Mete Firidin
Zülkarneyn Bilimsel Tefsir
29.05.2017
6889 Okunma, 0 Yorum

Zülkarneyn, Yecüc ve Mecüc

Bilimsel Tefsir

 

     Zülkarneyn Kuran’da Kehf suresinde bahsi geçen salih ve kral olan bir kişidir. Tarihi bir şahsiyettir. Tarihi hadis kaynaklarında anlatılanlara göre: Yahudiler bu kişi ile ilgili kısmen bilgi sahibilerdir ve bu nedenle Hz. Muhammed’e bu kişi hakkında sorular sormuşlardır. Muhtemelen sorma amaçları Hz. Muhammed’in bilgisini ve peygamberliğini sorgulama amaçlıdır.  Allah bu sorgulamaya karşılık Kehf suresindeki ayetleri indirmiştir.

Konuyla ilgisi olanlar Zülkarneyn ile ilgili birçok hikâye ve efsane işitmiştir veya okumuştur. Hemen hemen hepsi bilimsel anlatımdan uzak, hayal ürünü (fantastik) veya mitolojik anlatımlardır. Bu anlatımlar Kuran’ı sanki fantastik veya masalsı bir kitapmış gibi göstermektedir. İşte bu nedenle Zülkarneyn hakkında yaptığım tarihi ve etimolojik araştırmayı sizlerle paylaşmak için bu kitabı yazmaya çalıştım.

Bu araştırmaya başlamamdaki en önemli ön bilgi Süleymaniye Vakfı’nın internet sitesinde gördüğüm şu fetva olmuştur:

Soru: Kur'an'da kıssası anlatılan Zülkarneyn kimdir? Bilgi verir misiniz?

Cevap: Kur’an’daki Zülkarneyn’in, Büyük İskender, Himyerli Ebû Karib Sammar, Merzubân b. Merdubâ el-Yunânî, eş-Şa’b b. Yezen el-Himyerî ve Hermes, hatta bir melek olduğu rivayet edilmiştir. Zülkarneyn’in Büyük İskender olduğuna dair İslami kaynaklarda oldukça yaygın rivayetler vardır.

Kur’an’da söz konusu edilen Zülkarneyn, gerek özellikleri ve gerekse fethettiği bölgelerin özellikleri sebebiyle çivi yazılı tabletlerde benzer ifadelerle anılan ve iki boynuzlu miğferi ile kabartma resimleri bulunan Akad kralı Naram-Sin, Akad kralı Sargon’un oğlu veya torunudur. MÖ 2230-2174 yılları arasında 56 yıl veya MÖ 2254-2218 yılları arasında 37 yıl hüküm sürmüş, imparatorluğun sınırlarını dört yönde genişleterek Mezopotamya, İran’ın batı kısımları (Kuzistan), Arabistan’ın kuzey yarısı (veya tamamı), Mısır, Filistin, Lübnan, Suriye, Güney ve Güneydoğu Anadolu, Kıbrıs ve Bahreyn’i fethetmiştir. Naram-Sin’in çok uzun müddet hüküm sürmesi, çok ülkeyi fethetmesi yanında diğer bir önemli özelliği de putperest mabetleri yıkarak, tanrı heykellerini parçalamasıdır. Bu da, Zülkarneyn’in Kur’an’da belirtilen muvahhid oluşuna uymaktadır.

İbn Kesir, Kur’an’da zikredilen Zülkarneyn’in İskender olduğunu düşünenlerin büyük hata işlediklerini belirtir. Ona göre Zülkarneyn, salih bir melik (kral), aynı zamanda nebidir. Hâlbuki İskender müşriktir.

Zülkarneyn’in peygamber mi yoksa veli mi olduğu tartışmalıdır. Hz. Ali, Zülkarneyn’in salih bir kul olduğunu, Allah’ı sevdiğini ve Allah tarafından sevildiğini ifade etmiştir.1,2

 

Zülkarneyn hakkında Kuran dışında herhangi bir bilimsel bilgi bulamazsınız. Fakat Eski Ahit’in bazı bölümlerinde Zülkarneyn anımsatan mitolojik karakterler bulunmaktadır. Fakat buradaki anlatım sadece mitolojik yaratık koç ya da tarihi verilerle bağdaşmayan krallar şeklindedir. Bunlardan biri de bazı Yahudilerin Zülkarneyn olarak kabul ettikleri Pers kralı 2. Kiros’tur (MÖ 590-530). Bunun nedeni ise Yahudileri Babil sürgününden kurtaran kral olmasıdır. Bu nedenle onu yüceleştirmeye çalışmaktalardır. Oysa İkinci Kiros putperest bir kraldır ve Muharref Tevrat’ta geçen Yecüc ve Mecüc bahsi bu kralın yaşadığı dönemden daha eskidir. İslam âlimlerinden bazıları ise Makedon imparatoru Büyük İskender’i Zülkarneyn diye anlatmışlardır.  Oysa Eski Ahit’in Hezekiel bölümünde Gog ve Magog’dan bahsedilir. Gog ve Magog Kuran’daki Yecüc ve Mecücün karşılığıdır. Hezekiel milattan önce 600 yıllarında yaşamıştır. İskender ise milattan önce 350 yılından sonra yaşamıştır. Bu durumda Zülkarneyn hadisesi imparator İskender’in doğmasından en az 250 yıl önce biliniyor demektir.  Üstelik imparator İskender de putperest biridir. Bu krallardan hiçbiri ayette anlatılan kriterlere uymamaktadır. Yakıştırmalar basit tahminden öteye geçememektedir. Bu durum tamamen doğaldır. Çünkü günümüzde sahip olduğumuz arkeolojik tarihi bilgilere sahip değillerdir. Ancak kendi zamanlarında bilebildikleri bilgilere göre zanda bulunabilmişlerdir.

Bu kitapta ise kelime kelime analiz yapılarak ayet ifadeleri bugünkü tarihi verilerle karşılaştırılacaktır.

Zülkarneyn kelimesinin anlamı nedir? Bu kelime Arap diline ait bir kelimedir. Aslında bu kelime birleşik iki kelimeden oluşmaktadır. Zu ve karnein kelimeleri ki bütün Semitik dillerde aynı anlama gelmektedir. Semitik (Sami) dil grubu Habeş, Arap, İbrani, Fenike, Akad, Arami dillerini içerir. Zu kelimesi sahip olmayı ifade eder. Karn ise boynuz demektir. Karneyn ise iki boynuz demektir. Zülkarneyn ise el takısı almıştır, maarifedir (Zu el karneyn). Bu durumda, yalnızca “iki boynuzu olan, iki boynuz sahibi”  anlamında değildir. Çünkü bir kelime maarife olduğunda çok özel bir anlam kazanmaktadır. İleriki sayfalarda bu kelimenin kazandığı özel anlam açıklanacaktır.

Kuran’daki ayetlerden açıkça anlaşılacağı gibi Zülkarneyn bir insanoğlu ve hükümdardır. Kuran’a göre bu kişi yeryüzünde bir kraldır ve üç yöne seferler yapmıştır. Yani tarihi efsanevi bir kişiliktir. Ayetlerde yapmış olduğu seferlerde gördüğü, yaşadığı olaylar ve yaptığı işler özetlenmiştir. Fakat Kuran’daki bu anlatım birçok insana tuhaf gelmektedir. Bunun nedeni Arapçayı ve tarihi iyi bilmemelerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca Kuran’ın gerçekçi bilimsel bir anlatım içerdiği unutulmaktadır. Çünkü olay bilgisizlik nedeniyle tam gerçek olarak değil de sanki mecazi anlatımmış gibi düşünülmektedir. Oysa Kuran bilimsel gerçeğin ta kendisini anlatmaktadır.

Kuran’da Zülkarneyn’den Kehf suresinin 83 – 98. ayetlerinde bahsedilmektedir. Şimdi Kuran’ın Zülkarneyn ile ilgili ayetlerini tefsir etmeye başlayalım. Fakat etimolojik bilgileri tam yerinde kullanalım ve tarihi veriler ile karşılaştıralım.

Kehf Suresi 83. Ayet:

وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْرًا

Ve yes’elûneke an zîl karneyn (karneyni), kul se etlû aleykum minhu zikrâ (zikren).

Ve sana Zülkarneyn’den sorarlar. De ki: Ondan size bir anı aktaracağım.

Demek ki birtakım insanlar Zülkarneyn hakkında peygamberden bilgi sormuşlardır. Bu da Zülkarneyn’in tarihi, efsanevi bir kişilik olduğunu göstermektedir. Yani o dönemdeki insanlar, tarihte Zülkarneyn isimli birinin yaşamış olduğunu, halk arasında çok meşhur olduğunu bilmektelerdir. Fakat sorduklarına göre bu kişi hakkında net bir bilgiye de sahip olmadıkları düşünülebilir. Belki de ukalaca bir tutum içindeydiler. Kısacası Zülkarneyn diye efsanevi bir kişinin var olduğu bilinmekle beraber tam olarak kim olduğu bilinmemektedir. Çünkü şimdiye kadar onunla ilgili net bir bilgi yoktur. Aslında bugünde böyledir. Fakat bu kitabı okuduğunuzda fikrinizin netleşip Zülkarneyn’in aslında hangi tarihi kişilik olduğunu öğreneceksiniz. Çünkü bütün tarihi veriler Kuran’ın anlatımına paraleldir. Tarihte bu kişiye tamamen uyan yalnız bir tek kral vardır.

 

Kehf Suresi 84. Ayet:

إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا

İnnâ mekkennâ lehu fîl ardı ve âteynâhu min kulli şey’in sebebâ (sebeben).

Kesinlikle biz onu yeryüzünde sağlam güç sahipliği kurumuna yerleştirdik. Ve ona her şeyden bir sebep verdik.

Bu ayette özellikle dikkat edilmesi gereken iki kelime vardır. Birincisi “mekken” kelimesidir. Bu kelime mekâna yani bir yere yerleştirmeyi ifade ettiği gibi, güçlü kuruma yerleşmeyi de ifade etmektedir. Bu anlamı ile Zülkarneyn’in güçlü bir krallığa veya imparatorluğa yerleştirilmesini ifade ettiğini düşündürmektedir. Yusuf Suresinde 21. Ve 56. Ayetlerde de Hz. Yusuf’un yerleştirilmesi için aynı fiil kullanılmaktadır. Yusuf da Antik Mısır’da güçlü bir devlet içinde vezir olarak yerleştirilmiştir (Vezir İmhotep). Ayrıca ayetten anlaşıldığı gibi yerleştirme işlemi yeryüzünde yani Dünya gezegeni üzerindedir. Uzayda ya da başka bir gezegen veya galakside değildir.

İkinci kelime ise “sebeb” kelimesidir. Anlamı ise Türkçede bildiğimiz anlamda sebep, araç veya gereç demektir. Arapçada p harfi yoktur. Kelime Türkçeye geçince b harfi p harfine dönüşmüştür.

Bu ayetten anlaşıldığına göre Allah Zülkarneyn’i bir krallığa ya da imparatorluğa yerleştirmiş ve ona devlet iktidar güçleri vermiştir. Ayrıca her türlü araç ve gereçten de verilmiştir. Bu, onun birçok konuda araç, gereç imkânlara sahip olduğunu veya icatlar yaptığı anlamına gelmektedir.

 

Kehf Suresi 85. Ayet:

فَأَتْبَعَ سَبَبًا

Fe etbea sebebâ (sebeben).

Böylece bir araca, gerece tabi oldu.

Bir araca veya gerece tabi olmak yani ona uymak ne olabilir ki?

Acaba bir uzay aracına mı uydu? Ama bir araca uymak diye bir kavram olamaz. Ancak bir araca binilebilir. Kuran’da binmek veya sürmek fiili olarak farklı kelimeler mevcuttur. Oysa ayette “uydu, tabi oldu” denmektedir. Tabi olduğuna ve bir yöne gittiğine göre bu araç ona yön göstermiş demektir. Bununla ne kastedilmiş olabilir? Bunu sonraki ayette net olarak anlayacağız.

 

Kehf Suresi 86. Ayet:

حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًا قُلْنَا يَاذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا

Hattâ izâ belega magribeş şemsi vecedehâ tagrubu fî aynin hamietin ve vecede indehâ kavmen, kulnâ yâ zel karneyni immâ en tuazzibe ve immâ en tettehıze fîhim husnâ (husnen).

Güneşin batış yerine ulaşınca ve güneşi dik bakışlı bir göz içinde batıyor buldu. Ve onun yanında bir toplum buldu. Dedik ki: Ya Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi de davranabilirsin.

Bu ayette geçen “hamiet” kelimesi çamur, balçık anlamında çevrilmektedir. Kelime kokuşmuş çamur anlamında olmakla beraber göz ile kullanıldığında kötü, pis bakışı veya dik dik bakışı ifade eder. Ayrıca Kuran’da çamur kelimesi طين ,tin” dir. Hamiet kelimesinin buradaki asıl anlamı “kızgınca bakmak, dik dik bakmak, pis pis bakmaktır”.

Ayetten bir araca veya gerece uyduktan sonra sonunda bir yere vardığını anlıyoruz. Öyleyse uyduğu bu gereç nedir, ne olabilir? Düşünün bir araca- gerece uyuyorsunuz, tabi oluyorsunuz ve bir taraflara gidiyorsunuz. Gittiğiniz taraf da “güneşin battığı yer”. Bu durumda bu araç-gereç olsa olsa bir harita olabilir. Yani binlerce yıl önce ancak bir harita olabilir. GPS olmasını beklemiyorsunuz her halde! Çünkü bir insan ancak bir rehbere ya da bir haritaya uyarsa bir yere, yöne veya “güneşin battığı” yere varabilir. Uyulan şey bir kişi ise, o zaman o bir rehberdir. Oysa Kuran’da hadi rehber anlamındadır. Öyleyse burada uyulan gereç olduğuna göre bir harita olmalıdır. Öyleyse tarihte bilinen ilk dünya haritası olan “Babil haritasını” ilk kez Zülkarneyn yapmış olmalıdır? Muhtemelen ayette belirtilen ve ona verilen sebeplerden, gereçlerden biri de bu harita olmalıdır. Üstelik bu araç veya gerece tabi olduktan sonra “güneşin batış yerine” ulaşmıştır. Bu insana başlangıçta çok ilginç veya tuhaf gelmektedir. Gerçekte, Güneş’in batış yeri yoktur. Bize öyle görünmektedir. Çünkü Dünya yuvarlaktır ve sürekli döndüğünden Güneş hep bir yerlerde batar görünmektedir. Güneş’in battığı yer nasıl olabilir?

Aslında “güneşin battığı yer” olabilir. Nasıl?

Eğer bir haritaya göre davranıyorsanız, tabi oluyorsanız işte o zaman olabilir. Çünkü haritada yönler bulunduğunuz konuma göre adlandırılır. Mesela bizim için Güneş’in doğduğu yer bizim doğumuzdur. Çünkü bize göre Güneş’in doğduğu yer burasıdır. Battığı yer ise batımızdır. Oysa gerçek anlamda doğu ve batı yoktur. Çünkü Dünya yuvarlaktır. Her an her yerde Güneş’in battığı ve doğduğu yerler vardır. Bizim doğu dediğimiz yerin de doğusu vardır. Her an Dünya’da Güneş’in doğduğu ve battığı taraflar vardır. Fakat herhangi bir haritada ise mutlaka “doğu ve batı” tanımlaması bulunur. Aslında Güneş’in doğduğu yer ve battığı yer tanımlaması bir haritada doğu ve batıdır. Günümüzde Güneş’in doğduğu yer olarak doğu ve Güneş’in battığı yer olarak da batı kelimelerini kullanırız. Muhtemelen ilk yapılan haritalarda doğu ve batı “Güneş’in doğduğu yer ve Güneş’in battığı yer” olarak gösterilmiştir.

Peki, Kuran bize neden şark (doğu) ve garb (batı) diye, yani doğu ve batı diye anlatmıyor da Güneş’in doğduğu ve battığı yer diye anlatıyor?

Bundan önce Zülkarneyn’in aslında bir haritaya uyduğunu, bu haritaya göre davranmış olabileceğini anlattım. Kuran’daki anlatım da bir haritaya göredir. Üç yolculuk öncesinde de “bir sebebe tabi oldu, uydu” denmektedir. Daha sonra üzerinde duracağımız gibi bu anlatım harita terimlerine göre yapılmaktadır.

Peki, Zülkarneyn tarihi bir kişilik olduğuna göre bizi ikna edecek, bu tanımlamaları açıklayıp delil olacak tarihi bir bulgu veya bilgi var mıdır? Evet vardır. Üstelik bu harita, ayetlerdeki anlatımı içerik olarak çok şaşırtıcı derecede açıklayıcıdır. Bu harita dünyanın en eski haritası olarak bilinir (Babylonian Map of the World). Milattan önce 600 yıllarına tarihlendirilmiştir. 1899 yılında Babil’deki Sippar antik şehrinde bulunmuştur.11,12,13 Zülkarneyn bu tarihlerden önce yaşamış olduğundan bu harita türünün ilk mucitlerinden veya sahiplerinden olmalıdır. Harita MÖ 600 yılına aittir fakat muhtemelen çok daha eski dönemlerden itibaren benzerleri kullanılmaktadır. Bizim bulduğumuz sadece MÖ 600 den kalmadır.

Aşağıda bu haritanın orijinal hali ve üzerinden edinilen bilgilerin şeması verilmiştir.

 

Dünyanın ilk haritası olarak kabul edilen bu haritada merkezde Mezopotamya bölgesi, Fırat ve Dicle nehirleri, dağlar ve Basra körfezi gösterilmiştir.  Mezopotamya etrafındaki diğer bölgeler yedi ok işareti ile gösterilmiştir.12,13

Şekilde gördüğünüz gibi haritada ortada Babil-Mezopotamya, sağ altta güneşin doğduğu yer ve sol altta güneşin battığı yer gösterilmiştir. Yani doğu, Güneş’in doğduğu yer olarak, doğan güneş resmi ile gösterilmiştir. Batı ise Güneş’in battığı yer olarak batan güneş resmi ile gösterilmiştir. Bu haritaya göre doğuya gidecekseniz Güneş’in doğduğu taraf olarak tanımlamanız gerekir.

Kısacası Kuran’da Zülkarneyn’in yaptığı iki yolculuk onun tabi olduğu haritaya göre anlatılmaktadır. Bu nedenle “bir sebebe uydu ve güneşin battığı, güneşin doğduğu yere gitti” denmektedir.

Bu durumda batıya gittiğinde “Güneş’i dik bakışlı bir göz içinde batıyor buldu” ifadesi ne anlama gelmektedir?

Bu haritaya göre Mezopotamya’nın ya da Tevrat ve Kuran’daki adıyla Babil’in batısında hangi ülke bulunmaktadır? Bakalım!

Yukarıdaki antik Babil haritasını günümüz bilgisine göre yapılmış bir harita üzerine yerleştirdiğimizde “güneşin battığı yerin” Antik Mısır olduğunu görüyoruz. Yani Antik Mısır Babil’in batısında yer almaktadır.  Bu, haritanın batısında Antik Mısır yer alıyor demektir. Mısır ülkesi Babil’in batısındadır anlamını ifade eder.

Yukarıdaki haritada milattan önceki Babil ve Mısır uygarlıkları gösterilmektedir. Ve Babil’in batısında, yani “güneşin battığı yerde” antik Mısır uygarlığı vardır.

“Güneşin dik bakışlı bir göz içinde batıyor” olması Mısır tarihinde neyi ifade etmektedir?

Bunu daha iyi anlayabilmemiz için Antik Mısır tarihi hakkında başka bazı ayrıntıları da bilmemiz gerekir. Eski Mısırlıların en eski tanrısı Atum’dur. Atum ilk tanrı ve her şeyi yaratan tanrıdır. “Tam olan birisi” anlamına gelmektedir. Ahiretin sahibi ve her şeyin yaratıcısıdır. Bizim Allah olarak bildiğimiz, kendinden başka tanrı olmayandır (Antik Mısır dini de başlangıçta tek tanrılıdır ve yalnız Atum (Allah) vardır. Daha sonra Müşrik Araplar gibi birçok başka tanrılar uydurmuşlardır). Fakat MÖ 2345-2181 yıllarında Eski Mısır’da Ra-Atum veya Atum-Ra inancı yani “Akşam Güneş’i”, “Batan Güneş” inancı ortaya çıkmıştır. Bu inanca göre batan güneş Tanrı Atum-Ra’yı simgelemektedir.

Bu dinin ana tapınağı Heliopolis’tir (Güneş şehri). Bugünkü Kahire’nin yakınlarındadır. Büyük Ra tapınağının güney doğusunda Atum-Ra yüksek rahiplerinin mezarları bulunmuştur (MÖ 2345-2181). Heliopolis şehrinin Arapça adı “Ayn Şems ”dir. Güneş’in gözü, güneş gözü veya Güneş’in Pınarı anlamındadır. Nil Nehrinin 8 kilometre doğusundadır. Tevrat’ta birçok peygamber kıssasında ’ir hašemeš’ “Güneş Şehri” veya Beth Shamas [Bet Şamaş = Güneş Evi] adında bahsedilmektedir.22

Bu inanca, yani Atum – Ra inancına göre aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi sağ gözün kırmızısı batan Güneş’i, yani Atum – Ra’yı temsil etmektedir.23

 

Resimde görüldüğü gibi batan Güneş gözün içindedir. Gözdeki kırmızı küre Güneş’i temsil etmektedir. Fark ettiğiniz gibi göz öfkeli bir biçimde, dik dik bakmaktadır.

“Güneş’i dik bakışlı bir göz içinde batıyor buldu” cümlesinden Zülkarneyn’in Antik Mısır’daki Heliopolis şehrine vardığı düşünülmelidir. Burada, hemen şu bilgiyi de eklemek gerekir. Naram Sin MÖ 2254-2218 yılları arasında hükümdarlık yapmış, tanrısal özellikleri olduğuna inanılan (peygamber) Akad kralıdır. Antik döneme ait bazı tarihi kaynaklar (örneğin Manetho), Eski Mısır’ın Naram Sin tarafından fethedildiğini ve hatta 6. Mısır hanedanlığının onun tarafından oluşturulduğunu yazmaktadır. Bu hanedanlık da aynı tarihlere karşılık gelmektedir.

Acaba Akad kralı Naram Sin Zülkarneyn midir?

 

Kehf Suresi 87. Ayet:

قَالَ أَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَى رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُكْرًا

Kâle emmâ men zaleme fe sevfe nuazzibuhu summe yuraddu ilâ rabbihî fe yuazzibuhu azâben nukrâ (nukren).

Dedi ki: Kim zulmederse ona azap edeceğiz. Sonra Rabbine döndürülür ve Rabbi onu görülmemiş bir azaba uğratır.

Bu ayetten ise Zülkarneyn’nin o dönemdeki Heliopolis şehri halkına karşı gayet iyi davrandığı anlaşılmaktadır. Böylece antik Mısır halkı arasında çok büyük bir sempati kazanmış olmalıdır. Bu dönemde İsrailoğulları da Mısır’da yaşamaktadır. İsrailoğulları MÖ 2700 yıllarında yani Hz. Yusuf (İmhotep) zamanında Antik Mısır’a yerleşmişlerdir. Akad kralı Naram Sin’in Mısır’ı fethi ise yaklaşık olarak 400-500 yıl sonra yani MÖ 2100-2200 yıllarındadır. Bu nedenle Zülkarneyn İsrailoğulları arasında da iyi bilinen efsanevi bir kişilik, bir kral olmalıdır. Belki de bu bilgiler nedeniyle Yahudiler Hz. Peygambere Zülkarneyn’i sormuşlardır. İsrailoğullarının Zülkarneyn hakkındaki bilgileri bu dönemden kalmış olmalıdır.

 

Kehf Suresi 88. Ayet:

وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاءً الْحُسْنَى وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا

Ve emmâ men âmene ve amile sâlihan fe lehu cezâenil husnâ ve se nekûlu lehu min emrinâ yusrâ (yusren).

« İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun için de en güzel bir karşılık vardır. Ve buyruğumuzdan, ona kolay olanını söyleyeceğiz  ».

Bu ayetten ise Zülkarneyn’nin bir resul, yani amacı, görevi olan ilahi bir yönetici olduğu anlaşılmaktadır. Yine toplumlara karşı çok iyi davranılması gerektiğine inanan bir kral olduğu da anlaşılmaktadır. Bu bize neden efsaneleştiğini de açıklamaktadır. Çünkü çok adil ve çok iyi davranan bir kral olmuştur. Gittiği her yere barış ve adalet getirmiş olmalıdır.

 

Kehf Suresi 89. Ayet:

ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا

Summe etbea sebebâ (sebeben).

Sonra bir araca-gerece tabi oldu.

Sonra yine bir gerece yani haritaya uymuş ve ona göre davranmıştır. Haritayı takip etmiş, ona göre davranmış.

 

Kehf Suresi 90. Ayet:

حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَى قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا

Hattâ izâ belega matlıaş şemsi vecedehâ tatluu âlâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ (sitren).

Güneşin yükseldiği yere varınca, onlara Güneş’i, asla ondan başka sakınacak kılmadığımız bir toplum üzerinde yükseliyor buldu.

Bu ayette “güneşin yükseldiği yerin” haritaya göre bugünkü Pakistan yöresi olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Babil’in doğusunda ve haritanın “güneşin doğduğu yer” olarak gösterilen yerde İndus Vadisi vardır. Peki, o dönemde bu bölgenin özelliği nedir ki “Onu asla ondan başka saklanacak kılmadığımız bir toplum üzerinde yükseliyor buldu” denmektedir.

Bunun sebebi Zülkarneyn’nin yaşadığı dönemde Babil’in doğusunda, yani haritaya göre güneşin yükselmeye başladığı bölgede sosyal açıdan çok önemli gelişmeler elde etmiş bir uygarlığın yükseliyor olmasıdır.  Güneşin yükseldiği bölge hem mecazi hem de gerçek anlamdadır. Mecaz olarak uygarlaşmanın artığı, yüksek düzeye çıktığı bir toplumu ifade etmesidir.

Bu uygarlık o kadar gelişmiştir ki toplumlarında asker, rahip, üst tabaka, asil veya köle gibi sınıflar yoktur. Halk kendi kendini meclislerle yönetmektedir. Yani kimseden bir çekinceleri yoktur. Ne kraldan ne de askerden çekinmektelerdir. Korktukları bir rahip sınıfı da yoktur. Tamamı çiftçi ve tüccardır. Şehirleri planlı, su ve kanalizasyon sistemleri bulunan ideal yerleşim yerleri olarak düzenlenmiştir. Sel baskınlarını önlemek için barajlar yapmışlardır. Ticarette ve ölçmede standartlar belirlemişlerdir. Bu uygarlığın adı İndus Vadisi Uygarlığıdır. Tek çekindikleri şey ise yükselen Güneş’i ifade eden gamalı haç, swastikadır. Swastika onların önemseyip çekindikleri tek şeydir.

Yukarıdaki resimlerde soldaki bir swastika sembolüdür. Swastika yükselen Güneş’i ifade etmektedir. Sağdaki ise İndus Vadisi’nde bulunmuş mühür örneğidir.14 Daha sonra bu sembol Naziler dâhil ideal, başarılı toplumların simgesi olmuştur.

Kısacası bu toplum yükselen Güneş’ten, Swastıkadan başka hiçbir çekincesi olmayan gelişmiş bir toplumdur. Bu ayetten Zülkarneyn’in ikinci seferini bu bölgeye yaptığı ve bu bölgeyi kontrolü altına aldığı anlaşılmaktadır. Akad kralı Naram Sin’in de bu bölgeyi elinde tuttuğu ve ticaret yaptığı tarihi kayıtlarda mevcuttur. Bu dönemde bölgenin ismi Meluhha’dır.3 Bu bölgenin en başarılı refah dönemi Naram Sin’in iktidarı ile aynı tarihi zamana, MÖ 2200-2300 yılarına denk gelmektedir.

İndus Vadisi uygarlığı daha sonra Mezopotamya’ya da saldıran Aryanlar (Maykop, Yecüc ve Mecüc) tarafından işgal edilip harap edilmiştir. Aryanlar bu günkü Ermenilerin, Farsların, Kürtlerin ve Keltlerin atalarıdır. İran kelimesi Aryan kelimesinden dönüşmüştür. Ermeni, Armani kelimesi de Aryan kelimesinden dönüşmüştür.

 

Kehf Suresi 91. Ayet:

كَذَلِكَ وَقَدْ أَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْرًا

Kezâlike ve kad ehatnâ bimâ ledeyhi hubrâ (hubran).

Onun gibi. Ve biz onun yanında olanı haberdar olarak kuşatmıştık.

 

Kehf Suresi 92. Ayet:

ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا

Summe etbea sebebâ (sebeben).

Sonra gerece uydu.

Sonra yine haritaya uydu, onu izledi.

Haritaya göre önce batıya, “güneşin battığı yere”, sonra doğuya, “güneşin yükseldiği” yere sefer yaptıktan sonra başka bir yöne gitmiştir. Bu durumda gitmiş olduğu yön neresidir?

 

Kehf Suresi 93. Ayet:

حَتَّى إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا

Hattâ izâ belega beynes seddeyni vecede min dûnihimâ kavmen lâ yekâdûne yefkahûne kavlâ (kavlen).

O iki seddin arasına ulaştığında, iki topluluktan başka neredeyse hiçbir sözü kavrayamayan bir topluluk buldu.

Haritaya göre davranıp ilerleyip o iki seddin arasına varmıştır. O iki seddin arası ne demektir? O iki seddin arası neresidir?

Bunu anlamak için yine dünyanın en eski haritasına dikkat etmek gerekir. Bu haritaya iyice baktığınızda siyah okun altında iki adet sıra dağı simgeleyen şekil göreceksiniz. Sed kelimesi Arapçada, diğer Semitik dillerde ve Akadçada da “engel, sıra dağ” demektir. Seddeyn ise iki sıradağ demektir. “Beyne sedeyni” ise kelime anlamı olarak “iki dağın arası” demektir. Fakat kelime maarifedir. Bu durumda “o iki seddin arası özel bir anlam ifade ediyor demektir. Akadça coğrafi terminolojisinde ise “beyne seddeyni” yani “iki dağın arası” kuzeydoğu demektir. Bu bilgiyi Akadca sözlüklerde bulabilirsiniz.6,7

 

Kuran bize Zülkarneyn’nin seferlerini bu haritaya göre anlattığı için, ayetteki anlam haritadaki iki dağın arası göz önüne alındığında kuzeydoğu olmalıdır. Yani Zülkarneyn üçüncü yolculuğunu haritaya göre Babil’den Kuzeydoğu’ya yapmıştır. Mezopotamya’nın yani Babil’in kuzeyi Torosların devamı olan Türkiye’nin Güneydoğu bölgesi dağları ile çevrilmiştir. Hakkâri ilinin dağlarını ifade etmektedir. Doğusu ise Zagros sıra dağları ile çevrilmiştir. Zülkarneyn de bu iki sıradağın arasında bulunan bir bölgeye doğru üçüncü seferini yapmıştır. Antik Babil haritasında bu bölge üstte sağda sıra dağlar olarak gösterilmiştir.

Aşağıdaki Umman Manda tabletleri (Naram Sin Guti efsanesi) belgesinde Naram Sin’in “saddaau” bölgesine yani kuzey-doğuya sefer yaptığı gösterilmiştir.

Eski zamanlardan itibaren Mezopotamya’nın kuzeyi şaddu dağlık bölge olarak adlandırılmıştır ve harita dilinde kuzey-doğuyu ifade etmektedir. Aşağıda bunu belirtmek için Sayın Ferruh Adalının Umman Manda tezinden alıntılar verdim.

The distinction between Umma4n-manda and the ‘four regions’ is apparent in an astrological omen that mentions

‘the attack of the Umma4n-manda on girgibira’ (VAT 10281 106).40 The omen, and a commentary fragment,

state girgibira denotes the ‘four regions’ (erbu= kibrati).41 Mesopotamian astrology used the cosmographic

conception of the ‘four regions’ to correlate astral phenomena to the four directions north, south, east, west, and

for these directions the names of political entities such as Subartu, Guti, Amurru, Elam, Akkad were frequently

used.42 Umma4n-manda was not used with this frequency,43 but when it was associated with a direction, the

direction was the east wind (IM.KUR.RA) in a lunar eclipse omen attested in duplicates.44 Steinkeller draws

attention to the word s]adı3um (IM.KUR[.RA]) ‘east wind, east (as a cardinal point)’45 and its Sumerian loanword

sa12 -t i -um with the same meaning,46 which goes back to Old Akkadian and Ur III times, and provides evidence

it was probably “a general term for the inhabitants of the north-eastern mountainous fringes of Mesopotamia and

the territories beyond them”.47 The word mandum ‘terrain’ denoted distant terrain between Ans]an and Aratta in

Lugalbanda II as discussed especially in 3.3. The word ‘terrain’ can denote the furthest reaches of the inhabited

39 Gadd Chronicle 23.

40 Details of the inscription in Appendix 1.39.

41 BPO 3, pp. 50-51: 106; 54, n. 20; Appendix 1.39.

42 ABCD, pp. 51-55.

43 Also observed in R. D. Biggs, “The Babylonian Prophecies and the Astrological Traditions of Mesopotamia”

JCS 37 (1985), p. 89.

44 ABCD, p. 55. For the duplicates of this omen, see Appendix 1.17; 1.37. Appendix 1.17 is the Middle

Assyrian forerunner of Appendix 1.37. The latter is an omen from the later EAE series. For more information,

see Appendix 1, n. 73. The fact that the eastern orientation of the Umma4n-manda has been maintained during

the timeframe of this textual transmission (going back to the Middle Assyrian era according to the extant

evidence) indicates to me that the eastern orientation of the Umma4n-manda is an accepted tradition.

45 CAD S$ I 49, 59-61; AHw 1125.

46 ePSD S satium[wind].

47 P. Steinkeller, “The Old Akkadian Term for “Easterner” RA 74 (1980), pp. 1-8.

Observations based on the current state of evidence cannot be considered the final statement about when

Naram-Sin’s enemies attained a distant mountainous in the development of the Cuthaean Legend and when the

enemy was first called Umma4n-manda. At least from the Middle Babylonian version onwards, there is a

mountainous abode for Naram-Sin’s enemies, from where they launch an attack on human beings and cities. At

some point, at least as early as the Hittite version of the story, this enemy is called Umma4n-manda.144

The Standard Babylonian version of the Cuthaean Legend is the clearest among the versions of the story in

using the term Umma4n-manda for Naram-Sin’s enemy whose abode is described as a eastern mountainsous

sitauted in the north-eastern frontier of Mesopotamia (4.2). In this regard, I should discuss the use of the term in

the Standard Babylonian version of the Cuthaean Legend because there has been some doubt cast on whether it

actually denotes the enemy.145 The term is attested in line 54 of the Standard Babylonian Cuthaean Legend. Its

precise use has been hard to understand. The relevant passage is as follows:146

Tugdamme=’s epithet ‘king of the mountainmen and Gutium’ ([L]UGAL s]ad-a-a-u ú Gu-tu-um.KI) refers to

his origin as a powerful king from the eastern mountains. The word s]ad-a-a-u is literally ‘mountainmen’.161 This

appears to be regarded as a general word for ‘easterner’ and as a designation has deep roots in Mesopotamia. The

Old Akkadian word s]adı3um ‘east wind, east’ was a general term for the inhabitants of the north-eastern mountain

fringes of Mesopotamia and the territories beyond them.162 The toponym s]a-du-ú ‘mountain’ is found next to

Urartu in the Babylonian World Map.163 This supports the idea that s]ad-a-a-u refers to people from a mountain

region bordering Urartu, no doubt with some relation to the Cimmerian homeland which the Assyrians knew was

160 IIT 146-148.

161 For the reading s]ad-a-a-u and its translation ‘les montagnards’, see Ivantchik, Les Cimmeriéns au Proche-

Orient, pp. 119-120.

162 P. Steinkeller, “The Old Akkadian Term for “Easterner” RA 74 (1980), pp. 1-8.

163 W. Horowitz, Mesopotamian Cosmic Geography. Winona Lake, Indiana. Eisenbrauns. 1998, pp. 20-21.

north-eastern mountain fringes of Mesopotamia and the territories beyond them.33 The toponym s]a-du-ú

‘mountain’ is found next to Urartu in the Babylonian World Map.34 This confirms that s]adu= ‘mountain’ can be

used to describe the eastern frontier of Mesopotamia. The word s]ad-da-a-a ‘mountain dwellers’ in the Neo-

Babylonian letter BIN I 93 also appears to be a general descriptor for the inhabitants of the eastern mountains.

‘Media’ can be considered to be in the eastern mountains but it is not likely the Babylonians thought ‘Media’

was the only land in the eastern mountains or that the Medes were the only inhabitants of the mountains. The

Babylonian references do not inform about size of ‘Media’, the distribution of power among the Median cities or

the nature of Cyaxares’ and Astyages’ control over their realm. This lack of knowledge makes it hard to know

what ‘Media’ stands for in a Neo-Babylonian letter GCCI II 395. Gutium, a label used for ‘Media’ that bordered

the Neo-Babylonian realm (7.3.2), could very well have been the abode of the ‘mountain-dwellers’ in BIN I 93

only because the eastern lands denoted by the expression ‘mountain-dwellers’ were under the control of the

Median kingdom, although these lands were originally outside the Median heartland centred around Ecbatana.

The term Umma4n-manda is reserved for the Medes under Cyaxares and Astyages, whose homeland is the region

specifically centred around Ecbatana. This region does not constitute all of what the Babylonians deemed

‘Media’ but only a part of it, because the Neo-Babylonians used the term Gutium for ‘Media’ and the Cyrus

Cylinder indicates that the Neo-Babylonians saw Gutium as a boundary for the realm of civilisation that included

places such as Susa and Ans]an (4.1.1, 7.3.2). The Babylonian knowledge of Median political geography must

have been more complicated than the scarce sources reveal.

 

Tarihi kayıtlarda böyle bir olay var mıdır?

Evet, yine Naram Sin isimli bir Akad kralı bu bölgeye ülkesini yağmacı vahşilerden korunmak için askeri sefer yapmıştır ve bu bölgede bir baraj inşa etmiştir. Zaferini göstermek için buraya bir de kabartma anıt dikilmiştir. Aşağıda bu anıtın resmi gösterilmektedir.3 Burada Naram Sin’in başında bulunan iki boynuzlu başlık şeklindeki taca dikkat etmek gerekir. İki boynuz şeklindeki ilk taç tarihteki bütün kral taçlarının atası olarak kabul edilmektedir. Bu taç marife “Zülkarneyn” kelimesine, özel iki boynuz sahibi tanımına tamamen uymaktadır.

Bu vahşilerin yaşadığı bölgenin adı Zamua bölgesidir. Urumiye gölünün güneybatısına doğru uzanır. Bugün Irak’ın Süleymaniye eyaleti sınırlarındadır. Aşağıdaki uydu fotoğraflarından Naram Sin’in Zamua bölgesindeki düşmanlarına karşı kazandığı zaferin anısı olarak yukarıdaki taş kabartmanın bulunduğu bölge gösterilmektedir. Bu kabartmanın “beyne seddeyni”, iki seddin arası tanımlamasına ne kadar çok uyduğuna dikkat ediniz. Burası muhtemelen Naram Sin-Zülkarneyn’in Yecüc ve Mecüc’e karşı baraj inşa ettiği yerdir.

Beyne seddeyni, İki seddin arası, İki sıradağın arası.

Yine Beyne seddeyni, İki seddin arası, İki sıradağın arası.

 

 

Naram Sin burada Lullubilere ve Gutilere (Yecüc ve Mecüc) karşı savaşmış ve zafer kazanmıştır. Oysa bu bölgede Lullubiler ve Gutiler yanında Subartular da onlarla aynı zamanda yaşamışlardır.21 Kısacası ayetin bu kısmında Zülkarneyn üçüncü seferini Babil’in kuzeydoğusuna yani Zamua bölgesinde bulunan Lullubi ve Gutilere karşı yapmış olduğu anlaşılmaktadır.

Yeri gelmişken artık Naram Sin’den daha fazla bahsetmek gerekir. Naram Sin milattan önce 2254-2218 yılları arasında hüküm sürmüş bir Akad kralı- imparatorudur. Tarihte imparator unvanını alan ilk kraldır. Namı “Dünyanın dört tarafının kralı” dır. Kendisi peygamber kraldır. Birçok çeviride sanırım yetersiz bilgiden veya kasıttan dolayı “tanrı kral” gibi çeviri yapılmaktadır.

Kuran’da Kehf suresi 84. Ayetin devamında Zülkarneyn için “Ve ona her şeyden bir sebep verdik” denmektedir. Yani Zülkarneyn ’ne harita dışında başka araç ve gereçler de verilmiş demektir.

Bu arada Hadid suresi 25. Ayetten de bahsetmek gerekir.

Hadid Suresi 25. Ayet:

لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ (25)

Lekad erselnâ rusulenâ bil beyyinâti ve enzelnâ meahumul kitâbe vel mîzâne li yekûmen nâsu bil kıst(kıstı), ve enzelnâl hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu lin nâsi ve li ya’lemallâhu men yansuruhu ve rusulehu bil gayb(gaybi), innallâhe kavîyyun azîz (azîzun).

Biz resullerimizi açık delillerle göndermiştik ve insanların standardı yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ağırlık oluşturanı (ağırlık birimini) indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın dinine ve resullerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Kesinlikle Allah yaptırım güçlü, kuvvetlidir.

Ayetin başında standart ağırlık biriminden bahsedilmektedir. Bu peygamberler kimlerdir? En azından birinin kim olduğunu söyleyebilirim. Bu peygamber, Zülkarneyn yani Naram Sin’dir. Çünkü aşağıda göreceğimiz gibi, tarihte ilk kez standart ağırlık oluşturan birimi uygulayan kişi Naram Sin’dir.

Bu gün kullandığımız ağırlık birimimiz gramdır ve bu kelimenin Yunanca olduğu düşünülmektedir. Bir gram, bir santimetre küp suyun ağırlığına eşittir. Bir kilogram ise bir litre suyun ağırlığına eşittir. Tarihte ilk kez suyun ağırlığını standart olarak alan ve bunu tartı ağırlık ölçüsü, ağırlık birimi olarak kullanan Akad kralı Naram Sin’dir. Bu birimin ismi de gur-küptür. Gram küpe ne kadar benzediği sizin de dikkatlerinizden kaçmayacaktır. Aslında Yunanlılar bu birimi ve yöntemi Akadlardan almışlardır.5

Bu ayet bizim Naram Sin’in Zülkarneyn olabileceği düşüncemizi kuvvetlendirmektedir. Ayrıca Naram Sin’in yani Zülkarneyn’in bir resul olduğunu ispat etmektedir.

Akadlar ise semitik bir kavimdir. Kısacası Arapların atalarıdır. İbrahim peygamber de bunlardan biridir. Fakat Naram Sin’den çok önce yaşamış ve Arabistan’a göç ederek Mekke şehrini kurmuştur (MÖ 3000-2900).

Naram Sin isminin anlamı “Sin’in sevdiği” demektir. Sin, o dönemde her şeyin yaratıcısı olan Tanrı, Allah anlamındadır. Aslında Naram Sin tek bir yaratıcıya inanan dindar biridir. Bu nedenle diğer putperest ibadetlerine karşı çıkmış ve onları ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Benim anladığım kadarıyla tam bir müslümandır. Fakat sonradan yazılan birçok tablette veya çeviride sanki putperest gibi anlatılmaya çalışılmıştır. Ölümünden sonra putperestlere karşı gösterdiği çabalar nedeni ile kötülenmiştir (The curse of Akkad )3. Akad laneti tabletlerinde, putperestler başlarına gelen kötü olaylara Naram Sin’in putlara karşı kötü davranmasının neden olduğunu anlatmaktalardır.

Tarihi kaynaklarda taktığı iki boynuz şeklinin hilali, yani Sin denen yaratıcı tanrıyı ifade ettiği tezi mevcuttur. Bu iki boynuz aynı zamanda ilk imparatorluk tacıdır. Daha sonraki krallar ve imparatorların taç giymesinin de bundan kaynaklandığını düşünenler vardır. Çünkü yaratıcı Tanrı adına yönetici olmayı, İlahi halifelik görevini ifade etmektedir. İşte bu nedenle ayette “zu karneyn (iki boynuz sahibi)” denmeyip, “Zu el karneyn (iki boynuz sahibi, Taç sahibi)” denmektedir.

Naram Sin’den bahsetmişken onun çok büyük bir hayranı olan Asur’un son krallarından Nabonidus’tan da bahsetmek gerekir. Bu kral milattan önce 556-539 yılları arasında yaşamıştır. Çok ilginç bir kraldır. İsmi aslında “Nida Eden Nebi” anlamına gelmektedir. Yakaran peygamber anlamındadır. Vücudunda yaralar olan hasta bir kraldır. Krallığını on yıllığına oğluna bırakmış, tedavi amacıyla Arabistan’daki Teyma şehrine yerleşmiştir. Bazı rivayetlere göre ise Medine şehrine yerleşmiştir. Çünkü o dönemde bu bölgeler yalnızca Sin, yani yaratıcı Tanrı’ya tapanların (Haniflerin) tapınaklarının olduğu bölgelerdir. Nida Eden Nebi de sadece yaratıcı tanrı olan Sin’e kulluk etmeye çalışan biridir. Hatta kralken bile halkın tanrısı olan Marduk ve diğerlerine tapmayı reddetmiştir. Nida Eden Nebi, Naram Sin’in çok büyük bir hayranıdır. Onun antik sarayını buldurmak için arkeolojik kazılar yaptırmış ve yaşadığı zamanı hesaplattırmıştır. Bu nedenle arkeolojinin babası olarak kabul edilmiştir. On yıl sonra iyileşerek ülkesine dönmüştür. Fakat nihai akıbeti tam olarak bilinmemektedir. Kuran’da bahsedilen Eyüp peygambere benzemektedir. Ben bunların yani Asurluların Kuran’da bahsi geçen Sabiiler olduğunu düşünüyorum. Budizm’in kurucusu Gotama Buda ile bir bağlantısının olabileceğini de düşünüyorum. Çünkü kişisel özellikleri ve yaşadıkları zaman dilimi aynıdır. Ayrıca Nabonidus’un Pers işgalinden sonra bugünkü İran’ın Kermanya bölgesine gönderildiği yönünde veriler mevcuttur.24

Şimdi ayete kaldığımız yerinden devam edelim. Bu ayetin devamında “iki topluluktan başka neredeyse hiçbir sözü kavrayamayan bir topluluk buldu” denmektedir. Dikkat ettiğimizde “ikisinden başka” denmektedir. Bu iki halk, antik Mısır Heliopolis halkı ile İndus Vadisindeki diğer halk olabilir mi? Muhtemelen öyledir. Fakat oraya geldiğinde karşılaştığı “Neredeyse hiçbir söz kavrayamayan bir topluluk” ve bunun dışındaki diğer iki topluluk da kastedilmiş olabilir. Bu durumda aynı bölgede yaşayan Subartular, Lullubiler ve Gutiler kast ediliyor olabilir.

Naram Sin’in Lullubilere ve Gutilere karşı sefer yaptığı bilinmektedir. O zaman Zülkarneyn’in kuzeydoğuda karşılaştığı ve  “Neredeyse hiçbir sözü kavrayamayan topluluk” Subartular olmalıdır.4

Zaten Lullubiler’in ve Gutiler’ in dili Hint-Avrupa dil gurubundandır.25 Oysa Subartular’ın dili farklıdır ve eklemeli diller gurubundandır. Hurri halkı diline benzemektedir.

Düşüncemi destekleyen çok önemli bir veri de Subartular hakkındaki şu tarihi bilgidir. Sümer mitolojilerinden “Enmerkar ve Aratta’nın Efendisi” efsanesinde Subartular hakkında geçen çok önemli bir tanımlama vardır21. Bu, mitolojik bir tanımlamadır. Bu tanımlama bize ayette geçen “Neredeyse hiçbir sözü kavrayamayan bir topluluk” sözüyle neyin açıklandığını göstermektedir. Bu efsanede Subartular “Dilleri karışan toplum, languages are confused” olarak nitelendirilmiştir. İnsanlar konuşma lisanları ile düşünür ve akıl ederler. Eğer bir toplumun dilini karıştırırsanız, o toplumun düşünme yeteneğini de karıştırırsınız. Böylece o toplum hiçbir şeyi doğru düzgün ifade edip anlayamaz duruma gelir. Bu durumda “Neredeyse hiçbir sözü kavrayamayan bir topluluk” Subartular olmalıdır.

 

Kehf Suresi 94. Ayet:

قَالُوا يَاذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَى أَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا

Kâlû yâ zel karneyni inne ye’cûce ve me’cûce mufsidûne fîl ardı fe hel nec’alu leke harcen alâ en tec’ale beynenâ ve beynehum seddâ (sedden).

Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Kesinlikle Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar. Bu nedenle bizim ve onların arasına bir sed yapman için sana vergi verelim mi?

Tarihi verilere dayanarak çiftçilikle uğraşan Subartular’ın diğer iki toplum olan Lullubiler ve Gutiler tarafından saldırıya uğradığı ve köleleştirildiği bilinmektedir.20 Ayette Zülkarneyn, yani Naram Sin ile karşılaşan, dilleri karışmış Subartular diğer iki topluma karşı Zülkarneyn’den yardım istemektelerdir. Fakat yardım isterken bile kelimeyi yanlış kullanmışlardır. Aslında bu kelimenin dağ mı yoksa engel mi olduğu anlaşılamamaktadır.

Subartular Zülkarneyn’den yardım isteyen toplum ise, Yecüc ve Mecüc bu durumda Lullubiler ve Gutiler olmalıdır. Aslında bunlar Yecüc ve Mecüc’ün oluşturan toplulukların hepsi değildir. Ama ana toplumun iki koludur. Ayrıca Naram Sin Guti efsanesinden de Naram Sin’in Gutiler ve Lullubilere karşı efsanevi bir sefer yaptığını biliyoruz. Bu durumda da Yecüc ve Mecüc Lullubiler ve Gutiler olmalıdır.

 

Kehf Suresi 95. Ayet:

قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا

Kâle mâ mekkennî fîhi rabbî hayrun fe eînûnî bi kuvvetin ec’al beynekum ve beynehum radmâ (radmen).

Dedi ki: Rabbimin beni onun içinde (devlet iktidar) imkânlandırdığı daha hayırlıdır. Bu nedenle bana kuvvetiniz ile destek olun. Sizinle onlar arasına engel kılayım.

Bu ayette ise Subartular’ın isteği karşısında Zülkarneyn ücret talep etmeyip onların iş gücüyle kendisine yardım etmesini istemektedir. Burada Zülkarneyn, sed kelimesi yerine “tıkaç engeli” anlamına gelen radm kelimesini kullanmaktadır. Radm kelimesi tıkamak, kapamak, engellemek, anlamındadır. Bu durumda bir şeyin girişini veya akışını tıkamaya çalışmak demektir. Naram Sin’in Gutiler efsanesinde düşmanlarını selde boğduğu yazılmıştır. O zaman, bu bir baraj olmalıdır. Yani burada Zülkarneyn bir baraj inşa etmektedir.

 

Kehf Suresi 96. Ayet:

آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ حَتَّى إِذَا سَاوَى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُوا حَتَّى إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا

Atûnî zuberal hadîdi, hattâ izâ sâvâ beynes sadefeyni kâlenfuhû, hattâ izâ cealehu nâran kâle âtûnî ufrig aleyhi kıtrâ (kıtran).

Bana demir külçeleri getirin. Dar kanyonun iki yüzü belli bir seviyeye gelince dedi ki: Onu ateş haline gelinceye kadar körükleyin. Dedi ki: Bana katran getirin üzerine dökeyim.

Bu ayette ise sadefeyni (iki sedefin arası) tanımlaması çok önemlidir. Çünkü birçok tefsirde sedef kelimesi dağ olarak çevrilmektedir. Oysa sadef kelimesi Arapçada dar kanyon anlamına gelmektedir.17 Beyne sadefeyni ise kanyonun iki yakasının arası anlamındadır. Bir de katran kelimesi bakır diye çevrilmektedir. Kuranda bakır nuhas kelimesi ile ifade edilir. Katran ise bildiğimiz zift katranıdır. Bu bölgede kendiliğinden yerden çıkan katran ve petrol kaynakları vardır. Ne hikmetse kelime erimiş bakır gibi çevrilmektedir. Sanki bizim toplumumuzda Subartular gibi dilleri karıştırılmış bir toplum olmuş olabilir mi? Ne yazık ki evet.

Belli ki burada Zülkarneyn demirin suya karşı paslanma direncini artırmak ve izole etmek için üzerine katran dökmektedir. Ama bunu neden erimiş demir üzerine dökmektedir? Bu da bize demir sıcakken dökülen katranın yanarken demiri karbonize edip dış kısmını çelik haline getirmesini düşündürmektedir. Böylece demir barajın esnekliği korunurken dış kısmının sertliği ve dayanıklılığı artırılmaktadır. Bu durumda baraj darbelere karşı daha sağlam hale getirilmiş olmaktadır. Ayrıca karbonize çelik normal demirden paslanmaya karşı çok daha dayanıklıdır. Bir de üstü zift ile kaplanımca onlarca yıl dayanması mümkün olmaktadır. Böylece bu baraj Yecüc ve Mecüc’ün o bölgeye geçmek için kullandığı kanyonu kapatmış olmaktadır. Çünkü her yağıştan sonra kanyonun arkasında baraj suyu birikmekte ve göl oluşturmaktadır. Böylece yağmacı çeteler Subartular bölgesine ve haliyle Babil’e geçememektelerdir.

Milattan önce 2200 yıllarında demir kullanılıp kullanılmadığını merak edenler olabilir. Mevcut tarihi bilgilere göre demir milattan önce 4000 yılından beri kullanıldığı bilinmektedir. Fakat bu demir dökme demir tarzında, sert, esneklikten yoksun demirdir. Demirin yumuşatılması ise milattan önce 1000 yıllarından sonra Davut peygamberle başlamıştır (Sebe suresi 10. Ayet). Demir çağına o dönemden sonra girilmiştir.

 

Kehf Suresi 97. Ayet:

فَمَا اسْطَاعُوا أَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا

Femâstâû en yazherûhu ve mâstetâû lehu nakbâ (nakben).

Böylece onu gidermeye güç yetiremediler ve parçalamaya güç yetiremediler.

 

Böylece Yecüc ve Mecüc demirden yapılmış, dış kısmı çelikleştirilmiş ve üzeri zift ile kaplanmış, üstelik arkasında da göl oluşmuş bir barajı aşıp yağma ve talan yapamamışlardır. Babil’e de ulaşamamışlardır.

 

Kehf Suresi 98. Ayet:

قَالَ هَذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبِّي فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا

Kâle hâzâ rahmetun min rabbî, fe izâ câe va’du rabbî cealehu dekkâe ve kâne va’du rabbî hakkâ (hakkan).

Dedi: Bu Rabb’imden bir rahmettir. Rabb’imin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve onun vaadi gerçekleşendir.

Bu ayette, Zülkarneyn’in yaptığı barajın belli bir süre sonra yıkılacağı anlaşılmaktadır. Gerçekçi olursak bu baraj ancak birkaç yüzyıl dayanabilir. Sonunda yıkılır. Binlerce yıl dayanması imkânsızdır. Gerçekten de de öyle olmuştur. Çünkü bu olaydan yaklaşık yüz yıl sonra Gutiler ve Lullubiler Mezopotamya’ya tekrar saldırmaya başlayıp, vur kaç taktiği ile Akad devletini zayıflatmışlardır. Sonra devleti ele geçirip 130 yıl boyunca yönetmişlerdir. Bu bilgi de baraj seddinin yüzyıl sonra yıkıldığını göstermektedir.

O zamandan kalan ilahi bir bilgiye göre Yecüc ve Mecüc Babil’i sonunda gerçekten işgal etmiştir. Yine Enbiya suresi 96. Ayetteki bilgiye göre ahir zamanda Yecüc ve Mecüc bütün dünyayı işgal edeceklerdir. Halk arasında bir kehanet gibi yayılan bu bilgi tarihçiler arasında Umman Manda veya Naram Sin’in Guti efsanesi olarak bilinir. Eski tabletlerin okunması sayesinde bu bilgilerin sadece halk arasında anlatılan bir söylenti olmadığı, tarihi bir gerçek olduğu yüzyılımızda açığa çıkmıştır. Bu konuda İngilizce de olsa S. Ferruh Adalı’nın “Umman Manda” hakkındaki tezini okuyabilirsiniz. Anlattığım birçok bilgiyi orada bulabilirsiniz.

Kısacası bu efsanelere göre Mezopotamya’nın kuzey doğusundan gelen iki topluluk günün birinde Babil’i işgal edecek ve yağmalayacaktır. Dünya’nın son zamanlarında ise bütün Dünya’yı işgal edecek ve tüm medeniyeti mahvedecektir. Bu toplumun ismi Yecüc ve Mecüc dür. Mitolojik yaratıklar veya uzaylılar değillerdir. Normal insanlardır fakat saldırgan, soyguncu, sömürücü, çapulcu kuzeyli insan topluluklarıdır. Ana dilleri Hint- Avrupa dillerinden olan, sarışın ve beyaz tenli kargaya benzeyen eşkıyalardır.

Yukarıda da bahsettiğim gibi Yecüc ve Mecüc konusuna derinlemesine girmeden önce Kuran’da Yecüc ve Mecüc hakkında geçen diğer bir ayeti de anlamaya çalışalım.

Enbiya Suresi 96. Ayet:

حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ

Hattâ izâ futihat Ye’cûcu ve Me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn (yensilûne).

Yecüc ve Mecüc’ün bahtları açıldığında ve onlar her bir koloniden akın ettiğinde.

Bu ayette geçen fütihat kelimesini anlamı birinin şansının açılması demektir. Seddin yıkılması anlamında değildir. Hadeb kelimesi ise tümsek demektir. Diğer anlamları arasında kamburla, düşkünlük, sevecenlikle sarılmak da vardır. Tüm bunlar koloni kelimesi ile ilişkilendirilebilir. Çünkü insanlar da bir araya gelerek bir tür yığıntı, koloni oluşturmaktalardır. Ayet “Yecüc ve Mecüc’ün bahtları açıldığında ifadesi ile Yecüc ve Mecüc’ün ahir zamanda ekonomik, bilimsel ve sosyal açıdan iyi duruma geleceği bildirilmektedir. Ve birçok koloniden akın edeceğinden bahsedilmektedir. Bu bilgi tarihi tabletlerde bulunan bilgileri ve halk arasındaki inanışı desteklemektedir.

Peki, aslında bu Yecüc ve Mecüc kimlerden oluşmaktadır? Yecüc ve Mecüc kelimeleri ne demektir? Bununla ilgili tarihi bilgiler var mıdır?

Daha önce Naram Sin yani Zülkarneyn dönemindeki Lullubilerin ve Gutilerin Yecüc ve Mecüc olduğunu açıklamıştım. Naram Sin’in Guti efsanesi tabletlerinde bu yağmacıların özelliklerinden bahsedilmektedir. Tablette geçen ve dikkat çeken çok önemli bir olay da Umman Manda’nın kuş gibi vücutlu olmaları, bir kısmının da kuzgun yüzlü olmalarıdır. Yani bu barbarlar karakargaya veya kuzgunlara benzemektelerdir. Belki de kendilerine kuzgun görünümü vermişlerdir. Bu olay MÖ 2200 yıllarında olmuştur. Bu dönemde Mezopotamya Akadlar (Arapların ataları) tarafından yönetilmektedir. Fakat yazı dili hala Sümercedir. Akad  dili ile yazım MÖ 2000’li yıllardan sonra gelişmiştir. Kısacası Asur dönemine ait olan tabletin ilk hali aslında Sümerce olmalıdır. Daha sonra bundan Akadca ya çeviri yapılmış ve ondan da kopyalar hazırlanmış olmalıdır. Bu nedenle çevirilerde birçok hataların olması muhtemeldir. Tablette geçen kuzgun kelimesi üzerine yaptığım çalışmada ilginç sonuçlara ulaştım. Sümer dilinde kuzgun anlamındaki “uga” kelimesinin İngilizce seslendirilişi “yuca” dır. Akadcası “aribu”dur.

Aşağıda Ferruh Adalının tezinden alınma ve Yecüc ve Mecücün karga yüzlü olduklarını anlatan Naram Sin efsanesini anlatan tablet çevirisi verilmiştir.

1 [Open the tablet-box,] read out the stela (naru<)

2 [that I, Naram-Sin,] son of Sargon

3 [wrote and left it for] distant days

4 […] he passed away (lit. stood on the mountain)

5 […] he passed away (lit. stood on the mountain)

6 [Enmerkar the king of Uruk ru]ler of the land

7 […] elapsed

8 […] passed

9 […chang]ed the plan for it (the land)

10 […] and (the enemy?) rode

11 [Enmerkar asked] the great gods

12 [Istar Ilaba] Zababa Annunitum

13 [S$ullat H}anis] S$amas]] the hero

14 [He called the diviners (and)] instructed

15 They touched the [seven] lambs [for the seven (gods)]

16 [He set up] the pure reed-altars

17 [The diviners] thus spoke:

18 …123

117 G iv 2: s]i-mi-ma

118 C iv 17’: te-ís-si-ih}-h}u

119 C iv 19’: is]-da-ka

120 B iv 16’: lu

121 G iv 8: [x-r]a-tu-ka

122 A iv 2’: […q]u-ti

123 Longman interprets this line as x-ti-riq qu-u xxx ‘[ ] thread [ ]’ in Longman, Fictional Akkadian

Autobiography, 1983, p. 286: 18.

250

19 …they became d]arkened124 (with respect to) face125

20 …

21 [in the] under(world)… may your body li[e…]

22 On[ce] the great gods [spoke,]

23 Enmerkar, [his corp]se… S$amas] establish[ed] the severe judgment

24 His judgment, the verdict… his et[emmu-spirit, the et[emmu-spirits …

25 the et[emmu-spirit(s) of his family, the et[emmu-spirit(s) of his offspring, the et[emmu-spirit(s) of his offspring’s

offspring, (by the verdict of) S$amas] the h[ero],

26 lord of the heavens and the under(worlds), lord of Annunaki, lord of the et[emmu-spirits,

27 (the verdict being) that126 they will drink muddy waters and will not drink clean water.

28 He whose wisdom and the weapons bound, conquered (and) killed those troops,

29 on a stela (naru<) he did not write (and) did not leave (it) to me

30 he did not make a name for himself, therefore I did not bless him127

31 Warriors of ‘cave-bird’ body, a people – their faces raven

32 The great gods made them

33 On earth the gods made the[ir] city

34 Tiamat suckled them

35 Their womb128 Be4let-ilı4 made (them) well (lit. beautiful)

36 In the midst of the mountain they grew up, reached manhood and acquired (full) measure

37 Seven kings, brothers, resplendent in beauty

38 360,000 their troops

39 Anubanini their father, the king (and) their mother queen Melili her name.

40 Their eldest brother, their leader, Memanduh} his name

41 Their second brother, Medudu his name

42 Their third brother, […]tapis] (or […]pah}) his name

43 Their fourth brother, Tartadada his name

44 Their fifth brother, Baldah}dah} his name

45 Their sixth brother, Ah}udanadih} his name

46 Their seventh brother, H}urrakidu= his name

47 In the ‘pure mountains’129 they were riding

48 The soldier (tried to) be in control of (lit. seize) them but they beat their thighs

49 At the beginning of their approach, they approached Purus]h}andar

50 Purus]h}andar was completely scattered

51 Puh}lu was scattered

52 Purans4]u= was scattered

53 Indeed mixed/allied(?) the bearer (of?) h}uh}h}uh}(?) of rav[ens]130

54 …131 the greatness of the Umma4n-manda, [their] camp (was) S$ubat-E[nlil]

55 And in the midst of Subartu [they kill]ed all of them

56 They scattered the (upper) sea and they approached Gutium

57 They scattered Gutium and they approached Elam

58 They scattered Elam and they reached the flatland (variant: steppeland)

 

Yine Sümerce, muhtemelen “karga, kuzgun” “uga” kelimesinden veya ölüm kelimesi “uga” dan türetilmiş “ugugu” kelimesi öfkeli, saldırgan, haydut, eşkıya anlamlarına gelmektedir.  Sümerce ugugu kelimesinin İngilizce seslendirilişi yucucu dur. Akadca karşılığı aggu, uggu dur,  “saggasu” eşkıya olan kişi demektir. Yine Akadaca “raggu” kötü, şeytani demektir. Sümerce Mecuc kelimesi ise Yecüc’e eşlik eden, birlikte olan anlamındadır.7

MÖ 2200 yıllarında Akadlar ve Sümerler haydut, eşkıya, soyguncu gibi milletleri kargaya veya kuzguna benzettiklerinden “yucuc” olarak isimlendirmişlerdir. Yağmacı olan bu milletler de kendilerini “kuzgunlar veya karakargalar” olarak isimlendirmiş olabilirler. Çünkü kendilerini özellikle kuzgun kılığına sokmuşlardır. Kuzgun kılığında olmak onlar için özel bir anlam taşıyor olmalıdır.

Burada Gog ve Magog kelimelerinden de bahsetmek gerekir. Kuran’da Yecüc ve Mecüc olan bu kelime Eski Ahit ( Tevrat ) çevirilerinde ise Gog ve Magog’tur. Aslında bu bir çeviri hatasıdır. Çünkü Kilise Latincesinde ve İngilizcede “g” harfi bizim seslendirişimize göre “c” olarak okunur. Yani aslında Eski Ahitte de “cuc” ve “mecuc” sesleriyle mevcuttur.

Yecüc ve Mecüc kimlerdir? Asılları nereye kadar dayanır? Bugünkü hangi milletlerle akrabalığı vardır.

 

Önce bu konuda tarihi bilgilere ve görüşlere göz atalım.

Tevrat’ta ve İncil’de Yecüc ve Mecüc: Gog ve Magog olarak bahsedilmektedir. Yahudi kaynaklarında Gog ve Magog’un uzak kuzeydeki kabileler olduğu belirtilir. Yahudi âlim Josefus, Gog’ların İskitler olduğunu saptamıştır. Tevrat’ta Togarmah denen bir yerden bahsedilir. Burası Gog ve Magog ülkesidir. Yahudi Talmud and Midrashim’e göre Magog ülkesinin yeri Germania İran Belucistan’ı olarak gösterilir. Bazı yorumlara göre Kafkasya’nın kuzeyidir.

Ünlü filozof Voltaire, Gog’ların Galliler ve İspanyollar olduğunu Magog’ların ise Ruslar olduğunu söyler.10

Bugünkü genetik bilgilere göre bir insanın baba tarafının eski insanlardan hangi gruba ait olduğunu YDNA (Y kromozom DNA) analizine göre saptamak kesin olarak mümkündür. Çünkü YDNA yalnız babadan gelir.

Anne tarafını da mtDNA (Mitokondrial DNA) dan yapılan analizle kesin olarak saptamak mümkündür. Çünkü mtDNA yalnızca anneden geçmektedir. Böylece toplumların bugünkü ve geçmişteki akrabalık bağlarını saptamak mümkün hale gelmiştir.

Yukarıdaki harita milattan sonra 1500 yılında dünyanın erkek ırkının (YDNA) dağılımını göstermektedir.20 Konuştukları dil temel alındığında R1b Yecüc’ü ve R1a Mecüc’ü ifade etmektedir.

 

Avrupa toplumu dışında aynı genetik özelliği taşıyan diğer toplumlar Anadolu’daki, İran’daki ve Uyguristan’daki toplumlardır. Burada mutlaka Orta Asya’daki tarım havzasında yaşamış olan Yuecic (Tocharian) toplumundan bahsetmek gerekir. Çünkü bu insanların da aynı genetik özellikler taşıdıkları kazılardan elde edilen YDNA özellikleri ile saptanmıştır. Ayrıca bu insanlar Tokarian denilen Hint-Avrupa dillerine ait bir dil konuşmuşlardır. Eski bilgilere göre Yuecicler veya Tocharianlar Türk boyu gibi gösterilmiştir. Oysa bunların İskitlerin bir kolu olduğu ispatlanmıştır. L. Ligeti Bilinmeyen İç Asya adlı eserinin 1. cildinde M.Ö. II. yüzyılda Hun akınlarından başını kaldıramayan Çin hükümdarlarının Yuecic adlı (Tocharianlar) (YDNA R1b geni taşıdıkları tespit edilmiştir.) barbar bir kavime ittifak kurmak için elçi gönderdiğinden bahseder. Elçi bu kavme bugünkü Afganistan toprakları üzerinde rastlar. Görüşür, ama onları Hunlarla savaşmaya ikna edemeden döner.

Çin kaynaklarında anlatılan bir olaya göre, Mete Hanın babası Teoman, kendisi yerine üvey annesi Yenşi'nin oğlunu tahta çıkarmak istemiştir ve Mete'yi komşu kavim olan Yüeçilere (Yuezhi, Tocharianlar) rehin olarak göndermiştir. Babası, ardından Yüeçilere savaş ilan ederek Mete'yi öldürtmek istemiştir. Mete, babası Teoman Yüeçilerin topraklarına girmeden Yüeçilerin elinden kaçmıştır. Babası bu kadar zorlukları atlatmasının ardından hakkını vermek için emrine bir birlik vermiştir. Sonunda da Mete öz babasını, üvey annesi ve kardeşlerini öldürüp kağan olmuştur (MÖ 209).

Orta Asya’da binlerce yıldan beri beyaz tenli, mavi gözlü, kızıl saçlı bir kavmin yaşadığı ve bunlara Tocharian, Yüecic, Yüezi dendiğini biliyoruz. Bu insanların genetik yapısı aynen bugünkü Avrupa’daki erkeklerin genetik yapısına benzemektedir. Yani YDNA’ları R1b’dir. Kuşhan imparatorluğu döneminde Budizm’i deforme edip yayan kavim de bunlardır.

Tocharian’ların ana dilleri Hint-Avrupa dillerinden Kelt ve Germen dillerine çok yakındır. Kelt dilleri özellikle İspanyolca, İngilizce, Felemenkçe ve Fransızcadır.

Tocharian’ların bir kolu MS 600-700 yılları arasında Avar adını kullanarak Avrupa’ya göç etmişler ve buradaki kadınlarla evlenmişlerdir. Göktürkler bunların gerçek Avar olmadığı, İskitlerden olduğu konusunda Romalıları uyarmışlardır. (Uarlar, Pseudo Avars). Orta Avrupa’nın ailelerinin birçoğu Uarlardan kalma isimler taşırlar. İspanya ve Bask’lara ait mitolojilerde (MS 800’lü yıllara ait) kuzeyden gelen ve onlara birçok hünerler öğreten tanrısal kişilerden bahsedilmektedir. Avrupa’da uygarlaşma bu yüzyıllardan sonra başlamıştır. Roma imparatorluğu tarihçilerine göre ise Magog’lar Goth’lardır (Ostragot, Vizigotlar). Tarihi kayıtlarda Göktürk hakanının M.S. 4. yüzyılda Maniakh başkanlığında bir elçi heyetini Bizans Hükümdarına gönderdiğini, bunların dönüş yolunda Meccü’lerle karşılaştıklarını ve Meccü'lerin Pagan Papazlar olduğunu yazar. Orta Asya’da kalan diğer Tocharianlar Özellikle Ak Hun (Eftalit) devleti esnasında Hun kökenlilerle karışmışlardır. Bunların özellikle Türkmenleri oluşturduklarını düşünmekteyim. Çünkü Türkler ve Türkmenler arasında da % 15-20 oranında R1b YDN taşıyan erkekler vardır.

 

Naram Sin zamanında yaşamış olan Lullubi ve Gutilerden yola çıkıp Yecüc ve Mecüc’ün kökenini bulabiliriz. Bu arada tarihi insanların kültürel ve genetik bilgilerinden de yaralanabiliriz. Bu iki ulusun, Lullubi ve Gutilerin dilleri Hint-Avrupa dil grubundandır. Bu durumda bugünkü Avrupalılarla akraba olmaları gerekir. Bu kavimlerin yani Lullubilerin ve Gutilerin ortak ataları Kafkasya’nın kuzeyinde yerleşmiş Maykop uygarlığına dayanmaktadır. Çünkü Hint- Avrupa dil gurubunun kökleri oraya kadar uzanmaktadır. Yani Hint- Avrupa dili bu bölgede oluşmuştur. Haliyle bugünkü Avrupalıların (Keltlerin) de dillerinin de kökeni Maykop uygarlığıdır.

Şu bilgiyi tekrar hatırlatmakta yarar vardır. Bugünkü genetik bilgilere göre bir insanın baba tarafının eski insanlardan hangi gruba ait olduğunu YDNA analizine göre saptamak kesin olarak mümkündür. Çünkü YDNA yalnızca babadan genetik olarak geçer. Anne tarafını da mtDNA’dan yapılan analizle kesin olarak saptamak mümkündür. Çünkü mtDNA yalnızca anneden genetik olarak geçmektedir. Böylece toplumların bugünkü ve geçmişteki akrabalık bağlarını saptamak mümkün hale gelmiştir.

Maykop uygarlığında yaşayan insanların Y-DNA sonuçları, kurganlardan (taş devirlerine ait anıt mezarlar) çıkarılana göre R1a ve R1b dir. Dilleri Hint- Avrupa dil gurubundandır.

Yukarıdaki haritada Maykop uygarlığında yaşayanların milattan önce 3700-3000 yılları sonrasında yaptıkları göç yolları gösterilmektedir.26 Bunlardan güneye inenler Lullubiler ve Gutilerin atalarıdır. Aynı zamanda bu günkü Ermenilerin, Farslıların ve Kürtlerin atalarıdır. Fakat artık bu toplumlar saf kan Yecüc ve Mecüc değillerdir. Bugün Türkiye ve diğer Türkî devletlerde yaşayan halkın da belli bir oranı, yaklaşık % 15-20 Maykop kökenlidir. Yani Yecüc ve Mecüc kökenlidir. Birçok başka insan ırkları ile karışmışlardır. Fakat kültürleri ve dilleri değişmiştir. Kültür ve dilleri değişmeyenlerin hepsinin ortak özelliği Hint- Avrupa gurubu dillerinin olmasıdır. Yani genetik olmasa da kültürel olarak Yecüc ve Mecüclerdir. Bugünkü Hindistan’da kullanılan dil de Avrupa dilleri ile aynı köktendir. Çünkü bu göçler esnasında Hindistan’a geçen Maykoplar (Aryanlar) oradaki insanları yani yerli Tamilleri güneye sürmüşlerdir. Bu nedenle Hindistan yarım adası bunların dilini konuşur duruma gelmiştir. Tarihte yer alan diğer bazı savaşçı kavimler de Maykop kökenlidir. Mesela Kimmerler, Medler, Persler.

Yukarıdaki haritada ise Maykoplar’ın Anadolu’ya ve Avrupa’ya olan göçleri gösterilmiştir.26 Burada dikkat edilmesi gereken Anadolu’ya gelenler Hatti uygarlığını ele geçirip Hitit devletini kurmuş olmalarıdır. Hititlerin de dilleri Hint- Avrupa dil grubuna aittir. Oysa Hatti dili eklemeli diller ailesindendir.

Avrupa’ya göç eden Maykoplar burayı tamamen ele geçirmiş ve Avrupa’nın en eski ırkı olan İskandinav ırkını sadece bazı bölgelerde kalan insan toplulukları halinde bırakmışlardır. Maykoplar’ın buraya yerleşen torunlarına Keltler denir. M.Ö. 2500 yıllarından önce Avrupa’da yaşayan yaygın ırk İskandinavlardır. Fakat bu yıllardan sonra Keltler Kuzey Avrupa’yı tamamen ele geçirmişlerdir. İskandinav ırkı sadece İskandinavya ve bu günkü Hırvatistan, Sırbistan, Ukrayna bölgelerinde kalmıştır.

 

Yukarıdaki haritada YDNA R1b olan Yani Maykop asıllı Kelt, Yecüc ve Mecüc olan insanların yaşadığı bölgelerdeki nüfusları yüzde olarak gösterilmiştir.26 Dikkat ediniz yüzde oranı ne kadar artarsa sömürgecilik oranı da o kadar artmaktadır. Dünyada en çok sömürgesi olan ülkeler İngiltere, İspanya, Portekiz ve Fransa’dır. Amerika Birleşik devletleri ise başlangıçta bir İngiliz kolonisidir. Daha sonra diğer Avrupalı Keltler’i de içeren Yecüc ve Mecüc topluluğu haline gelmiştir.

Yukarıdaki satırlarda Naram Sin’in Guti efsanesinde Mezopotamya’ya saldıran Lullubi ve Gutilerin kendilerini kuzgun görünümü verdiklerinden bahsetmiştim. İngilizce’de “raven” karakarga veya kuzgun demektir.  Raven aynı zamanda İngilizce’de de yağmacı, yiyip bitiren, katil demektir. İngilizler kuzgunu veya karakargayı hala uğurlu, kutsal sayarlar. Geçmişlerinde kuzgun ve karakargalar ile ilgili birçok olumlu mitolojiler vardır. Aslında bunların tamamı Kelt mitolojileridir. Ve diğer Avrupa milletlerinde de Kelt kökenli oldukları için benzer mitolojiler vardır.

Kelt mitolojisinde kuzgun savaş tanrısıdır ve savaşta ölen Keltler kuzgun olarak dünyaya döneceklerine inanırlar. Günümüzde Londra’daki İngiliz kraliyet sarayında halen 6 adet kuzgun koruma altına alınmıştır. Çünkü kuzgunların saraydan ayrılması demek İngiliz krallığının yok olacağı anlamına gelmektedir. Bu nedenle bu kuzgunlar önemle korunmaktadır (the ravens of the Tower of London).

İngiliz (Kelt) mitolojik kahramanı Cúchulainn ve kuzgunu.16

 

İngiliz Kraliyet Sarayı’ndaki kuzgunlar.15

Yani kuzgun (sömürü) düzeni sürdüğü müddetçe İngiliz Krallığı da devam edecek demektir. Sömürgeci düzen son bulunca kuzgunlar da yok olacaktır. İnsanlık da Yecüc ve Mecüc’ den kurtulacaktır. Tarihler boyunca Yecüc ve Mecüc istilalarının periyodik olarak gerçekleştiği görülmektedir. Bunun tipik örneği haçlı seferleridir. Başka bir örneği kıtasal sömürü döneminin başlamasıdır. Şimdi Enbiya suresi 96. Ayeti tekrar hatırlayalım: Yecüc ve Mecüc’ün bahtları açıldığında ve onlar her bir koloniden akın ettiğinde.

Bu ayet bana 1500 yılından sonra Avrupalıların yani Kelt kavminin torunlarının Dünya’nın bütün kıtalarını, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avustralya, Afrika, Asya ve Büyük Okyanus adalarını nasıl işgal ettiğini hatırlatmaktadır. Üstelik bütün bunları yapanlar Naram Sin’in Umman Manda efsanesindeki Uggu ve mauggu yani Yecüc ve Mecüclerdir.

Yine bu ayet bana 1. Dünya savaşında bütün Orta Doğunun ve İslam ülkelerinin Avrupalı Keltler tarafından işgalini ve Çanakkale savaşını hatırlatmaktadır. İşkâl için gelen bu askerlerin çoğu Anzaklar gibi kolonilerden toplanmış askerlerdir. Yani Yecüc ve Mecüc kolonilerden akın etmiştir. En son örneği Irak, Libya, Suriye ülkelerinin işgal edilip parçalanmasıdır. ABD’de de özellikle Kelt İngilizlerin kolonilerinden biridir.

Burada hemen şunu hatırlamak gerekir: Umman Manda Yani Naram Sin’in Guti efsanesine göre aslında Yecüc ve Mecüc Allah’ın bir cezasıdır. Kâfir milletler üzerine gönderilen bir gazaptır! Peki, Kâfirler kimlerdir? Şimdi Enbiya suresi 96. Ayetten sonraki ayet meallerine dikkat edelim:

  1. Sonunda Yecüc ve Mecüc’ün bahtı açıldığında ve her koloniden akın ettiği zaman.
  2. Ve gerçek vaat yaklaştı. O zaman inkâr edenlerin bakışları donuktur: «Vah bize! Bundan gaflet içinde olmuştuk, Aksine, zalim olduk» derler.
  3. Kesinlikle siz de Allah’tan başka taptıklarınız da cehenneme atılan odunlarsınız, siz ona varacaksınız.
  4. Eğer bunlar tanrı olsalardı ona varan olmazlardı ve hepsi orada temelli kalacaktır.
  5. Orada şiddetle inleyecekler ve onlar orada işitmeyeceklerdir.
  6. Kesinlikle katımızdan kendilerine iyilik geçenler, işte onlardır oradan uzak tutulanlar.

Zülkarneyn olan Naram Sin’in yaşadığı zamandaki halkın durumu göz önüne alındığında toplumun büyük çoğunluğunun putperest olduğu görünmektedir. Naram Sin putperestlik ile mücadele etmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Bu nedenle Allah o topluma Yecüc ve Mecüc’ü (Lullubiler ve Gutileri) musallat etmiştir. Naram Sin yani Zülkarneyn bu durumu kısmen engelleyebilmiştir. Fakat halkın putperestliği devam ettiğinden yüzyıl sonra Yecüc ve Mecüc’ün istilası kaçınılmaz olmuştur.

Çağımızda da durum Zülkarneyn’in zamanındaki gibidir. İslam? toplumları Kuran’dan uzaklaşmış büyük oranda putperestleşmişlerdir. İslam olduğunu iddia eden toplumlar dünya hayatının sonunun yaklaştığını bilmeli ve gerçekten İslam olup olmadıklarını gözden geçirmelilerdir.

 

Doğrusunu Allah bilir.

 

 

 

 

KAYNAKLAR

  1. Kuran’da kıssası anlatılan Zülkarneyn kimdir? Bilgi verir misiniz? Fetva Süleymaniye Vakfı, 19 Ağustos 2009.Web.
  2. (Ömer Faruk Harman, “Zülkarneyn (Hz.), İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İlmi Müşavir: İbrahim Kafi Dönmez, İfav Yay. İstanbul, 1997, c: 4, s: 598-599).
  3. Wikipedia contributors. "Naram-Sin of Akkad." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 11 Mar. 2016. Web. 24 Mar. 2016.
  4. Wikipedia contributors. "Lullubi." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 4 Mar. 2016. Web. 24 Mar. 2016.
  5. Wikipedia contributors. "Ancient Mesopotamian units of measurement." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 21 Feb. 2016. Web. 28 Mar. 2016.
  6. Assyrianlanguages/dosearch, Web, 24.03.2016.
  7. ePSD.upenn.Web. 24.03.2016.
  8. Wikipedia contributors. "Umman Manda." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 4 Nov. 2015. Web. 24 Mar. 2016.
  9. Adalı Selim F. Umman-Manda and its significance in the First Millenium B.C. USYD.2009.Web.24 march 2016.
  10. The complete Romances of Voltaire. New York: Double, 2007. Web
  11. Wikipedia contributors. "Babylonian Map of the World." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 16 Dec. 2015. Web. 24 Mar. 2016.
  12. Armanica. Armanica.org. Web.24.03.2016.
  13. Cartographic_Images.Cartographic-Images. Web.24.03.2016.
  14. Wikipedia contributors. "Indus Valley Civilisation." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 24 Mar. 2016. Web. 24 Mar. 2016.
  15. Wikipedia contributors. "Ravens of the Tower of London." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 15 Mar. 2016. Web. 24 Mar. 2016.
  16. Wikipedia contributors. "Cú Chulainn." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 16 Mar. 2016. Web. 24 Mar. 2016.
  17. Leslau, Wolf. Comparative Dictionary of Ge’ez. Wiesbaden: Harrassowitz verlag. 2006.print.
  18. Hous Wehr’s Arabic- English Dictionary/ Yulghun Team, 2016.Web. 24.03.2016.
  19. Wikipedia contributors. "Swastika." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 24 Mar. 2016. Web. 24 Mar. 2016.
  20. Transpacific Project, 2016. Web.24.03.2016.
  21. Wikipedia contributors. "Subartu." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 27 Dec. 2015. Web. 28 Mar. 2016.
  22. Wikipedia contributors. "Heliopolis (Ancient Egypt)." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 21 Feb. 2016. Web. 28 Mar. 2016.
  23. Wikipedia contributors. "Atum." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 26 Nov. 2015. Web. 28 Mar. 2016.
  24. Wikipedia contributors. "Nabonidus." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 1 Feb. 2016. Web. 28 Mar. 2016.
  25. Wikipedia contributors. "Gutian people." Wikipedia, The Free Encyclopedia. Wikipedia, The Free Encyclopedia, 16 Mar. 2016. Web. 28 Mar. 2016.
  26. eupedia.com.Web. 24.03.2016.

 

 

 

 

 






Son Eklenen Makaleler
Mete Firidin
Q Metni
14.11.2024 162 Okunma
Mete Firidin
SWE Kökü
21.10.2024 346 Okunma
Mete Firidin
O Cennet Yaprakları
25.08.2024 373 Okunma
Mete Firidin
Kelime kökü AMD
21.08.2024 342 Okunma
Mete Firidin
Kelime Kökü WTD
21.08.2024 320 Okunma
Mete Firidin
Kelime Kökü TıWD (Keettevdi)
11.08.2024 880 Okunma
Mete Firidin
Taha Suresi 98 (97). Ayet ve Haphephobia
4.08.2024 701 Okunma
Mete Firidin
Rum Suresi ve Yeryüzünün En Alçak veya Daha Alçağı
6.06.2024 799 Okunma
Mete Firidin
Fil Suresi Tefsiri
1.06.2024 682 Okunma
1 Yorum 05.06.2024 04:38
Mete Firidin
Ebu Leheb
22.05.2024 532 Okunma
Mete Firidin
Cibril
1.05.2024 490 Okunma
Mete Firidin
Abdestsiz Kuran Okumak!
20.04.2024 681 Okunma
7 Yorum 21.04.2024 20:19
Mete Firidin
Ebabil
10.04.2024 1362 Okunma
Mete Firidin
Nisa Suresi 159. Ayet ve Pavlus
2.03.2024 717 Okunma
Mete Firidin
Kuran-ı Kerim’de Maide Kelimesi ve Yuvarlak Masa
25.02.2024 889 Okunma
Mete Firidin
İblis Hadisleri
4.02.2024 945 Okunma
Mete Firidin
Dinlerin Kökeninin Sümer’e Dayandığı Safsatası
15.12.2023 792 Okunma
Mete Firidin
Bizden Melekler Kılınması ve Hz. İsa
28.09.2023 762 Okunma
Mete Firidin
İncil ve İnciller
29.04.2023 646 Okunma
Mete Firidin
Nedir İnsanın Yüklendiği Emanet?
19.02.2023 909 Okunma
Mete Firidin
Ümmet-i Muhammed’in Şimdiki Durumu
11.02.2023 902 Okunma
1 Yorum 17.02.2023 16:53
Mete Firidin
Kuran'da Doğu, Doğuş Kelimeleri
25.01.2023 1070 Okunma
5 Yorum 24.02.2023 17:47
Mete Firidin
Diller ve Anlatım
7.01.2023 610 Okunma
Mete Firidin
O Dalga
20.11.2022 1068 Okunma
Mete Firidin
Faiz (riba) Haram da Enflasyon Haram Değil mi?
16.11.2022 1419 Okunma
3 Yorum 27.11.2022 18:05
Mete Firidin
İshak Doğduğunda Hz. İbrahim ve Hz. Lut Neredeydi?
15.08.2022 1097 Okunma
Mete Firidin
Namaz ve Maun Suresi
31.07.2022 1822 Okunma
1 Yorum 03.09.2022 18:00
Mete Firidin
Allah Akleder mi?
27.04.2022 1878 Okunma
1 Yorum 28.04.2022 17:41
Mete Firidin
Melek Olmak?
5.03.2022 2296 Okunma
2 Yorum 17.03.2022 11:19
Mete Firidin
Kıraatler
5.02.2022 1467 Okunma
Mete Firidin
Hz. Mehdi
1.02.2022 1661 Okunma
Mete Firidin
Wav
29.01.2022 1244 Okunma
Mete Firidin
Zulümat
22.01.2022 1775 Okunma
Mete Firidin
Kitap
19.12.2021 1443 Okunma
Mete Firidin
Kuran’a Göre Dünya Dönüyor mu?
13.12.2021 1917 Okunma
Mete Firidin
Kuran’a Göre Dünya Yuvarlak mı, düz mü?
11.12.2021 2105 Okunma
Mete Firidin
Gondwana
11.12.2021 1320 Okunma
Mete Firidin
Şura Suresi 34. Ayet ve Rüzgâr Gücü
21.11.2021 1841 Okunma
Mete Firidin
Beled Suresi 5. (4.) Ayet ve Adaptasyon
21.11.2021 1633 Okunma
Mete Firidin
Ali İmran Suresi 82. Ayet
7.11.2021 1523 Okunma
Mete Firidin
Zeyd Evlatlık mı?
28.10.2021 1915 Okunma
Mete Firidin
Laiklik ve Diyanet
23.08.2021 2477 Okunma
3 Yorum 23.08.2021 19:15
Mete Firidin
Yeni, Kuran-ın Gelişmiş Bilimsel Etimolojik Meali
16.08.2021 4459 Okunma
2 Yorum 17.08.2021 10:08
Mete Firidin
Kuran’da Nefs Kelimesinin Anlamı
8.05.2021 1940 Okunma
Mete Firidin
Âdem
17.02.2021 3351 Okunma
2 Yorum 06.03.2021 07:27
Mete Firidin
Kâbe, Göbeklitepe, Stonehenge…
16.01.2021 2441 Okunma
Mete Firidin
Piç
5.12.2020 4785 Okunma
2 Yorum 10.02.2021 07:29
Mete Firidin
Kerahat Vakti
12.11.2020 2886 Okunma
Mete Firidin
İki Kez Ölmek
23.08.2020 3391 Okunma
1 Yorum 23.08.2020 18:41
Mete Firidin
Araf Suresi 173. Ayet ve Fenotip
5.07.2020 3632 Okunma
2 Yorum 05.07.2020 14:56
Mete Firidin
Öğle ve İkindi Namazlarının Farz Rekât Sayısı
28.06.2020 3840 Okunma
3 Yorum 01.07.2020 09:08
Mete Firidin
Müslümanların Kıble Değiştirmeleri
24.05.2020 3682 Okunma
1 Yorum 06.06.2020 01:50
Mete Firidin
Allah’ın Doğru Yolu Üzerine Oturanlar!
30.04.2020 3701 Okunma
3 Yorum 01.06.2020 16:40
Mete Firidin
Naziat Suresi'ndeki Jeolojik Dönemler
8.04.2020 2851 Okunma
Mete Firidin
İsrailoğullarının Oğullarına Uygulanan Kafa Kesme Cezas
28.03.2020 4127 Okunma
1 Yorum 28.03.2020 21:35
Mete Firidin
İsrailoğulları'nın Oğullarının Boğazlanması
28.03.2020 3158 Okunma
Mete Firidin
Ramazan’da Keyfi Oruç Tutmamanın Karşılığı
21.03.2020 3904 Okunma
1 Yorum 23.03.2020 03:25
Mete Firidin
Kutsal Kudüs!
1.02.2020 5484 Okunma
9 Yorum 03.02.2020 20:52
Mete Firidin
Hadisler
1.02.2020 4830 Okunma
6 Yorum 17.02.2020 22:05
Mete Firidin
Kuran'da Yevm Kelimesi
28.12.2019 5489 Okunma
2 Yorum 03.01.2020 19:36
Mete Firidin
Arapça Kutsal mıdır?
19.10.2019 4163 Okunma
Mete Firidin
Nisa Suresi 9. (8.) Ayet Meali
19.10.2019 4147 Okunma
Mete Firidin
Ennesi
27.09.2019 4315 Okunma
Mete Firidin
İbrahim Suresi 17. (16.) Ayet
27.09.2019 3629 Okunma
Mete Firidin
Kuran'a Göre Nikah Yaşı Nedir?
27.09.2019 5067 Okunma
Mete Firidin
Talak Suresi 4. Ayet ve Pedofili
11.07.2019 13977 Okunma
13 Yorum 16.07.2019 05:54
Mete Firidin
Kilisede Mum Dikmek
14.06.2019 3996 Okunma
Mete Firidin
Şeyhe Teslimiyet!
14.06.2019 5631 Okunma
5 Yorum 20.06.2019 23:32
Mete Firidin
O İğnenin Deliği ve O Deve
7.06.2019 5170 Okunma
Mete Firidin
İki Hırsızın Çok Eli
30.05.2019 5252 Okunma
5 Yorum 16.06.2019 23:09
Mete Firidin
Nisa 16. Ve 17. Ayet Çeviri Faciası
7.04.2019 7756 Okunma
1 Yorum 07.04.2019 10:00
Mete Firidin
Helal ve Haram Hayvanlar Nelerdir?
27.03.2019 5337 Okunma
3 Yorum 28.03.2019 00:12
Mete Firidin
Âdemoğlu Şeytanın Halifesidir
22.03.2019 9819 Okunma
14 Yorum 27.03.2019 17:22
Mete Firidin
Samiri’nin Buzağısına Uygulanan İşlem
15.03.2019 6018 Okunma
1 Yorum 16.03.2019 02:53
Mete Firidin
Yunus Peygamber Balinanın Karnında
15.03.2019 7874 Okunma
8 Yorum 25.06.2020 18:13
Mete Firidin
Göğün Yedisindeki Ay
1.03.2019 3700 Okunma
Mete Firidin
Cuma Namazı
19.01.2019 8477 Okunma
11 Yorum 20.01.2019 19:49
Mete Firidin
Maymun Olan Yahudiler
10.01.2019 5509 Okunma
Mete Firidin
Leucippos Hz. Lokman mı?
27.12.2018 4345 Okunma
Mete Firidin
Nefs, Nefes, Nefah, Nefakh Kelimeleri
17.12.2018 5568 Okunma
Mete Firidin
Hz. Yusuf’a Secde!
7.12.2018 7617 Okunma
6 Yorum 07.02.2020 21:36
Mete Firidin
O Melikin Su Kabı!
6.12.2018 3292 Okunma
Mete Firidin
Kuran'da Hardal Kelimesi
25.11.2018 5410 Okunma
Mete Firidin
Hınzır
12.11.2018 12283 Okunma
19 Yorum 31.01.2021 23:14
Mete Firidin
Hz. Muhammed'e İman
13.10.2018 8905 Okunma
11 Yorum 15.10.2018 22:32
Mete Firidin
Başörtüsü Meselesi
6.10.2018 6562 Okunma
1 Yorum 06.10.2018 17:13
Mete Firidin
Hevasını Tanrısı Edinenler
17.07.2018 3703 Okunma
Mete Firidin
2019 Ramazan Ay'ı ne zaman?
16.06.2018 5051 Okunma
2 Yorum 05.05.2019 12:52
Mete Firidin
Adet Görmekteyken Kadın Namaz Kılabilir mi?
14.06.2018 12911 Okunma
16 Yorum 17.04.2020 16:27
Mete Firidin
2018 Ramazan Bayramı ne zaman?
14.06.2018 3312 Okunma
Mete Firidin
Kuran’da Gündüzün Bölümleri
13.05.2018 4759 Okunma
Mete Firidin
Ölünce melek mi oluruz?
12.05.2018 6978 Okunma
4 Yorum 14.05.2018 12:51
Mete Firidin
ÖNSÖZ
10.05.2018 6671 Okunma
9 Yorum 16.05.2018 20:41
Mete Firidin
Kuran-ın Gelişmiş Bilimsel Etimolojik Meali
10.05.2018 18593 Okunma
2 Yorum 02.10.2021 23:10
Mete Firidin
Yedi Gece ve Sekiz Gün, Atlantis
25.02.2018 7395 Okunma
5 Yorum 13.05.2020 16:11
Mete Firidin
Fussilet Suresi 10. Ayet Tefsiri
4.02.2018 7548 Okunma
6 Yorum 05.02.2018 08:31
Mete Firidin
Enam Suresi 145. Ayet Ve Haram Yiyecekler!
31.12.2017 26711 Okunma
Mete Firidin
Taha Suresi 125. Ayet Meali
22.11.2017 7873 Okunma
4 Yorum 25.11.2017 14:43
Mete Firidin
The Wings of Moses the Prophet
24.08.2017 4784 Okunma
Mete Firidin
Quasar and Sure Nur Ayat 35
31.07.2017 3694 Okunma


© 2024 - Akevler