Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1011
Hac Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
27.04.2019
2463 Okunma, 1 Yorum

HAC SÛRESİ - 13. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (53) وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (54) وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ (55) الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ (56) وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ (57)

 

لِيَجْعَلَ

LiYaCGaLa (LiYaFGaLa)

“Ca’l etsin diye”

“Ca’l etmek” mevcut olan bir şeye bir görev vermektir. Onu kullanmaktır.

Bundan önceki ayette “Nebi, resul temenni edecektir, olmasını isteyecektir o zaman şeytan onun ümniyyesine ilka edecektir. Allah da şeytanın ona ilka ettiğini nesh edecek” demiş, bunu anlatmıştı. Yani hepimiz bir hayırlı işe başladığımız zaman önce başarıya giderken sonra engellemeler ortaya çıkacak ve biz başladığımız işi bırakmak isteyeceğiz. Sonra yeniden ona döndüğünüzde artık sağlam temellerle ilerlemeye başlayacağız.

Peki, Allah bunu neden yapmaktadır?

İşte bundan sonra gelen ayetler bunun yapısını ve sebebini açıklamaktadır. Bunun iki sebebi vardır. Biri; bu hayır işine girişenlere menfaatçiler katılmasın, onlar “burada başarı yoktur” desin ve ayrılsın. Diğeri ise; bu işlerle ilgilenenler bilsinler ki bu, kişinin girişimi değil takdiri ilahidir. Kişi bıraktığı halde işler devam etmektedir. Demek ki bu takdiri ilahidir. Falan veya filan değil de Allah’ın yaptığı bilinsin diye yapılmaktadır.

Özet olarak çürüklerin dökülmesi, sağlamların kalması için böyle olmaktadır. Kalanların da görevli olduklarını, bu işin falanın veya filanın işi olmadığını, ilahi takdirin olduğunu görmeleri için böyle yapmaktadır. Kişiler temennide bulunmakta, şeytan da ilka etmektedir.

مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ

MAv YuLQıy elŞaYOAvNu (MAv YuFGiLu elFaYGAvLu)

“Şeytanın ilka ettiği”

الَّذِي يُلْقِي الشَّيْطَانُ demiyor da مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ diyor. Çünkü herkese şeytan ayrı şeyi ilka eder. Ona hayal kurdurur ve o da onun peşine koşar.

Benim ümniyyem Akevler ile yetinmeyip Erbakan’ı ve Gülen’i destekleme idi. Bunun sebebi bunlarla bu işin başarılacağına inanmamdır. Erbakan’ın ümniyyesi iktidarla ve cari sistemde işler başarırsa hedefe ulaşacağını sanmasıdır. Gülen’in ümniyyesi Sermaye ile iş birliği yaparsa hedefine ulaşacağını sanmadır. Ahmet Tahir Satoğlu’nun ümniyyesi Akevler’i bırakıp Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı yapmakla gayesine ulaşacağını sanmasıdır.

Reşat Nuri Erol’un, Hasan Özket’in, Süleyman Akdemir’in, Bünyamin Demir’in ümniyyelerini de siz bulun.

Demek ki hepimizin ümniyyesi olacak ve şeytan ilka edecektir.

مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُifadesini tekrar etmektedir.  İlka edilen ümniyyeler zamanla şekil değiştirmektedir. Başlangıçta kısa zamanda kolayca hedefe ulaşılacağını zannedersiniz ve ona göre büyük işlere girişirsiniz. Sonra zorluk içinde kalınca artık tavizler vermeye başlarsınız. Ne yapalım, başka türlü olmuyor dersiniz.

İşte bu sebepledir ki başlangıçta şeytanın ilka ettiği ile sonra ilka ettiği farklı olacaktır. Yolda zorluklar içinde kaldığınızda taviz vermeyeceksiniz. “Olmuyorsa olmasın” diyecek, Kur’an ne diyorsa onu yapacaksınız.  Biz Kur’an ehli olarak hep tavizler verdik. “Şimdilik bunu yapalım.” dedik. İşte, başarısızlığımızın sırrı buradadır.

فِتْنَةً

FiTNaTan (FiGLaTan)

“Fitne”

فِتْنَة filizden madeni çıkarmak için filizin ısıtılmasıdır.

Bugünkü topluluk bir filizdir. İman sahipleri orada oksitlenmiş durumdadır. Dolayısıyla işe yaramamaktadırlar. Eğer onları ısıtırsak cürufu bırakır ve maden ortaya çıkar.

Başlangıçta hayırlı bir işe başladığınızda herkes ona katılır gibi olur, böylece çıkarcılar da katılır ve sonunda o iş başarıya ulaşmaz.

İşte o zaman şeytan görevini yapmaya başlar, insanların ümniyyelerine ilka eder, birden büyük kazançlar elde edeceklerini hayal ederler ve saparlar.

Biz Akevler’de de böyle hata yaptık, yüz ortaklı bir kooperatif kurduğumuz halde talep dolayısıyla dört-beş bin ortak sayısına kadar çıktık. Allah “Durun” dedi. Gidenler gitti. Kendi kabuğumuzda yeniden çırpınıyoruz.

Millî Görüş ve Nur cemaatinin durumu da budur.

Demek ki bugün olanlar birer fitnedir, imtihandır, filizden maden çıkacaktır.

لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ

LilLaÜIyNa FIy QuLUvBiHiM MaRaWun (LielLaÜIyNa FIy FuGUvLıHiM FaGaLun)

“Kalplerinde maraz olanlar için”

Kalplerinde marazdan bahsetmektedir. Ne var ki çok kimsenin kalplerindeki bir marazdan bahsetmektedir. O halde buradaki قُلُوب merkezlerdir, toplulukların merkezleridir. Bugünkü ifade ile yönetimdir. Yönetim karışır, hastalık olur, aralarında kavga olur. Partiler oluşur ve hayırda yarışacaklarına şerde çatışırlar.

Buradaki الَّذِينَ’den kasıt bilinen topluluklardır; ocak, bucak, il, ülke ve insanlıktır; buralardaki ilmî, meslekî, siyasî ve ahlâkî dayanışma ortaklıklarıdır.

Önce birlikte işe başlarlar ama başarıya ulaşınca birbirlerini tasfiyeye kalkışırlar, benim olsun isterler yahut kazandıkları zaman birlikte olur, zarar etmeye başlayınca dağılırlar.

وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ

VaLQavSiYaTı QuLUvBuHuM (Va elFAvGıLaTı FuGUvLuHuM)

“Ve kalpleri kasiye olanlar”

Önce الَّذِينَ ile zikretti, şimdi harfi tarifli ismi faille (الْقَاسِيَةِ) zikretti.

الَّذِينَ’de topluluk, ismi faille o işi yapan kişileri kastediyor. مَرَضٌ tekildir, burada ise الْقَاسِيَةِtekildir, herkesin kendi kalbi kastedilmektedir. Böylece bir taraftan yönetimdeki bozulmaları, diğer taraftan imanı bozuk olanları zikretmektedir.

“Onlara fitne olsun diye” denmektedir.أَوْ  ile değil de وَ ile getirildiğine göre demek ki onların hem yönetimleri hem de kendileri kötüdür. Onlar için fitne olsun, ayıklansınlar, yeni düzende hayır düzeninde yer alsınlar diye bunları yapmaktadır.

وَإِنَّ الظَّالِمِينَ

Va EinNa elJAvLiMIyNa (Va EinNa eLFAvGıLIyNa)

“Ve zalim olanlar”

Kötü yönetimi olanlar yahut kalpleri kasvetleşmiş, gerçekleri görmeyenler de zalim olmayabilir. Eğer aralarında zulüm yoksa o topluluk kötü yönetimi ve anlamaz halkı da olsa yine devam eder ama topluluk içinde zulüm başlarsa, işte o zaman o topluluk dağılır.

لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (53)

La FIy ŞıQAQın BaGıDın (La FIy FıGAvLın BaGIyDin)

“Baid şikak içinde”

Birbirlerinden tamamen kopmuş durumdadırlar.

Bir toplulukta zulüm varsa o topluluk dağılır. 

Akevler’in elli yıllık ömrü herkesin hakka riayet etmesi sebebiyledir. Ortak olanların çoğu paylarını unutmuş iken kırk sene sonra payları değerlendi ve hepsine duyuruldu. Böylece çıkan çıktı ve bu sayede elli senedir yaşıyor ve yaşamaya devam edecektir.

Eğer yöneticiler zulüm yapmaya başlarlarsa o topluluk dağılıp gider.

 

YORUM

Doktor Mete Bey şeytanın görevi yoktur diyor. Şöyle sorabilirim, mikropların görevi yok mudur? Allah becerememiş de onlar kendiliğinden mi ortaya çıkmıştır. Oysa mikroplar olmasa hayat olmaz, leşler ortalığı doldurur, hayat durur. Şimdiye kadar yetişenler çürüyüp toprağa dönmeseydi yığıntı Himalaya Dağları’nın yüksekliğini bulurdu.

Toplulukların mikropları şeytanlardır, insan ve cinden oluşmuş şeytanlardır. Görevleri vardır. Kötüleri ayıklayıp iyi topluluklardan uzaklaştırma görevleri vardır. Biz kimseyi kovmayız, gelene de “Niye geldin?” demeyiz. Şeytan ümniyyesine ilka eder, o da bırakıp gider.

Biz samimi isek Allah şeytanın ilka ettiğini fesheder, tekrar işimize başlarız.

İzmir Akevler’de Süleyman Akdemir ve arkadaşları bir ara dağılmak üzere iken sabretmişlerdir ve şimdi de faaliyettedirler. Bu bakımdan Akevler geleceğin Medine’si olacaktır. İslam uygarlığı Osmanlı İmparatorluğu’nu nasıl doğurmuşsa, Akevler de böyle olacaktır. Allah şeytanın ilka ettiklerini feshedecek ve Kur’an düzenini kurmaya devam edecektir. İnşallah...

 

Günümüz Türkçesi ile:

“…Şeytanın koyduğunu, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri katı olanlara fitne kılması için. Zalimler uzak bir ayrılık içindedirler.”

 

Öz Türkçe ile:

“…Çüpütün koyduğunu, yüreklerinde sayrılık olanlar ile yürekleri katılaşmış olanlara deneme kılsın diye. Ezenler uzak ayrılık içindedirler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“…Şeytanın ilka ettiklerini, kalplerinde maraz olanlar ile kalpleri kasiye olanlar için fitne ca’l etsin diye. Zalimler baid şikak içindedirler.”

 

LiYaCGaLa MAv YuLQıy elŞaYOAvNu FiTNaTan LilLaÜIyNa FIy QuLUvBiHiM MaRaWun Va eLQAvSiYaTi QuLUvBuHuM Va EinNa elJAvLıMIyNa La FIy ŞıQAvQın BaGIyDin

لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (53)

 

***

 

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ

Va LiYaGLaMa elLaÜIyNa EUvTuv eLGiLMa (Va LiYaFGaLa elLaÜıY EuFGıLu elLFiGLa)

“Ve ilim ityan edilenleri ilmetmesi için”

İnsan görevini yapmalı, ondan sonra sonuçlarını sabırla beklemelidir. Sonuçlardan ne fazla sevinmeli ne de üzülmeli. Biz elimizden geleni yapıyor muyuz ona bakmalıyız. Geçmişte yaptık mı yapmadık mı onun tartışmasına girmemeliyiz. Zaman geri gelmez.

Bundan sonra ne yapmalıyız, onun üzerinde durmalıyız. Temenni etmenin birinci hikmeti çürüklerin, işe yaramayanların ayıklanmasıdır. İkincisi ise ilim sahiplerinin mesajın, vahiy olduğunu bilmeleridir. O mesajın senden gelen değil de Rabbinden gelen mesaj olduğunu bilmeleridir. Ben söylüyorum, kendiliğimden mi söylüyorum yoksa Rab mı söyletiyor?

Ben 1991’de Türkiye’yi ve Akevler’i bırakıp Kırgızistan’a gittim. Bizimle uğraşanlar sandılar ki ben gidince iş bitecek, Akevler devam etmeyecek. Çok kötü durumda gittim. Bir taraftan davalar açılmış, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanıyoruz ama hiçbirimiz korkmuyoruz. Çünkü suçlu değiliz. Davalar devam ediyor. Borçlar var. İcralar geliyor. Direniyoruz. Beklenmedik yardımlar geliyor ama iflasın eşiğindeyiz.

Kendilerini desteklediğimiz Millî Görüşçüler ve Gülenciler bizi bırakmışlar, ortaklarımızı ayarlamaya çalışıyorlar, talimat veriyorlar; bunlar batıyor, siz orasını terk edin.

Birileri ayarlanmış, bizi zor durumda bırakmak için acayip istekleri var. Birisinin dediğini yapsan o kooperatif batacaktır. O şartlar altında ben bırakıp Kırgızistan’a gidiyorum.

Herkes gördü ki bu Süleyman Karagülle’nin işi değil, bu Allah’ın işi.

Başkanımız Prof. Dr. Ahmet Tahir Satoğlu başkanlığı terk etmiş, ayrılmıştı.

Kendilerine ilim verilenler kimlerdir? Akevler birinin kooperatifi değildir. Akevler Allah’ın görevlendirdiği bir kooperatiftir. Biz bunu işte bu durumlardan biliyoruz.

أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ

EanNaHUv eLXaqQu MiN RabBiKa (EanNaHu eLFiGLu MiN FaGLiKa)

“O Rabbinden olan haktır”

Buradaki كَ zamiri Kur’an’dan anladığını anlatan kimselerin her biridir. Yani bana söylüyor, Gülen’e söylüyor, Erbakan’a söylüyor, Satoğlu’na söylüyor. Biz her birimiz biliyoruz ki bu anladıklarımız bizim yüksek zekamızın keşifleri değildir. Yaptıklarımız kahramanca yaptığımız işler değildir. Biz ne olduğumuzu biliyoruz. Allah bizi sadece görevlendirdi. Cumhurbaşkanlarına ve başbakanlara vermediği bu görevi bize verdi. Çünkü biz değil de O yapıyor, O’nu bilmeniz için yapıyor.

Seçim oldu, Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu karşı karşıya idi. Bütün güçler Yıldırım’ın yanında ama İmamoğlu kazandı, kimsenin bilmediği duymadığı adam kazandı.

İlim sahipleri bilsin ki Türkiye’de olan olayları Allah yönlendiriyor. Allah’ın bir planı var, projesi var, Türkiye üçüncü binyıl uygarlığını getirecektir. Tanzimat’tan beri bu görevi istese de istemese de yapmaktadır.

Hak uygarlıklarını peygamberler kurarlar. Peygamberler uygarlıklardan önce gelir ve bir topluluğu hazırlarlar. Bediüzzaman bizden önce geldi. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet hazırlık dönemleridir. Allah bizi 2000. yılın başında görevli kıldı. İktidarı teslim etti. AK Parti şimdi ümniyye içinde. Biraz sonra Kur’an düzeni Türkiye’ye hâkim olacaktır. Öğreneceğiz ki bu iş falanın veya filanın işi değil, Rabbimizin işidir.

فَيُؤْمِنُوا بِهِ

FaYuEMiNUv BiHIy (Fa YuFGiLUv BiHIy)

“O’na iman etsinler”

Buradaki zamir (بِهِ) nereye gider?

Rabbe gider. Rab ile kendilerini güvene alsınlar diyor.

“Rab” kelimesi dayanışma ortaklıklarına işaret eder. O halde Dayanışma ortaklıkları ile bu iş yürüyecektir. Şimdiye kadar anlatılanlar geçmişi anlatmaktadır. Henüz ilim adamları çıkmadı. O halde ilim ityan edilenler kimlerdir? الَّذِينَ olarak gelmiştir. Yani mevcut olan yahut olacak olan ilmî bir kurumdur. Âlimler değil bir ilim grubu ortaya çıkar.

Allah bizim dönemimizde bu ilim örgütünü kurmayı nasip etmedi. Bize bu görevi verdi, parça parça çalıştık ama kurum haline gelemedik. Demek ki bizim bugünkü durumumuz fetret devresidir, ne yapacağımızı bilmeden bekleme durumundayız. Çok acayip işler olmaktadır. Görüşelim diye sözleşiyoruz. Bir de bakıyorsun, yoklar! Aynı günlerde Hüseyin Dursun söz verdi, Cuma günü telefonlara çıkmadı. Ahmet Meydan söz verdi, zamanında gelmediği gibi telefona bile çıkmadı! Haydi, onlar Adil Düzen çalışanları değildi. Sedat Aksakal da Cumartesi ve Pazar günü gelecekti ama gelmedi, telefona da çıkmadı! Akıl almaz olaylar. Diyelim ki gelmiyor veya gelemiyor, “Gelemiyorum” der; bekletip de gelmemek ne demektir?

Beklenmedik olaylar oluyor. Doğal tarım yapmak üzere Çatalca’dan bir emekli müftü geliyor. Bizim projemize göre öneride bulunuyor. Aynı gün orman işletmelerinde görevli bir arkadaşımız (Dr. Müh. Suat Keten) geliyor ve bize ihtiyacımız olan bilgileri veriyor.

Bakınız, olumlu ve olumsuz işler yan yana. Bizim beklediğimiz olmuyor, beklemediğimiz oluyor. Yani Allah diyor ki “Dikkatli olun, bu işleri Ben yürütüyorum, siz sadece size verilen görevi yapın.”

Olayların tevili budur, bunları burada yazıyorum. Bin yıl sonra insanlar yeniden benzer olaylarla karşılaşacaklar. Bilsinler ki bu böyledir. Bu ayeti öyle anlasınlar.

فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ

FaTuPBiTa LaHUv QuLUvBuHuM (FaTuFGiLa LaHUv FuGUvLaHuM)

“Kalpleri ona ihbat etsin diye”

خَبَطağaçlardan dökülmüş yapraklardır. خبطkökünde طharfi ت‘ye dönüşerek خبتkökü oluşmuş ve insanın gönlünün bir tarafa akması, meyletmesi manasını kazanmıştır. “Gönlüm ona ısındı” dersiniz, artık onu sevmeye, onunla beraber olmayı istemeye başlarsınız, sizin yanınızda olmasını, beraber olmanızı istersiniz.

خبط1, خبت3 defa geçer. Toplam 4 (22) eder.

Buradaki هُ(لَهُ) zamiri Rablerine gidebilir. Resul veya nebiye de gitmiş olabilir. Yani onu bir insan olarak değil de Rablerinin sözcüsü olarak gördükleri için ona saygı gösteriyorlar. Ona itaat ediyorlar. Her söze kulak verirler ve sözün iyisine uyarlar.

Biz 50 senedir bütün iktidarları destekledik. Koalisyonlarda birleştirici olduk. Onlar da bize yardımcı oldular. Koalisyon çağrıma o zamanki seçim (1973) sırasında CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit cevap verdi.  Sonra CHP-MSP koalisyonu kuruldu. MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’e 1990 yılında gidip anlattık, “Böyle düşünenler olduğu için memnun oldum” dedi. Sonra MHP ile seçim ittifakı yaptık. Olumsuzluklar olduğu zaman biz kimseye darılmayız, onları kendi hallerine bırakırız. Olacakları söyler, ondan sonra bekleriz. Zamanla Kur’an’ın söyledikleri gerçekleşir.

وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا

Va EinNa elLAvHa La HAvDIy elLaÜIyNa EAvMaNUv (Va EanNa elLaHa La FaGaLa elLaÜIyNa FaGaLUv)

“Ve Allah iman etmiş olan kimselere hadidir”

Allah müminlere içtihat etmelerini ve içtihatlarına göre amel etmelerini emretmiştir.

Dayanışma ortaklıklarını kurup dayanışma içinde hareket edenlere Allah yol göstermektedir. Her dayanışma sorumlusu ayrı içtihatlarda bulunur. Aynı dayanışma sorumluluğunda bulunanlar onun içtihatlarına göre hareket ederler. Dayanışma onların yaptıklarına kefildir, onların davranışlarını sigorta etmiştir.

Bütün dayanışma sorumlularının içtihatlarının birleşmesi icma olur, bu da dayanışmalar arasındaki birliği sağlar.

Ayrıca ihtilaflar hakemler tarafından çözülerek birlik sağlanır.

إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (54)

EiLAy ÖıRAVOın MuSTaQIyMın (EiLAv FıGALın MüFTaGıLın)

“Müstakim sırata”

Önce insanlar dayanışma ortaklıklarını kurarlar. Dayanışma sorumlularının içtihatlarını kendi sözleşmeleri olarak kabul ederler. Aynı dayanışmada olanlar bir düzen doğrultusunda birleşmiş olurlar. Böylece her mezhep ayrı sırat olur, müstakim sırat olur. Böylece insanlık birliğe doğru adım atmış olur. Dayanışmalarını değiştirme yahut dayanışma kurma özgürlüğü onları şirkten uzaklaştırır. Dayanışma ortaklığını kurabilmek ve ortaklığı sürdürebilmek için belli oranı koruma zorunluluğu kişileri özgür kılmaktadır.

Ayrıca müstakim sıratta her bucağın ayrı icmaları vardır, her ilin ve her ülkenin ayrı icmaları vardır. Yeni kuruluşlar yeni icmalar ile oluşur. Bundan dolayı nekredir. Müstakim denmiş olması doğru yolun en kısa yol olmasından dolayıdır.

Buradaki tenvin (صِرَاطٍ) bir yolu gösterir. Yani toplulukta yollar farklı olur ama hedef bir olur. Anayasa bir olur, icmalarla sabit olur ama yasalar yanında mezhep içtihatları farklı olur. Bir ülkede bütün bucaklar bir hedefe doğru ilerler ama hepsinin yolları farklıdır. Çünkü hepsi başka yerlerde bulunmaktadır.

Mezhepler arası farklılıkların hikmetini iyi kavramamız gerekir. Tek tip kanun, tek merkezi kanun yoktur. Ülkelerin, illerin, bucakların icmaları farklı olduğu gibi aynı bucakta yaşayanlar da farklı mezheplere göre farklı içtihatlara sahiptirler.

Yusufeli’nde yaşayanlar Artvin’e başka yoldan giderler, Borçkalılar başka yoldan giderler ama vardıkları yer birdir. Nekre müstakim sırat bunları ifade etmektedir.

 

YORUM

Kurucuların temenni etmeleri ve ümniyyelerine şeytanın ilka etmesindeki hikmet, düzenin kişiler tarafından değil alimler tarafından oluşacağının ifadesi içindir. Askerler müdahale yapar ama sonra halka anayasa yaptırırlar ve seçim yaparak yeni düzen kurarlar. “Ben ihtilal yaptım, ben ne dersem odur.” demediler. Peygamberler de böyle yapıyorlardı. Bundan sonra kurucular ocak, bucak, il ve ülke kurucuları insanları bir araya getirirler ama artık onlara kendi görüş ve düşüncelerini empoze etmezler, ilim ne söylüyorsa onu yaparlar.

Burada nebi ve resullerin dahi ulema, ilim sahiplerince desteklendiği ifade edilmiştir. Kur’an’dan sonra vahiy alan nebi ve resul olmadığına göre tek merci ilimdir. Yöneticilerin din adamlarına, iş adamlarına, ilim adamlarına danışmaları ve onlardan aldıkları fetvalarla hareket etmeleri gerekir. Danıştığı ilim adamlarını kendileri seçmez, halk seçer. Milletvekilleri adayları parti merkezinden atamaz. Partililer kendileri seçerler. Başkanlar ilim adamlarının hepsini dinler, onlardan istediğine uyar.

Ekseriyet sistemi ile karar alma gülünçtür, anlamsızdır. Kumar oynamaktan başka bir şey değildir. Evet, başkanlar karar alırken tamamen bağımsızdırlar. Ne var ki yargı üstünlüğü vardır. Hakemler başkanların kararlarını iptal edebilirler. Hatta başkanı azledebilirler. Hakimler değil, hakemler bunu yaparlar. Kur’an düzeni budur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve kendine bilim verilenlerin, onun Yetiştiricinden olan gerçek olduğunu bilmeleri, ona inanmaları, yüreklerinin ona ısınması içindir. Allah inanmış olanları doğru bir yola iletendir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ilim ityan edilenlerin onun Rabbinden bir hak olduğunu ilmetmeleri, ona iman etmeleri, kalplerinin ona ihbat etmesi içindir. Allah iman etmiş olanlara müstakim sırata hadidir.”

 

Va LiYaGLaMa elLaÜIyNa EUvTuv eLGiLMa EanNaHUv eLXaqQu MiN RabBiKa FaYuEMiNUv BiHIy FaTuPBiTa LaHUv QuLUvBuHuM Va EinNa elLAvHa LaHADIy elLaÜIyNa EAvMaNUv EiLAy ÖıRAVOın MuSTaQIyMın

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (54)

 

***

 

وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا

Va LAv YaZAvLu elLAÜıYNa KaFaRUv (Va LAv YaFGaLu elLaÜIyNa FaGaLUv)

“Ve küfretmiş olanlar zeval etmez”

زَوَال öğle vaktinde güneşin en yüksekte olduğu yer, “zail” olmak çökmeye başlamak, gücünü kaybetmek, “tezeyyül etmek” dağılmak demektir.

زzamanda diziyi, وberaberliği, لbelirliliği ifade eder.

Kâinat olaylar zinciridir. Biri başlar en yüksek dereceye çıkar sonra azalmaya başlar sonu gelir. Burada zeval vardır. Bazı olaylar vardır ki yükselir yükselir azalmaya başlamadan birden kopar. Bunlara geri dönmez olaylar diyoruz. Bir ipi sepete bağlasanız ve ağırlıkları koyup salsanız. Çoğaltırsanız ip uzar uzar. Sonra kısalmaz birden kopar. Bu tür olaylara ‘zeval olaylar’ diyoruz. İslam uygarlıkları duraklama çağına girerler sonra yerini yeni uygarlığa bırakır. Hâlbuki küfür uygarlıklarında çökme yoktur. Kısalma yoktur. Büyür, büyür sonra birden kopar.

فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ

FIy MiRYaTin MiNHu (Fiy FiGLaTin MiNHu)

“Ondan mirye olan içinde”

  مَارِيّ  eskimiş elbise, yumuşak taş demektir.

م genelliği, رtekrarı, ي kolaylığı ifade eder.

‘Mirye içinde olmak’ akıl erdirememek, bir türlü inanmamak demektir.

Buradaki هُ zamiri nereye racidir? Nebi veya resulün getirdiklerine. İnsan uygarlaşacak şekilde yaratılmıştır. Sürekli olarak yenilik içinde, gelişme içindedir. Bugün yapılanlar kullanılanlar yarın işe yaramamaktadır. Yeniliğin yapılması için eskilerin ortadan kalkması gerekir. İşte eskiler var olmaya devam ederler. Yeniler ise bunlarla cihad yaparlar. Sonunda yenilik yerleşir. Yenilik yapacakların hatalarını bunlar düzeltmiş olurlar.

Gerek Milli Görüşçülerin gerekse Gülencilerin başarıya ulaşmamış olmasının sebebi budur. Karşı tarafın sonuna kadar direnmesi normal bir olaydır. İnönü’nün bir sözü vardır. ‘Çalmayanlar çalanlar kadar cesur olmadıkça başarıya ulaşma şansınız yoktur’ anlamında bir cümlesi vardır.

Müminler kafirler kadar dirençli olmalıdırlar.

حَتَّى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً

XatTAy TaETiYaHuMu elSAvGaTu BaĞTaTan (XatTAy TaFGıLaHuMu eLFAvGıLaTu FaGLaTan)

“Saat onlara bağtatan ityan edene kadar”

Cidal veya cihat devam ederken günü gelir. Artık görevliler görevi yapacak duruma gelirler. O zaman kâfirlerin görevi biter. Ani bir inkılap olur. Savaş kazanılır ve fetih gerçekleşir, onlar da miryeden kurtulmuş olurlar. Burada السَّاعَةُmarife gelmiştir. O halde belirlenmiş bir saat vardır, zaman vardır. Nasıl bir çocuk 9 ayda doğarsa yeni uygarlık da belli bir zaman içinde doğar. Günü gelince olan olur. Burada bir taraftan saati marife olarak getirmekte, diğer taraftan بَغْتَةًdenmektedir. Bu nasıl olmaktadır?

Nasıl olacağı bellidir ama ne zaman olacağı belli değildir. Nasıl olacak?

Semt kooperatifleri kurulacak. Halk ortaklık içinde yaşamayı öğrenecek ve yaşamaya başlayacak. Ondan sonra iktidar birden değişecek. Bu ne zaman olacak?

Ortaklık işletmeleri kurduktan sonra olacaktır. Onların miryeleri ise iktidar el değiştirdiği zaman giderilmiş olacaktır. Halk miryeden ancak o zaman kurtulacak.

Hatta ondan sonra mirye devam etmeyecek demektir. Bu aynı zamanda müjdedir. Müminlere müjdedir. Zafer vadediyor. Kafirlere müjdedir. O zaman görevleri bitecek onlar da imana gelecekler ve miryeden kurtulacaklar.

أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ (55)

EaV YaETiYaHuM GaÜAvBu YaVMin GaQIyMın (EaV YaFGiLaHuM FAGALu FaGLı FaGIyLın)

“Veya onlara a’kim yevmin azabı ityan eder.”

Muhalefet görevleri bitince artık iman edecekler ve miryeleri sona erecektir. Kimi ise küfründe devam edecek ve mağlup oldukları halde direnmeye devam edecekler. İşte onların soyları sona erecektir. A’kim yevmin azabı onlara gelecektir.

عَقِيمkısır yapan veya kısır olanların adıdır. Böylece kâfirler ya imana gelecekler ya da arkaları kesilecek, nesilleri tükenecektir.

Semt kooperatifleri kurulacak, Dayanışma Ortaklıkları oluşacak, Genel Hizmet ortaklıkları oluşacak, Hakemlik Sistemi gelecek, yerinden yönetim yerleşecektir. İşçilik dönemi sona erecektir. İşçilikte direnenler a’kim olacaklardır. Kendileri olmasalar bile onları izleyenler olacaktır.

 

YORUM

Hizmet ve Dayanışma Kooperatiflerinin statüsü bakanlıkça kabul edilmiştir. O statüye göre semt kooperatifleri kurulacak. Semt kooperatifleri ile dayanışma ortaklıkları ile genel hizmet ortaklıkları oluşturulacak. Diğer işletmeler kurulacak. Semt kooperatifleri semt bonoları çıkaracak. Onunla alıp verecekler.

Böyle semtler yaygınlaşacak. Semtler yaygınlaşınca Sermaye bu kooperatiflerle alışveriş yapmaya başlayacak. Siyasi parti ile bu semtlerden oy alacaklar. Gün gelmiş olacak. Saat gelmiş olacak ve o zaman tüm halk ikiye ayrılacak. Ortaklığı kabul edenler kabul edecek etmeyenler ise silinip gideceklerdir.

Bunlar yirmi birinci yüz yıl içinde olacaktır. بَغْتَةًolacağı için ne zaman olacağını bilmiyoruz.

Kapatan kimseler, ondan beklemez durumda iken gelmeden kuşkudan kurtulamazlar. Ya da onlara kısırlı günün acısı gelecektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ondan karışıklık içinde olan kapatmış kimseler, onlara ansızın gün gelinceye yahut kısır dönemin acısı onlara gelinceye kadar kesintiye uğramazlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ondan mirye içinde olan küfretmiş kimseler, onlara bağtatan saat ityan edinceye veya a’kim yevmin azabı onlara ityan edinceye kadar zeval olmazlar.”

 

 

Va LAv YaZAvLu elLAÜıYNa KaFaRUv FIy MiRYaTin MiNHu XatTAv YaETiYaHuMu elSAvGaTu BaĞTaTan EaV YaETiYaHuM GaÜAvBu YaVMin GaQIyMın

وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ (55)

 

***

 

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ

eLMülKü YaVMaEiÜin LilLAvHıLilLAvHı (eLFuGLu FaGLaEiÜin LilLAvHı)

“Mülk, o yevm Allah’ındır”

O gün yani saatin geldiği gün, kâfirlere ihtiyaç kalmadığı gün iktidar halkın olacaktır. Bugün mülk kimindir? Çeşitli yollarla bir oy fazla alan partilere aittir. Mülk bugün Allah’ın halifesi olan topluluklara ait değildir. Halbuki o gün iktidar halkın olacaktır. Halk nasıl iktidar olacaktır?

Bucakta, ilde ve ülkede dayanışma sorumluları vardır. Bir ülkenin alimleri, halktan yeterli biat alanlar meclise gelirler. Gelenler partiler değil, gelenler bizzat alimlerdir. Doğrudan kimi kendilerine vekil etmişlerse onlar geleceklerdir. Bu vekâlet gizli sandıklarda olmayacak, bu vekalet açık biatlarla olacaktır.

Meclise gelenler orada ilmi dayanışma ortaklıklarını kurmuş olacak ve ilmi dayanışma sorumluları mecliste ilmi şura oluşturacaklardır. İlmi şura askerlerden birini sıralama usulü ile devlet başkan adayı seçecektir.

Başkan adayı bölgelere orgeneralleri komutan olarak atayacak. Komutanlar halktan biat isteyeceklerdir. Halk kendi bölgesinden olmayan birini komutan olarak seçecektir. Böylece devlet başkanı bütün halktan biat almış olacaktır.

Başbakanı devlet başkanı atar. İlmi Şura üyeleri bakanları atarlar. Böylece hükümet oluşur. Benzer şekilde merkezden atanmış bölge müdürlükleri oluşur. Demek ki iktidarı biat usulü ile tamamen halk oluşturur. Yetmez, hakemlerden oluşan yargı vardır. Yargı kararları bunların üstünde denetim yapar. İşte bu şekilde oluşmuş iktidar halkı ile birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’ın halifesi olurlar. Mülk o gün Allah’ın olur.

يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ

YaXKüMü BaYNaHuM (YaFGaLu FaGLaHuM)

“Aralarında hükmeder”

Yani kâfirler de Müminler de yargılanırlar. Yargı kararı olmadan kimse mahkûm edilemez. Olağanüstü hal ilan edilerek hukuk dışı hapishanelere konmazlar. Hüküm resul veya nebilerin değildir. Hüküm Allah’ındır. Tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın bir yargı hükmedecektir. Herkesin hakkını verecektir. Barışa geçme o demektir. İslam’ın manası budur. ‘Düzen sadece barıştır’ demenin manası budur.

Biz ayetleri bulup size arz ediyoruz. Olağan üstü yargılama ile ilgili bir ayeti de siz bulun da bize gösterin. Hendek Savaşında Yahudiler ihanet etmişlerdi ama yine hakem kararı ile cezalarını gördüler. Tevrat’ın hükümleri okundu ve uygulandı.

فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

Fa elLaÜIyNa EAvMaNUv Va GaMiLuv elÖAvLiXAvTi (Fa elLaÜIyNa EaFGaLUv Va FaGaLu eaLFAvGıLAvTı)

“İman etmiş ve salihatı amel etmiş olanlar”

Dayanışma ortaklıklarını kurmuş ve planlı, projeli, kesin muhasebeli iş yapan kimseler.

Burada فَgetirilmiştir. Demokratik düzen kurulduktan sonra tövbe eden kafirlerden Mümin olanlar olsun, daha önce iman etmiş olanlar olsun semt kooperatifleri oluşturanlar, taşra il ve ülke merkez bucakları kuranlar bunlar na’im cennetlerindedirler.

فَharfi Adil Düzen’in gelmesinden sonraki durumu anlatmak içindir.

فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ (56)

FIy CanNAvTiy elNaGIyMı (Fİy FaGaLAvTi elNaGIyMı)

“Na’imin cennetleri içinde”

النَّعِيمِburada sıfat değil muzafun ileyhtir.

Na’imin bahçeleri ne demektir? نَعِيم kelimesinin manası nedir?

Na’imin cennetinden bahsetmektedir, marife gelmektedir. O halde bu, cennetlerden bilinen bir cennettedirler. Bu nasıl bir cennettir?

Bu etrafı çevrili ağaçlıktır. Bu ağaçlar dikili meyveler de olabilir, bu ağaçlar orman ağaçları da olabilir. Burada ekin yoktur. Yeryüzünün bahçeleri yoktur. Asma üzümler vardır. Yani ağaçlarda bulunan üzümler vardır. İçine hayvanlar salınmıştır. Otlarlar ve süt verirler. Bu bahçelere na’im bahçeler diyoruz.

Yalova projemizde bu na’im cennetlerini tesis etme projesi vardır. Orman idaresi ile anlaşarak mera ormanı olarak ormanı değerlendirmek istiyoruz. Bu sureyi yorumladığım gün Çatalca’daki emekli müftü Ahmet Bey’in ağabeyi ve onun arkadaşı geldiler. Erzurum’da oturuyorlar. Yalova’ya taşınma üzerinde görüş birliğine vardık. Birkaç gün önce de Orman Mühendisi Suat Bey gelmişti, onunla istişare ettik.

Allah artık Cebrail göndermiyor. Böyle olaylarla bize bilgiler veriyor.

Burada sıfat olarak değil de na’im olarak getirilmesi Kur’an’ın icazıdır. Enam süt ve et hayvanlarıdır. Bunların bahçesinden bahsetmektedir.

Belediye ve orman idaresi ile anlaşırsak, siz okuyucular da desteklerse, Teşvikiye beldesinde bir na’im cennetini tesis edeceğiz.

 

YORUM

Tarım üretimi ile sanayi üretimi farklıdır. Tarım, sanayi metotları ile üretilmez. İşçilik sistemi ile tarım yapılamaz. Birincisi sanayiyi merkeze getirirsiniz ama tarımı merkeze getiremezsiniz. Sanayi size itaat eder, tarımda ise siz tarıma hizmet edersiniz o bildiğini okur. Sanayide ürün emekle orantılıdır. Tarımda ürün emekle orantılı değildir. Havalar iyi gider çok az emekle çok ürün alırsınız. Hastalık çıkar bütün emeğiniz hava olur. Sanayi plan ve projeye göre ve belli ilim verilerine göre üretir, tarımda ise her alan ayrıdır, ortak projelerle ve bilgilerle tarım yapılmaz. Bu sebepledir ki tarımın gelişmesi ancak ortaklık sistemi ile olacaktır.

Bugünkü besi hayvancılığı artık geçmişte kalacaktır. Na’im bahçelerinde besi, süt hayvanları beslenecek, kümes hayvancılığı son bulacaktır. Ormana salınan tavukların yumurtasını yetiştireceğiz. Erzurumlu talipler böyle bir hayvancılık yapıyorlarmış.

Naim bahçeleri önemlidir ki Kur’an’da 8 defa na’imin cenneti/cennetleri olarak geçmektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“O gün yönetim Allah’a aittir. Aralarını keser. İnanmış ve uygun işler işlemiş olanlar davarlı bahçeler içindedirler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ol yevm mülk Allah’ındır. Aralarında hükmeder. İman etmiş ve salihatı amel etmiş kimseler na’imin cennetlerindedirler.”

 

eLMülKü YaVMaEiÜin LilLAvHı YaXKüMü BaYNaHuM Fa elLaÜIyNa EAvMaNUv Va GaMiLuv elÖAvLiXAvTi FIy CanNAvTiy elNaGIyMı

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ(56)

 

***

 

وَالَّذِينَ كَفَرُوا

Va elLaÜIyNa KaFaRUv (Va elLaÜIyNa FaGaLuv)

“Ve küfreden kimseler”

İki durum farklıdır. Müminler iktidardadırlar. Onun iktidarına karşı gelenler vardır. Müminler iktidarda değildir, müminlere zulmedilmektedir. Bu iki dönem farklı. Biri Mekke’dir, diğeri Medine’dir. 1950’den önceki durumda iktidar doğrudan dine cephe almadı. İnanmış kimseler yönetiyordu.1950’de farklı bir şey olmadı. Halka taviz verildi. Yani iktidar gücünü yitirdi. Münafıkça yönetilmeye başlandı resmen dine karşı değiller ama dindarları da iktidara ortak etmek istemiyorlardı. 60’tan sonra artık din serbest bırakılıyordu. Dine karşı tavır terk ediliyordu. İktidara ortak olduk böylece paranoyalardan kurtulduk. Evren anayasasında bizim yerimiz oluştu. Sonra sonra hükümet kurduk. Sonunda tek başına iktidar olduk. Bütün bunların içinde küfrün tanımı farklıdır. Bugün kime kâfir diyeceğiz, kime münafık diyeceğiz? İşte fetret devri budur. Çözümsüzlük burada görülmektedir.

Aynı durum Hıristiyanlar için de söz konusudur. Romalıların Hristiyanlığı kabul etmesi ile Hıristiyanlık bugün Müslümanların durumuna geçmiştir. Hıristiyanlar kafir midir, Mümin midir? Bugünkü Müslümanlar ortaklık sistemine karşı olduklarına göre kafir midirler yoksa Müslim midirler?

Bunları bizim çözmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla biz kimseye kâfir demiyoruz. Kimseyi de Müslim diye adlandırmıyoruz. Kendimiz dahil yapılan işlerin İslami olup olmadığına bakıyoruz. Kim doğru iş yapıyorsa yanındayız. Kim yanlış iş yapıyorsa uzaktayız. Mücadele etmiyoruz. Sadece biz katılmıyoruz.

“Her zaman her işte onunla beraberiz” demiyoruz, “Bu işte seninle beraberiz” diyoruz. Biliyoruz bundan dolayı ne ona ne de diğerine yaranıyoruz. Biz Rabbimize sığınmışız. Bize O yetmektedir.

وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا

Va KaüÜaBUv Bi EAvYAvTıNAv (Va KaüÜaBu Bi EaFGAvLıNAv)

“Ve ayetlerimizi tekzip ettiler”

Bu durumda da belirsizlik içindeyiz. Bugün hiçbir parti veya sosyal grup Kur’an’ı tekzip etmiyor. Tam tersine öpüp başlarına koyuyorlar ama içerisinde olanların olması için bir tek adım atmıyorlar. Bize en yakın olan Saadetçiler bizi de dışlıyorlar. Bizimle görüşmek istemiyorlar ama Kur’an düzeni ile hiç ilgilenmiyorlar. O halde “siz tekzip ediyorsunuz” diyemiyoruz. Bizim yapacağımız tek şey vardır. Kendimize dönmek ve semt kooperatifleri kurmak. Herkesi Müslim ve musaddık saymak. Küfredenleri ve tekzip edenleri biz bilemeyiz ama Allah bilir. İşte onlar hakkında burada söylenen sonuçları bildirmektedir.

فَأُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ (57)

FaEuLAEiKa LaHuM GaÜAvBun MuHıyNun (FaEuLAEiKa FaGAvLun MüFGıLun)

“Onlar için mühin azap vardır.”

هَوْن ‘düzlük’, كَوْن‘tepe’, بَيْن‘çukur’ demektir. هُوَ‘O’ demektir, gaybı gösterir. إِهَان ilgisizlik, uzaklaştırma anlamlarına gelir.

ه boşluğu, و birliği, ن ise genelliği ifade eder.

هَوْنkolaylık anlamındadır. مُهِينdemek küçük düşürücü demektir.

Bugün kimin Mümin, kimin kâfir olduğunu bilemiyoruz. Hatta kendimiz için bile acaba küfür içinde miyiz diyoruz. Gücümüzün yettiği kadar imanımızı gösterebiliyoruz. Bir arkadaşımız başka bir doktor arkadaşına “Bana rapor verir misin?” dedi. O da “Bir günlüğüne verebilirim.” dedi. Bunlar benim bildiğim en kavi müminlerdir ama zaruret içinde bu tür işlemleri meşru saymaktadırlar. İşte aynı zaruretin Erbakan için, Erdoğan için, Kılıçdaroğlu için, Trump için, Rothschild için mevcut olduğunu kabul ederken kimseyi tekfir etmemeliyiz. Kendimiz de fazla sabır etmeliyiz. Ben bu satırları yazıyorum. Eğer pahalı programlarla yazsam elimi kolumu bağlamak zorundayım, o programları satın alamam. Demek ki aynı durumdayım. İşimiz birbirimizi suçlama olmamalıdır. Aynı tavsiyeyi benim yol arkadaşım olduğu için Erdoğan’a ve Gülen’e de ederim. Bu hükümleri hatırlatırım.

 

YORUM

Bu ayetler bize gelecekte Kur’an düzeninin nasıl olacağını haber vermektedir. Tek çözüm Semt Kooperatifleri’nin kurulmasıdır. Kendimizi yetiştirmeliyiz. Bunun dışında olmakta olan olaylar bizim yetki alanımızın dışındadır. İstanbul’da kim kazanırsa kazansın bizi etkilememelidir. Birlikte çalışmayı öneririz. Tabi görüşürlerse, isterlerse birlikte çalışırız. İyi işlerde destekçi oluruz. Kötü işlerde onlarla ilgilenmeyiz.

Her gün bu seminerleri okuyanlar azalmaktadır. Bunu da temenni ve ümniyye sorunu olarak görün. Allah nesh edecek, yeniden seminerleri okuyanlar çoğalacaktır.

Hepimizde bir çaresizlik, bir çıkmazlık var. Sabırla devam edeceğiz. Bu günler geçecektir. Bir gün fetih gelecek, insanlar Allah’ın dinine fevc fevc gireceklerdir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve kapatmış ve kanıtlarımızı yalanlamış olanlar ise onlar için aşağılayıcı tadış vardır.

 

Kur’an kelimeleri ile;

“Ve küfretmiş ve ayetlerimizi tekzib etmiş olanlar ise onlara mühin azap vardır.”

 

Va elLaÜIyNa KaFaRUv Va KaüÜaBUv Bi EAvYAvTıNAv FaEuLAEiKa LaHuM GaÜAvBun MuHıyNun

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ (57)

 

 

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
29.04.2019
07:05


1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1011

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1011. Hafta - 27 NİSAN 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1011. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

İSTANBUL’UN SU SORUNU VE ÇÖZÜMÜ-1

***

İSTANBUL’UN SU SORUNU VE ÇÖZÜMÜ-2

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Seçim sistemi sorunlu! Belediyeler ne yapmalı?

Seçim sorunlu! İstanbul Belediyesi ne yapmalı?

Yeni Ekonomi Programı ile ilgili ilk uyarılarımız

Yeni Ekonomi Programı uyarılarımıza devam-2

Sn. Cumhurbaşkanına Açık Mektup (Konu YEP)

Sayın Cumhurbaşkanımıza Açık Mektup - 2

Reşat Nuri EROL

 

***

 

HAC SÛRESİ - 13. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ (1) يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ (2) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ (3) كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (4) يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ (5) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَى وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (6) وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ (7) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (8)ثَانِيَ عِطْفِهِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ (9) ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ (10) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انْقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ (11) يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُ ذَلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ (12) يَدْعُو لَمَنْ ضَرُّهُ أَقْرَبُ مِنْ نَفْعِهِ لَبِئْسَ الْمَوْلَى وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ (13) إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ (14) مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ (15) وَكَذَلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ (16) إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ (17) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَنْ يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ (18) هَذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِي رَبِّهِمْ فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُءُوسِهِمُ الْحَمِيمُ (19) يُصْهَرُ بِهِ مَا فِي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُ (20) وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَدِيدٍ (21) كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ أُعِيدُوا فِيهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ (22) إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ (23) وَهُدُوا إِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ وَهُدُوا إِلَى صِرَاطِ الْحَمِيدِ (24) إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذِي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَاءً الْعَاكِفُ فِيهِ وَالْبَادِ وَمَنْ يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ (25) وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لَا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ (26)وَأَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ (27) لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ (28) ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ (29) ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّهِ وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ (30) حُنَفَاءَ لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ (31) ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ (32) لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِييقِ (33) وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتتِينَ (34) الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ (35)وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (36) لَنْ يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنْكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ (37) إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ (38) أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا وَإِنَّ اللَّهَ عَلَى نَصْرِهِمْ لَقَدِيرٌ (39) الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ (40) الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ (41) وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ (42) وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ وَقَوْمُ لُوطٍ (43) وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ وَكُذِّبَ مُوسَى فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ (44) فَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَشِيدٍ (45) أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ (46) وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ (47) وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ (48) قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ (49) فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (50) وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ (51) وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (52)  

 

***

 

لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (53) وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (54) وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ (55) الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ (56) وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ (57)

 

لِيَجْعَلَ

LiYaCGaLa (LiYaFGaLa)

“Ca’l etsin diye”

“Ca’l etmek” mevcut olan bir şeye bir görev vermektir. Onu kullanmaktır.

Bundan önceki ayette “Nebi, resul temenni edecektir, olmasını isteyecektir o zaman şeytan onun ümniyyesine ilka edecektir. Allah da şeytanın ona ilka ettiğini nesh edecek” demiş, bunu anlatmıştı. Yani hepimiz bir hayırlı işe başladığımız zaman önce başarıya giderken sonra engellemeler ortaya çıkacak ve biz başladığımız işi bırakmak isteyeceğiz. Sonra yeniden ona döndüğünüzde artık sağlam temellerle ilerlemeye başlayacağız.

Peki, Allah bunu neden yapmaktadır?

İşte bundan sonra gelen ayetler bunun yapısını ve sebebini açıklamaktadır. Bunun iki sebebi vardır. Biri; bu hayır işine girişenlere menfaatçiler katılmasın, onlar “burada başarı yoktur” desin ve ayrılsın. Diğeri ise; bu işlerle ilgilenenler bilsinler ki bu, kişinin girişimi değil takdiri ilahidir. Kişi bıraktığı halde işler devam etmektedir. Demek ki bu takdiri ilahidir. Falan veya filan değil de Allah’ın yaptığı bilinsin diye yapılmaktadır.

Özet olarak çürüklerin dökülmesi, sağlamların kalması için böyle olmaktadır. Kalanların da görevli olduklarını, bu işin falanın veya filanın işi olmadığını, ilahi takdirin olduğunu görmeleri için böyle yapmaktadır. Kişiler temennide bulunmakta, şeytan da ilka etmektedir.

...





Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1799 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2466 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00