Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1026
Müminun Suresi Tefsiri 71-77. Ayetler
10.08.2019
2321 Okunma, 1 Yorum

MÜMİNUN SÛRESİ- 10. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ (71) أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ (72) وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (73) وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ (74) وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (75) وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ (76) حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (77)

 

***

 

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ

Va LaV itTaBaGa eLXaqQu (Va Lav iFTaGaLa eLFiGLu)

“Velev hak ittiba etseydi”

حَقّ bölüşmede kullanılan kovadır. Boş kova değil de o kovaya konan paydır. Hak sahibi hakkun lehdir (حَقٌّلَهُ), borçlu olan ise hakkun aleyhdir (حَقٌّعَلَيْهِ). Sonra insan beyninde tasarlanıp oluşturulan varlıkların dışardaki temsilcileri haktır. Beyinde tasavvur edildiği halde dışarıda karşılığı yoksa o batıldır.

Doğru, yararlı, adalet ve iyi haktır.

Yanlış, zararlı, zulüm ve kötü batıldır.

تَبِيع  anasının peşinde koşan yavrudur. “Tabi olmak” demek biri bir şey yaparken başka birisinin onun yaptığını yapması demektir. Tabi olunanın bundan haberdar olması mümkün değildir. Ölmüş olan birisine tabi olunabilir ama ölmüş olan birisine itaat edilmez. O halde resule itaat emri Muhammed’e itaat değildir, başkana itaattir. Ümmi nebiye tabi olma demek Muhammed’e tabi olma demektir.

Hakkın tabi olması demek hakkın öyle söylemesi demektir. Diyelim cebimde 5 dinar vardır ve beş dinarı sana vereceğim diye vaat ettim. Sonra onu sana veririm ve biz hakka tabi olmuş oluruz. Cebimde 5 dinar yok iken “Ben sana 5 dinar vereceğim.” dersem ve ben öyle söyledim diye cebimde dinar var olsa o zaman hak bana tabi olmuş olur.

أَهْوَاءَهُمْ

EaHVAvEaHuM (AaFGAvLaHuM)

“Hevalarına”

بَيْن çukurdur, كَوْن tümsektir, هَوْن ise düzlüktür. “Hava” boşluktur.

Boş düşüncelere tabi olsaydı demek olur. Bu ifadenin manası çok büyüktür.

Dolar veya TL karşılıksız bir paradır. Altın, karşılığı olan bir değerdir. TL’nin karşılığı Merkez Bankası’nın ona yüklediği değerdir. Kâğıt parçası ama karşılığı faiz. Bundan dolayıdır ki enflasyon olmaktadır. Varsayalım Merkez Bankası TL’yi veya Dolar’ı bastı ve piyasaya sürdü. Onun karşılığında piyasada altın çoğaldı. O zaman hak Merkez Bankası’nın hevasına uymuş olur. Bunun anlamı şudur. Bizim isteğimizle kâinatta yoktan madde oluşsaydı yahut enerjiyi üretebilseydi, onlar bizim emrimize girip var olup yok olsaydı denmiş olurdu. Biz hiçbir şeyi var veya yok edemeyiz. Biz mevcut olanları kullanır ve onlardan yararlanırız. Alışveriş, var olan bir şeyin birinden diğerine geçmesidir. Hakkın yer değiştirmesidir. Oysa faiz hakkın yoktan icadıdır. Bundan dolayıdır ki faizli düzen batacaktır.

لَفَسَدَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ

La FaSaDaTi elSaMAvVAvTu Va elEaRWu (La FaGaLaTi eLFaGaLAvTu Va eLFaGLu)

“Semavat ve arz fasit olurdu”

 Kâinatın düzeni bozulurdu.

وِسَاد yıkılmış uzanmış ağaç parçası, yastık anlamında kullanılmaya başlanmış ve bu yıkılmış anlamındanوharfinin ف’ye dönüşmesiyle فَسَاد‘bozulmuş’ anlamı kazanmıştır.

ف kopmadan ayrılmayı, س mekânda sıralanmayı, د çevrilmeyi ifade eder.

“Semavat ve arz” üç boyutlu uzayımızdır, zaman içinde dört boyutlu uzayı kürsiyi (كُرْسِيّ) oluşturur, kürsi ise beş boyutlu uzay içindedir. Bu da arştır (عَرْش). Semavat ve arz birlikte çekim ve merkezkaç kuvvetleri dengesi anlamındadır. Arz kitledir. Sema merkez kaç kuvvettir.

Kâinatta iki şey yaratılmıştır, biri elektronlardan oluşan madde, diğeri bunların hızları. Elektronların sayısı sınırlıdır, artıp eksilmez. Bunların hızları karelerinin toplamıdır, sınırlıdır, artıp eksilmez.Elektron çifti tek istikamette süratle giderse bu enerjinin en aktif durumudur. Düzgün hızlanırsa bu ısı şeklinde oluşur. Yıldızlarda ışık depolanmıştır. Arzda bunlar ısıya dönüşür ve yeryüzünün düzeni kurulur.

Havada oksijen vardır, beşte bir civarındadır, bu dörtte bir azalırsa veya çoğalırsa hayat olmaz. Eğer insanın isteğine göre artıp eksilseydi dünya düzeni bozulur ve ışık ısı dengesi olmazdı. Benzer şekilde oradaki akıllı varlıkların düzeni kalmazdı.

وَمَنْ فِيهِنَّ

Va MaN FIyHınNa

“Ve onların içinde olan kimse(ler)”

Bunlar melekler, ruhlar, cinler ve insanlardır.

Sermaye faizli sistemin serbestliği yanında çok evliliği yasaklıyor, zinayı serbest bırakıyor. O zaman da evlilik müessesesi çöküyor ve yeryüzünün nüfusu azalmaya başlıyor.

Burada “arz ve semavatı” şuursuz varlıklar için kullandı. مَنْ de şuurlu varlıklar için kullanılmıştır. Göklerde de insanların olduğuna işaret eder.

Bu ayetlerde zikredilen هُمْ zamiri asrımızın Firavunu olan Sermaye’dir. Bundan önceki uygarlıklarda düzeni kendileri kurmazlar, Allah veya putlar oluştururlardı. “Kâinat bizim emrimizdedir.” demiyorlardı ancak bugünkü Sermaye Tanrı’yı da putları da inkâr ederek kendisi ekseriyet oyu ile düzen kurmaktadır. Hakkı emirleri altına almak isteyen bugünkü firavunlardır. Karşılıksız Dolar’ı ve hak olmayan çoğunluk oyunu hak diye ileri sürmektedir ama yeryüzü onların hevalarına uymuyor. Ne Dolar işe yarıyor ne de oy. Bunların geçerliliği başkalarının parasına dayanmalarıdır. Oyda ise icma ve istişareye dayanmıyorlar. Ecellerini beklemektedirler.

بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ

BaL EAvTaYNAvHuM BiÜiKRıHiM (BaL FaGaLNAvHuM Bi FiGLıHiM)

“Doğrusu biz onlara zikirleri ile ityan ettik”

Rüsuh (رُسُوخ) içtihat ilkelerini koymadır. Fıkıh içtihat yapmaktır. Zikir içtihatları uygulamaktır. Kur’an insanlığa Hakkı bulup kullanmaları için vahyin yerine bunları teşri etmiştir. Birinci Kur’an uygarlığı bunu oluşturmuş, dört delile dayanarak kendisine şeriat oluşturmuşlardır. Batı da İslam’ın oluşturduğu fıkhı kendisine adapte ederek bugünkü Batı hukukunu oluşturdu.

Yasin Kılar Akevler’de bir tez çalışması yaptı, Roma hukukunda olanları tespit etti, İslam hukukunda olanları tespit etti, Avrupa hukukunda olanları tespit etti. Roma’da olanları Romalıların, Roma’da olmayıp İslam’da olanları İslam’ın, Roma ve İslam’da olmayanları ise Avrupa müktesebatı olarak kabul edip karşılaştırma yaptı. Hocaları tezini reddettiler. Böylece güzel bir ilmi çalışma ortada kaldı. Y. Kılar da tezi reddedilince çalışmayı bıraktı. Reşat Erol’da bu çalışma vardır. Bir genç bu çalışmayı almalı ve doktora veya doçentlik tezi yapmalıdır.

Serbest sözleşmeyi Kur’an getirdi. İçtihat ve icma müesseselerini Kur’an ortaya koydu. Batı ne yaptı? Ekseriyet kararı olarak aldı. Karşılıklı senedi tedayün ayetini (Bakara 2/282) karşılıksız kandırmaya çevirdi. Oysa Allah onlara kendi fıkıhlarını verdi. Böylece onları uygarlık özgürlüğüne kavuşturdu.

فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ (71)

Fa HuM GaN ZiKRıHıM MuGRiWUvNa (Fa HuM GaN FiGLiHiM MuFGıLUvNa)

“Onlar kendi zikirlerinden i’raz edenlerdir.”

İ’raz etmek, yan çizmek demektir. طُول boydur, عَرْض ise endir.

Onlar kendi zikirlerinden i’raz ediyorlar.

Mecliste toplanıyorlar, bir el fazla kalktı mı kanunlar değişiyor! İçtihatlarını yapmıyorlar. İlim adamları değil de siyaset şarlatanları istedikleri gibi oynuyorlar veya oynamıyorlar. Hıristiyanlığın hâkim olduğu zaman Batı’da büyük ilim adamları yetişmiş, Batı hukuku da hayli ileri gitmiştir. Şimdi kiliseden i’raz edince heva ve heves hâkim olmaya başlamıştır. Acıdır ki papa bile artık ekseriyetle seçilmektedir.

Oysa bundan önce kapalı yerde azalar toplanır, sonunda ittifaka varır, ocaklarını yakarak dumanla seçtik müjdesini verirlerdi. Sonra ittifakla seçtiklerini ilan ederdi. Halife Ömer halefini seçen heyet oluşturmuş, oğlu dâhil iki kişiyi de kapıya koymasını önermiş. Seçim olmadan dışarı çıkan olursa kafası uçurulacaktı. Halife Osman böyle seçilmiştir.

Demek ki üçüncü binyılın işçilik düzeninde olanların, faizli düzende olanların tümü kendilerine gelen zikirden, içtihat şeriatından i’raz ediyorlar. Karşılıksız faizli nakde ve baskı ile oluşturdukları ekseriyet oyuna göre hareket ediyorlar. Burada “عَنْ ذِكْرِهِمْ/ kendilerine ait zikirlerden” denmesi çağımızı ne kadar beliğ bir şekilde ifade etmektedir.

Daha önceki ayette “Onlara hak gelmiş, haktan hoşlanmamışlar.” demişti. الْحَقّ kelimesini tekrar etmiştir. Birincisi onlara gelen haktır. İkincisi ise gerçekleştirdikleri genel hak olarak umumi hukuktur. Hukuk düzeninden hoşlanmıyorlar.

Burada ise ذِكْر kelimesi tekrar edilmiştir. Kendilerine gelen zikre vurgu yapmasını belirlemektedir. Kayıt dışı düzene işaret etmektedir. Söyledikleri başka, yaptıkları başkadır.

 

YORUM

Biz bu seminerlerde yorumlar yaparken bazı varsayımlara dayanarak yorumluyoruz.

1- Kur’an’ın birinci uygulaması başarılı bir şekilde ömrünü doldurmuştur, ikinci uygulamasına girmiş bulunuyoruz.

2- Kur’an’ı birinci uygulamadaki yorumlama usulü ile yorumlayacağız. Kur’an’ı yorumlayan sahabelerin icmalarını Kur’an’ın anlamı olarak kabul edeceğiz ve o yorumlardan sapmayacağız. Öğle namazı dört rekâtsa ve bu da Kur’an’ın onluk sistemine uygunsa artık bunu iki rekâta indirmeyeceğiz.

3- Kur’an’ı bugün bize nazil olmuş kabul ederek günümüzün meselelerini Kur’an’a dayanarak çözeceğiz. Kur’an geçmişte yazılmış ve orada kalmış ölü bir kitap değildir, Allah’ın bize bugün söyledikleridir.

4- Anladıklarımızı uygulayacağız. Başarırsak doğru anlamışız demektir. Başaramazsak yanlış anlamışız, yeniden yorumlayarak uygulayacağız demektir. Başarısızlık halinde yeniden içtihat yapma sistemi kıyamete kadar devam edecektir.

5- Uygulama semt (karye) ve bucak (kabile) çapında yapılacak, herkes kendi zikri (içtihatları) içinde uygulama yapacak. Böylece hakka süratle yaklaşılacak.

Yukarıdaki varsayımları yanlış bulanlar bizimle varsayımlar üzerinde tartışmalıdırlar, büyük bir memnuniyetle dinlemeye hazırız.

6- Biz başkalarının bizim gibi yapmalarını değil, kendi zikirlerine göre yaşamalarını istiyoruz, böylece başarıları bize de delil olur.

 

 

Öz Türkçe ile:

“Eğer gerçek, onların isteklerine uysaydı gökler, yer ve onların arasında olan kimseler bozulurdu. Doğrusu onlara anmalarını verdik. Onlar kendi anmalarından sakınanlardır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Velev hak hevalarına ittiba etseydi semavat, arz ve onların içinde olan kimseler fasit olurdu. Doğrusu biz onlara zikirleri ile ityan ettik. Onlar kendi zikirlerinden i’raz edenlerdir.”  

 

Va LaV itTaBaGa eLXaqQu EaHVAvEaHuM LaFaSaDaTi elSaMAvVAvTu Va elEaRWu Va MaN FIyHınNa BaL EAvTaYNAvHuM BiÜiKRıHiM FaHuM GaN ZiKRıHıM MuGRiWUvNa

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ (71)

 

***

 

أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا

EaM TaSEaLHuM XaRCan (EaM TaSEaLHuM FaGLan)

“Onlardan harç mı sual ediyorsun”

خَرْج belli müddet kişinin ustalığı karşılığında efendisinin ödediği aylık veya yıllıktır.

Harç ile ücret arasındaki fark şudur; ücret yapılan işe karşı ödenir, işin miktarı zamanla belirlenir, harç ise bir iş karşılığı değil, zamanını ona tahsis ettiği için ödenir. Harç kişiden alınan bir paydır. Bugünkü işçilik harçtır. Çünkü kişiye aylık olarak ödenmektedir. Çalışsın çalışmasın işçi ücret almaktadır. Bu işçinin lehinde bir hükümdür. İşçinin başka iş yapmaması ise işçinin aleyhine bir hükümdür.

Peygamber dıman (riziko) yoksa ribh (kazanç) de yoktur diyor.

İşçi zarara katılmadığı için aldığı ücret faizdir ve haramdır.

Kiralayan rizikoya katılmadığı için alınan sabit ücret de faizdir ve haramdır.

Sermaye ortaklığında sabit kâr almak haramdır ve faizdir.

Devletin de kişilerden sabit vergi alması haramdır ve faizdir.

أَمْ deki istifham inkariye içindir.

فَخَرَاجُ رَبِّكَ

Fa PaRAvCu RabBıKaFa (Fa FaGAvLU FaGLıKa)

“Rabbinin haracı”

Rabbinin haracı denmektedir. Kelimeyi (خَرَاجُ) iade etmiştir. Başka kalıpta iade etmiştir. Alınan kiradır. Rabbi dayanışma ortaklıkları tarafından temsil olunur. Devlet yönetiminde görev yapanlar arazi kirasını paylaşırlar. Verdikleri hizmet karşılığı pay alırlar.

Biz tebliğimizi yaparken veya birilerine bir şeyi öğretirken ücret alma hakkımız yoktur ancak işletmelerce alınan genel hizmet payından yararlanma hakları vardır, ondan pay alırlar.

a) Yeryüzü insanlığındır, kamunundur. İşletmelere kamu toprağı koyar kira olarak üründen pay alır. Bu haraçtır.

b) Altyapı insanlığın geçmişte oluşturduğu mirastır, kamuya aittir. Kamu işletmelere altyapı ile iştirak eder ve payını alır. Bu da haraçtır.

c) Kamu nakit çıkarır ve kişilere kredi olarak verir. Böylece işletmelere dıman ile katılmış olur ve pay alır. Bu da haraçtır.

d) Ordular besleyerek güvenliği sağlar, genel hizmet verir, üründen pay alır. Bunlar haraçtır.

خَيْرٌ

PaYRun (FaGLun)

“Hayırdır”

Verilen vergiyle altyapı yapılmış olur. Kan damarları anlamındadır, tüm yeryüzü tek bir varlık olur. Verilen vergi ile tüm insanlar birbirleri ile ilişki kurmuş olur. İnsanlar bir canlının hücreleri olur. İşte bütün bunlar hayırdır.

Harç istemek demek sabit kira, sabit kâr, sabit ücret ve sabit vergi istemek demektir.

Harac istemek demek işletmelerin ürününden pay istemektir. Kamu işletmelere ortak olur, üründen payını alır ve genel hizmet verir.

Harç ve harac kelimelerini kullanarak işçilik ile ortaklığı ayırmış olur.

وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ (72)

Va HuVa PaYRu elRAvZıQIyNa (Va HuVa PaYRu eLFAvGıLIyNa)

“Ve o rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

هُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ  demiyor وَ kullanıyor. Razıkların hayırlı olanı olarak diyor. وَ burada hal vavıdır. Rızkın hayırlı olması gerekir. Helal rızık demek sindirilen rızık demektir. Tahlil çözümleme, sindirilme anlamındadır. Yani vücutla uyumlu besin demektir.

Öyle bir bölüşme sistemi oluşmalıdır ki topluluk sağlıklı şekilde yaşamalıdır. Semtimizde aç olmamalıdır, yoksa çalar ve yaşar. Semtimizde çıplak olmamalıdır, yoksa öldürür ve giyinir.

Bundan dolayıdır ki Allah’ın emrettiği zekâtı veririz, böylece içimizde aç kalmaz, çıplak kalmaz, anarşi ve terör de olmaz. Ayrıca satılmayan malların satılmasını sağlayarak ekonomik dengenin çalışmasını sağlar.

Zekâtla rızık, besin hayır olur.

 

YORUM

Erbakan “Vergi yok, faiz yok!” demişti, herkes gülmüştü; hala bunlar hayal diyorlar. Oysa İslamiyet’te vergi yoktur, zekât vardır. Zekât karşılığı kişiye imkân sağlanır. Zekâtı verilen mallar kamuca sigortalanmıştır. Kredi miktarı verilen zekâtla orantılıdır. Su ve elektrik gibi ham maddeler zekâta göre verilir, para ile satılmaz. İstimlak bedelleri ve emeklilik payları daha önce ödenen zekâtla belirlenir.

Bundan dolayıdır ki Kur’an düzeninde halk az zekât vermekle değil çok zekât vermekle uğraşır ki kamu payından daha fazla yararlansın.

Bu ayet işçilik sistemi ile ortaklık sistemini en beliğ şekilde ifade etmektedir.

Kur’an nazil olduğu zaman tedayün, teavün ve tebayü’ emirlerini işletmek mümkün değildi. O zaman ancak uygulanabilecek seviyede uygulandı. Şimdi ise artık uygulamak için her türlü imkâna sahip bulunuyoruz.

Bu seminerleri okuyanlara Allah diyor ki; on bin ortaklı teavün şirketlerini yani kooperatiflerini kurun, hem kendinizi hem de insanlığı kurtarın.

200 okuyucumuz vardır. İlk hafta bu kadar okumaktadırlar. Bir yıl içinde de o semineri bin kişi okumaktadır. Müslümanlar Mekke’den Medine’ye göç ettikleri zaman yüz aile kadardılar. Ensar da bu kadardı. Medine sitesi de bin hane civarında idi. Sayımız yeterlidir. Artık seminerleri okuyan herkes ‘Allah bana ne görev verdi?’ diyecek ve kendi içtihadı ile üçüncü binyıl uygarlığı çalışmalarına katılacak. Kimse ona görev vermeyecek. Peygamberî uygarlıkta herkes kendi kendisini görevlendirecektir.

Benim söylediklerim birer öneridir.

Siz de bana önerebilirsiniz.

Harç sistemine son vermeliyiz. Ar-Ge çalışmasını yapan kooperatifi canlandırmalı, örnek bir semt oluşturmalıyız. Buna katılmalısınız. Bunu çevrenize anlatıp ortaklığa katılmaya çağırmalısınız.

Güngören Belediyesi yahut Teşvikiye Belediyesi halkına kefil olduğu gün belediyeleri tam faaliyete geçmiş olur. Teşvikiye Belediyesi Medine kadardır. Başkanı MHP’lidir, inançlı bir kimsedir. Ona anlatmalıyız. Bunların katılması ile artık Halife Ömer’in Müslüman olması dönemine girilmiş olur.

Bunlara ben değil, siz, seminerleri okuyanlar olarak anlatmalısınız.

 

Öz Türkçe ile:

“Onlardan vergi mi istiyorsun? Yetiştiricinin vergisi verimlidir. O, geçim sağlayanların en verimlisidir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Onlardan harç mı sual ediyorsun? Rabbinin haracı hayırdır. Ve o rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

 

EaM TaSEaLHuM XaRCan Fa PaRAvCu RabBıKa PaYRun Va HuVa PaYRu elRAvZıQIyNa

أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ (72)

 

***

 

وَإِنَّكَ

Va EinNaKa 

“Ve sen de”

Muhatap değişince وَ harfi gelir.

Bundan önceki muhatap Kur’an’ı yorumlayarak sizlere sunanlardır.

Benim yazdıklarımı ben okuyamıyorum. Ben Reşat Nuri Erol’a gönderiyorum, o her hafta yayına hazırlıyor. Yayınlanmadan önce Reşat Nuri Erol, Tayibet Erzen’e ve Süleyman Akdemir’e gönderiyor, onlar son katkılarını yapıyorlar. Sonra her Cumartesi günü toplanıyoruz ve Dr. M. Lütfi Hocaoğlu ile birlikte okuyoruz. Bu okumaya hemen her hafta Yaşar Balaban ile Ethem Büyükarıkan katılıyor. Dr. Mete Firidin bazen katılıyor. Emine Hocaoğlu katılıyor. Leyla Okta ve Meryem Özket de çoğuna katılıyorlar. Reşat Nuri Erol ve Fatma Erol bazen katılıyor. Recep Erol katılıyor. Uğur Tanış hep oradadır. Orada son şeklini veriyoruz. Seminerler sizlere öyle ulaşıyor. Yani bu seminer notları sadece birisinin telifi değildir, seminer cemaatinin eseridir.

Bundan önceki كَ/sen’ler bunlara aittir.

وَ harfi getirerek muhatabı değiştirmiştir ‘ve sen ey bu semineri okuyan kimse, SENİN görevin var, onu yapacaksın’ demekte…

لَتَدْعُوهُمْ

La TaDGUvHuM (La TaFGaLuHuM)

“Onları davet edersin”

Evet, bu seminerleri okuyan her mümin görevlidir, insanları davet edecektir. Kimi bulursa, kiminle karşılaşırsa onu davet edecek. Bu seminerlerle öğrendiği ile onları davet edecek. Bin okuyucumuzdan her biri, her gün yeni birini davet ederse, 360 bin kimseye duyurmuş oluruz.

Onların çoğu size bu seminerleri okumamanızı tavsiye edecektir. Onlara kulak vermeyip anlatmaya devam edeceksiniz. Çünkü şimdi her mümin resuldür.

Onları seminerlere davet etmeyeceksiniz, “Bize katılın” demeyeceksiniz. Çünkü biz vahiy alan bir cemaat değiliz. Bize tabi olun demeyeceğiz.

Onları nereye davet edeceğiz?

إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (73)

EiLAy ÖıRAvOın MüSTaQIyMın (EiLAy FıGAvLı n MuFTaGıLın)

“Müstakim bir sırata.”

Fatiha’da müstakim sırat marife olarak geçmekte, burada ise nekre olarak geçmektedir. İki nokta arasındaki doğru tekdir ama ayrı iki noktalar arasındaki doğrular farklıdır, teker tekerdir. Burada müstakim sıratın nekre geçmesi her semtin, her bucağın kendi müstakim sıratı olacağı anlamındadır.

Biz kimseyi bizim kooperatife katılmaya davet etmiyoruz, bize ortak olun demiyoruz. Her semt kendi kooperatifini kendisi kursun ama semt müstakim sırat üzerinde olsun diyoruz yani ortaklık ilkeleri ile çalışan bir kooperatif olsun diyoruz.

Her biriniz kendi köyünüzde veya kendi sokağınızda bir semt kooperatifinin kurulmasını önerecek ve buna davet edeceksiniz.

Tavsiye edeceğim bir şey olacaktır. O kooperatifin başkanı olmasın. O, Cebrail görevini görsün. Orada saygın bir kişiyi bulsun ve onu ikna etsin. Bir de faal bir kişiyi bulsun, o da kurucu olsun ve semt kooperatifi kurulmuş olsun. Bu seminerleri okuyanlar bize ortak olsunlar. Onlar sadece bizimle irtibatı temin etsinler. Kooperatifi onlar kursun.

Allah sizlere bu görevi vermiştir. Bu seminerleri okuyanlar mukarrabundurlar yani bir yerde oturup birlikte çalışıyorlar. Siz ashabı yeminsiniz. Buradan aldıklarınızı dünyaya yaymakla görevlisiniz. Onlar da müellefe-i kulub olacaklardır, çıkarları olduğu için Kur’an’ın dediklerini yapacaklardır.  

Kur’an’da marifeli olarak müstakim sırat yalnız üç yerde geçer. Biri Fatiha’da, diğeri Musa ve Harun’a verilende, biri de şeytanın ifadesinde. Bu sırat, Âdem Peygamber’den kıyamete kadar gelmiş geçmiş bütün hak dinlerin ortak sıratıdır, tektir. 32 kez nekre olarak geçer. Bu da her topluluğun ve uygarlığın ayrı müstakim sıratı vardır demektir. Kuruluşundan dağılıncaya kadar tektir. O topluluğun icmalarını oluşturur.

Burada da hepimizin görevi her topluluğun kendi semtini ve bucağını kurmasıdır.

Bu seminerleri okuyanların görevi onları buna davet etmektir.

 

YORUM

1960’larda Akevler Kooperatifi’ni kurduk…

20 seneden fazladır Kur’an’ı yorumluyoruz...

Her seminer bize yeni bir şey öğretmektedir...

Bin sene önceki tefsir şöyle dursun, daha geçen hafta Kur’an’ın söylediklerine ek şeyler söylemektedir. Seminerleri okuyanların ashabı yemin olduklarını Kur’an şimdi söyledi bize. Bizi okuyacaklar ve yapacaklar, biz onların başına geçmeyeceğiz. Onlara şunu yapın, bunu yapın demeyeceğiz. Onlar yapacaklar. Biz sadece davetçi olacağız.

Müstakim sıratın nekreliğinden bunları anlıyoruz.

Kur’an düzenini kavramaya çalışan çok gruplar vardır. Hemen hemen tüm dünyada Kur’an’a doğru gidiş vardır. Bizim görevimiz onları kendilerinin oluşturacağı müstakim sırata davet etmektir. Hıristiyan, Hindu veya Budist de olabilirler. Hatta komünist de olabilirler. Yeter ki müstakim sıratı ve ortaklık sistemini benimsesinler. Başkalarına dayatmasınlar. Kendileri kendi düzenlerini kursunlar, devletler ve imparatorluklarda değil, semt ve bucaklarda bu müstakim sıratı oluştursunlar.

Yeni düzen Kur’an’ın rehberliğinde insan aklının ürettiği bir dünya düzeni olacaktır. Kur’an bize öğretecek, biz de insanlığa anlatacağız. İnsanlık istese de istemese de Kur’an düzenine gelecektir. Nasıl geleceği hususunu da Kur’an bize öğretmektedir. Bu seminerler kitap haline getirilmelidir. Müminler okuyup Kur’an’dan aldıkları görevleri yerine getirmelidirler. Seminerlerden aldığı görev demiyorum, Kur’an’dan aldığı görev diyorum. Seminerler Kuran değildir, Kur’an’a ulaşmak için birer basamaktır. Kur’an bu seminerlerde anlatılanlardan başka şeyleri de size anlatacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve sen onları doğru bir yola çağırırsın.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve sen onları müstakim bir sırata davet edersin.”

 

Va EinNaKa La TaDGUvHuM EiLAy ÖıRAvOın MüSTaQIyMın

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (73)

 

***

وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ

Va EinNa elLaÜIyNa LAv YuEMiNUcNa Bi eLEAvPiRaTi (Va EinNa elLaÜıYNa LAv YuFGıLUvNa eLFAGıLaTı)

“Ve ahirete iman etmeyen kimseler”

Bakara Suresi’nde إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا denmiş ve وَ harfi ile ayırmamıştı (6. ayet). Burada “ahirete iman etmeyenler” dedi ve وَ harfi ile başlattı. Orada mutlak imandan bahsettiği halde burada ahirete imandan bahsetmiştir. Buradaki ahiret öldükten sonraki ahiret değil de geleceği hesap etmeyen ahirettir.

Bugün herkes şimdi kazanmayı düşünmektedir. Ortaklık yerine işçiliği tercih etmektedir. Ortaklık gelecekteki gelirdir. İşçilik ise bu andaki gelirdir. Herkes borçla alışveriş yapmaktadır. Veresiye sistemi hâkimdir. Oysa Kur’an düzeninde peşin ödemeli sipariş sistemi hâkimdir. Tüm işçilik düzeni gününü gün etmeye ve gelecek nesli borçlandırmaya bağlı. Oysa Allah’ın nizamı canlıları gelecek nesli alacaklandırma üzerine oturmaktadır. Miras bunun için vardır.

Bakara Suresi’nde de وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَdenmektedir (4. ayet).

Güngören Belediyesi’nde Bakkallar Kooperatifini kurmak istiyoruz.

En zor sorunumuz şudur: Bütün Güngören halkı bakkallara borçlu, bakkallar da sonunda Sermaye’ye ve bankalara borçlu. Borç her yıl daha da artmakta. Bakkallar sonunda alacaklarını alamadıkları için borçlarını ödeyememekte ve hepsi iflasa doğru gitmektedir.

Bakkallar Kooperatifinin en zor çözeceği konu veya sorun bu olmaktadır.

Bunun için çözüm olarak şunları yapmayı öneriyoruz.

a) Bakkal külliyesi kurulacak. Bakkal tesisleri kooperatife tapulu olacağı için alacaklı Sermaye buraya el koyamayacak.

b) Bakkaldaki mallar ya sipariş olacak ve dolayısıyla bakkalın olmayacak, ya da konsinye olacak ve yine bakkalın olmayacak, dolayısıyla bakkaldaki mallara da alacaklı Sermaye el koyamayacak.

c) Bakkal sigortalanmış olacağı için gelirinin en çok dörtte birine el konacaktır. Böylece iflas ettiği için mesleğini bırakmayacaktır.

d) Tüm borç ve alacakları kooperatif devralacağı için Sermaye’nin halkı borçlandırmasının önüne geçilecek.

Sermaye varlığını sürdürecek ama veresiye satamayacak.

عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ (74)

GaNı elöÖıRAvOı La NAvKiBUvNa (GaNı eLFıGAvLı La FaGıLUvNa)

“Sırattan nakb edenlerdir” 

Buradaki sırat (الصِّرَاطِ) marifedir, biraz önce bahsedilen müstakim sırattır, ahdi zikridir yani her semtin ve bucağın kendi sıratıdır. Aslında herkesin yazılı iyi kötü bir hukuku vardır ama kimse geleceğini düşünmediği için herkes borçludur.

Yalova’da beş kişilik çalışan kadromuz vardır. Borçlu olmayan kimse yoktur. Bizde çalışmadan önce alacaklılar onlardan bir şey istemiyorlardı. Şimdi ise onların üzerine yürüyor ve onlar da bize borçlanıyor, onlara ödeme yapmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla çalıştıramıyoruz.

Bunun çözümü de lojmanlı işyerleridir. Çalışan kendi evinde değil kooperatifin lojmanında oturacaktır. Oturulan lojmanın mefruşatı da kooperatife ait olacaktır. Böylece icra üzerine yürüyemeyecek ancak dörtte biri ile yetinecektir. Dolayısıyla çalışan ortak her gün bize borçlanıp borçlanmama durumunda olmayacaktır.

نَكْب avucun içi demektir.

ن enginliği, ك oluşumu (dağları), ب geçitleri ifade eder.

Kur’an’da iki defa geçen bu kelime burada özel olarak kullanılmaktadır. Sırattan, düzenden nakb etmektedirler yani avuçtan kaçmaktadırlar. Yeryüzünün avuçları içinde yürüyünüz denmektedir. Ovalarında ve dağlar arasında açılan yollar içinde yürüyünüz denmektedir. Burada onlar sırattan nakb ederler yani avuçtan düşerler, “Elde avuçta ne varsa ona harcadın, avucunda bir şey kalmadı.” derler.

 

YORUM

İşçilik döneminden ortaklık dönemine geçerken en çok zorlanacağımız konu borçlardır. Erbakan’a sordular ve “Dış borçlar ne olacak’?” dediler; “Daha çözüm üretemedik” dedi ve ilave etti, “Ödemeyebiliriz.” dedi. Tabii bu doğru bir ifade değildi ama borç nakit üzerindendir. Dolar borçluyuz. Dolar battığı zaman borcumuz da kendiliğinden biter.

Dolar nasıl batacaktır?

Faizli sistemde, en az faiz kadar nakit artmak zorundadır. Sermaye Dolar’ı kendisi batıracaktır. Yeni para çıkarmaya çalışacaktır. Dolar batmaya başlayınca herkes Dolarını altına ve yapılara çevirecektir. Altın bonosu, yapı bonosu, sipariş bonosu ve buğday bonosu para olarak yürürlüğe girecektir. Sermaye de Dolar’ı reel değerlere çevirecektir. O da yeni dünya piyasasına zengin olarak girecektir. Faizsiz ortaklık sisteminde başarılı olursa varlığını sürdürecektir, değilse birden çökmeyecek yavaş yavaş eriyecektir.

Kur’an düzeninin özelliği budur. Oğluna, gasp ettiğin servetin kalsa elinden alınmaktadır. Miras taksim edildikten sonra artık vârisler sorumlu değildirler. Eğer oğul o serveti işletmeye kadir ise onda kalsın, kadir değil ise zamanla o servet onun elinden çıkar. Ortaklık sistemi layık olanların servetini artırır, layık olmayanların servetini azaltır. Miras vardır ama mirasın korunması için de liyakat ve çalışma gerekmektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve sonraki buluşmaya inanmayan kimseler ise yoldan sapanlardır.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ahirete iman etmeyen kimseler ise sırattan nakb edenlerdir.”

 

Va EinNa elLaÜIyNa LAv YuEMiNUcNa Bi eLEAvPiRaTi GaNı eöÖıRAvOı La NAvKiBUvNa

وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ (74)

 

***

 

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ

Va LaV RaXıMNAvHuM (Va LaV FaGıLNAvHuM)

“Ve onlara rahmet etseydik”

“Rahm” ceninin büyüdüğü döl yatağıdır.

“Rahmet etmek” demek annenin çocuğuna duyduğu duygular ile davranmak demektir.

Anne çocuğunu büyütürken ondan bir şey beklemez, sadece onun iyiliğini ister. Hayvanlardan yavrularını korumak için kendilerini siper edenler vardır yani onlar için canlarını bile verirler. Onları acili isteyip ahireti unutanları bu sebeple düştükleri borç batağından kurtarmak demektir.

O halde rahmet iyiliği içerdiği gibi kötülüğü ortadan kaldırmayı da içermektedir. Aç olanı doyurmak rahmettir, işsize iş vermek de rahmettir.

وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ

Va KaŞaFNAv MAv BiHiM MıN WurRın (Va FaGaLNAv MAv BiHiM MıN FuGLın)

“Ve onlarda zurdan olanı keşf etseydik”

Bu ayetler onların geleceklerinden bahsetmektedir. Belli bir zamana kadar onlara zaman tanımaktır. Yola gelmelerini ve düzelmelerini ister. Fırsatlar verir. Düzelirlerse sorun kalmaz. Ama eğer artık düzelmeyecekleri kesin olarak ortaya çıkarsa da onları helak eder. Burada bunu anlatmaktadır. Yani yola gelmeyecekleri kesinleşenlere artık merhamet yok.

Allah AK Parti’ye kaç defa merhamet etti. Bu seçim büyük merhamettir. Yapmadığı yanlış kalmamıştı. PKK’lıları yendikten sonra HDP’lilerle anlaşacağı yerde onları hapse koydu. Gereksiz yere Suriye yönetimine saldırdı. 15 Temmuz zaferinden sonra onların samimileriyle yakın ilişki kurması gerekirken suçlular gitti, suçsuzlar hapishanelerde. AK Parti kendi kurucu kadrosunu tasfiye etti. Gereksiz yere belediye başkanlarını görevden aldı, yerel kurucu kadroyu tasfiye etti. İstanbul’daki halkın iradesini kabullenmeyi istemedi. Baskı yapmaya kalkıştı ama Allah yine merhamet etti ve seçimlerde kazançlı çıktı. Şimdi İmamoğlu ile uyarı yaptı. Hala ümit var demektir. Yine de en çok ümit AK Parti’de vardır, Erdoğan’da vardır.

Bir gün artık ümit kalmazsa beklenmedik yerden, beklenmedik zamanda olan olur.

لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ

La LacCUv FıY OuĞYAvNıHıM (La FaGaLUv FIy FuGLAvNıHıM)

“Tuğyanları içinde lecy ederler”

لُجّdibi görünmeyen kuyu demektir.

ل beraberliği, ج toplanmayı ifade eder.

Bir işle meşgul iken başka şeyleri unutmadır.

Romalılar Atina’ya girerler. Arşimet kum üzerine daire çizmiş bir şeyler çalışmaktadır. Roma askerleri gelip kılıçlarını uzatırlar. Arşimet onlara “Dairemi bozmayın.” der.

İşte, insandaki bu durum odur.

Tuğyanlarında alay ederlerdi deniyor.

Bir taraftan dolar fırlamakta, diğer taraftan enflasyon onu kovalamakta, Savaş ülkenin kapısını çalmakta, MHP ve AK Parti başkanlık sistemi ile meşgul. Yetmedi, belediye seçimlerindeki genel başarısı yanında İstanbul’daki başarısızlığını dert edinmiş. Hala hapishaneler mahkûm olmayanlarla dolu. Hala tehditler...

يَعْمَهُونَ (75)

YaGMaHUvNa (YaFGaLUvNa)

“A’mh ediyorlar”

عمهkökü عمي’den dönüşmedir, kör kör dolaşmadır.

Kur’an’da عمه7, عمي 33 defa geçer. Toplam 40 (23*5) eder.

ع etkiyi, م enginliği, ه düzlüğü ifade eder.

Kör kör dolaşma, el yordamı ile dolaşmadır.

İki türlü davranış vardır.

Biri planlı projeli davranıştır, ne yapacağın, nasıl yapacağın bellidir. Dolayısıyla ileriyi görmektesin, ona göre yol alırsın.

Diğeri ise ne yapacağını, nereye gideceğini bilmez bir şekilde esen rüzgâra göre yelken açarsın, hislerine göre hareket edersin.

طُغْيَان taşmadır, kazanın kaynayıp taşmasıdır. Köpüklerin büyümesidir. Aslında büyümüyorlar, şişiyorlar. Faiz tuğyandır. Ürün artmadığı, varlık artmadığı halde parada artış boş artıştır. Sütü ateşe koyduğunuz zaman önce ısınır, sonra yavaş yavaş köpürmeye başlar. Ateş az ise, kısılmış ise kaynamaya devam eder. Süt azalmaya başlar. Eğer ateş fazla ise köpürür ve taşar. Kaynama hali tuğyanda amh etmektedir, taşmaya doğru yol almaktadır.

Daha önce “Onları gamrelerinde bırak” denmişti (54. ayet), bataklıklarında bırak denmişti, belli bir zamana kadar denmişti. Artık kurtarsak da yararı yok.

Bu seminerleri okuyanlar da dikkatli olmalıdırlar, onların bataklığına düşmemeli ve Allah’ın rahmetini iyi kavramalıdırlar.

 

YORUM

Tarihin geçirdiği büyük inkılaplar vardır. Nuh, Musa, Kur’an uygarlıkları büyük uygarlıklardır. Bu surede ona işaret etmiş, onları وَلَقَدْ ile zikretmiştir. Şimdi günümüze kadar getirmiş ve Sermaye’nin hâkim olduğu günümüzü anlatmaktadır. Burada gelecekte ne olacağını anlatmaktadır. Onlara belli bir mühlet verilmiş, düzelmeleri istenmektedir. Bu arada da müminler bundan yararlanıp kendi ortaklık düzenlerini kurmaktadırlar.

Bir gün gelecek müminler, siz seminerleri okuyup Adil Düzen, ortaklık düzeni bekleyenler hazırlıklarını tamamlamış olacak, onların da artık düzelme ihtimali kalmayacaktır. İşte o zaman vaat edilen hak gerçekleşmiş olacaktır.

Şimdi geriye dönüp geçmişe bakarsanız bu ayetlerde zikredilenlerin bir bir gerçekleşmiş olduğunu görürsünüz. O halde geleceğimizi de çok açık bir şekilde görebiliriz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onlara esenlik verseydik ve onlarda darlıktan olanı kaldırsaydık taşkınlıkları içinde bocalayarak dalgalanırlardı.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onlara rahmet etsek ve onlarda zurdan olanı keşf etseydik a’mh ediyor olarak tuğyanları içinde lecy ederlerdi.”

 

 

Va LaV RaXıMNAv HuM Va KaŞaFNAv MAv BiHiM MıN WurRın La LacCUv FıY OuĞYAvNıHıM YaGMaHUvNa

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (75)

 

***

 

وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ

Va LaQaD EaPAÜNAvHuM Bi eLGaÜAvBı (Va LaQaD EaFGaLNAvHuM Bi eLFaGAvLı)

“Ve onları azab ile ahz etmişizdir”

Surede وَلَقَدْ beş defa geçer; kâinatın yaratılması, insanın yaratılması, Nuh uygarlığı, Musa uygarlığını anlatmaya başladığı dönemlerde geçer.

Musa’nın dönemini ikiye ayırır, huruçtan önce ve huruçtan sonra.

Kur’an dönemini de ikiye ayırır, ortaklıktan önce ve ortaklıktan sonra.

Ortaklıktan önceki dönem ile Musa’nın çıkışındaki dönemleri bir وَلَقَدْ’da toplar. Yani insanlığı üç dönemde ele alır. Nuh’tan önce Musa’ya kadar, Musa’dan sonra günümüze kadar. Musa ile Muhammed’i birleştirip aynı dönemde zikretmesi, peygamberle beraber kitabın da olduğu dönemi içermektedir. Oysa bundan sonra artık peygamber olmayacak yalnız kitap olacaktır.

İçtihat ve icmaya dayalı uygarlık üçüncü binyıl uygarlığı ve bundan sonraki uygarlıklar olacaktır. Kur’an bunları Mekke döneminde anlatmış, bir buçuk binyıl sonra bir bir gerçekleşmeye başlamıştır. Kur’an’ın ilahi bir söz olduğuna bu bile yeter de artar da.

Azap ne zaman başlamıştır?

Bilgisayarla sanayi inkılabı tamamlandıktan sonra başlamıştır. Terör belası yirminci yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkmış ve yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Tedavi edilmez ekonomik kriz 2000 yıllarından sonra başlamıştır.

وَلَقَدْ kelimesini kullanarak denizi geçmekte olduğumuzu ifade etmektedir. Musa’nın denizi geçmesi, AK Parti’nin iktidar olması ve İmamoğlu’nun kazanması bu dönemleri ifade eder. Bu ayetlere dayanarak diyebiliriz ki ortaklık dönemi, barış dönemi, Adil Düzen ve nispi sistem artık başlamak üzeredir.

فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ

Fa Mav iSTaKAvNUv LıRabBıHıM (Fa May iStAFGaLUv LiFaGLiHiM)

“Rablerine istikâne etmediler”

اسْتَكَانُوا fiili كين kökünün istif’âl babından çekilmiştir.

İstif’âl babı istemek veya dönüşmek anlamındadır.

Rableri için değişmek istemediler, Rablerine dönüşmek istemediler. Onlara zaman verildi, kendilerine imkânlar sağlandı. Faizli işçilik sisteminden zekâtlı ortaklık sistemine dönmediler veya dönüşmeyi istemediler. Çok zor sorun ile karşı karşıyayız. İşçilik sisteminden ortaklık sistemine dönemiyoruz. İnsanlar bir türlü artırıp ortaklık sistemine geçemiyor. Yüz kadar işçimiz olacak. Bakkallarımız olacak. Bakkala her şeyi sipariş verebilecek. Çalışmadığı zaman da yaşayacak kadar her zaman alışveriş yapabilecek. O düzeni kurduğumuz zaman ancak o yüz kişiyi ortaklık sistemine geçirmiş oluruz.

Belediye olarak, devlet olarak bu işi başarmak çok daha kolaydır. Bilmeden iktidar olmaktayız. Bilmeyince de uygulayamıyoruz. Onun için belediye başkanlıkları bile bize ağır geliyor. On bin ortaklı Ar-Ge semt kooperatifinin önemini Akdemir veya Hocaoğlu da daha kavrayamadılar, hala ümitsizdirler. Biz kurmayacağız, Allah bize ihsan edecektir.

Adil Düzen çalışanları bu büyük değişmeyi başaracaklardır inşallah.

وَمَا يَتَضَرَّعُونَ (76)

Va MAv YaTaWarRaGUvNa (Va MAv YaTAFagGaLUvNa) 

“Ve tedarru etmezler.”

اسْتَكَانُوا mazi, يَتَضَرَّعُونَ ise muzari olarak geldi. مَا geçmişi يَ (muzaraat harfi) geleceği ifade eder, ikisi birleşince hali ifade etmiş olur. Oluşamadılar ama oluşmayı da istemiyorlar. ضرع kökü رضع köküne akrabadır.

“Tedarru’ etmek” demek isteyerek uyum sağlamaktır. Çocuğun annesinin sütünü emmesi ve annenin de süt vermekten hoşlanması tedarrudur. Onların ortaklık düzenine ihtiyaçları var, Sermaye’nin de ihtiyacı var. Çünkü işçilik sistemi ile işler yürütülemiyor. Bal kavanozları almak için Süleyman Akdemir ile Koçtaş’a gittim, bir muhatap bulamadık.

Her sokakta bakkallar kurulsa ve iyi bir dağıtım ortaklığı oluşsa, marketlerdeki akış bakkalın siparişi üzerinde oturacak ve kendilerine yararlı olacaktır.

Biz bakkalları kurmaya çalışıyoruz, süpermarketleri değil. Bakkalların da süpermarketlerden alışveriş yapmalarını öneriyoruz. Arz-talep kanunları içinde onlar da süpermarket olabilir. Bunlardaki kâr Rothschildler’e gidebilir.

Üreticiden tüketiciye mal dörtte birden daha pahalı gitmektedir.

Şimdi dört misli pahalı gidiyor.

 

YORUM

Biz yarım yüzyıldan fazla zamandan beri ortaklık sistemi üzerinde duruyoruz. Başlangıçta çok kolay gibi görünen ortaklık sistemi çok zor değişimi gerektirmektedir.

Çalışan arkadaşlarımıza diyoruz ki; siz ortaksınız, size kimse emretmeyecektir, siz de kimseye emredemezsiniz ama beraber iş yapabilmemiz için işteki söz birisinin olmalıdır yoksa salih amel yapılamaz.

Peki, söz kimin olsun?

İşin sorumlusu kim ise söz onun olsun. Bugün işin sorumlusu sensin, bugün biz sana uyarız ama yarın başka birisi imam olur hepimiz ona uyarız.

Bunu daha anlatamadık.

Bizim kıdemli ve Adil Düzen’e de inanmış olan iki ortağımız var, Nusret Karaca ile Hüseyin Bağdatlı ama hala birlikte çalışamıyorlar!

Bu yalnız onlarda var olan bir durum değildir.

Medhal Grubu ile Yenibosna çalışanlarının durumu da budur. Arkadaşlıkta hepsi canciğer, birbirlerini seviyor ve sayıyorlar ama hala ortak bir iş yapamıyorlar!

Elli senelik ortaklık kuruluşundakiler basit bir işte birleşemiyorlarsa, on milyar insan ortaklık sistemine nasıl geçecektir? Allah ben kalpleri telif ederim diyor.

Bu işleri sen-ben yapmıyoruz. Biz bu kadar zavallı ve beceriksiziz ama O’nun emrine girdik. Cesaretimiz bundan. Biz yapmayacağız, O yapacak ve yaptıracaktır.

Siz muhterem okuyucularımız; sizler hiç kuşkuya düşmeden ortaklık düzeninin geleceğini bekleyin, gevşemeden adımlarınızı atmaya devam edin.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onları acı ile almışızdır. Yetiştiricilerine olmak istemediler ve yalvarmıyorlar da.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onları azab ile ahz etmişizdir. Rablerine istikâne etmediler ve tedarru da etmiyorlar.”

 

Va LaQaD EaPAÜNAvHuM Bi eLGaÜAvBı Fa Mav iSTaTaKAvnUv LıRabBıHıM Va MAv YawWaRRaGUvNa)

وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ (76)

 

***

 

حَتَّى

XatTAy

“Ta ki”

Sermaye’yi ve Sermaye’nin taşeronluğunu yapan siyasileri bilinen azab ile ahzettik. Onlar bu ahzdan yararlanmadılar, değişmediler. Bu durum bir zamana kadar sürdü.

Şimdi AK Parti’nin veya C. Halk Partisi’nin bu olanlardan sonra akıllanmamaları, hala Doların peşinde koşmaları, hala ona köle olmaları izah edilebilir bir şey değildir, aklın kabul edeceği bir şey değildir.

15 Temmuz’u Sermaye yaptı. AK Parti, akabinde ABD de Sermaye ile görüştü ve gerekli talimatı alarak uygulamalar yapıyor. Dolar’ı birden Sermaye sıçrattı. Gidip onlara milyonlarca Dolar danışmanlık ücretini ödeyip onların tavsiyeleri ile intihar ediyor. Beri tarafta birlikte yürüdüğü eski arkadaşlarını unutarak onların tavsiye ettiği altın bonosunu duymuyor, semt kooperatiflerini duymuyor. Bunu anlamak mümkün mü?

Mümkün; Allah böyle akıl veriyor ve bu ayetler her şeyin bilindiğini anlatıyor.

حَتَّى verilen müddetin hattasıdır.

إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا

EiÜAv FaTAXNAv GaLaYHiM BAvBan (EiÜAv FaTaXNAv GaLaYHiM BAvBan)

“Üzerlerine bir babı fethedeceğimize dek”

Bundan önceki ayette “azab ile ahz ettik” dedi, burada “üzerlerine babı açtık” diyor.

Uygarlaşma takdiri ilahidir. Uygarlaşmayan topluluk helak olmaktadır. Yoğun bakımda da olsa, uygarlaşıncaya kadar tedavi ile gelir. Nasıl hasta yaşamak için çabalar ama sonunda ölürse; bunun gibi tutucular, işçilik sisteminde ısrar edenler gerekli tedavi ile bir zamana kadar yaşarlar. Sonra ölümleri mukadderdir.

Tarih buna şahittir.

Geçmiş uygarlıklarda daima ileri uyarlıklar hâkim olmuş, tutucular hiçbir zaman başarıya ulaşmamıştır. İşte bunun için “kapıyı açtık” diyor. Gelecek azap kapıya gelmiş, kapı kilitli olduğu için içeri girmemişti. Günü gelince ise kapı açılacak. Nasıl gemiye binecekler bekler kapı açılınca dolarlarsa, azap da kapı açılınca dolacaktır. Birinci azap kontrollü gelmiştir. Allah’ın izin verdiği kadar ve şekliyle gelmiştir. Son azap ise artık kontrolsüz gelecektir.  

ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ

ÜAv GaÜAvBın ŞaDIyDın (ÜAv FaGAvLın FaGIyLın)

“Şedid bir azaplı”

Uyarı azapları, ikaz azapları bilinen tür azaplardır.

İmamoğlu’nun kazanması benzeri azap idi.

Bu seminerde bu uyarılar yapılmış ve uyarıya uygun olaylar cereyan etmiştir. Oysa gelecek son azap hem erken gelmiştir hem de şedit sıfatı ile tavsif edilmiştir. Bana hep diyorlar ki, “Sen hep söylüyorsun ama AK Parti hep ayakta.” Onların hepsi birer uyarı mahiyetinde idi.

Bu ayetleri ben yazmadım. Ben sadece okuyor ve anladığım kadar mana veriyorum. Siz benden iyi anlayabilir ve mana verebilirsiniz ama “Bu ayetler 1400 sene evvel Araplara hitap ediyordu, bizimle ilgisi yoktur.” derseniz kâfir olursunuz ve azabı şedidi hak edersiniz.

Niçin birinci azap marife ve mutlak gelmiştir, ikinci azap nekre ve şedid ile mukayyed gelmiştir; açıklamalısınız.

إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (77)

EiÜAHuM FIyHıyMuBL iSUvNa (EiĞAvHuM FIyHIy MuFGıLUvNa)

“Onlar onun içinde mublis olanlardır.”

بَلَاس kıl keçesi demektir. Ağzı geniş çuval demektir.

فَلْسdirhemin küçük birimine denir.

ب geçidi, ل belirliliği, س mekânda diziyi ifade eder.

Türkçede “iflas” olarak kullandığımız kelime bu anlamdadır. Bir kimsenin borcu, mal varlığı ve alacağı toplamından fazla ise iflas etmiş olur. “Ben borçlarımı ödeyemiyorum.” der, bugünkü hukukta konkordato ile ifade eder. Kur’an’da bunların adı الْغَارِمِينَ’dir. İflas edenler helak olmazlar, sadece borçlanma ehliyetlerini kaybederler. 

Kur’an burada Sermaye’nin helak olmayacağını ama iflas edeceğini ifade etmektedir. Eğer Sermaye ortaklık düzenini kabul ederse varlığını sürdürecektir. Tekel oluşturmayacaktır. Dine, ilme ve siyasete hükmedemeyecek ama varlığını sürdürecektir. Büyük ilim adamlarını yetiştirmeye devam edecektir. Uluslararası ticarette varlığını sürdürecektir ama direnirse, o zaman iflas edecek ve tarihte geçirdiği sıkıntılı günlerini kavmine yaşatacaktır.

Siyasette Trump, Putin, Şi (Çin) ve Erdoğan ortaklık sistemini kabul ederlerse insanlığa hizmet edecekler, etmezlerse iflas edeceklerdir.

Eğer ben peygamber olsaydım bunu mucizemi göstererek ispatlardım ama ben peygamber olmadığım için bu sözleri müspet ilmin metotları içinde ispatlıyorum. Kimse karşıma çıkıp “yanlış söylüyorsun” demiyor ama bir hareket de yok!

 

YORUM

Bu semineri açıklamaya başladığım zaman bundan sonra ne anlatacak diyordum.

Ama şimdi çok açık olarak öğreniyoruz ki, tüm olaylar ilahi düzenin kuralları içinde ilerliyor, biz de ilerliyoruz.

Allah olaylarla insanları uyardığı gibi bize de bunları hatırlatma görevini vermiştir.

Siz okuyuculara da bunu her gördüğünüze duyurma görevini vermiştir.

Faizli işçilik sisteminden faizsiz ortaklık sistemine geçilecektir.

Geçmeye çalışan kurtulacak, geçmemek için direnenler sonuçlarını göreceklerdir.

Gün yaklaşmıştır.

Zil çalmıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ta ki üzerlerine pek bir acılı olan bir kapı açacağımıza dek onlar onun içinde ümitsiz olanlardır.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ta ki üzerlerine şedid bir azaplı olan bir babı fethedeceğimize dek onlar onun içinde mublis olanlardır.”

 

XatTAy EiÜAv FaTaXNAv GaLaYHiM BAvBan ÜAv GaÜAvBın ŞaDIyDın EiÜAv HuM FIyHıy MuBLiSUvNa

حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (77)

 

İstanbul; 17 Ağustos 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.09.2019
10:56

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1026

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1026. Hafta - 24 Ağustos 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1026. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Suriyeliler, sorunlar ve yapılması gereken

***

YAP-İşlet-Devret Modeli

***

Suriyeliler için Akevler’in önerisi

***

Akevler’in Suriyeliler Planı

***

Batı’nın tarihi seyri

***

BU DURUMDA Çözüm nedir?

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

‘Kanaat ekonomisi’ için ‘ortaklık ekonomisi’ olmalı

‘Kanaat ekonomisi’ için ‘ortaklık ekonomisi’ olmalı-2

Emin Işık için; inna lillahi ve inna ileyhi raci’un

Yeni bir yazar, Yakup Gündüz ve yazdığı yazılar

İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın ziyareti vesilesiyle…

Okumak, öğrenmek, çalışmak, üretmek ve ümit

Refah Partisi’nden bambaşka bir AK Parti’ye

Refah Partisi’nden bambaşka bir AK Parti’ye-2

Kurban Bayramı; gerçek bayram nasıl olmalı…

Muhafazakâr camianın gündeminde neler var!

17 Ağustos Marmara Depremi vesilesiyle uyarı!

İstanbul’un/Dünya’nın Depremi; Sosyal Tufan!

Medeniyet krizi, ekonomik inkılap, faizsiz banka

En, en, en… Önemli sorun; kör, sağır ve dilsizler

Türkiye, İran Rusya ve ‘Adil Düzen’ çalışması

‘Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol’

Devlet ve Diyanet’ten bu kadar! Gerizi bizden…

Reşat Nuri EROL

 

***

 

MÜMİNUN SÛRESİ- 10. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2) وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (3) وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ (4) وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (5) إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (6) فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (7) وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (8) وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (9) أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ (10) الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (11) وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ (12) ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ (13) ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ (14) ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ (15) ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ (16) وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ (17) وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ (18) فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (19) وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْآكِلِينَ (20) وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (21) وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ (22) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (23) فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ (24) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ (25) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (26) فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (27) فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (28) وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ (29) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ (30) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ (31) فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (32) وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ (33) وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ (34) أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35) هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ (36) إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (39) قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ (42) مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43) ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44) ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45) إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46) فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47) فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48) وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49) وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50) يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51) وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ (52) فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ (53) فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ (54) أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ (55) نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ (56) إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (57) وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ (58) وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ (59) وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ (60) أُولَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ (61) وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (62) بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ (63) حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ (64) لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ (65) قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ (66) مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ (67) أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ (68) أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ (69) أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (70)

 

***

 

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ (71) أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ (72) وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (73) وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ (74) وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (75) وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ (76) حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (77)

 

***

 





Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1798 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2466 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00