Af tartışmasından kaçmak mümkün mü?
1217 Okunma, 0 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

 11.03.2010

Ne zamandır TBMM denince akla öfkeli Salı konuşmaları, genel kurulda çekişme, hatta kavgalar geliyordu. Bu nedenle Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in muhalefet partilerinin temsilcileriyle görüşmesiyle ne zamandır tanık olmadığımız türden “diyalog”, “temas” görüntüleriyle karşılaştık. Klişe bir şekilde “özlenen görüntüler” yakıştırması yapmasak da, “hiç yoktan iyidir” diyebiliriz. Hele “taş atan çocuklar” gibi son derece insani ve acil bir konu söz konusu olunca dünkü temasların önemi daha da artıyor.

Peki sorun çözülüyor mu? Ortada bazı pürüzler var gözükse de, bunlar halledilmeyecek gibi değil. Eğer bu pürüzler devreden çıkarılırsa, gelinen şu aşamadan sonra kimse işi yokuşa süren olmak istemeyecektir. Sonuçta mutlak bir çözüm olmasa da ciddi iyileştirmelerin yapılacağına kesin gözüyle bakabiliriz.

Keşke hükümet, Habur sonrası doğan tepkilerden ürküp bu tasarıyı rafa kaldırmasaydı da Türkiye bu defteri aylar önce kapatmış olabilseydi. Bu noktada, bütün olumsuz koşullara rağmen lobi faaliyetlerini aksatmayıp taş atan çocuklar sorununu sürekli gündemde tutan sivil aktivistler ve başından beri bu konuyu takip eden ve hükümet ile Meclis’in gündemine ısrarla taşıyan Cumhurbaşkanı Gül takdiri hak ediyorlar.

Yarım kalan tartışma

Taş atan çocuklar konusu, CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözleriyle başlar gibi olan “genel af” tartışmasını geri plana itti. Aslına bakılacak olursa BDP dışında tüm partilerin böyle bir tartışmadan hiç ama hiç hoşlanmadıkları, Kılıçdaroğlu’na tepki yarışına girmiş olmalarından belli. BDP’liler de ilginç bir şekilde Kılıçdaroğlu’nu ciddiye almadılar. Dünkü yazımızda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın aşırı popülist tepkilerini, AKP’nin açılımı en azından genel seçimlere kadar askıya almasının kanıtları olarak nitelemiştim. AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın da tıpkı Arınç gibi, Kılıçdaroğlu’nu Öcalan’ı affa niyetli gibi göstermesi yadırgatıcıydı ama asla şaşırtıcı değildi. Zira aynı Bozdağ, daha açılımın ilk günlerinde MHP’lilere “Apo’yu asacak ip mi bulamadınız!” diye seslenerek Güneydoğu’da “hükümet aslında samimi değil” diyen kuşkucuların değirmenine su taşımıştı.

Yazının tamamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorum:

Tanrılar Diyarı

İnsan ne kadar da merhametli, ne yüce gönüllü bir varlık.

İnsan, insana yapılan her şeyi hoş görebiliyor ve bir çırpıda unutup affedebiliyor. Tüm suçlara, tüm günahlara bir sünger çeken insan varken Tanrı’ya gerek yok ki. Etrafta bu kadar çok tanrı varken ve bu kadar merhametlilerken; hesap soran, cezalandıran, gazabına uğratan bir Tanrı niye aransın ki?

Yasadışı örgüt kurup binlerce insanın ölümüne sebep olmak---AFFEDİLSİN

Banka hortumlayıp binlerce insanın parasını çalmak---AFFEDİLSİN

Uyuşturucu illetiyle binlerce insanı zehirlemek---AFFEDİLSİN

Mafya kurup binlerce insanın hem hayatıyla hem ekmeğiyle oynamak---AFFEDİLSİN

Irza geçmek---AFFEDİLSİN

Fırından ekmek çalan çocuğa 20 yıl hapis cezası verirsin ve vicdanını rahatlatırsın. Ne de olsa hırsızlık gibi büyük bir suçu cezalandırmışsın, kim bilir kaç insanı doyuracak,  ülkenin dış borç açığını önemli ölçüde kapatacak, milli gelir dağılımını arttıracak ve sosyal refah düzeyini yükseltecek olan 150 g ekmeğin hesabını sormuşsun. Sen bu ülke için daha ne yapacaksın ki? Üstün hizmet madalyası alıp kenara çekil, sıradaki lütfen!

Evet, Türkiye’de yargı maalesef böyle işliyor. Hakkını arasan bir dert, aramasan bir dert. Arasan da ne olacak ki sanki? 40 yıl gecikmeli gelmiş bir hak, küllenmiş hangi yüreğe su serpse, o külün çamurunda yok olur gider, geriye sadece heba olmuş yıllar kalır.

Kılıçdaroğlu’nun daha İstanbul’un coğrafyasına hakim değilken böyle kızışık bir dönemde kendini zahmete sokarak genel aftan bahsetmesi, genel affı haklı veya gerekli yapmıyor. Kılıçdaroğlu’nun asıl niyetini anlamayıp onu ciddiye alanları gülünç bir duruma düşürüyor.

Habur sınır kapısından ülkeye girenleri affederek kimin gözüne girilmeye çalışılıyor acaba?

Gelen adamlar, pişmanlığın p’sini telaffuz etmemişken ve misyonları hakkında gayet bilinçliyken hangi aftan bahsediliyor?

Kime sordunuz da affediyorsunuz? Sorun bakalım o askerlerin anasına, babasına, kardeşine, kızına, karısına onlar affedecek mi? Ancak onlar affederse sen de affedersin, daha önce değil.

İnsan sevgi ve merhamet hislerine sahip olduğu gibi, öfke ve intikam hislerine de sahiptir. Kimse kusura bakmasın, böyle yaratılmışız. Zannedildiği gibi sinirleri alınmış diş gibi olsak zaten sorun olmazdı. Sorun, dişimiz yerine beynimizdeki sinirlerin alınmış olması sebebiyle algı ve yargı yetisini kaybetmemizdir.

Doğudaki kan davaları ile birinin canına karşılık, birini öldürmek bize hep kötü gösterildi. Birçok filmde ve televizyonu açınca herhangi bir kanalda denk gelebileceğimiz dizilerde bir insanın canına karşılık alınan canın canilik, cahillik olduğu vurgulanır. Oysa İslam’daki kısas mekanizması kan davasıyla kesinlikle kıyaslanamaz. Kısasta birini öldürmenin cezası, öldürenin öldürülmesidir. Burada olay biter. Öldürülenin yakınları da rahatlamış olur.

 Aksi halde öldürene 25-30 yıl hapis cezası verseniz, bu adam çıktığı gün öldürülenin yakınları tarafından öldürülür. Hem hapiste çürür, hem de öldürülür ve kan davası böylelikle başlamış olur. Bu da çok normal çünkü sevgi ve hoşgörüyle yakınını kaybetmiş birini teselli edemezsiniz.

Adalet devletin eliyle sağlanamayınca herkes kendi adaletini sağlamaya kalkar ve sonuç ortada. Burada yanlış olan İslam ceza hukuku değil, beşeri hukuklardır.

Sevgi, merhamet ve hoşgörü gibi duygular suçu önleyici duygular olsalar bile tek başlarına asla yeterli değiller. Öyle olsa bizi yaratan ve bizi bizden iyi tanıyan Yüce Yaratıcı “Ey iman edenler, öldürülenler hakkında üzerinize kısas farz kılındı.”(Bakara 2/1) demezdi.

Delik deşik olmuş bir Anayasa ve her şeyden üstün tutulup bağımsız olduğu savunulan Yargı!

Böyle bir düzende suç nasıl önlenecek?

Tıpkı böyle işte. Ruşen Çakır gibileri çıkacak Abdullah Öcalan gibilerini savunacak. Öte yandan ufak tefek suçlar işleyenler darağacını boylarken ibret olsun diye izleyeceğiz.

 

 

 

Tayibet Erzen






Sayı: 40 | Tarih: 14.03.2010
Ahmet Hakan
Peygamber bugün gelse
2205 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Hayrettin Karaman
Kızların eğitim ve öğretimi
1496 Okunma
Hilmi Altın
Ebubekir Sifil
Sünnet ve Kültür
1453 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Zülfü Livaneli
Dünya bir gölgeliktir
1324 Okunma
Ali Bülent Dilek
Bekir Berat Özipek
Demokrasiyi ve diktatörlüğü nerede aramamalı?
1246 Okunma
Bünyamin Demir
Mehmet Şevket Eygi
Depremi Beklerken
1238 Okunma
Emine Hocaoğlu
Dücane Cündioğlu
Darwin'in ilmi, Şems'in irfanı
1237 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Toktamış Ateş
Ermeni sorunu ve ABD Kongresi
1225 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ali Bulaç
Fetva, gelenek, estetik, protest
1218 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Ruşen Çakır
Af tartışmasından kaçmak mümkün mü?
1217 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
KADINLAR
1207 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Altan
Merkez Ankara büroları mı?
1197 Okunma
1 Yorum
Mehmet Hikmetumut
Hüsnü Mahalli
ABD çok kızmış!
1185 Okunma
Osman Köse
Reşat Nuri Erol
IMF'siz yapılacaklar ve mucize!
1181 Okunma
3 Yorum
Ilker Ardic
Can Ataklı
Üçlü zirve yeni bir Dolmabahçe miydi?
1176 Okunma
Mesut Karaaytu
Ahmet Altan
Bir düşünün...
1173 Okunma
Özer Ataç
Mehmet Niyazi
Emperyalizmin biricik anahtarı
1152 Okunma
Abdurrahman Erol
Fehmi Koru
Akil adamların tavsiyesi
1145 Okunma
Ahmet Kirtekin
Fikret Bila
İstifayı hiç düşünmedik...
1137 Okunma
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Lobi siyaseti
1107 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Nazlı Ilıcak
Baykal ve Başbuğ
1072 Okunma
Fatma Karuç