Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019
3056 Okunma, 1 Yorum

NUR SÛRESİ- 4. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (20) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21) وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (22)

 

***

 

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ

EinNa elLaÜIyNa YuXıbBUvNa (EinNa elLaÜIyNa YuXıbBUvNa)

“İhbab eden kimseler”

إِنَّ ile başladı, arada atıf harfi koymadı. Bundan önce anlatılanla ilişiği yoktur. Allah’ın beyan etmesi ile onların muhabbet etmesi arasında ilgi olmadığı gibi, zina ve iftira ile de ilgisi azdır. Onların başka bir halini anlatmaktadır.

Musevilerin bir anlayışı vardır. Kendileri Allah’ın seçilmiş kullarıdır. Doğruluk, fazilet, sözde durma onlarda vardır. Diğer insanlar karaktersiz olup Allah’ın nezdinde kötü kimselerdir. Başkalarının suç işlemesi imanlarını takviye eder.

Sermaye’nin oynadığı başka bir oyun daha vardır. Fuhuş yapmadan o kişinin derecesini yükseltmezler, fuhuş yapmayanı zengin etmezler. Bir suç işlerse ve onu dosyalarlarsa, onu desteklerler. Hâsılı, iman etmiş kimseler arasında fuhşun yaygınlaşmasını isterler. Bu hususta bilgi edinmek isteyen Takvim’de Ergün Diler’in makalelerini okusun.

أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ

EaN TaŞIyGa eLFAvXıŞaTu (EaN TaFGıLa EaLFaGıLaTu)

“Fahişenin şay’i olması”

Burada fahişe fuhşun yerine geçmiştir. İsmi fail camid isim haline gelmiştir. Fuhuş mastarı Kur’an’da yoktur. Bununla beraber özellikle burada fahişe kelimesi kullanılmıştır. Onların istedikleri fahişenin yayılmasıdır. Yani özel ahlakları bozuk olacak ki kendilerine taptırsınlar. Para veya makama tapsınlar. Fuhuş yapsınlar ki sonra dosyada işlem yapıp gerektiği zaman kullansınlar.

شُيُوعkelimesinin ilk manası sarmaşık demektir. Sarmaşık ağaçları sarar ve onlara yalnızca tutunmaz aynı zamanda onların gövdesinden su emer. Kendisi çok derinlere kök salmaz, ağacın köklerine ortak olur.

Ülke içine gelen Sermaye işbirliği yaparak ülkeyi sömürmeye devam eder.

Faizli sistemde faiz kadar enflasyon olur. Enflasyon kadar faizi artırmak zorundasınız. Faiz enflasyonu, enflasyon faizi doğurur. Bundan dolayıdır ki faizli sistemde tekel zorunludur, fiyatları tekel belirler, suni olarak desteklediği firmaları zengin yaparak çalıştırır. Sonra iflas ettirerek marifetini işler. 

İçtihatla tespit edilen maruftur. Münker ise içtihatsız yapılan işlerdir. Herkes içtihat yapmak veya müçtehidini seçmek zorundadır. İçtihadına göre hareket edecektir. İçtihat aleni olacaktır, herkes bilecek ki o böyle hareket eder. Maruf diğer taraftan icma ile sabit olanlardır.

فِي الَّذِينَ آمَنُوا

Fıy elLaÜIyNa EAvMaNUv (Fiy elLaÜIyNa EaFGaLUv)

“İman edenler içinde”

Fuhuş yaygınlaşmalıdır ki suçlu ve günahkâr insanları sömürmek kolay olsun.

الَّذِينَآمَنُواKur’an dilinde Kur’an ehli demektir.

Sermaye teröristleri Müslümanlar arasından organize etmektedir. Böylece hem İslamiyet’e planladığı zararı vermekte hem de İslam devletlerinde Müslümanları ezdirmektedir. 15 Temmuz’u Sermaye organize etmiş, Gülen’e fatura kesmiş; 15 Temmuz’u asıl yapanlarla yaptıranlar dışarıda ama bu vesileyle Müslümanlara zulüm yaptırmaktadır, muhakemesiz samimi inananları hapishanelere doldurtmaktadır.

لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

LaHuM GaÜAvBun EaLIyMun (LaHuM FaGAvLun FaGIyLun)

“Onlara elim azab vardır”

أَلِيم acıtıcı demektir, sıkı ayakkabı demektir, bedenen acı veren, azab demektir. Uzuv yok olmuyor, sadece acı duyuluyor.

Bugünkü hapishaneler, bugünkü işkenceler elim azabdır.

Sermaye çeşitli işkence sistemleri geliştirmiştir. Bunları burada anlatmayacağım. Sonunda zulmedenler aynı zulme uğramaktadır.

فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ

Fıy eLDuNYAv Va eLEAvPiRaTı (Fıy eLFuGLAv Va eLFAvGıLaTi)

“Dünya ve ahiret içinde”

Dünyada azab çekenler ahirette bir daha cezalanmayacaklardır. Oysa burada hem dünyada hem ahirette azab çekecekleri ifade edilmektedir. الَّذِينَيُحِبُّونَile başlamış, azabın topluluğa ait olacağı bildirilmiştir. O halde burada azab ile Sermaye’nin dünyada yükleneceği, bundan dolayı elim azab duyacağı, ahirette de bu fitnesinin hesabını vereceğini söylemektedir. Mağlup olacaksınız ve cehennemde haşr olacaksınız diyor.

Savaşta yenilmek ahiretteki azaptan koruyamaz. Bununla beraber buradaki ahiret öldükten sonraki ahiret olmayabilir. Çünkü öldükten sonra kimse kimsenin yükünü yüklenmeyecektir. Kişisel ceza vardır. Topluluk cezası yoktur.

Buradaki ahiret sonraki ahirettir. Yani önce yenileceksiniz. Ölme zamanında yenileceksiniz. Sonra da yirminci yüzyılda yenileceksiniz anlamı çıkar. الْآخِرَةmarifedir, bu dünyada belli bir zaman olur ki bu da yirminci yüzyıldır.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ

Va elLAvHu YaGLaMu (Va elLAvHu YaFGaLu)

“Ve Allah ilmeder”

Bundan önce söylenenler bize söylenmiştir. O kadar bilmiyoruz ki Kur’an çok açık ifade ettiği halde biz hala Sermaye’nin galip geleceğini sanıyoruz. Ben bile acaba yanlış mı anlıyorum diye kuşkulanıyorum.

وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19)

Va EaNTum LAv TaGLaMUvNa (Va EaNTuM LAv TaFGaLUvNa)

“Ve siz ilmetmezsiniz.”

Bu cümle fiilden sonra وَ ile bağlanmış isim cümlesidir. Siz bilmediğiniz halde Allah biliyor denmektedir. Böylece İslam âlemi içinde şayi edilen fuhuştan dolayı müminlerin değil de bunu yapanların cezalanacağı ifade edilmektedir. Müminler arasında fuhşu yaymak isteyecekler ama yayamayacaklar, müminler de bundan dolayı cezalanmayacaklar, çünkü suç işlemeyeceklerdir. Bu büyük müjdedir.

Müslümanların kızları hala iffetlerini koruyorlar. Evlilik dışı ilişkiler meşrulaşmamıştır. Müslümanlar anarşist olmuyorlar. Kürt adı altında Ermenilere suç işletiliyor. Kürtler eşkıyalarla bir olmuyor. Yapan başkaları ama fatura onlara kesilmiştir.

15 Temmuz’da Türk generaller Türklerin başına bombalar yağdırmamıştır. 250 kişi ölmüştür, bunun bir kısmı isyan eden ajanlardı, hangi ırktan hangi dinden oldukları belli değil. Batı’da çıkan dünya savaşlarında elli milyon insan ölmüştür. Yahudiler İsrail’de toplansın diye Sermaye Hitler’e işkence yaptırtmıştır. Hitler bir Yahudi ajanı idi. Sonunda azap içinde canını vermiştir. Tüm fitne çorapları Müslümanların üzerinde örüldüğü halde en az zayiat veren yine Müslümanlar olmuştur. Yeryüzünde Yahudi nüfusu artmıyor, Müslümanların yıllık olarak artan nüfusu belki tüm Yahudi nüfusu kadardır.

 

YORUM

İnsanda iki öğrenme sistemi vardır; bilinçli öğrenme, bilinçsiz öğrenme. Bir insan okuma yazmayı bilinçli öğrenir, konuşmayı ise bilinçsiz öğrenir. Çevreniz size bilinçli etki yapar. Bir şeyi satmak istediği zaman pazarlayanı gönderir, siz onu bilinçli olarak sonunda tercih edersiniz. Bakkala gidip “Ekmek istiyorum” dediğiniz zaman siz bunu bilinçli olarak öğrenmediniz, anne babanız bakkaldan ekmek aldığı için siz de oradan ekmek almaktasınız.

Sigarayı bilinçli olarak içer ve alışırsınız. Sigara içmeniz bilinçlidir ama alışmanız bilinçli değildir. Arkadaşınız ikram ettiği için içersiniz ama sonra dilemeniz dışında ona alışmış olursunuz. Sanatkârlar ve modacılar insanlara bir şeyler sunarken bilinçli olarak film seyredersiniz ama sizde bilinç dışı etkileşme başlar. Bu etki iyi veya kötü olabilir.

Birisinin aleyhinde konuşmanızla bile onun propagandasını yapmış olursunuz. Böylece o kişi sizin zihninizde yerleşir. Kötülükle size bilinçsiz olarak yerleşir. İyi insanları tanırsanız ve onlarla derinlemesine tanışırsanız bilinçsiz olarak onların iyi taraflarını alırsınız. Tarikatlar bunu bildikleri için kimsenin aleyhinde bulunmaz, kötüleri ağızlarına bile almazlar, hep iyilerden ve iyiliklerinden bahsederler.

İslam sanatı dediğimiz zaman bilinç dışı olarak insanları kötülüklerden uzaklaştırma ve iyiliklere yaklaştırma eğitimi demektir. Devamlı kötülüklerden bahsetme bilinç dışı insanı kötü yapmadır. Bu ayet bize bunları anlatmaktadır.

 

Öz Türkçe ile:

“İnanmış kimseler içinde kötülüklerin yaygınlaşmasını sevenler için şimdi de ileride de acıtıcı tadış vardır. Siz bilmezken Allah bilmektedir.”  

 

Kur’an kelimeleri ile:

“İman etmiş olan kimseler içinde fahişenin şayi olmasından ihbab edenler için dünya ve ahirette elim azab vardır. Siz ilmetmezken Allah ilmetmektedir.”

 

EinNa elLaÜIyNa YuXıbBUvNa EaN TaŞIyGa eLFAvXıŞaTu Fıy elLaÜIyNa EAvMaNUv LaHuM GaÜAvBun EaLIyMun Fıy eLDuNYAv Va EaLEAvPiRaTı Va elLAvHu YaGLaMu Va EaNTum LAv TaGLaMUvNa

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19)

 

***

 

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ  

Va Lav LAv FaWLu elLAvHı GaLaYKuM Va RaXMaTuHUv (Va LaVLAv FaGLu elLAvHı GaLaYKuM Va FaGLaTuHUv)

“Ya Allah’ın fadlı ve rahmeti üzerinizde olmasaydı”

“Ya Allah’ın fadlı ve rahmeti olmasaydı” bu surede dört defa geçmektedir. İkisi şart ve ceza olarak geçmiştir. Allah’ın fadlı ve rahmeti olmasaydı size azab messetmiş olurdu denmektedir. Geçmişteki bir şartı ve geçmişteki cezayı içermektedir. Diğer iki geçişte ise ceza yoktur. Onun yerine isim cümlesi geçmektedir. لَوْلَا’dansonra gelen de isim cümlesidir. Birbirine atfedilmiştir. Bu olmasaydı ve bu olmasaydı denmiştir.

فَضْل istihkaktan fazlasını vermek veya azabda tenzilat yapmaktır. Ceza kanunları da hep böyledir, yirmi yıl hapsedilir ama değişik sebeplerle cezalarda tenzilat yapılır. Bu fadldır.

رَحْمَة ise insanların ihtiyaçlarını gidermedir. Bu da iki çeşittir. Karşılıksız ihtiyaçları gidermedir, rahman sıfatı ile tezahür eder. Sa’y karşılığı ihtiyaçlarını gidermedir, o da rahmettir, çünkü o sa’ya rahmet edenin ihtiyacı yoktur. Burada ilahın iki sıfatını atfetmektedir.

Bundan önceki ayette Allah hakîm tevvabdır denmiş, burada ise raufun rahim denmiştir. Her iki ayet Osman mushafında son satırlardadır. Birinci sahifede zina ve zina iftirasının cezalarını anlattı ve tevvab olduğunu, hakîm olduğunu bildirdi. Ceza tevvabı içerir yani bir kimse günahını itiraf eder de cezasına razı olursa o kimse tevbe etmiştir ve cezası ile aklanmıştır, artık suç işlememiş insandan farklı durumda değildir.

Kur’an orada hukukun kurallarını açıklamıştır.

Bu sahifede ise Kur’an fuhşun teşyi edilmemesini açıklamıştır.

İnsanlar suç işlerler, günah işlerler. Eğer ispat edilirse cezalarını çekerler, ispat edilmezse o gizli kalır, başka hasene işleyerek ahirette de cezadan kurtulabilirler, Allah genel af kapsamı içine alabilir. Bundan dolayı zinayı itiraf eden veya “Ben zina iftirasını yaptım” diyene bence ceza verilemez. Çünkü Kur’an dört soruşturmacı talep ediyor. Soruşturmacılar kişi zinayı itiraf etse de kanaatleri gelmezse onun şehadetini kabul etmezler.  

Birçok suç vardır ki birileri bunları işler sonra paralı bir sanık veya hatırlı bir sanık bulurlar ve ona ceza verilir. Bu sebepledir ki Kur’an kişinin tek başına itirafını kabul etmemektedir, soruşturmacıların kanaati gelmelidir.

وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (20)

Va EanNa elLAvHa RaEUvFun RaXIyNun (Va EanNa elLAvHa FaGUvLun FaGIyLun)

“Ve Allah’ın rauf ve rahim olması.”

رَأْفَة babanın çocuğuna duyduğu hislerdir. Onun ihtiyaçlarını giderir ama çocuğun çıkarı olunca onu terbiye imkânlarını hazırlar, imkânları hazır etmekten de kaçınmaz. Hislerden çok akla dayanır. Anne ise çocuğunu o kadar sever ki onu azarlamaya bile kıyamaz.

Allah anne ve babanın her ikisine de farklı hisler vermiştir.

Allah kendisini sıfatlandırırken de hem rahim der hem de rauf der ama daha çok rahmet sıfatı ile görünür, çünkü kullarına karşı son derece merhametlidir. Onları cezalandırmamak için değişik imkânlar hazırlar. Kur’an’ın derecelerinde kendi katkıları olsun diye yine bir rahmet olarak günahı da azabı da ca’letmiştir.

 

YORUM

Muhammed Peygamber Kur’an’ı 10 sene içinde uyguladı. Sahabeler, tabiinler ve tebe-i tabiinler ilk uygulamasını yaptılar. Şimdi İstanbul Yenibosna’da Usul derslerine başlıyoruz; daha o zaman ince noktaları düşündüklerini görecek ve şaşkına döneceksiniz. Ancak onlar daha çok Sünneti baz aldılar, Kur’an’ı Sünnetin sınırları içinde anlamaya çalıştılar. Bir de kamu hukukunda fazla bir şey söylemediler. Çünkü cellat sultanlar vardı.

Sultan, Ebu Hanife’ye kadılık teklif eder. Ebu Hanife “Beni birçok Mümin rehber edinmiştir. Ben Allah’ın kuluyum. Sizin kulunuz olursam onlar çıkmazda olurlar.” Böyle diyerek teklifi kabul etmedi. Sultan her gün birer sopa artırarak kabul edinceye kadar vurun diye emir verdi ve 70’inci gün Ebu Hanife şehit oldu.

İşte o baskılar içinde bu ilimleri geliştirdiler. Bu sebeple biz Kur’an’ı yeniden okuyup anlamak zorundayız. Ne öğreniyoruz? Ceza davalarında itiraf geçersizdir. Ona sadece sorulmalıdır. O itiraf etmek zorunda bırakılmamalıdır. Yani hakem itirafla ceza veremez, soruşturmacı şahitlerin şehadeti ile ceza verir.

Kişi sükût eder. Tebeyyün ederse, ceza haksız da olsa takdiri ilahidir der ve teslim olur. Haksız yere öldürülürse cennete gider.

Kur’an’da üç yerde “itiraf” kelimesi geçer. Orada insanlar itiraf edeceklerdir. Orada artık buradaki caydırıcılık ve tevbe yoktur. Oysa burada itiraf etmede suçlu yerine cezayı başkasına çektirme yanılması olmadığı gibi tevbe edip salih amelle günahları sildirme de yoktur. Zaten ayette ahiretteki itiraflarını açıkça söylemektedir. Bu durumlarda benzer hükmü dünyada uygulayamaz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Allah’ın sizin üzerinize artırması ve yaşatması ve Allah’ın barındırıcı yaşatıcı olması olmasaydı.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Allah’ın size olan fadlı ve rahmeti ve Allah’ın rauf rahim olması olmasaydı.”

 

Va Lav LAv FaWLu elLAvHı Va RAXMaTuHUv Va EanNa elLAvHa RaEUvFun RAXIyNun

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (20)

 

***

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا

YAv EayYuHav elLaÜIyNa EAvMaNUv (YAv EayYuHa elLaÜIyNa EaFGaLUv)

“Ey iman etmiş olan kimseler”

Sure, surenin inzali ile başlamıştır.

Ey nas veya ey müminler denmemiştir.

Kur’an hükümleri ile tüm insanlığı hidayete götürmektedir. Yani Kur’an’ın üstünde bir güç yoktur, onu değiştirecek de yoktur. Kur’an’ın hükümlerini ortaya koyacak olan da hakemlerden oluşan yargıdır ve onu uygulatacak olan da başkandır. “Allah ve resulü” olarak Kur’an’da geçmektedir, yargı demektir. O, meclisin de üstündedir. Meclis kararlarını iptal ettiği gibi başkanları da görevden alabilmektedir. Hakem kararları ancak yine hakem kararları ile denetlenir.

Bununla beraber hakem kararlarını uygulayacak olan silahlı güçtür, iman etmiş olanlardır. İlk sahifelerde insanlığın hükümlerini ortaya koymuştur. Şimdi de müminlerin buradaki görevlerini anlatmaktadır. Böylece iktidarları uyarmaktadır.

لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ

Av TatTaBıGUv PuOuVAvTı elŞaYOAyNı (LAv TaFTaGıLUv FuGuLAvTı elFaYGALı)

“Şeytanın hatvelerine ittiba etmeyiniz”

Yargılamada ve yargı uygulamasında insanların ilk yaptıkları hata şeytanın düştüğü hatadır; Allah’a akıl vermek.

Allah’ın yaptıklarını veya ortaya koyduğu hükümleri beğenmeyip “Beni ateşten onları çamurdan var ettin, ben nasıl olur da onlara secde ederim, ben nasıl olur da onların hizmetine girerim.” demişti. Bugünkü şeytana uyanlar da Allah’ın şeriatını beğenmeyip kendileri Allah’tan akıllı imiş gibi hükümler koyarlar ve Allah’ın yanlış yaptıklarını düzeltmeye kalkarlar! Bu, şirkin en büyüğüdür. Biz Kur’an’ın ortaya koyduğu hükümleri müsbet ilmin ışığında anlamaya çalışırız. Ona uyarız. Günümüz insanları ise ilahi kitapları kenara atmış durumdadırlar. Oysa Kur’an ve diğer ilahi kitapların insan sözü olmadığı müsbet ilmin metotları içinde ispatlanmıştır.

خَطْوَةadımdır. Şeytan yani Sermaye programını adım adım uygular. İnsana sağından yanaşır, solundan yanaşır ve onu tuzağa düşürür. İnsanlık şeytanın hatveleri içinde kıvranmaktadır. Çok basit. Aileyi koruyacaksın der ama boşanmayı yasaklar. Ayrılmak isteyen karı koca yıllarca mahkemelerde sürünür, ikisi de cehennem azabı çekerler. Boğuştukları için geri dönemezler, ayrılıp yeni yuva kuramazlar. Böylece birçok zaman fecaatle geçer. Eşlere karşı cinayetler işlenir. Bu kadarla da kalmaz. Evlenecek kimseler onların bu durumlarını görünce evlenmekten korkarlar ve evlenmezler. Ya eşsiz cehennem azabı yaşarlar yahut zina ile karşı karşıya gelirler, her iki durumda da perişan olurlar.

Oysa İslamiyet evlenmeyi son derece kolaylaştırmıştır. Bakkaldan bir kilo şeker alma ile evlilik akdi aynı merasime tabidir. Aleni olmak şartı ile ve yakınlar arasında olmamak şartıyla nikâh akdi sıradan bir akittir. Evlendikten sonra “Biz evlendik” dediklerinde nikâh geçerlidir. Zina cezası verilmediği gibi miras ve mihir hükümleri de geçerlidir.

Boşanma da bu kadar kolaydır. Erkek olsun kadın olsun “Ben eşimden boşandım” diye iki şahidin huzurunda beyan etmesiyle boşanmış olur. Boşanma erkek tarafından gelmişse boşanma tazminatını öder veya geri almaz. Boşanma kadın tarafından olmuşsa boşanma tazminatını almaz veya almışsa iade eder. Boşanmada eş kusurlu ise boşanma tazminatında tenzilat yapılır.

Her ne şekilde olursa olsun birlikte yaşamayı istemeyenler taraf rızası dışında devama zorlanamaz. Allah’ın bu hükümlerini beğenmeyip kendileri hüküm koymaya kalkışınca şeytanın adımlarını izlemiş olur. Aileyi koruyalım derken aile müessesesini çökertirler. Bunun yaşanmış olanı vardır. Katoliklerde boşanma yoktur ama şimdi bütün Katolikler evlenmiyorlar yahut ayrı yaşıyorlar. Gizli ilişkiler meşrulaştırılmış, zina yasağı resmen kalkmıştır.

وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ

Va MaN YatTaBiGu PuOuVAvTı elŞaYAvOIyNı (Va MaN YaFTaGıL FuGuLAvTı elFaYGANı)

“Ve kim şeytanın hatvelerine ittiba ederse”

مَنْismi mevsul olur, istifham olur, şart olur. Şart olduğu zaman fiilin son harfi cezimli olur. Burada böyledir, şart olduğu için عharfi cezimlidir. Şeytanın hatveleri kelimesi tekrar edilmiştir. Zamir gönderebilirdi veya cümle kural olarak gelirse, yani hükmü genişletirse zamir getirilmez, kelime tekrar edilir.

“Denizciler bize geldi, denizciler hoşsohbettirler” dersiniz. “Onlar hoşsohbettirler” derseniz, gelenler hoşsohbet olurlar. “Denizciler hoşsohbetti” derseniz bütün denizciler hoşsohbettirler manası çıkar. O halde izharın yani kelimeyi tekrar etmenin sebeplerini şimdilik şöyle sıralayabiliriz;

  1. Aynı ismi taşımasına rağmen hatta aynı kişi olmasına rağmen farklı özelliği ile ortaya çıkıyorsa
  2. Muhatap değişiyorsa
  3. Hüküm genelleştiriliyorsa, zamirle değil de tekrar edilerek ifade edilir.

Bu, meani ilminde okunur. Usulu fıkhın konusudur.

“Tabi olmak” davet ettiği halde ona uymakla olur.

“İttiba”da ise o davet etmese de sen ona uyarsın.

فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ

Fa EinNaHUvYaEMuRu Bi eLFaXŞAvEi Va eLMuNKaRi (Fa EinAHUv YaFGuLu Bi eLFaGLAvEi Va eLMuFGaLı)

“O fahşayı ve münkeri emreder”

O yani şeytan emreder. Kime emreder?

Kim ona tabi olursa ona emreder. Onun görevi odur.

Allah kendisine isteyerek kulluk edecek kimseleri seçmeyi dilemiştir. İnsanı yaratmıştır. Onu iki yol ayırımına koymuştur. Eşit şartlar içinde istediğini tercih eder. Eğer Allah’ı tercih ederse O’nun sevdiği kulu olur, eğer şeytan tarafını tercih ederse O’nun gazab ettiği kul olur. Allah’ı seçenler varlıkların en şereflisi olurlar. Şeytanı seçenler ise esfeli safilin olurlar.

Burada الْفَحْشَاءile الْمُنْكَرzikredilmiştir.

Münker nedir?

Maruf olmayan, münkerdir.

Maruf nedir?

İçtihatla tespit edilen maruftur. Beyan edilen maruftur.

“Bin Dolar giriş ödeyen ülkeye girer” derseniz, bu maruftur. “Biz araştırırız, uygun görürsek vize veririz, uygun görmezsek vize vermeyiz.” dersek bu münkerdir.

Allah marufu emretmiş, münkerden nehy etmiştir.

İçtihatsız, beyansız yani keyfi yani kuralsız da münkerdir.

Burada fahşa ile münker yan yana zikredilmiştir. Fahşa münker değildir demektir. الْمُنْكَر bilinmeyen anlamındadır. الْفَحْشَاء ise kötülüğü bilinen anlamındadır. Yani kötülüğü icma ile sabitse bu fahşadır.

Kur’an’ı yorumlamaya çalışacaksınız. Aklınıza gelen manaları yazacaksınız. Bunları istihsanla tercih edecek ve uygulayacaksınız. Yalnız bir hususta çok dikkatli olacaksınız; “Benimki doğrudur, başkalarınınki yanlıştır.” demeyeceksiniz. Herkesin içtihadı kendisini bağlar, onunki onun için doğrudur. Hatta şimdi sizin için bugünkü içtihadınız doğrudur, yarın içtihadınız değişirse o içtihadınız doğru olur. Ben eskiden bu manayı verdim diye kendini savunmak şirktir. Siz zaif ve cehul yaratılmışsınız. İçtihatla güçleneceksiniz. Zaten insan içtihat sayesinde ekrem olmaktadır.  

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ

Va LAvLAv FaWLu elLAvHı GaLaYKuM Va RaXMaTuHUv (Va LAv LAv FaGLu elLAHı GaLaYKuM Va FaGLaTuHUv)

“Ve Allah’ın sizin üzerinize fadlı ve rahmeti olmasaydı”

Canlılar günlük veya yıllık kazanırlar ve yaşarlar. İhtiyaçları olursa yuva yaparlar. İnsanlarda durum böyle değildir. İnsanlar ilk yaratıldıklarında yoksul ve imkânsızlıklar içinde idiler, zaif ve cehul idiler ama onlara zekâ ihsan edildi. “Artık emek” bahşedildi.

“Artık emek” ne demedir?

Yıllık imkânlardır. Çalışır, yaşar ve artırdıkları ile çoğalırlar. Bu bütün canlılarda böyledir. Oysa insanların bunun dışında artırdıkları zamanları vardır. Bu fadldır. Rahmet çalışıp yaşamadır. Fadl ise artık emektir. İnsana çalışıp yaşamanın üzerinde bir imkân verilmiştir. Diğer canlılarda böyle bir imkân yoktur. İşte bu fadldır. Bu surede bu fadldan bahsedilmektedir. Rahmeti ikinciye almaktadır. Çünkü rahmet bütün canlılar için söz konusudur. Fazl ise yalnız insanlara özgüdür.

Ben şimdi Ş tuşuna basıyorum, bilgisayarda Ş harfi çıkıyor. Bunun elde edilmesi için insanlık 60 000 sene uğraşmıştır. Bu imkân Âdem’den günümüze kadar gelen insanların ortak uğraşları ile doğdu, yani onların artık zamanları ve emekleri ile doğdu. Allah bu artık zamanı yalnız insana bahşetti.

Zina ve iftira ayetlerinden sonra burada bu ifadeleri beyan etmiş olması, evlilik müessesesinin de yalnız insanlara has olmasından dolayıdır. Gerçi diğer canlıların da aile müessesesi vardır. Leylekleri anne baba leylek büyütür. Ne var ki oradaki evlilik müessesesi yalnız biyolojiktir, psikolojiktir, sosyolojik değildir. Oysa insanlar yalnız cinsi arzularını tatmin etmek ve yalnız çocuk yetiştirmek için evlenmiyorlar. Eşler birbirleriyle iyi günde kötü günde dayanışarak ve yardımlaşarak yaşamak için evleniyorlar.

Yalnız eşler arasında dayanışma değil, aileler arasında, dünürler arasında da dayanışma ve yardımlaşma olsun diye evleniyorlar. Daha da ileri giderek söyleyebiliriz ki evlilik müessesesi sayesinde ocaklar, bucaklar, iller ve devletler oluşuyor, böylece bütün insanlık tek bir topluluk oluyor.

İnsanlık bunu zina yasağı ile sağlıyor, iffet anlayışı ile sağlıyor. İffet hukuki bir müessese değildir. İnsanın psikolojik ve sosyolojik yapısını oluşturmaktadır. Bundan dolayı üçüncü binyıl insanı en büyük zulmü aile müessesesini yıpratmakla yapmış ve isyan etmiştir.

Kur’an ne diyorsa onu yapmalıyız, kadınları peçe ve çarşaflarda hapsetmek, onları tecrit etmek ne kadar yanlışsa, kadınları cahiliyenin teberrucu ile sokağa çırılçıplak salmak da o kadar yanlıştır. Bugün bu sorun çözülmemiştir. Daha Akevler’de bile çözülmemiştir. Kimi Osmanlının kadınları tecrit etmek ve kapatmak geleneğine uymakta, kimi de kadınları soyup sokaklara salmaktadır. İşte bu sure aile hukukunun temelini ele almaktadır. Allah insana “artık zaman” verdi, onu değerlendirmesi gerekmektedir.

Biz bu dengenin çözümünü yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında buluyoruz. Yüz haneli bir topluluk kendi kendine yeterlidir. İstediği tipte yaşama kurallarını koyabilir. Hicret demokrasisini işleterek Allah’ın istediği bir karye oluşabilir. O karyedeki saadet diğer karyelere de yayılarak çoğalacaktır. Saadetin şartı semtte evlenemeyen kimsenin olmamasıdır.

Bu nasıl sağlanır?

Ev bulma derdi yok. İş bulma derdi yok. Evlenme ve boşanma kolay. Kat veya apartman değiştirme imkânı var. Evlenecekler kendileri eşlerini seçerler, istedikleri evlilik hukukunu koyarlar. Bu imkânı sağlayanlar aynı lojmanlı işyeri apartmanında otururlar.

مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا

MAv ZaKAv MiNKuM MiN EaXADın EaBaDan (MAv FaGaLa MiNKuM MiN FaGaLın FaGaLaN)

“Ebeden sizden kimse zeka olmazdı.”

Birisi suç işler onun zararları giderilir ve cezası çektirilirse tebriye edilmiş olur, beraat etmiş olur. Davada suçluluğu ispat edilemezse beraat etmiş olur. Buna karşılık ilerde bu insan suç işlemez denir ve ona kefil olunursa o da tezkiyedir.

Dayanışma tezkiyeye dayanır. Kişiler birbirlerini tezkiye ederler yani aynı dayanışma ortaklığında olanlar birbirlerini tezkiye etmiş olurlar.

Ayette مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا denmekle bunu ifade etmektedir. Sizden hiç kimse diğerlerini tezkiye etmezdi veya sizden hiçbiriniz tezkiye olunmazdı manaları verilir. Birinde مِنْ أَحَدٍ bedeli ba’zdır, diğerinde ikinci mefuldur.

Kur’an’da;

“Şir’a, Minhac, Mensek ve Viche” dayanışma ortaklıklarının konusunu belirler.

“Ahbar, Ruhban, Rabban ve Gıssis” dayanışma sorumlularını belirler. 

“Biye’, Salavat, Sevami ve Mescid” toplanma yerlerini belirler.

“İhtida, İttika, İbtiğa ve İttiba” dayanışma ortaklıklarına katılmayı anlatır.

 

DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI

Dayanışma Adı

Sorumlu

Merkez

Tazmin Kapsamı

Ahlaki Dayanışma Ortaklığı (اِتَّقَاء)

Minhac

(مِنْهَاج)

Maide 5/48

Ruhban

(رُهْبَان)

Tevbe 9/31

Salavat

(صَلَوَات)

Hac 22/40

 

İhmal

İlmi Dayanışma Ortaklığı (اِهْتِدَاء)

Şir’a

(شِرْعَة)

Maide 5/48

Ahbar

(أَحْبَار)

Tevbe 9/31

Sevami’

(صَوَامِع)

Hac 22/40

Bilgisizlik

Mesleki Dayanışma Ortaklığı (اِبْتِغَاء)

Mensek

(مَنْسَك)

Hac 22/34

Rabban

(رَبَّانِيُّونَ)

Maide 5/63

Biye’

(بِيَع)

Hac 22/40

Beceriksizlik

Askeri Dayanışma Ortaklığı (اِتِّبَاع)

Viche

(وِجْهَة)

Bakara 2/148

Gıssis

(قِسِّيسِينَ)

Maide 5/82

Mescit

(مَسْجِد)

Hac 22/40

Kasıt

 

Dayanışma ortaklığı birbirine tezkiye müessesesidir, Kur’an’ın sigorta sistemidir.

Dayanışma sorumluları halkın danışmanıdırlar, vekilidirler, kamuda onları temsil ederler, kamuyu da onların yanında temsil ederler. Başkanları ve bakanları bunlar seçerler.

وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ

VaLAvKinNa elLAvHa YuZakKİy MaN YaŞAvEu (VaLAvKinNa elLAvHu YuFagGıLu Man YafGaLu)

“Velakin Allah meşiet ettiğini (ve/veya meşiet edeni) tezkiye eder.”

Allah’ın fadlı ve rahmeti sayesinde sizler birbirinizi tezkiye ediyorsunuz.

Allah insana fadl ve rahmet ihsan etti, artık zamanları oluyor. Birbirlerine kefil oluyorlar ve bu artık zamanları ile birlikte zararları def ediyorlar. Burada topluluğun sağladığı imkânlarla da bu tezkiye gerçekleşmektedir. Dayanışmada kadınların, çocukların, yaşlıların, sakatların ve hastaların görevleri yoktur. Bunlar emekleri ile dayanışma içindedirler. Yatalak hastalara nöbetleşe bakarlar. Sakatlar da öyle. İslamiyet’te huzur evleri ve kreşler yoktur. Her katta iki sosyal daire vardır. Birinde kadın yatalaklar, diğerinde erkek yatalaklar bulunurlar. Kat sakinleri ve apartman sakinleri sıra ile nöbet tutarlar, yatalak hastalar orada barındırılır. Gerekirse bunlar apartmanın bir katına alınırlar. Doktorlar buraya gelip muayene ederler. Hastaneye gitmesi gerektiğinde refakatçilerle beraber hastaneye arkadaşı alıp götürür. Ücretsiz tedavi edilir. Refakatçilik de semt sakinleri arasında sıra ile yapılır. Refakatçilik kadınlara düşen vazifedir. Diyetleri ve tazminatları ise çalışan erkekler yüklenmiş olurlar.

Kimlerin revire alınacağına, kimlerin hastanelere sevk edileceğine hizmet sorumluları karar verir. Hakemlere gitme vardır. Başkan Allah’ın resen halefi değildir ama dayanışma sorumluları resen Rabbin halifesidirler. Topluluk adına karar verirler. Tedavi artık dayanışmalara değil ortak hizmet kurumuna aittir. Kimlerin hizmetten yararlanacağı dayanışma sorumlularınca tespit edilir, hizmet kurumları ona hizmet verir. Hizmet verenler arasında teavün yani emek mübadelesi vardır.

وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21)

Va elLAvHu SaMIyGun GaLIyMun (Va elLAvHu FAGIyLun FaGIyLun)

“Ve Allah semi’dir âlimdir.”

Allah’ın semi’ olması ne demektir?

Bütün insanlar isteklerini topluluğa duyurabileceklerdir. Cep telefonları ile aldıklarını ve verdiklerini muhasebeye girebilecekleri gibi taleplerini ve arzlarını da gireceklerdir. Tezkiye edildikleri de internette belli olmaktadır. Bir kimse birisi ile herhangi bir iş yaparken hangi dayanışmanın ortağı olduğunu bilmektedir, onun garantisinde iş yapmaktadır.

 

YORUM

“Ey iman etmiş olan kimseler” hitabı yalnız Medine surelerinde geçmektedir. Medine’de Peygamberin ilk yaptığı iş Medine Sözleşmesi ile Medineliler arasında dayanışma ortaklıklarını kurmak olmuştur. Devlet demek dayanışma ortaklıkları demektir. Bir devlet içinde 10’a yakın ordu vardır. Bunların her biri bir dayanışma ortaklığıdır.

Teavün, tedayün, tebayu’ ve tesaül dayanışma ortaklıkları ile ekonomi oluşur.

İhtida, ittika, ibtiga ve ittiba ile de devletin yapısı oluşur.

Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nı seminerleri okuyan kimseler okumalıdır.

Bir kitabı öğrenmek için aşağıdaki yol izlenmelidir.

-Birinci sefer kitap okunmalı, anlaşılmayanların altı çizilmelidir.

-İkinci seferde anlaşılmayanlar anlaşılarak okunmalıdır; bunun için diğer kitaplardan yararlanılabileceği gibi diğer bilen insanlardan da yararlanılabilir.

-Üçüncü olarak paragraf paragraf okunup her paragraf birer cümle ile özetlenmeli, paragraf başlıkları konmalıdır.

-Dördüncü olarak da kitabın yalnız paragraf başlıklarına bakıp kitabın benzeri yazılmalıdır. Eleştirisiz yapılmalıdır. Bu, internette yayınlanmalıdır.

Bizim tavsiye ettiğimiz kitaplar böyle okunmalıdır.

Bu şekilde kitap okumaya alıştığınızda da artık o eski kitap okuma anlayışı kalkacaktır. Yani herkes ömrü boyunca kitaplar okumalı ve kitaplar yazmalıdır.

Böylece Kur’an’ın “Rabbim, ilmimi ziyade et” ayeti (Taha, 20/114) uygulanmış olur. Herkesin dünyaya gelip gittiği zaman ilme bir artısı olarak gider.

Semt sakinleri önce semtlerde yazılanları okurlar; sonra bucaklarında, illerinde, ülkelerinde ve insanlıkta yazılanları okurlar. Yanında yazılanları önce okurlar. Sonra yazılanları okumadan o konudaki ilk yazılanlara gitmezler.

Semi’ ve âlimin nekre olmasından biliyoruz ki bu toplulukların semi’ ve âlim olmalarını ifade eder. Bizim yazacağımız USUL kitaplarında bu yorumlarda işaret ettiğimiz kurallar yer almalıdır. Bizden evvel yazılanların yanında bunlar da yer almalı ve tartışılmalıdır.

İstanbul Yenibosna’da “Usul” okumaya karar vermiş bulunuyoruz. Pazar günü kahvaltılı dersimiz orada yapılacak, Güngören’de de bilgisayar dersleri başlayacaktır, inşallah...

Bu bilgisayar çalışmaları sıradan bilgisayar çalışması olmayacaktır. Kur’an Arapçasının kuralları yer alacak ve 01 bazından başlanacaktır. Çalışmada yalnız Kur’an’daki kelimeler kullanılacaktır. Kur’an’ın bir ayeti yazıldığı zaman bir program ortaya çıkacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ey inanmış olan kimseler, Çüpütün adımlarını izlemeyin. Kim çüpütün adımlarını izlerse o kötülüğü ve belirsizliği buyurur. Allah’ın size artırması ile yaşatması olmasaydı sizden kimse sonuna dek arınmazdı ve Allah dilediğini (ve-veya dileyeni) aklar. Allan işiticidir bilicidir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ey iman etmiş olan kimseler, şeytanın hatvelerine ittiba etmeyiniz. Kim şeytanın hatvelerine ittiba ederse o fahşayı ve münkeri emreder. Allah’ın üzerinize fadlı ve rahmeti olmasaydı sizden hiç kimse ebeden zeka olmazdı ve Allah ise meşiet ettiğini (ve/veya meşiet edeni) tezkiye eder. Allah semi’dir âlim’dir.”

 

YAv EayYuHav elLaÜIyNa EAvMaNUv LAv TatTaBıGUv PuOuVAvTı elŞaYAvOIyNı Va MaN YatTaBiGu PuOuVAvTı elŞaYOAvNı FaEinNaHUvYaEMuRu Bi eLFaXŞAvEi Va eLMuNKaRı Va LAvLAv FaWLu elLAvHı GaLaYKuM Va RaXMaTuHUv MAv ZakKAv MiNKuM MiN EaXaDın EaBaDan VaLAvKinNa elLAvHa YuZakKİy MaN YaŞAvEu Va elLAvHu SaMIyGun GaLIyMun

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21)

 

***

 

وَلَا يَأْتَلِ

Va LAv YaETaLı (Va LAv YaFGaLı)

“Ve i’tila etme”

أُلْي yele demektir. Hayvanı gösterişli yapan kısmıdır. Allahın kâinattaki tezahürü آلَاءolarak zikrediliyor. إِيلَاء kocanın karısına karşı baskı yapmasına denir.

Elev, “Helv” tatlı demektir. أَلَى tüm nimetlere verilen addır.

Hayvanların erkeklerinde güç gösterisi işaretleri vardır. Atlar yeleyle, horozlar ibikle diğerlerinden üstün olduklarını gösterirler. Bu üstünlükle alakalıdır.

İftial babında i’tila etmek demek insanlardaki üstün olma hırsıdır. Benim olsun, komşularımın olmasın, onlar hep bana muhtaç olsun.

Batı’nın bugün bütün siyaseti i’tilaya dayanmaktadır. Petrol onun olacak. Dolar onun olacak. Bilgi onun olacak. Tekel oluşturabilmesi için ne gerekiyorsa onun olacak. Başka bir ifade ile fadl onun olacak. Artık emeğin sahibi odur. Halk çalışıp sadece karnını doyuracak. Kirada oturacak, başkasının işyerinde çalışacak. Halk karnını doyurursa gelip çalışmaz. Batı ekonomistleri dengeyi %1 civarında işsizlik üzerine kurmuşlardır. Piyasaya yeteri kadar kredi verilmez, dolayısıyla bazı işyerleri çalışmaz, halkın az bir kısmı işsiz kalır, işyerlerine gidip çalışmak zorunda kalır. İşsiz kalan kimselere de karın tokluğuna işsizlik sigortası verilir.

İşte bu i’tiladır.

Yani imkânları olanlar üretim yapmazlar ki insanlar malların fiyatlarını düşürmesin.

أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ

EuLuv eLFaWLı MıNKuM Va eLSaGaTi (EuLielFaGLı MiNKuM va elFaGaLaTi)

“Sizden saa’ ve fadl sahibi olanlar”

أُولُو kelimesi Türkçeye -lı şeklinde geçmiştir. أَلَىnimettir, أُولُوda nimet sahibidir. Türkçede sonda eklenen ek Arapçada ayrı kelime olmuş ve tamlama yapılmıştır. Mantık yapısı itibariyle Türkçe ile Arapça tam olarak birbirine zıt dillerdir. Bununla beraber birçok kelimeler ortaktır. Bu, iki dilin bir olduğunu gösterir. Bu aynı zamanda insanların bir çiftten türediklerini kanıtlar. Bugün DNA’larla sabit olan Adem, filoloji bakımından da sabittir.

Kapitalistler sermaye tekelini oluştururlar, sosyalistler sermayeyi devletleştirirler. Karmacılar bunları bölüştürürler.

Kur’an ise sermayeyi kabul ediyor. Onlara fazlası olanlar, varlıklılar diyor. Yani büyük sermaye sahipleri denmektedir. Büyük işler büyük sermaye tarafından yapılabilir. Büyük sermaye olmadan bu işler başarılamaz. Büyük sermaye var olacaktır. Büyük on veya yirmiye yakın sermaye olacaktır. Rothschildler ve Rockefeller gibi firmalar en az beş, en çok yirmi kadar olacaktır. Öyle düzen kurulmalıdır ki bunların sayısı beşten aşağı düşmemeli, yirmiden fazla da olmamalıdır. Ama devamlı elenmeli ve yenileri yerini almalıdır.

Bu nasıl sağlanacaktır?

İnsanlık içinde büyük sermaye sahipleri olacak. Ülkelerde ülke sermaye sahipleri olacak, illerde il sermaye sahipleri olacak, bucaklarda bucak sermaye sahipleri olacaktır. Bunların sayıları beşten aşağıya düşmeyecek, yirmiden fazla olamayacaktır. Bu sağlanan kredi ile olacaktır. Ödedikleri vergi nisbetinde kredi verilecek, ilk ödeyen yirmisine bu kredi verilecek. Birinin ödediği vergi ortalama verginin yarısına düştüğü zaman artık sermaye kredilerini alamayacaktır. Buna karşılık ülke ticaretinde en çok vergiyi ülkesine ödeyen uluslararası tüccarlık seviyesine yükseltilecek, ona kredi verilecektir. Uluslararası tüccar ülke tüccarı haline gelecek. Ülkenin ithalat ve ihracatını ülke tüccarları yapar. Dolayısıyla ülke tüccarı da uluslararası ticaret yapar.

أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ

EaN YuETUv EüvLiy eLQuRBAy Va EaLMaSAvKIyNa (EaN YuFGıLUv EuLi eLQuRBAy Va eLMaSAvKIyNa)

“Kurbalı olanlara ve mesakine i’ta etmeleri”

ذِي, ذَا ve ذُوkelimeleri ي, اve وile irablanırlar. ذُو’nun basit çoğulu ذَوُو, kurallı çoğulu أُولُونَ’dir. Yalnız izafetle geldiği için nunlu çoğulu yoktur, أُولُوşeklinde gelir. أُولِي الْقُرْبَىburada çoğulu ifade etmektedir, mensubdur. ذَوِي الْقُرْبَى yanında kalan, أُولِي الْقُرْبَىyakınlığı olan kimselerdir.

Bakıma muhtaç olanlar akrabaların yanına verilir. Devlet bakıma muhtaç olana değil, bakımı yapana destek verir, ayrı ayrı destekte bulunur.

 Burada أُولِي geldiğine göre o halde bir de akraba sahiplerinin bir topluluğu vardır. Bu da mufadaa şirketidir. Sakat veya devamlı hastası bulunan aileler bir blokta iskân edilirler ve onlara kamuca destek yapılır. Burada sözü edilen akraba bunlardır. Bugünkü huzurevlerine benzer. Farkı, akrabaları o apartmanlarda oturur ve o apartmanda iş yaparlar. Kira vermezler. Ayrıca malları kamuca satın alınarak sübvanse edilebilir.

Burada mesakin/miskin kimseler de yer alabilir. Yoksullar eğer normal işyerlerinde geçinemiyorlarsa bu apartmanlarda yerleştirilir ve onlara özel olarak destek verilir. Buradaki وَ harfi mesakini kurbaya bağlayabilir yahut uliye bağlar. Birinde ayrı ayrı semt apartmanları olur, diğerinde ise birlikte otururlar. İki şekilde de olabiliyorsa Kur’an böyle ifadeler kullanır.

Demek ki alınan kırkta birler buralarda harcanacaktır. Zenginlerin kendi beyanlarına göre bu vergi alınır. Bunun için “siz alın” demiyor yahut başkasına “sen al” demiyor da “onlar kaçınmasınlar” diyor.

وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ

Va eL MuHAvCiRIyNa FIy SaBiYLi elLAvHı (Va eLMuFAvGıLIyNa FIy FaGIyLı elLAHı)

“Ve Allah yolunda muhacir olanlara”

Ayetle bize ticari zekâtın nasıl bölüşüleceği anlatılmaktadır. Bucak tüccarları vergilerini bucaklara öderler ve orada Kur’an’da yapılan taksimata göre taksim edilir. İl tüccarları vergilerini il’e verirler. Tarım vergileri ise ile/vilayete aittir. Sanayi vergileri devlete aittir. Merkez bucakların ticari vergileri bu ayete göre taksim edilir. Akrabası olanlar, miskini olanlar bölüşeceklerdir demektir. Yani ile göre zi’l-kurba olanlar ile göre mesakin olanlar, ülke tüccarlarından alınan kırkta birler de ülke mesakinine verilecektir demektir. İnsanlık tüccarlarından da tüm insanlığa bölüştürülecektir demektir. Böylece gelişmiş ülkeler ile gelişmemiş ülkeler arasındaki farklar da dengelenir.

Bunlara ilaveten bir de muhacirlere verilecektir demektir. Bugün güya laik olan ülkelerde hep din savaşları vardır. Göç, dini gruplar arasında yapılmaktadır. Ülkesini terk edip göç etmek zorunda kalan insan büyük sıkıntıdadır demektir. Ona kapıları kapatmak ve onu süründürmek yerine onlara semt binaları yapılacak ve terk edilecek. Bunun için bu meblağlarla değişik yerlerde yüz lojmanlı işyeri evleri yapılıp hazır bulundurulur, göç etmek isteyenler veya göç etmek zorunda kalanlar buralarda yerleştirilirler.

Burada فِي سَبِيلِ اللَّهِdendiğine göre özellikle dini inançlarından dolayı baskı yapılıp hicret edenler barındırılacaklardır demektir.

Müslümanlar Artvin’i aldığı zaman %80’i orasını terk edip Gürcistan’a gitmiş. Şimdi orada bizim soyadımızı taşıyan akrabalarımız vardır. Sonra orasını Ruslar alınca bu sefer aynı köyün halkı Anadolu’ya hicret etmiştir. Bu sefer Türkçe “… oğulları” lakaplı akrabalar Türkiye’de yaygındır. Yalova/Teşvikiye bunların beldesidir.

Bugün de Müslüman Gürcüler Türkiye’ye gelip çalışmaktadırlar.

Avrupa Birliği göç barındıran ülkelere destek vermektedir; ihtiyaç Kur’an’ın söylediklerini uygulatmaktadır.

Bugün Türkiye’de mevcut Suriyeliler sorunu Kur’an’ın hükümlerine göre çözülürse ülkemize bereket getirir. Irak, Suriye ve Türkiye halkı aynı ırktandırlar. Faklı dillerini Sümerlerden beri konuşmaktadırlar. Bunlar arasındaki göç yabancılık oluşturmaz.

وَلْيَعْفُوا

Va eLYAGFUv (Va eLYaFGaLUv)

“Ve affetsinler”

Yokluktan dolayı miskinler ve sakatlar bazı hatalar işleyebilirler, zaruretten dolayı hırsızlık yapmış olurlar, hoş karşılanmalıdırlar.

Bir kimsenin evde yiyeceği yoksa komşularına internette ilan eder, açım, evim çıplak, evim kömürsüz yani yakıtsız der. Komşularından bunların giderilmesini ister. Gideren olmazsa bakkala gider ve ‘ilan ettim ama kimse vermedi’ der, bedelsiz talep eder. Bakkal ona verir, sonra bu kimselerden alır. Vermezse silahını kullanır ve alır.  Silahı da yetmezse hırsızlık yapar ve alır. Bu fiilleri yapana ceza verilmez. Çünkü burada emir var, onları affedeceğiz.

Bir düzen kötüyse, rüşvetsiz iş yapılamıyorsa, vergi kaçırmadan yaşamak mümkün olmuyorsa, sahtekârlık yapmadan mallar satılamıyorsa, belvi umumi varsa artık suç olmaktan çıkar. Bu düzeni değiştirmek silahlı gücün görevidir; halkın isyan etmesi yoktur, terör yoktur ama silahlı güç yönetime el koyabilir.

Türkiye tarihinde askerler hep meşru müdahale yapmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nu askerler yıkmadı, askerler yıkılan imparatorluğun topraklarını kurtardılar. 1960 ve 1980 müdahalesi de böyle olmuştur.

28 Şubat da böyledir. Necmettin Erbakan’a yaptığım bütün tekliflerime rağmen Adil Düzen denemesini yapmadı. “Adil Düzen” söylemi ile iktidar oldu ama mevcut düzende başarılı iş yapmaya çalıştı. Nitekim askerler 28 Şubat’ta müdahale ettiler ama ondan sonra 2002’de Millî Görüş talebelerini iktidar ettiler. AK Parti bunu anlamadı, maalesef o da Erbakan’ın yolunu tutmakta, bu bozuk düzende ısrar etmektedir.

Bozuk düzende işlenen suçların affedilmesini Allah emretmektedir.

Genç okula gidecek, normal şartlar altında gidemiyor, iş de bulamıyor. Sermaye çıkıyor Gülencileri hileli yollardan orduya sokuyor. Tümgeneralliğe kadar yükselmiş bir asker ne yapsın, velinimetini nasıl tepsin. O halde hata yönetimde. İnsanları aç ve susuz bırakırsanız, okuldan mahrum ederseniz olaylar böyle olur. Hatalar idrak edilip gerekli tedbirler alınacağına, zorunlu olarak işlenen suçlar hem de işlemeyenlere yükletiliyor. Ben ikisini tanıyorum; Mümtazer Türköne ve Nazlı Ilıcak, yıllardır hapishanedeler, suçları ne? Suçlarının olmadığını Erdoğan da bilmektedir.

Bu sebepledir ki biz Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a hatırlatıyoruz. Ayet “Affedin” diyor. Kime diyor? İktidarda olanlara, أُولُو الْفَضْلِ وَالسَّعَةِ olanlara. Yanlış mı konuşuyorum?

وَلْيَصْفَحُوا

Va eLYAÖFaXUv (Va eLYaFGaLUv)

“Ve safh etsinler”

Af müessesesinin yanında bir de safh müessesesi vardır. Kur’an’da فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ(Hicr, 15/85) geçmektedir. Acaba صَفْح nedir?

صَفْح kat kat demektir. Türkçede kullanmaktayız, “safha safha” deriz. Ayrıca ayrılırken kucaklaşmaya “musafaha/مُصَافَحَة” diyoruz, hoşça kalın demektir.

O halde onları affedeceğiz ama onlarla aynı semtte yaşamayacağız, onlara kendi yaşayacakları semt yapacağız. Ancak ayrılırken kızgın ve dargın değil barış içinde ayrılmalıyız.

Af ile safh Kur’an’da birlikte zikredilmektedir. Cemil, cümle kelimesi ile aynı köktendir. Birbirinden ayrıdırlar ama düzen halindedirler ve birliktedirler. Ayrı ama dağınık düzgün şekilde yerleşmişlerdir. Yani insanlar semtler halinde bölünecekler, bucaklar, iller, ülkeler halinde bölünecekler ama bunlar dağınık olmayacak, birlikte bir cümle olacaklardır.

أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ

Ea LAv TuXıbBUvNa EaN YAĞFiRa elLAvHu LaKuM (Ea LAv TuFGıLUvNa EaN YaFGıLa elLAHu LaKuM)

“Allah’ın sizi mağfiret etmesini ihbab etmez misiniz?”

Sizin günahınız yok mu?

Allah sizi mağfiret etmedi mi?

Siz şimdi neden onları affetmiyorsunuz?

Evet, Adil Düzen iktidar olduğu zaman genel af ilan edecek, tüm cezalar ertelenecek, herkes hapisten çıkacak, yargılanmalar sürecektir. Hatta 1960’lardan beri yapılan yargılamalar hakemler nezdinde yeniden yapılacaktır. Bu vesileyle 1900’lere kadar götürebilirsiniz. Gerçeklerin tespiti için buna ihtiyaç vardır. Ama insanlar cezalandırılmayacaktır. Tazminatlar ödenecek, onu da varlıklı kimseler ödeyecektir.

وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (22)

Va elLAvHu ĞaFUvRun RaXIyMun (Va elLAvHu FaGUvLun FaGIyLun)

“Ve Allah gafurdur rahimdir.”

Haberler (غَفُورٌveرَحِيمٌ) nekre olduğuna göre buradaki اللَّهُ âlemlerin rabbi olan Allah’ı ifade etmektedir. Kamu, insanları cezalandırmak için değil caydırmak için yani insanların suç işlemesini önlemek için vardır. Önce insanları suç işlemeye zorlayan sebepleri ortadan kaldırır. Sonra suç işlememesi için onu meşgul eden meşru işler yapmaya götüren bir düzen kurmalıdır. Ondan sonra da onları eğiten kurumları oluşturmalıdır.

Kamu bütün bunları korkutarak değil, sevdirerek ve özendirerek yapmalıdır.

Eskiden işlenen kötülükleri kapatmalıdır. Mağdurların mağduriyetlerini gidermelidir. Bundan sonra suç işlememeleri için de ortam hazırlamalıdır.

Biz bunu nasıl yapıyoruz?

Semt kooperatifleri kuruyoruz. Orada herkesin aşı vardır, işi vardır, eşi vardır. Orada olan herkes refahta ve saadettedir.

 

YORUM

Aile müessesesinin hükümlerini ortaya koyduktan sonra dayanışma ortaklıklarını anlattı ve toplulukta iki sınıfın varlığını belirledi, bu iki sınıf arasındaki ilişkileri düzenledi.  

Zekât verenler sınıfı ile zekât alanlar sınıfını belirledi.

“Fadl sahipleri iktidar olanlardır, saa sahipleri ise zenginlerdir.” diyor Alusi.

Demek ki yöneticiler olacak ve yönetilenler olacak. Allah düzeni böyle kurmuştur. Ancak yönetici demek hükmeden değil hizmet eden demektir.

Marks’ın devletsiz bir dünya görüşünü Kur’an kabul etmemektedir. Birini vermekle, diğerini almakla görevlendirmiştir. Ama bunların ikisi birbirine eşittir. Verenler Allah’a vermektedirler. Alanlar da Allah’tan almaktadırlar. Aralarındaki dengeyi hakemlerden oluşan yargı sağlamaktadır. Cezaları hakemler vermektedir. Silahlı güç hakemlerin kararlarını uygulamaktadır.

Arapçada harfi tarif (الْ) ile gelen kelimeler belli şeyleri ifade eder. Kurumlar harfi tarifli kelimelerle ifade edilir. Bununla kurum olduğu anlatılır. Bazı kurumların oluş şekilleri anlatılır. Kurumların çoğunun şekli ve çalışması içtihada bırakılmıştır. Kıyas yoluyla tamamlanmalıdır. İstihsan yapılmalıdır.

Bir taraftan birlik, diğer taraftan çeşitlilik ve özgürlük sağlanmıştır. Devlet cezalandırmakla değil suçları önlemekle mükelleftir. Bunu da korkutarak değil, gerekli önlemleri alarak, suçları asgariye indirerek yapmalıdır.

Yüz lojmanlı işyeri apartmanları, dayanışma ortaklıkları, genel hizmet ortaklıkları, yeryüzü kaynakları ortaklığı ve yardımlaşma bunları sağlamak içindir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve sizden üstün olanlarla, varlıklı olanlar, yakınlı olanlara, yoksullara ve Allah yolunda göçmen olanlara vermekten kaçınmasınlar. Bağışlasınlar ve esinlesinler. Allah’ın sizin yaptıklarınızı örtmesini sevmez misiniz? Allah örtücüdür, yaşatıcıdır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve sizden fadl ile saa’lı olanlar, uli kurbaya, miskinlere ve Allah’ın sebilinde muhacir olanlara ita etmeye i’tila etmesinler. Affetsinler ve safh etsinler. Allah’ın sizi mağfiret etmesinden ihbab etmez misiniz? Allah ğafurdur rahimdir.”

 

Va LAv YaETaLı EuLıy eLFaWLı MıNKuM Va eLSaGaTi EaN YuETUv EuLiy eLQuRBAy Va EaLMaSAvKIyNa Va eLMuHAvCiRIyNa FIy SaBiLi elLAvHı VaLYaGFUv VaLYaÖFaFUv EaLAv TuXıbBUvNa EaN YaĞFiRa elLAvHu La KuM Va elLAvHu ĞaFUvRun RaXIyMun

وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (22)

 

İstanbul; 26 EKİM 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
28.10.2019
13:15

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1035

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1035. Hafta - 26 EKİM 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1035. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

İşçilik sisteminden Ortaklık sistemine

***

ORTAKLIK SİSTEMİ UYGULAMALARI

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Kooperatif-7: Kooperatifçilik ile ilgili maddeler

Kooperatif-8: Sonuç olarak genel değerlendirme

İstihdam Kooperatifleri ile işsizliği %2 düşürmek-1

İstihdam Kooperatifleri ile işsizliği %2 düşürmek-2

İstihdam Kooperatifleri ile işsizliği %2 düşürmek-3

İstihdam Kooperatifleri ile işsizliği %2 düşürmek-4

Reşat Nuri EROL

 

***

 

NUR SÛRESİ- 4. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1) الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (2) الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (4) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6) وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7) وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8) وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10) إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11) لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُبِينٌ (12) لَوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَئِكَ عِنْدَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ (13) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (14) إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمٌ (15) وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ (16) يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ (17) وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (18)

 

***

 

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (20) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21) وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (22)

 

***







Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1798 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00