Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 991
Enbiya Suresi Tefsiri 61-70. Ayetler
8.12.2018
2691 Okunma, 1 Yorum

ENBİYA SÛRESİ - 9. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ (60) قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ (61) قَالُوا أَأَنْتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَاإِبْرَاهِيمُ (62) قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ (63) فَرَجَعُوا إِلَى أَنْفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنْتُمُ الظَّالِمُونَ (64) ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاءِ يَنْطِقُونَ (65) قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ (66) أُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (67) قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ (68) قُلْنَا يَانَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ (69) وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ (70)

 

***

 

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Bundan önceki ayette geçen قَالُوا ‘daki cem vavı İbrahim’in kavmine gitmektedir, buradaki de İbrahim’in kavmine gitmektedir. İlki İbrahim’in kavminin bir kısmına, diğeri de başka bir kısmına gitmektedir. Demek ki cem vavının olduğu yerde bütün fertlerin onu söylemesi gerekmiyor, bazılarının söylemesi için de bu kullanılabilir. Bu sözler için böyle olduğu gibi kıyas yoluyla fiiller de böyledir.

Bunun manası nedir?

وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ‘deki (Ali İmran, 3/159)  هُمْ zamiri istiğrak için olsa topluluk içinde herkesle istişare etmesi gerekir ama bir kısmına işaret ediyorsa, o zaman ‘sadece o işle ilgili olanlarla istişare et’ emri çıkar. Burada bu kural da anlatılmaktadır.

هُمْ zamirinin hükmü nedir?

Yine kıyasla hareket ederiz. ال harfinin delaletine benzer bir delaleti vardır. Bilinen birileri olur. Kendileri, dolayısıyla sayıları belli kimselerdir. Bu fiilen bilinir veya zihnen bilinir. İstiğrak için olur. Cins için olur. İstiğrak mevcut olan fertleri içine alır, cins ise hayali varlığı içerir. هُمْ zamiri de böyledir. Bilinen sayıları üçten fazla olan kimseler için söylenir. Ahdi harici olur. Zihnen bilinen ve sayıları belli olan kimseler için söylenir. Yahut tüm işaret cinsinden olan varlıklar için söylenir. Buradaki söyleyenler farklı kimselerdir. Kimileri soruyor. Kimileri cevap veriyor. هُمْzamirinin başka bir özelliği daha vardır. الْعَالَمُونَ tüzel kişiliği olan varlıkların adıdır. Aslında topluluk olarak tek varlığı gösterir. الْعُلَمَاءise âlimin çoğuludur. Topluluğu değil fertleri gösterir. هُمْ zamiri her ikisine gider, الْعَالَمُونَiçin de söylenir, الْعُلَمَاءiçin de söylenir.

Eğer bir toplulukta kişiler bir araya gelip toplulukları adına bir iş yapmışlarsa kendilerinin tüzel kişiliği yoktur ama topluluğun adına yapmış olduklarından tüm topluluk yapmış olur.  

سَمِعْنَا

SaMiGNAv (FaGıLNAv)

“Sem’ ettik”

Bir toplulukta bir haberi çoğu zaman farklı olarak hatta hiç olmadan uydurularak biri söyler. Söyleyen bunu bilerek veya bilmeden söyler. Onu duyanlar kimin söylediğine bakmadan başkalarına söyler. Söz topluluğa yayılır. Buna Türkçede ‘fısıltı’ diyoruz. İlk söyleyen de onu kendisinin ilk söylediğini bilmez, sonra o da onu toplulukta yaygınlaşan şekliyle kabullenir. Sözü herkes değişik şekilde ve yorumuyla söyler ama biraz sonra o tekleşir.

İbrahim Peygamber putlar aleyhinde konuşuyordu. “Yıldız rabdir, ay rabdir, güneş rabdir diyorlar, sonra da uful ediyorlar” diyerek âlemlerin rabbine insanları götürüyordu. Bu söz Ur şehri halkında yayılmış ama İbrahim’in sözü olarak değil de ortalıkta dolaşan söz olarak. Fiili bir hareket olmadığı için de laf olarak dolaşıyor, herkes reddediyor ama kimse ilk söyleyeni sormuyordu. Putlar yerlerinden edilince iş ciddileşiyor ve bunlardan bahseden ilk söyleyeni veya söylentiyi çıkaran kişiyi arıyorlar.

فَتًى يَذْكُرُهُمْ

FaTan YaÜKuRuHuM (FaGLan YaFGuLuHuM)

“Onları zikreden feta”

Burada هُمْ zamiri getirilmiş. Çünkü İbrahim yalnız putlardan bahsetmiyor, putların temsil ettiği kişilerden de söz ediyordu.

Biz Mustafa Kemal’in heykelinden bahsetmiyoruz, Mustafa Kemal’in Anıtkabirdeki mezarından bahsetmiyoruz, Mustafa Kemal’in kendisinden bahsediyoruz. Biz Mustafa Kemal’e karşı değiliz, biz Mustafa Kemal’in tanrılaştırılmasına karşıyız. Hıristiyanların haçlarına karşıyız, onun oğul olduğu inancına karşıyız ama Peygamber İsa da Peygamber Muhammed gibi bizim peygamberimizdir. Aralarında fark kabul etmeyiz. Mustafa Kemal de devletimizin kurucusudur, ona karşı değiliz.

فَتًى kelimesi burada nekre gelmiştir. Tam Türkçedeki genç kelimesinin karşılığıdır. 15 yaşına gelenden başlar, otuzlu yaşlara kadar gider.

فَتِيّkuzu, civciv, dana benzeri genç yaştaki hayvanlara farklı adlar verilir. İnsanın genç yaştakilerine فَتَى denmektedir. Ayrıca terazideki bir kefeye deفُتَيّdenmektedir. Fetva kelimesi buradan gelir.

Kur’an’da فتي 21, فتء 1 defa geçer. Toplam 22 (2*11) eder.

ف ayrılıp bitişik kalma anlamındadır, ت oluşmayı, و birliği, ي kolaylığı ifade eder.

Fetva ile feta arasındaki yakınlık şuradan gelir: feta araştırma dönemidir, sorma dönemidir. Fetva deneme dönemidir. Kişi 15 yaşına geldiği zaman henüz içtihat yapacak durumda değidir.15 yaşına kadar anne babasının fetvaları ile hareket eder ve yaptıklarından anne babası sorumludur. Adam öldürse, öldüren kişi değil, onun velisi sorumlu olur. Diyeti babasının akilesi öder. Baliğ olduktan sonra artık sorumlu bizzat kendisidir ve ona kısas uygulanır. Ona fetva vereni kendi içtihadı ile kendisi seçer. Ona fetva veren sorumlu değildir. Çünkü fetva isteyen odur ve fetvası ile amel etmek zorunda değildir. Dayanışma ortaklığı sadece diyetin ödenmesinde yardımcı olur. Kasten işlediği fiillerinden dolayı kısasa tabi olur, affedilirse mağduriyetini önce dayanışması öder, sonra onu kendisi dayanışmasına öder.

يُقَالُ لَهُ

YuQAvLu LaHUv (YuFGaLu LaHu)

“Ona kavl olunur”

اِسْمُهُherkesin bir ismi vardır, anne babası ona o ismi koyar. Büyüdüğü zaman çevre ona o isimle seslenmektedir. Halk onu o ismiyle tanır. Arkadaşlarımızı ya ismiyle ya soyadıyla ya da mesleği ile anarız.

S. Akdemir’i soyadıyla, Bünyamin’i adıyla, Dr. Lütfi Hocaoğlu’nu mesleği ile anarız. Artık Dr. Mete de doktorsa bile ‘doktor’ deyince Lütfi’yi anlarız. Mete, Mete olarak bilinir. Benim memleketimdeki adım ‘Mühendis’ idi, çevremde ilk yüksek tahsil yapan bendim.

Bunlar bazen iyi isim olur, bazen kötü isim olur.

Kötü olan lakaptır, Kur’an’da nehy edilmiştir.

Burada ismi bu olan değil, şöhreti ‘İbrahim’ olan biri demiş olmaktadır. Mezopotamya’da müspet ilimler gelişmiş idi. Halk ilme saygı gösterir, herkes ilgilenirdi. ‘İbrahim’ kelimesi buradan doğmuş olabilir. Sümerceden çok İbranice bir kelime görünümündedir.

إِبْرَاهِيمُ (60)

EiBRAvHIMu

“İbrahim”

İbrahim’in kökü برهdir. بَرْقkelimesinden dönüşmüştür, şimşek demektir. Karanlıkta nerde olduğunuzu bilmezken şimşek çakar, birden ortalık aydınlanır, çevre görünür, nerede olduğunuzu bilir, ondan sonra ona göre hareket edersiniz. Bu tür aniden akla gelen delillere بُرْهَان (burhan) denir.

Peygamber İbrahim de öyle keskin zekâya sahip olduğu için ona İbrahim denmektedir. İbrahim yeryüzüne müspet ilmi yayan kimse olduğu için bu ad Allah tarafından verilmiştir. İslamiyet ve Hıristiyanlık onu peygamber olarak kabul eder.

Hindistan’daki Brahmanlık da onun adıyla yayılan ve üçüncü hanımından olan oğulları tarafından kurulmuş bir dindir. Budizm Brahmanizm’den de sonra gelmiştir. Yahudilik Hıristiyanlıkla beşeri din oldu. Brahmanizm de Budizm ile beşeri din oldu. İkisi de çıktıkları ülkede değil başka ülkelerde gelişti.

 

YORUM

Kur’an uygarlığı peygambere değil kitaba dayanır.

Oysa Musa’nın uygarlığı ve İbrahim’in uygarlığı kişilere dayanmıştır.

Sure sizin zikriniz (düzeniniz) (لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ10. ayet) demekle başladı. Önce Musa’nın düzenini, sonra da İslam düzenini anlattı. Size İsrail oğullarına gönderilen peygamber gibi peygamber diyerek Kur’an uygarlığının Tevrat uygarlığı üzerine kurulduğunu ifade etmektedir. Bununla beraber tüm beşeri uygarlık İbrahim uygarlığının devamıdır. Bugün yeryüzünde dört büyük din haktır. İnsanlık bu uygarlıklarla ilerlemektedir.

İbrahim’siz bir uygarlığı Sovyetler denedi ama ömrü bir asır bile sürmedi. Sıkılmadan ‘Avrupa insan hakları’ diyorlar. Tevrat ve Kur’an’dan başka onların bildiği ne hak vardır ki. Roma hukuku diyorlar. Böyle bir hukuk yok. Kıbrıslı Zenon’un laikleştirdiği 12 levha kanunları ile resmen Hıristiyanlığın geliştirdiği Justinyanus’un kuralları dışında Avrupa’nın nesi var?   

Medeniyetleri İbrahim’in vârisleri kurdular. Bundan sonra da onlar kuracak ve yaşatacaklar. Kur’an’a kadar Allah’ın gönderdiği resuller ve nebiler kurdular. Kur’an’dan sonra “Ben ali mümin” olacağım diyenler kuracaktır. Siz bu seminerleri okuyanlar kuracaklardır.

Kur’an’ı 1000 sene öncekine göre yorumlayarak okuyanlar da size cemaat hazırlıyorlar. İlk öğrenenler ise direnecekler ama sonra teslim olacaklardır. Allah eksiksiz her şeyi hazırlamaktadır. Bize düşen Allah’ın/Kur’an’ın emirlerine uymaktan ibarettir; kişilerin değil Allah’ın emirlerine uymaktır. Allah da bize kitapları ve ilmi ile emir vermektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“İbrahim diye çağrılan bir gencin bunları söz ettiğini işittik dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“İbrahim diye kavl edilen bir fetanın onları zikrettiğini sem’ ettik diye kavl ettiler.”

 

QAvLUv SaMıGNAv FaTan YaÜKuRuHuM YuQAvLu LaHUv EiBRaHIyMu

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ(60)

 

***

 

قَالُوا فَأْتُوا بِهِ

QAvLUv FaETUv BiHIy (FaGaLUv FauFGuLUv BiHIy)

“Onunla ityan edelim diye kavl ettiler”

Birileri soruyor. Diğerleri söylüyor. Sonunda ortak karara varıyorlar.

Küçük topluluklarda düzen böyle oluşur. Biri bir fikir ortaya atar. Diğerleri görüşleri ile katılırlar. Sonra biri bir karar verir, diğerleri de ona katılırlar. Katılmayanlar da olabilir.

Burada getirin emri kendi kendilerinedir, getirelim şeklindedir. Kendi kendilerine öneriyorlar. Yine söyleyen birileridir ama diğerleri onların söylediğine sükût ederek katıldıkları için hepsi söylemiş olurlar.

عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ

GaLAy EaGYuNı elNAvSı (GaLAv EaFGuLı eLEaFGAvLı)

“Nâsın a’ynlarına”

النَّاس kelimesi الأُنَاس‘dan dönüşmüştür. فُعَالkalıbında cemdir. الْأَرْضِve الَرْضِ, ikisi de mütevatir kıraattir. Bana göre الْأُنَاس da النَّاس olarak okunabilecektir. Kural dışı أ düşmüş, الْنَاس olmuştur. لkural içi olarak نye dönüşmüş, şemsi harf olan ن‘nin şeddelenmesiyle, النَّاس olmuştur. Muhatapları ifade eder. ‘Bayanlar, baylar’ yerine ‘Ey nâs’ dersiniz. Toplantıya katılmış olanlara hitap etmektedir. İbrahim’i bulup getireceklerdir. Buna karar veriyorlar. Parmak hesabı ile değil, maşeri karar şekilleri ile getiriyorlar.

لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ(61)

LaGalLaHuM YaŞHaDUvNa (LaGalLaHuM YaFGaLUvNa)

“Şahitlik edebilsinler diye.”

Putları kimin kırdığına şehadet edeceklerdir. Ağızdan ağıza dolaşan sözlerle kişiyi mahkûm etmiyorlar. Şahitler talep ediyorlar.

Demek ki bugünkü insanlık İbrahim’in müşrikleri seviyesine çıkmamıştır. Kişiyi sorgusuz sualsiz hapse atıyorlar, bir sene sonra ifadesini alıyorlar!

İslam kamu düzeninde şehadet çok önemli yer tutar. Yargı üstünlüğü vardır. Yargı kararı ile devlet başkanı bile asılabilir. Yargının dört dayanağı vardır. Dayanışma ortakları davacı olurlar, raporlarına dayanırlar. Sonunda soruşturmacılar (şehidler) soruşturma yaparlar. Bunlar bilirkişilerin raporlarına dayanırlar. Hakemler hükmederler. Hakem kararları kesindir. Silahlı güç yani siyasi dayanışma infaz eder. Yönetimde denge böyle oluşmuştur.

 

YORUM

Topluluğun dikkatini çekebilmek için onların garip görecekleri bir iş yapmanız gerekmektedir. İbrahim Peygamber de bunu yapıyor. Putları bulundukları yerlerinden indiriyor. Başka yerlere koyuyor.

Biz Akevler olarak ne yaptık?

Sermaye iktidarda olanları zorluyor ve İslam düşmanlığı yaptırıyordu. Askerleri düşmanlarla tehdit ediyordu. Sonra Demokrat Parti zamanında Sermaye ile tehdit edildi. Her iki parti de Müslümanlara zulüm yapıyordu. Böylece yönetim ile halkın arası açılmıştı. Sonra da halkı organize ediyor, yöneticilere saldırtıyordu. Böylece yöneticilere istediklerini yaptırıyordu.

Türk milletinin ve ordunun sabrı ile ülkemiz cumhuriyetimizin yüzüncü yılını doldurmuştur. Mustafa Kemal’in dirayetli uygulamaları ile inkılaplar iç savaş çıkmadan kapatıldı. İ. İnönü, C. Gürsel, K. Evren, H. Akar büyük adımlar attılar, devletimiz bugün varlığını sürdürüyor.

Peygamber İbrahim’in kıssası günümüzü anlatıyor. Sermaye ve Dolar’a tapanlar, İbrahim’e yapılanları yapmaya çalışıyorlar ama başaramıyorlar. Sonunda İbrahim’i orada koruyan sonra Musa’yı da korumuş, İsa’yı da korumuş. Mağarada Muhammed’i de korumuş. Bugün de bizi koruyor. Çünkü diyoruz ki; innellahe meana.

Elbette ortaklık düzenine kolay geçilemeyecektir ama geçilecektir.

 

Öz Türkçe ile:

“’Tanıklık etsinler diye onları elin gözleri önüne getirelim.’ Dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Şehadet etsinler diye nasın ayınlarına onunla ityan edelim diye kavlettiler.”

 

QAvLUv FaiETUv BiHIy GaLAy EaGYuNı elNAvSi LaGalLaHuM YaŞHaDUvNa

قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ(61)

 

***

 

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Burada ‘Kararları yerine getirdiler.’ cümlesi mahzuftur. İbrahim nâsın önüne çıkarılıyor. İbrahim kaçmıyor, tam tersine ortaya çıkıyor. Onlarla karşılaşmak ve tartışmak istiyor.

Akevler l980’lerde hemen her hafta mahkemelerin önüne çıkıyor ifade veriyordu. Bu bizi rahatsız etmiyordu. Tam tersine tebliğ imkânı bulduğumuz için memnun oluyorduk. Kendimizden emindik. Korkumuz yoktu. Emindik, çünkü biz şeriata uyduğumuz gibi kanunlara da uyuyorduk. Yine korkmuyorduk çünkü biz kendimizi savunacak bilgilere sahiptik. Bürokratlara kanunları biz öğretiyorduk.

Evet, bilgi çok büyük bir güçtür. Ancak bilenler doğru yolda olabilirler. Günde beş defa toplanıp ders yapmayı Allah bunun için emretmiştir.

Ne yapıp yapacaksınız ve yüz lojmanlı apartmanlara taşınacaksınız. Orada bilginiz tamamlanacak. Siz galip geleceksiniz.

Peygamber İbrahim seve seve nâsın huzuruna çıktı. Endişesi yoktu. Çünkü Allah onu koruyacaktı. Korumasa ne olacaktı ki; ölecekti. Allah’ın emrini yerine getirdiği için ölecekti. O oğlunu bile O’nun için kesmeye razı olmadı mı? Oğlu İsmail babasına ne demişti; inşallah beni sabredenlerden bulacaksın (Saffat, 37/102).

أَأَنْتَ فَعَلْتَ هَذَا

Ea EaNTa FaGaLTa HAvÜAv (Ea EaNTa FaGaLTa HAvÜAv)

“Bunu sen mi fiil ettin?”

Önce ona soruyorlar.

Soruşturmanın kuralıdır. Önce davalı dinlenir. Müşrikler de böyle yaptılar. Uygar topluluk idiler. Bize örnek olmasalar da onlar da hukuk kurallarına uyuyorlar.

Ancak yirminci yüzyılın insanı kural tanımaz durumdadır. “Vay seni FETÖ’cü” deyip sormadan saldırıyorlar. İlk yapılacak iş Gülen’in ifadesine başvurmadır. “Türkiye’ye gelmiyor” diyemezsiniz. ABD mahkemelerine havale edersiniz, onlar ifadesini alırlar. Gıyabi olarak yargılarsınız. Olayları aydınlığa çıkarırsınız.

Olur mu? Sermaye’nin faturayı birisine ödetmesi gerek!

بِآلِهَتِنَا

Bi EAvLiHaTıNAv (Bi FAvGıLaTıNAv)

“İlahlarımıza”

İbrahim’in istediği muameleyi yapabildiği şeyler nasıl ilah olacaktır? Dolar ve oy nasıl olur da iktidar olur? ABD’de bile seçim hilelerle doludur. Eğer ekseriyet oyu gerçekten geçerli ise neden hile yapılabilmektedir. Mukaddes olan varlık, tanrı nasıl oluyor da üç dört hokkabazın elinde oyuncak haline getiriliyor. Dolar madem güçlüdür neden müdahale edilebiliyor? AK Parti’nin Dolar’ı reddetmesi gerekirken Dolar’ı koruyor, onu düşürmek için faizi yükseltiyor enflasyonu yükseltiyor.

يَاإِبْرَاهِيمُ(62)

YAv EiBRAvHIyMu (YAv EiFGAvLIyLu)

“Ya İbrahim”

Soruşturmada kişinin kimliğini tespit etmek önemlidir ve kim suçlanıyorsa onun adı zikredilecektir. Örnek olarak Gülen’e sor “15 Temmuz hareketine sen mi emir verdin?” diye O, “Hayır, ben emir vermedim” derse, ondan sonra iddia edenlerden soruşturmacılar getirilecek. MİT mademki her şeyi dinleyebiliyor, neden Fethullah Gülen’in emir bandını ortaya çıkaramıyor? Sermaye’den başka kimse kimseyi dinleyemiyor. Bugünkü dinleme teknolojisi onda vardır. Alıyor, istediğine veriyor ve o da ortaya koyuyor.

 

YORUM

İbrahim Peygamber’in başlattığı cihad devam etmiş, Kur’an’la en son seviyesine ulaşmıştır. Kur’an son kitaptır. Vahyi meleklerden alan son nebi de Muhammed’dir. Bugün biz İbrahim Peygamber’in başlattığı cihadı devam ettiriyoruz. Kıyamete kadar bu cihat devam edecektir. İnsanlık hak ve batıl arasındaki çatışma ile ilerleyecektir. Artık yeni kitaba ihtiyacımız yoktur. Kur’an kitap olarak bize yeterlidir. Bize düşen onu anlamak ve uygulamaktır. Yeni bir peygamber de gelmeyecektir, ilim adamları onların görevini göreceklerdir.  

“Biz Kur’an’ı ilim üzerine tafsil ettik.” diyor. Anlamlar değil ilim üzerine tafsil diyor. İlmin verilerini batılılar deşifre eder. Onlar söylüyor, biz onların ilmi ile Kur’an’ı yorumluyoruz. Batılılarla doğulular arasındaki ihtilaflarda sonunda doğulular kazanmış. Batılıların geliştirdikleri ilimle doğulular galip gelmiştir.

Prof. Dr. Caner Taslaman “Tanrı Parçacığı” diye bir kitap yayınlamıştır. Batı tek parçacık arıyor. Onun özelliği ile bu kâinat oluşmuyor diyecek. Pratikte bulamadılar ama teorik olarak bulduk diyorlar ama teorilerini ortaya koyamıyorlar. İsmini tartışırlar.

Kur’an kâinatın dörtlü sistemle yaratıldığını söylüyor. Dört tür parçacık var, pozitif ve negatif yüklü parçacıklar da ikiye ayrılmaktadır. Pozitif ve negatif kütleli parçacıklar. Böylece kâinat bir değil dört parçadan oluşmuştur. Kur’an’ın haber verdiklerini müspet ilim bir bir ispat etmiştir. Tanrı parçacığı değil Tanrı’nın parçacıkları vardır, dört parçacıktır. Bizim kâinatta yalnız birbirini çeken kütle parçacıkları vardır. Birbirini iten parçacıklar birbirinden kopmuş ve uzaklaşmaktadırlar.

İbrahim Peygamber servetiyle cihad yapmadı, İbrahim Peygamber silahı ile cihad yapmadı. İbrahim Peygamber tarikat kurup cemaati ile cihad yapmadı. İlmiyle cihad yaptı. Kur’an nazil olduktan sonra artık diğer cihatlar sona erdi. İlimle cihad yapma durumundayız.

 

Öz Türkçe ile:  

“‘Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın Ey İbrahim?’ dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“İlahlarımıza bunu sen mi fiil ettin Ya İbrahim diye kavl ettiler.”

 

QAvLUv EaEaNTa FaGaLTa HAvÜAv BiEAvLiHaTıNAy YAv EiBRAvHIyMu

قَالُوا أَأَنْتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَاإِبْرَاهِيمُ(62)

 

***

 

قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا

QAvLa BaL FaGaLaHUv KaBIyRaHuM HavÜAv (FaGaLa BaL FaGaLaHUv FaGIyLuHuM HavÜAv)

“Onların bu kebiri onu fiil etti diye kavl etti”

أَكْبَرُهُمْ demiyor, كَبِيرُهُمْ diyor. Çünkü eşit seviyede putlar vardı. Aralarında çatışma vardı. Yarışma vardı. Uzlaşma sonunda oraya getirip konmuşlardı. Yoksa her biri başka bir kabilenin ilahı idi. Onlardan biri diğerlerini yenmiş, onları ilahlıktan azletmiştir.

فَاسْأَلُوهُمْ  

FauSEuLUvHuM (FaEuFGuLuHuM)

“Onlara sual ediniz”

Putları kırmadığı, sadece yerinden indirdiği buradan da anlaşılıyor. Eğer onları kırsaydı onlara nasıl soracaklardı. Onlar orada duruyordu. Baştan verdiğimiz mana burada teyit ediliyor. Kur’an mübin beyan eden bir kitaptır.

إِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ (63)

EiN KAvNuv YaNOıQUvNa (EiN KAvNUv YaFGıLUvNa)

“Eğer nutk ediyorlarsa”

نِطَاق‘kuşak, kemer’ demektir. Düşünürken düşünceyi tamamlamak, bağlayarak konuşmak nutk etmek demektir. Kelam cümle, nutuk cümleler topluluğu demektir.

ن belirsizliği, ط uyumu, ق gücü ifade eder.

“Nutk etmek” lafızlarla olsun başka şeylerle olsun bir şeyi anlatmaktır.

 

YORUM

İbrahim Peygamber kavmine putların konuşamadıklarına dikkat çekiyor. “Onlara sorun” diyor. Fiilen yanlış yolda olduklarını söylemiş oluyor.

Dolar’ı veya Tük Lirası’nı alıp parçalamayacağız. Dolar’ı geçersiz hale getirecek, Altın Bonosunu çıkaracağız. Dolar’la Bono mücadele edecek ve Bono yenecektir. Yani Dolar’ı ilahların tahtından indireceğiz.

İbrahim Peygamber burada yalan söylemiyor. Orada olduğunu itiraf ediyor. “Ben yapmadım.” demiyor. بَلْ kelimesini kullanıyor. “Bu büyükleri yaptı.” diyor. Oysa o yapmamıştı. Biraz sonra aynı mecliste gerçeği söyleyeceği için henüz yalan söylemiyordu. Meclis dağılmadan önce söylenen sözlerle hüküm verilemez. Meclis dağılmadan önce onlara gerçekleri anlatacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Bunu bu büyükleri yaptı, konuşuyorsa onlara sorunuz’ dedi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bunu bu kebirleri fiil etti, nutk ediyorlarsa onlara sual edin diye kavl etti.”

 

QAvLa BaL FaGaLaHUv KaBIyRuHuM HAvÜAv Fa uSEuLUvHuM EiN KAvNUv YaNOıQUvNa

قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ(63)

 

***

 

فَرَجَعُوا إِلَى أَنْفُسِهِمْ

FaRaCaGUv EiLAv EaNFuSiHiM (FaFaGaLUv EiLAv EaFGuLiHiM)

“Nefislerine rücu ettiler”

Beklemedikleri cevapla karşılaştılar.

Devlet Güvenlik Mahkemelerinde muhakeme edilirken, “Sen kooperatifi şeriatla mı idare ediyorsun?” diye sordular. Bekledikleri cevap, “Hayır efendim, ben şeriatla idare etmiyorum.” idi ama ben, “Evet, ben şeriatla idare ediyorum, çünkü şeriat kanun demektir, meşru kelimesi demek şeriata uygun demektir, Meclisimiz de teşri meclisidir” dedim.

“İslam düzenine göre yönetiyormuşsunuz.” dediler. “Tamam, ben İslam düzenine göre yönetiyorum, Türk yasalarında ne İslam yasaktır ne de düzen yasaktır.” dedim.

“Laikliğe aykırı yönetiyormuşsun.” dediler. “Hayır! Laiklik anayasada tarif edilmiştir. Devletin temel düzenidir deniyor, ben devletin temel düzeni şöyle dursun, devletin sıradan düzenini bile değil, kooperatifi yönetiyorum. Dini hissiyata dayalı deniyor, ben dini fikriyata göre yönetiyorum.” dedim. Dince mukaddes sayılan şeyleri değil, ortak para borç alarak kutsiyetle ilgili olmayan şeylerle yönetiyorum. İstismar edemez veya kötüye kullanamaz deniyor veya değil ve denmeli ikisinin bir arada olması gerekir dedim. “Kötüye kullanmak başkasına zarar vermektir.” dedim.

Takipsizlik kararı almak zorunda kaldılar.

İlmin bir gücü vardır, insanlar ona itaat etmek zorunda hissederler.

فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنْتُمُ الظَّالِمُونَ(64)

Fa QAvLUv EinNKuM EaNTuM ejJAvLıMUvNa (EinNaKuM EaNTuM elFAvGıLUvNa)

“Biz zalimiz diye kavl ettiler.”

İbrahim Peygamber’i suçlamakla biz zalimiz anlamındadır. “Putlara tapmakla zulmediyoruz.” demiş olurlar. Putlara tapanlar neden zalim oluyorlar? Putları güçlü gösteriyor, onları tanrı yapıyor, kendileri de onların en yakınları olmaları sebebiyle kitleleri sömürebiliyorlar. Çıkarlarından dolayı zalimdirler. Liderleri ve şeyhleri kendi çıkarlarından dolayı büyütürler. Onlar sayesinde büyüdükleri için de onların etkisinin dışına çıkamazlar.

Dünün müşrikleri nasıl zulüm ediyor idiyseler, bugünün Sermaye ve siyaseti de böyle zulmediyor. Tarihi çatışma buradan başlıyor. Bize karşı hasmane davranmalarının sebebi budur. Kendi düzenlerinin bozulacağını zannediyorlar. Oysa Mekke müşrikleri İslamiyet’ten sonra dünyanın en zengini oldular. Bolluk ve bereket gelince herkes yararlanmaya başlar. Kıtlık ve yokluk olunca ise her tarafta kıtlık ve yokluk olur.

Bugünkü müşrikler de zalim olduklarını biliyorlar ama çıkarları sebebiyle zulme devam ediyorlar. Yeni düzen kurulmadıkça onların zulmü devam edecektir. Biz semt kooperatiflerini kurarak yeni düzeni kurduğumuzda onlar ya bize katılacaklar yahut kendi kendilerine yok olup gideceklerdir.  

 

YORUM

1970’lerin başında siyaset yapmaya başladığımızda Necmettin Erbakan teşhisle işe başladı. Mevcut sömürü düzenini anlattı. Ben muhalefet ettim, teşhis çalışmalarına katılmadım. “Kötülemekle bir yere varamayız.” dedim. O ısrar etti. Bunun işe yaramayacağını sanmıştım. Oysa ne oldu?

Bu anlatmalar sonunda askerler bize karşı olmaktan vazgeçtiler. O zaman Bursa’da sürgünde olan Humeyni bizi örnek aldı ve İran’da devrim yaptı. Gorbaçov Humeyni’yi örnek aldı ve Sovyetleri dağıttı. ABD’de inkılap oldu, bir zenci Müslümanın oğlunu (Obama’yı) devlet başkanı yaptılar. Kilise bizimle oldu. Dünya zulmettiklerini öğrendi.

Bugün bu durumdalar. Elbette zulümlerine devam edeceklerdir. İbrahim Peygamber’e yaptıklarını bize yapmaya çalışacaklar ama başaramayacaklar. 4000 tırlık silahı Araplara sattılar ve bu silahları kuzey Suriye’deki teröristlere dağıttılar, eğittiler. Öbür taraftan Türk ordusunun, Putin’i aracı yaparak Suriye’ye girmesini sağladılar. Benzer oyunu Basra körfezinde yapmışlardı. Önce Kuveyt’e saldırtıp sonra da işgal ettiler.

Türk ordusu ne yaptı? Afrin’e girdi. Tırlar dolusu silahları ordumuza bırakıp gittiler. Halk Türk ordusunu kurtarıcı olarak karşıladı.

 

Öz Türkçe ile:

“Kendilerine döndüler, ‘Biz ezenleriz’ dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Kendilerine rücu ettiler, biz zalimiz diye kavl ettiler.”

 

FaRaCaGUv EiLAy EaNFuSiHiM Fa QAvLUv EinNaKuM EaNTuM elJAvLıMUvNa

فَرَجَعُوا إِلَى أَنْفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنْتُمُ الظَّالِمُونَ(64)

 

***

 

ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُءُوسِهِمْ

ÇümMa NuKiSUv GaLAv RuEuvSiHiM (ÇümMa FuGıLUv GaLAv FuGUvLiHiM)

“Sonra re’slerine nuks edildiler”

İnsanlar sözlerle konuşurlar, gözlerle ise anlaşırlar. Cevap veremez duruma düşünce kişi düşünmeye başlar. Düşünebilmesi için de başını eğer ve göz göze gelmek istemez.

Burada “Sonra” (ثُمَّ) denmiştir. Yani kendi aralarında görüşüp konuştuktan sonra tekrar karşılaştıklarında başlarını eğmişlerdir. Demek ki İbrahim Peygamber onları perişan etmiştir.

Biz 50 senedir bir şeyi anlatıyoruz. Başlangıçta faize karşı çıktık. Faizin ne olduğunu biz de bilmiyorduk. Sonra ilmi çalışmalarımızda çeşitli faiz tarifleri ile karşılaştık. Son yaptığımız tarifte “Rizikosuna katılmadan elde edilen kazanç faizdir.” dedik. Biz değil resul demiş veya sabit kâr faizdir, sabit ücret faizdir, sabit kira faizdir, sabit vergi faizdir. Başka bir tarif daha yaptık, veresiye satışlar da faizdir dedik. Bu söylediklerimize itiraz etmediler. Bize cevap vereceklerine hapishanelere gönderdiler.

‘Başlarını eğdiler’ demek ‘Cevap vermediler’ demektir. Evet, onlar başlarını eğmiş durumdadırlar. Bize cevap veremiyorlar. Televizyonları ve gazete sütunlarını kapatarak yandaşlarını şimdilik idare ediyorlar. Tarihteki bütün inkılapları böylece durdurduk zannettiler ama durduramadılar. Bugün de durduramayacaklardır.

لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاءِ يَنْطِقُونَ (65)

LaQaD GaLiMTa MAv HAvEuLAvEi YaNOıQUvNa (LaQaD FaGıLTa MAv HAvEuLAEi YaFGıLUvNa)

“Bunların nutuk etmediğini sen ilmediyorsun.”

Bunu kendi içlerinde dediler.

“Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası”nı oluşturduk. Millî Görüşçü arkadaşlarımıza dedik ki; ya bizi destekleyin ya da eleştirin. Hiçbirisini yapmadılar.

S. Zaim ve H. Karaman ilkeleri koydular. Uygulama ise yönetici tarafından yapılır diye yazdılar. “Adil Düzen çalışmaları eksiktir uygulanamaz” dediler. Biz teorisini yapmıyorduk ki uygulamasını yapıyorduk.

Soruyoruz; hem ekseriyetin dediği olacak hem de laik olacaklar, bu nasıl olacak diyoruz. Ses yok. Sermaye onu konuşturdu, konuşturdu. Şimdi adı sanı duyulmuyor. Koru’nun yaptığını bile yapmadı.

 

YORUM

İnsanda dört meleke vardır; fikir, his, irade ve ünsiyet. İnsanlığın fikri ilimlerdir. İnsanlığın hissi dinlerdir. İnsanlığın iradesi ekonomidir. İnsanlığın ünsiyeti siyasettir.

Dinler ikiye ayrılırlar; hak dinler, batıl dinler. Hak dinler ilmin verilerine inanan ve onun için cihad yapan dinlerdir. Batıl dinler ise heva ve heveslerine uyup çatışan dinlerdir. Bugün insanlar batıl dinler içindedirler. 1000 sene önceki içtihatlar bugünkü sorunları çözmüyor. Şeriatın dedikleri uygulanmıyor. İnsanlar dinlerine uymayı hepten bıraktılar. Dini sözde yaşıyorlar ama özde laikler.

Yeni içtihatlar yapıp ortaya çıkmak yetmez, söylemek yetmez, göstermek gerek.

İbrahim Peygamber bu mücadeleye başladığı zaman onun yanında kimse yoktu. Mustafa Kemal diyor ki, “Vazifeye atılmak için içinde bulunduğun ahval ve şeraiti düşünmeyeceksin”. Başarının sırrı budur. Bunun yapılması gerekir diyorsanız hemen yapmaya başlayacaksınız; yarın değil bugün yapacaksınız.

 

Öz Türkçe ile:

“Sonra başları eğildi, ‘Bunların konuşmadıklarını sen biliyorsun’ (dediler).”

Kur’an kelimeleri ile:

“Sonra re’slerine nuks edildiler, bunların nutuk etmediğini ilmediyorsun (diye kavlettiler).”

 

ÇümMa NuKiSUv GaLAy RuEUvSiHiM LaQaD GaLiMTa MAv HAvEuLAvEi YaNOıQUvNa

ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاءِ يَنْطِقُونَ(65)

 

***

 

قَالَ

QAvLa (FaGaLa)

“Kavl etti”

İbrahim Peygamber artık hedefine ulaşmıştır, tüm belde halkı onu konuşuyor. Şimdi artık onun sözlerine çevre kulak verir.

Bugün de bizim taktiğimiz bu olmuştur. Akevler’e, Adil Düzen’e kimse kulak vermiyor sadece mücadele ediyorlardı. Bu sebeple biz Gülen’e karşı çıkmadık, AK Parti’ye karşı çıkmadık, İslam düzeninin gündeme gelmesi için AK Parti ve Gülen’i destekledik. Sonuçta Allah’ın dediği oldu, şimdi yeryüzünün gündemi Müslümanlar olmaktadır. Bizim de söyleme zamanımız gelmiştir.

AK Parti ile Gülen arasındaki kavga İslam’ı gündeme getirdi. Böylece dünya artık bizden haberdardır, Kur’an’dan haberdardır. Şimdi bir şeyler yapıp göstermemiz gerekmektedir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları ve yüz villalı dinleme evleri onları uyaracaktır, sorunları çözmüş olacaktır.  

أَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ  

Ea Fa TaGBuDUvNa MiN DUvNı elLAvHı (Ea Fa TaFGaLUvNa MiNFuGLı elLAvHı)

“Allah’ın dunundan mı ibadet ediyorsunuz?”

Allah’ın dışında olana mı ibadet ediyorsunuz?

İbrahim Peygamber’in kavmi putlarına nasıl ibadet ediyordu? Kendilerine göre oluşturdukları şeriat vardı. Halk onun emridir diye hayatlarında bunu yaparlar. Çocuklarını bile öldürürler. Bunu tanrılarının emri olarak yaparlar. Gizli bir kuvvet onlara bunu sağlar. Henri Bergson ahlak ve dinin ikisinin kaynağı olarak ele alır bu kuvveti. İnsanlar o geleneğe uymak zorundadırlar. Cenaze ve düğün davetlerine katılmak. Davetlerde dans etmek ve hediyeleşmek törenleri vardır. Bunlar sadece davranışlar değildir. Bu sebeple bunlara ibadet denmektedir.

Kur’an’da ‘Eşi olmayanları evlendirin’ (Nur, 24/32) emri vardır. Bu, kişinin anne ve babasına emredilmemiş, topluluğa emredilmiştir. Eşlerin yeni yuva kurabilmeleri için yardım etme elbette iyi bir adettir ama bunu topluluğun baskısı ile yapmak şirktir, Allah’ın dunundakilere ibadet etmedir. Büyükler bir araya gelirler, herkesin varlığını ve yakınlığını göz önüne alarak yapacakları yardımı tespit ederler. Onlara bildirirler. Onlar da bunu yapabileceklerse yaparlar. Yapamazlarsa yapamayacaklarını bildirirler. Ondan sonra bu toplanan meblağlarla kalıcı bir şey yapılır. Bir işletmeye ortak edilir. Ona hayatları boyunca kira payı gelir. Darda kaldıkları zaman satar ve sıkıntılarını giderirler.

Bunun dışında aslında mevcut olmayan ama töre dolayısıyla yapılan harcamalar Allah’tan başkasına ibadettir. İbrahim Peygamber insanlara bunu söylemektedir.

Bizim kuracağımız semt kooperatiflerinde ve bucaklarında öyle düzen koymalıyız ki insanlar zor duruma düşmemelidirler. Evlilik masraflarını yapamadıkları için düğünlerini yapamayanlar bunlardandır. Taksitle mobilya alıp sonra karı koca borçlarını ödemek için büyük sıkıntılar çekmektedir. Kur’an bunu muaccel ve müeccel mihir ile çözmektedir. İmkânları olmayanlar müeccel mihirle evlenmektedirler.

مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ(66)

MAv LAv YaNFaGüKüM ŞaYEan Va LAv YaWurRuKuM (MAv LAv YaFGaLuKuM FaGLan Va LAv YaFGaLuKuM)

“Size ne bir menfaati ne de zararı olan”

Yukarıda هُمْgetirdiği halde burada مَا getirmiştir. Onların مَنْ değil de مَا olduğu belirtilmiştir.

Burada çok önemli bir hususa işaret edilmektedir. Ne zararı ne yararı olan şeylerle uğraşmayacağız, onlara ibadet etmeyeceğiz. Biz zararı olanlarla mücadele edeceğiz, yararlı olanlardan yararlanacağız. Sigara içmek zararlı olmasa bile yararlı olmadığı için Allah’ın dununda olana ibadettir. “Zamanını ve varlığını onu elde etmek için harcıyorsun” diyor. Şirkin yasaklamasının bir sebebi de budur. Bugün bürokraside icat edilen birtakım formaliteler var. Belki zararları yoktur ama yararları da yoktur. Onu zorunlu hale getirip insanlara onu yaptırmak Allah’ın dununda olana ibadet ettirmektir.

Şimdi ibadetin manasını daha iyi anlıyoruz. Devletin herkes için yasaklar koyması veya vecibeler getirmesi Allah’tan başkasına ibadet etmedir. Yahudiler peygambere diyorlar ki, “Biz hahamları rab ittihaz etmedik, Kur’an yanlış söylüyor.” Peygamber onlara “Siz onları helal olduğu halde haram etmediniz mi yahut helal ettiklerini haram kılmadınız mı? İşte rab ittihaz etme budur.” dedi.

 

YORUM

Roma’da formel (şekli) hukuk vardı. Şekle uymayan akitler geçersiz idi. Hıristiyanlık bu formel hukuku geliştirdi. Kur’an bunu tamamen kaldırdı. Maksat neyse hükmü ona göredir. Bir çift, evlenmek üzere hangi kelimeyi söylerse söylesinler kasıtları olan evlenmekse evlilikleri geçerlidir. Bu akit serbestliği sayesinde İslam medeniyeti gelişti ve dünyaya hükmetti. Avrupa inkılapları İslamiyet’in bu serbest sözleşme sistemini kabul etti. Böylece bugünkü uygarlığa ulaştı. Roma’da her şey şekli idi ve görevlinin huzurunda yapılırdı. Avrupa’da ve Türkiye’de nikahta ve tapuda hala vardır. İslamiyet’te hangi kelimelerle beyan ederlerse etsinler evlenenlerin ayrıca hiçbir resmi kayıt aranmaksızın evlilikleri geçerlidir.

Fıkıhta da kurallar vardır, şekiller vardır. Bu, kolaylık sağlamak ve taraflara yardımcı olmak için yapılır. Yoksa taraflar ona zorlamaz. Batıda bunun için ihtilaller olmuş ve ancak kanunla bu tür hükümlerin konacağı konmuştur. Sonraları bakanlara memurlarının yapacakları işleri kolaylaştırmak için yönetmelikler çıkarma yetkisi verilmiş. Sonra bu yetki resmen olmasa da fiilen genişletilmiş. Hükümler sivil halka da uygulanmış.

Yani Türkiye Roma’nın şekli hukukuna dönmüştür.

Topluluklar yaşlanınca bu tür zafiyete düşerler. Böylece tasfiye edilirler ve yeni uygarlık gelir. Biz, işçilik dönemi sona eriyor, ortaklık dönemi gelmektedir dediğimiz zaman ezbere söylemiyoruz, Kur’an ve müspet ilme dayanıyoruz.  

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Allah’tan başka size yararı ya da eksiltmesi olmayanlara mı tapıyorsunuz?’ dedi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah’ın dununda size bir menfaat veya zararı olmayana mı ibadet ediyorsunuz diye kavletti.”

 

QAvLa EaFaTaGBuDUvNa MıN DUvNı elLAvHı MAvLA YaNFaGuKuM ŞaYEan VaLAv YaWurRuKuM

قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ(66)

 

***

 

أُفٍّ لَكُمْ

EufFiN LaKuM (FuGLin LaKuM)

“Size üf olsun”

أُفّ ses taklidinden oluşmuş bir kelimedir. “Ah”dan farkı, ah’da temenni, öf’de ise isyan vardır.

أُفَّة‘tırnak kiri’ demektir.

Kur’an’da ءفف3, ءفق de 3 defa geçer. Toplam 6 (2*3) eder.

 ءgücü, فayrılmayı ifade eder.

‘Size üf’ olsun. Bırakın bunu, sizin lehinize olmak üzere bırakın. Bu tür bürokratik sistemleri terk edin. Bu sizin aleyhinizedir. Sizi gereksiz sıkıntılara sokmaktadır. İnsanları hayattan bıktırmaktadır. İşlerini yapamaz hale getirmektedir.

Hukuk düzeninde kimse kimseden izin almaz, kendi içtihadı ile amel eder, yanlış yaparsa hakemlere hesap verir, zarar varsa dayanışması tazmin eder.

وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ

Va Li MAv TaGBuDUvNa MiN DUvNı elLAvHı (Va LiMAv TaFGaLUvNa MiN FuGLi elLAvHı)

“Ve Allah’ın dununda ibadet ettiklerinize”

Burada مِنْ دُونِ اللَّهِ kelimesi tekrar edilmiştir. مِنْ دُونِهِ  denebilirdi. Çünkü biri âlemlerin rabbi Allah’a aittir, diğeri ise O’nun halifesi olan topluluğa aittir. Ancak Meclis’in kararı ile gerekli yükümlülükler konur. Yani kanunla bunlar yapılabilir. Kanunlar da ekseriyet parmağı ile değil, ittifakla çıkar.

Kanunlar bucaklarda yapılır. Merkez bucaklarının kanunları yalnız merkez bucakta uygulanır. Kararlarda ittifak gerekir. Ebu Hanife’ye göre şahitsiz nikâh fasittir. Dolayısıyla fasittir ama şahitsiz nikâhla evlenenlere ceza verilemez, çünkü cezalarda kesinlik şarttır. Ebu Hanife’ye göre vitir farzdır ama icma olmadığı için farz değil vaciptir. Batılılar İslamiyet’in bu kurallarını alarak cezalarda ve yükümlülüklerde kanunilik ilkesini getirmişlerdir.  

Bu aslında bürokratlara zarardır. Onları gereksiz işlerle meşgul etmekte ve asıl görevlerini yapamamaktadırlar. Gereksiz görevli istihdam edilmekte, kendileri de yeterli maaş alamamakta, rüşvet almak zorunda kalmaktadırlar.

أَفَلَا تَعْقِلُونَ (67)

EaFa LAv TaGQıLUvNa (EaFa LAv TaFGıLUvNa)

“Akl etmez misiniz?”

Bu kadar açık ve basit olan şeye aklınız ermiyor mu?

Sermaye devletleri batırmak ve halkı kendisine esir etmek için bunları yapmaktadır. Hükümetler de meclisler de buna uymaktadırlar. Ya görevlilere rüşvet veriyor ve bu saçmalıkları yaptırıyor yahut zorda olan iktidara borç veriyor da bunları yaptırıyor.

 

YORUM

Halk, partiler, iktidar, bürokrat dörtlüsü arasında tezgâh kurulmuştur. Halk partilere oy verir, partiler iktidarı oluştururlar. İktidar bürokratlarla anlaşır. Siz halka zorluk çıkarın, halk bize başvursun, biz telefon ettiğimizde işlerini yapın. Bürokratlar da öyle yaparlar. Zorluk çıkarabilmek için de bu işte zarar vermeyen faydası da olmayan şeyler mabut haline getirilmiştir. Halk işim görülsün diye partilere oy verir. Döngü devam eder.

Bu çağımızın en kötü mekanizmasıdır. Bu mekanizmayı değiştirmek en zor iştir. Bu döngüde ezilen kişidir. Çünkü herkes için ‘uf’ diyor Kur’an.

Suç kimde? Tüm insanlar suçlu mu?

Suç düzende!

İşte, ortaklık sistemi bu düzeni değiştirecek. İşçi olan bürokratları ortak edecek. Halk ortak olacak. Ortak olunca çıkar paralelliği doğacaktır. Dolayısıyla sistem yine dönecek ama artık zorluk çıkararak değil de çıkar sağlayarak bu döngü sağlanacaktır.

Bunları anlatabilmemiz için semt kooperatifleri kurup bürokrasi ile mücadeleyi kooperatiflere yaptırmak gerekir. İzmir Akevler Kooperatifi bu mücadeleyi yapmış. Ne var ki ortakları ortaklık sistemi getireceklerine kendileri iktidar olup aynı tezgâhı çalıştırmaktadırlar. Bu İzmir Akevler Kooperatifi’nin yaptığı hatalardan ileri gelmektedir.

Bu yazıları siz benzer hataları yapmayın diye yazıyorum.

Seminerleri takip edip onda tartışmalar ile dikkatli adımlar atınız.

 

Öz Türkçe ile:

“Yazıklar olsun size ve Allah’ın dışında taptıklarınıza. Düşünmüyor musunuz?”

Kuran kelimeleri ile:

“Size ve Allah’ın dununda ibadet ettiklerinize uf olsun. Akletmeyecek misiniz?”

 

EufFin LaKuM Va LiMAv TaGBuDUvNa MiN DUvNı elLAHı EaFaLAv TaGQıLUvNa

أُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (67)

 

***

 

قَالُوا حَرِّقُوهُ

QAvLUv XarRıQUvHu (FaGaLUv FagGıLUvHu)

“Onu tahrik edelim diye kavl ettiler”

İnsanlar tartışmada mağlup olunca işi zora koyarlar.

Bakıyorlar ki İbrahim Peygamber’i kavlen mağlup etmek mümkün değildir. O halde bunu susturalım. Sadece öldürme yeterli değildir. İbretamiz bir şekilde öldürelim. Herkes ders alsın ve bir daha buna benzer konuşmalar olmasın.  

Gazeteci Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesi olayı budur. Kaşıkçı öldürülmüştür ama büyük gürültü ile öldürülmüştür. Peygamber İsa da böyle öldürülmüştü. Usame de böyle öldürülmüştür. En yakınları onu öldürdüler. Belki de Kaşıkçı’yı da en yakınları kaçırdılar. Bir yerde yaşamaktadır. Öldürenler emir verenleri kandırıyorlar.

Görüşleri mermilerle öldüreceklerini sanırlar. Evet, mermiler sözün çıktığı beyni parçalayabilir ama söz artık ağızdan çıkmış ve diğer insanların beyninde yer almıştır. Hiçbir kurşun sözü öldüremez. Sonunda silah söze daima mağlup olmuştur.

Zulmün en büyüğünü Sovyetler yaptı. Kırk milyon insan o sistem için ölmüştür ama şimdi o düzenin yerinde yeller esiyor.

وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ  

Va EuNÖuRUv EAvLiHaTaKuM (Va EuFGuLUv EaFGıLaTaKuM)

“Ve ilahlarımıza nusret edelim”

Heykellerin dokunanları çarptığına inanılır da bu sebepten herkes korkusundan ona saygı gösterirdi.

İbrahim Peygamber onları alaşağı ettiği halde çarpılmamıştı. Şimdi ateşte yakarlarsa ilahlar ona çarpmış olacak, böylece ilahlıkları kanıtlanmış olacaktı.  

Sıradan bir ceza vermeyelim. İbret olacak ceza verelim. Onu ateşte öldürelim. Kur’an burada neden ateşte yaktıklarını açıklamış olmaktadır.

إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ (68)

Ein KuNTüM FAvGıLIyNa (EiN FaGaLTum FaGıLIyNa)

“Fiil edenler isek.”

Yani İbrahim Peygamber’e bir şey yapacaksak böyle yapalım. Peygamber Yusuf’a da böyle yapmışlar, öldürmemişler, kuyuya atmışlardı.

Buradan anlıyoruz ki İbrahim Peygamber’in kavmi de Allah’ın çizdiği senaryoyu oynuyordu. İbrahim Peygamber’i meşhur etmek için onların ona direnmelerini sağlıyordu. Bizim için ona teslim olup sabretmenin ötesinde yapacağımız bir şey yoktur. Gelen musibet ne kadar büyükse hayrı da o kadar büyük olmaktadır.

 

YORUM

 

İbrahim Peygamber söyleyeceklerini söylemiş ama ondan sonra verecekleri cezaya karşı direnmemiştir. Allah’ın emrini yerine getirmiş, sonra kadere teslim olmuştur.

Bizim yapacağımız da budur. Bize düşen vazifeyi yerine getirmeliyiz. İnsanlara saldırmamalıyız. Kimseye hakaret etmemeliyiz. Hatta suçlu bile kabul etmeyeceğiz. Çünkü suçlu olup olmadığını yalnız Allah bilmektedir. Ne amaçla onu yaptığını biz bilemeyiz. Biz ancak yapılan bir işin iyi veya kötü olduğunu biliriz. İyi işte yardımcı oluruz, kötü işte yardımcı olmayız, sadece korunuruz.

İbrahim Peygamber hiçbir direnme göstermeden onların yaptıklarına uymuştur.

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Onu yakalım, yapacaksak tanrılarımıza yardım edelim.’ dediler.”

Kur’an’a kelimeleri ile:

“Onu tahrık edelim, fail isek ilahlarımıza nusret edelim diye kavl ettiler.”

 

QAvLUv XarRıQUvHu VaUNÖuRUv EAvLiHaTaKuM EiN KunTuM FAvGıLIyNa

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ (68)

 

***

 

قُلْنَا يَانَارُ

QuLNAv YAvNARu (FaGaLNA YAvFaGaLUv)

“Ya nâr, diye kavl ettik”

Burada قُلْتُ demeyip قُلْنَا demesiyle bu işi meleklere yaptırdığını ifade eder.

“Ey nâr” diye hitap etmesi nârın zişuur olmasından dolayı değil قَوْلkelimesinin yalnız söz manasına gelmeyip etki manasına gelmiş olmasındandır. Mıknatısın demiri çekmesi de kavldır. Bir varlığı eğer istediğimiz gibi hareket ettiriyorsak o zaman biz ona kavl etmiş oluruz.

Allah, “Bir şeyi murat ettiğimizde ona ‘ol’ deriz o da olur.” diyor. Olmayan bir şeye nasıl diyecektir, olmadan evvel söylediğine göre onu nasıl duyacaktır? Bunu bugün çok kolay anlıyoruz. Beş boyutlu uzayda her şey vardır. Bizim uzayımızda yok demektir. Dışarıda bekleyen birine “Gir” dediğimiz zaman nasıl içeri girerse, üç boyutlu uzayda olmayan bir şeye üç boyutlu uzayda “Ol” derseniz o da oluvermiş olur. Aslında ben üç boyutlu uzayda oturmakta iken benim beş boyutlu uzaydaki ben orda duruyordur. Ayağa kalktığımda oturduğum beden beş boyutlu uzaya gidiyor ayaktaki bedenim ise üç boyutluya geliyor.

كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا

KuNIy BaRDan Va SaLAvMan (FuGUvLIy FaGLan Va FaGALan)

“Berd ve selam ol”

“Beş boyutlu uzaydaki soğuk ve selamet halinle üç boyutlu uzaya gel” dedik manasına gelir. Yahut ‘Ey ateş, İbrahim’in üzerinde yukarıya çık.’ anlamındadır. Bunun üç boyutlu uzayda izahı şöyledir. Bir mumu yaktığınız zaman ortası şişkindir, üstü ve altı dardır. Mumun orta kısmı yanmaz, çevresi yanar, dolayısıyla alt kısmında ateş olmaz. Aslında üste doğru soğuk hava vardır. Mumun üzerine yan olarak kibrit çöpünü tuttuğunuzda iki taraf yanar, ortası odun kalır. Böylece deneyebilirsiniz.

“Soğuk ol ve selamet ol dedik” diyor.

Selamet olması, çok rüzgâr esmesi ile daha rahatsız olmaması veya hasta olmamasıdır. Bir ocakta iç tarafta kömür tam yanmaz. Karbondioksit yerine karbon monoksit oluşmaktadır. Bu da zehirli madde olmaktadır. “Ateşe biraz yukardan yanmaya başla dedik” diyor. Meleklere böyle yaptırıyor.

عَلَى إِبْرَاهِيمَ (69)

GaLAy İiBRAvHIyMa (GaLAv İiFGaLIyMa)

“İbrahim’in üzerine.”

لِإِبْرَاهِيمَ olması gerekirken عَلَى إِبْرَاهِيمَdenmiştir. Burada عَلَىaslındaفَوْقَdemektir, İbrahim’in kendisinde değil de daha yukarısında yanmaya başlıyor demektir.

Burada عَلَى إِبْرَاهِيمَsona alınmıştır. Bunun anlamı şudur. Ateş yalnız onun için berd ve selam olmamakta, herkes için berd ve selam olmaktadır. İbrahim’in yanında biri olsaydı onun için de berd ve selam olurdu.  

 

YORUM

Burada İbrahim Peygamber Allah’ın resulü olduğunu, O’ndan vahiy aldığını, “Size tebliğ ediyorum, işte mucizem budur.” demiyor. Sadece onlara akıl yoluyla ve ilim yoluyla görüşlerini söylüyor. Sonunda galip geliyor.  

İbrahim Peygamber de Muhammed Peygamber gibi kişisel mucize ile değil de mantıki ifadelerle insanlara yanlışlarını gösteriyor. Muhammed Peygamber’e bir şey yapamadıkları gibi ona da bir şey yapamıyorlar. O müspet ilmin delilleri ile yanlışlarını söylüyor ve kendisinden çok zürriyeti insanlığı hidayete götürüyor. Muhammed Peygamber ise Kur’an ile insanlığı hidayete götürüyor. Irak’ta müspet ilim gelmiştir. Tümevarım vardır. Tümden gelim yoktur. Oysa Yunanistan’da tümden gelim vardır. Tümevarım yoktur. Cinsten neve, neviden cinse hükümleri götürmedir bunlar. Kur’an ise kıyası teşri etmiştir. Cengiz Demirci yandan gelim, yandan varım diyor. Yani cins ve neviler arasında değil de aynı özelliği taşıyanlar arasındaki ilişkilerle düşünmeyi geliştirmiştir. Temsili sistemi getirmiştir.

Kur’an lafzen Muhammed Peygamber’e nazil olmuştur. Uygulaması daha önceleri yapılmamıştır. Kur’an onları bir arada toplamış ve veciz bir şekilde ayet olarak ifade etmektedir.   

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Ey od, İbrahim’in üzerine soğuk ve esen ol.’ dedik.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ya nâr, İbrahim’e berd ve selam ol diye kavl ettik.”

 

QuLNAv YAv NAvRu KuvNIy BaRDan Va SaLAMan GaLAv İbRAvHIyMa

قُلْنَا يَانَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ(69)

 

***

وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا

Va EaRAvDUv BiHIy KaYDan (Va EaFGaLUv BiHIy FaGLan)

“Ve ona keyd irade ettiler.”

Bugünkü Batılılar gibi yaptılar, Türkiye’ye çeşitli keyd yapıyorlar. Ben bunları görünce üzülüyorum. Oysa Türkler bunları anlamadan devam ediyorlar. Sonunda bakıyorsunuz ki Türkiye kazanmış. Başkanlık sistemi ne kadar saçma bir şeydir ama Türkiye sanki başkanlık sistemine geçmemiş gibi devam ediyor. Saçma kanunlar yapılıyor ama uygulanmadıkları için zarar veremiyor. Trump ile Erdoğan’ın arasını ne kadar açmaya çalıştılar. Sonunda “Dostumdur.” dedi. 15 Temmuz kime yaradı? Türkiye’ye yaradı. Türkiye’yi etkin güçlerden biri yaptı. Akabinde yapılan Suriye harekâtında ordumuzun sapasağlam yerinde olduğu görüldü. Harekâtın sonunda ABD’de değişme oldu, Cumhuriyetçiler iktidar oldular.

فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ(70)

Fa CaGaLNAvHuMu eLEPSaRIyNa (Fa FaGaLNAvHuMu eLEaFGaLIyNA)

“Onları ahserler ca’l ettik.”

İmparatorluğumuzu yıktılar, biz kazandık, Cumhuriyetimizi kurduk.

Dinsizlik yaptılar biz kazandık, dinsiz olmadık, Anadolu İslamlaştı.

CHP’yi devre dışı yaptılar, biz kazandık, Demokrat Parti geldi ve Türkiye tarım döneminden sanayi dönemine geçti.

Demokrat Parti’yi yıktılar, biz kazandık, çok partili anayasayı elde ettik.

1980’de siyasileri hapse doldurdular, biz kazandık, ordumuz İslamlaştı.

28 Şubat oldu, biz kazandık, anayasa ekseriyeti ile iktidar olduk.

Şimdi de 15 Temmuz oldu, tekrar biz kazandık, etkin güç olduk.

Keyd yapıyorlar ve onlar kaybediyorlar.

 

YORUM

Kur’an’ı yorumlarken şimdi bize nazil oluyor diyeceksiniz ve yorumlayacaksınız. Eskiden başka türlü yorumlamış olabilirsiniz. Şartlar değişmiştir, size yeni şartlara göre hitap eder. Kur’an’ın diğer kitaplardan farkı budur. Kur’an bir canlı gibidir, sizinle devamlı konuşmaktadır. Aynı kelimeleri söylemekte ama farklı anlamları anlatmaktadır. Allah’ın kelamıdır. Allah da şimdi söylemektedir. Onun için zaman geçmez.

Bundan dolayıdır ki ben iki şeye vurgu yapıyorum. Biri, bugünkü iktidarın yaptıklarını da eleştiriyorum. Ona karşı olarak değil, onun dostu olarak. Bir de işçilikten ortaklığa geçme üzerine Kur’an’ı yorumluyorum.

Benim bugün söylediklerim yarın önemini kaybeder. O günün sorunlarına cevap vermeyebilir. Siz geçmiş müşahedelerden, benden ve arkadaşlarımdan, çağın âlimlerinden usulü (metodu, yöntemi) öğreneceksiniz. Televizyonu yayın merkezine nasıl bir sağlam bağlantı ile bağlarım, onu öğreneceksiniz. Siz Kur’an’ın manasını benden veya şimdiki arkadaşlarımdan değil, doğrudan Allah’tan alacaksınız. Allah size bildirecektir. O hayyum kayyumdur, lâ yemuttur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve ona tuzak kurmak istediler. Biz onları yitiren yaptık.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ona keyd irade ettiler. Biz onları ahserler ca’l ettik.”

 

Va EaRAvWUv BiHIy KaYDan FaCaGaLaHuMu eLEaPSaRIyNa

وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ (70)

 

İstanbul; 08 Aralık 2018

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

***

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
09.12.2018
18:21


1967...1968...1969...AKEVLER 52 YILDIR ÇALIŞIYOR...2016...2017...2018

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 991

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 991. Hafta - 08 Aralık 2018 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 991. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Dolar, FAİZ, ENFLASYON, TÜRKİYE

***

Adaylar VE BELEDİYE BAŞKANLARI

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Tartışan profesörler, çalışan Prof. ve ‘Adil Düzen’

Erbakan’ı Adil Düzen’den vazgeçirme raporu (tekrar)

‘Kooperatif(ortaklık)’ diyenleri anlıyor musunuz?-1

‘Kooperatif(ortaklık)’ diyenleri anlıyor musunuz?-2

Kooperatif ve TBMM’ndeki Yeni Hal Kanunu

Reşat Nuri EROL

 

***

 

ENBİYA SÛRESİ - 9. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَ (1) مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ (2) لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُوا هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ (3) قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (4) بَلْ قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلَامٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الْأَوَّلُونَ (5) مَا آمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ (6) وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (7) وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ (8) ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَاءُ وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ (9) لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (10) وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ (11) فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَ (12) لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ (13) قَالُوا يَاوَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ (14) فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ (15) وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ (16) لَوْ أَرَدْنَا أَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا إِنْ كُنَّا فَاعِلِينَ (17) بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ (18) وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ (19) يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ (20) أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ (21) لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ  رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ (22)لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ (23) أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ (24) وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ (25) وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ (26) لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ (27) يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ (28) وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِنْ دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ (29) أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ (30) وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (31) وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ (32) وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ (33) وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ (34) كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ (35) وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ (36) خُلِقَ الْإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ (37) وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (38) لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ (39) بَلْ تَأْتِيهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ (40) وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (41) قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ (42) أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ (43) بَلْ مَتَّعْنَا هَؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ (44) قُلْ إِنَّمَا أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ (45) وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَاوَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ (46) وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ (47) وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّقِينَ (48) الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ (49) وَهَذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ أَنْزَلْنَاهُ أَفَأَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ (50) وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ (51) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ (52) قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ (53) قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (54) قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنْتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ (55) قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ (56) وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُمْ بَعْدَ أَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ (57) فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ (58) قَالُوا مَنْ فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ (59)

 

***

 

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ (60) قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ (61) قَالُوا أَأَنْتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَاإِبْرَاهِيمُ (62) قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ (63) فَرَجَعُوا إِلَى أَنْفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنْتُمُ الظَّالِمُونَ (64) ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاءِ يَنْطِقُونَ (65) قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ (66) أُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (67) قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ (68) قُلْنَا يَانَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ (69) وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ (70)

 

***

 

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Bundan önceki ayette geçen قَالُوا ‘daki cem vavı İbrahim’in kavmine gitmektedir, buradaki de İbrahim’in kavmine gitmektedir. İlki İbrahim’in kavminin bir kısmına, diğeri de başka bir kısmına gitmektedir. Demek ki cem vavının olduğu yerde bütün fertlerin onu söylemesi gerekmiyor, bazılarının söylemesi için de bu kullanılabilir. Bu sözler için böyle olduğu gibi kıyas yoluyla fiiller de böyledir.

Bunun manası nedir?

وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ‘deki (Ali İmran, 3/159)  هُمْ zamiri istiğrak için olsa topluluk içinde herkesle istişare etmesi gerekir ama bir kısmına işaret ediyorsa, o zaman ‘sadece o işle ilgili olanlarla istişare et’ emri çıkar. Burada bu kural da anlatılmaktadır.





Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2765 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2060 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1647 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1907 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1934 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1707 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1549 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1621 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1946 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1898 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1539 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1855 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1678 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1836 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1814 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1714 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1929 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1869 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2132 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1948 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2511 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2304 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2171 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2213 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2377 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2480 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2423 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2610 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4522 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2802 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3001 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2618 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3110 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3399 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3797 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2479 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3222 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3103 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2261 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3237 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6074 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4570 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3495 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00