MÜMİNUN SÛRESİ- 6. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35) هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ (36) إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (39) قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ (42) مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43) ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44)
***
أَيَعِدُكُمْ
Ea YaGıDuKuM (Ea YaFGıLuKuM)
“Size vaad ediyor mu?”
Nuh Peygamber ilk uygarlığı kurmuştur. Birinci uygarlık ömrünü tamamlamış, ikinci uygarlık başlamıştır. Birinci uygarlığı Sümerler kurmuşlardır. İkinci uygarlığı Akadlar kurmuşlardır. Sümer uygarlığı ömrünü doldurmuştur. Zamanla Sümerlerle Akadlar karışmış ve halk Nuh düzeninden uzaklaşmaya başlamıştır.
Bu böyle olur. Müslümanlar diğer medeniyetlerle karşılaşınca onlara hâkim olmuşlar ama zamanla onların etkisine girmişlerdir. Türkler de İslamlaşınca İslam uygarlığını bozmuşlardır. Türkler dünyaya hâkim olunca bu sefer dünya Türk uygarlığını bozmuştur. İstanbul’un fethinden beri gerileyen Türkiye, Sakarya’ya kadar gerilemiştir.
İşte, bozulmuş olan Nuh uygarlığı yerine Hud gelmiş ve yeniden İslam uygarlığını kurmuştur. Onun davetine de halkı karşı çıkmıştır. Nuh kavmi uygarlaşmaya karşı gelmişti. Hud kavmi ise eski uygarlığını savunmuştur. Melei onun getirdiklerine direnmiştir.
Bugün Adil Düzen’e karşı direnenlerin durumu da aynıdır.
Sermaye ile iktidar el ele vermiş, birlikte halkı sömürmeye devam ediyorlar. Birinci silahları karşılıksız paradır. İş bölümü içinde nakid birinci derecede rol oynamaya başlamıştır. Dolar yalnız ekonomide değil, ekonomiden sonra ilimde hâkim olmuş, sonra siyasette hâkim olmuştur. İlim adamlarını ve siyasetçileri para ile kolayca satın almıştır. Din adamlarını ise kolayca ele alamamış, onlar Sermaye’ye teslim olmamışlardır.
Avrupa uygarlığı iman (din) ile ekonomi arasında çatışmayla geçmiştir. Dolar ile İslam dini (düzeni) parçalanmıştır. Önce Papalık dağılmış, sonra din adamları birbirleri ile boğuşmaya başlamışlardır. Yine de inanmışları yenememiş, bu sefer ateizmi denemiştir.
أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ
EanNaKuM EiÜAv MitTuM (EanNaKuM EiÜAv FaGiLTuM)
“Siz mevt ettiğinizde”
İnsanlar ilk var olduklarından beri öldükten sonra dirileceklerine inanmaktadırlar. İnsan var olduğundan beri mezarları vardır ve öldüklerinde gömülmektedirler. Onların dirileceklerine dair alametlerini bırakmışlardır.
Ateist komünistler bile öldükten sonra dirileceklerine inanmaktadırlar; öyle olmasa ona yani Lenin’i tahnit ederek anıt kabir yaparlar mıydı?
İnsandan başka hangi canlı ölüye yuva hazırlamaktadır?
وَكُنْتُمْ تُرَابًا
Va KuNTuM TuRAvBan (Va FaGaLTuM FuGAvLan)
“Ve turab olduğunuzda”
İnsan ölünce bedeni dağılmakta, insan da yok olmaktadır.
Yirminci yüzyıla kadar canlılığı yapan bir madde olduğu sanılıyor, beden dağılıyor can da yok oluyordu. Biyolojik araştırmalar göstermiştir ki canlılık diye bir madde yoktur. Bütün canlılar 118 atom çeşidinden oluşan topraktan var edilmiştir. Toprak da sadece dağılmakta ve birleşmektedir. Toprak yok olmamaktadır.
Yine yirminci yüzyılda ispatlanmıştır ki madde de yok olmamaktadır. Madde enerji çifti azalıp çoğalmamaktadır. Yani ölüm demek yok olmak demek değildir. Materyalistler ruhun da olmadığını ileri sürmektedirler. Tabii kendileri de inanmamaktadırlar. Descartes, “Düşünüyorum, o halde varım.” demiştir.
Mademki ruhun yok fikirlerin yok demektir. O halde nasıl itiraz edebiliyorsun, nasıl konuşabiliyorsun? Konuşma ses çıkarma değildir.
وَعِظَامًا
Va GıJAvMan (Va FıGAvLan)
“Ve i’zam”
Kemiklerin uzun dayanması sebebiyle toprak ve kemik olma ifadesini kullanmaktadır.
Bugünkü ilim yeni şeyler keşfetmiştir, kemiklerden daha dayanıklı DNA’lar keşfetmiştir. 34 milyar yıl önceki topraklarda DNA’lar bulunmadığı halde o tarihten bu yana oluşan topraklarda DNA’lar oluşmuştur ve hala varlığını sürdürmektedirler. Dağılmış tesbih taneleri gibidir. Bunlar nasıl bir araya gelecek de tekrar dirileceğiz? İşte ateistlerin itirazı budur.
أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35)
EanNaKuM MuPRaCUvNa (EanNaKuM MuFGaLUvNa)
“Siz muhrac olacaksınız.”
Siz huruç edileceksiniz. Dirilme ihraç olarak söz konusudur. Böyle söylüyorlar ama sözleri kendilerini tekzib etmektedir. Bitkiler toprakta bulunan organik atıkları çekip çıkararak yeniden bitki olmaktadır. Bitkiler ve yapraklar sonbaharda ölüyorlar. Kemikler gibi oluyorlar ama sonra yeniden çiçek ve yaprak oluyorlar.
Yapraklar neden yeniden dökülür?
İlkbaharda daha yeni, taze ve gelişmiş bir yaprak oluşsun diye. Ahiretteki dirilme de budur.
Burada dirilme dendiği zaman mecazi mana da verebilirsiniz yani dağılmış bir topluluğun tekrar toparlanması manasını.
Selçuklular, Moğollara karşı dağıldılar ama sonra toparlandılar, Osmanlılar Timur’a karşı yenildiler ve dağıldılar ama sonra toparlandılar. Osmanlılar Sevr ile yok edildiler ama Cumhuriyetle yeni devlet kurdular.
İslam âleminin Hıristiyan ve Müslüman olan halkı Sermaye’nin karşısında mağlupturlar ama dirilmek üzeredirler.
YORUM
İşlerini ve makamlarını kaybedecekler diye direnirler. Ömrü dolmuş yaşlı topluluğu yaşatmaya devam etmekteler. Oysa Allah, yeryüzünde doğup ölmeyi ve ona göre uygarlaşmayı görev addetmiştir. Yeryüzünü dört boyutlu uzayda düşünün. Doğuşundan son gününe kadar oluşmuş insanlar bir arada hep birlikte varlar. Atalarımız ve torunlarımızla biz insanlarla birlikte var olacağız. Yani şimdi üç boyutlu arza yapışmış bulunuyoruz ama o gün artık dört boyutlu uzay içinde üç boyutlu kişiler olarak yaşayacağız.
Bir daha huruç etmemizin delilleri şöyle sıralanabilir.
Bugün ateist âlimlerin ilmi şunları söylemektedir.
1) Var olan bir şey yok olmaz. O halde ölüm yok olmak değildir, uykudan faydalanmış oluruz.
2) Ölmek daha gelişmiş hayata imkân vermek içindir.
Öz Türkçe ile:
“Size öldüğünüz, toprak ve kemik olduğunuzda çıkarılanlar olacağınızı mı söylüyor?”
Kur’an kelimeleri ile:
“Mevt eder de turab ve i’zam olduğunuzda sizin muhrec olacağınızı mı vadediyor?”
Ea YaGıDuKuM EanNaKuM EiÜAv MitTuM Va KuNTuM TuRAvBan Va GıJAvMan EanNaKuM MuPRaCUvNa
أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35)
***
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ
HaYHAvTa HaYHAvTa (FaGLAvTa FaGLAvTa)
“Heyhat, heyhat”
هَيْهَات kelimesi “Ah” kelimesinden dönüşmüştür. Bir şeyin olmasını isterseniz de olmazsa, ‘Ah öyle olsa ne olur’ dersiniz. ‘Ahını aldı’ derler. Biri bir şey istedi de diğeri o şeyi yapmadıysa sonra onun başına bir şey gelirse ‘onun ahı var’ derler.
Sonundaki ت kelimenin güçlenmesi içindir. HiyH veya EiyHi şeklinde kullanmaktadırlar. Arapçada ات dişil kurallı çoğul alametidir. اتَ değil de اتِ olmalıdır. Kural dışı bu هَيْهَاتَ olarak gelmiştir.
ه düzlüğü, ي kolaylığı ifade eder; olmayacak şey anlamındadır.
لِمَا تُوعَدُونَ (36)
LiMAv TUvGaDUvNa (LiMAv TuFGaLUvNa)
“Va’ad olunduğunuza”
Yani vaat edilenin olması için ah edilme durumu var demektir.
Vaat eden bu kişidir. Bu bizim gibi biridir. Boş bir vaattir.
YORUM
“Geri gelmek hayal edilse bile avunmayız böyle bir teselli ile”
Yirminci yüzyıl tarihin en dehrilik yıllarının asrıdır. Tarihte çok tanrıcılık olmuştur. Ama tanrı yoktur diyen bir kavime hemen hemen hiç rastlanmamıştır. Yirminci yüzyılın kâfirleri “tanrı kişiler” ürettiler ve insanlara taptırmaya başladılar, eskilerden ileri gittiler. Tanrı yoktur dediler, ruh yoktur dediler, öldükten sonra hayat yoktur dediler.
Yirminci yüzyılın insanı ümitsiz bir insandı. İnsanlar ümitsizdi. Mehdi bekliyorlardı, gelmedi. İnanmayanlar da ümitsizlik içinde ıstırap içinde idiler. Bunlara karşı çıkanlar oldu. Mevdudi, Kutup kardeşler, S. Tunahan, S. Nursi, M. Hamidullah, M. Akif Ersoy yirminci yüzyılın başında insanlığa ümit olmaya başladılar. İzmir’de kurulan Akevler Kooperatifi’nin kurucuları asrın ortasında bu yeniden oluşuma başladılar.
Remzi Güres, Raif Cilasun, Ahmet Tahir Satoğlu, Necmettin Erbakan, Sebahattin Zaim, Hayrettin Karaman insanlara yeniden ümit olmaya başladılar. Akevler bunların bir kooperatifte faaliyet göstermelerini sağladı. Erbakan siyasette adım attı. Gülen eğitimde hamle yaptı. Bunlar hiçbir şey yapmadılarsa Papalıkla da birleşerek insanlığı yeniden ümitli hale getirdiler. Artık Tanrı’yı inkâra kimse cesaret edemiyor. Artık ahireti inkâr eden kitaplar yazılamıyor, programlar yapılamıyor. Artık ordu dindarları gerici yapıp onlara saldırmıyor.
Öz Türkçe
“Ne gezer, boş bomboş sözler.”
Kur’an kelimeleri ile;
“Vaad olunduğunuza heyhat heyhat.”
HaYHAvTa HaYHAvTa LiMAv TUvGaDUvNa
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ (36)
***
إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا
EiN HiYa EilLAy XaYAvTuNau elDüNYAy (EiN HiYa EilLAv FaGALaTuNau eLFuGLAv)
“O ancak dünya hayatımızdır”
Sermaye’nin projesi dünyayı tek devlet olarak yönetmek idi. İnsanlar işçi olarak çalışacaklar. Yiyecekler, içecekler, giyinecekler, kullanacaklar, lüks villalarda oturacaklar. Evlilik olmayacak, herkes her an cinsi tatmin peşinde koşacak. Çocuklar kreşlerde yetişecek. Halk sarhoş sarhoş işyerlerinde karın tokluğuna çalışacak. Ahiret için bir şey yapmaya gerek olmadığı gibi ilerisi için çocuklara bir şey bırakma da yoktur.
Marks’ın teorisi şöyledir; dünyadaki kötülüklerin anası akrabalıktır (evliliktir), mülkiyettir, inançtır ve yönetimdir. Bunlar yok olursa insanlar cennette yaşarlar.
الدُّنْيَا iki mana taşımaktadır, ölmeden önceki hayat, bir de şimdiki hayat. Öyle dünya oluşmuştur ki kimse biriktirmeyi istememektedir. Bugün eline geçeni bugün tüketmektedir. Borç almakta ama ödemeyi düşünmemektedir. Eline ne geçerse kredi dâhil sonuna kadar harcamaktadır.
نَمُوتُ وَنَحْيَا
NaMUvTu Va NaXYAv (NaFGuLu Va NaFGaLu)
“Mevt eder ve hayy oluruz”
Kur’an’ın birçok yerinde önce hayat sonra mevt olarak geçmekte, burada ve buna benzer başka bir yerde önce نَمُوتُ geçmektedir.
Buradaki hayat ile çocuklarımızla hayat buluruz demiş olmaktadır. Bir de وَ harfi zamanda tertibi değil de derecede tertibi ifade edebilir. Bununla beraber iki ayette de benzer sıranın takip etmiş olması ve diğerlerinde ise aksi sırayı zikretmesi önemli bir hususa işaret etmektedir.
Onların hayat ve ölüm anlayışıyla bizim hayat ve ölüm anlayışımız farklıdır.
وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37)
Va MAv NaXNu Bi MaBGUvÇİyNa (Va MAv NaXNu Bi MaFGUvLıYNa)
“Ve biz ba’s olunacak değiliz.”
Ölürüz ve diriliriz ama yeni nesil olarak diriliyoruz. Yani kimimiz ölüyor onun yerine kimilerimiz diriliyor. Yalnız bu dünya hayatı vardır. Biz öldükten sonra tekrar dirilecek değiliz. مَبْعُوثِينَ kelimesi kullanılmıştır. Bizim yerimizi çocuklar almakta, onlar görevlerini yapmaktadır. Tekrar bizim gelmemiz söz konusu olamaz. Gençleşmiyoruz. Dirilsek bile ne işe yarayacağız. نَمُوتُ fiilini öne almasının hikmeti onların dindeki anlayışıdır. Ölüm olduğu için diriliyoruz.
YORUM
Sermaye’nin ve onların desteklediği siyasilerin dini kuruluşlara cephe almasının hikmeti onların melei olma durumlarının sarsılmasıdır. İnsanlar Tanrı’ya inanmayacaklar ki rızıklarını zenginlerin paralarında ve iktidarların topraklarında elde etsinler.
Oysa Allah vardır. Yeryüzünün O yaratmıştır. Bizi O yaşatmakta ve öldürmektedir. Sermaye’nin hükümran olması takdiri ilahidir. Mümin ve Müslimleri uyararak onları seçmek, yeni düzeni oluşturmak için böyle olmaları gerekmektedir. Faizli sistem olmasaydı sermaye terakümü (birikimi) olmaz bugünkü uygarlık doğmazdı. Artık görevleri bitmiştir. Tam istihdam sağlanınca yeni sermayeye ihtiyaç kalmadı.
Faizli sistem çalışmaz oldu. Şimdi biz onları uyarıyor ve diyoruz ki, artık göreviniz bitti. Size yeni görev veriliyor. Üretim semt kooperatiflerinde semt bonosu ile yapılacaktır, artık semt kooperatiflerinde nakit kullanılmayacaktır. Gelecekte sermaye yok olmayacak. Ne var ki serbest fiyat olacak, tekel olmayacak, herkes kendi sermayesi ile yapacaktır. Kredileşmenin dışında tüccara nakit değil mal kredisi verilecektir. Sermaye tekel oluşturmayacak ve Sermaye ilme, dine ve siyasete karışmayacak.
Bu ayete göre onlar yalnız ekonomik, yalnız siyasi işlere yapılan baskı değil, inançlara yapılan baskı durumu da son bulacaktır.
Öz Türkçe ile:
“Şimdiki yaşayışımızdan başkası yok. Ölürüz ve diriliriz ve biz görevlendirilenler değiliz.”
Kur’an kelimeleri ile:
“O ancak dünya hayatımızdır. Mevt eder ve hayy oluruz ve mebus olanlar değiliz.”
EiN HiYa EilLAy XaYAvTaNu elDüNYAy NaMUvTu Va NaXYAv Va MAv NaXNu Bi MaBGUvÇİyNa
إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37)
***
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ
EiN HuVa EilLAy RaCuLun (EiN HuVa EilLAv RaCuLun)
“O bir reculden başkası değildir”
Recul olmayan büyük patronlar vardır. Onların servetleri var, nakitleri var. Böylece onlar sıradan değildirler. Yahut onların orduları var, silahları var, istedikleri zaman istediklerini yok ederler.
Oysa bunun nesi var? Parası yok, silahı yok, buna nasıl inanıyorsunuz? Allah isteseydi önce buna silah verirdi, önce buna servet verirdi, ondan sonra görevli olurdu.
Tarikat mensupları diyorlar ki, bakınız bunların ne kadar çok müritleri vardır, o kadar insan ona yani şeyhe inanmaktadır. Onun bir dediğini iki yapmamaktadır. Eğer Allah bunu görevlendirseydi önce ona cemaat verir sonra onu görevli kılardı.
افْتَرَى عَلَى اللَّهِ
EiFTaRAv GaLay elLAvHı (EiFTaGaLa GaLay elLAvHı)
“Allah üzerine iftira yaptı”
“İftira etmek” demek olmayan şeyleri kafada tasarlayıp birisi aleyhine anlatmak demektir. Allah üzerine iftira etmiştir. Allah’ı uydurmuştur.
Tanrısızlığın moda olduğu bir dönemde bir Yargıtay başkanı “Allah insanları yaratmadı, insanlar Allah’ı yarattı.” demişti. Bu kişi ölünce imam cenaze namazını kılmak istememişti. Baskı ile biri imam oldu da cenaze namazı kıldırıldı ama adam kasten cenaze namazını ifsat ederek kıldırdı. İnönü de cenaze namazını kılmış, “Namaz olmadı” demiştir.
Bu kişi İmran Öktem (1904-1969) idi. Onlar yalnız birinin Allah’a iftira ettiğini söylüyordu, Öktem “Tüm insanlar Allah’ı uydurarak var ettiler.” diyordu. Bu adam Yargıtay başkanı idi. Sonra bu kişinin cenaze namazının kılınmasını istiyorlardı.
“Nasın ekserisine uyarsan seni idlal ederler” ayetinin (Enam 6/116) manası budur. Topluluğun mantığı yoktur. O gün rüzgâr nereden eserse o tarafa yelken açar.
كَذِبًا
KaÜiBan (FaGıLan)
“Kezib”
Buradaki كَذِبًا meful değil haldir, yalan olarak yanlış olarak Tanrı üzerinde uydurmalar yaptı demektir.
Eski Yargıtay Başkanı İmran Öktem diyordu ki “Tanrı yoktur. Kâinatı O yaratmamıştır. İnsanı da O yaratmamıştır. İnsanlar Tanrı’yı keziben var ettiler. Gerçekten tanrı yapmadılar. Yalandan Tanrı’nın varlığına iftira ettiler.”. Demek ki İmran Öktem’in de görevi varmış, bu görev de bu ayeti anlamada bize yardımcı olmakmış.
İsmet İnönü de insanların Tanrı’ya inanmaları veya namaz kılmalarını Tanrı’nın emri olarak değil topluluğun bir modası olarak görüyordu.
وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38)
Va MAv NaXNu LaHUv BiMüEMiNIyNa (Va MAv NaXNu Bi eLMuFGıLIyNa)
“Ve biz ona iman edenler değiliz.”
Bugünkü Sermaye Yahudileri bunu yapıyorlar. Kendileri Tanrı’ya ve ahirette tekrar dirileceklerine inanıyorlar ama başkaları da inanır ve kendi hâkimiyetlerini kaybederler diye inanmamış gibi görünüyorlar. “Biz inanacak değiliz.” diyorlar ama kendileri inanıyorlar.
Bütün Yahudilerin böyle yaptıklarını sanmayınız, bugünkü sermaye sahiplerinden bazıları bu düşüncededirler.
Bizim hatamız, bize zulmeden Yahudileri de onlar gibi sayıp İsrail oğullarına düşman olmaktır. İsrail halkına düşman olmak yanlıştır.
Bundan dolayıdır ki biz iktidar olduğumuzda İsrail Devleti ile dostane ilişkilerde bulunduk. Biz İsrail halkının da Sermaye’nin zulmünden kurtarılması için çalışmaktayız. Tevrat’ta onlara vaat edilen toprakları (İbrahim’e vaat edilen değil) onlara bırakacağız. Meşru ticaretlerinde onların güvencesi olacağız. Bizim davamız Rothshildler ailesine bile karşı değildir.
Bugün Devletler ile Sermaye arasında büyük kavga vardır. Sermaye yöneticilere emrediyor, yöneticiler de Sermaye’nin elinden ticareti almak istiyor.
Biz ne diyoruz, Kur’an ne diyor?
Devletin görevi güvenliği sağlamaktır, ekonomide para çıkarmaktır, kredi sağlamaktır.
Sermaye’nin görevi makroda mübadele yapma, ülkeler arası ticareti yapma, karşılıksız Dolar ile değil kendi sermayeleri ile bunu yapmadır. Kim ticarette başarılı olursa ticaret yapma onun hakkıdır. Bu sebepledir ki ticari kredi İslamiyet’te yoktur.
Biz bunu elli sene önce savunduk; ticari kredi gayrimeşrudur. Kâr riziko karşılığıdır. Sermayesi olmayan zarar ettiği zaman kim karşılayacak? Peygamber bunu çok açık olarak belirtmiştir. Ticaretle kredi birleşmez. Yani banka kredileşmeyi sağlar, fabrikalar ise mal üretimini sağlar. Mal üretiminde mal olarak kâr vardır. Bankalarda ise kâr yoktur, kredileşme vardır.
Yukarıda yazdığım paragrafı anlayabildiyseniz siz ekonomiyi anlıyorsunuz demektir. Bunu Necmettin Erbakan anladı ama elli sene önce söylediğimiz bu sözü AK Partililer anlamadı, Millî Görüşçüler anlamadı.
YORUM
Bugünkü dünya yalan üzerine, sahtekârlık üzerine, nifak üzerine kurulmuştur. Halk bizimle alışveriş yapmasın diye İslami görünen firmalar vardır. Biz elli senedir bunlarla yaşıyoruz. Bunlar Millî Görüş’te yer bulamayınca AK Parti’de çöreklendiler, Gülen cemaatinde çöreklendiler. Saadet Partisi içinde bu tip görevlilerin sayısı yüzde elliye yakındır sanıyorum, gerçek Adil Düzen partisinin kurulmasını önlemektedirler. AK Parti’de de nispetleri az değildir.
İnanmadıkları halde “inandık” diyen münafıklar olduğu gibi inandıkları halde “inanmadık” diyen münafıklar da vardır. İmran Öktem bugün görevde olsaydı o gülünç sözünü söylemezdi. Nitekim Millî Görüş partilerine (AK Parti dâhil) dava açtıkları zaman irtica davalarını açmadılar, laikliğe odak davalarını açtılar.
Babam Numan oğlu Süleyman’dan duymuştum, diyordu ki; şeriat bıçak sırtı kadardır, küçük yalpa yaparsan ya sağa ya sola düşersin, şeriat yok olur.
Kur’an’da “Onların işleri furuttur” (فُرُطًا, Kehf 18/28) diyor yani ya ifrattır ya tefrittir. İkisi arasında dengede yürümek gerekmektedir. Sosyalizm ve kapitalizm sağ ve sol çukurlardır.
Müstakim sırat nedir?
Her söze kulak verecek ve kendi aklına uyacaksın. Herkes böylece içtihat yapacak ve eğer ayrı ayrı birbirinin etkisi altında kalmadan yapılan içtihatlarda beraberlik sağlanırsa orada ittifak vardır. Müstakim sırat odur.
Sam Adian muhalefet etmekte, Cengiz Demirci muhalefet etmekte, Mete Firidin muhalefet etmekte, böylece bizim dalalette icma etmemizi önlemektedirler. Allah’a hamd olsun, bizi bu sayede dalaletten korumaktadırlar. Yalova’daki uygulamalarımıza da muhalefet edenler vardır, böylece kendimizi yanlıştan koruyoruz.
AK Parti’nin başta Akevler olmak üzere tüm muhaliflere ve İstanbul halkına dua etmesi gerekir. Böylece iktidar partisini uyardılar. Erdoğan bundan sonraki başkanlığı garantiledi.
Bu nasıl oldu?
Bünyamin Demir ve Ekrem İmamoğlu Akevler ile anlaşırlarsa 1970’lerde olduğu gibi devletçi görüşler anlaşmış ortak yönetim olurlar. O zaman Kıbrıs’ı fethettiğimiz gibi bugün de Ortadoğu’yu fethederiz. Başkan Erdoğan olur. Anlaşamazlarsa CHP iktidarı aşırılıklar içinde kalır. Bu sefer halk Erdoğan’a daha çok oy verir. 13 bin farkı 800 bine çıkaran halkımızın kendisi oy kullanıyor demektir.
Türkiye Allah’a ne kadar hamd etse azdır.
Öz Türkçe ile:
“O, Allah’a yalan uydurmuş bir erkekten başkası değildir. Biz ona inananlar değiliz.
Kur’an kelimeleri ile:
“O, Allah’a kezib iftira eden bir reculden başkası değildir. Ona iman edenler değiliz.”
EiN HuVa EilLAy RaCuLun EiFtaRAv GaLay elLAvHı KaZiBan Va MAv NaXNu LaHUv BiMüEMiNIyNa
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38)
***
قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي
QAvLa RabBı uNÖuRNIy (FaGaLa FaGLIy İFGıLNIy)
“Rabbim bana nusret et diye kavletti.”
Kur’an’da bu ifade yalnız Nuh Peygamber ve bu peygamber için vardır. Nuh Peygamber için başka yerde biraz farklı olarak ikinci defa zikredilmiştir. “Bana yardım et” diye rabbine yalvarıyor. İsa Peygamber de havarilere “Bana yardımcı kim?” diye soruyordu.
Biz de tebliğimizi tam yaptığımız ve tekzib edildiğimiz zaman Allah’a “Rabbimiz, bunlar bizi tekzib ettiler, artık yapacağımız bir şey kalmadı, gücümüz tükendi, Sen yardım et” diye dua edeceğiz. Bizim tekzib edilmeden ‘Rabbimiz, bize yardım et’ deme hakkımız yoktur. İman etmiş kimseler bunu iyi anlamalıdırlar.
Adil Düzen İzmir Akevler’de hazırlandı. Erbakan onu dünyaya duyurdu ama uygulamasını gösteremedik. Bu sebeple beklediğimiz Allah’ın yardımı gelmedi.
Şimdi on bin ortaklı Ar-Ge çalışmalarımızda “Ortaklık Düzeni” uygulamasını göstereceğiz. Eğer bizi tekzib ederlerse o zaman rabbimizden nusret dileyeceğiz.
بِمَا كَذَّبُونِ (39)
BiMAv KaüÜaBUvNIy (Bi MAv FagGaLUvNa)
“Beni tekzib ettiklerinden dolayı.”
Burada مِنْ مَا كَذَّبُونِ olsaydı tekzib etmeleri nedeniyle ile yani tekzibin cezası olarak bana yardım et denmiş olurdu. بِ harfi getirerek tekzipleri için değil de tekzip ettiklerinden dolayı bana yardım et demiş olmaktadır. “Onları cezalandır” demiyor. “Bana yardım et” diyor. Yani “Bana yardım et, ne yapayım?” diyor. “Görevi yerine getiremiyorum, ne yapayım?” diyor.
Bugün dünya üzerine çöken dört zulüm mekanizması vardır.
-Eşkıyalık döneminde yaşıyoruz.
-Kanunların baskısı nedeniyle muhasebe tutamıyoruz ve borcu alacağı yazamıyoruz, ilkel dönemden daha kötü durumdayız.
-Batıyı taklit ettiğimiz için proje yapamıyoruz, plansız projesiz işler yapıyoruz.
-Sermaye’nin ilaç ve hormon politikası ile hepimiz hastayız, iş yapma imkânı bulamıyoruz.
Bunlara çareyi anlatıyoruz.
-Gelin hakemlik sistemini getirelim.
-Gelin bono sistemini getirelim.
-Gelin planlı projeli işler yapalım.
-Gelin doktorlarımız gerçek rehberlik etsinler.
Allah’a “Kimse kulak vermiyor dememiz” gerekir. Bunu diyebilmemiz için biz bir tane ‘Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanı’ yapmalı ve insanları burada şeriat düzenine davet etmeliyiz. Gelmezlerse, “Rabbimiz, biz dârı ve imanı hazırladık ama kimse gelmiyor, şimdi ne yapalım?” dememiz gerekir.
Biz Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanının yapılması için elimizdeki imkânları kullanırız. Gücümüz yetmezse, “Rabbimiz, biz elimizden geleni yaptık, tıkandık, ne yapalım?” diye O’na başvururuz. Bu durum bu kadar basittir.
Allah’a hamd ederim ki şimdiye kadar böyle bir tıkanıklık içine girmedik.
Bu seminerleri okuyanlar bu konular üzerinde hassasiyetle durmalıdırlar.
YORUM
Evet, unutmamalıyız ki artık Allah insanlara Cebrail göndermiyor. Peygamberlere o öğretiyordu. Kur’an’ın gelmesi ile kişinin kurtarıcılığı sona ermiştir. Artık mehdi yoktur. Artık İsa da gelmeyecektir. Artık peygamberler dönemi sona erdi, Kur’an dönemi başladı.
Kur’an’ın bir özelliği vardır, sizinle bir canlı gibi konuşur. Siz ona bir şey sorarsanız o size cevap verir. Beraber okunduğu zaman da topluluğa cevap verir.
Siz bu seminerleri okuyanlar bu gerçekleri bilmelisiniz. Kur’an canlıdır dedim. Bunun anlamı şudur; aynı kelimeleri kullanır ama siz okurken size başka şey söyler, ben okurken bana başka bir şey söyler. Hatta şimdi bugün bana söylediğini bir daha söylemez. Ne zaman yeniden okursan o zamanki duruma göre söyleyeceğini söyler. Biz eğer beraber okursak bize ortak şeyler de söyler, dolayısıyla bizi topluluk yapar. Başka yerde seminerler yapılıyorsa onlara da başka şey söyler.
Seminerlere devam ederken önce farklı görüşler arasında soru cevaplar olur. Zamanla herkes kendi görüşünü arkadaşlarına anlatmış olur. Kendisi de arkadaşlarını anlamış olur. Ortak görüşler ortak olur, farklı görüşlere herkes saygılı olur. Kimse kimseyi kendisi gibi düşünmeye veya yapmaya zorlayamaz.
İşte biz buna topluluk içinde özgürlük diyoruz. Ekseriyet sisteminin yerini içtihat ve icma sistemi almaktadır. İcmada birlik sağlanır, içtihatta özgürlük sağlanır.
O halde demokrasi ve laiklik yalnız ve yalnız İslamiyet’te vardır.
Batılılara henüz bunu anlatmış değiliz.
Öz Türkçe:
“‘Yetiştiricim, beni yalanladıkları için bana yardım et.’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“‘Rabbim , beni tekzib ettikleri için bana nusret et.’ diye kavletti.”
QAvLa RabBı uNÖuRNIy BiMAv KaüÜaBUvNIy
قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (39)
***
قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ
QAvLa GanMAv QaLIyLın (FaGaLa GanMAv FaGıLın)
“Kalil olandan diye kavletti”
Allah cevap verdi, az kaldı, biraz sonra olanlar olacaktır.
Evet, sen tebliğ görevini tamamladın, söyledin, yetmedi, gözlerinin önünde gemiyi inşa ettin. Onlar duymamazlıktan, görmemezlikten gelme durumuna devam ettiler.
Sümerler Mezopotamya’ya geldiklerinde yerliler tarlaları Fırat ve Dicle suları ile sulayarak sulu ziraat yapıyorlardı. Sümerler kuzeyde yaşarken obalarına su alabilmek için baraj teknolojisini öğrenmişlerdi. Burada da sulama ile tarım yapıldığını görünce büyük barajlar inşa ettiler. Hayvanlardan kunduzlar baraj yapmayı biliyorlar. Avcıların veya çobanların barajları dağlık ormanlık barajları idi. Fırat ve Dicle’de yapılan barajlar ise düz arazi barajları olmuştu.
Teknikte bir eksiklik olduğu için arka arkaya yapılmış barajlar bol yağmurun yağdığı yıllarda patlar. Beykoz’da baraj patlamış, Avrupa otoyolunu sel basmıştı.
Allah bunun olacağını insanlara Nuh Peygamber ile bildirdi, onlara gemiler yapmalarını emretti ama onlar dinlemediler. Oysa herkes gemi yapar ve tufan olunca Nuh Peygamber ve arkadaşları gibi herkes kurtulabilirdi.
لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40)
La YuÖBiXunNa NAvDıMIyNa (La NuFGıLanNa FAvGıLIyNa)
“Nadimin isbah olacaklar.”
نَدَامَة pişmanlıktır.
أَصْبَحَ yardımcı fiildir, كَانَ gibidir. Birden beklenmedik zamanda oluyorsa o zaman أَصْبَحَ kelimesi kullanılmaktadır.
Yavaş yavaş ve kendisini göstere göstere oluyorsa o zaman كَادَ kelimesi kullanılmaktadır. Bir şeyden oluşuyorsa صَارَ kelimesi kullanılır.
Demek ki tufan geldiği zaman hemen boğulmuyorlar. Sular yavaş yavaş yükselince ve Nuh’un gemisi de yüzmeye başlayınca o zaman “Ah keşke biz de orada olsaydık” diyerek nadim olacaklardır.
YORUM
Bugün de eksik baraj yapısı gibi eksik ekonomik ve teknik eksiklik sebebiyle sosyal tufan geliyor. İşçilik sisteminin zararları bir taraftan çevre kirliliğini oluşturmaktadır, diğer taraftan tekeller ve işsizlikler ortaya çıkmaktadır. Açlıktan ve imkânsızlıktan dolayı insanlar birbirlerini yiyecek duruma gelmiş olacaktır.
Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını yapanlar sosyal tufana karşı gemilerini hazırlamış olacaklardır.
-Yalova’da 2000 tavukluk kümes hazırlığımız vardır.
-Bin metrekarelik sera hazırlığımız vardır.
-Şimdi de keçi ve inekler için yem üretim sistemini yapıyoruz.
-Bunları yapan kişiler ortaya çıkınca yapıyoruz.
-Bal üretim işletmemiz deneme safhasına girdi.
İşte böylece burada taşınabileceğimiz yerimiz olacak, İstanbul bombalar altında harap olunca sizin gideceğimiz yer olacaktır.
O günkü insanların bilgileri olmadığı için Nuh Peygambere vahyederek Allah bu emri verdi. Şimdi olacakları müsbet ilimle biliyoruz, ne yapacağımızı Allah bize emrediyor. Teavün dedik, Tedayün dedik, Tebayü’ dedik. İman ve ameli salihatı açıkladık.
Öz Türkçe ile:
“’Birazdan yakınanlar olacaklar.’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“’Amma nadimin isbah olacaklar’ diye kavletti.”
QAvLa GanMAv QaKIyLın LaYuÖBiXunNa NAvDıMIyNa
قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40)
***
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ
Fa EaPaÜaTHuMu elöÖaYXaTu (Fa EaFGaLaTHuMu eLFaGLaTu)
“Sayha onları ahz etti.”
Sayha ile helak olan Salih Peygamber’in kavmi idi. Hud kavmi ise kasıp kavurucu rüzgârla helak oldular. Gök gürültüsü ve şimşek aynı olaydan kaynaklı olarak biri sestir diğeri elektriktir. Bir olayın değişik örüntüsüdür.
İki türlü dalga vardır. Biri ses dalgasıdır. Bu; katılarda, sıvılarda ve gazlarda yayılmaktadır. Boşlukta yayılmaz. Diğeri ışık dalgasıdır. Bu, boşlukta yayılan elektromanyetik dalgadır. Helakın merkezinde ateş vardır, topluluk ateşle helak olur.
سَيْح düzlüğe akıp yayılan sudur, bağırdığı zaman sesin uzaklara kadar yayılmışına صَيْحَة denir. Gürültü anlamına da gelir.
Kur’an’da صيح13, صوع1 defa geçmektedir. Toplam 14 (2*7) eder.
İnsanın beynine gidenler yalnız ve yalnız dalgalardır, 01 sayılarıdır. Beynimiz onları değişik şekillerde algılayıcı olarak yaratılmıştır. Işıkları gözle görmektedir. Sesleri kulakla işitmektedir. Sıvıları dil ile algılamaktadır. Gazları burunla algılamaktadır. Bunun dışında sıcaklığı ve katıları deri ile algılamaktadır. Ses ve ışığın öldürücü tesirleri de vardır. Şifa verici tesirleri de vardır. Henüz bu husustaki bilgiler ilimde değerlendirilmeye yeterince başlanmamıştır. Özel ses veya ışık insanı öldürebilir. Üfürükçülüğün insan sağlığına etkisi yok deniliyor. Bugün biliyoruz ki bütün algılarımız dalgalardan ibarettir. Uygun sesler bulabilirsek insan sesle de doyabilir. Bitki uygun ışıkla doymuyor mu?
بِالْحَقِّ
BiLXaqQı (BielFaGLı)
“Hak ile”
الْحَقّkelimesi الصَّيْحَةُ kelimesinin sıfatı veya hali olabilir. Gerçek bir sayha veya gerçek bir sayha halinde almıştır.
Buradaki الْحَقّadalet manasındadır. Sayha adil bir hak ile gelmiş ve onları helak etmiştir. Çünkü onlar söylenenlere kulak vermediler.
Hepimiz ölmekteyiz. Dünyadaki görevimiz bitince buradan ayrılacağız. Helak olanlar da helak olmayanlar da ölmektedirler. Aralarındaki fark nedir?
İsm ve udvan yok olur, birr ve takva kıyamete kadar devam eder.
İşçilik durumunu düşünelim. Bundan sonra artık bir daha gelmeyecektir. Faizli sistem de gelmeyecektir. Teavün yani ortaklık kıyamete kadar devam edecektir. Bey’ ve şira kıyamete kadar devam edecektir.
Diğer önemli fark ise şudur; ism ve udvanda olanlar cehennemde haşr olacaklar, birr ve takvada olanlar cennette haşr olacaklardır.
فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً
FaCaGaLNAvHuM ĞüÇAEan (Fa FaGaLNAvHuM FuGAvLan)
“Onları ğusa ca’l ettik.”
غُثَاء selin taşıdığı organik maddelerdir, fosillerdir. Organik olmayan ise zebeddir (زَبَد). Organik maddeler toprağı iyileştirir. Diğerleri de kötüleştirir.
غdeğişmeyi, ثdağılmayı, و bir araya gelmeyi ifade eder.
Topluluklar yıkılır, kişiler yok olmaz. Kişiler yeni toplulukların girdileri olurlar. Canlı ölür, dağılır ama organik maddeler tekrar inorganik olmazlar, yeni canlılar tarafından kullanılırlar. Bitkilere gübre olurlar.
Bugünkü düzen yıkılacak, insanlar toptan helak olmayacak, yeni düzenin cemaati olacaklardır.Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanları veya Yüz Villalı Dinlenme Evleri “Semt Kooperatifleri” şeklinde organize olmuş olacaklardır. Kentler boşalacak, tarım semtleri oluşacak ve böylece insanlar yaşamaya devam edecekler. İşçilik sistemi, faizli sistem, karşılıksız para sistemi çöp olacak, onların yerine “Semt Kooperatifleri” kurularak insanlar yaşamaya devam edeceklerdir.
فَبُعْدًا
Fa BuGDan (Fa FuGLan)
“Bu’den”
Burada بُعْدًاmastardır. Kalıbı mastar olduğu gibi meful olarak da mastardır. بَعُدَبُعْدًا demektir. فَ harfi getirilerek uzağa itilmenin sebebi anlatılmaktadır.
Evet, bugünkü işçilik sistemi sona erecek ve yerine ortaklık sistemi gelecektir.
لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41)
LıLQaVMı elJAvLıMIyNa (Li eLFaGLi eLFAvGıLIyNa)
“Zalim kavim için”
Kavimlerin helak olmalarının sebebi zulümdür. Zulüm düzeni hiçbir zaman uzun ömürlü olmaz. Zulüm düzeni nedir?
İnsanların yaşamaları zorlaştırılıyorsa, kişiler mahkûm olmadan hapishanelerde yatıyorlarsa, bu düzen zulüm düzenidir.
İslamiyet’te tutuklama, yakalama, gözaltına alma yoktur. Kişiye mahkûm oluncaya kadar dokunulmaz. İdama mahkûm olunca da gelip kendisi başını idam ipine uzatır. Gelmezse, biz onu kurşunlar öldürürüz ama biz onu yakalayıp da hapishaneye koymayız. Kaçabilirse de kaçsın. Yakalarsak vururuz. Yoksa hapishaneden beter hayatı yaşamaya devam eder. Onu koruyan bir bucak varsa onun diyetini öder.
Zulmün diğer şekli de insanların mallarını haksız yere alma veya onlardan yararlanmasını engellemedir. Kişi kendi mülkünde kimseden izin almadan projeye uygun olan inşaatı yapabilir. Zulmün başka bir çeşidi de zinadır, doğacak çocuğa zulmedilmektedir.
YORUM
Tebliğ tamamlanıncaya kadar mühlet verilir, herkesin tevbe etmesi beklenir.
Tebliğ yalnız lafla yapılmaz, gemi yapılır ve “Haydi, gemiye binin!” denir. Binmezlerse o zaman helak olurlar.
Biz de Semt Kooperatifleri kurarız, “Haydi, gelin ortak olun!” deriz. Gelmezlerse o zaman helak olurlar.
On bin ortaklı Ar-Ge kooperatifini kurduk, halkımızı davet ediyoruz, gelirlerse onlara verilen müddet uzar, gelmezlerse helak olurlar.
Biz Ar-Ge ortaklığını kurmazsak biz helak oluruz.
Öz Türkçe ile:
“Onları gerçek bir gürültü tutuverdi. Onları çer çöp kıldık. Ezen ulusa uzaklık (olsun).”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onları hak ile sayha ahz etti. Onları ğusa ca’l ettik. Zalim kavim için bu’den (olsun).”
Fa EaPaÜaTHuMu elöÖaYXaTu BiLXaqQı FaCaGaLNAvHuM ĞüÇAEan Fa BuGDan LıLQaVMı elJAvLıMIyNa
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41)
***
ثُمَّ أَنْشَأْنَا
ÇümMa EaNŞaENAv (ÇümMa EaFGaLNAv)
“Sonra inşa ettik.”
Topluluğun oluşması inşa olarak zikredilmektedir.
Nasıl ki bir binayı yapmadan önce proje hazırlarsınız, sonra malzeme temin edersiniz, sonra onları yerleştirir ve inşaat olursa, topluluk da böyle oluşur. Önce yeni sözleşme yapılır ve o sözleşmeyi kabul eden kişiler bir araya gelirler. O sözleşmeyi öğrenirler. Ondan sonra herkes kendisine görev belirler ve topluluk birden faaliyete geçer.
Akevler 50 sene içinde sözleşmeler hazırladı. Proje yaptı. İnsanları bir araya getirdi. Birlikte öğrendiler. Sonunda ‘Semt Kooperatifleri Projesi’ ortaya çıktı, şimdi onun uygulamasını yapmaktadır.
مِنْ بَعْدِهِمْ
MiN BaGDiHiM (MiN FaGLiHİM)
“Onların ba’dinde”
Buradaki هُمْzamiri قَرْنًا (31. ayet) kelimesine gitmektedir. Bir karndan sonra başka karn inşa etmiştir. ثُمَّ kelimesi ile iki karn arasında farklılık olduğunu ifade eder.
Medeniyetler fetret devrelerini geçirirler. Bin yıl ömürleri vardır. İlk üçte birinde gelişirler, orta üçte birinde varlıklarını gösterirler, son üçte birinde ise çökerler. İşte, çöküş ve yeniden oluş dönemi fetret dönemidir. Karşı uygarlık faaliyettedir.
Karnlar arasında boşluklar olduğu için ثُمَّ zikredilmiştir.
Biz bugün olacakları değil 1000 sene içinde olacak olanları söylüyoruz. Gemimizin nereye gittiğini söylüyoruz, kayalara çarpmayalım diyoruz. Karaya ne zaman varacağımızı biz de bilmiyoruz. Peygambere bir yabancı sorular sorar, cevabını alır ve en sonunda soru soran “Bu ne zaman olacaktır?” diye sorar. Peygamber cevap verir ve der ki; bunu, sorulan sorandan daha fazla bilmemektedir.
Seminerleri okuyanlara ve Akevler camiasına şunu hatırlatıyorum: Kur’an’ın haber verdiklerine doğru adımlar atıyor muyuz? "Evet” cevabını veriyorsak ne zaman varacağımızı düşünmeyelim bile, O yani Allah ne zaman isterse o zaman.
قُرُونًا آخَرِينَ (42)
QuRUvNaN EAvPaRIyNa (FuGUvLan FAvGaLIyNa)
“Ahar karnlar”
Bundan önce bir ثُمَّ ile bir karnı anlattı, sonra da birleştirdi ve karnın çoğulunu getirdi. Buradan öğreniyoruz ki ikinci nesil de birinci nesil kadar önemlidir, sahabeler kadar tabiin de önemlidir. Kıyas yoluyla üçüncü karn da önemlidir. Peygamber söylemiş. Kur’an da “Onlar dârı ve imanı hazırladılar ve onlara tabi olanlar” (Haşr 59/9) diyor.
Kur’an uygarlığının ikincisinin nesliyiz. Bizim önemimiz birinci nesilden sonra gelir. Bundan sonra gelecekler artık sıradan nesil olacaklardır.
YORUM
Surenin ana konusu belli olmaktadır. Bize ikinci karnın Kur’an uygarlığının ikinci karnının görevini hatırlatıyor. Bundan sonra gelen karnlar örnek olarak birinci Kur’an uygarlığı ile ikinci Kur’an uygarlığını örnek alacaklardır. Biz birincilere tabi olan bir karnız.
İkinci karnın görevi birinci karnın yaptıklarını onlardan sonra gelecek karnlara aktarmaktır. Birinci Kur’an uygarlığında Kur’an tespit edildi ve beyan ilmi tedvin edildi. Şimdi ise Kur’an’ı bu beyan ilimlerine dayanılarak yeni uygarlığa uygulanmaktadır. Bizden önce uygarlık olmadığı için uygulanmadı. Birinci karn insanlığı uygarlaştırdı. Şimdi de bu uygarlığın fıkhını biz yapıyoruz.
İslami ilimleri bilmeyenler, insanlık tarihini tek taraflı okuyanlar bu sözlerimizi anlayamazlar ama eğer İslamiyet veya Hıristiyanlığı tetkik ederlerse bugünkü uygarlığı Kur’an’ın kurduğunu görürler. Evet, Müslümanlar başlattı, Hıristiyanlar tamamladı ama Hıristiyanlar da Kur’an’la buldu. Yahudiler de İslam uygarlığının Hıristiyanlar tarafından ele alınmasını sağladılar.
Öz Türkçe ile:
“Sonra onlardan sonra özge kuşaklar olarak diktik”
Kur’an kelimeleri ile:
“Sonra onların ba’dında ahar kurun inşa ettik.”
ÇümMa EaNŞaENAv MiN BaGDiHiM QuRUvNaN EAvPaRIyNa
ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ (42)
***
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا
MAv TaSBiQu MiN EumMatTin EaCaLaHav (MAv TaFGıLu MiN FuGLaTin FaGaLaHAv)
“Hiçbir ümmet ecelini sebkat etmez.”
Ümmet (أُمَّة), imamı olan topluluklardır.
Bir topluluğun oluşması için nasıl kurallar varsa topluluğun dağılması için de aynı kurallar vardır. Canlılar başta tek hücreler halinde var edildiler. Sonra evrimleşerek bugünkü canlıları oluşturdular. İnsanlar da başlangıçta obalar yahut köyler şeklinde yaşıyorlardı. Zamanla uygarlaşarak bugünkü devletler ve insanlık durumuna ulaştılar. Bu uygarlaşma büyüyerek değil de çoğalarak olmaktadır. Ayrıca hücreler de gelişerek değişikliğe uğramaktadır.
Topluluğun ekonomik hücresi olan semtler de gelişerek yeni şekil alacaktır.
1967 yılından beri üçüncü binyıl semtleri üzerinde araştırma yapmaktayız.
Bu sayede bugünkü sonuçlara ulaşmış bulunuyoruz.
İlk çalışmalarımızı Necmettin Erbakan sayesinde insanlığa duyurduk.
İkinci çalışmamızı duyuracak Erbakan gibi birini bekliyoruz.
‘Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanları’ yahut ‘Yüz Villalı Dinlenme Evleri Siteleri’ inşa edilecek. Yapılar tamamlanacak, sonra insanlar buralara taşınacak ve kendi semtlerini kuracaklardır. Bu semtlerin ömürleri ne kadar olacak? Onu şimdi bilmiyoruz. Bugün bir iki asırlık işletmeler vardır. Belki de bin yıllık olacaklardır. Tabii erken dağılanlar olacak, daha uzun ömürlü olanlar olacaktır ama nasıl insanın ömrü varsa bunların da ömrü olacak, semtler ömürlerini doldurunca dağılacaklardır. Aynı binalarda yeni semtler oluşabilir yahut yeni yerlerde yeni semtler kurulur.
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌdenmeden sadece مَاتَسْبِقُ denmiştir.
وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43)
Va MAv YaSTaEPiRUvNa (Va MAv YaSTaFGıLuVNa)
“Ve isti’har da etmezler.”
Bugün bu ecel tam belirlenmemiştir, çünkü semtler henüz tam olarak oluşmamıştır. İlerde semtler tam olarak oluşacaklardır. Her semtin bir eceli olacak ve ecel geciktirilmeyecek, erkene de alınmayacaktır.
Diyelim ki bundan elli sene evvel bir semt kurduk. O semt yazı makinaları üretiyordu yahut kolla çevrilen hesap makineleri üretiyordu. Bodrumdaki işyeri ona göre düzenlendi. Çalışma ortakları onu öğrendiler. Hammaddeyi ona göre temin ediyoruz. Müşterilerimiz oluşmuş. Bilgisayar icat edildiği anda bu semtin ömrü bitmiştir. Birden değil de, önce müşteri azalır. Müşteri azalınca üretim düşer. Çalışan ortaklar başka semtlere giderler. Ham maddesini de bulamaz oluruz. Böylece bu semt dağılır.
Evet, gelecekteki semtlerin de işte böyle ömürleri olacaktır. Bucak semtlerinin, ülke semtlerinin de durumu budur.
İşçilik düzeninin ve faizin de böyle bir ömrü vardır, kimse uzatamaz.
YORUM
Biz Kur’an’ı hep bugüne göre yorumluyoruz. Bu sebeple bazı ayetlere mana veremiyoruz. Kur’an ise geçmişi ve geleceği içine alan bir kitaptır. Bundan dolayıdır ki Kur’an’da müteşabihat da vardır. Bugün onların manasını bilemeyiz. Zamanı gelince, o zamanın alimleri anlarlar. Biz ise anlamaya çalışırız ama mutlaka anlarız demek değildir.
Bu ayetin iki önemli manası vardır. Faizli işçilik sisteminin ömrü tamamlanmıştır. Kimse onu erteleyemez. İkincisi ise semt kooperatiflerinin ömürleri olacak. Farklı olacak ama kimse o ömrü uzatamayacaktır. Yoğun bakımda bakım sistemi ile ömür uzatılamaz. Topluluklar da suni destekle yaşatılmamalıdır. Eceli gelen ölmelidir. Bundan dolayı devletin bazı sektörleri ayrımcılık içinde desteklemesi yanlıştır.
Öz Türkçe ile:
“Hiçbir topluluk süresini geçemez, erteleyemezler de.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Hiçbir ümmet ecelini sebkat etmez ve istihar da etmezler.”
MAv TaSBiQu MiN EumMaTin EaCaLaHAv Va MAv YaSTaEPiRUvNa
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43)
***
ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى
ÇümMa EaRSaLNAv RuSUvLaNAv TaTRAv (ÇümMa EaFGaLNAv FuGuLaNAv FaGLan)
“Sonra resullerimizi tetra irsal ettik”
Birinci karnı anlattı, ikinci karnı anlattı sonra karnları anlattı. Şimdi de ümmetlere gönderilen resulleri anlatmaktadır. تَتْرَى kelimesinin aslı وَتْرَى ‘dır. Teker teker demektir.
Bir görev birine verilir. Kime görev verilmiş ise yetkili odur ve sorumlu da odur. Şimdi bizim aramızda değişik görevler verilmiştir. Bize görev verildiğini nereden anlarız? Bize bir imkân sağlanmışsa ve bizden başka bir kimseye de o imkân sağlanmamışsa biz görevliyiz demektir. Bize sağlandığı gibi o görevi görecek başka kimselere de sağlanmışsa farzı kifayedir. İçimizden biri yapınca diğerlerinden farz sakıt olur. Eğer yapan olmazsa hepimiz sorumlu oluruz. Bir görev birine verilir. Buradaki تَتْرَى kelimesi bunu ifade eder.
Bünyamin Demir belediye başkanı olmuşsa görev ona verilmiştir. Yetkili odur. Bir başkasının ona karışmaya yetkisi yoktur. Bundan dolayıdır ki biz Erbakan ve Gülen’e karışmadık. Onlar bize göre yanlışlar yaptılar ama kendi içtihatları ile yaptılar.
Erdoğan için de böyle düşünmeliyiz. Madem ki Allah ona bu imkanları verdi o halde görevli odur. O da kendi içtihatları ile hareket eder. Bize göre doğru yaptığı işlerde onu destekleriz. Görüşlerimizi söyleriz ama ona karşı olamayız. Muhalefet görevini Allah Kılıçdaroğlu’na verdi. Öyleyse onun yaptıklarına da saygılı olmalıyız. İmamoğlu görüşürse ona öneriler götürürüz. Görüşmezse yahut önerileri değerlendirmezse ona karşı olmayız.
كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا
KulLaMAv CAvEa EumMaTan RaSUvLuHAv (FuGLaMA FaGaLa FaGLaTan FuGUvLaHAv)
“Ümmete resulu her ciet ettiğinde”
كُلَّأُمَّةٍdeğil bir ümmete her gelişinde. Burada karnlara resuller geldiği gibi her ümmete de değişik resuller gelmiştir. Bir düzen değiştirme vardır, bir de binayı yeniden yapma vardır. Yeni devlet kurma vardır. Bir de mevcut düzende bir sapma olunca resul gelir. Düzeni değiştirmez ama düzende ıslahat yapar burada o anlatılmaktadır.
Surede değişik gruplardan bahsedilmektedir. Uygarlığı değiştirenler, yeni anayasa yapanlar, iktidarı değiştirenler, yönetimde ıslahat yapanlar, şimdi anlatılanlar bu resullerdir.
كَذَّبُوهُ
KaüZaBUvHUv (FagGaLUvHUv)
“Onu tekzib ettiler”
Genel olarak ıslahatçılar başarılı olamazlar. O sebeple كُلَّمَاkullanılmaktadır. Daima tekzib ederler. Bizim durumumuz da bu olmuştur. Başlangıçta yanımızda yer alanlar sonra güçlenince bizi bırakıp kuvvetlinin yanında yer aldılar. Bizi yok saymaya başladılar.
فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا
FaEaTBaGNAv BaGWaHuM BaGWan (Fa EaFGaLNAvHuM FaGLuHuM FaGLan)
“Bazısını bazına itba’ ettik”
Demokrat Parti, Doğru Yol Partisi, ANAP hep birbirinin arkasında oldular. Millî Görüşçülerin akıbeti de o oldu.
Bu ayetin ifadesinden anlıyoruz ki mevcut partilerin Adil Düzen’i getirmesi mümkün değildir. Biz Adil Düzen partisini kurmalıyız. İktidar olmak için değil, düzeni değiştirmek için, yeni anayasa getirmek için. Kur’an’da “Küfredenleri ister uyar ister uyarma değişmez, birdir. Onlar iman etmezler.” diyor (Bakara 2/6). Yine de başka yerde “uyar” diyor.
Biz görevimizi yaparız. Görüşme talep ederiz, görüşürlerse konuşuruz. Görüşmezlerse yazarız ama ondan sonra sadece bekleriz. Allah en iyisini yapar.
وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ
Va CaGaLNAvHuM EaXaDIyÇa (Va FaGaLNAvHuM EaFaGIyLa)
“Ve onları ehadis ca’lettik”
Yani hikâyeleri kaldı, geçmişleri kaldı, kendileri yok oldular. Bizim görevimiz Ar-Ge ortaklığında örnek semtler oluşturup orada yaşamaya başlamaktır. Bir blok yaparız, taşınırız. Gelen gelir, gelmeyen kendi bilir. Sonra imkânımız olursa yeni apartmanlar yapar kiralayabiliriz. Semt kooperatifi olarak kiralayan olursa veririz. Olmazsa artık yenilerini yapmayız. Nuh’un gemisine binecek başka kimseler olsaydı ikinci gemi yapmaya başlardı. Tufan da ertelenirdi.
فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44)
FaBuGDan Lı QAvMın LAv YuEMiNUvNa (Fa FuGLan Li FaGLin LAv YuFGıLUvNa)
“İman etmeyen kavme bu’d (olsun).”
مَا آمَنُوا demiyor, لَايُؤْمِنُونَ diyor. Gelecekte iman etmeyecek kavim diyor. O halde müminlerin görevi insanları dayanışma ortaklıklarına davettir. Eğer gelenler varsa helak olmaz, bu’d olmaz. Bir gün gelir artık inanmayacaklar olursa artık bu’d zamanı gelmiştir. Orasını terk etmemiz gerekir. Gemimize binmemiz gerekir.
Şimdi biz ne durumdayız?
Nuh’un gemisini yapma durumundayız. O zamana kadar bir taraftan gemimizi yaparken diğer taraftan da uyarılara devam edeceğiz. Günü gelince hesabı biz soramayız, O sorar.
YORUM
بُعْدًاkelimesi nekre mensub olarak Kur’an’da 6 defa geçmekledir. Dördü Hud suresinde ve فَolmadan geçmektedir. İkisi ise bu surede فَ harfi ile فَبُعْدًاşeklinde geçmektedir.
Zalim kavim için geldi (41. ayet), burada iman etmeyen bir kavim için geçmektedir. Birincisinde kavim marife, burada ise nekre olarak geçmektedir. بُعْدًا kelimesi helak anlamında değildir. بُعْدًا hicret anlamındadır. Kur’an düzeninde devletler silahlı güce sahip olanlardır. Ulusal devletler vardır. Aynı dili konuşan kimselerdir. Gelecekte dünya iki bloka ayrılmış olacak. Hakemliği kabul eden barış blokları, hakem kararlarını kabul etmeyen ulusların bloku.
Bunlar arasında çatışma kıyamete kadar sürecek ama sonunda hep Müslümanlar galip gelecektir. Yani barış taraftarları galip gelecektir.
Şu sorulabilir; barış devletleri kimlerden oluşacak?
Hakka inanan herkes barış devletlerine bağlı olabilir.
Öz Türkçe ile:
“Sonra elçilerimizi tek tek gönderdik. Bir topluluğa elçisi her geldiğinde onu yalanladılar. Onları birbirine kattık ve onları olaylar yaptık. İnanmayan topluluk için uzaklaşma vardır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Sonra resüllerimizi tetra irsal ettik. Resulü ümmete her ciet ettiğinde onu tekzib ettiler. Bazısını bazına itba’ ettik ve onları ehadis ca’l ettk. İman etmeyecek kavime bu’den vardır.”
ÇümMa EaRSaLNAv RuSuLaNAv TaTRAv KulLa MAv CAvEa EumMaTan RaSUvLuHAv KaüZaBUvHUv Fa EaTBaGNAv BaGWaHuM BaGWan Va CaGaLNAvHuM EaXaDIyÇa FaBuGDan Lı QAvMın LAv YuEMiNUvNa
ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44)
İstanbul; 13 Temmuz 2019
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92