İnsanlık geçmişte kişi yönetimiyle işe başladı. Ortak işlerde bir baş seçilir, o baş ne derse yapılır. Böylece ortak işler yürümektedir. Tabii ki bu küçük topluluklar içinde geçerli olup yüzleri aşan kalabalıklı yerlerde kişi yönetimi yeterli olmamaktadır.
Mezopotamya’da barajların yapılması ile kentleşme başlamış ve kalabalık halk bir araya gelmiştir. Kişi yönetimi etkili olmamış, şeriat yönetimi başlamıştır. Başkan fermanlar çıkarır ve herkes fermana göre hareket ederek topluluklar yönetiliyordu. Site devletleri için bu yeterli olmuştur. Topluluklar büyüdükçe başkanların fermanları yetersiz olmuş, başkanların değiştiremeyeceği, başkanların değişmesiyle değişmeyecek kuralların ortaya çıkmasına zaruret hâsıl olmuştur. Böylece yazılı hukuk doğmuştur. Meclislerin ortaya koyduğu değişmez kitaplarla, yasalarla topluluk yönetilmeye başlanmıştır.
Kur’an gelinceye kadar bu böyle devam etti. Peygamberler kitaplar getirdiler, devletler kanunlar yaptılar ve sonunda uygarlaşma devam etti. Kur’an ise bu sistemi kaldırdı. Yerine içtihat ve icma sistemi getirdi. İslâmiyet’in diğer dinlerden tek farkı budur.
Eski kitaplar kendi zamanlarına ve kendi kavimlerine hitap ediyordu. Her kavmin ayrı kitabı vardı. Zaman zaman yeni peygamber gelir ayrı hükümler getirirdi. Bu sebepledir ki o kitapların asılları mevcut değildir. Olsa bile fazla işe yaramayacaktır. Çünkü zamanı geçmiştir. O günkü şartların kitabıdır. Bugünkü sorunları çözememektedir.
Kur’an ise şeriat kitabı değildir, bir kanun değildir. Kur’an şeriatın nasıl yapılacağını, kanunların nasıl çıkarılacağını öğreten bir kitaptır. Her topluluğun sorunları farklıdır. O sorunları çözecek yasalar da farklı olacaktır. Her devrin sorunları farklıdır, o devrin sorunlarını çözecek yasalar da farklı olacaktır.
Kur’an her yerde ve her zaman uygulanacak bir kitaptır. Çünkü o şeriatı getirmemiş, her devirde şeriatın nasıl tedvin edileceğini öğretmiştir. Kur’an bunu içtihat ve icma müesseseleri ile sağlamaktadır. Âlimler içtihat yaparlar. Böylece alternatif şeriatlar ortaya çıkar. Bucaklar kurulur. Her bucak kendisine bu âlimlerin ürettikleri şir’alardan birini seçer ve o bucağın sorunlarını o içtihat ve onların icmaları ile çözülür.
Zamanla eski içtihat ve icmalar sorunları çözmez olur. O zaman ya o topluluk kendisini yeniler, yeni içtihat ve icmalar ile yeni bucak oluşmuş olur yahut eskimiş artık sorunları çözemeyen hukuka sahip bucaklar fakirleşerek halkı oradan göç eder ve sönüp biter.
Kur’an’ın ilk örneği Hazreti Peygamber zamanında uygulanmıştır. Kur’an’ canlanmış ve müessese olmuştur. Kur’an’ı anlamak için sünnete ihtiyacımız vardır. Sonra müçtehitler geldiler, içtihat usulleri ortaya koydular ve Kur’an’ı sünnete dayanarak şeriatlaştırdılar. Bin sene bu şeriat yetti.
Bin sene sonra onların şeriatı yetmez oldu. İşte İslâm âlemi bu sebeple geriledi. 1924’te ahkâm-ı şer’iyye lağvedilerek birinci Kur’an uygarlığı şeriatının cenazesi kaldırıldı. O günkü siyasiler Batı’nın sorunlarını çözdüğünü zannetmişler. Batılılaşırsak sorunlar çözülmüş olacaktı. Bunun yanlış olduğunu ilk keşfeden Mustafa Kemal olmuştur. Batı’nın sorunları çözmediğini, taklitle sorunların çözülmeyeceğini bilmiş, muasır medeniyetin fevkine çıkmayı hedeflemiş ve elimizde tuttuğumuz meşale müsbet ilimdir demiştir.
Şimdi Batı sanayide ileri gitmiştir ama hukukta Batı 1400 senenin çok gerisindedir. İçtihadı halkın heveslerine indirgemiştir. İcmayı da ekseriyet parmaklarına dayandırmıştır. İslâm hukuku karşısında Batı hukuku bir insanın karikatürü bile değildir. İçtihat ve icma inanlığın ideal yaptığı demokrasinin uygulamasıdır. İlme dayanmaktadır. Evet, âlimini kişiler kendileri seçecek ama seçilen âlim olacaktır.
Ne var ki ilim siparişle elde edilemez. Mağazalarda ilim satmıyorlar. İlim uygulamalı çalışmalarla elde edilir. Önce ilmi öğreneceksin. Projeyi yapacaksın. Uygulayacaksın. Hatalarını görecek ve yeniden proje yapacaksın. Ondan sonra yenden uygulayacaksın. Bu durum devam eder ve proje olgun şeklini alır. Uygulanır ve yaşlanır.
Yeni projelere ihtiyaç vardır.
İşte bu usulü öğreteceğimiz müçtehit araştırmacılara ihtiyacımız vardır. Bunlardan yüzlercesi çalışır, belki içlerinde üç dört kişi o seviyeye ulaşır. Diğerleri onların yardımcı ve uygulayıcıları olurlar.
Dört delile dayanarak üçüncü bin yıl uygarlığı, Kur’an uygarlığı kurulacaktır.
Biz bu çalışmaya karınca kaderince katkıda bulunmakla mükellefiz.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92