Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1024
Müminun Suresi Tefsiri 53-61. Ayetler
27.07.2019
2383 Okunma, 1 Yorum

MÜMİNUN SÛRESİ- 8. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ (53) فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ (54) أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ (55)نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ (56) إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (57)وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ (58) وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ (59) وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ (60)أُولَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ (61)

 

فَتَقَطَّعُوا

Fa TaQaoOaGUv(Fa TaFagGaLUv)

“Takattu’ ettiler”

قَطْع kopmuş veya ayrılmış bölüm demektir.

ق kuvveti, ط uyumluluğu, ع etkiyi ifade eder.

Türkçede “kıta” yeryüzünün en büyük parçalarına dendiği gibi askeri birliklere de denir. “Kat’ etmek” boydan boya geçmek anlamındadır.

İş bölümü ameli salihattır. Batılılarda iş bölümü yöneticiler tarafından yapılır. Kur’an düzeninde işçilik yoktur, iş bölümü yapılmaz, ameli salihat yapılır. Merkezden iş verme takdir etme demektir. Ameli salihat ise herkes iş yaparken yaptığı işin başkasının işine uygun olmasıdır. Araba lastiği üreten kimse, araba üretenin jantına lastik üretir. İşçilik sisteminde ise ‘Sen bunu yap, sen şunu yap’ şeklinde iş bölümü yapılır.

فَ harfinin gelmesi bu hitabın geçmişte anlatılanlara ek olarak bu ümmeti doğrudan  ilgilendirmesi demektir. Bu, yirminci yüzyılın durumunu anlatır. فَ olarak getirilmesi, Kur’an nazil olduktan sonra birinci Kur’an uygarlığının arkasında olan günümüzü anlatması demektir. Günümüzün işçilik sistemini anlatır. Çıkar çatışmasını anlatır. 

أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ

EaMRaHuM BaYNaHuM (FaGLaHuM FaGLaHuM)

“Emirleri bey(i)nlerinde”

Bugün de insanlık ameli salihatı işler. Bir taraftan çatışmalar devam ederken diğer taraftan zorunluluklar onları iş bölümüne götürür. Uygarlık buna dayanır. Aralarındaki iş bölümü barış ile değil çatışma iledir. Biz ise ortaklıkla ve herkesin kendi içtihadına göre hareket etmesiyle ve uyum içinde oluşması ile iş bölümü yaparız.

زُبُرًا

ZuBuRan (FuGuLan)

“Zübür olarak”

Zebra kelimesi ile derisi çizgili yaban eşeği ifade edilir. Sonra kuyu etrafını taşla örmeye de زَبْر denmiştir. Tablet anlamına da gelir. Filiz ise زُبْرَة’dir.

زبر Kur’an’da 11, زبن1 defa geçer. Toplam 12 (22*3) eder.

زzamanda diziyi, ب geçidi, ر tekrarı ifade eder.

Birbirleriyle yarışırken firmalar bazı işlerde başarılı olur, yarış orada o işi yapanlara kazandırır. Böylece başarılı olanlar o işte kalırlar, diğerlerini serbest piyasa eler, böylece iş bölümü büyük firmalar arasında doğar. Küçük firmada çalışanlar ise merkezin iş bölümü yapması ile oluşur. Bu kelime bunu anlatır.

Geçmişte işçilik yoktu, henüz emek mübadelesi başlamamıştı. Gelecekte de olmayacak çünkü işçilik dönemi sona erecektir. Yalnız bizim nesil bunu görecektir.

İş bölümü olmuş amaزُبُرًا olmuştur.

كُلُّ حِزْبٍ

KulLu XiÜBin (KülLü FiGLin)

“Hizbin küllü”

Bütün hizipler değil de bir hizbin tamamı yani aynı partiye mensup olanların hepsi kendi hiziplerinde olanlardan hoşlanır.

حُزْمَة demet demektir.

حِزْب insanların oluşturduğu grup demektir.

ح hareketi, ز zamanda sıralanmayı, ب geçişi ifade eder.

İki çeşit topluluk vardır. Bir kuvvet oluşur, o kuvvet çevresine insanları toplar, düzen kurar ve topluluk oluşur, devlet kurulur. Bir kısım topluluklar vardır ki anlaşırlar, sözleşme yaparlar ve sözleşme ile topluluklarını kurarlar. Bu tip devletler kurulurken ortak anayasa üzerinde uzlaşan insanlar ona dayanırlar ve herkes ona isteyerek uyar.

Anayasa önce yapılır, sonra topluluk oluşturulur.

Kur’an’da dayanışma ortaklıkları veli kelimesinin çoğulu “evliya” olarak geçer.

فَرِيق kelimesi suçlu ve suçsuz olarak ayırılır, حِزْب ise bugünkü particiliktir.  

Kur’an’a göre iki hizip vardır; biri Allah’ın hizbi, diğeri ise şeytanın hizbidir. Allah’ın hizbi hakkı üstün tutan barışçı, hakem kararlarına razı olan hiziptir. Şeytanın hizbi ise kuvveti haklı kılan, kavgacı, hakem kararlarını kabul etmeyen hiziptir. Bu hizipler Âdem ile başlamışlardır ve kıyamete kadar devam edeceklerdir.

Adil Düzen çalışanları insanlığı Allah’ın hizbine (insanlık hizbine) çağırır. Allah’ın hizbi tek hizip olduğu halde, şeytanın hizbi emirleri zübüren bölünmüş çekişen ve çatışan hiziplerden oluşur. Onlar sadece İslam düşmanlığında bir olur saldırırlar. Mağlup olurlar. Cehennemde haşrolunurlar.

بِمَا لَدَيْهِمْ

BiMAv LaDaYHiM (BiMAv FaGaLaHuM)

“Onların ledasında olan ile”

نَدَد öbek öbek develer demektir.

نِدَاءToplantıya çağırmadır. أَنْدَاد eş isme, unvana sahip olmadır, eş başkanlık benzeridir.

ندد kökünde  دharfinin ي’ye dönüşmesi ile ندي kökü oluşmuştur.

لدي ise ن‘un ل‘ye dönüşmesidir, kendi develerinden olanlar demektir. Bir araya gelince zamanla topluluğun kendisine özgü dili oluşur, âdeti oluşur, giyimi oluşur.

فَرِحُونَ(53)

FaRiXUvNa (FaGiLUvNa)

“Ferih olanlar”

فَلَاْحَة çatlak toprak demektir, sonra toprağı ziraata hazır hale getirmek anlamı kazanmıştır. Ziraat yapmak demektir. Hasat zamanı geldiğinde çiftçinin duyduğu sevince فَرَح denmiştir. Sanattaki güzelliğe de ferah denir.

ف kopmadan ayrılmadır, ر tekrarlamadır, ح harekettir.

Türkçede de “ferah” kelimesi kullanılır.Nefes almak, temiz hava aldığımız zaman duyduğumuz duyguya “ferahlamak” denir. Soluklanmadır.

Her topluluk kendisinden olandan hoşlanır. Toplulukların kendilerinden olanları tutmaları normaldir. Bu, İslamiyet’in istediği bir şeydir. Hatta o topluluk içinde uyumlu olmazsan orasını terk edip gidersin. Hicret budur.

Bugün hicret edeceğimiz bir yer olmadığı için yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapıp oraya hicret etmeliyiz. İktidar oluyoruz ama İslami hayatı yaşayamıyoruz. Çevremizi İslamiyet’e getireceğimize biz İslamiyet’ten uzaklaşıyoruz. Gülenciler ve AK Partililer düşünsünler; İslami hayatı yaşamak için yola çıkmadılar mı? Başlangıçta onlardan biri bile diyemez ki biz bunun için yola çıkmadık. Şimdi bu kadar yol aldıktan sonra İslamiyet’e yaklaştılar mı? İslamiyet’ten uzaklaştılar mı? Düşünsünler ve kendileri karar versinler.

AK Parti İBB seçiminde Ekrem İmamoğlu niye kazandı diye düşünmemeli, biz niye kaybettik diye düşünmelidir.

 

YORUM

Bu sure müminlerin vasıflarını sayarak başlar. Ondan sonra mümin topluluğun oluşmasında insanlığın geçirdiği tarihi evreleri anlatarak devam eder, sonunda هَذِهِأُمَّتُكُمْ(52. ayet) denir. Oradaki هَذِهِ işareti surenin başında başlamış müminlere gider. Onlar zekât vermek için faaliyet gösterenlerdir.

Buna işaret ettikten sonra bugünkü dünyayı tasvir etmeye başlar.

Bugün birbirini yiyen, sabah akşam boğuşan ve savaşan veya çatışan toplulukları anlatmaya başlar. İşçilik dönemini anlatır. Ast üstün hasmıdır. Öğrenci öğretmenin düşmanıdır. İşçi patronunu nasıl zarara sokarım diye düşünür. Partide olanlar çıkarları sebebiyle partidedirler, başkanlarına çıkarları sebebiyle bağlıdırlar. Başkan düştüğü anda hemen onun karşısına geçerler. Gülen’in durumu bunun en açık misalidir.

Piyasada para dolaşır, üretim ve tüketim olur.

Piyasadan para çekmek demek insanın cebinden parayı çalmak demektir, döngüyü durdurmak demektir. Bu da sonunda mevcut olan parayı bölüşme kavgasıdır. Benim cebimdeki 100 liraya herkes göz dikmiştir. Onun cebinden kendi cebime nasıl aktarırım diye uğraşın adıdır. Faizli sistem budur. İşçilik sistemi budur.

Oysa ortaklık sisteminde kimse para kazanmayı düşünmez. Herkes para ile üretim yapmayı düşünür. Kâr üretilen üründür. Ürün üretim sonunda paylaşılır. Herkes kattığı emek, mal, yapı ve güvenden payını alır. Elde ettiği malı da piyasaya arz eder. Piyasadan ona karşı istediği malı veya hizmeti alır.

 

Öz Türkçe ile:

“İşlerini aralarında kırışarak kesiştiler. Her tümen kendilerinde olanla soluklandı.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Emirlerini bey(i)nlerinde zübüren takattu’ ettiler. Hizbin küllü onların ledasında olan ile ferihtir.”

 

Fa TaQaoOaGUv EaMRaHuM BaYNaHuM ZuBuRan KulLu XiÜBin BiMAv LaDaYHiM FaRIyXUvNa

فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ(53)

 

***

فَذَرْهُمْ

Fa ÜaRHuM (Fa AFGaLHuM)

“Onları vezret”

بَذْرtohum, “tebzir” etmek tohumu saçmak demektir. “Vezretmek”, bir şeyi kendi haline bırakmak demektir.

Kur’an’da وذر 45, بذر 3 defa geçer. Toplam 48 (24*3) eder.

و beraberliği, ذ işareti, ر tekrarı ifade eder.

فَ harfi getirilmiştir. Bu durumda onları kendi hallerine bırakacağız. Nasıl tohumu ekeriz orada kendi hallerine bırakırız ama belli dönem sonra yerine yeni fidan biterse, bugünkü karma düşüncede olanları da toprağa atacağız ve kendi hallerine bırakacağız. Onlar çimlenecek ve onların yerine ortaklık sistemi ortaya çıkacaktır. Ortaklık sistemi yeni bir şey olmayacak, işçilik sisteminin sadece ücreti yerine ortaklık payı koyacağız. Ekseriyet yerine uzlaşmalı nispi sistemi koyacağız. Her şey yerinde kalacak ama yeni görev ve biçimleri ile kalacak. Çağın en çirkin fuhuş yuvaları olan genelevler kalkacak, onun yerine muta nikâhı gelecektir. Çağın işkencesi olan hapishaneler kalkacak, onun yerine zorunlu çalışma semtleri (yüz lojmanlı işyeri apartmanları) gelecektir. Hâkimler değil hakemler hükmedecektir. Avukatlar değil hukuk danışmanları savunacaktır. Karşılıksız paranın yerini karşılığı olan muhasebe kayıtları yer alacaktır.

Burada Allah bize emrediyor ve diyor ki siz onları bırakın, siz kendi işinize bakın.

Gülenciler ve Millî Görüşçüler işte bunu yapmadılar. Israrlara rağmen onların işlerine karıştılar, onlarla bir olup doğru işler yapacaklarını sandılar. Bugün de durumumuz budur.

Güngören Belediyesi’ndeki arkadaşlara ısrarla “Mevcut düzene karışmayın, siz Adil Düzene göre semt kooperatifleri kurun, elde ettiğiniz makamdan yararlanalım, halk bizi bu vesile ile tanısın, mevcut düzene karışmayalım.” diyorum ama bunlar da aynı hatayı işlemeye devam ediyorlar.

Ayeti tekrar hatırlatıyorum.

فِي غَمْرَتِهِمْ

FIy ĞaMRaTiHiM (FIy FaGLaTiHiM)

“Ğamrlarının içinde”

غَمْر derin su demektir.

Bol yağışla oluşan göller bataklıklardır. Türkçedeki ‘yağmur’ kelimesi ile akrabalığı vardır. ‘Derin’ anlamı da taşır. Gürcücedeki “ğma” kelimesi ile akrabadır. “Ğmeri” sözü de vardır.

غ değişme, م enginlik, ر devamlılıktır.

“Kendi sularında, kendi bataklıklarında bırak”.

Yağmur yağınca gölcükler oluşur. Bataklık kuruyuncaya kadar canlılar orada yaşamaya başlarlar. Şeytanın durumu budur. Yaz gelir kuraklık olur. Otlar kurur. Sonra yağmur mevsimi gelir yağmur yağar. Oluşan canlılar vardır, eski çürüyenleri ortadan kaldırırlar. Sonra asıl yeni nesil bitkiler yeşerir. Bunların durumu budur.

Yaşlanmış, dolayısıyla işe yaramaz hale gelmişleri ortadan kaldırma görevi vardır. Onlar onun için belli zamana kadar görevlerini yapacaklardır. Biz onu erkene alamayız, geç de bırakamayız. Acele etmemiz gerekir. Ümidimizi kesip de yan da yatmamamız gerekir. Biz bununla görevliyiz. Onların yaptıklarını bataklık içinde düzeltmemiz mümkün değildir.

Burada غَمْر kelimesini “düzen” olarak anlamamız gerekir. “Bırakın onları, kendi düzenlerinde, kendi karşılıksız faizli sitemleri içinde, işçilik içinde, ekseriyet kararları içinde bırakın, onlar kendi düzenleri içinde kalsınlar, onlar kendi bataklıklarında kalsınlar; siz kendi düzeninizi yani Kur’an düzenini kurun.” diyor Allah.

حَتَّى حِينٍ(54)

XatTAy XIyNın (XatTAv FuGLin)

“Bir hiyne dek”

حِينٍzaman demektir. Nekre gelmiştir. Belli bir zaman yoktur.

Şartlar oluşuncaya kadar onları bırakın diyor.

Şartlar nedir?

Biz ortaklık işletmelerini kuruncaya kadar…

Biz semt kooperatiflerini kuruncaya kadar demektir.

Başka nedir?

Siz semt kooperatiflerini kurar onları yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına davet ederseniz ve onlar da gelmezlerse yahut sizin semt kooperatifleri kurmanızı engellerlerse, o zaman henüz günü gelmemiştir demektir, şimdilik böyle bir durum yoktur demektir.

Akevler elli senedir ortaklık sistemi üzerinde çalışmaktadır. Karşı olanlar hep devreden çekilip gittiler. Şimdi bizim çalışmalarımızı engelleyenler yoktur. Allah’a hamd edip çalışmalarımızı artırmamız gerekir.

 

YORUM

İnsanlık buhran içindedir. Ülkelerdeki yöneticiler istikrarlı hükümetler kuramıyorlar, istikrarlı piyasayı oluşturamıyorlar, herkes herkesle görüşememektedir, kimse kimseyle anlaşamamaktadır. Çünkü işçilik düzeni çökmüştür. Bu sistem sorunları çözemiyor. Birbirleri ile savaşmaya bile mecalleri kalmamıştır. Sermaye-yönetim çatışması had safhadadır. Çin-ABD çatışması gündemdedir. İslamiyet-laiklik çatışması hızını yitirmiştir ama Müslümanlar hala anarşide kullanılıyorlar ve fatura İslamiyet’e kesiliyor.

Bu durumda bizim yapacağımız onların işlerine karışmamak ve taraf tutmamaktır.

Recep Tayyip Erdoğan Allah’a ve ahirete inanmıştır ve tüm özel hayatında ittika içinde yaşamaktadır. Bu ayete kulak vermelidir. Onları kendi hareketleri içinde bırakmalıdır. İster devlet olsun ister sermaye olsun ister sağcı olsun ister solcu olsun, mevcut düzendeki çalışmalara yardımcı olmamalıdır, mevcut düzende olanlara yardım etmemelidir. Ülkemize iltica edenlere değil ülkemize hicret edenlere kucak açmalıdır, onlar ortaklık işletmelerinde yerleştirilmelidir. Hapishanelerdekiler dışarı çıkarılmalı ve onlar da ortaklık işletmelerinde yerleştirilmelidir. Askerlik iki yıla çıkarılmalı ve orada ortaklık işletmeleri kurulmalıdır. Orada askeri eğitimin yanında ortaklık eğitimi de verilmelidir. Çalışarak okuma ilkesi getirilmeli ve okullarda okuyanlar aynı zamanda ortaklık eğitimini de almış olmalıdırlar.

Tekrar ediyorum. Ekrem İmamoğlu ile Bünyamin Demir anlaşıp İstanbul’un Güngören Belediyesi’nde bunun pilot çalışmasını yapmalıdırlar. Cumhurbaşkanına sürekli olarak bu çalışmadan bilgi vermelidirler. Erdoğan’ın da bunu destekleyeceğine inanıyorum. Onu yakından tanıyorum, onun bunu reddetmesi söz konusu olamaz diyorum.

İstanbul dünyanın merkezidir. İstanbul’da yapılan herhangi bir şey dünyaya hemen yayılır. Dolayısıyla İstanbul demek dünya demektir. Bu belediye başkanı, bu iki ayrı parti başkanı, ne kadar ağır, ağır olduğu kadar şerefli görev yüklendiklerinin farkında olmalıdırlar.

 

Öz Türkçe ile:

“Bir süre onları bataklıklarında bırak.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bir hiyne dek onları ğamrlerinin içinde vezret.”

 

Fa ÜaRHuM FIy ĞaMRaTiHiM XatTAy XIyNın

فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ (54)

 

***

أَيَحْسَبُونَ

Ea YaXSaBUvNa (Ea YaFGaLUvNa)

“Hesap mı ediyorlar?”

“Hesap etmek” demek, nişan alıp hedefe vurmak demektir.

Uzağa atarken yukarıya kaldırırsınız, yakına atarken aşağı meylettirirsiniz. İlk insanlar ağaçtan meyve düşürmek için taş veya sopa atarlardı. Bu teknik hala kullanılır. İnsan beyni bu açıyı hesaplar ve isabet ettirir.

Bugün ğamrlerinde yaşayanların hesapları vardır, iyiliğe ulaşacaklardır.

Herkesin kafasında fazla para kazanmak vardır. Kiminle konuşursanız konuşun hep kârdan bahseder, kârlı işlerden bahseder. Kâr dediği de dolardır, liradır.

Kur’an’ın saydığı müminler ise zekât için didinirler. Kendilerine yetecek kadar üretir, kendileri ve aileleri için yaşarlar. Çalışanlarına yeni iş yerleri yaparlar ve artan zamanlarını ise yeni neslin yetişmesi ve onlara işyeri hazırlanması için harcarlar. Bunu da yalnız kendi çocuklarına değil tüm insanlığa yaparlar. Bütün insanlığı hazırlarlar. Onlar ise Dolarlarını artırıp kendilerini ve çocuklarını başkalarına üstün getirmek için uğraşırlar. “Onlar fakir olsun da ben en zengin olayım.” derler.

أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ

EanNaMAv NuMidDuHuM BiHIy (EanNa MAv NuFGıLuHuM BiHIy)

“Onlara onunla imdad ettiğimiz.”

عِمُود‘direk’ demektir, مَدّise ‘kiriş’ demektir. مُدَّة‘uzatılan zaman’ demektir. Zamandaki uzunluk mekândaki uzunluğa benzetilir. مِدَاد‘mürekkep’ aynı zamanda uzayıp giden servet, gelir demektir. Tehlikede olan birini kurtarmak da imdattır.

Sermayenin ömrü uzuyor. AK Parti’nin ömrü uzuyor. Erdoğan’a karşı kaç darbe hareketi yapıldı ama her seferinde Allah imdat etti de kurtardı.

Bugün herkes zübüren takattu’ içindedir; bugün bunlara müddet verilir ve tehlikeli zamanlarda imdat edilir.

مِنْ مَالٍ

MiN MAvLın (MiN FAGıLın)

“Maldan”

Maldan onlara imdat ediyor yani onlara mallarını vererek o sayede bugünkü hayatlarını sürdürüyorlar. Yahut betondan yapılmış veya tahtadan yapılmış kirişler gibi maldan onlara imdat eder. İnsanlık bugün olduğu kadar hiçbir zaman savurgan olmamıştır, savrulmamıştır.

İnkılaptan sonra insanlar refaha kavuşurlar. Henüz nüfusları az olduğu için mallar bollaşır, herkes lüks hayat içine gömülür, nüfus artmaya başlar. Bir gün gelir yeter nüfus artınca artık işyerleri fazla olmaz, insanlar çalışmaya başlar, nüfusları artar. Artan nüfus yerine ulaştı mı mevcut işyerleri yetersiz olmaya başlar, sonunda uygarlık yaşlanır ve çöker.

Batı uygarlığı zirvededir, üretim bolluğu içindedir. بِمَالٍdemeyip مِنْ مَالٍdenmesi maldan bolluk demek olur.

وَبَنِينَ(55)

Va BaNIyNa (Va FaGLIyNa) 

“Ve ibnlerden”

Çağımızın iki tanrısı/putu vardır; biri karşılıksız para, diğeri ekseriyet oyudur. Bunların kaynağı da mal ve oğullardır.

Bugün üretim artmış, üretim kadar nüfus da artmış durumdadır. Yani hem malen hem de benin olarak şimdiye kadar olanın birkaç katı yüksek olmuştur.

Eski uygarlıklarda mal ve benin bu miktarda olmadığı gibi olanlar da bu kadar şümullü değillerdir. O günkü imkânlar nispetinde çözüm içinde idiler ve o günkü ulaşım ve haberleşme nispeti içinde birlik sağlanmıştır. İlk defa 2000’li yılların başında nüfus on milyara yaklaşmış ve dünya bir köy olmuştur.  Benim bucağımda bir köyden diğer köye 6 saatte gidilirdi, şimdi Türkiye’den Amerika’ya 12 saatte gidiliyor; konuşma bağırarak birkaç metre öteye duyurulabiliyordu, şimdi ayda veya uzayda olan kişiyle bile konuşabiliyoruz.

Allah günümüzde en büyük imkânları bize sağlamıştır. Bunun için نُمِدُّdiyerek biz yaptık diyor. Demek ki bugün olanlar hep takdiri ilahidir.

 

YORUM

Bir insan doğar, gelişir, yaşar, yaşlanır ve ölür. Her devreyi bir defa yaşar. İnsan iki defa baliğ olmaz. İnsanlık da böyledir. Bundan 60 bin yıl önce doğmuş, gelişiyor. 2000’li yıllarda baliğ olmuştur. Artık peygamberlerin ve filozofların öncülüğü içinde değil, kendi içtihat ve icmaları içinde yaşayacak seviyeye gelmiştir.

Büyük inkılap olur. Kişi/insan/insanlık rüşte erer.

Kişinin rüşte ermesi ne demektir?

Rüşte ermeden evvel işlediği suçlardan anne babası sorumlu olduğu halde, rüşte erdikten sonra tüm fiillerinden kendisi sorumlu olur. 15 yaşına kadar çocuk, anne babasının veya öğretmenlerinin söylediklerini yaptığı halde, 15 yaşından sonra artık kendisi sorumlu olur, kendisi karar vererek iş yapar.

İşte, günümüz de böyle bir dönemi yaşıyor.

İnsan doğduğu zaman bedeni ayrı varlık olur, baliğ olunca da ruhu ayrı varlık olur.

Şimdiye kadar mal ve benin zenginliği elde edilmiştir. Yeni uygarlığı inşa etmemiz için malzeme hazırdır, malımız ve ibnlerimiz vardır. Şimdi bunları yerli yerine koyup insanlık uygarlığını inşa etmemiz gerekir. Kur’an bize bu uygarlığı öğretiyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Onları onunla varlık ve oğullardan uzattığımızı mı sanıyorlar?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Mal ve beninden onları onunla imdad ettiğimizi mi hesap ediyorlar?”

 

Ea YaXSaBUvNa EanNaMAv NuMidDuHuM BiHIy MiN MAvLın Va BaNIyNa

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ(55)

 

***

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ

NuSAvRıGu LaHuM Fiy eLPaYRAvTı (NuFAvGıLu LaHuM Fıy eLFaGLAvTi)

“Onlar için hayratta musaraat ediyoruz.”

خَيْر kelimesi شَرّ kelimesinin karşıtı olarak kullanılır..

شَرّ birden boşalmadır. Türkçede شَرَارَة olarak kullanılır. Döngülerde kısa devrelere sebep olur. Elektrik kısa devre yapar ve çöker. Sular akmaz olur. Ekonomide krizlere sebep olur. Fiyat ve ücret dengelerini altüst eder.

خِيَار seçilmiş demektir. Günlük ihtiyaçlarımızdan sonrasını artırırız ve biriktiririz. Bu bir nevi hayırdır. Sonra gerektiğinde işe yaramış olur. Bir kimsenin ilerisi için çalışırsanız onun hayrına çalışmış olursunuz.

سَرْعَان; okun atılması için bağlanan yaydır, hız kazandığı için ona سَرْعَانdenir. سُرْعَةhız demektir, مُسَارَعَة yarışmadır. Daha çok hayır olsun diye onlara mal, benin veriyoruz, onlara iyilik ettiğimizi mi zannederler. Biz onları mal-mülk sahibi yaparız, onlar da bizim istediğimizi yaparlar. Sermaye iyi işler yapar, onun için onların servetleri ve orduları artar. Onlar öyle mi zannederler?

بَلْ لَا يَشْعُرُونَ(56)

BaL LAv YaŞGuRUvNa (BaL LAv YaFGuLUvNa)

“Doğrusu Şuur etmezler”

شَعْر saç telidir, beynin ince düşüncelerini ifade eder.

“Şuurunda olmak” bilincinde olmak demektir; onlar şuurunda değildirler, yaptıklarının farkında değildirler. İnsanlık şuursuzca bataklık içinde debelenir.

Herkes doların peşinde, Dolar ise karşılığı olmayan bir paradır. Bugün dolar kıymetlenir, yarın birden inişe geçer. Bir gün tamamen batacaktır ama insanlar onu biriktirmekle meşguller. Ne yapmalıyız? Parayı değil malları biriktirmeliyiz, parayı kazanma peşinde değil malı üretme peşinde olmalıyız.

İnsanlar yine ekseriyetle karar alıyorlar. Ekseriyet kararı almak demek yaz-boz kararı almak demektir. Ekseriyet kararının kötülüğünü def etmek için başkanlık sistemi önerilmiş ama başkan ekseriyet sayesinde seçilmiştir. Temeli sakat, sağlam bina! Oysa ekseriyet yerine nispi sistem getirilmiş olsaydı ne istikrarsızlık ne de dikta olurdu.

Şimdi dikta var mıdır?

Diktayı mumla arıyorum. Şimdi istikrarsızlık var, iktidar boşluğu var, devlet istediğini yapamıyor, sömürü sermayesi at oynatıyor. Bu sebeple diyorum ki Erdoğan’ı destekleyip onu güçlü hale getirmeliyiz. Böylece devlet muktedir olmalıdır ki mikroplar üremesin.

بَلْ kelimesini getirerek hayırda musaraat etmediğini de reddetmiyor. Eğer tevbe ederlerse hayırda musaraat ediyor. Nitekim Mekke müşrikleri sonunda hayra kavuşmuşlardır. Nuh’un kavmi gibi ve Firavunun orduları gibi gark olmamışlardır.

Bugünkü Sermaye de AK Parti de kurtulma şansına sahiptirler. Hatta AK Parti belediye seçimlerinde çok açık bir şekilde uyarılmıştır, ona büyük imkânlar tanınmıştır. CHP büyükşehir belediyelerini almıştır ama AK Parti ile birleşmezse hiçbir iş yapamaz. AK Parti’nin elinden de belediyeleri alınmıştır, o da CHP ile birleşmezse hiçbir şey yapamaz. Her ikisi de birbirine muhtaçtır. Anlaşırlarsa ikisi de büyük başarılara imza atmış olurlar. Diyelim ki gelecekte Erdoğan cumhurbaşkanı, mecliste CHP hâkim, anlaşıyorlar, 1973 barışı (CHP-MSP örneği) gelmiş olur. Hem kendilerine hem de ülkeye ne kadar büyük yararları dokunur.

İşte Kur’an bunları burada بَلْ harfi ile ifade eder.

Bünyamin Demir bu ayetleri iyi okuyup anlamalıdır.

 

YORUM

Dünyamız imtihan dünyasıdır. Her an Allah’ın yazılı imtihanından geçiyoruz. Ne kadar kötü geçerse geçsin, yeniden imtihandan geçme imkânını veriyor, Allah. Sınıfta kalabiliriz. Önemli değil ama her zaman da imtihana girip sınıfı geçme ihtimalimiz korunmuştur.

Tüm insanlığın elinde büyük imkânlar vardır.

Sermaye artık çirkin oyunlardan vazgeçip ben ne yapmalıyım ki insanlığa hizmet edeyim diyecek, her zaman tekrar etmekte olduğumuz işi yapacak, işçilik sisteminden ortaklık sistemine geçecektir. Devletler ekseriyet sisteminden nispi sisteme geçmelidir.

Allah AK Parti’ye çok büyük imkânlar vermiştir. Semt Kooperatiflerini bütün ülke çapında bir iki yıl içinde tamamlayabilirler. CHP’nin elinde de büyük imkânlar vardır, tek başına belediyelerinde Semt Kooperatiflerini kurabilirler. Bütün partiler, özellikle belediyesi olan partiler, kolaylıkla Semt Kooperatiflerini kurabilirler.

Bugünkü sıkıntılı durumu insanlık birkaç sene içinde aşabilir. Semt Kooperatifleri tam istihdamı ve istihsali sağlar, diğer aksaklıklar sonradan def edilebilir. Tarlaya buğday tohumu ekmezseniz sonra buğday ürünü olmaz. O yılı kaybetmiş olursunuz. O yıl gelecek yıllara yük olur. Nasıl ekilirse ekilsin buğday ekilirse haksız bölüşme on sene sonra bile telafi edilir.

Bunu her parti ve her vatandaş iyi anlamalıdır. Üretimi durdurmamalıyız. Kalan sorunları sonra da çözebiliriz. Üretimin yapılması için tek yol vardır. Belediyeler sakinlerine kefil olmalı ve herkes iş yapabilmelidir. Peşin ödemeli sipariş (selem) sistemi çalıştırılmalıdır.

 

Öz Türkçe ile:

“Onlar için iyilikte yarışıyoruz. Doğrusu, bilincinde değiller.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Onlar için hayratta musaraat ediyoruz. Doğrusu, şuur etmiyorlar.”

 

NuSAvRıGu LaHuM Fiy eLPaYRATı BaL LAv YaŞGuRUvNa

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ(56)

 

***

إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ

EinNa elLaÜIyNa HuM MiN PaŞYaTi RabBiHiM (EinNa elLaÜIyNa HuM MiN FaGLaTi FaGLiHiM)

“Rablerinin haşyetinden olan kimseler”

Sure قَدْ ile başlar ve bugünkü müminleri anlatır. Geçmişi anlatır sonra “Bu ümmetiniz (هَذِهِأُمَّتُكُمْ)” der, sonunda çağın perişan halini ortaya koyduktan sonra mühlet verdiğini söyler. Herkese kurtuluş imkânı sağlar. Ondan sonra atıf yapmadan tekrar surenin başına döner ve yine müminleri anlatmaya başlar. Orada da burada da الَّذِينَ‘leri tekrar eder ve aralarına وَ harfini koyar. İnsanların gruplanacağını, herkesin kendi sahasında iş yapacağını ama hepsinin imanda, gayede ve hizmette birleşeceğini anlatır. Orada müminleri altı grupta toplarken, burada dört grupta toplar.

Dayanışma ortaklığı dört tanedir, genel hizmetler altı gruptur. İlk varsayımda surenin başındaki الَّذِينَ‘ler genel hizmetleri, buradakiler ise dayanışma ortaklıklarını anlatır. Şimdi surenin başına dönerek ona göre yeniden yorum yapabilirsiniz.

Orada خَاشِعُونَ (2. ayet), burada خَشْيَة kelimelerini zikreder.

خَاشِعَة toprak üzerinde olgunlaşmış sonbahardaki kuru ottur. Bu otlar çürür ve toprak daha iyi ot bitirecek hale gelir. Bu verimli toprağın adı huşudur. Böylece insanın belli bilgiler aldıktan sonra o bilgilerin etkisi altında rabbine dönmesi için, içinde oluşan duyguya huşu denir. Kur’an’da namaz içinde kunut ve huşu farz kılınmıştır. Kunut okunanları dinlemek yani Allahın emirlerini telakki etmek, huşu ise ondan sonra sükûnet hali alarak kendi içini dinleyerek rabıta kurmaktır.

Kur’an’da خشع 17, خطو 5 defa geçer. Toplam 22 (2*11) eder.

خ yıkıntıyı, ش sıçramayı, ع etkiyi ifade eder.

Huşu insanın rabbine zevkle teslim olmasıdır. İbadetlerini ve görevlerini seve seve yapmasıdır. Bunlar tasavvuf ehlidir. Kehf Ashabı (Eshabu’l-Kehf) bunlardan olduğu gibi Küba Mescidinin müminleri de bunlardandır.  Ehli tarikin böyle olduklarını zikreder.

Gerek kooperatif gerekse partilerdeki bütün faaliyetlerimiz hep bunlarla yapılmıştır. Bediüzzaman’ın şakirtleri de böyledir. Cemaatler de böyledir. Başlarına gelen yöneticilerden bazıları yanlışlıklar içinde olabilirler. Gülen hata etmiş olabilir, Süleyman Tunahan’ın arkadaşları Demirel’i tutmuş olabilir; bunlar bu cemaatlerin samimiyetini yok etmez.

Gelecekte Kur’an düzenini kuracak olanlar da bunlar olacaklardır. Gerçekleri gördüklerinde putlarını bırakacaklar ve hakka geleceklerdir.

مُشْفِقُونَ(57)

MuŞFiQUvNa (MuFGıLUvNa)

“Müşfik olanlar”

شَفَقakşam karanlığında gökte meydana gelen kızıl aydınlıktır. إِشْفَلق karanlığa düşmek, yolu seçememek, ne yapacağını bilememek anlamlarına gelir.

Kur’an’da شفق 11, شفع 31 defa geçer. Toplam 42 (2*3*7) eder.

ش sıçramaları, ف kopmadan ayrılmayı, ق kuvveti ifade eder.

Dert edinmek demektir. Seçimden önce eğer birinin kazanmasını istiyorsan onu işfak ediyorsun demektir.

Rablarının haşyetini kendilerine tasa yaparlar. Kaygı ve tasa kelimeleri vardır.

Kur’an’ı anlamaya ve anlatmaya yeni başladık. Bin Dil Üniversitesi’ne şiddetli bir şekilde ihtiyacımız vardır. Ben; Arapça, Türkçe, Gürcüce ve Fransızca dillerini gramerleri ile biliyorum. Onların yardımı ile Arapçada geçen kelimelerin manalarını bulmaya çalışıyorum. Kur’an’ın kelimelerini manalandırmamız için bin dilin bilinmesi gerekir. Çünkü bütün diller Âdem’e öğretilen esmadan çıkmıştır. Bunun için Bin Dil Üniversitesi’ni kurmak müminlere farzdır. Süleyman Karagülle’ye farz olduğu gibi Hüseyin Kayahan’a da Cengiz Demirci’ye, Bünyamin Demir’e ve Süleyman Akdemir’e de farzdır.

 

YORUM

Bin dil üniversitesi’ni nasıl kurabiliriz? 

“Bin Dil Üniversitesi” demek on adet yüz lojmanlı işyeri apartmanı demektir. Her lojman arsa hariç, vergiler hariç 50’şer milyon liraya mâl olur, 500 milyon lira eder; bir milyar lira diyelim. İstanbul’un nüfusu 15 milyondur, geleni gideni ile 20 milyondur. Kişi başına 50 lira düşer. Ayda beşer lira verseler bir senede bu para toplanır.

Bunu yapmaya kalkışan bir kurum rahatlıkla başarabilir. İstanbullular Bin Dil Üniversitesi için ayda beşer lira verirler. Bunlara başvuran bir kuruma gerek vardır. AK Parti ile CHP uzlaşırsa bunu bir günde çözerler. Onlara da farzdır.

İşte kurtuluşun reçetesi...

Kur’an insanlara kaldıramayacakları yükü yüklemez. Hafif serçe parmağı ile yapacakları işi söyler.

Onlar bunu yapacaklarına dağları sırtlamaya çalışırlar.

Ahlaki dayanışma ortaklığını kuracağız. Her bucakta sorumlusu olacak. Semtlerde temsilcileri olacaktır. Herkesin ihtiyaç ve imkânları kooperatif tarafından bilinecektir...

(Bu konuda çalışmak isteyenlere not: İslam Medeniyeti Vakfı hizmetinizde… RNE)

Haşyet içindedirler.

خَوْفzarar geleceğinden korkmaktır, خَشْيَةise saygısızlık yapmış olurum, ben ona zarar vermiş olurum diye korkmaktır.

Biri nefrete diğeri sevgiye dayanan bir ruhi hadisedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Yetiştiricilerinin düşüncesi ile kaygılı olan kimseler”

Kur’an kelimeleri ile:

“Rablerinin haşyetinden müşfik olanlar”

 

EinNa elLaÜIyNa HuM MiN PaŞYaTi RabBiHiM MuŞFiQUvNa

إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ(57)

 

***

 

وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ

ValLaÜIyNa HuM BiEAvYAvTı RabBıHiM

“Ve Rablerinin ayetlerine (iman eden) kimseler”

Bundan önceki ayette imandan bahsetmiştir. İnsan önce iman edecektir, Hakka iman edecektir, Hak ne ise ona iman edecektir; bu haktır demeyecektir. Hak ne ise ona iman etmiş olacaktır. Hakkın ne olduğunu araştırmaya başlayacaktır. O zaman Rabbinin ayetlerini bulacaktır. Hakkın dediklerini keşfedecektir. Onlarla kendisini emniyete alacaktır. Rabbinin ona gösterdiği ayetlerle hakkı kabul edecektir.

Bunu ilim adamları yaparlar. İlim adamları ile ahlak adamları arasında fark vardır. İlim adamları tartışarak gerçekleri ortaya koyarlar. Farklı ilim adamlarının farklı sonuçları vardır. Birbirine tabi olmadan aynı sonuçlara vardıkları husus Rablerinin ayetleridir. Kendilerini o ayetlerle emniyete alırlar. Bu ilmi sonuçtur, bunlara delil aranmaksın inanılır.

Kur’an bu ayette ilmi dayanışma ortaklıklarını gösterir.

يُؤْمِنُونَ(58)

YuEMıNUvNa (YuFGıLUvNa)

“İman ederler.”

Kendilerini emniyete alırlar.

Mümin ile müşrik arasında ne fark vardır?

Mümin icma ile sabit hakka iman eden kimsedir.

Müşrik ise kendi çıkarı ve zevki veya çevresine uygun olana iman eden kimsedir.

Batıl dinler hakkın dışında batıla iman edenlerdir. Fasit dinlerde ise halkın yanlış seçimlerinden dolayı dinleri fasittir ama kendileri kâfir değillerdir, onlara uymalarından sonra kâfir olurlar. Birinciler ise uygulama olsun olmasın kâfirdirler çünkü onlar hakkı kabul etmezler. Oysa insanın aklı hak ile batılı ayıracak durumdadır; neyin hak neyin batıl olduğunda hata edilebilir ama hakkın batıldan üstün olduğunu herkes bilir.

Ayetler ise insana neyin hak olduğunu öğretir. Kâinatın sonradan yaratıldığı ve büyük bir düzen içinde olduğunu bugün ilim kesin olarak ispatlamıştır. Öyleyse Tanrı’nın varlığı ve kudreti ispatlanmıştır. Kur’an’ın da Allah’ın sözü olduğunu ispatlıyor. Fatiha’daki harflerin dağılışı bile bunu ispatlamaya yeterlidir. Kur’an’da ise ahiretten bahseder. O halde ilmen o da ispatlanmıştır demektir.

İşte Allah’ın ayetlerine dayanarak iman etmek bu olduğu gibi onun şeriatını işlemek de ona imandır.

 

YORUM

İman hissidir. İlme dayanırsa hak inanç olur. Hisler fikirlerin emrine girerse hak yol bulunur. Acıktınız, fikren çalarak karnınızı doyurabilirsiniz, hissen onu meşru görmez satın alarak karnınızı doyurmayı uygun bulursunuz. Bu da ilmin kaynağıdır.

Dinsizlik hiçbir şeye inanmamak şeklinde anlaşılırsa küfür ve şirkten iyidir. Bu sebepledir ki Kur’an’da küfür ve şirkten bahsedilir, iman etmemek çok az zikredilir. Şimdi biz komünistleri çok kötü görüyoruz hâlbuki müşriklerden iyidirler. Onların kötülükleri kendi görüşlerini insanlara zorla kabul ettirmeleridir. Yoksa düşünce olarak komünizm kapitalizmden daha iyidir. Kapitalistler açlıkla, sosyalistler dayakla insanları emir ve güdümlerine alırlar. Kur’an bunların her ikisine de karşıdır. Herkes istediği gibi inanacak ve özgür olacaktır ki sorumlu olsunlar.

Biz sadece anlatırız, kimseyi zorlamayız.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Yetiştiricilerinin kanıtlarına inanan kimseler”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Rablerinin ayetlerine iman eden kimseler”

 

ValLaÜIyNa HuM BiEAvYAvTı RabBıHiM YuEMıNUvNa

وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ(58)

 

***

 

وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ(59)

Va elLAÜIyNa HuM Bi RabBiHiM LAv YuŞRiKUvNa

 “Ve Rablerine işrak etmeyen kimseler”

رَبّ eğitimci demektir.

Eskiden insanlar görenek yolları ile eğitilmiştir. Ders yoluyla eğitimden sonra tartışma yoluyla eğitim gelmiştir. Şimdi ise deneme içinde eğitim vardır.

Dersler serbesttir ama imtihanlar birdir. Dayanışma kuralları içinde kişiler özgürdürler. Dayanışma ortaklığında ordu oluşur ve insan sadece ilmin ve devletin güvenliği içinde vazife alır. Savaşır, korunur. Bunun dışında silahlı güçler oluşturma şirktir. Bir bucakta, bir ilde ve bir ülkede hatta insanlıkta tek başkan vardır. Onun önderliğinde genel güvenlik sağlanır, sosyal güvenlik oluşur. Bunun bekçisi de hakemlerden oluşan yargıdır. Hakemlerden oluşan yargı kararlarına uymayanlar müşriklerdir. Bugün buna hukukun veya yargının üstünlüğü denilir. Kur’an hakem kararlarının üstünlüğünü kabul etmeyenlerin mümin olamayacaklarını söyler.

 

YORUM

Önce imanı, sonra ilmi, sonra da güveni ele almıştır.

Siyasiler bir iş yapmazlar. Sadece dururlar. Eğer bir zulüm olursa o zaman hareket ederler. Bunun için onları menfi özellikleri ile zikretmiştir. Onların varlığı hizmettir, istenen budur. İstenir ki onlara iş düşmesin. İstenir ki niza olmasın, hakemlere ihtiyaç olmasın, avukatlara ihtiyaç olmasın. İstenir ki saldırılar olmasın ve askerlere ihtiyaç olmasın. İstenir ki araba bozulmasın da tamirciye ihtiyaç olmasın.

Burada menfi ile tasnif edilmeleri bu tür işler de görebilirler, varlıkları ile hizmettedirler demektir. Bir iş yapmadan hizmet etmiş olurlar, halk işrak etmezse bunlara gerek kalmaz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Yetiştiricilerine ortak koşmayan kimseler”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Rablerine işrak etmeyen kimseler”

 

Va elLAÜIyNa HuM Bi RabBiHiM LAv YuŞRiKUvNa

وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ(59)

 

***

 

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ

Va elLaÜIyNa YuETUvNa (Va elLaÜIyNa YuFGıLUvNa)

“Ve ita eden kimseler”

Surenin başında وَالَّذِينَهُمْلِلزَّكَاةِفَاعِلُونَ(4. ayet) denmişti, burada “onlar zekâtı veren kimseler” olarak ifade edilmiştir. Çalışırlar, zekât vermek için çalışırlar. Yeryüzü insanlar için yaratılmıştır. Orada çalışanların üretilen ürünlerde payları olduğu gibi yeryüzüne sahip olanların da kira payları vardır.

Ürünler beşe ayrılır. Beşte ikisi yapıların kira payı olarak verilir. Beşte ikisi çalışanlara emek payları olarak verilir. Beşte biri de çalışmayanlara ya da çalışamayanlara kira payı olarak verilir.

Kira payı ikiye bölünür; çalışanların payları, çalışmayanların payları vardır. Yetimler, emekliler, sakatlar, çalışmayanlar; bunların hakları verilerek topluluk yaşar. Bunlara bu hakların verilebilmesi için birilerinin çalışması gerekir. Çalışanlar beşte ikilik emek paylarını alır, kalanı diğerlerine verirler. Ama çalışan olmazsa onların bir payı olmayacaktır. Onun için çalışanların büyük payları vardır. Zekât için çalışırlar, aynı zamanda en büyük ibadeti yapmış olurlar.

يُؤْتُونَkıraati yanında  يَأْتُونَkıraati de vardır (Bizdeki 10 kıraat arasında yoktur, TE. Meşhur olan kıraatlerde namaz kılınmaz ama amel edilebilir). O takdirde yalnız üretim değil tüm faaliyetleri içerir. Biz bu manayı burada vermiş oluyoruz. Dörtlü tasnife uymaz.

مَا آتَوْا

MAv EAvTaV (MAv EaFGaLUv)

“İta ettikleri”

Bir işletmede girdiler vardır. Onlar önceden üretilmiş sayılır. Çıktılarla girdiler arasındaki fark üretimdir. Mal olarak çıkanlar ürün olurlar, girdilerin paylarını aldıktan sonra kalan üründür. Yani tüm çıktılar ürün değildir, bunlardan girdileri sağlayan tüccarlara da pay verilir. Onlar için de mallarını yeniledikleri için yararlıdır.

وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ

Va QuLUvBuHuM VaCiLaTun (Va FuGUvLaHuM FaGIyLaTün)

“Ve kalpleri veciledir”

وَجِيلsuyun dolduğu çukurdur, birden suyun kaybolması insana yokluğu hatırlatır.

Kur’an’da وجل5, وجس 3 defa geçer. Toplam 8 (23) eder.

Kuru derelerde su birden kaybolur, sonra aşağılarda yeniden ortaya çıkar. Suyun kaybolduğunu gören kimsede bir ürperti meydana gelir ama bilir ki su kaybolmaz.

Zekât da böyledir. Zekât verdiğiniz zaman o zekâtla müşteriler ortaya çıkar ve mal satılmış olur. Zekât vermezseniz döngü durur, üretim olmaz, satış olmaz, kriz olur. Zekâtla bakkallardaki mallar satılır. Mağazalar satış yapar, işyerleri çalışır ve çalışanlar iş bulur. Mağazalardaki mallar satılarak döngü başlar.

İbrahim Peygamberin “Biz sizden vecildeyiz” (Hicr, 15/52) demesi neye geldiğinizi bilmiyoruz demektir. Korkmaktan çok ne istediğinizi merak ediyoruz anlamındadır. Melekler de, “Merak etme, biz sana oğlunu müjdelemeye geldik.” (Hicr, 15/53) dediler.   

أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ(60)

EanNaHuM EiLAv RabBiHiM RAvCiGUvNa (EanNaHuM EiLAy FaGLiHiM FaGıLUvNa)

“Onlar Rablerine racidirler.”

Bu kelimeler vecilenin beyanıdır. Onlar Rablerine raci olacaklarını biliyorlar. Sular nasıl kaybolduktan sonra yeniden ortaya çıkıyorsa ve gideceği yere ulaşıyorsa onlar da yaptıklarının zekâtları ile Rablerine râci olacaklardır.

 

YORUM

Marks ekonomiyi temel kurum saymıştır. Kur’an’a göre önce iman, sonra güven, sonra amel gelir. Sorumluluk ise ameldendir.  

Burada bir hususu açıklamak gerekir. Birincisi iman diyor. İmanın iki manası vardır. Biri güven anlamındadır. Askerlik hizmetini yapanlar mümindir. Diğeri ise insanın en kıymetli varlığı canıdır. Her şeyi canını korumak ve yaşatmak için yapar ama bazı şeyler vardır ki onlar için canını verir. Canından aziz tuttuğu şeylere iman etmiş olur. Askerlik ölümü göze almak olduğu için bedenen savunmaya katılmaya iman diyoruz.

Birinci grup canını onun için vermeye hazır olan kimselerdir, hak için canını verirler. İkinci grup ise askerlik yapanlardır. Bu mecazi imandır. Fıkıhta geçerli imandır.

Surenin başında zikredilen müminler burada da gruplar olarak zikredilmiştir. Burada رَبِّهِمْ(Rableri)kelimesi her dört ayette tekrar edilmiştir, هُzamiri ile ifade edebilecekken Rableri ifadesini tekrar etmesinde ince bir mana var demektir.

Toplulukların meclisleri vardır. İllerde, ülkelerde, insanlıkta bunlar taşra temsilcilerinden oluşurlar. Meclislerde şuralar vardır. Bunlar dayanışma ortaklıkları sorumlularından oluşur. Meclisin başkanı vardır. Bu başkan aynı zamanda dört şuranın da başkanıdır. Ne var ki bu başkan dört ayrı başkandır. Meclisin de başkanıdır ama ayrı ayrı başkandır. Ayrı ayrı başkan olduğu için رَبّ kelimesi tekrar edilmiştir.

Hükümetin başında devlet başkanının yardımcısı başbakan olduğu halde meclis başkanlığında yardımcısı yoktur. Meclis onun üstünde olduğu için nasıl bedeni ibadetler kabul edilmezse vekâleten başkanlık da yapılamaz.

Yani başkanlık sistemi vardır ama meclis başkanı yoktur, başbakan vardır. Devlet başkanı meclise doğrudan imamlık eder, hükümeti ise vekaleten yönetir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Yetiştiricilerine dönecekleri için verdiklerini yürekleri sevinçli olarak veren kimseler”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ita ettiklerini Rablerine rücu edecekleri için kalpleri vecile ederek ita eden kimseler”

 

Va elLaÜIyNa YuETUvNa MAv EAvTaV Va QuLUvBuHuM VaCiLaTun EanNaHuM EiLAv RabBiHiM RAvCiGUvNa

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ(60)

 

***

 

أُولَئِكَ يُسَارِعُونَ

uLAvEiKa YuSAvRıGUvNa (EüLAvEiKa YuSAvRıGUvNa )

“Onlar musaraat ederler”

Bugünkü karmaşık durumdakilerden bahsederek onlar için “Hayratta mı musaraat ediyor sanıyorlar?” denmiştir (55. ayet). Burada ise “Dayanışma grupları hayratta musaraat ederler.” diyor. Hayrat milli hâsıladır, topluluğun servetidir yahut işletmelerin senedidir, hayır işleri serbesttir. Orada musaraat etmek arz ve talep kanunları içinde yarışmadır, arz ve talep kanunları içinde dengede olmaktır. Ucuzluk pahalılık yarışıdır. Biri galip diğeri mağlup değildir. İkisinin çıkarınadır.  

فِي الْخَيْرَاتِ

Fıy eLPaYRAvTı (FIy eLFaGLAvTi)

“Hayratta”

Beşerî hasılayı elde etmek için veya hasılayı dengede tutmak için yarışırlar. Arz ve talep kanunlarını işletirler. Herkes en pahalı satmak ister, en ucuz almak ister. Bu, en ucuza mâl edenlerin mallarının satılmasına sebep olur ve en ucuza mal edenler o malı üretirler. Bu, en çok muhtaç olana ulaşır ve en pahalı satılmış olur.

وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ(61)

Va HuM LaHAv SAvBıQUvNa (Va HuM LaHAv FaGıLUvNa)

“Ve onlar onun için sebkat ederler.”

Sebkat etmede derece vardır, süratte ise derece yoktur. Hepsi aynı süratte olabilirler. Ekonominin iki kuralı vardır. Biri az zamanda çok miktar elde etmedir, diğeri de bir miktarla çok zaman yaşamadır. İkisi birden dengeyi oluşturur. Buna da gün/saat diyoruz. Hayrat gün/saatin stokudur. Musaraat etme de onu üretme, depolama ve kullanmadır. Yani istenir ki yıllık hâsıla çok olsun, çok insan yaşasın.

 

YORUM

Bugün canlılarda olan ve insanda olan şeylerin hepsini özellikleri ile biliyoruz. Bazılarını yapamıyoruz ama ne yapıldığını biliyoruz. Şeker üretemiyoruz ama bitkilerin nasıl ürettiklerini biliyoruz. Sosyal hayatta da ihtiyaçlarınızı karşılayacak araçlarınız vardır. Örneğin karşılıksız olsa da para vardır. Biz mevcut olanlarda ıslahat yapıyoruz, yeni şeyler koymuyoruz.

Uygarlıklar Hak uygarlığı olarak doğarlar ve beş yüzüncü senede en üst seviyeye çıkarlar. Sonra kuvvet uygarlığına dönüşürler ve bin beş yüzüncü senede ölürler. Bininci senede yeni uygarlık doğmaya başlar.

Bugün birinci Kur’an uygarlığının bininci yıllarındayız. Batı uygarlığı da kuvvet uygarlığına dönüşmüş birinci Kur’an uygarlığıdır. İkinci Kur’an uygarlığı doğmaktadır ve bu uygarlık birinci Kur’an uygarlığının tamamlanmış şeklidir, gelişmiş şekli değildir. Bizim uygulamamızla Kur’an uygarlığı tamamlanmış olacaktır.

Bundan sonra gelen uygarlıklar tamamlanmış Kur’an uygarlıklarının gelişmesi şeklinde olacaktır.

Üçüncü binyılda bu tefsirler ve bu Kur’an çalışmaları çok gelişecektir. Ondan sonra içtihat yapacaklar için birçok kolaylıklar sağlanacaktır. Bizim yüklendiğimiz yük sahabelerine yüklendiği yük kadar ağırdır. Ruhu’l-Kur’an çalışmaları belki onda bir bile tamamlanmamıştır, belki yüzde birdir. Bizim asıl görevimiz Kur’an’ın yorumlanması çalışması olan Ruhu’l-Kur’an üzerinde durmaktır. Tavsiye ederim, Fıkıh usulünü de ele alsınlar, onu bilgisayarda programlasınlar, böylece daha çabuk yol almış olacağız.

 

Öz Türkçe ile:

“Onlar iyilikte yarışırlar ve onlar onun için koşarlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Onlar hayratta musaraat ederler ve onlar onun için sabik olanlardır.”

 

EuLAvEiKa YuSAvRıGUvNa Fıy eLPaYRAvTı Va HuM LaHAv SAvBıQUvNa

أُولَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ(61)

 

İstanbul; 27 Temmuz 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.09.2019
11:00

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1024

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1024. Hafta - 27 Temmuz 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1024. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Süleyman Arif Emre’nin vefatI vesilesiyle

***

İhtiyaç; www.akevler.org ve bir dergi

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Adil Düzen olsa S-500 de F-36 da üretilmiş olur

Mehmed Şevket Eygi yazıları, D-8, F-35 ve aile…

Teşhis ve tedavilere, çare ve çözümlere devam…

Süleyman Arif Emre ve Millî Görüş İnkılabı…

Reşat Nuri EROL

 

***

 

MÜMİNUN SÛRESİ- 8. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2) وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (3) وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ (4) وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (5) إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (6) فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (7) وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (8) وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (9) أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ (10) الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (11) وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ (12) ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ (13) ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ (14) ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ (15) ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ (16) وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ (17) وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ (18) فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (19) وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْآكِلِينَ (20) وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (21) وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ (22) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (23) فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ (24) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ (25) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (26) فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (27) فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (28) وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ (29) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ (30) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ (31) فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (32) وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ (33) وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ (34) أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35) هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ (36) إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (39) قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ (42) مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43) ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44) ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45) إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46) فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47) فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48) وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49) وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50) يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51) وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ (52)

 

***

 

فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ (53) فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ (54) أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ (55) نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ (56) إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (57) وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ (58) وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ (59) وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ (60) أُولَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ (61)

 

***







Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1798 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00