Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020
4005 Okunma, 1 Yorum

NUR SÛRESİ- 15. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى أَنْفُسِكُمْ أَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (61)

 

***

 

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ

LaYSa GaLay eLEaGMAv XaRaCun (LaYSa GaLav EaFGaLı FaGaLun)

“A’manın üzerinde haraç yoktur”

Sure ailenin temel dayanağı olan zina yasağından başladı. Sonra ailelerin yaşadığı yüz lojmanlı apartmanları anlattı ve aynı zamanda orasının işyeri olacağını bildirdi. Semtin maddi yapısını anlattıktan sonra semtin sosyal yaşayışını da anlatıyor.

Bundan önceki ayette yatak odalarının mahremiyetini anlatmıştı. Şimdi de yemeklerin nasıl yeneceğini anlatmaktadır. Semtler birer sosyal hücredir. Nasıl Biyoloji derslerinde hücreler anlatılırsa, Kur’an’da da sosyal hücre anlatılmaktadır.

Evlerde köleler ve çocuklar yaşadığı gibi büyükler arasında engelliler yaşamaktadır, şimdi de onları anlatmaktadır. Engelliler çalışırken farklı iş yerlerinde çalışırlar ama yaşarken aynı yaşarlar. Aile yapısı bir bütündür. Bütün sorunlar ve hastalıklar da ailede ve ailenin yaşadığı ocaklarda ve ocak katlarında çözülür. On ailenin yaşadığı her katta revir olarak da kullanılan yerler vardır. Yatalak hastalar burada yatarlar. Doktor ve sağlık personeli hastanın ayağına gider, hasta doktorun ayağına gitmez.

Kur’an’ın üslubu budur, bir örnek anlatılır ve onun üzerine hükmünü söyler. Diğerleri ona kıyas edilir. Burada da en ağır engelli, asıl olarak kabul edilmiştir. Çünkü kör yemek yerken yemekleri döker. Onun için onu sofrada oturtmak istemezler. Bu durum ise onları üzer. İşte bunun için burada ana örnek olarak seçilmiştir.

Abese Suresi’nde de âmâdan bahsedilmektedir.

حَرَج içinden geçilmesi zor ağaçlık yer demektir. Ormanda içinden geçilmesi zor, dar ve sık ağaçlı yer demektir.

حرج Kur’an’da 15, حرق 9 defa geçer. Toplam 24 (23*3) eder.

ح hareketi, ر tekrarı, ج toplanmayı ifade eder.

Kur’an’da biri جُنَاح diğeri حَرَج olarak birbirine yakın manada iki kelime geçmektedir. جُنَاح sakıncalı demektir. حَرَج ise çekinceli demektir. Bir şey yapmak istersiniz ama çevreden gelecek tepkileri hesaba katarak onu yapmaktan vazgeçersiniz. حَرَج genel olarak meşru olmadığı halde istisnai olan meşru olanlara لَاحَرَجَ dersiniz. Genel olarak meşru olması gerektiği halde, çevrenin baskısından kurtulmak için kaçınmaktan vazgeçip doğrusunu yapmak da لَاحَرَجَ olarak ifade edilmiştir.

Semt içindeki katlarda yani ocaklarda yaşarken tüm insanların eşit kişiliklerinin bulunduğu ve saygınlığa sahip olduğu anlatılmaktadır. İşte, görevde eşitlik yoktur. Üretmede insanlar eşit görevlere sahip değiller, dolayısıyla da eşit yetkileri ve eşit sorumlulukları yoktur. Ama tüketirken, yaşarken insanlar eşit haklara sahiptirler.

Bunu sağlamak için yarısı bedava formülü geliştirilmiştir. Ekonomi derslerinde bunlar anlatılmaktadır.

وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ

Va LAv GaLay eLEaGRaCı XaRaCun (Va LAv GaLay eLEaFGaLı FaGaLun)

“Ve e’rac üzerinde de harac yoktur”

Sadece وَالْأَعْرَجِdenseydi de o mana çıkardı. وَلَا ile teyit ettiği gibi حَرَجٌ kelimesini de tekrar etti.

لِحَسَنِ أَلْفٌ عَلَى حَمِيدٍ وَجَمِيلٍ derseniz Hasan’ın ikisinden bin TL alacağı vardır müştereken borçları vardır demektir. Ama وَأَلْفٌ عَلَى جَمِيلٍلِحَسَنِ أَلْفٌ عَلَى حَمِيدٍderseniz, ikisinden ayrı ayrı biner lira alacaklıdır demektir. Burada da حَرَجٌ tekrar edilmiş ve وَلَا ile teyit edilmiştir. Öyle ise iki harac farklıdır.

عِرْجaşırı derecede büyük deve sürüsüdür. Çobanlar ona hâkim olamazlar veya sürü olarak da doğru hareket edemezler. عَرَجَ yukarı çıkma, derecesi yükselme anlamındadır.

عرج Kur’an’da 9,  عرش33 defa geçer. Toplam 42 (2*3*7) eder.

ع etkili olmayı, ر sürekliliği, ج birlikte olmayı ifade eder.

أَعْرَج topal demek ise de Kur’an’da bu kelime hep yukarı çıkmak anlamında geçmektedir. Geçmiş tefsirlerin aksine biz bu manayı vermiyoruz. حَرَجٌ kelimesinin tekrar edilmesinden de hareket ederek, أَعْرَج  ‘toplulukta ileri gelenler’ demektir diyoruz.

Komutanlar erlerle yemek yemezler, patronlar işçilerle yemek yemezler. Yüksek sınıftakiler alt sınıfta olanların elbiselerini giymezler, yemeklerini yemezler, birlikte yaşamayı istemezler. Kur’an bunu da yasaklıyor. Peygamber bir gün “İmam çekik gözlü bir zenci olsa da itaat edeceksiniz” diyor. “Fasık ve facir olsa da mı?” diyorlar. “Evet, sizinle namaz kıldığı sürece” diyor. Buradan da bunların, herkesin yediği yemekten yemeleri gerektiğini kıyasen, herkesin giydiğini giymelerini de teşri etmiş olmaktadır.

Yöneticilerin halktan olması, halkın yaşadığı şekilde yaşamasıdır. Yönetici asgari ücretle geçinmelidir. Böylece halktan istediği kadar kemerlerini sıkmayı isteyebilir. عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ (Tevbe, 9/128)manası budur.

Ayrı, lüks bir hayat yaşamaya başlayan bucak başkanını ilmi şura üyeleri ittifakla uzaklaştırabildiği gibi aleyhinde açılan davada hakemler de görevine son verebilirler. Devlet başkanı da merkez bucağın başkanıdır. Aynı hükümlere merkez bucağı da tabidir.

الْأَعْمَىile الْأَعْرَجِ  ifadelerinin haraçları farklı olduğu için tekrar edilmiştir.

وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ

Va LAv Ga Lay eLMaRIyWı XaRaCun (Va LAv GaLay eLFaGIyLı FaGaLun)

“Ve meride de harac yoktur”

Bulaşıcı hastalıklardan dolayı hastalar tecrit edilir, onlarla yemek yenmez. Kur’an bunu da doğru bulmuyor. Bu yasaklığın manasını anlamak için bazı tıbbi bilgilere ihtiyaç var.

İnsan vücudunda insanın ilk hücresinden çoğalan hücre vardır, insanı bu oluşturur. Bunun dışında insan hücresinden oluşmayan mikroplar ve bakteriler vardır. Bakterilerin bazıları yararlı, bazıları zararlıdır. Bunlar normal zamanda kabukların içinde hapsolmuş durumdadırlar, vücuda zarar vermezler ama vücut zayıf düştüğü zaman ortaya çıkarlar ve vücudu hasta ederler.

Sağlam vücutta uzun zaman faaliyet göstermeyen mikroplara karşı kullanılacak ilaçları da vücut imal etmez. Dışarıdan bir mikrop gelirse vücut gafil avlanıp hastalanır. Bulaşıcı hastalıklar böyle bulaşır. Bunu önlemek için aşı keşfedilir. Sağlam vücuda zayıf mikroplar aşılanır. Vücut uyarıyı alır ve hastalık bir daha bulaşmaz. Bunların bazıları ömürlüktür. Ömürde bir defa aşı yapınca bir daha o hastalık o vücuda girmez. Bazıları yıllık, bazıları haftalık, bazıları günlüktür. Saatlik aşı yoktur. Bir aşı eğer aşı olabiliyorsa günün tamamında koruyucudur.

Hac, ömürde bir defa yapılır. Burada ömürlük aşı sağlanır. Oruç yılda bir ay tutulur, yıllık aşı sağlanır ve oruç tutanlar bütün hastalıklara karşı aşılanmış olur. Açken hapsolmuş mikroplar ortaya çıkarlar. Aşılanınca onlar bastırıldığı gibi gerekli ilaçlar da üretilmiş olur.

Bir başka koruma aracı da hastalarla temastır. Hastalarla beraber yemek yerseniz veya onların yaşadığı yerlerde yaşarsanız, onların artıkları olan suları içerseniz, mikroplar az sayıda vücuda girerler ve vücudu uyandırırlar. O vücut o hastalıklara karşı aşılanmış olur. Peygamber’in “Müminin su artığı, müminin şifasıdır.” açıklamasının manası budur.

Bazı hastalıklar diğer hastalıklara karşı da aşı görevini görür. Nezle böyledir. Mesela, ben serumla tedavi oldum ama diğer hastalıklarım da tedavi olmuş. Şekerim normale dönmüş. Dr. Lütfi Hocaoğlu söyledi.

Bazı hastalıklar vardır ki onların etkisi yukarıda saydığımız tedbirlerle sağlanmaz. O zaman karantinaya almak gerekebilir. Peygamber demiş ki “Veba olduğu zaman kimse yerinden ayrılmasın.” Orada olanlar da kalacaklardır, çünkü onlar mikropları almışlardır. Henüz hastalığa dönüşmemiştir ama zayıf olanlara o hastalık bulaşabilir.

Bunlar için özel semtler ayrılır. Orada yaşarlar. Aşılanmış olanlar hizmet ederler. Orada da yine beraber yemeleri söz konusudur. O halde Kur’an’dan marazlı olanların da tecrit edilmemesi gerektiği çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

وَلَا عَلَى أَنْفُسِكُمْ  

Va LAv GaLay EaNFuSiKuM (Va LAv GaLay EaFGuLiKuM)

“Ve nefisleriniz üzerine de”

Ayrıca kölelere değil, çocuklara değil, engellilere değil, kendilerini üstün görenlere değil; vasat gören, sağlam, ergin insanlara hitap etmektedir. Semtleri bucakları yönetmek bunların görevidir. Bunlar üreten kimselerdir. Ürettikleri için söz söyleme yetkisi de onlarındır. Ancak adaletle hareket etmekle mükelleftirler. Kadın, erkek ayırımı yoktur.

أَنْ تَأْكُلُوا

EaN TaEKuLUv (EaN TaFGaLUv)

“Ekletmenizde”

“Taam etmenizde” demiyor da “ekletmenizde” diyor. Yiyecek kadar giyecekte de durum böyledir, yakacakta da durum böyledir, barınakta da durum böyledir. أَنْ تَأْكُلُوا ifadesiلَيْسَ عَلَيْكُمْ ün haberidir. Bundan sonra gelen مِنْ‘li cümlelerin harfi cerli mefulüdür.

Semt bir bütündür, aile bir bütündür. Tek cümlede toplayarak bütünlüğünü ifade etmektedir. Bugünkü parçalanmış aileleri, parçalanmış fasılaları reddediyor.

Fasıla neseben evlenemeyecek kimselerin oluşturduğu bir birliktir. Değişik aşiretlerde olabilirler. Fasılalar aynı zamanda semtler arası ilişkileri de sağlarlar.

مِنْ بُيُوتِكُمْ

MiN BuYUvTiKuM (MiN FuGUvLiKuM)

“Beytlerinizde”

Öncelikle فِي değil de مِنْ getirilmiştir. Demek ki evin her yerinde değil belli yerlerinde yenecektir. بُيُوت marife olduğu için evlerden birinde değil de evlerin belli yerlerinde demek olur. O halde her evin bir yemek yenen salonu olacaktır. Yatak yerlerinden başka bu salon aile fertlerinin ortak yaşama yerleri olacağı gibi konuklar da bu salonda ağırlanacaktır. Yatak odalarından sonra ortak alanlara geçilmiştir.

Har katta toplantı salonu olarak da kullanılan kadın ve erkeklerin beraber namaz kıldıkları yerler vardır. Aşiret yemek verecekse burada verir, hatta fasıla yemekleri de burada verilir. Ayrıca çatı katı mevcuttur. Burada 1200 metrekarelik alan vardır. Çok büyük ziyafetler burada verilir. Evler alanlara izafe edilmiştir. Vasat olmayanların evleri yönetmede bir görevleri yoktur. Bunlar temizlik nöbetini veya bekçilik nöbetini tutmazlar. Buradaki “Küm” zamiri ile kölelerin nöbet tutma yerlerinin olmadığı anlaşılmaktadır. Nöbet tutmayanlar bedel verirler ve yönetime katılmazlar. A’racın yönetimde söz ve oy yetkileri yoktur.

Bundan sonra fasılanın fertleri sayılır.

أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ

EaV BuYUvTi EAvBAvEiKuM (EaV FuGUvLı EAvBAvEiKuM)

“Veya eblerinizin beytlerinde”

بُيُوت kelimeleri tekrar edilmektedir ve fasılanın bütün ferdleri tek tek sayılmaktadır. Muhatap olan, yönetime yetkili kimselerin hepsinin beyt sahibi olduğuna işaret etmektedir. Karıkoca aynı evde otururlar. Evin maliki veya aciri kocadır, zilyedi kadındır ama ikisinin evidir, birlikte kullanırlar. Biri diğerine mani olmaz. Erkek, kadının misafir kabul etmesine mani olmadığı gibi erkeğin de misafir kabul etmesine kadın mani olamaz. Birbirlerinin misafirlerini ağırlamak zorunda değildirler. Erkek onların nafakasını sağlamakla yükümlü olmadığı gibi kadın da kocasının misafirlerine hizmet etmek zorunda değildir. Hatta konukların kirlettiği yerleri kadın süpürmek zorunda değildir, erkek kendisi süpürür.

Eğer evde büyükbaba veya büyükanne oturuyorsa veya evlenmemiş kızlar varsa onlar evin yararlanma ortağıdırlar. Onlar da misafir kabul edebilirler. Hükümler karıkoca arasındaki hükümler gibidir.

Bütün buradaki hükümler tamamlayıcı hükümler olup sözleşme ile başka hükümler de kabul edilebilir. Onun için لَاحَرَجَ ve لَا جُنَاحَ denmektedir. Emir sigası ile getirmemektedir. Bugünkü kanunlarda da çoğu tamamlayıcı hükümlerdir. Boşluğu doldurmaktadır. Asıl olan sözleşmelerdir.

Başka yerde وَفَصِيلَتِهِ (Mearic, 70/13) diyor. Burada bunların kim olduklarını söylemektedir. Başta anne baba ve onların anne babaları fasıladandır.

Aynı fasılaya mensup olanlar birbirlerine yemek verirler, sıra ile yemek verirler. Birbirlerini ağırlarlar. Haftalık, aylık, yıllık olabilir yahut Ramazan’da her gün yapılabilir. Bu sitede akrabalar birbirleriyle devamlı buluşarak birliklerini sağladıkları gibi bir kimsenin en az iki fasılası olacaktır ve iki yemeğe davet edilecektir. Dolayısıyla fasılalar arasında birliği sağlarlar.

Bu yemeklerin en büyük önemi yemek kültürünün nesilden nesile sürmesidir.  

Bir günde değişik çeşit yemek alınacaktır ama bir vakit sabah veya akşam veya öğle tek yemek yapılacak, böylece hem tam beslenecek hem de sindirim kolaylığı sağlanacaktır.

Sindirim, enzimlerle olmaktadır. Çeşitli yemekleri almak değişik sindirici sıvıları üreten bezleri yorduğu gibi sindirmede de etkileri az olur. Bundan dolayı Peygamber bir çeşit yerdi rivayetleri vardır.

Bir de her yemeğin tekniği vardır. Uygun malzeme ve uygun pişirme tekniğini kullanırsanız onun sindirilmesi ve yararı o kadar fazla olur. Dolayısıyla malzeme kadar pişirme de beslenmede önemlidir. Yemek kültürü insanlığın mirasıdır. Aileden aileye intikal eder. Bir sanattır. Kitaplarla öğrenilemez. Ustalardan öğrenilmelidir.

Yemek pişirirken fasılanın hanımları yardımlaşırlar, dolayısıyla yemek tekniğini öğrenirler. Fasıla içinde devam eden bir kimse değişik fasılalarda yer alacağı için ihtisaslaştığı yemek türünün pişirilmesini onlara da öğretir.

Yenibosna’da henüz sıra başlamamıştır ama yemek kültürü sohbetleri yapılmaktadır.

أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ

EaV BuYUvTi EumMaHAvTiKuM (EaV FuGUvLı EuMaHAvTuKuM)

“Veya ümmehatınızın beytlerinde”

Evet, babanın beyti gibi ananın da beyti vardır. Baba yemek sırasına girdiği gibi ana da girmektedir. Burada karı kocadan bahsedilmemektedir, çünkü bunlar birbirlerinin fasılasından değildir. Baba ayrı, anne ayrı yemek vereceği için بُيُوت kelimesi tekrar edilmiştir.

İslamiyet’te tam mal ayrılığı vardır. Herkes yararlanma mülkiyetine kişi olarak kendisi maliktir. Kişiler karşılıklı olarak anlaşarak yararlanırlar.  Bu ayette fasılalar sayılmıştır.

Önce erkekler sonra kadınlar zikredilmiştir. İnsanın iki tarafı vardır. Kişisel tarafı, özgürlüğüdür. Burada kadın merkezdedir. Topluluk tarafı, insanlık tarafıdır. Burada erkek merkezdedir. Zina cezası verilirken önce kadın zikredilmiştir. Çünkü insanın kişiliğini korumaktadır. Hırsızlık cezası zikredilirken önce erkek zikredilmiştir. Burada ekonomiden sorumlu erkek olduğu ve yemekte ekonomi galip olduğu için önce erkek zikredilmiştir.

أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ

EaV BuYUvTi EiPVAvNıKuM (EaV FuGUvLı İPVAvNıKuM)

“Veya ihvanınızın beytlerinde”

İnsana yakınlık bakımından anne-baba kadar kardeşler de yakındır. İnsan annesinin kromozomlarının yarısını taşımakta, babasının kromozomlarının da yarısını taşımaktadır. Kardeşler ise aynı kromozomları taşırlar. Dolayısıyla bazı yerlerde kardeş anne babadan daha yakındır. Kısas talep etme hakkı anne babaya değil de kardeşe verilmiştir. Kardeşlerin ise eşleri farklı olduğu için geçimsizlik olmaktadır. Mirasın bölüşülmesinde kardeşler arasında soğukluk geçmektedir. Bundan dolayı anne babadan sonra kardeşleri zikretmektedirler. Erkek ve kız kardeş ayrı statüde olduğu için ikisini tekrar etmiştir.

أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ

EaV BuYUvTi EaPaVAvTiKuM (EaV FuGUvLı FaGaLAvTiKuM)

“Veya uhtlerinizin beytlerinde”

Erkek kardeşler gibi kız kardeşler de yemek sırasına dâhil olurlar. Sırası gelen eğer müsait değilse sonra gelene haber verir, sıralar bir öne alınır. Sonra imkân bulduğunda tekrar eski sıraya ulaşılır. Böylece nöbetleşme fıkhı da öğrenilmiş ve gelişmiş olur.

Herkesin yemek davetlisi farklıdır. Kızlar kız arkadaşlarını, erkekler de erkek arkadaşlarını davet ederler. Davetliler akraba olmazlar. Böylece kız ve erkeklerin tanışması için vesile olur. Bunun için kız erkek namazları beraber kılarlar.

Misafir erkeklerle misafir kızlar burada tanışırlar. Batıdaki balolar bu tanışmayı çirkince sağlamaktadır. Biz Allah’tan daha akıllı değiliz, O ne diyorsa onu yapacağız.

أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ

EaV BuYUvTi EaĞMAvMiKuM (EaV FuGUvLı EaFGAvLıKuM)

“Veya emmilerinizin beytlerinde”

Aşiretler yani ocaklar aynı katta oturanlardır. Gerek iş hayatında gerek çalışma hayatında anlaşanlardır. Komşuluk ilişkisi vardır.

Dışardan evlilik dolayısıyla aşirette kardeşler oturmamaktadır. Birbirleriyle evlenemeyecekler arasında kardeşlerin çocukları, anne babaların kardeşleri de vardır.

Kız erkek ayrılmaksızın birbirlerine mahrem kimseler babalarının erkek kardeşlerine عَمّ, kız kardeşlerine عَمَّة derler. Analarının erkek kardeşlerine خَال, kız kardeşlerine خَالَة derler. Türkçede عَمّ “amca” عَمَّة “hala” veya “bibi”, خَال “dayı”, خَالَة “teyze” demektir. Dilde böyle yanlış aktarmalar olmaktadır.

أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ

EaV BuYUvTi GamMAvTiKuM (EaV FuGUvLı FaGLAvTiKuM)

“Veya a’mmetlerinizin beytlerinde”

Babalar arasına babaların babaları da girer. Dedeler babalardır. Amcalar arasına dedelerin erkek kardeşleri de girer.

Teyzelerin amcaları hangi gruba dâhil edilecektir?

Fıkıhçılar sadece anaların analarını ve onların kız kardeşlerini dâhil ederler. Diğerine fasid diyorlar. Çok yanlış, biz saf analar ve amcalar diyebiliriz. Diğerlerine de mutlak halalar veya mutlak amcalar diyoruz araya kadın girmişse mutlak hala oluyor.

أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ

EaV BuYUvTi EaPVAvLiKuM (EaV FuGUvLı EaFGAvLıKuM)

“Veya hallerinizin beytlerinde”

Bu sıralamada أَوْ‘ler getirdi. وَ‘ler getirseydi yemeklerin müşterek verileceği anlamı çıkardı. أَوْ getirmesiyle herkesin ayrı yemek vermesi gerekir ama ev olarak müşterek ev kullanılacaktır. Ayrı ayrı ev olacağı gibi müşterek ev de olabilir. Sırayla herkes aynı eve de dâhil olacaktır.

أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ

EaV BuYUvTi PAvLAvTiKuM (EaV FuGUvLı FaGaLAvTiKuM)

“Veya haletlerinizin beytlerinde”

Ziyafet verir, artan pişmiş etleri herkes bölüşür ve eve götürür.

Kural dışı olarak bugün hemen her toplulukta uygulanmaktadır. Çobanlık döneminde her hafta hayvanı birisi keser, birlikte doya doya yerlerdi. Bahçede dolaştıktan sonra bir daha yerler, artan etleri de bölüşerek evlere götürürler. Halk beslenmelerini böyle sağlar. Birisine misafir gelecekse sırası olmasa da hayvanı o keser. Misafir öyle ağırlanır. Biz böylesine misafir olduk.

Kur’an en ilkel toplulukların da en ileri toplulukların da hükümlerini içermektedir.

Semt Kooperatifleri kurulup yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına taşınmamızı şimdiden planlamalıyız. Bu ayetleri iyi yorumlamalıyız. Çünkü taşındıktan sonra yanlış başlattığımız bir şeyi sonra düzeltemeyiz.

Bunun denemesini İzmir Akevler’de yaptık.

Şimdi de onun için Yalova’dayım.

أَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُ

EaV MAv MaLaKTuM MaFAvTıXaHUv (EaV MAv FaGaLTuM MaFaGıLaHUv)

“Veya miftahlarına malik olduğunuzda”

بُيُوتkelimesi tekrar edilmemişidir.

Buradaki مَا ile مَنْ manasında ise anahtarlarına malik olduğunuz kimseler denmiş yani onların evinde denmiş olmuş olur. Eğer bir topluluğun tüzel kişiliği varsa الَّذِينَ olarak gelir, topluluk var ama tüzelkişiliği yoksa الَّذِينَ getirilmez. Topluluk kastedildiği için de مَنْ getirilmez, مَا getirilir. Ortak anahtarlı topluluk varmış.

Bu ifade bize bugünkü pasaport ve vize düzeninin ortaklık düzenine dönüşecek uygulamasını öğretmektedir. Herkesin cep telefonu vardır. Arabanın şifresi girildiğinde kapısı açılmaktadır. Medhal’e parmak iziyle girilmektedir.

İnsanın anahtarlığına şifreler yüklenecek, odasına onunla girecek, eve onunla girecek, katına onunla çıkabilecek, semt apartmanına onunla girecek; bucağına, iline, ülkesine onunla girecek. Artık vize ve pasaport kontrolü yoktur. Telefonuna o ülkenin şifresi yüklenmiş, kapılardan birinde onun tuşuna bastı mı kapı açılacak. İşte bunlar ortak anahtarlı kimselerdir. Yani herkeste tek anahtar var, hepsi o anahtarla oraya girmektedir.

İki ev eğer aynı numaralı anahtar kullanırsa yani tek aile ve tek ev şeklinde birinin yakını iseler, nesep dışında bunlar fasıladan olmuş olurlar. Sadıklardan önce zikrettiğine göre demek ki onlardan daha yakınlar vardı. Onlar da yemek sırasına dâhil olurlar.

أَوْ صَدِيقِكُمْ  

EaV ÖaDIyQıKuM (EaV FaGıyLıKuM)

“Veya sadığınızda”

صَدِيق birbirleriyle sadakatte anlaşmış kimselerdir. Ortak anahtarlara sahip değiller ama şirketi mufavada benzeri ortaklık kurmuşlardır. Birbirlerinin borç ve alacaklarına kefildirler, kazançlarını ona göre bölüşürler.

Birçok toplulukta böyle dostluklar vardır. Evlat edinme veya kirvelik gibi kurum topluluklarda mevcuttur. Bunlar arasında yakınlık doğar ama bu yakınlık, evlenmelerine mani değildir.

Bugün müşterek anahtarlı topluluk yoktur, sadıklık da çalışmamaktadır ama üçüncü binyıl uygarlığında bunlar önemli fonksiyonlar icra edeceklerdir.

Bunların evlerinde yemek yemede harac yoktur.

Sadıkı şöyle ifade edebilirim. Ben bir işi yapacaksam onu birine danışırım, o “Evet” derse o işi yaparım. Bazı kimseler vardır ki bütün işleri birbirlerine danışırlar. Bunlar sadıklardır.

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ

LaYSa GaLaYKuM CuNAvXun (LaySa GaLayKuM FuGAvLun)

“Sizin üzerinize cunah yoktur”

Fıkıhçılar kadınların yanlarında mahrem yakınları olmadan seyahate çıkmalarını haram saymışlardır. Ancak Kur’an tek başına kadın turistlerin olmasını istemektedir, سَائِحَاتٍ denmektedir. Yabancılarla yemek yemek meşru sayılmamıştır ama fasıla ziyafetleri istisna edilmiştir. Burada davetliler arasında ortak anahtara malik olmayan sadıklar, yabancı oldukları halde katılırlar. Ev sahibi misafirlerine oturacakları yerleri gösterir. Tanıştırmak istedikleri kimseleri ve özellikle gençleri yan yana oturtarak tanışmalarını sağlar. Birlikte oturtacaklarına dair önceden danışır, kabul ederlerse oturtur. Bundan dolayı حَرَج ile beraber جُنَاح da kullanılmıştır.

أَنْ تَأْكُلُوا جَمِيعًا

EaN TaEKuLUv CaMIyGan (EaN TaFGaLUv FaGIyLan)

“Cemian ekletmenizde”

Önce جَمِيعًا kelimesini zikretti. İstenen, birlikte yemektir. Kadın erkek karışık olarak oturacaklardır. Çocuklarla gençler karışık oturacaklardır. Bazen ayrı oturmak isterler, herkes yaşıtları ile veya kadın kadına yemek ister. Bunda bir cunah yoktur.

أَوْ أَشْتَاتًا

EaV EaŞTAvTan (Eav EaŞTAvTan)

“Veya eştaten”

شَتّ‘Bölüm’, ‘ayrı ayrı’ demektir, aynı evlerde olacaklar, aynı salonda olacaklar ama ayrı ayrı yiyecekler. Namazlarda kadın erkek ayrı saflar tutulmaktadır. Çocuklar da yer almaktadır. Bununla beraber bu, Kur’an’daki ayete dayanmamaktadır. Hacda kadın erkek birlikte yürünmektedir. Burada da جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًاbir fark yoktur denmektedir. 

İşyerleri için “Onların kesbettikleri onlarındır, sizin kesbettiğiniz sizindir.” (Bakara, 2/286) diyerek kadınların işyerlerini ayırmış, rükû için ise وَارْكَعِيمَعَالرَّاكِعِينَ (Bakara, 2/43) diyerek birlikte rükû edileceği bildirilmiştir. Şeriat ne diyorsa o yapılmalıdır. Şeriatın ne dediği üzerinde içtihatlar yapılmalı, farklı anlayışlar, uygulamalar olmalı, sonuçta hangi uygulama başarılı olursa o uygulanmalıdır.

Başarının ölçüsü nedir?

Birincisi gün/saattir. İkincisi nüfus/yıllık ölümdür. Üçüncüsü (katl+idam) /canlı nüfusudur. Dördüncüsü üretim/satıştır. Değişik din ve mezheplerin başarısı bununla ölçülecektir. Başarılı olan sitelerin düzenleri Kur’an’ı doğru anlamış olacaktır.

فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا

Fa EiÜAv DaPaLTuM BuYUTan (Fa EiÜAv FaGaLTuM FuGULan)

“Beytlere duhul ettiğinizde”

فَ harfi ile atfedilmiştir. Nereye atfedildiğini anlamak için önce إِذَا’yı ararız. وَإِذَابَلَغَالْأَطْفَالُatfedilebilir. Eğer وَ ile gelseydi açıklayabildik ancak فَ ile gelmiştir ve açıklayıcı فَ olamaz. O halde hazfedilmiş cümle vardır. فَإِذَا دَخَلْتُمْ onun açıklamasıdır. Belli evlere girin denmektedir. Yukarıda sayılan evlerden birine girdiğinizde anlamını verebiliriz. O zaman da neden هَا getirmedi de بُيُوتًاkelimesini tekrar etti. Yukarıda sayılanlardan başkaları da dâhil olsun diye izmar etmeyip izhar etti. 

فَسَلِّمُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ

Fa SalLiMUv GaLAv EaNFuSiKuM (Fa FagGiLUv GaLAy EaFGıLiKuM)

“Nefislerinize teslim edin”

Yani bir eve girdiğiniz zaman birbirinize selam verin denmektedir. Topluluğa giren oradakilere selam verir. Onlardan birinin selam alması yeterlidir. O topluluk adına selam almış olur. Bir yabancıya içimizden biri izin verdi mi diğerleri de izin vermiş olur.

Buradan başka bir şey daha biliyoruz. بَيْت deyince binalarla birlikte ehli de anlaşılmaktadır. فَاسْأَلِالْقَرْيَةَ demek ehli karyeye demektir. O halde kentler, karyeler birliğidir.   Müminler bundan dolayı küsemezler. Çünkü aynı yerde yaşayanlar bir araya gelince birbirlerine selam verme durumundadırlar.

Yalova’da aynı işyerinde çalışanlar birbirleri ile konuşmamaktadırlar.  Bu, Yalova cemaatinin henüz mümin olmadıkları anlamına gelmektedir. Bu ayetin bu yorumunu Yenibosna çalışanları iyi okumalıdır, Akdemir de okumalıdır, bütün müminler okumalıdır.

Bu emir ‘Ey iman edenler’ diye başlayan ayetler içinde zikrediliyor.

Kur’an’da siz ateşten bir çukurun kenarında iken Allah kalplerinizi telif etti diyor. Nasıl olacak da bu kavga eden kişilerle Adil Düzen gerçekleşecek diyordum. Şimdi dua ediyorum ki Yalova’dakiler birbirlerine selam vermeye başlasınlar.

Olağan mantık olarak benim bunları yazmamam gerekir. Ortak olacakları da pişman eder. Ama Allah bunları özellikle yapıyor, bizi imtihan ediyor.

تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللَّهِ

TaPıyYaTan MiN GiNDi elLAHi (TaFGıLaTan MiN GıNDı elLAHi)

“Allah’ın indinden tahiyye”

تَحِيَّةً mefulü mutlaktır yani سَلَامًاتَحِيَّةً anlamındadır. Hal de olabilir. Hayat sağlık demektir. Türkçede sağ ve ölü, hayat farklı kelimelerle ifade edilmiştir. Arapça hayat her iki manadadır. Hayat kelimesi ile Allah’tan sağlık dileyin denmektedir.

İnsanlar arasında iki türlü ilişki vardır; düşmanlık ve dostluk. Düşmanlar karşı tarafı yok etmek isterler, dostlar ise birlikte yaşamak ister. Selam vermek demek senin dostunum demektir. Bir evde, bir semtte, bir bucakta, bir ülkede, yeryüzünde insanlar bir beyttedirler. Beyt ikamet edilen yer demektir.  Beyte bu geniş manayı verirseniz saydıklarım nass ile ifade edilmiş olur, yoksa ikamet illetiyle kıyas yoluyla saydıklarımı içine alır. بُيُوتِكُمْ yüz lojmanlı apartmandır ama bucak, il, ülke ve yeryüzü kıyasla bunun içine dâhil olur.

Pasaport demek selam verip selam almadır. Eve girmede izin aynı zamanda ülkeler arası dolaşma demektir. اللَّه kelimesi topluluk olarak alındığında benim dayanışma ortaklığım var demektir. Ben size bir şey yaparsam dayanışma ortaklığım kefildir, öder demektir. Siz bana bir şey yaparsanız o hakkı korur demektir. اللَّه kelimesi âlemlerin sahibini ifade ediyorsa O’nun emrine göre ben şeriat içinde beraber olmak istiyorum demek olur.

مُبَارَكَةً طَيِّبَةً

MuBARaKaTan OayYıBaTan (MüFAGaLaTan FaGıLaTan)

“Mübareke tayyibe”

بُرْكَانbiriken yanardağ demektir. Yerden fışkırıp saçılan su için de kullanılır. Bol, bereketli demektir.

ب geçiş yerini, ر tekrarı, ك de varlığı ifade eder.

Bu surede (35. ayet) elektrikten bahsederken شَجَرَةٍمُبَارَكَةٍ denmektedir, bereketli bol anlamına gelmektedir. Müfaale babı karşılıklı bereketleşme demektir. Bende ekmek sende de su olsa, ben susuz sen de ekmeksiz yaşayamazsın ama eğer değiştirirsek ikimiz de yaşamaya başlarız. O halde tek başıma ekmekle bir iki gün yaşarım, sen de bir iki hafta yaşarsın ama sürekli değiştirdiğimiz zaman tüm ömrümüz boyunca yaşarız.

İşte, bir arada olma, birlikte iş yapma ve değiştirme bunun için mübarektir. Bir arada bu bolluktan yararlanmak istiyorum. Barış içinde olalım demektir.

طَيِّبَة demek temiz sağlıklı demektir. Ben güçlü olurum veya param olur seni zorla çalıştırırım, zorla bereketi sağlarız ama bu طَيِّبَةolmaz. Ben sizinle barış içinde olmak üzere aranızdayım demektir. Bundan dolayıdır ki akitlerde rıza şartı aranmıştır.

Arz ve talep kanunlarının çalışmadığı yer طَيِّبَةdeğildir. Sure bir aileyi bir apartmanı anlatarak tüm insanların nasıl ilişkiler kuracaklarını bildirmektedir.

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ

KaÜAvLiKa YuBayYıNU elLAHu LaKuM (KaÜvLıKa YuFagGiLu elLAHu LaKuM)

“Allah böylece size tebyin etmektedir”

كَذَلِكُمْ denmiyor da كَذَلِكَ deniyor. Her mümini ayrı muhatap alıyor, herkesi ayrı olarak görevlendiriyor ve yetki veriyor. Hepimiz doğrudan Allah’a ve O’nun halifesi olan topluluğa muhatabız.

Demokrasi halk yönetimi demektir. Bugün kandırmaca demokrasisi vardır. Kırgızistan’a gitmeden önce “İslamiyet’te de laiklik ve demokrasi vardır.” diyordum ama Kırgızistan’da gördüm ki demokrasi ve laiklik yalnız Kur’an düzeninde vardır. İnsanları Allah birbirine muhtaç etmiş ama birbirine esir etmemiş. Herkes özgürdür, içtihat yapar ve yaşar, hesabını bu dünyada kendi atadığı hakeme, ahirette ise âlemlerin rabbine verir.

لَكُمْ‘deki siz de birlikte olmamızı ifade etmektedir. Hepimiz ayrı ayrı mükellefiz, kendi içtihadımızla hareket ederiz. İçtihat yapmadan önce istişare edeceğiz. Çevre ile aramızda uzlaşacak ondan sonra azmedeceğiz. Beraberliğimizi sağlayan budur.

Başkaca beraberliği sağlayan hakemlerdir. Tarafların seçtiği iki hakem ile hakemlerin seçtiği başhakemlerin kararını Allah’ın kararı olarak göreceğiz. Hakemler topluluğun yetkili kıldığı kimseler arasından olmalıdır. Her yerde denge vardır, kişi özgürlüğü ve kamu düzeni vardır.

الْآيَاتِ

eLEAvYAvTı (eLEaFGavLı)

“Ayetleri”

Ayetlerini/آيَاتِهِ demiyor الْآيَاتِ /ayetler diyor. İçtihadın delillere dayanmasını belirtiyor. Hukukun ve ilmin genel olduğunu bildiriyor. Kâfirler de müminler de Allah’ın ibadıdırlar. O yaratmış, O görevlendirmiş, O onlara güç vermektedir, O’nun iradesi ile olmaktadır. Ne var ki O’nun rızası iman tarafında ve müminler tarafındadır.

İşte, razı olduğu zaman “benim” der, “O’nun” der, “Allah’ın” der; razı olsun olmasın bütün iradesi ile hüküm koyuyorsa o zaman الْآيَاتِ der.

Yargıda taraf tutmak yoktur. Yargı tarafsız olmalıdır. Yargı kararını dinlemeyenin kafası uçurulmalıdır. Burada الْآيَاتِ demiş olmasının hikmeti budur.

لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (61)

LaGalLaKuM TaGQıLUvNa (Lagalaküm TaFGaLUvNa)

“Akledersiniz diye”

Kelimelerin İslamiyet’ten önce manaları vardır, bir de İslamiyet’in yüklediği Kur’anî manalar vardır. Kur’an kelimeleri kendi manasında kullandığı gibi cahiliye döneminin lügat manasını da kullanır. كَافِر ‘çiftçi’ demektir. En çok geçen manasını gene biliriz, kendi yüklediği manada zikrederiz.

عَاقِلَة dayanışma ortaklığıdır. Araplar عُقْل (tekili عِقَال) kelimesini ayak bağı manasında kullanırlar. Kur’an عَاقِلَة kelimesini kullanmaz, وَلَايَة kelimesini kullanır.  Burada Arapların kullandığı anlamda kullanmaktadır.

Kuvvet ehli topluluğun düzenini merkezi otorite ile sağlamaktadır. Kişiler, Sermaye veya silah, zorla düzeni kurmaktadır. Oysa Kur’an düzeni adaletle kurmaktadır. Kurallar vardır. O kurallara uyulduğu takdirde uyanlar yargı yoluyla güvence altına alınır, yargı kararlarının bekçiliğini silahlı güç yaparsa düzen kurulmuş olur.

Kur’an’da kişinin akletmesinden hiç bahsetmez, kavmin akletmesinden bahseder.

 

YORUM

Evlerde birlikte ve ayrı ayrı yemek yemeyi ve bu yemeğin nesebin yakınlığı ile sürdürülmesini anlatmıştır. Kat kat olarak yükselecek binalarda zikredilen بُيُوت kelimesi tekrar edilmiştir. بَيْت  kelimesi esas alınarak bucaklar, iller ve ülkeler arası gidiş gelişler ve pasaport ile vize konularını beyan etmiştir. Bugünkü teknikle zor ulaşacağımız seviyede, olacaklar bildirilmiştir.

Köyümde belki zengin tek ailenin bir oğlu vardır. Sırtına yük yükler, iki gece dışarıda kalarak ilçeye gider, herkesin yaptığı gibi ürünlerini satar ve ihtiyaçlarını alır, dönerdi. Gece dışarıda kalmıştır ve üç günün yorgunluğu ile ikindi vakti eve dönünce evde canı sıkılır, bahçeye iner yine iş yapardı. Onun için çalışmak yemek yemek kadar zevkliydi.  

Sizler de meşgaleniz içinde toplanıp ders yapıyorsunuz. Maç seyretmiyor, sinema ile gününüzü harcamıyorsunuz. Herkes para ile yazıp para vermedikleri zaman yazı yazmazken, arkadaşlarınız yazı yazmakla kalmıyor, üste para vererek yayın yapıyorlar.

Şimdi sizler böyle yaparken çocuklarınız ne yapıyor? Derslerine çalışmıyorlar. Öğretmenler anne babalarına çalıştırmaları için baskı yapıyor. Öğrenmenin zevkini hiçbirisinde görmüyorsun. Kitapları açmadan mezun olan arkadaşları bilmekteyim. Otuz yaşına kadar okumakta, askerliği zorlanarak yapmakta, ondan sonra da yapabileceği iş olmamaktadır.

Bu şekilde baba mirası ile geçinseler bile boş oturdukları için içkiye, kumara, uyuşturucuya alışmaktadırlar. Sermaye bunları avlamakta, önce suç işletmekte, sonra da polisi, jandarmayı üstüne salmakta, Dolar’ı ile onları korumakta, dağda eşkıyaları böylece beslemektedir. Diğer yandan karın tokluğuna çalışan işçi, kamu görevlileri zorlukları aşabilmek için yolsuzluklara uzaktan yakından düşmekteler.

Bunun çaresi nedir?

İzmir İmam Hatip Okulu vardı, 150 talebesi vardı. Hiçbir anarşi olayı olmuyordu. Kenan Evren iktidara el koyunca birden beş misli öğrenci artı, 750 öğrenci oldu. Kenan Evren işte bunun için İmam Hatip Okulları’nın sayılarını çoğalttı, Kur’an Kurslarını serbest bıraktı, Yüksek İslam Enstitülerini fakülte yaptı.

Bunun sonucu ne oldu?

Getirdiği anayasa %91 oyla kabule edildi. Ondan sonra Türkiye’de askeri müdahale olmadı. 28 Şubat’ı asker yapmadı. Sermaye’nin oyununu boşa çıkarttı. O sayede bugün AK Parti iktidarda, 15 Temmuz başarıya ulaşmadı, İslam kıyafetine giren ajanlar sonunda başarısız oldular.

Erbakan diyordu ki; Adil Düzen’in kokusu ile bugünkü duruma geldik.

Ya Adil Düzen gelirse ne olur?

İran’a davetli olarak gitmiştik. Havaalanında bir genç bizi karşıladı ve bize dedi ki: "Şimdi siz İslam ülkesine geldiniz zannedersiniz. Burada İslam düzeni var. Mollalar inkılap yaptılar ama ne yapacaklarını kendileri de bilmiyor. Bunu ancak mühendisler, doktorlar, hukukçular yapacaklar." Bu sözleri elbette durup dururken söylemedi.

Ziya Gökalp, Mehmet Akif, Said Nursi ve benzeri muhterem zatlar çözümün İslam’da olduğunu bildiler ama ne olduğunu bilmediler. Bu husustaki çalışmalarıyla 1967’de İzmir’de kurulan Akevler işe koyuldu. Bir iki yıl içinde Necmettin Erbakan, Sabahattin Zaim, Hayrettin Karaman ve benzeri İslam mücahitleri Akevler’e katıldılar. Böylece bugün bu seminerler yazılmaktadır. “Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası” ortaya konmuştur. Eskiden Müslümanlar kâtiplik bile yapamazken şimdi namaz kılmayan cumhurbaşkanı olamamaktadır. CHP Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yaptı.

Bu sureleri ve bu ayetleri okudukça 50 yıllık çalışmalarda ortaklık düzeninin ancak kokusunu getirebildik, birinci hamlede Allah çok büyük zaferler ihsan etti diyorum.

Bu sure bizden şunu istemektedir. Öyle bir şey yapalım ki artık çocuklarımız, bütün insanlığın çocukları, siz seminerlere ve diğer Kur’an çalışmalarına devam edenler, benzeri çalışmalar yapanlar artık düzeni kurmak için anlaşsınlar. Böylece insanlığı uçurumdan kurtarsınlar. Yüz lojmanlı işyeri apartman projesi açısından bu sure bunun için örnektir. Binanın yapılması yanında oraya yerleştiğimiz zaman sorunlar çıkacaktır. Yalova’da beş altı kişi vardır ama Kur’an’ın anlattığı olaylar bir bir olmaktadır. Sabredersek başaracağız.

Veysel İpekçi’ye oynanan oyun bizim hak yolda olduğumuzu göstermektedir. Aslında AK Parti’ye de saldırı bundan. Biz Adil Düzen Partisi’ni kuracağız ama iktidar olmak için değil, yüz lojmanlı işyeri apartmanları kurabilmek için, on bin ortaklı Ar-Ge ortaklığını gerçekleştirmek için. 1970’lerde partiyi Akevler kurdu, gayesi kooperatife ortak bulmaktı.  Beklenenden çok daha büyük ve lehimize olaylar oldu. Arılar kokulara yönelip toplanırlar. Adil Düzen’in kokusu yayıldı. Şimdi arılar beklemektedir. Bizim çalışmalarımızdan yararlanan Turgut Özal arıyı kendi çalışmalarına amblem yapmıştı.

 

Öz Türkçe ile

“Ne köre çekince vardır ne aksağa çekince vardır ne sayrıya çekince vardır.  Evlerinizde ya da atalarınızın evlerinde ya da analarınızın evlerinde ya da erkek kardeşlerinizin evlerinde ya da bacılarınızın evlerinde ya da amcalarınızın evlerinde ya da halalarınızın evlerinde ya da dayılarınızın evlerinde ya da teyzelerinizin evlerinde ya da anahtarları elinizde olanlarda ya da arkadaşınızda tüketmenizde size (çekince) yoktur. Evlere girdiğinizde kendinize Allah’ın kendisinden bol, yararlı sağlık dileyerek karşılayın. Allah bağlanasınız diye kanıtları böyle açıklamaktadır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ne a’maya harac vardır ne a’raca harac vardır ne de marize harac vardır. Buyutunuzda veya abanızın buyutunda veya ümmehatınızın buyutunda veya ihvanınızın buyutunda veya ahavatınızın buyutunda veya e’mamınızın buyutunda veya e’mamenizin buyutunda veya ehvalinizin buyutunda veya halatınızın buyutunda veya mefatihine malik olduğunuzda veya sadıkınızda ekl etmenizde nefsinize (harac/cünah) yoktur. Cemian veya eştaten ekletmenizde cünah yoktur. Beytlere duhul ettiğinizde nefsinize Allah’ın indinden tahiyye mubareke tayyibe olarak teslim edin. Allah böylece ayetleri size akledersiniz diye tebyin eder.”

 

LaYSa GaLay eLEaGMAv XaRaCunVa LAv GaLay eLEaGRACı XaRaCun Va LAv GaLay eLMaRIyWı XaRaCun Va LAv GaLay EaNFuSiKuM EaN TaEKuLUv MiN BuYUvTiKuM EaV BuYUvTi EAvBAEiKuM EaV BuYUvTi EumMaHAvTiKuM EaVBuYUvTi iPVANıKuM EaV BuYUvTi EPaVAvTiKuM Ea VBuYUvTi EaĞMAMıKuM EaV BuYUvTi GamMAvTiKuM EaV BuYUvTi EaPVAvLiKuM EaV BuYUvTi PAvLAvTiKUM EaV MAv MaLaKTuM MaFAvTıXaHUv EaV ÖaDIyQıKuM LaYSa GaLaYKuM CuNAvXun EaN TaEKuLUv CaMIyGan EaV EaŞTAvTan FaEiÜAv DaPaLTuM BuYUTan Fa SalLiMUv GaLAv EaNFuSiKUM TaPıyYaTan MiN GiNDa elLAHi MuBARaKaTan OayYıBaTan KaÜAvLiKa YuBayYıNu elLAHu LaKuM eLEAvYAvTı LaGalLaKuM TaGQıLUvNa

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى أَنْفُسِكُمْ أَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (61)

 

İstanbul; 11 OCAK 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
13.01.2020
08:24

1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1046

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1046. Hafta - 11 OCAK 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1046. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Dersler ve yorumlar seminer notlarında…

Süleyman Karagülle bu hafta ayrıca yorum yazmadı!

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

2019-20; geçen nice yıllar, 10 yıllar ve gelecek -1

2019-20; geçen nice yıllar, 10 yıllar ve gelecek -2

2019-20; geçen nice yıllar, 10 yıllar ve gelecek -3

2019-20; geçen nice yıllar, 10 yıllar ve gelecek -4

FAİZ ile geçen nice yıllar, 10 yıllar ve gelecek - 1

FAİZ ile geçen nice yıllar, 10 yıllar ve gelecek - 2

Reşat Nuri EROL

***

NUR SÛRESİ- 15. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1) الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (2) الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (4) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6) وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7) وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8) وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10) إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11) لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُبِينٌ (12) لَوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَئِكَ عِنْدَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ (13) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (14) إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمٌ (15) وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ (16) يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ (17) وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (18) إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (20) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21) وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (22) إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (23) يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (24) يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ (25) الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُولَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (26) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (27) فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِنْ قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (28) لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ (29) قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ (30) وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (31) وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (32) وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ (33) وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (34) اللَّهُ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35) فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ (36) رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ (37) لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (38) وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً حَتَّى إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (39) أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ (40) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ (41) وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ (42) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ (43) يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ (44) وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (45) لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (46) وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُولَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ (47) وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ (48) وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ (49) أَفِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ (50) إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (51) وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ (52) وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ قُلْ لَا تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (53) قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (54) وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (55) وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (56) لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ (57) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِنْ قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاءِ ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (58) وَإِذَا بَلَغَ الْأَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (59) وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاءِ اللَّاتِي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ وَأَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (60)

***

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ وَلَا عَلَى أَنْفُسِكُمْ أَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (61)

***

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ

LaYSa GaLay eLEaGMAv XaRaCun (LaYSa GaLav EaFGaLı FaGaLun)

“A’manın üzerinde haraç yoktur”

Sure ailenin temel dayanağı olan zina yasağından başladı. Sonra ailelerin yaşadığı yüz lojmanlı apartmanları anlattı ve aynı zamanda orasının işyeri olacağını bildirdi. Semtin maddi yapısını anlattıktan sonra semtin sosyal yaşayışını da anlatıyor.

Bundan önceki ayette yatak odalarının mahremiyetini anlatmıştı. Şimdi de yemeklerin nasıl yeneceğini anlatmaktadır. Semtler birer sosyal hücredir. Nasıl Biyoloji derslerinde hücreler anlatılırsa, Kur’an’da da sosyal hücre anlatılmaktadır.

Evlerde köleler ve çocuklar yaşadığı gibi büyükler arasında engelliler yaşamaktadır, şimdi de onları anlatmaktadır. Engelliler çalışırken farklı iş yerlerinde çalışırlar ama yaşarken aynı yaşarlar. Aile yapısı bir bütündür. Bütün sorunlar ve hastalıklar da ailede ve ailenin yaşadığı ocaklarda ve ocak katlarında çözülür. On ailenin yaşadığı her katta revir olarak da kullanılan yerler vardır. Yatalak hastalar burada yatarlar. Doktor ve sağlık personeli hastanın ayağına gider, hasta doktorun ayağına gitmez.

Kur’an’ın üslubu budur, bir örnek anlatılır ve onun üzerine hükmünü söyler. Diğerleri ona kıyas edilir. Burada da en ağır engelli, asıl olarak kabul edilmiştir. Çünkü kör yemek yerken yemekleri döker. Onun için onu sofrada oturtmak istemezler. Bu durum ise onları üzer. İşte bunun için burada ana örnek olarak seçilmiştir.

Abese Suresi’nde de âmâdan bahsedilmektedir.

حَرَج içinden geçilmesi zor ağaçlık yer demektir. Ormanda içinden geçilmesi zor, dar ve sık ağaçlı yer demektir.

حرج Kur’an’da 15, حرق 9 defa geçer. Toplam 24 (23*3) eder.

ح hareketi, ر tekrarı, ج toplanmayı ifade eder.

Kur’an’da biri جُنَاح diğeri حَرَج olarak birbirine yakın manada iki kelime geçmektedir. جُنَاح sakıncalı demektir. حَرَج ise çekinceli demektir. Bir şey yapmak istersiniz ama çevreden gelecek tepkileri hesaba katarak onu yapmaktan vazgeçersiniz. حَرَج genel olarak meşru olmadığı halde istisnai olan meşru olanlara لَا حَرَجَ dersiniz. Genel olarak meşru olması gerektiği halde, çevrenin baskısından kurtulmak için kaçınmaktan vazgeçip doğrusunu yapmak da لَا حَرَجَ olarak ifade edilmiştir.

Semt içindeki katlarda yani ocaklarda yaşarken tüm insanların eşit kişiliklerinin bulunduğu ve saygınlığa sahip olduğu anlatılmaktadır. İşte, görevde eşitlik yoktur. Üretmede insanlar eşit görevlere sahip değiller, dolayısıyla da eşit yetkileri ve eşit sorumlulukları yoktur. Ama tüketirken, yaşarken insanlar eşit haklara sahiptirler.

Bunu sağlamak için yarısı bedava formülü geliştirilmiştir. Ekonomi derslerinde bunlar anlatılmaktadır.

...






Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1798 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2466 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00