Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1028
Müminun Suresi Tefsiri 84-92. Ayetler
7.09.2019
2332 Okunma, 1 Yorum

MÜMİNUN SÛRESİ- 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قُلْ لِمَنِ الْأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (84) سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (85) قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ (86) سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ (87) قُلْ مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (88) سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ (89) بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (90) مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ (91) عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (92)

 

***

 

قُلْ

QuL (uFGuL)

“Kavlet”

وَهُوَ ile başlayan cümlelerle Allah’ı tanıttıktan sonra Kavlet/قُلْ emri verilmiştir. Emir veren âlemlerin rabbi Allah’tır. Kime emretmektedir?

Üçüncü binyılın müminlerine emretmektedir. Müminlerden her biri bu emri yerine getirmekle mükelleftir. Emir vücub içindir.

Bu sure Nuh Peygamber’den başlamış ve uygarlıkları anlatarak Kur’an uygarlığından sonra ikinci Kur’an uygarlığını anlatmaktadır. İkinci Kur’an uygarlığı üçüncü binyıl uygarlığıdır, ortaklık uygarlığıdır. Peygamber’in aralarında olmadığı ilk uygarlıktır. Diğer uygarlıklar gibi değildir. Kur’an’ın tam uygulanabildiği bir uygarlıktır.

Burada لَهُمْ mahzuftur. “Onlara söyle” demektedir.

Onlar kimlerdir?

Bugünün ateist Batı uygarlığıdır, Sermaye uygarlığıdır, işçilik düzeninin sahipleridir.

Bunlar ne yaptılar?

Müsbet ilmi kullanarak Tanrı olmadığını ve öldükten sonra dirilme olmadığını iddia ettiler. Bu iddiaları 1960’lara kadar sürdü. 1960’larda Prof. Dr. Necmettin Erbakan İzmir’de “İlim ve İslam” diye bir konferans verdi ve İslam’ın ilmini anlattı. O tarihte başlayan mücadele nihayet insanlığı tanrısız bir düzeni savunamaz hale getirdi.

Bugün de bize “Kavl et.” diyor.

Kime?

Tüm insanlığa kavl etmemizi emrediyor.

Bunu nasıl başaracağız?

Bin Dil Üniversitesi’ni kurarak bu işi yapacağız. Kur’an Arapçası geliştirilecektir. Bütün terminoloji Kur’an Arapçası ile üretilecektir. Kur’an dünyanın bin diline tercüme edilecek. Tüm kitaplar tercüme edilecek, tüm dünya dillerindeki eserler de Arapçaya tercüme edilecek. Yüz lojmanlı apartmanların her katında bir dil konuşulacak. Akevler denemesinde görülmüştür ki on aile eğer bir arada olursa ana dillerini unutmamaktadırlar.

Apartmanın bodrum katındaki işyerinde ülkemizin malları alınacak ve ülkelerine gönderilecek, onların malları da burada ülkemiz halkına satılacak. Burada araştırma yapacak, geçimlerini öyle sağlayacaklardır. Allah bize bunları emretmektedir.

Buradaki قُلْ‘un manası budur.

لِمَنِ الْأَرْضُ

LiMaNı eLEaRWu (LiMaNi eLFaGLu)

“Arz kimindir?”

Kâinatta yüz milyarlarca galaksi vardır. Her galakside yüz miyarlarca yıldız vardır. Güneşimiz de bir yıldızdır. Güneşin çevresinde dönen on gezegen vardır. Gezegenlerden biri bizim yerimizdir. Bu yer canlıların yaşamasına Güneş Sistemindeki elverişli tek gezegendir. Binlere varan özellikleri ile canlıların yaşamasına elverişlidir. Olasılık hesapları ile bunun kendiliğinden olamayacağı ilmen sabittir. Üçüncü binyıla girerken insanlar bunu bileceklerdir.

O halde bugünkü firavuna soracağız; bu arz kimindir?

وَمَنْ فِيهَا

Va MaN FİyHAv

“Ve içinde olan kimseler”

Arz içinde en gelişmiş canlı olan insan yeryüzüne hükmetmektedir. İnsan öyle yaratılmıştır ki bu kâinatı kavramaktadır. Beyninde oluşturduğu kâinat ile yeryüzü arasında bir uyum vardır. Bu varlık kendisini bilmekte ve düşünmektedir.

Peki, bu varlık kimdir?

Yer canlılar dâhil maddeyi, insan ise manayı içerir ve bunlar arasında uyum vardır. Bilen ve yapan insan, bilinen ve yapılan da yeryüzü. Köşk var ve köşk içinde sakinler bulunmaktadır. “Kim buranın sahibi?” diye sorun.

إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (84)

EiN KuNTuM TaGLaMUvNa (EiN FaGaLTuM TaFGaLUvNa)

“İlmediyorsanız.”

İlim nedir?

Çevremizde bir kâinat var. O kâinatı idrak eden beynimiz vardır. Beyne duyu organlarımızla aldığımız 01 sinyaller vardır. Bunları idrak eden beyin kâinatı oluşturmaktadır. Ruhumuz da o kâinatı anlamaktadır. Bu ilimdir.

Birimizin beyninde oluşanlar diller aracılığı ile birlikte idrakimize girmektedir. Yalnız ben bilmiyorum, artık biz biliyoruz. Rastlantılarla bilme izah edilemez. Rastlantılarla benim beynim sizin beyninize öyle uyum sağlasın ki dağ dediğimiz zaman benle siz aynı şeyi anlayalım. “Bunu onlara sor” diyor.  Bin Dil Üniversitesinde ilim dine karışmaz, onlar uydurmadır demeyeceğiz. İlmin vardığı sonuçları hikmetle değerlendireceğiz.

İlim geçmişte olanları tespit eder. Hikmet ise gelecekte olacakları bildirir. Yirminci yüzyılın ilimleri bunları ortaya koymuş ve müsbet ilmin müminleri bunu sürdürmüştür.

 

YORUM

Şart cümlesi önce gelirse cevabın vücubu şartı olur. Namaz kılmak için abdest almak gerekmektedir. Sonra gelirse şart cümlesi cevap cümlesinin cevabı şartı olur. Bilemeyeceksen sorabilirsin. Biliyorsan kendi içtihadınla hareket edeceksin. Burada şart cümlesi cevap cümlesinden sonra geldiğine göre ilminiz varsa cevap verin, ilimle cevap verin demektir.

Bu ilmin konusu değildir, dinin konusudur, ilim burada bir şey söylemez gibi laflarla cevap vermeyin. Sermaye, ilmin Tevrat ve Kur’an’ın söylediklerini tasdik etmekte olduğunu bilmektedir, siz onlara ilmi delil getirdiğinizde “Bu, ilmin konusu değildir.” deyip ona kulak vermezler. İşte Kur’an bize diyor ki; bu hususta ilmi bir bilginiz varsa söyleyin ve deyin diyor.

İnsan için ilim dışında doğruyu yanlıştan ayıran bir şey yoktur. İlim duyu organlarının aldıklarına dayanır ama ondan gelen sadece 01’lerdir. Beyinde oluşan devrelerdir. İlim o devrelerde saklıdır. Kelimeler haline gelir ve beyin hafızasında depolanır. Sonra onları çağırır ve kullanırız.

İnsanla hayvan arasındaki fark budur. Kelimelerle oluşturduğu kavramları hafızasına atar, sonra o kelimelerle çağırır. Hayvanlarda ise kelimeler ve kelimelerden doğan kavramlar yoktur. Sadece o andaki etkiler vardır. Fiziki etkiler var, kavli etkiler yoktur.

 

Öz Türkçe ile:

“Biliyorsanız, ‘Yeryüzü ile içinde olan kimseler kimindir?’ de?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“İlmediyorsanız, arz ve içinde olan kimseler kimindir diye kavl et.”

 

QuL LiMaNı eLEaRWu Va MaN FİyHAv EiN KuNTuM TaGLaMUvNa

قُلْ لِمَنِ الْأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (84)

 

***

 

سَيَقُولُونَ

Sa YaQUvLUvNa (Sa YaFGaLUvNa)

“Yakında kavl edecekler”

60 bin yıl önce Âdem ve eşi yaratıldılar. Meyve toplayarak hayata başladılar. Bu dönem 32 bin sene sürdü.

Avcılık dönemi 16 bin sene sürdü.

Çobanlık dönemi 8 bin sene sürdü.

Tarım dönemi 4 bin sene sürdü.

Pazar mübadelesi 2000, tüccar mübadelesi 1000 ve işçilik 500 sene sürdü.

Şimdi ortaklık dönemi gelmektedir.

Kur’an’la hak gelmiş bâtıl zahık olmuştur. Artık insanlar şirkten vazgeçeceklerdir. Faizli işçilik sistemi sona erecek, karşılıksız Dolar putu ortadan kalkacak, ekseriyet iktidarları tarih olacaktır. Dolar yerine altın bonosu gelecektir. Ekseriyet sistemi yerine çoğulculuğa dayalı biat sistemi gelecek, nisbi sistem gelecektir. İnsanların gerçekleri kabul etmesi yaklaşmıştır.

لِلَّهِ

Li elLAvHı

“Allah’ındır”

Yeryüzü âlemlerin rabbi olan Allah’ındır. O kendi haktır ve kısmen işlerini insanlığa devretmiş, onu halife kılmıştır. Yeryüzüne artık ne Dolar ne de ekseriyet oyu hâkim olacaktır. Yeryüzünü içtihat ve icmalar yönetecektir. Ordular hakemlerden oluşmuş yargı denetiminde olacak. Hakem kararlarını uygulayan güçler olarak organize olacaklardır.

Yeryüzü ve insanlar insanlık için olacaktır, bunu herkes sonunda kabullenecektir.

Aslında fikren bu kavram kabul edilmiş, altın bonosu sahte Dolar’a dönüştürülmüştür. Maşeri kararlar, ekseriyet kararına dönüştürülmüştür. Bugünkü çıkmazın kaynağı budur. Kanla veya kansız insanlar yerin ve insanların Allah’a ait olduğunu kabul edeceklerdir.

قُلْ

QuvL (uFGuK)

“Kavlet”

Sual soracağız. Onlar bize cevap verecekler. “Evet” diyecekler. Biz de onlara tekrar hatırlatacağız. Bin Dil Üniversitesi içinde hatırlatacağız.

Bizim bir yayın organımız olacaktır. Bu, haftalık Arapça dergi olacaktır. Sonra Bin Dil Üniversitesi öncülüğünde tüm dünya dillerine çevrilecek ve kendi dillerinde yayın yapacaklardır. Bin Dil Üniversitesi’nde araştırma ve tedrisat yapacağız, tercümeler yapacağız. İnternet veya yazılı yayınla da günlük hayatın akışını sürdüreceğiz.

Onlara sadece söylemeyeceğiz, onlarla diyalogda olacağız, televizyonlarda, dergilerde, gazetelerde onlarla karşı karşıya olacağız.

Bu قُلْemri de bizim bir yayın organımızın olmasını emretmektedir.

Kur’an’ı böyle yorumlayacaksınız.

Herkes “Kur’an bana ne emrediyor?” diyecek ve kendisine verilen emri yerine getirecektir.

أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (85)

EaFaLAv TaÜakKaRUvNa (EaFaLAv TaTaFagGaLUvNa)

“Tezekkür etmeyecek misiniz?”

“Tezekkür etmek” demek hafızada depolanmış bilgileri beyin ekranına çağırıp ekranda işlemler yapmak demektir. Tefekkür tasnif edip hafızaya yerleştirmedir. Tezekkür hafızadan çağırıp durumu görmedir. Tefakkuh ise gelecek hakkında hükümlere varmadır.

Tefekkür edeceğiz, tezekkür edeceğiz ve tefakkuh edeceğiz.

Bilgisayar tekniği bizim beynimizin çalışma şeklini örneklemektedir. Kur’an’da geçen kelimelerin manalarını ancak bu sayede öğreniyoruz.

 

YORUM

Müslimler vardır. Bunlar hak düzeninde iyi işler yaparlar, batıl düzende ise düzene uyarlar. Mazurdurlar, bozuk düzen dolayısıyla doğru hareket edememektedirler. Bunlar ahirette sorumlu değildirler. Düzenin zorlaması ile kötülük yapmışlardır. Ne var ki bu dünyada musibet geldiği zaman bu musibet yalnız kötülere değil bunlara da çarpar ve helak olurlar.

Müminler ise kötülüğe karşı cihad yaparlar, düzeni değiştirmek için uğraşırlar. Bunların bir kısmı şehit olur, ahirete yükselirler. Cemaat olarak ise helakten kurtulurlar ve yeni düzeni bunlar kurarlar. Sonunda daima bunlar galip gelirler.

Bugünkü durumumuz budur.

Kur’an ehli şehit verebilir ama zafer bunların olacak ve yeryüzüne İslam düzeni gelecektir, Hak düzeni gelecektir, Adil Düzen gelecektir, ortaklık düzeni gelecektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Yakında ‘Allah’ındır’ diyecekler. ‘Anlamayacak mısınız?’ de.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Yakında Allah’ındır diye kavl edecekler. Tezekkür etmeyecek misiniz diye kavlet.”

 

Sa YaQUvLUvNa Li elLAvHı QuvL EaFaLAv TaÜakKaRUvNa

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (85)

 

***

 

قُلْ

QuvL (UFGuL)

“Kavlet”

وَقُلْ olsaydı “Bunu da onlara söyle” manası çıkardı. Bundan önce قُلْdedikten sonra atıf yapmadan قُلْ dediği için muhatap değişmiştir demektir.

O halde burada üç defa قُلْ dendiğine göre çağımızın üç tür münkiri vardır demektir.

Bundan öncelikle İslam şeriatını reddeden münkirlerdir.

İlahi düzen yerine kendileri düzen kurduklarını iddia edenlerdir.

Şimdi ise ilahi düzenin ötesinde kâinatı tanrısız ve ahiretsiz açıklamaya çalışmış olan yirminci yüzyılın münkir ilim adamlarıdır. Onlara da şöyle de diyor, şunu sor diyor.

مَنْ رَبُّ

MaN RabBu (MaN FaGLu)

“Rab kimdir”

Rab haliktan farklı olarak ‘terbiye eden’ demektir. Halik bir defa yaratır. Rab ise eğitir, adım adım geliştirir.

Onlar evrimi ileri sürerek “Tanrı yoktur, ahiret yoktur.” dediler. Parayla satın aldıkları kilise mensuplarını da evrime karşı çıkarttılar. Böylece güya ilmen Tanrı’nın olmadığını iddia ettiler.

Şimdi Allah bize diyor ki, onlara söyleyin, her mümin söylesin; evrimi kim yapmıştır? Evrimi gerçekleştiren kimdir? Evrim varsa değişim vardır demektir. Değişim ise bir değiştireni gerektirir. “Kim değiştirdi de” diyor.

السَّمَوَاتِ السَّبْعِ

elSaMAvVAvTı elSaBGı (elFaGaLAvTı eLFaGLı)

“Seb' (7) semavatin”

1) Önce kâinat var edildi.

2) Galaksiler oluştu.

3) Sonra yıldızlar oluştu.

4) Sonra gezegenler oluştu.

5) Işık tabakası oluştu.

6) Hava tabakası oluştu.

7) Su tabakası oluştu.

Böylece evrim gerçekleşti.

Atomlarda da 7 sema oluştu.

“Kimdir bunları yapan, bu evrimi sağlayan kimdir, bu evrime göre atomları var eden kimdir?” de.

وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ (86)

Va RabBu elGaRŞı eLGaJIyMı (Va RabBu elGarŞı elGaJIyMı)

“Ve azim arşın rabbi”

Yedi sema üç boyutlu uzayı içerir. Evrimleşerek dört boyutlu uzayı oluşturmaktadır. Bütün bunlar beş boyutlu uzay içinde oluşmaktadır.

Bugün bunları öğreniyoruz. Demek ki arşta da evrim vardır. Beş boyutlu uzay da evrimleşmektedir. Sonraالْعَظِيمِ diyor. Demek ki arşımızın dışında arşlar vardır. Henüz o arşlardan bir ize rastlamış değiliz.

Beş boyutlu uzay da küreseldir ve o da büyümektedir. Orada da evrim böyle sağlanmaktadır. Arşta ve dört boyutlu uzayda zaman kavramı var mıdır?

رَبّ kelimesi tekrar edilmiştir, مَنْ kelimesi tekrar edilmemiştir. Bütün arşların Tanrı’sı birdir ama üç boyutlu uzayın düzeni ile beş boyutlu uzayın düzeni farklı olduğu için رَبّ kelimesi tekrar edilmiştir.

 

YORUM

Yirminci yüzyıla kadar üç ve dört boyutlu uzay kavramı insanların beyninde oturmamıştır. Önce geometrisi keşfedildi. Sonra hareketlerin açıklaması için dördüncü boyut kabul edildi. İradeli hareket için beş boyuta gerek vardır. O halde biz arş içindeyiz ve her gün ondan yararlanıyoruz.

O halde arşın sahibi kimdir, nasıl oluyor da o düzende biz istediğimizi yapıyoruz?

Üç boyutlu uzayda hareket etmek için dört boyutlu uzaya ihtiyaç vardır.

Üç boyutlu uzayda iradeli hareket yapabilmemiz, alternatif hareketlerin olabilmesi için beş boyuta ihtiyaç vardır.

Yirmibirinci asırdan önce bu ayetler müteşabih idi, bugün muhkem haline gelmiştir. Artık görevimiz Kur’an’ın bu mucizesini göstermek olmalıdır. Bunu yapmak için de Bin Dil yayını ve Üniversitesi gerekmektedir.

Siz bu seminerleri takip edenler, bu görev size verilmiştir.

 

Öz Türkçe ile:

“’Yedi göğün yetiştiricisi ile büyük çıkışın yetiştiricisi kimdir?’ de.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Seb’ semavatin rabbi ve azim arşın rabbi kimdir diye kavl et.”

QuL MaN RabBu elSaMAvVAvTı elSaBGı VaRabBu elGaRŞı eLGaJIyMı

قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ (86)

 

***

 

سَيَقُولُونَ

Sa YaQUvLUvNa (Sa YaFGaLUvNa)

“Yakında kavl edecekler”

Bugün şu gerçekler ortaya çıkmıştır.

a) Üç boyutlu uzayımız bundan13,7 milyar yıl önce bir bilye büyüklüğünde yaratıldı ve ışık hızına yakın hızla büyümektedir.

b) Geçmişi ve geleceği ile beş boyutlu uzayda dört boyutlu mekânı oluşturmaktadır.

c) İnsanoğlu bu beş boyutlu uzay içinde iradesini kullanarak ona şekil vermektedir, onu imar etmektedir.

d) Neler olmakta ise hepsinin bir görevi ve amacı vardır. Fazla, gereksiz hiçbir şey yoktur. Bu durumda bunlara lisan ilimleri ile cevap veriliyor.

لِلَّهِ

LielLAvHi

“Allah’ındır”

Soruya cevap olarak “Allah’tır” demeleri gerekirken “Allah’ındır” diyorlar. Böyle bir kâinatı kabul ediyorlar. Yalnız yine de Allah’ın mülkü olduğunu söylüyor. Hala fail olduğunu ikrar etmiyorlar. Gerçi üç boyutlu uzayın başlangıcı vardır. Kimse bunu inkâr etmemektedir. Ancak beş boyutlu uzay ise kendiliğinden olabilir.

Onların tanrı anlayışı ile bizim tanrı anlayışımız farklıdır. Biz Tanrı’yı mürid kabul ediyor ve her insanla ayrı ayrı ilgilenen bir Tanrı olarak kabul ediyoruz. Onlar ise Tanrı’yı makroda kabul edip mikroda hala etkili olan Tanrı’yı kabul etmiyorlar.

قُلْ

QuvL (uFGuL)

“Kavl et”

Bir daha “Kavl et” diyor.

Yani bizim Bin Dil Üniversitesini kurmak Bin Dil Yazı Merkezini oluşturmamız gerekmektedir. İlim adamları ile tartışamayız ve onları ikna edemeyiz ama halka gerçekleri göstermiş oluruz.

أَفَلَا تَتَّقُونَ (87)

EaFaLAv TatTaQUvNa (EaFaLAv TaFGaLUvNa)

“İttika etmeyecek misiniz?”

Kâinatın ve arşın rabbi sizin rabbiniz değil midir?

Yeryüzünü insan için yarattı, kâinatı da insan, melek, cin ve ruh için yarattı.  Diğerleri araçtır. Arş da bizim içindir.

Onun içinde yer alıp varlığımızı ve makamımızı korumanız gerekmez mi?

Onlar da diyorlar ki; insan kâinatın merkezindedir, o halde neden arşın rabbinin koyduğu düzene uyalım?

 

Öz Türkçe ile:

“Yakında ‘Allah’ındır.’ diyecekler. ‘Korunmayacak mısınız?’ de.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Yakında Allah’ındır diye kavl edecekler. İttika etmeyecek misiniz diye kavl et.”

 

Sa YaQUvLUvNa LielLAvHi QuvL EaFa LAvtTaQUvNa

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ (87)

 

***

 

قُلْ

QuvL (uFGuL)

“Kavl et”

Halk vardır.

Uygulayıcılar vardır, bunlar tüccarlar ve yöneticilerdir.

İlim adamları vardır, bunlar nasıl olduğunu incelerler. Neden böyledir ve kim yapmıştır; bunun üzerinde durmazlar.

Ehli hikmet vardır, bunlar olayların hikmetlerini araştırır ve kimin yaptığını ele alırlar.

Birinci قُلْ‘da uygulayıcılar muhatap kabul edilmiş, ikincisinde âlimler, üçüncüsünde ise filozoflar ve hikmet sahipleri muhatap alınmıştır. Bunun için قُلْhitabı atıfsız tekrarlanmıştır.

مَنْ بِيَدِهِ

MaN BiYaDiHIy (Man Bi FaGLiHIy)

“Yedinde olan kimdir”

يَد insanın bir iş yapması için kullandığı araçtır. Allah’ın eli yoktur ama bizim elle yaptığımızı O elsiz yapar, “Ol”’ der o da olur.

يَد aynı zamanda tasarruf yetkisidir. Zilyet demekteyiz. Mülk var, yed/ يَد var. Mülk onu başkasına devretme özelliğidir. Yed/ يَد ise doğrudan onu kullanmadır.

Kiralayan malik, kiracı zilyettir.

مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ

MaLaKuTu KulLi ŞaYEin (FaGaLIvTu FuGLa FaGLın)

“Her şeyin melekûtu”

مَلَكُوت kelimesi ملك kökünden oluşmuş bir kelimedir.

مَالِك çamurdan kerpiç işleyen işçidir, duvarcıdır.

İlahi düzende yere malik olunmaz, üzerindeki taşınmaza malik olunur.

مُلْك taşınmazlardan oluşan servet olduğu gibi, ‘memleket’ ‘ülke’ anlamına da gelir.

مَلِك devletin sahibidir. Meliki muktedir yalnız Allah’tır.

مَلَك de kamu görevlisidir.

مَلَكُوت dört yerde geçer, semavat ve arzın melekûtu ile her şeyin melekûtu olarak ikişer defa geçer.

Melekler yaratılmadan önce yaratılanlar melekûttur. Sonra melekler yaratıldı. Melekûtun bir parçasıdırlar. Ondan sonra işler melekler tarafından yapıldı. Semavat ve arz yaratılmadan ve melekler, cinler, insanlar ve ruhlar görevlendirilmeden önceki durumdur ilk yaratılış. Her şey baştan hesaplanmış, projesi yapılmış ve kâinat var edilmiş, sonra dört şuurlu varlık görevlendirilmiştir. Tanrı dediğimiz zaman hiçbir ham maddeyi kullanmadan şeyleri oluşturandır. Bu, maddenin melekûtudur, özelliğidir. Melekler, insanlar, ruhlar ve cinler melekûtu kullanarak iş yaparlar, melekûtunu değiştiremezler. Bugünkü ilim melekûtun nasıl kazanıldığını izah edemez ama melekûttan sonra insan benzeri varlıkların bugünkü kâinatı oluşturması ile izah edebilir. Felsefenin görevi insan beynine bunları izah etmesidir. Tanrı vardır ve yaptıkları bellidir ama Tanrının kendisini insan aklı kavrayamaz.

وَهُوَ يُجِيرُ

Va HuVa YuCIyRu(Va HuVa YuFGıLu)

“Ve o cıvar olur”

جِوَار çevre demektir, komşu demektir, çevirme kelimesine akrabadır. Çeper kelimesi bu köktendir. Türkçe kelime olan bu kelime aynı zamanda Arapçadır.

Dünyadaki bütün diller Âdem’e öğretilen esmadan çıkmaktadır. Onun için bütün diller birbirlerine akrabadır. Bin Dil Üniversitesi bunları belirleyecektir, bir kelimenin nereden geldiği belirlenecektir. Diğer dillerde aldığı şekiller ortaya konacak, böylece insanlık tarihi aydınlanacaktır.

جِوَار yerleşik bir yerin çevresi demektir.

Bir eve komşu olan eve denir.

Kur’an’da جور 13, جود 3 defa geçer. Toplam 16 (24) eder.

ج toplanmayı, وbirliği, ر tekrarı ifade eder.

Bir şey diğer bir şeye komşu ise o da ona komşudur. O halde Allah eğer bize komşu ise bizim de O’na komşu olmamız gerekir. Oysa …

وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ

Va LAv YuCAvRu GaLaYHi (Va LAv YuFAvGaLu GaLaYHı)

“Ve ona cıvar olunmaz”

Ben seni görebilirim ama sen beni göremezsin. Zaman ve mekân boyutunda bu böyledir. Ancak zaman ve mekân boyutu içine girdiğiniz zaman komşu olursunuz.

O, zaman ve mekân boyutu içinde görülmemektedir. Biz zaman ve mekân boyutunun dışındakini göremiyoruz. O halde zaman ve mekân içinde O vardır ama biz zaman ve mekân dışında yokuz.

O size komşu olabilir ama siz ona komşu olamazsınız. Zaman ve mekân içinde tecelli ettiği takdirde O bize komşu olur ama yine de biz O’na komşu olamayız.

Zamanın ve mekânın sonradan var edildiği ve uzayıp kısalacağı bugün ispatlanmıştır. Zaman ve mekân yaratıktır. O halde yaratanın vasfı olamaz.

Kelamcılar zaman ve mekânın başlangıcı olduğunu ileri sürmüşler filozoflar zaman ve mekânın ebedi ve ezeli olduğunu söylemişler ama yirminci asrın ilmi kesin olarak zaman ve mekânın başlangıcı olduğunu ispatlamış ve yaşını 13,7 milyar yıl olarak hesaplamışlardır.

Nasıl hesaplanmış? İlk çıkan ışık bugün bize kadar gelir (Büyük Patlama Teorisi (Big Bang)). İlk çıkan ışık dalgası bellidir. Uzaklığını yoğunluğu ile ölçeriz. O kadar yıl geçmiş olur.

إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (88)

EiN KuNTuM TaGLaMUvNa (EiN KuNTuM TafGaLUvNa)

“İlmediyor iseniz”

Şeriat düzenini anlatırken ve burada إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ kullandı.

İnsan melekûtu, zaman ve mekân öncesi durumu bilmediği gibi şeriatın kurallarını da akıl ile bulamaz. İlahi vahye ihtiyaç vardır, Tevrat’a ve Kur’an’a ihtiyaç vardır.

 

YORUM

İki komşu düşünün. Birinin etrafı yüksek duvarlarla çevrilidir. Komşusu onun alanına giremiyor, o kapalı alanda ne olduğunu bilemiyor. Oysa oradaki komşu ikinci komşunun bahçesine girebiliyor, oradaki her şeyi görüyor ve biliyor, oradakileri tanıyor.

İşte bu iki komşudan birincisi ikinciye komşudur ama ikinci birinciye komşu değildir. Allah zaman ve mekân boyutuna gelmekle bizimle olabiliyor ama biz O’nun mekân ve zaman dışı alanına giremiyoruz. O bize komşudur ama biz O’na komşu değiliz.

Birincide biliyorsanız ifadesi ile şeriatın hükümlerini aklımızla bilemeyeceğimiz için peygamberler gönderdi ve onlara kitap indirdi. Biz o kitaplar ne diyorsa onu yapacağız. O kitaplardan elimizde metniyle ve diliyle yalnız Kur’an olduğu için Kur’an’a kulak vermeliyiz. O ne diyorsa doğru odur.

Burada تَفَكَّرُوا فِي آلَاءِ اللهِ ، ولَا تَفَكَّرُوا فِي ذَاتِ اللهِkuralı kelamın temelidir. Bu ayet o kuralı koymaktadır. “O gözleri idrak eder, gözler ise O’nu idrak etmez” ayeti de bunu teyit etmektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“De ki ‘Her nesnenin yapısı kimin elindedir? O komşu olur. O’na komşu olunmaz, eğer biliyor iseniz.’”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Kavlet ‘Her şeyin melekûtu kimin yedindedir. O icare eder, O’na icare edilmez, eğer ilmediyor iseniz.”

 

QuL MaN BiYaDiHIy MaLaKuTu KulLi ŞaYEin Va HuVa YuCIyRu Va LAv YuCAvRu GaLaYHi EiN KuNTuM TaGLaMuVNa

قُلْ مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (88)

 

***

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ

Sa YaQUvLUvNa LielLAHi (Sa YAFGaLUvNa LielLAvHı)

“Yakında Allah’adır diye kavledecekler”

Müsbet ilmin gelişmesi, Usulü Fıkhın ilmileşmesi sonunda ilim dünyası, felsefe dünyası Kur’an’ın Allah sözü olduğunu kabul etmek zorunda kalacak ve insanlık Kur’an düzenini benimseyecek. Kur’an düzenine karşı olanlar ile Kur’an düzeninde yer alanlar arasındaki savaş devam edecektir. Bugün bu hususta tüm dünya araştırma içindedir. Kur’an’la bütün din mensupları ilgileniyorlar.

Adil Düzen işletmeleri başarıya ulaşınca Kur’an mucizesini dünya görecek ve teslim bayrağını çekecektir. İş adamları, ilim adamları ve fikir adamları yakında Allah’ı kabul edecek ve Sermaye’nin Dolarları aşkına yalan yanlış şeyleri savunmaktan vazgeçeceklerdir.

قُلْ 

QuvL (uFGuL)

“Kavl et”

Kur’an felsefeye مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِdemektedir. Böylece Bin Dil Üniversitesi’nde felsefe derslerini de yapmayı emretmiş olmaktadır.

Türkiye dünyanın merkezindedir, doğu-batı arası karayolunun ortasındadır, kuzeyden güneye giden deniz yolunun ortasındadır, doğu batı uygarlıklarının ortasındadır, geçmişten geleceğe giden tarihin ortasındadır. Türkiye varlığını bu ortada olma dengesiyle korumaktadır. Bu, kutuplar dengesidir.

Bir tarafın galip geldiğini ve tek kutuplu dünyanın oluştuğunu farz edelim, bu da bizim beraber olduğumuz kutup olsun; ortadan kaldıracağı ilk ülke biz oluruz.

Biz tarafsız politika gütmek zorundayız.

AK Parti bugün bile bunu yapmaktadır. S-400’ü alıyor ama Trump ile de dostluğunu koruyor. Türkiye tarafsızlığını korumalıdır. İki blokun yaşamasını istemektedir.

Türkiye’nin yapacağı, insanlığa ortaklık düzenini öğretmektir; önce kendisi öğrenmeli ve uygulamalı, sonra dünyanın yararlanması için duyurmalı.

Birinci Kur’an uygarlığı, fıkhı geliştirmiştir, hükümlerin illetini ortaya koymuştur ama hükümlerin hikmetlerini ortaya koyamamıştır. O zamanki ilimler şer’î hükümlerin hikmetlerini ortaya koyacak durumda değildi.

Bin Dil Üniversitesi’nde fıkhın hikmetleri ortaya konacaktır.

Namaza başlarken ellerimizi niye kaldırıyoruz?

Sağırlara ve uzaktakilere namazın başladığını bildirmek için kaldırıyoruz.

Hareket varsa el kaldırmaya gerek yok, o hareket görülecektir.

فَأَنَّى تُسْحَرُونَ (89)

Fa EanNAv TuSXaRUvNa (Fa EanNAv TuFGaLUvNa)

“Nasıl sihr olunuyorsunuz?”

Büyüleniyorsunuz.

Bugün ülkemizde büyücülük yaygındır, ruhi hastalıkları olanlar büyüye suç bulurlar.

Büyü var mıdır?

Köyümde gözü dokunan meşhur kişiler vardı. Onların gözü değmesin diye nazar boncuğu takarlardı. Bir gün ben otaklık yapıyordum. Bir çift öküzle tarla sürüyorduk. 150 metre uzaktan biri geçiyordu. Çifti süren, “Şimdi bunun gözü değer ve öküzlerimiz yere yatar” dedi. Bir iki dakika sonra öküzler yere çöküverdiler!

Gözün hayvanlara ve insanlara etki edeceği yaygın bir inanıştır.

Bugün cinlere inanılmadığı gibi sihre de inanılmıyor. İlmi araştırma yapılmamıştır. Kur’an ise gözlerin izlak etmesinden (لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ Kalem 68/51) bahsetmektedir. Bu kelime üzerinde durulup ilmi araştırma yapılmalıdır. Araştırmadan hiçbir şey kabul edilemez, araştırmadan hiçbir şey reddedilemez de.

Bir gerçek vardır ki insanlar Sermaye’nin propagandasına kapılmaktadırlar. Sermaye en olmaz şeylerle insanları kandırmaktadır. Dün Fethullah Gülen’i tanrılaştıranlar bugün nefret ediyorlar. Dün Sermaye onu büyüttü, insanlara büyü yaptı, bugün de o büyünün tersini yapıyor.

Sermaye bugün insanlığı büyülemektedir. Bu büyüyü de ilimsiz düşünürlere yaptırmaktadır. Onları önce şişirerek etkiler hale getirmekte, sonra da onlara olmaz şeyleri söyletip büyüsünü yapmaktadır.

 

YORUM

Herkes yalan olduğunu bile bile onu savunur duruma gelmektedir.

Madem herkes öyle diyor ben başka şey desem kendimi savunamam diyor ve böylece herkes saçmalıkları yapmaya devam etmektedir.

Türkiye’de herkes biliyor ki 15 Temmuz’un suçlusu Gülen değildir ama Sermaye faturayı ona kesmiştir. (15 Temmuz’un arkasındaki güçler Gülen’i maşa olarak kullanmış olup Gülen’in hatası onların ağına düşmesidir. Fiilinin sonuçlarına katlanmalıdır. Süleyman Akdemir ve diğerleri) Artık vur abalıya devam edecektir. Dün onlarla beraber olup bize karşı olan siyasiler de şimdi bize “Ne diye saldırmıyorsunuz?” diye saldırmaktadırlar.

Peki, bu büyüden nasıl kurtulacağız?

Köyümüzde böyle büyülenenleri mollalara götürür okuturlar, iyileştiklerine inanırlardı. Size gerçekleri söylüyoruz. Bu büyülerden emin olmanız için bizim seminerlere benzer seminerleri takip etmeniz gerekir. Kur’an’ın yorumları sizi büyülerden korur. Kur’an’dan alacağımız vahiy dışında bir çözüm yoktur. Ancak Kur’an’ın öğrettikleri ile büyüden kendimizi kurtarabiliriz.

 

Öz Türkçe ile:

“Yakında ‘Allah’adır’ diyecekler. ‘Nasıl büyüleniyorsunuz’ de.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Yakında ‘Allah’adır’ diye kavl edeceklerdir. ‘Nasıl sihr olunuyorsunuz?’ diye kavl et.”

 

Sa YaQUvLUvNa LielLAHi QuvL FaEanNAv TuSXaRUvNa

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ (89)

 

***

 

بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ

BaL EaTaYNAvHuM Bi eLXaqQı (BaL FaGaLNAvHuM Bi eLFaGLı)

“Doğrusu onlara Hak ile ityan ettik.”

Sosyal baskı dolayısıyla iman edenler vardır. Bunlar kaziptirler. Çünkü aslında inanmadıkları halde inanmış olduklarını söylemektedirler.

Müminler ise hakkı söylemektedirler, onlar sadıktırlar.

Öbürleri hakkı söylememektedirler, onlar kaziptirler. Politika gereği inandık demektedirler. İlmen bildikleri halde inanmıyorlar.

İnanmak demek onun uğruna canını vermek demektir.

Evet, Allah Kur’an’ı göndermekle ve bize de onun doğru manasını öğretmekle hak ile gelmiştir, Adil Düzen çalışanlarını doğrulamaktadır.

وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (90)

Va EinNaHuM LaKAvÜiBuvNa (Va EinNaHuM LaFaGıLUvNa)

“Ve onlar ise kazibdirler.”

Onlar da “Allah’adır” diyorlar, biz de “Allah’adır” diyoruz. Onlar bunu söylerken buna inandıkları için söylemiyorlar. İnanmadıkları halde “İnandık” diyorlar. Onlar kaziptirler.

 

YORUM

Bilmek başkadır, inanmak başkadır. İnandığını söylemek başkadır, inanmış olmak başkadır. Şeytan bilmektedir ama inanmamaktadır. Secde etmeden imtina etmesi bilmemesi anlamında değildir. Şeytan yalancı da değildir.

Bildiği ve inanmadığı halde “Ben inandım” demek ayrı bir şeydir.

Bugünkü insanlık ateizmi terk etmiştir. Peygamberlere saldırıyı da terk etmiştir. Onların Allah’ın elçileri olduklarını da bilmekte ama şeriatı uygulamayı kabul etmemektedirler. Konuşurken “Haklısın öyledir ama bu uygulanamaz” derler.

İşte, bugünkü insanlık bu şekilde yalan söylemektedir.

Çünkü kime sorsanız “Allah” der ama uygularken Allah’a değil Dolar’a tapmaya devam eder, ekseriyet oyuna tapmaya devam eder.

AK Parti başkanlık sistemi yerine nisbi sistemi getirebilir. Nisbi sistemde herkes kendi içtihadına göre hareket eder. Niza çıkarsa başkana başvururlar, o geçici olarak çözer ve uygulanır. Mağdur olanlar hakemlere giderler ve mağduriyetlerini giderirler.

AK Parti kurucuları bizim arkadaşlarımızdır, onların samimiyetini biliyoruz. Bugün düştükleri durumdan kurtulacaklarını ümit ediyor ve dua ediyoruz. Allah’a inanan kimse O’nun galip geleceğine inanır ve “Bu olmaz” demez.

 

Öz Türkçe ile:

“Doğrusu biz onlara gerçekle geldik. Onlar yalancıdırlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Doğrusu biz onlara hak ile ityan ettik. Onlar kaziptirler.”

 

BaL EaTaYNAvHuM Bi eLXaqQı Va EinNaHuM LaKAvÜiBuvNa

بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (90)

 

***

 

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ

Mav itTaPaÜa elLAVHu (Ma iFTaGaLa elLAvHu)

“Allah ittihaz etmedi”

“İttihaz etmek” demek avuçlamak, eli ile tutmak demek olur. Mecazi manada bir ortak edinmek, bir köle edinmek, bir işçi edinmek, bir ev edinmek anlamlarındadır.

Allah mutlak muktedirdir, hiçbir kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O komşu olur, O’na komşu olunmaz. O yardım eder ama O’na yardım edilmez. 

مِنْ وَلَدٍ

MiN VaLaDin (MiN FaGaLiN)

“Hiçbir veled”

Ölümlü varlıklar kendilerinin yerine geçecek varlıkları üretirler. Bunlara veled/وَلَد denmektedir. Ölümlü olmayan Tanrı’nın veledi olmaz.

Tanrı tanrıyı var edemez. “Ben tek başımayım bir de vezirim olsun” diyemez. Bu muhaldir. Onun yerine insanlığı var etmiş ve muhatap almıştır. Bütün insanlar O’nun muhatabıdır. Bundan dolayıdır ki rab/رَبّ kelimesini kendisine sıfat yapmıştır. Tercümeler rab kelimesini ‘baba’ olarak tercüme etmişlerdir.

Yüz milyarlarca galaksi, galakside yüz milyarlarca yıldız. Yeryüzü Güneş sisteminin milyarda biri. İnsan da miyarlardan bir insan, ölümlü bir insan. Bu nasıl Tanrı’nın veledi olabilir. Bugün müsbet ilmin vardığı bu sonuca tamamen aykırıdır.

وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ

Va MAv KAvNa MaGAHUv MiN EiLAvHın (Va MAv FaGaLa MaGaHUv MiN FiGAvLin)

“Ve onunla beraber başka bir ilah da yoktur”

Bugün Sermaye diktatörler oluşturmuş, onları tanrılaştırmış, insanları onlara taptırmaktadır. İsa’nın tanrılaştırılmasında nasıl İsa’nın bir günahı yoksa bugünkü diktatörler de zalim tanrılar değildirler. Hitler’i tanrılaştırmış, onun adına Yahudilere zulmetmiş, faturayı ona kesmiş, böylece İsrail oğullarını Filistin’e göç etmeye zorlamıştır. İsa’yı önce örnek olarak vermesi bundan dolayıdır. Bugün Erdoğan diktatörce hareket ediyor ama bunda kendisinin bir günahının olması gerekmez. Fatura ona kesiliyor.

Bizim diktatörlere düşmanlık yapmamamız gerekir. Düşmanlık yaparsak o zaman İsa’ya düşmanlık yapma durumuna düşeriz. Sermaye’nin bu şeytanca oyununu görüp kişilerle değil bozuk düzenle uğraşmamız gerekir.

Erdoğan’ın eleştirmeme, yaptıklarının yanlış olduğunu söylememe, onun da buna sabretmesi onu ibra ediyor, gerçekten diktatör olmadığını gösteriyor.

Ekrem İmamoğlu’nun gelip yerine oturması sadece Türkiye’nin demokratik bir ülke olduğunu göstermemiş, Erdoğan’ın da diktatör olmadığını göstermiştir.

إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ

EiÜan LaÜaHaBa KulLu EiLAvHın (EiÜan LaFaGaLa FuGLu FıGAvLın)

“Öyle olsaydı her ilah zihab ederdi”

Evet, yirminci yüzyılda pek çok tanrılar üretildi. Ancak bunlar hep aynı fabrikadan üretilen diktatörlerdir. Her biri birbirine benzer hareketler yapmıştır. Savaşmışlar ama sonunda düzen Sermaye’nin istediği gibi kurulmuştur. Bunlar birer maşadan başka bir şey değildirler. Bütün bu düzenin kaynağı şeytanla bir olup dünyayı sömüren Sermaye’dir.

بِمَا خَلَقَ

BiMAv PaLaQa (BiMAv FaGaLa)

“Halk ettiğine”

Her diktatör kendi icat ettiği düzene göre hareket ederdi. Düzen kurulmazdı. Oysa savaşlar olur ama ondan sonra düzen kurulur. Trump bağırır, çağırır ama savaş olmaz.

Kâinatın da çok ilahı olsaydı bugünkü düzen olmazdı. Şeytanı var eden, ona görevi verendir. Düzen ilahi düzendir. Faizli düzene izin veren O’dur.

Sermaye terakümü olmuş ve bugünkü sanayi doğmuştur. Şimdi ise görevi bitmiştir. Elektronik para sayesinde artık sermaye terakümüne değil, muhasebe kayıtlarına ihtiyaç vardır.

وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ

Va La GaLAy BaGWuHUM GaLAy BaGWın (Va La FaGaLa FaGLuHuM GaLAy FaGLın)

“Ve bazısı bazısına uluv ederdi.”

Her ilah kendi halk ettiğinin hâkim olmasını isterdi.

Nitekim yirminci yüzyıl böyle geçmiştir.

Barış dünyasının doğması için emeği olan insan/kişi parayı üretecek, mal ambara girecek. Mal senedini alan üretici, mal belgesini bankaya götürecek. Rehin olarak bırakacak. Nakdi kredi olarak alacak. Para faiz karşılığı değil de emek karşılığı çıkacaktır.

Sovyetler üretimi böyle yapıyordu. Fabrikalara ham maddeyi mal olarak gönderiyordu. İşçiliği ise nakit olarak veriyordu. Karşılığında mal alıyor başka yere gönderiyordu. Merkezi planlama yapıyor, fiyat ve ücretleri kendisi koyuyordu. Hatası buydu.

Adil Düzen’de de bu böyle çalışacaktır. Tek fark şudur. Kredi halka verilecek, halk sipariş verecek ve böylece halkın kararı olacaktır. Fiyatları ve ücretleri liberalizmin kuralları içinde serbest piyasa sağlayacaktır.

سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ (91) 

SuBXAvNa elLAvHı GanMAv YaÖıFUvNa (FuGLAvNa elLAHi GanMAv TaFGıLUvNa)

“Allah vasfettiklerinden sübhandır.”

اللَّه kelimesi tekrar edilmiştir. Birinci Allah, O’nu halifesi olan insanlıktır. İnsanlar İsa’yı Tanrı’nın yeryüzüne görevli kıldığı oğul kabul etmişlerdir. Hanedanlık sistemi böyle yürümüştür. Mısır kralları da kendilerini Güneş tanrısının oğlu kabul ediyorlardı.

Bu ayet hanedanlığın da son bulduğunu anlatıyor.

Tanrı kendisine evlat edinmemiştir. Yeryüzünün yönetimini bir ırka vermemiştir. Tarihi gelişmede bugünkü okullar olmadığı için görev babadan oğula verilmiştir. Bugün ise eğitim müesseseleri olduğu için aile eğitimine gerek kalmamıştır. Halk eğitimli olmadığı için onları yönetecek peygamberlere ve krallara ihtiyaç vardı.

Birinci Kur’an uygarlığında peygamberlik son buldu.

İkinci Kur’an uygarlığında hanedanlık son bulacaktır. Halk biatı yoluyla bir yere en çok kim layık ise o geçecektir. Sıralama usulü budur. Birbirini tanıyanlar arasında yapılıyor. Herkes kendisine göre sıralama yapar. Sıraların tersleri alınır ve toplanır, derece bulunur. İmamlığa o sıra üzerinden sahip olunur.

 

YORUM

Yirminci yüzyıl sözde demokratik geçmiş idiyse de Sermaye-siyaset işbirliği ile sömürme düzeni anlatıldıktan sonra; bunun son bulacağını, işçilik sisteminden ortaklık sistemine geçileceğini, ekseriyet diktası yerine biat sisteminin ve hicret demokrasisinin hâkim olacağını beyan etmektedir. “Allah vasfettiklerinden sübhandır” diyerek, bu zulüm düzenine fazla izin vermeyeceğini ifade etmektedir. Tarihte zulüm dönemleri gelmiştir ama kısa zaman sonra sabah olmuştur. Gecenin arkasından gündüz, kışın arkasından yaz gelmiştir. Asıl hayat gündüzleri, asıl üretim yazları olmuştur. Bugün şafak sökmek üzeredir.

 

Öz Türkçe ile:

“Tanrı hiç bir çocuk edinmedi. Onunla beraber hiçbir tanrı da yoktur. Öyle olsaydı her tanrı yarattığı ile giderdi. Birbirlerine üstün olurlardı. Allah onların nitelendirdiklerinden arınmıştır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah hiç bir veled ittihaz etmiş değildir. Onunla beraber hiç bir ilah da yoktur. Öyle olsaydı her ilah kendi halk ettiği ile zihab eder ve bazısı bazısına alî olurdu. Allah vasfettiklerinden sübhandır.”

 

Mav itTaPaÜa elLAVHu MiN VaLaDin Va MAv KAvNa MaGaHUv MiN EiLAvHın EiÜan LaÜaHaBa KulLu EiLAvHın BiMAv PaLaQa Va La GaLAy BaGWuHUM GaLAy BaGWın SuBXAvNa elLAvHı GanMAv YaÖıFUvNa

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ (91)

 

***

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ

GAvLiMi eLĞaYBi Va elŞaHAvDaTi (FaGıLı eLFaGLı Va eLFaGAvLaTi)

“Gaybı ve şehadeti ilmedendir”

شَهْد petekteki baldır. Bir şeye karışmamışsa, saf olmasından dolayı kesin bilgiye شُهُود denir. Bu nedenle şehadet için görme şartı yoktur, belgeler yeterlidir.

ش birden boşalmayı, ه düzlüğü, دduvarı ifade eder.

غَيْب uzaktan bakıldığında arazide kapalı kalmış yere, dibi görünmeyen kuyunun içine denir. Görünmeyen veya kaybolan için kullanılır.

غ değişmeyi, ي kolaylığı, ب geçidi ifade eder.

Bugün bizde mevcut olanlar şuhuddur. Gelecekte ve geçmişte olan kesinliğini bilmediklerimiz gaybdır.

Bir parayı attığınız zaman tura veya yazı gelecektir. Bizim için bu yarı yarıya muhtemeldir, Allah için muhtemel değildir. Çünkü yazı veya tura getiren bizim bilmediğimiz ve hesap edemediğimiz etkenlerdir. O onu bilir ve O’nun için muhtemel değil hesabidir. Oysa bizim için o muhtemeldir.  Güneş’in yarın saat sekizde batacağı hesabidir. Biz onu biliriz. Gaybi değildir ama yarın havanın nem yüzdesi ne olacaktır, onu bilemeyiz, o gaybidir. Allah için her ikisi de hesabidir. Uygarlıkların oluşmasını ve neler olacağını O bilmektedir.

فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (92)

Fa TaGAvLa elLAvHu GanMAv YuŞRiKuVNa (Fa TaFAvGaLa GanMAv YuFGıLUvNa)

“İşrak ettiklerinden aladır.”

Bundan önce سُبْحَانَ kelimesini kullandı ve يَصِفُونَdedi, şimdi de تَعَالَى kelimesini getirmiştir, “Şirk ettiklerinden aladır” demiştir. تَعَالَىfiili علوkökünün tefaul babının mazi malum çekimidir. Tedayün/تَدَايُن ve teavün/تَعَاوُن ile aynı kalıptandır, işrak ettikleri de putlardır; karşılıksız para ve ekseriyet oyu. Onlar da yine onun izni ile devrede olacaklar ama sonunda mağlup olacaklardır.

Ölüm ile hayat yarışacak. Her ikisi var olacak ama sonunda hayat galip gelecektir. Ahirete iman budur. Şeytan hizbi ile Allah hizbi yarışacak ama sonunda Allah’ın hizbi galip gelecektir. Şeytan hizbinin de görevi vardır.

Tarihte olanların hepsi takdiri ilahi ile olmuştur. Günü gelince olacak olur. Bugün neyin günü gelmiştir, onu bilmemiz gerekir. Bundan yüz sene hatta elli sene önce elektronik para mümkün değildi. Bugün ise elektroniğin gelişmesi ile matbu kâğıtlara gerek kalmamıştır. Muhasebe programı ve otokontrol ile, emek parasının çıkması imkân dâhiline sokulmuştur.

O gün Dolar’a ihtiyaç olduğu için izin verilmiştir, bugün ihtiyaç kalmadığı için ortadan kalkacaktır.

Hiçbir geçiş ani olmaz, zamanla olur. Dolar da varlığını bir müddet daha sürdürecektir. İşçilik düzeni de devam edecektir. Tamamen 500 sene sonra sona erecekler. Artık ortaklık sistemi gelişecek ve bir-iki asır sonra yeryüzüne hâkim olacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Bilinmezi ve bilineni bilendir. Ortak ettiklerinden yücedir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Gaybın ve şehadetin alimidir. İşrak ettiklerinden aladır.”

 

GAvLiMu eLĞaYBi Va elŞaHAvDaTi Fa TaGAvLa elLAvHu GanMAv YuŞRiKuVNa

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (92)

 

İstanbul; 07 EYLÜL 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.09.2019
10:54

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1028

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1028. Hafta - 07 EYLÜL 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1028. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Prof. Dr. Beşir Atalay’a Açık Mektup - 1

***

Prof. Dr. Beşir Atalay’a Açık Mektup - 2

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

‘Öncü’ Şule Yüksel Şenler’in vefatı vesilesiyle…

Şule.. Suşehri/Sivas.. Sözleşme.. Hicret.. Ve …

‘İslam Kadınına Hitap…’; Şule Yüksel Şenler

Millî Görüş ve Adil Düzen olmayınca bu kadar!

Bosna, Kosova, Karadağ, Makedonya, Arnavutluk - 1

Reşat Nuri EROL

 

***

 

MÜMİNUN SÛRESİ- 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2) وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (3) وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ (4) وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (5) إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (6) فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (7) وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (8) وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (9) أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ (10) الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (11) وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ (12) ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ (13) ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ (14) ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ (15) ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ (16) وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ (17) وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ (18) فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (19) وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْآكِلِينَ (20) وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (21) وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ (22) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (23) فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ (24) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ (25) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (26) فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (27) فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (28) وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ (29) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ (30) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ (31) فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (32) وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ (33) وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ (34) أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35) هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ (36) إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (39) قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ (42) مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43) ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44) ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45) إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46) فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47) فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48) وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49) وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50) يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51) وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ (52) فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ (53) فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ (54) أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ (55) نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ (56) إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (57) وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ (58) وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ (59) وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ (60) أُولَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ (61) وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (62) بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ (63) حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ (64) لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ (65) قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ (66) مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ (67) أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ (68) أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ (69) أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (70) وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ (71) أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ (72) وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (73) وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ (74) وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (75) وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ (76) حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (77) وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ (78) وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (79) وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (80) بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ (81) قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (82) لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (83)

 

***

 

قُلْ لِمَنِ الْأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (84) سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (85) قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ (86) سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ (87) قُلْ مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (88) سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ (89) بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (90) مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ (91) عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (92)

 

***

 

قُلْ

QuL (uFGuL)

“Kavlet”

وَهُوَ ile başlayan cümlelerle Allah’ı tanıttıktan sonra Kavlet/قُلْ emri verilmiştir. Emir veren âlemlerin rabbi Allah’tır. Kime emretmektedir?

Üçüncü binyılın müminlerine emretmektedir. Müminlerden her biri bu emri yerine getirmekle mükelleftir. Emir vücub içindir.

Bu sure Nuh Peygamber’den başlamış ve uygarlıkları anlatarak Kur’an uygarlığından sonra ikinci Kur’an uygarlığını anlatmaktadır. İkinci Kur’an uygarlığı üçüncü binyıl uygarlığıdır, ortaklık uygarlığıdır. Peygamber’in aralarında olmadığı ilk uygarlıktır. Diğer uygarlıklar gibi değildir. Kur’an’ın tam uygulanabildiği bir uygarlıktır.

Burada لَهُمْ mahzuftur. “Onlara söyle” demektedir.

Onlar kimlerdir?

Bugünün ateist Batı uygarlığıdır, Sermaye uygarlığıdır, işçilik düzeninin sahipleridir.

Bunlar ne yaptılar?

Müsbet ilmi kullanarak Tanrı olmadığını ve öldükten sonra dirilme olmadığını iddia ettiler. Bu iddiaları 1960’lara kadar sürdü. 1960’larda Prof. Dr. Necmettin Erbakan İzmir’de “İlim ve İslam” diye bir konferans verdi ve İslam’ın ilmini anlattı. O tarihte başlayan mücadele nihayet insanlığı tanrısız bir düzeni savunamaz hale getirdi.

Bugün de bize “Kavl et.” diyor.

Kime?

Tüm insanlığa kavl etmemizi emrediyor.

Bunu nasıl başaracağız?

Bin Dil Üniversitesi’ni kurarak bu işi yapacağız. Kur’an Arapçası geliştirilecektir. Bütün terminoloji Kur’an Arapçası ile üretilecektir. Kur’an dünyanın bin diline tercüme edilecek. Tüm kitaplar tercüme edilecek, tüm dünya dillerindeki eserler de Arapçaya tercüme edilecek. Yüz lojmanlı apartmanların her katında bir dil konuşulacak. Akevler denemesinde görülmüştür ki on aile eğer bir arada olursa ana dillerini unutmamaktadırlar.

Apartmanın bodrum katındaki işyerinde ülkemizin malları alınacak ve ülkelerine gönderilecek, onların malları da burada ülkemiz halkına satılacak. Burada araştırma yapacak, geçimlerini öyle sağlayacaklardır. Allah bize bunları emretmektedir.

Buradaki قُلْ ‘un manası budur.

...






Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1798 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2466 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00