz hale getiren cezadır.

İslamiyet’te hapishaneler yoktur, ceza semtleri vardır. Yüz lojmanlı işyeri apartmanında otururlar, apartmanın içinde tamamen serbesttirler. Apartmana giriş çıkış herkese serbesttir, mahkûmlar ise dışarı çıkamazlar ama eşleri ve çocukları ile birlikte yaşarlar.  Yakınları onun işlediği fiillerden dolayı cezalandırılamazlar. Ağır hapisler apartmanlarda bucak semtlerinde infaz edilirler, hafif hapisler ise tarım semtlerinde infaz edilirler. Semtin sokaklarına veya tarlalarına çıkma da serbesttir.

أَثَام kelimesi Kur’an Arapçası değildir. Dolayısıyla lügatçiler mana verememektedirler. Kur’an’da bir yerde geçer. Kur’an Kureyş dili ile değil Arapça nazil olmuştur. Burada yüz lojmanlı apartmanların nasıl her derde deva olduğunu gösterir. Marifet DEVA partisini kurmak değildir, marifet Kur’an’daki devaları görmek ve uygulamaktır.

O halde ayete göre zina yapanlar infaz apartmanlarında oturmaya zorlanırlar demektir. Nefyetmek de sürmek de infaz apartmanlarına koymak demektir. Tevrat bu tür infaz gereklerinden bahseder. Kur’an’ı anlamamız için hadis kitaplarını da okumamız gerekir, Tevrat ve İncil’i de okumamız gerekir. Değişik semtler, değişik konulara ağırlık verirler. Bunlar arasında birliği sağlamak için merkez semtler oluşabileceği gibi semtler arası ilişkiler de rol oynar. Semtler arası hicret veya iki semtin çalışmalarına da katılma olabilir. Sorunlar semt kooperatifleri ile çözülür. Kooperatifler sorunları çözecek şekilde oluşturulur. Semt kooperatifleri Kur’an’a göre kurulur. Kur’an’ı kooperatiflere uydurma yerine kooperatifler Kur’an’a göre oluşturulur.

 

YORUM

Yeni uygarlık yeni düzendir. Ne var ki yeni düzene geçilirken eski düzen üzerinden geçilir. Öyle müesseseler kurulur ki zamanla halk düzeni kendisi değiştirir. Sizin zorlamanıza gerek olmaz. İslamiyet’te içki haram kılınmıştır. Kur’an’da içkinin cezası olmadığı gibi Ebu Hanife “Bir adama içkiden dolayı ceza verilemez ancak sarhoş olduğundan dolayı ceza verilebilir, ‘Gök neresi?’ diye sorulur, gök yerine yeri gösterecek kadar sarhoşsa ceza verebilirsiniz.” der. Sadece haram olması ile içki içilmemiş olur. Faizin durumu da böyledir. Haram oluşuna rağmen yasaklanmaz ama faizin yerine geçecek kurumların kurulması gerekir.

Ceza evlerini yani hapishaneleri ortadan kaldırmalıyız. Ceza apartmanlarını kuracağız. Kişiler burada eşleri ile birlikte olacaklar. Babaları veya anaları da orada olabilir. Sadece onun çalıştıkları ile karınlarını doyuracağız. Artan ürün mağdur olanlara bölüştürülür. Böylece mağdur olanlar gelir geleceği için bundan hoşlanmış olurlar. Suçlular da çocuklarının yanında olacaklarından mutlu olurlar. Topluluğa yük olmazlar.

Adil Düzen iktidar olur olmaz, içinde çalışma ve üretme imkânları da olan ceza apartmanları sistemi kurulur. Yine de isteyen mahkûmlar hapishanelerde kalabilirler hatta mağdurlar izin vermezlerse ceza apartmanlarına geçmeyebilirler.

Faizsiz sistemde de benzer çözümler vardır. Selem farkı veya kredileşme hacmi faizin yerini alır. Borçlu alacaklı kabul etse onlara uygularız. Hâkimlik ve hakemlik sistemini de benzer şekilde uygularız.

 

Öz Türkçe ile:

“…ve Allah’la beraber diğer bir tanrıya yalvarmayan kimselerdir, yakışık olanın dışında Allah’ın sakındırdığı kişiyi öldürmeyenlerdir ve kaçamak yapmayanlardır.  Kim bunları yaparsa kötülükle karşılaşır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“…ve Allah ile beraber ahar ilaha dua etmeyenlerdir, hak dışında Allah’ın tahrim ettiği nefsi katl etmeyenlerdir ve zina etmeyenlerdir. Kim bunları fiil ederse esama lika eder.”

 

Va elLaÜIyNa LAv YaDGUvNa MaGa elLAvHı EiLAvHan EAvPaRa Va LAv YaQTuLUvNa elNaFSa eLaTIy XarRaMa elLAvHu EilLAv Bi eLXaqQı Va LAv YaZNUvNa VaMaN YaFGaL ÜAvLiKa YaLQa EaÇAvMan

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا (68)

 

***

 

يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ

YuWAvGaF LaHuv eLGaÜAvBu (YuFaGaLu LaHuv eLFaGAvLu)

“Ona azab diaf edilir”

Azab iki katına çıkarılır. “Esam”da bedeni herhangi bir sıkıntı yoktur, sadece sosyal ilişkilerde kısıtlama vardır, semt dışına çıkamaz. Çalışıp yedikleri kendisine ait olur. Ailesine karşı mükellefiyeti bulunur. Ölmüş olsaydı ne muamele görüyorsa o muameleyi görür. Mirasın hükümleri gaibin mirası gibidir. İşletme mülkiyetini kendi yerine birisine devreder. Yararlanma mülkiyetinden kendisi yararlanamaz ama diğer bakmakla yükümlü olduğu kimseler yararlanır.

Burada askeri disiplin vardır. Çalışmaz tembellik ederse veya çalışmada ihanet ederse darp edilir. Ana babanın çocuklara, öğretmenlerin öğrencilere, subayların astlara, beylerin mahkûm olmuş kadınları darp ile terbiye etme hakları vardır. Burada mahkûmlara semt yöneticilerinin darp cezaları vardır. Yöneticisini seçme özgürlüğü vardır.

الْعَذَابُ marifedir; elim azap vardır, şedit azap vardır. Evet, الْعَذَابُ kelimesi marife olarak geçer. Belli bir ceza türünün ismidir. Önce bunu tanımlamamız gerekir. Azap infaz apartmanlarına kapatılma anlamına gelir. Bugünkü hapishanelerin benzeridir. Biz böyle tanımlıyoruz. Bugünkü uygulamalara yakın olması için böyle yapıyoruz. Bir başkası bunu dayak cezası olarak tanımlayabilir. Kur’an’da marifeli gelen azap “شَدِيد, أَلِيم, أَكْبَر, أَدْنَى, مُهِين” sıfatları ile tavsif edilir. Bir de الْعَذَابُ difeyn hal ile zikredilir. Demek ki azap miktar olarak değişir. Burada hal olarak tarif edilir. Muhin ve elim azaplar, ekber ve edna azaplar, bir de şedit azap vardır. Beşi de marifeli azap ile sıfat olarak zikredilir. سُوءَ الْعَذَابِ, أَشَدِّ الْعَذَابِ, فَوْقَ الْعَذَابِ, كَلِمَةُ الْعَذَابِ, صَاعِقَةُ الْعَذَابِ demek ki azapta bu özelliklerin bulunması gerekir.

الْعَذَابُ burada mutlak olarak geçer, idaf edilir demektir. Tanımlanmış bir azabın i’dafı ancak miktar ile olur. Vasıfta i’daf yapılmaz. Çünkü kendi kendisinin misli olmaz.

يَوْمَ الْقِيَامَةِ

YaVMa eLQıYAvMaTi (FaGLa eLFıGAvLaTi)

“Kıyamet yevminde”

Bu dünyada esam ilka edilir, ahirette ise azap edilir. وَ getirilmemiştir. Kıyamet yevmi takdim edilseydi, bu cümleyi esamın beyanı şeklinde kabul eder, esamı belli azabın iki misli olarak anlardık. O zaman kıyamet yevmi likaya zarf olurdu. Tehir edildiğine göre bu yalnız azaba zarftır. Esamenin kıyamet yevminde değil de bu dünyada olduğu anlaşılır.

Bu dünyada marife azap ne olabilir?

Ben semtte ikamete zorlama diyorum. Başka bir öneri varsa elbette dinlenebilir.

وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا (69)

Va YaPLuD FIyHiy MuHAvNan (Va YaFGuL FIyHıy FuGAVlan)

“Ve orada muhan olarak huld eder.”

Demek ki ahiret azabı dünyadaki apartmanlarda konmuş benzeri bir cezadır, aynı cezadır. الْمُهِين olan türdür. الْعَذَابِ الْمُهِينِ ile orada halid kalacaklar demektir.

Yukarıda يُضَاعَفْ geçmiştir. Onun üzerinde olamayacağı miktarda anlaşılması gerektiğini açıklamıştık. Burada ise “halid” olarak kalırlar diyor. O halde halid demek sonsuz kalırlar demek değildir, oradan ayrılma yasağına uğrarlar demektir. Dışarı çıkmazlar demektir. Hapistirler demektir. Bu ayet “halid” kelimesine şimdiye kadar ihtihsan/yakıştırma ile verdiğimiz mananın doğruluğunu kanıtlar. Evet, “halid” olma oradan ayrılmama demektir, ayrılma yasağı demektir.

هَوْن düzlük demektir. كَوْن tepe demektir. بَيْن çukur demektir. هُوَ o demektir. Gaybi gösterir. إِهَانَة ilgisizlik, uzaklaştırma anlamlarına gelir.

ه boşluğu, و birliği, ن ise genelliği ifade eder.

فِيهِ deki zamir azaba gider. Azabın içinde bırakılır, ceza zamanı uzatılır ama azap artırılmaz, kimse onunla ilgilenmez demektir. Rabbim bana ihanet edenle ilgilenmedi, durumunu sormadı demektir.

 

YORUM

Haramlar vardır. Dünyada cezaları yoktur. Sadece devlet o fiillerden doğan zararları korumaz. Örneğin domuz eti İslam bucaklarında satılmaz ve mal sayılmaz. Adil Düzen’de çözülmesi gereken sorunların başında ihtilaflı konularda mahkemeler nasıl karar vereceklerdir? Fıkıhçılara göre domuz eti Müslümanlar için mal değildir, devlet onları korumaz ama Müslüman olmayanlar için maldır, devlet onu korur. Bu çözüm net değildir.

Biz diyoruz ki bucak içinde eğer o haram sayılmışsa o bucağın hakemleri onları mal saymaz ve korumaz. İlçelerde ise o il haram saymamışsa ilçede o mal satılır malın sahibinin Müslim olup olmaması fark etmez. Bucakta mal sayılmayan ilçede Müslimler için de mal kabul edilir. Kişiye göre değil yere göre değerlendirilir.

Bir İslam bucağında öldürülen domuz eti bucakta pazarlanmaz ama ilçeye gönderilecekse bucak onu bir eşya olduğu için korur. İlçedeki laboratuvarlarda test edilir. Benzer şekilde ilçedeki domuz etinin neye kullanılacağı belli olmadığı bölgelere kadar gider. İl pazarında satılamaz. Ama bölgeye kadar domuz eti değil bir ham madde olarak gider. Burada et haline gelir, yiyecek haline gelir. Domuz eti, besmelesiz kesilmiş inek eti olmuş olur.

 

Öz Türkçe ile:

“Kalkış gününde acı onun için katlanır ve orada itilmiş olarak kalıcıdır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Kıyamet yevminde azab ona di’af edilir ve orada muhan olarak huld eder.”

 

YuWAvGaF LaHuv eLGaÜAvBu YaVMa eLQıYAvMaTi Va YaPLuD FIyHiy MuHAvNan

يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا (69)

 

***

 

إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ

EilLAv MaN TAvBa Va EAvMaNa (EilLAv MaN FaGaLa Va EaFGaLa)

“Ancak tevbe etmiş ve iman etmiş kimseler”

Buradaki إِلَّا harfi neyi istisna ediyor? Ayrı ayet olarak getirilmiştir, o halde ayetlerden istisna vardır. Yani esamaya konmuş ahirette de azapta olan kimselerden istisna ediyor. Süresiz sürgün cezasına yani infaz apartmanlarına konmuş olabilir. Orada göstereceği iyi hal ile sürgünden yahut ev hapsinden kurtulabilir. O zaman şu sorun çıkar. İyi hal gösterdiğine kim karar verecektir? Bunun için Kur’an’da kadınların kötü duruma düşeceklerinden velileri korkarsa mahkeme kararı ile onların serbest hareket etmeleri kısıtlanabilir hükmü vardır. İyi haller görülürse mahkeme kararı ile kalkar. Kur’an bunu çok açık şekilde anlatır. İnfaz apartmanında da iyi hal gösterenler ev hapsinden kurtulabilirler. Buna hakemler karar verir.

Ahirette de cehennem azabı böyledir. Mahkûm olarak konur, süresiz hapistedir. Ancak orada iyi hal gösterirse oradan çıkar. Bu إِلَّا مَنْ تَابَ ifadesine kıyametteki tövbeyi dâhil etmemiz gerekir. Bundan dolayıdır ki إِلَّا kıyamet yevminden sonra gelmiştir. Beyanlar açıktır ve sarihtir. Evet, cehennemde de iyi hali görülenler oradan çıkarılırlar, bu dünyada da ev hapsi cezasından kurtulurlar.

Bunlar artık sadece Müslim değil mümin olmak zorundadırlar, bundan sonra her yıl bir aylık askeri eğitime tabi olurlar.

Suç işlemiş olan kimseler cesur kimselerdir, gözü pek kimselerdir. Suç işlemeye meyyaldirler. Bunlar iyi asker olurlar. Kur’an’da kamunun affetmesi yoktur ama suçluların askere alınarak serbest bırakılması vardır. İstiklal Savaşı böyle kazanılmıştır. Dağdaki eşkıyalar çeteler halinde organize edilmiş, bu cesur kimseler gazi olmuşlardır.

Bugün de terör olayı böyle çözülebilir. Bütün teröristler önce infaz evlerine alınırlar. İyi hali görülenler asker yapılır ve onlardan ayrı birlikler oluşturulur.

وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا

Va GaMiLa GaMaLan ÖAvLıXan (Va FaGaLa FaGaLan FAvGiLan)

“Ve salih amel amel eden”

İnfazda iken kişi çalışır. Kendisine ücret verilmez. Ancak başarılı çalışmalar yaparsa ve diyetini öderse tövbe ederim derse affedilir ve ona orduda görev verilebilir. Cehennemde olanlar için de durum budur. Islah olur ve orada salih amel işlerlerse o durumdan kurtulurlar.

فَأُولَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ

Fa EuLAvİiKa YuBadDiLu elLAvHu SayYiEATıHim (Fa EuLAEiKa YuFagGıLu elLAvHu FaGıLAvTıHıM)

“Allah onların seyyielerini tebdil eder”

مَنْ تَابَ deki مَنْ şart edatıdır, kim onu yaparsa demek olur. Buradaki فَ de cevap fasıdır. Seyyieler tebdil olunur. Kim tebdil eder?

Allah tebdil eder. Bu dünyada devlet tebdil eder. Ahirette ise Allah tebdil eder. Allah meclisin icması ile temsil olunur, bir de hakemlerden oluşan yargı ile temsil olunur. Allah yani mahkemeler tebdil eder. Takdirle tahkimle tebdil ederler. Kötülükler ortadan kalkar, yalnız silinmez, yalnız mağfiret edilmez, kötülükler iyiliklere döner.

حَسَنَاتٍ

XaSaNAvTin (FaGa LAvTin)

“Hasanat”

Yusuf Peygamber hapishanede kalmıştır, bu kalış hasenata dönüşmüştür.

İbrahim Peygamber ateşe atılmıştır, bu atılış hasenata dönüşmüştür.

Bediüzzaman Said Nursi hapishanelerde sürgünlerde sürünmüştür ama kendisi ancak oralarda talebe bulabilmiştir. Eğer cumhuriyet hükümetleri onu hapsetmeseydi ve sürmeseydi cemaat bulamaz ve Nur şakirtleri doğmazdı.

1960’ta beni bürokrasideki görevimden kovdular. Kovmasalardı Ankara’dan İzmir’e gitmezdim. Ne Akevler ne de parti olurdu. Demek ki seyyieler hasenata tebeddül edebiliyor.

Birinci Cihan Savaşı’nda yenilmeseydik Cumhuriyeti kurmazdık ve/ya kuramazdık, medreseler kapanmasaydı Kur’an seminerleri olamayacaktı.

Bugün olanların hepsi yarın hasenata dönüşebilir. Zinanın yaygınlaşması AİDS’i doğurdu. Bugün AİDS’e çare buldular ama doğumun azalmasına çare bulamıyorlar. Batı bir gün elbette bunun farkına varır. Batı dünyasına bugün Doğu’dan göçler devam etmektedir. Batı böylece yaşamını sürdürebilmektedir. Yarın Doğu “altın bono” çıkarırsa batıdakiler doğuya akın ederler. Avrupa ‘gelin, gelin’ diye bağırır ama kimse Avrupa yani AB ülkelerine gitmez. Avrupa/Batı uygarlığının ani ölümü gerçekleşir. Bu arada yavaş yavaş veya aniden yeni İslam uygarlığı bir asır içinde süper güç haline gelir.

Bugün biz gidip orada çalışmak zorunda kalıyorsak bu vesileyle orasını öğreniyoruz. Kendimiz de umursamazsak sorun kalmaz. Siz bu seminerleri takip edenler Batı’yı öğreniyorsunuz ama Doğu’yu da unutmuyorsunuz. Seyyiat hasenata dönüşür. Tövbe etmek demek zinadan vazgeçmek demektir. Burada zina yapmayan kişi demiyor da tüm topluluk zinadan vazgeçer yani zinaya zorlayan sebepler ortadan kaldırılır demektir.

Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında on beş yaşına gelen kimselere iş bulunur, aş bulunur, dolayısıyla eş bulmak kolaylaşır. Evlenme ve boşanma sıradan ve kolay akitlere dönüşür, herkes normal yollardan cinsi arzularını giderir. Zinaya da ağır cezalar geldiği için kimse zina yapmaz, yapmaktan korkar hale gelir.

Tövbe demek bu demektir.

Bu konuda en çok rahatsız eden konu çok evliliktir. Bu konunun halledilmesi gerekir. Ağır mihr konarak tek koca bulan kadınlar ikinci evlilik yapacak kocadan kurtulabilirler. Batı’da kadınlar ikinci evlilik yaptırmazlar. Batılı ülkelerde evlilik dışı ilişki serbest kabul edilir, sadece boşanma nedeni arasında yer alır, suç sayılmaz. Onlarda evlenenlerin başkaları ile ilişki kurmayacağı sözünü verdikleri kabul edilir. Bir başka deyişle evlenme zina yasağını getirir. Bizde ise cinsel ilişki yasak kabul edilir serbestlik ancak nikah ile gelir. Bu farkın iyice anlaşılması gerekir. Ayrıca bu konuları Müslüman kadınların iyi anlamaları gerekir. Ebu Hanife, çok evlilik erkek hakkı değil kadın hakkıdır, evlenmemiş kadınların evlenme hakkıdır, der. Buna göre fıkıh geliştirmek gerekir. Bu sorun çözülmezse bir adım ileri gidilemez. Kadın erkek Müslümanların bunun üzerinde düşünmeleri şarttır. Evvelûn kadınlar bekleniyor. Eşim Zülfiye Hanım, ikinci eşim Kâinat’ı İzmir’e davet etti, bir ay misafir etti ve komşulara dolaştırıp tanıttı. Gazeteciler geldiğinde evce gayet normal karşıladıkları için röportajlarını yayınlamadılar. (Zülfiye Hanım bir gün bana dedi ki: “Reşat, sen Süleyman’ın en yakın arkadaşısın, herkes ona ikinci evliliği yaptı diye kızıyor ama herkese söyle, Süleyman’ı ben evlendirdim” ve gerekçelerini anlattı… RNE) Kırgızistan’daki eşim Türkiye’ye geldiği zaman eşimin dayılarının çocukları karşılamışlardır.

وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا (70)

Va KAvNa elLAvHu ĞaFUvRan RaXıyMan (Va FaGaLa elLAvHuFaGUvLan FaGIyLan)

“Ve Allah gafurdur rahimdir”

Burada وَ harfi seyyiatı hasenata değiştirmenin dışında Allah’ın daha yaptıkları vardır. Allah kelimesi tekrar ediliyor. Birinci اللَّهُ kelimesi hakemlerin temsil ettiği Allah iken, ikinci اللَّهُ kelimesi ise meclislerin temsil ettiği Allah’ı ifade eder. Böylece tövbe eden kimselerin yeniden hayata başlamaları ve kendi yüksek kabiliyetlerini iyiye yöneltmeleri için kamu bütçesinden bunlar ayrıca desteklenir. Yeni işler kurmalarının önü açılır.  

Gafur ve rahim bulunur. Seyyielerde mağdur olanlara diyetleri ödenir. Dağdaki eşkıyalarla birlikler kurulur ama mağdur olanların hakları da ödenir.  Mahkemeler onları beraat ettirirken devlet de mağdur olanların mağduriyetini giderir. Ayrıca kuracakları işletmelerde onlara imkânlar sağlanır.

AK Parti ekâbiri bizim görüşlerimizin pratik olmadığını söylüyorlar, beni muhatap almıyorlar. Belki sizinle görüşürler. Onlara sorun bakalım; bunun neresi pratik değil yahut onlara vekâleten siz söyleyin neresi pratik değildir?

 

YORUM

Geçmişte işlenen her şey geçmiştir. Kimse geçmişi geri getiremez, onu silemez, değiştiremez. O halde olan olmuştur. İyi olmuş veya kötü olmuştur; olan olmuştur ve hepsi Allah’ın takdiri ile olmuştur. Allah izin vermeseydi bir yaprak bile düşmezdi. Kadere inanmak demek bu demektir. Bizim yapacağımız şey geçmişe saldırmak ve ona düşmanlık yapmak değildir. Bizim yapacağımız şey geçmişteki seyyieleri gelecekte nasıl hayra tebdil edeceğimiz olmalıdır. Allah bize bu görevi vermiştir.

Suçlulara verilen cezalar bile intikam almak için değildir, geçmişte işlenen bir fiili cezalandırmak değildir. Cezayı gelecek için veririz, bu sayede benzer kötülüğü gelecekteki insanlar yapmasınlar diye cezalandırırız. Cezalar caydırıcı olur, suç işleyenleri değil suç işleyecekleri suç işlemekten caydırır.

Saddam böyle yaptı, Esad böyle yapıyor diye onlara saldırılmaz. Ne yapabiliriz de o kötülükleri iyiliklere çevirebiliriz, onu düşünmemiz gerekir. Kendi aramızda da tüm davranışları ona göre yapmalıyız. Arkadaşımız veya ortağımız yanlış bir şey yapmışsa, biz ne yapalım da onu düzeltip iyiliğe çevirelim diye düşünüp çalışmamız gerekir.

Türkiye’de harf inkılabı yapılmıştır. Bu inkılabı yaptıranların gayeleri İslamiyet’i unutturmak, ülkemizi tarihten koparmak ve vatandaşlarımızı cahil bırakmaktır. Vikipedi’yi yıllarca bize okutmadılar. Neden? Türkler okuyup öğrenmesinler diye. Bunu yapan iktidar bunun farkında değil midir? Yapmak zorunda kalmıştır. Çin virüsü yayılmış dünyada olmayan veya her zaman olan virüsü icat eden etti. Biz bunları hasenata nasıl çeviririz?

En büyük sıkıntı virüsün teşhisindedir. Biz teşhis edemiyoruz. Tahlilleri o yapıyor. Ne derlerse ona inanmak zorundayız. Ne yapıp etmeli ve kendimiz teşhis etmeliyiz. Hepimiz öleceğiz. Virüslerden de ölenler var. Tedbir alıp hayatımızı durdurmamalıyız.  

 

Öz Türkçe ile:

“Bırakmış, güvenmiş, uygun işi de işlemiş olanlar dışında Allah onların kötülüklerini iyiliklere değiştirecektir.  Allah çalıştıran örten bulunmaktadır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Tevbe eden, iman eden ve salih amel amel eden hariç. Allah onların seyyielerini hasenata tebdil eder ve Allah gafurdur rahimdir.”

 

EilLAv MaN TAvBa Va EAvMaNa Va GaMiLa GaMaLan ÖAvLıXan Fa EuLAiKa YuBadDiLu elLAvHu SayYiEATıHim XaSaNAvTin Va KAvNa elLAvHu ĞaFUvRan RaXıyMan

إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُولَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا (70)

 

***

 

وَمَنْ تَابَ

Va MaN TAvBa (Va MaN FaGaLa)

“Ve kim tevbe ederse”

Bundan önceki topluluğa tövbe topluluğa ait olduğundan, فَذَلِكَ değil فَأُولَئِكَ denilmiştir. Buradaki مَنْ ise kişilere aittir. فَإِنَّهُ cevabı ile gelmiştir. Topluluğun tövbesi inkılaplar ile asla dönülmek suretiyle olur. Kur’an’a dönülürse, birinci Kur’an uygarlığının başladığı dönemdeki asıllara dönülürse o zaman tövbe etmiş olunur. Hıristiyanlar Pavlus’u bırakıp İsa Peygamber’e dönerlerse tövbe etmiş olurlar. Uygarlıkların tövbeleri nelerdir? Bunun için Kur’an tüm insanları tövbeye çağırıyor. Bunu başarmak için ellerinde iki araç vardır; müspet ilimler ve Kur’an ilimleri. Seyyieler böylece düzeltilebilir.

Bugün İslam âlemi de seyyieler içindedir, tövbe etmesi ve Kur’an’a dönmesi gerekir. Kişilerin Kur’an’ı anlayarak okuması ve uygulaması ile asla dönmeleri mümkün olabilir.

Yıllardır beklediğim artık oluyor. Bugün artık insanlar Kur’an’la doğrudan ilgileniyorlar. Bugünkü dünya nizamından bıkmış olarak aramıza yeni katılan kardeşlerimiz vardır. Kardeşiyle konuşmuş ve yaşamanın ne manası var der hale gelmiştir. Kardeşi ise elbette bir anlamı var. Olmaz mı diyerek ya cenneti veya cehennemi kazanacaksın demiştir. O da araştırmaya başlamış ve uzun bir yol aldıktan sonra bizim aramıza ulaşmış ve katılmıştır.  

Demek ki tüm insanlık Kur’an’a doğru yol alıyor, sabah yakındır.

وَعَمِلَ صَالِحًا

Va GaMiLa ÖAvLıXan (Va FaGaLa FAvGıLan)

“Ve salih amel ederse”

وَ harfi ile atfedilmeler ikisi birden olursa geçerlidir.

Ben sana üç kilo patatesi beş liraya, iki kilo domatesi üç liraya sattım, karşısındaki de tamam aldım derse, bir kg patatesi bulamadım deyip yalnız domatesi vermek istemesi akdin tamamlanması anlamına gelmez.

Tövbe yeterli değildir, salih amelin de işlenmesi gerekir. Demek ki hepimiz ayrı ayrı salih amel yapmalıyız. Kötü düzende de yapılabilecek salih amel vardır, iyi düzende de kötü amel vardır. Kişi yaptığı salih amelin karşılığını düzen kötü olsa da bulur. Dolayısıyla biz salih amel işlemeliyiz. Düzen bozuk diye bizler de o düzende kötü iş yapamayız. Kötü düzende salih amel birlikte dayanışma içinde hasenat düzenini getirme şeklinde olur.

فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ

Fa EinNaHUv YaTUvBu EiLa elLAvHi (Fa EinNaHUv YaFGALu EiLay elLAvHı)

“O Allah’a tevbe eder.”

Allah’a tövbe etmek demek topluluğa dönmek demektir. PKK mensubu olsun, Saddam yahut Esad olsun, eğer kişi olarak tövbe eder de salih amel işlerse, eski suçları orada kalır ve topluluğa döner, itibarı belki de daha fazla olarak döner. Halife Ömer küfrün eşeddi iken imanın eşeddi olmuştur. Kimse ona sen bu kadar zalimdin dememiştir. Bu husus iyi kavranmalıdır.

Biz bunun uygulamasını yapmışızdır. CHP ile koalisyon kurmuş, Alevilere saygı göstermişizdir, dünya değişmiştir. Tövbe eden insanlığa dönmüş olur, devletine dönmüş olur. Onları dışlamak yahut onları eski yaptıklarından dolayı kınamak Kur’an düzenine aykırıdır.

Lozan’la barışmışızdır, dost olmuşuzdur. Eski düşmanlıklar sona ermiştir. Moskoftan dost olmaz gibi laflar İslami değildir, olamaz. Biz geçmişe değil, geleceğe dost oluruz.

Ermeni soykırımının hortlatılması şeytan işidir. Eskiler yapmışlar, biz de devam edelim denilemez. Biz Ermenilerle ve Rumlarla 500 sene barış içinde yaşamışızdır. Bu süre zarfında ne çatışılmış ne de karşılıklı vuruşmuşuzdur. Sonunda Sermaye Osmanlıyı parçalama kararı almış, bunun sonucunda çatışmalar çıkmış ve tehcire maruz kalmışlardır. Savaşa giren ya yener ya da yenilir. Sonunda yenen bizleriz ama ne Rumlara ne de Ermenilere düşman olmuşuzdur. Olanlar olmuştur. Onlar Türkiye’ye dönenerek Rum ve Ermeni semtlerini kurmalıdır. 500 sene yeniden birlikte yaşanabilir. Üçüncü binyıl uygarlığını birlikte inşa ederiz. 

مَتَابًا (71)

MaTAvBan (MaFGAvLan)

“Metab”

مَتَابًا Tevbenin mimli mastarıdır. Aslı مَتْوَب‘dir. أَهْوَن de olduğu gibi öncesi üstünlü olmadığı takdirde مَتَاب olmaması gerekir. مَقَام da olduğu gibi masdarı mimide bu kural geçersizdir. Çünkü مَفْعَل in aslı مَا فَعَلَ dir. Kesreti istimalden dolayı elif düşmüş hareke sükuna dönüşmüştür. مَتَاب ın aslı مَا تَابَ olduğu için burada asla dönerek مَتَاب  olmuştur. Mimli mastar mefulu mutlak olarak gelmez. (Burada i’lal kurallarına uygun bir durum var. Vav nakille sakin olmuştur çünkü kendi fethalı, önceki harf ise sahih ve sakindir, TE)

Türkçede “Gelmeğe çalıştım” denir de “Gelmeği istedim” denmez. “Gelmeyi istedim” denir. Biri gelmek mastarından, diğeri gelme mastarından oluşmaktadır. Gelmesi beklenir denir, gelmeyi beklenir denmez. Yani sıradan mastar mefulün bih olmaz.

Burada sıradan mastar değil de mimli mastar getirilmiştir. Fiil burada kastedilen tövbenin yapılması değil tövbenin yaşanmasıdır. Tövbe ettim demek veya geçici sigara içmemek değil artık hiç sigara içmemek anlamındadır. Bir daha tekrar etmemek üzere tövbe etmek demektir. Kur’an’da iki defa geçer.

 

YORUM

İyi bir şey görüldüğü zaman insanlar heves eder ve oraya katılırlar. Bediüzzaman’a katılanlar, Erbakan’a katılanlar, Humeyni’ye katılanlar, Seyyid Kutub’a katılanlar böyledir. Sonra zorluk görünce vazgeçip tekrar eski duruma dönerler. Gülenciler böyle yaptılar, AK Partili olanlar böyle yaptılar. Bu pratik değildir deyip tekrar isçiliğe ve faizciliğe döndüler. Bu tür sonradan tekrar eskisine dönülen tövbe ile değil, sonuna kadar direnen, ölümüne kadar direnen bir tövbe, tam bir tövbe istenir.

Sıradan dönüş gerçek dönüş değildir. Bir daha geriye dönmemek üzere dönmek gerekir. Müminlerin düştükleri en büyük hata burasıdır. Bir işe başladıkları zaman zorluklarla karşılaşırlar. Bu olmuyor diye vazgeçerler.

Akevler uygulamasında böyle zorluklarla karşılaşılmıştır. Hayal ettiğimiz birçok şey olmamıştır. Elli sene sonra bu olmuyor diye vazgeçilmemiştir. Yanlış olmuşsa da daha sonra hata yapmadan uygulayalım dememişizdir, işe daima yeniden başlamışızdır.

Artık Yalova’da Akevler yeniden kuruluyor. Birinci Akevleri mescid-i dırâr olarak değil, onun eksiklerini gidermek ve onu tamamlamak amacıyla kuruluyor. Bundan dolaydır ki kaynağı ve başlangıcı İzmir Akevler diyoruz. Onlar hata yapmışlardır da demiyoruz. Onlar buraya kadar getirmişlerdir, bizler Yalova’da üzerine kat çıkalım diyoruz. Hizmet ve Dayanışma Kooperatifleri çalışmaları Akevler’i değiştirme değil Akevler’i güçlendirme çalışmaları olarak devam ediyor.

İşte, bunu ne birçok cemaat ne de AK Parti yapmıştır. Bu olmuyormuş deyip başlangıçtaki emeklerinde ısrar etmemişlerdir. Yarın için de bu tehlike mevcuttur. Sıkıntıya girince bu olmuyor deyip vazgeçmişlerdir. Görüyorlar ki olmayan onlarınkidir. Hatayı kendilerinde değil de sistemde buluyorlar. Akevler ise hatayı kendisinde arıyor ve başladığını bırakmıyor, hatalarını düzelterek çalışmalarına devam ediyor. مَنْ تَابَ ‘yi iyi kavramak gerekir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve kim bırakır, uygun da işlerse, o tüm dönüşle Allah’a dönmüş olur.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve kim tevbe eder ve salih amel ederse, o Allah’a metaben tevbe etmiştir.”

 

Va MaN TAvBa Va GaMiLa ÖAvLıXan Fa EinNaHUv YaTUvBu EiLa elLAvHi MaTAvBan

وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا (71)

 

***

 

وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ

Va elLaÜIyNa LAv YaŞHaDUvNa eüÜUvRa (Va elLaÜIyNa LAvYaFGaLUvNa Bi EL FuGLı)

“Ve zura şehadet etmeyen kimseler”

زَيْر ziyaret, زِير ağacın güneş almasına mani olduğu yer, زَوْر ağaç veya ormanlıktaki gölgenin dolaştığı yer demektir. Sonraları kişilerin yakınlarını veya başkalarını dolaşmalarına ziyaret denmiştir. Ölü mezarlarının ziyaret edilip onlar için dua edilmesi veya onlara dua edilmesi bütün topluluklarda gelenek halindedir.

ز zamanda diziyi, و beraberliği, ر tekrarı ifade eder.

زُور ziyaretlerde sohbet emek için yapılan konuşmalardır. Kişi aklına geleni söyler. Yanlış da olabilir. Bundan dolayı sorumlu değildir. Yeminli konuşmalar böyle değildir, yanlışlık olursa sorumluluk taşır. Kesin bilmediğini söylemeyeceksin. Doğru olsa bile mahkemede kanıtlayamayacağın, başkasına zarar veren sözler zurdur, hakaretler de zurdur.

Sekiz tür kamu görevlisi sayılmıştır, dört dayanışma sorumlusu, İkisi de güvenlik güçleridir. Bunlardan biri silahlı güç, diğeri soruşturma gücü. Hakemlerden oluşan yargı soruşturmacıların soruşturmasına dayanarak karar alırlar. Bugün emniyet de silahlı güçler arasındadır. İllerde örgütlenen emniyet teşkilatı da kamu görevlileri arasında yer alırlar ve silahlıdırlar. Ordular cephe savaşı verdikleri halde bunlar suçluları etkisiz hale getirirler. Sadece mahkeme kararı ile suçlu tespit edilmişse onun üzerinde infazı geçekleştirirler.

Ayetlerde ikisini art arda zikretmesi bugün fiilen mevcut olan durumu teyit etmektedir. Hatta bugün hala polis var jandarma var. Kur’an düzeninde jandarma teşkilatı vardır. İl halkından olanlar nöbetleşerek bu nöbeti tutarlar. Bunlar silahlı güçlerdir. Soruşturmacılara Türkiye’de emniyet (polis), ABD’de soruşturmacılar yer alırlar. Bunlar silah taşırlar, kendilerini savunmak için. Bunlar suçlulara silah kullanmazlar.

Bunlar olayları tespit eder ve mahkemede beyanda bulunurlar. Tüm adalet soruşturmacıların beyanlarına dayanır. Fıkıhta kişiler üç sınıfa ayrılırlar. Mecruh olanların şehadetleri hiçbir suretle kabul edilmez. Adil olanların şehadetleri reddedilemez. Meçhul olanların şehadeti ise hakemlerin takdirine bırakılır.

وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ

Va EiÜAv MarRUv Bi elLAĞVı (Va EiÜAv FaGıLUv Bi eLFaGLi)

“Ve lağv ile mürur ettiklerinde”

وَ ile atfedilmiştir. Dolayısıyla soruşturmacıların bir özelliğidir. Şehadetin dışındadır.

Soruşturmacıların iki görevi vardır. Biri olayları soruşturarak tespit etme görevidir. Bugün dayak ve/veya değişik işkence usulleriyle zorla söyletiliyor ve tutuklama yapılıyor. İşte bunu bu ayet reddediyor ve soruşturma yapılırken baskı kurulmasını katiyen istemiyor. Soruşturma tamamen baskısız yapılır. إِنْ değil de إِذَا bunun için gelir.

مَرُّوا uğramak demektir. Bugün karakol ve/veya savcı soruşturması, arkasından hâkim sorgulaması yapılır. Kur’an bunun tamamen farklı olmasını söylüyor. Soruşturmacılar sanıkların ve tanıkların ayağına giderler ve yerinde soruşturma yaparlar.

Burada soruşturma بِاللَّغْوِ kelimesi ile ifade edilmiştir. لَغْو demek aksatmak anlamına gelir. Soruşturma işyerlerinde ve meskenlerde yapılır. Halk tanık olarak veya sanık olarak soruları cevaplamak durumundadır. Cevaplamayanlara herhangi bir ceza verilmez ama cevap alamayan soruşturmacının sanık veya tanık hakkında kanaati oluşur ve bu kanaatle de şahitlik yapabilir. Bu şehadetten dolayı sorumlu olmaz.

مَرُّوا كِرَامًا (72)

MarRUv KiRAvMan (FaGLUv FıGAvLan)

“Kiramen mürur ederler.”

مَرُّوا kelimesi ile soruşturmanın evlerde veya işyerlerinde yapılacağı, بِاللَّغْوِ kelimesi ile soruşturma esnasında soruşturulanların zamanlarını ayırmaları gerektiği, bunun için kendilerine ücret verilmeyeceği ifade edilmiş olur. كِرَامًا kelimesi de kesinlikle yönlendirici veya baskı yapıcı soruşturmanın yapılamayacağını anlatır.

Soruşturma dört kademede gerçekleşir.

1. Bu aşama sözlü olarak gerçekleşir. Soruşturmacı tek başına şüpheli/sanık veya tanığı ziyaret eder. İşlerini aksatmayacak müsait zamanında yani lağv zamanında uğrar. Kaydedici cihaz alır ve soruşturmacı olduğunu beyan ederek sorular sorar. Bu soruşturma gizlidir. Soruşturmacı ancak soruşturmada adı geçenlerin gizli dosyalarına girecek şekilde verebilir. Bu dosyalar yalnız kendilerine açıktır. Mahkeme kararı ile de olsa izni olmadan başkasına gösterilemez.

2. Bu aşamada soruşturmanın önemi ortaya çıkar ve yazılı hale gelir. Soruşturmacı yazılı olarak internet dahil her yere sorar ve yazılı cevaplar alır. Buna dayanarak kanaatleri oluşur ve hakemlere verir. Hakemler soruşturmayı yeterli görürlerse şehadetini kabul ettiklerini bildirirler. Hakemler buna göre karar verebileceklerini söylerler.

3. Bu aşamada duruşma gerçekleşir. Hakem heyeti soruşturmacılardan duruşmalı olarak beyanda bulunmalarını talep eder. Bu aşamada davetler bucak başkanı tarafından yapılır. Tanıklar ve sanıklar duruşmaya davet edilirler. Gelmeyen olursa başkan bucağından sürme yetkisine sahiptir. Başka türlü zorlayamaz. كِرَامًا ifadesine aykırı olur. Yargılama duruşmalı yapılırsa tanıklar ve şüpheliler/sanıklar harcadıkları saatlerinin ücretlerini alırlar.

4. Bu durum tehlike oluşturan özel soruşturma şekli olup ancak hakem kararı ile buna karar verilir. Bu gibi tehlike anlarında karakol soruşturması yapılır. Tehlikeyi önlemek için karakolda bilene ve/veya bilgisi olana -sanık olsun olmasın- işkence yapılabilir, söyletilir ve tehlike önlenir. Bu işkencede kişinin suçlu olup olmamasına bakılmaksızın tazminatı ödenir. Bu da kişi başka kişiye aynı işkenceyi yapsaydı ne ceza verilmesi gerekirse o takdir edilir ve o tazmin edilir, kısas yapılmaz.

مَرُّوا كِرَامًا ifadesi bütün bunları ifade etmiş olur. Bunların hepsinin Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası çalışmamızda da yazılı olarak geçmesi gerekir. İlgili anayasa maddelerinin dipnotlarında bunlar yer almalı.

 

YORUM

Kur’an anayasasında temyiz mahkemesi yoktur. Hakemlerin kararları uygulanır. Kararlar kesindir, kimse değiştiremez.

Eski Seçim Kurulu başkanı Recai Seçkin’in meşhur beyanatı vardır: “Yüksek Seçim Kurulu kararları kesindir, bunu ne kendisi ne de başkası değiştirir.” Bunu Cemal Gürsel’e ve Albay Alpaslan Türkeş’e karşı söylemiş, herkes bu söylenene boyun eğmiştir.

Soruşturmacılar yanlış ifade vermiş, hakemler hatalı karar vermiş olabilirler. Hükümden dolayı mağdurlar olabilir. Bu mağduriyeti gidermek için mağdurlar soruşturmacılar veya hakemler aleyhine hakemlere gidebilirler, mağduriyet varsa hakem kararları ile sabit olur. Mahkûm olan soruşturmacının veya hakemin dayanışmaları bu mağduriyeti giderir.

Siz bu seminerleri okuyanlar; Burada söylenenleri daha iyi anlamak isterseniz…

www.akevler.org sitesinin kitaplarını da okumanız gerekir. Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasasını da okumanız gerekir. Ayrıca Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi Ana Sözleşmesini de okumanız gerekir.

Gelecek seminerimiz kalan iki kurum ile son şeklini almış olacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve (onlar) dedikodulara tanıklık etmezler. Çekişmelerle karşılaştıklarında uzlaşma ile karşılarlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve (onlar) zura şehadet etmeyenlerdir ve lağv mürur edince, kiramen mürur ederler.”

 

Va elLaÜIyNa LAv YaŞHaDUvNa eüÜUvRa Va EiÜAv MarRUv Bi elLaĞVı MarRUv KiRAvMan

وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا (72)

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
13.04.2020
11:43


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1059

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1059. Hafta - 11 NİSAN 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1059. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

VİRÜS TUFANINDAN KURTULMAK

Bu makaleyi Ece Ferah ile birlikte yazdık. / Şimdi ona soruyorum: Makalemi anladın mı? / Ece Ferah’ın cevabı: Ben makaleyi anladım da bu makaleyi okuyanlar bunu anlayacaklar mı? Yani bence anlamak; bu makaleyi okuduktan sonra buradakileri uygulama yönünde çalışmalar yapmak demektir.

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-9

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-10

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-11

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-12

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-13

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-14

Reşat Nuri EROL

***

FURKAN SÛRESİ- 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا (1) الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2) وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا (3)وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا (4) وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (5) قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا (6) وَقَالُوا مَا لِهَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا (7) أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا (8) انْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا (9)تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا (10) بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا (11) إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا (12) وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا (13) لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14) قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا (15) لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا (16) وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17) قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18) فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19) وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20) وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا (21) يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا (22) وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُورًا (23) أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا (24) وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا (25) الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا (26) وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَالَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا (27) يَاوَيْلَتَا لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا (28) لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا (29) وَقَالَ الرَّسُولُ يَارَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا (30) وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا (31) وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا (32) وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33) الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُولَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا (34)وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا (35) فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا (36) وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا (37) وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا (38) وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا (39) وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا (40) وَإِذَا رَأَوْكَ إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا (41) إِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَا وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا (42) أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا (43) أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا (44) أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا (45) ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا (46) وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا (47) وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا (48) لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا (49) وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا (50) وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا (51) فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُمْ بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا (52) وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا (53) وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا (54) وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَى رَبِّهِ ظَهِيرًا (55) وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (56) قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَنْ شَاءَ أَنْ يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا (57) وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا (58) الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا (59) وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا (60) تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُنِيرًا (61) وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا (62) وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا (63) وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا (64) وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا (65) إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا (66) وَالَّذِينَ إِذَا أَنْـفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا (67)

***

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا (68) يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا (69) إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُولَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا (70) وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا (71) وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا (72)

***



Reşat Nuri Erol
13.04.2020
11:45


http://islammedeniyetivakfi.com/  


İSLAM MEDENİYETİ dergimiz yeni/den yayımlandı...

(HAKEMLİ AKADEMİK DERGİ olarak yayımlandı)

Dergiye yukarıdaki linklerden ulaşabilirsiniz... 
Tüm istediklerinize ulaştırabilirsiniz...
Selam ve sağlık dualarımızla...
İslam Medeniyeti Vakfı
Başkan Reşat EROL 

***

Not:

Bu çalışmamızı da daima değerlendirebilirsiniz; 

(İSLAM MEDENİYETİ VAKFI - KUR'AN'I ANLAMA USULÜ ÇALIŞMALARI)

https://www.youtube.com/channel/UCFo3tKrGvXdcWpcpSXwpLfg


KUR'AN ÜZERİNDE ÇALIŞMANIN 

DAHA DA DEĞERLENDİĞİ GÜNLERDEYİZ

ALLAH KUR'ANI ANLAMA USULÜ ÜZERİNDE ÇALIŞMAYI

VE GEREĞİNİ YAPMAYI YANİ UYGULAMAYI CÜMLEMİZE NASİP EYLESİN...



Serkan Sönmez
16.05.2020
16:02
Allah razı olsun hocam Allah'a emanet olun inşallah




Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2765 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2060 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1647 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1907 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1934 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1707 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1549 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1621 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1947 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1899 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1855 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1678 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1836 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1814 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1714 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1929 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1869 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2132 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1948 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2511 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2304 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2171 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2213 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2377 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2481 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2423 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2610 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4522 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2803 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3001 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2618 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3110 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3399 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3797 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2480 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3223 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3104 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2261 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3237 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6075 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4571 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3495 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00