Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020
4561 Okunma, 5 Yorum

FURKAN SÛRESİ- 10. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا (53) وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا (54) وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَى رَبِّهِ ظَهِيرًا (55) وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (56) قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَنْ شَاءَ أَنْ يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا (57) وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا (58) الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا (59)

 

***

 

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ

Va HuVa elLaÜIy MaRaCa eLBaXRaYNı (Va HuVa elLaÜIy FaGaLa eLFaGLaYNı)

“Ve O bahreyn merc eden kimsedir.”

مرجhayvanların otlamak için serbest bırakıldığı yer, meradır.

مرجانmercan demektir.مenginliği, رtekrarı, ج toplanmayı ifade eder.

Gölgenin meddinden sonra وَهُوَ getirmiştir. Üst üste وَهُوَgetirmiştir. Birinde leyl ve nehardan, diğerinde rüzgârdan söz etmiştir. İki وَهُوَkullanmış ardından bir açıklama yapmış. Bundan sonra beşeri olaylardan bahsetmiş ve ona göre emir vermiştir.

Şimdi yine doğal olaydan bahsetmektedir. Bundan önceki وَ‘de yağmur yağdırıldığından bahsetmektedir. Burada ise o toplanan sulardan ve denizden söz etmektedir.  

İnsan bedenindeki kan döngüsü benzeri su döngüsü vardır. Kan denizdir. Güneş ona enerji sağlamaktadır. Önce yağmurdan ve yağmurun yağışından, sonra denizden söz etmiştir. Çünkü denizlerin gayesi yağmurdur.

İnsanın kromozomlarından salsal olarak zincir halkası olarak bahsettikten sonra cinleri ateşten olan mâricden halk ettik demektedir (وَخَلَقَ الْجَانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍ Rahman 55/11). Moleküllerde elektronlar çekirdeklerin etrafında dizilmektedir ve insan böyle oluşmaktadır. Cinlerde elektronlar dağınık haldedir. Olasılık kuralları ile hareket ederler. Fizikçiler buna ‘Browning Hareket’ diyorlar. Denizlerde de canlılar bu şekilde dağılmışlardır. Moleküller böyle hareket ederler. İki cisim eğer birbirine temas ederse dağılma değerleri birleşir. Sıcak su soğur, soğuk su ısınır. Bu durumda güneşin çevresi ısınmalı ve kendisi soğumalıdır. Ama o öyle olmamaktadır. Güneş kendi dağılımını korumakta, çevresi de kendi dağılımını korumaktadır.

Şöyle özetleyebiliriz. Her dağılımın çan eğrileri vardır. İki ayrı çan eğrisi olan cisimler karışırlarsa sonunda ortak çan eğrisi meydana gelir ve birleşirler. Kâinat öyle düzenlenmektedir ki değişik çan eğrileri birbirleri ile karşılaştıkları halde birleşmesinler. Doğada böyle değişik çan eğrileri vardır. Tatlı sularla tuzlu sular döngü içinde yer alırlar, ne var ki bunlar birbirlerine karışmazlar.

هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ

HAvÜAv GaÜBun FuRATun (HAvÜAvFaGLun FuGAvLun)

“Bu furat a’zbdır.”

فِرْت başparmak ile işaret parmağı arasındaki mesafe demektir.

Kur’an’da فتر 3, فرت de 3 defa geçer. Toplam 6 (2*3) eder.

ف mafsalı, ت dağı, ر tekrarı ifade eder.

عَذْبٌ burada sıfat değil isimdir, فُرَاتٌda isim değil sıfattır.

عَذْب tatlı su demektir, فُرَات da tatlı suyun tadıdır.

Allah insana zararlı şeyleri acı, yararlı şeyleri tatlı göstermektedir. Böylece canlılar varlıklarını korurlar. Ya zararlı şeyler tatlı yararlı şeyler acı olsaydı ne olurdu?

Acı ve tatlı ruhi olaydır. Ateist devrimciler her şeyi ispat etseler, her şey kendiliğinden tesadüfler sonunda oluştu deseler ve bunu kanıtlasalar, acıyı ve tatlıyı izah edemezler. Allah’ın varlığı ve rahmeti insanın acı duyması ve tatlı duyması kanıtların başında gelir.

İki bahrdan biri tatlıdır ve yararlıdır.

وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ

Va HAvÜAv MıLXun EuCAvCun (Va HAvÜAv FiGLun FuGAvLun)

“Ve bu da ücac milhdir”

مِلْحٌisimdir, أُجَاجٌ ise sıfattır. مِلْح bizim sofra tuzumuz veya kaya tuzumuz değildir, مِلْح tuzlu sudur. مَاءher ikisinin adıdır. مِلْح deniz suyunun, عَذْب da dere suyunun adıdır. Dere suyu demek tuzsuz su değildir. Onun içinde de mineraller vardır aslında tuzludur. Ne var ki kara hayvanlarına yarayan tuzlar vardır. Dolayısıyla saf sudan farklıdır. Deniz suyunda bize yaramayan tuzlar vardır. Kara sularında bize yarayan sular vardır.

Canlılar tuzlardan potasyum ve sodyum klorürleri kullanıp yaşarlar.

Tuz iyonları (Na, K) özellikle sinir hücrelerinde akımları sağlarlar.

وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا

Va CaGaLa BaYNaHuMAv BaRZaPan (Va FaGaLa FaGLaHuMAv FaGLaLan)

“Ve ikisinin beynini berzah ca’letti”

بَزَخ kambur demektir, بَرْزَخ engel anlamındadır.

Kur’an’da برزخ3,  مزجde 3 defa geçer. Toplam 6 (2*3) eder.

ب geçit, زzamanda dizi, خ çökme, harap olma anlamındadır.  

بَرْزَخ filtre demektir. İki sıvı yan yana konulduğunda filtre koyarsanız مِلْحile عَذْبbirbirine karışmazlar.

Canlıların damarlarında tuzlar vardır. Hücre içinde potasyum, hücre dışında sodyum daha yoğundur. Filtreleri oluşturur. İki türlü geçiş vardır. Biri enerji harcayarak geçmedir, diğeri enerji harcamadan geçmedir. Filtreler de böyledir. Hücre çeperlerinde aktif geçirici mekanizma vardır. Bunlardan biri حِجْر, diğeri بَرْزَخ‘dır. Hangisi بَرْزَخhangisi حِجْر‘dir. Mahcur geçirgen demektir. O halde بَرْزَخkarışım manasına gelir, حِجْرise gerekli iletileri yapar demektir.

وَحِجْرًا مَحْجُورًا (53)

Va XıCRan MaXCUvRan (Va FıGLan MaFGUvLan)

“Ve mahcur hicr”

بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِ(Rahman 55/20) diyor. Engeller vardır, filtre edilirler demektir.

Burada حِجْرًامَحْجُورًا yasaklanan demektir. Burada dışarıdan aktif filtre vardır.

Göklerin 7 kat olduğunu söylüyor. Sonra kimyada atom ve molekül yapısını anlatıyor. Burada وَحِجْرًامَحْجُورًاsöylüyor, dünyada kabaca benzeri var onunla anlatıyor ama asıl anlattığı hücrenin yapısındaki geçirgenliktir.

 

YORUM

Furkan Suresi bir taraftan canlıları ve eşyayı kapsayan kanunlardan bahsediyor. Bize de benzerini yapmamız gerektiğini söylüyor. Biz berzahtan ve hicrden ne anlamalıyız?

Semt kooperatifleri birer hicrdir/hücredir. Mal ve para elektronlardır veya iyonlardır. Dışarıya satışlarda ve dışarıdan alışlarda bu esasa uyacağız. İthal edeceğiz ama dış fiyatlar, ücretler, kiralar ve vergiler iç düzenimizi bozmamalıdır. Kendiliğinden yapılan alışverişler vardır, semtteki mallarını dışarıya gönderirler, dışarıdan gelen mallar vardır. Bazı geçitlerde destek olmazsa hücre yaşadığı semtler de yaşamaz.

Nedir bu destek; dayanışma, genel hizmet, nakliye, ortak ambar, kasa, bono.

İşte, Kur’an kıyas yahut temsil sistemi ile bizim işimizi kolaylaştırmıştır.

Bu ayetlere elbette başka manalar da verilebilir. Cebeli Tarık mucizesi buna örnektir. Onlar yanlış değildir. Ama bizim konumuz ortaklık sistemine göre Kur’an’ı yorumlama olduğu için onları anlatmıyoruz. Onlar da okunmalı ve güncellenmeli, bizim kavillerimiz de yer almalıdır.

Diyanet İşleri koskoca kadrosu ile ne yapıyor. İslamiyet’te diyanet teşkilatı yoktur. Zaten Mustafa Kemal da “diyanet teşkilatı” demiyor, “diyanet işleri” diyor. Diyanet işleri teşkilatı namaz mollalarından kurtarılıp araştırma merkezi haline getirilmelidir, içtihat merkezi olmalıdır. İktidar olduğumuzda yapacaklarımızı çok iyi bilmemiz gerekmektedir.

Ayetlerde böyle arka arkaya değişik konuları neden anlattığı burada çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Musa Peygamberi ve Firavunu anlatırken aslında bize Kur’an hükümlerini anlatmaktadır. Göklerden ve yerden bahsederken aslında bize Kur’an şeriatını anlatmaktadır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve O, iki denizi ortaya koyan kimsedir. Bu, tatlı içmedir. Bu da acı tuzludur. İkisinin arasına süzgeç ve tutulan tutucular yerleştirdi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve O, iki bahrı merc edendir. Bu furat a’zbdır ve bu ücac milhdir ve ikisinin beynini berzah ve mehcur hicr ca’l etti.”

 

Va HuVa elLaÜIy MaRaCa eLBaXRaYNı HAvÜAv GaÜBun FuRAvTun Va HAvÜAv MıLXun EuCAvCun Va CaGaLa BaYNaHuMAv BaRZaPan Va XıCRan MaXCUvRan

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا (53)

 

***

 

وَهُوَ الَّذِي

Va HuVa elLaÜIy

“Ve O, … olan kimsedir”

Güneş ve gezegen sistemini ve oradaki düzeni anlatmış, sonra iki وَهُوَ ile gece ve gündüz ile su döngüsünden bahsetmiştir. Arada Furkan’dan söz etmiştir. Bundan önce de üçüncü وَile hücrenin yapısını anlatmıştı. Şimdi de canlıyı anlatmaktadır.

Gökleri iki dönemde düzenlemiş ve sonra da yerin dönemlerini anlatmış, gök düzenlenmesi üzerine yeryüzünün cansız durumundan bahsetmiş, onun nasıl canlının yaşayacağı şekilde düzenlendiğini anlatmıştır. Sonra da canlılara geçmiş, önce hücreyi, sonunda hücrelerden oluşmuş olan canlıyı anlatmaktadır. وَهُوَ sınıflandırma olarak getirilmiştir.

Canlıdan da insanı ele almaktadır.

Canlılardan bir örnektir aynı zamanda gaye varlıktır.

خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا

PaLaQa MiNa eLMAvEi BaŞaRan (FaGaLa MiNa eLFaGLı FaGaLan)

“Mâdan beşer halk etti”

الْمَاءِ marifedir. İçtiğimiz ve kullandığımız su değildir, üreme hücreleri içeren meni veya yumurtalardır. Peygamber “الْمَاءِ الْمَاءُ مِنَ” diyor birinci الْمَاءyıkanılan sudur. İkinci الْمَاءmenidir. Sünnet Kur’an’ı böyle açıklar. Bu hadislerden yararlanmamız gerekir.

“Halk etti” diyor “Ca’l etti” demiyor. İlk canlıda ve ilk insanda her türlü özellik yazılmıştır. İlk hücre en mükemmel hücredir, canlıda veya insanda ne özellikler varsa hepsi mevcuttur. Evrimleşme şöyle olur; DNA’ların bozulması ile canlı evrimleşmektedir.

Yeni bir bakteri bulundu, mitokondrisi yok, dolayısıyla oksijeni kullanamaz. Diğer bütün canlılarda mitokondri vardır. Bu canlının başka gelişmiş bir canlının dejenere olmasından oluştuğu sanılıyor. Evrim yok özelleşme var.

بَشَرkelimesi بُشْر kelimesinden oluşmuştur. بُشْرَىgelmekte olan sevindirici söz demektir. Yalnız insan geçmişini ve geleceğini bilmektedir. Yalnız insanda kalıcı hafıza vardır. Dört boyutlu uzaydaki sinir kolonları bunları sağlamaktadır.

İnsanlara özgü özellik vardır; tanışma. İki kişi tanışınca aralarında bağ doğar. Böylece o iki kişi kendi tanışları ve tanışlarının tanışları arasında köprü oluşturur. Bu sayede tüm insanlık tek topluluk olur. Dağıldıkları halde birliktelikleri devam eder.

فَجَعَلَهُ نَسَبًا

FaCaGaLaHUv NaSaBan (Fa FaGaLaHu FaGaLan)

“Onu neseb ca’l etti”

نَسَبörülmüş saçtır. Saç örgüsüdür. Örgüt anlamını taşımaktadır. Sıralama anlamını taşır.

Kur’an’da نسب 3,  نسف5 defa geçer. Toplam 8 (23) eder.

ن belirsizliği, س mekânda diziyi, بise geçidi ifade eder.

İnsanda 23 çift kromozom vardır. 45 kromozom anne ve babadan gelir. Y kromozomu yalnız babadan gelir, analarda bu kromozom yoktur. X kromozomu hem annede hem babada bulunur. İşte, Y kromozomu ile birbirine bağlanan kimseler neseben akrabadırlar.

İnsanlarda kadın ile erkek arasında işbölümü yapılmıştır. Erkekler görevlerini yaparken neseplerinin dayanışması içinde yaparlar, hatta baba öldüğü zaman onun nesebi görevi yüklenir. Kadın erkek hak ve görevde eşittirler ama hak ve görevleri farklıdır.

Batı bunu inkâr etmekte, نَسَبve صِهْرayırımını kabul etmemektedir. Kur’an’da نَسَبve صِهْرayırımı bir yerde yapılmakta, o da bu surede geçmektedir. Bugünkü çökmekte olan uygarlık نَسَبve صِهْرayrımını kabul etmemektedir.

وَصِهْرًا

Va ÖıHRan (Va FıGLan)

“Ve sıhr”

صَهُور mangal demektir. Et kızartılır.

Anadan akrabalar sıhrı teşkil ederler.

ص dayanıklılığı, ه görünmezliği, ر tekrarı ifade eder.

Hücrede çekirdek dışında bulunan yalnız anadan gelen ama hem anada hem babada bulunan mitokondriyal DNA’nın adıdır. İnsanın hangi annelerden geldiğini ifade eder. Neseb ve sıhr akrabalıkları belirtir. Diğer kromozomlar hem anadan hem babadan gelebildikleri için akrabalıkları belirtmezler.

Şeriat bu biyolojik yapıya dayanır. Eşten akrabalara sıhri akrabalık denir. Genetik testlerle erkeklerin hem ana soyu hem baba soyu bilindiği halde kadınların yalnız ana soyu bilinmektedir.

وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا (54)

Va KAvNa RabBuKa QaDIyRan (Va FaGaLa FaGLuKa FaGIyLan)

“Ve Rabbin kadir bulunmaktadır.”

قَدْر ölçü demektir.

“Takdir etme” planlama demektir.

Bu ayet fiziğin ikinci kanununu ifade eder. Enerji sakınımı kanunu vardır. Rabbin ölçülendirebildiği gibi Rabbin enerji kaynağıdır demektir. İnsan bir cismin hacmini büyütebilir. Enerji artırılamaz. İnsanın nesebinin geçmişi 60 bin senedir, oysa sıhriyetin geçmişi 200 000 senedir. Bu da aynı zamanda takdirdir.

 

YORUM

Biyoloji ilmini bilmeden bu manaların anlaşılması mümkün değildir. Onun için Kur’an فَصَّلْنَاهُ عَلَى عِلْمٍ(Araf 7/52) demektedir. Kur’an bunun için müteşabihleri taşımaktadır. Bunların anlaşılması için yirminci yüzyılın ilmî gelişmelerini beklemek gerekmiştir.

İlk bakışta Kur’an hep aynı şeyleri söyler. Oysa Kur’an ayetleri farklı manalar taşıdığı gibi her devre ve her yere hatta her kişiye göre farklı manalar taşımaktadır. Onun için kimseye sen Kur’an’ı yanlış anlıyorsun diyemeyiz, biz böyle anlıyoruz deriz.

Bu ayet yalnız karı koca hukukunu değil tüm kadınlarla tüm erkeklerin hukukunu belirlemiş olur. الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ(Nisa 4/34) bunu ifade etmektedir. النِّسَاءِ deyince eşler anlaşılmaz, nisa annedir rical baba. Kız nisadır, oğul ricaldir.

Batı’nın çarpık hukuk anlayışı nerede, Kur’an’ın hukuk anlayışı nerede.

Kur’an nasıl diğer kitaplardan farklı ise şeriat da kanunlardan o kadar farklıdır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve O, sudan canlı yaratandır ve onu atalar ve ağalar kıldı ve yetiştiricin belirleyicidir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve O, madan beşer halk edendir ve onu neseb ve sıhr ca’l etti ve Rabbin kadirdir.

 

Va HuVa elLaÜIy PaLaQa MiNa eLMAvEi BaŞaRan FaCaGaLaHUv NaSaBan Va ÖıHRan Va KAvNa RabBuKa QaDIyRan

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا (54)

 

***

 

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ

Va YaGBuDUvNa MıN DUvNı elLAHi

“Ve Allah’ın dununda ibadet ederler”

 

وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا

وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا

لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ 

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً

 

ظَهِيرًا

 

وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَى رَبِّهِ

مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ

 

Surenin başında ibadet edilenlerin acziyetini anlattı, bu ayette ibadet edenlerin bir çıkarlarının olmadığını anlattı. Aslında çıkarları vardı. Arapların kabile putları burada toplanmış, böylece Arap birliği sağlanmış, Mekkeliler zengin olmuşlardı.

Bugün de karşılığı olmayan Dolar sayesinde dünyayı sömürüyorlar, ekseriyet sayesinde dünyaya hükmediyorlar. مَايَنْفَعُهُمْdemiyor bundan sonra nef’ etmeyecektir diyor. İki ayeti karşılaştırdığınızda birincisinde ittihaz ettiler diyor.

Mazi sigasını kullanmıyor, ikincisinde ibadet ediyorlar diyor. Şimdiki hali ve geleceği anlatıyor. Geçmişte zulmün yararları olmuştur ama bundan sonra olmayacaktır diyor. İttihazla ibadet arasında da ittihazda fikren edinme vardır, ibadette ise fiilen ibadet vardır.

Yüzyılımızın insanları karşılığı olmayan dolara ve ekseriyet oyuna ibadet ediyorlar.

Birincisinde مِنْ دُونِهِ آلِهَةًdenmiş, burada مِنْدُونِاللَّهِdiyor. Çünkü putperestler taptıklarına Allah demiyorlar, ona ilahlık makamını veriyorlar. Birinci ayette مَاgetirilmemiş olduğu halde ikinci ayette مَاgetirilmiştir. Birinci ayette ittihaz edilenler eşya değildirler, farazi de olsa akli varlıklardır. Şimdikiler ise kâğıt parçalarına ibadet ediyorlar; oy pusulası da dolar da şuurlu varlık değil eşyadır.

مَا لَا يَنْفَعُهُمْ

MAv LAy YaNFaGuHuM (MAv LAv YaFGaLuHuM)

“Onlara menfaat vermeyecek olanı”

مَا ‘sız da söylenebilir. Burada مَا ile getirilmesi, ibadet ettiklerinin insan veya diğer akıl sahibi kimseler olmasından değildir. İbadet ettiklerinin eşya olmasından dolayıdır.

Dolar’a ve oya ibadet ediyorlar.

İnsanların bugün taptıkları iki şey var, nakit ve oy. Kur’an’ı yorumlarken buna hep işaret ediyorduk. Bizim işaret ettiğimizi Kur’an burada çok açık bir şekilde ifade etmektedir. Dolar bugün işe yaramaktadır. Oy da bugün işe yaramaktadır. Ama yarın işe yaramayacak. Dolara kimse itibar etmeyecek, ekseriyet kararı aldatmacası ile kimse kandırılamayacak. Bugün de ekseriyet oyu sadece göstermeliktir.

وَلَا يَضُرُّهُمْ

Va LAv YaWurRuHuM

“Ve onlara zarar da vermeyecek olan”

Ekseriyet oyunun gelecekte hiçbir kıymeti olmayacaktır.

Zararla menfaat karşılaştırılmıştır. Denge zarar ve yararda kurulmuştur. Birileri için zarar olan diğerleri için yarar olabilen şeyler vardır. Bu sayede cephe oluşmuştur. Bir toprak A grubunun olursa A için yararlı, komşusu B için zararlı olur. Toprak B’nin olursa aksi olur.  Çıkar beraberliği yararları aynı olanların cephesidir. İki cephe arasında denge oluşur.

Biz ineğin etini yiyorken bu ona zararlı olmaktadır. Onu kesiyoruz. Bu bize yararlı olmaktadır. Avlanmak böyledir. Ama keçi beslemek böyle değildir. Keçilerin üremesine biz sebep oluyoruz. Sonunda tüm canlılar ölecekler. Sonunda kesiyor ve etini yiyoruz. Onlar için yararlıdır. Çünkü bizim sayemizde var oluyorlar, bizim için de yararlıdır çünkü onları kesmesek biz var olamayız. İşte, şeriat bu dengeyi kurmuştur.

وَكَانَ الْكَافِرُ

Va KAvNa eLKAvFiRu (Va FaGaLa eLFAvGıLu)

“Ve kâfir oldu”

الْكَافِرُ kelimesi burada müfret olarak getirilmiştir. İnkâr eden manasında değil de nankör anlamındadır.

Bugün insanlar nankördürler. Allah’ın kendilerine verdiği nimetten doymazlar. Milyarları olanlar trilyonların peşinde koşmaktadırlar. Süper güç olanlar daha fazla dünyaya hükmetmek istiyorlar. Ortak vasıflarla tavsif ediyor. Günümüzün kişisel olarak var olan kâfirlerini tarif etmektedir.

İşçilik sistemini benimseyenler kâfirlerdir. Ortaklık sistemini benimseyenler müminlerdir. İşçi maaşım artsın diye uğraşıyor. Ürün artsın diye değil, başkalarınınki eksilsin benimki artsın demektedirler. İşçi olmayalar da nakit kazancım artsın diyor, başkaları zarar etsin ben kazanayım diyor.

Ortaklık sisteminde ise herkes üretimle uğraşmaktadır. Ben fazla üreteyim, ben yararlanayım, herkes de yararlansın. Mal üretilince fiyatlar düşer, dolayısıyla herkes kazanır.

İşçilik çekişme düzenidir, ortaklık ise uzlaşma düzenidir.

عَلَى رَبِّهِ ظَهِيرًا (55)

GaLAy RabBiHIy ZaHIyRan (GaLAy FaGLiHIy FaGIyLan)

“Rabbinin aleyhine zahirdir.”

ظَهِير sırt demektir. بَطْن karın demektir. “Zahir olmak” sırta çıkmak, galip gelmek anlamındadır. “Zahîr olmak” yardımcı olmak veya yardım olunmak anlamına da gelir. عَلَى harfi aleyhte anlamında zahîr olmaktır. Rabbinin karşısında olan cepheyi desteklediler onlarla bir oldular anlamı çıkar. رَبِّ kelimesi ile O’nun nimetlerinden yararlananlar O’na cephe alanlarla bir oldular demektir.

İnsanlar ikiye ayrılmışlardır. Birileri Allah’ın varlığını kabul etmiş olarak inananların müstakim sıratına katılanlardır. الْمَغْضُوبُعَلَيْهِمْ olanlardır.الْمَغْضُوبُعَلَيْهِمْ sosyalistlerdir, aleyhte olanlar da kapitalistlerdir.

Sosyalistler de kapitalistler de peygamberlerden, kitaplardan, Kur’an’dan, Furkan’dan hoşlanmazlar. Çünkü Kur’an düzeninde hükmeden yönetim yoktur, sömüren sermaye de yoktur. Yirminci yüzyılda bir olup dini tamamen ortadan kaldıracaklardı. Her ikisi de şeytanla bir olup âlemlerin rabbi olan Allah’ın rahmet düzenini kaldıracaklardı. Ama başarıya ulaşamadılar. Can çekişmektedirler. Sonları yakındır.

 

YORUM

Ayette ibadet etmelerini وَ sigasıyla getirdi. Onlara menfaat vermez dedi. İkinci cümleyi “Ve” harfi ile atfetti ve kâfir deyip getirdi.

Bizim karşımızda iki çeşit muhalifimiz vardır. Birileri cephe kurmuşlardır. Bunlar sosyalistlerdir. Oya tapıyorlar. Silah zoru ile elde ettikleri oyu hâkim yapıyorlar. Diğeri de sermayedar kapitalistlerdir. Bunlar da karşılığı olmayan doları tanrı yapıyorlar. Bunlar uzlaşmanın sıratı müstakiminde olan inanmışlara saldırıyorlar.

Ayetin birinci bölümü bunu anlatıyor. Firavunları anlatıyor. İkinci kısmında ise Sermaye’nin ve tekelin zulmettiği gruplardan olanları kâfirleri anlatıyor. Müslimler zikredilmiş olmuyor. Onlar da kâfirlerdir. Zulüm edilmesini destekleyenlerdir. Sermayeyi veya ekseriyet oyunu istismar eden kişiler vardır. Bütün kapitalistler, bütün sosyalistler onlardan sayılmıyor, onlardan kâfir olanlar zikrediliyor.

Biz bunlarla cihad yaparken, kebir cihad yaparken takip edeceğimiz yol şudur.

Bize karşı olanların hepsi kötü değildir. Şartlar onları oraya koymuştur. Suçlu olan insanlar değil düzendir. Biz kişilerle değil düzenle mücadele edeceğiz. Onlardan kâfirleri bularak o kâfirlerle mücadele edeceğiz. Bizim kâfirleri bulmamız mümkün olmadığı için birr ve takvada bizimle beraber olanlarla bir oluruz, ism ve udvandakilerle beraber olmayız. Bizimle ortak olan bizdendir. Bizim semtimize katılan bizdendir. Diğerlerine cephe almıyoruz. Bize saldırırlarsa kendimizi savunuruz.

Biz hep şunu savunduk. Önce orayı yıktığımızda dağda kimse kalmamalıdır. Sonra da onlarla barışmalıyız. Çünkü onlar kötü değildir, eşkıyalık kötüdür. Yenmek, sonra affetmek; iç siyasetin kuralı budur.

Dış siyasette, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da iktidarda olanlarla bir olmalıyız. İktidar izin veriyorsa girmeliyiz, izin vermiyorsa girmemeliyiz. Bir şartla gireriz. Oradaki halkın çıkışına izin vermiyorsa gireriz. Çıkaracağımızı çıkarır ve ülkeye döneriz.

Mesela, Kıbrıs’ı alınca orada Adil Düzen kurup çekilmeliyiz, orada kalmamalıyız. Irak’ta ve Suriye’de de kalmamalıyız.

İktidar halkının hicretine izin vermiyorsa gireriz ve o iktidarı indiririz. Adil seçim yapar sonra çıkarız.

Şimdi de ordumuz yapacağını yapmalı ve ertesi gün çekilmelidir. Fethi ordu yapar. Barış ise sivil yönetime aittir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Allah’ın dışında kendilerine ne yarar ne de yas sarabilenlere kulluk ederler (çalışırlar). Kapatan yetiştiricisine karşı arka çıkan oldu.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Allah’ın dununda onlara ne menfaat veren ne de onlara zarar verenlere ibadet ederler. Kafir kendi Rabbine zahîr oldu.”

 

Va YaGBuDUvNa MıN DUvNı elLAHi MAv LAy YaNFaGuHuM Va LAv YaWurRuHuM Va KAvNa eLKAvFiRu GaLAy RabBiHIy KaFUvRan

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَى رَبِّهِ ظَهِيرًا(55)

 

***

 

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ

Va MAv EaRSaLNAvKa (Va MAv EaFGaLNAvKa)

“Ve seni irsal etmedik”

Sure furkanı inzal etmekle başlamış ve resule karşı takınılan tavır anlatılmıştır.

Bu ayette resulün görevi anlatılmaktadır. Bu resul kendisine Furkan nazil olan resuldür. Bununla beraber onlardan sonra gelen halifeler de onun halifesidirler. Seleflerinin başlatıp yürüttükleri görevlere devam ederler.

Peygamber Muhammed’den sonra gelen emirler de Muhammed’in halefidirler. Örnektir ama aynı zamanda onun görevlerini sürdürmektedir. Mekke imamı onun halifesidir. Tüm devlet başkanları, il başkanları, bucak başkanları da onun görevlisidirler.

Ne var ki İslamiyet’te kişi görevlilere karşı değil Allah ve resulune yani yargıya karşı sorumludur. İşte, imamlar görevlidirler, risalet görevini ifa ederler.

إِلَّامُبَشِّرًا

eilLAv MüBaşŞiRan (EilLAv MüFagGıLan)

“Ancak mübeşşir”

Başkanlık sistemini ve parlamenter sistemi hep tartışıyoruz ya; başkanlık sisteminde başkanlık kararnamesi çıkarılmaktadır. Başkanlar da kanun gibi geçerli emirler çıkarabilmektedir. Kur’an’a göre bu meşru değildir. Başkan şeriatın uygulanmasında görevlidir, başkanın şeriat yapma görevi yoktur. Şeriat yapmaz, şeriatı tebliğ eder, şeriatı hatırlatır, şeriatı anlatır. Onu uygulama herkesin kendi içtihadı ile hareket etmesidir. Hesabını da başkana değil yargıya, Allah’a verir. Kur’an buna sık sık işaret eder. İfadede seni irsal etmedik diyor. Temelde görevli değildir, yetkili değildir. Diğer insanlardan farklı değildir. Sadece beşir ve nezir olmada görevlidir. İstisna edilene kıyas yapılmaz. Dolayısıyla başka bir görevi yoktur.

Nezir ve beşir vardır.

Kur’an’da بَشِيرًا وَنَذِيرًا vardır, مُبَشِّرًاوَنَذِيرًا vardır, مُبَشِّرِينَوَمُنْذِرِينَ vardır ama مُبَشِّرٌوَمُنْذِرٌyoktur.

Nezir ve beşir sürekli görevdir. Kişileri ayrı ayrı tebliğ eder. Salata gelin felaha gelin der. Kişilere senin görevin budur, bunu yapman gerekir der.

İnzarda kişileri belirlemez. Özel olarak sen bunu yapıyorsun, yapma demez. Sadece şunu yapanlar için şu sonuç vardır der. Ama sen bunu yapıyorsun, yapma demez. Bununla görevli ve yetkili değildir.

وَنَذِيرًا (56)

Va NaÜIyRan (Va FaGIyLan)

“Ve nezir”

Kişilere demez ama topluluklara diyebilir.

Bizim Erdoğan’a şunu yapsanız şu sonuçları elde edersiniz deme görevimiz ve yetkimiz vardır, sen bunu yanlış yapıyorsun veya yaptın deyip onu uyarma yetkimiz yoktur. Ancak hakemlerimize anlatabiliriz. Şahitlere anlatabiliriz. Ama AK Parti’ye böyle yapıyorsunuz, bunun sonucu şudur deyip inzar etmemiz mümkündür. Bundan dolayı مُنْذِرٌde vardır.

 

YORUM

Siyaset yapılırken kişiler üzerinde siyaset yapılamaz. Karşıdaki kişilerin kötülükleri anlatılamaz. Kişiler bir şeyi iyi yapıyorlarsa onu destekleriz. Tebşir ederiz. Ama kötü bir şey yapıyorlarsa biz onu uyarmayız, desteklemeyiz, onu kendi haline bırakırız.

Benim burada hatalarım olmuştur. Gül’ün cumhurbaşkanlığını desteklemedim, desteklemediğimi beyan ettim. Etmemeliydim.

Şimdi de Ali Babacan’ın parti kurmasını desteklemiyorum diye beyanda bulundum. Gerçi ben kendilerinin şahıslarına değil siyasetlerine karşı çıktım ama yine de yanlış. Kişilerin yaptıklarını eleştirme hakkımız yoktur. Yanlışlarını desteklememeliyiz.

Ama Ak Parti bunu yanlış yaptı deme yetkimiz vardır. Yani partileri yanlış yaptıklarını yanlış yapıyorsun diye uyarırız, oradaki kişilere sen yanlış yapıyorsun diyemeyiz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve seni ancak mübeşşir ve nezir olarak irsal ettik.”

 

Va MAv EaRSaLNAvKa eilLAv MüBaşŞiRan Va NaÜIyRan

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (56)

 

***

 

قُلْ

QuL (uFGuL)

“Kavlet”

Kur’an’da surelerin her biri ayrı bütündür. Ayetler surelerde belli manaları ifade edecek şekilde yerleştirilmiştir. Onların anlamlarını kavramak için bu yerleştirmelerin üzerinde durmak gerekir. Bundan önce لَقَدْ‘larla ve وَهُوَ‘lerle yapılan tasniflere temas edilmiştir. قُلْ ile tasnifler yapılmaktadır. Surede dört adet قُلْ vardır. Demek ki sure قُلْ ile beş bölüme ayrılmıştır.

Surenin gayesi diğer sureler gibi ikidir. Surede emredilenleri yapma, amel etmektir. İkincisi ise sureyi başkalarına anlatmak.

Canlıların gayesi de bu değil midir; karnını doyurmak ve nesil üretmek.

Buradaki قُلْ’un özelliği vardır, onlarla ilişkimizin hukukunu da ortaya koymaktadır. Onlara hatırlatmamız gerekmektedir. Onlardan ücret istemeyeceğiz. Bu büyük kuraldır.

Görevliler görevlerinden dolayı yaptıkları işlerden ücret isteyemezler.  Kamu görevleri olan genel hizmetler karşılıksız yapılır. Bölüşme sıra ve ihtiyaca göre yapılır. Devlet vergi almakla zaten ücretini almış bulunmaktadır. Hizmet verenlere kamu bütçesinden pay verilir.

Bu ayetin delaleti ile borcunu ödemeyenin mallarına el konamaz. Zorla kimse çalıştırılamaz. Sadece borcunu ödemeyenin borçlanma ehliyeti düşer.

مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ

MAv EaSEaLuKuM GaLaYHı MıN EaCRin (MAv EaFGaLuKuM GaLaYHi MiN FaGLın)

“Onun aleyhine size herhangi bir ecr sual etmiyorum”

Burada أَجْر hizmet karşılığı alınan bedeldir. لِ denmediğine عَلَى dendiğine göre hizmete açılan hesap borçlu hesap olmalıdır. Muhasebede hangi tarafın sağda hangi tarafın solda yazılacağı bu harfin kullanılması ile belli ederiz. Kur’an’da açıkça لَهُمُالْحَقُّveعَلَيْهِ الْحَقُّifadeleri geçmektedir.

إِلَىرَبِّهِile ona cephe kuranları ifade etmektedir.

“Sual etmek” sormak veya bir şeyin yapılmasını istemek anlamına gelir, müşterek kelimedir. Tebliğ karşılığı ücret istenmez. Bin dil üniversitesinden de bir şey talep edilmez. Bir semt sakinleri olarak bir araya gelirler ve kendileri çalışır kendileri okurlar. Anne babalar anne babalarına borçlu oldukları için çocuklarına öğretmenlik yaparlar. Öğretmenler de kendi öğretmenlerine borçlu oldukları için öğretmenlik yaparlar. Tebliğ ise Allah onlara imanı nasip ettiği için Kur’an’ı inzal ettiği için onlar da o Kur’an’ı başkalarına ulaştırmakla mükelleftirler.

Bundan dolayıdır ki kamu imkânlarıyla kuralsız ve ayrıcalıklı olarak teşvik ve destekler yapılmaz.

Sermaye tezgâhını kurmuş. Meclis icat etmiş, bürokrasiyi icat etmiş. Halk milletvekillerini seçmekte, bürokratlara aracı olmaktadır. Böylece iktidar da işini yapmaktadır. Parlamenter sistemin en yanlış tarafı bu idi.

Şimdi milletvekilleri bürokratlara hâkim olmamaktadır. Bakanlar meclise karşı sorumlu olmadıkları için onların tüm gözü şimdi başkanda.

O halde parlamenter sistem yanlış, başkanlık sistemi de yanlış.

Meclis olacak, meclisin denetimi olacak, ne var ki hakemlerden oluşmuş yargı hepsinin üstünde olacaktır. Haklı olan korkmayacak. Haksız olan da kaçmayacak.

إِلَّا مَنْ شَاءَ

EilLAv MaN YaŞAvEa (EilLa MaN FaGaLa)

“Meşiyet eden dışında”

Düzende yönetimde zorlama yoktur. Birbirlerini uyaracaklardır. Herkes kendi içtihadı ile hareket eder. Sonunda hesabı hakemlerden oluşan yargıda görülür. Başkanın ve görevlilerin hüküm koyma yetkileri olmadığı gibi ceza verme yetkileri de yoktur. مِنْأَجْرٍ kelimesinin sığası menfidir, herhangi bir ücret istemiyorum, asla ücret istemiyorum demektir. Sadece sizden istediğim herkes kendi rabbine yol alsın.

أَنْ يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ

EaN YatTaPiÜa EiLAv RabBiHIy (EaN YaFTaGıLa EiLAv FaGLıHIy)

“Rabbine ittihaz etmesi”

Biz on bin ortaklı Ar-Ge ortaklığına insanları çağırdığımızda bize ortak olun demiyoruz. Siz ortaklık kurunuz, sizin kendi dayanışmanız olsun diyoruz. Bizim dayanışmaya katılın demiyoruz. Kendiniz dayanışma kurunuz. Biriniz bize ortak olsun. Kendi aranızda dayanışmaya ödeyin, biz size sipariş verelim. إِلَىرَبِّهِ kelimesi ile herkes kendi istediği kimseyi dayanışma sorumlusu yapacak demektir. Hakemi kendisi seçtiği gibi ilmi, mesleki, ahlaki ve siyasi dayanışmasını da kendisi seçsin diyoruz.

سَبِيلًا (57)

SaBIyLan (FaGIyLan)

“Sebil”

Kur’an çok beliğdir.  السَّبِيلَolsaydı o zaman tek dayanışma olurdu, tek din tek mezhep tek parti olurdu. سَبِيلًا diyerek çoklu sistemi kabul etmiş bulunmaktadır.

Ayetler hep Adil Düzen Anayasasını anlatmaktadır.

Bu ayetlerde çıkan cümleler de muhasebeleştirilmelidir. Anayasa borçlu ayet alacaklı olacaktır. Hükümler maddeleştirilmeli ve yazılmalıdır. سَبِيلًا basıldığı zaman açıklamalar ekrana dökülmelidir.

 

YORUM

Buradaki كُمْ(أَسْأَلُكُمْ) Allah’tan başka şeylere ibadet edenlerdir. Yani karşılığı olmayan Dolar ehli ve ekseriyet oy ehlidir. Herkes net olarak tavrını koymalıdır. İşçilik sisteminde midir yoksa ortaklık sisteminde midir? Zekât alırız ücret değil, denebilir. Zekât insanlardan değil işletmelerden alınmaktadır, katkı karşılığı alınmaktadır.

Buradaki كُمْ(أَسْأَلُكُمْ) ayırımından dolayı İslami semtler, İslami işletmeler ücretli işçiler çalıştırmazlar. İşin saatle ölçülmesi işçilik değildir, sadece harcanan saatle ölçülmedir. İşçilikte ise işçi hiç iş yapmadığı zaman bile ücret istihkak etmektedir. Onun saatleri alınmıştır. Başka iş yapmazlar. Ortaklıkta ise çalışanın saatine değil ürettiğine ücret verilmektedir. Saat sadece ölçü aracıdır. Bir arabada benzin yakıt müşirle gösterilmektedir. Müşirdeki çizgiye değil onun gösterdiği benzine bedel ödüyorsun. Yakıt yokken aldatmaca yakıt gösterip bedelini almak haramdır. Faiz budur. Durup dururken mal artmadığı halde değer artmaktadır.  

Burada isteyen kelimesi ile laikliği ortaya koyuyor. Biz kimseyi zorlamayız. Biz insanlara özgürlük sağlarız. İsteyen kimselerin Yetiştiricisine doğru yol almasına mani olunmasın.

 

Öz Türkçe ile:

“De ki ‘Sizden onun karlılığını istemiyorum. İsteyen yetiştiricisine doğru yol tutsun yeter ki’.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Kavlet ‘Sizden onun aleyhine hiçbir ecr sual etmiyorum ancak Rabbine sebil ittihaz etmeyi meşiyet eden istisna’.”

 

QuL MAv EaSEaLuKuM GaLaYHı MıN EaCRin EilLAv MaN YaŞAvEu EaN YatTaPiÜa EiLAv RabBiHIy SaBIyLan

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَنْ شَاءَ أَنْ يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا (57)

 

***

 

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ

Va TaVakKaL GaLa eLXayYı (Va TaVakKaL GaLa eLFGaLi)

“Ve hayya tevekkül et”

Ben sizden ücret istemiyorum de, onlara ücretsiz tebliğ et ve hayya tevekkül et.

Onlar eşyayı tanrı edindiler. Ne doların ne de ekseriyet oyunun canı var. Ona dayanarak varlıklarını sürdürüyor, onunla hükmediyorlar. Onlardan ücret isteme. Onların kendi tanrılarından istimdat ederek onlarla savaşma.

Bugün ne yapıyorlar?

Onların doları ile onlarla savaşılıyor. Onların silahı ile onlarla savaşılıyor.

Biz ne diyoruz?

Dolar yerine altın bonosunu kullanalım. Bizden mal alacak olanlar altın bonosu ile alsınlar. Bize mal satacak olanlar da altın bonosu ile satsınlar. Aracı da tüccarlar olsun, sermaye olsun. Bizde Türk altın bonosu malı alsın onlara da kendi paraları ile mal satsın. Biz doğrudan onlara muhatap olmayalım. Tüccar aracılığı ile alıp satalım. Önce bir defa diri olan şuurlu olan varlıkla muhatap olalım. Biz ABD’ye veya Rusya’ya değil insanlığa tevekkül edelim. Tevekkül etmek demek Allah’a dayanmak demektir. Allah müminlere emrediyor, hayya tevekkül et. Dolara veya oya, silaha tevekkül etme. Onların seni koruyacağını sanma.

Biz elli senedir Allah’a tevekkül ettik. Zarar edersek edelim, iflas edersek edelim. Dolara veya oya yani siyasilere güvenmeyelim. Siyasiler bizi desteklemedi, biz siyasileri destekledik. Tapulu arazilerimizi elimizden aldılar, milyonları zarar ettirdiler ama bize bir şey olmadı. Biz varız ama bize saldıran siyasiler artık piyasada yoklar. Bugün AP’yi veya DYP’yi gören var mı? ANAP’ı gören var mı, diğerlerini gören var mı?

الَّذِي لَا يَمُوتُ

elLaÜIy La YaMUvTu (elLaÜIy La YaFGaLu)

“Mevt olmayan”

Öyle bir tanrı seç ki hayy olsun, diri bir varlık olsun, şuurlu olsun. Yetmez لَا يَمُوتُolsun, ölmeyen olsun. Böyle olan tek varlık vardır, O da Allah’tır. Cinler de mevt olmaktadır, ruhlar ve melekler de mevt olmaktadır. الْحَيُّ لَا يَمُوتُolan âlemlerin rabbidir. Küllü nefsin zaikatu’l-mevttir (كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِAli-İmran 3/185). Saatin zelzelesi azim şeydir (إِنَّزَلْزَلَةَالسَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌHac 22/1). Belki onlar birlikte yaratıldılar, birlikte mevt olacaklardır. Biz ise sıra ile mevt oluyoruz. Ama onlar da mevt olacaklardır. Bugün görünmüyorlar, bizimle sohbet edemiyorlar ama kıyametten sonra onlar da değişmiş olacaklardır.

Allah الَّذِي لَا يَمُوتُolduğu halde insanlar ölüyor ama insanlık varlığını sürdürüyor. O halde insan insanlığa tevekkül edecektir, Allah’ın halifesine tevekkül edilecektir. İnsanlık insanları çalıştırır ve ürettirir, onlar çalışmayanları yaşatır. Yani ekonomi kişilere değil varlığı sürekli olan topluluğa dayanmaktadır.

Tekeller hep putlardır. Tüm insanlığa ait olan şeyleri kendinde toplar sonra istediği gibi değerlendirir. Allah’ın halifesi olan halkın vereceği kararları kendisi vermeye başlar. Şirk kelamda ve fıkıhta zihni veya kavli kabul edilmiştir. Oysa şirk amelidir.

Birisi tanrıdır demek şirk değildir, Birisine ibadet etmek şirktir.

Bugün de doların istediğini yapmak şirktir, ekseriyet oyunun istediğini yapmak şirktir, silahtan korkmak şirktir. Silahtan değil Allah’tan korkacağız. İktidarda olanların görevleri içindeki içtihatlarına itaat edeceğiz ama hapse girmemek için değil cehenneme gitmemek için.

وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ

Va SabBiX Bi XaMDiHIy (Va FagGıL Bı FaGLiHIy)

“Ve O’nun hamdi ile tesbih et”

Hamd size veya başkalarına yapılmış iyiliklerdir. Şükür size verilen bir nimete karşı o nimetin yerinde kullanılmasıdır, fiildir. Hamd ise size yapılan iyiliğe karşı bir eda değil, yapılan iyi işlerin topluluğa yani Allah’a yapılmasıdır. İnsanlara şükredilebilir. Sağladığı imkânlara karşılık siz de ona karşılık verirsiniz. Hamd ise yalnız Allah’a edilir. Çünkü karşılıksız yapılan her türlü imkânlar yalnız Allah tarafından yapılmış olur.

Faiz Allah’ın yani topluluğun hakkını gasp etmektir. Çünkü faiz emek karşılığı olmayan bir artıdır. Topluluk sayesinde sağlanmıştır. O halde kişilerin değil topluluğun hakkıdır.

Buradakiبِ  (بِـحَمْدِهِ) alet Ba’sıdır. Hamdi kullanarak emeksiz elde edilen imkânları kullanarak tesbih et demektir. Tesbih etme de Allah’ın yani topluluğun yapması gerekenleri yapmadır. Mademki insanların varlığına topluluk sebep olmaktadır, o halde onların yaşamalarını sağlamak da topluluğun görevidir. O görevi yerine getirmek tesbihtir.

Ortaklık sistemi budur. İnsanlar Allah’la yani toplulukla ortak oluyorlar. Ondan borçlu ve alacaklı oluyorlar. Topluluğun yapacağı işleri topluluk adına yapıyorlar ve buna karşılık ürünlerden yararlanıyorlar. İnsanlık veya topluluk bir fabrikadır, kişileri de onun işçisidir. Çalışmakta ve ücretlerini alarak yaşamaktadırlar. Çalışamayanlara da borç verilmektedir yahut alacakları ödenmektedir.

وَكَفَى بِهِ

Va KaFAv BiHIy (Va FaGaLa BiHIy)

“Ve O’nunla kafidir”

Buradaki بِ‘yi zaid olarak kabul ediyorlar. Aslında onunla olmak yeterlidir anlamındadır. Başkasına gerek yok demektir.

Buradaki هُ(بِهِ) zamiri الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ ifadesine gitmektedir. O yeter, senin başka şeylere, ücrete ihtiyacın yoktur deniyor.

بِذُنُوبِ عِبَادِهِ

Bi ZüNUvBi GıBAvDiHIy (Bi FuGuvLı FıGAvLıHIy)

“İbadinin zunubini”

بِذُنُوبِعِبَادِهِmübalağalı ismi fail olan خَبِيرًا‘in mefuludur. Takdim edilmiştir. خَبِيرًاolarak kâfidir. Haberdar olmak için الْحَيُّ لَا يَمُوتُ olmak, ibadının zunubundan haberdar olmak yeterlidir. Başka bir şeye gerek yoktur.

خَبِيرًا (58)

PaBIyRan (FaGIyKan)

“Habirdir”

خَبِير haber veren ve haber alan manasında olabilir. Allah’ın sana haber vermesi yeterlidir manası çıkabildiği gibi Allah’ın ondan haberdar olması yeterlidir demektir.

Bu ikinci manayı verdiğimizde sen senin işine bak, sen yalnız mübeşşir ve nezirsin. Onların zenbleri seni ilgilendirmez. Sen ona yargıç değilsin, hükümdar değilsin. Sen yalnız tebliğe görevli birisisin. Sen onlara uyma, onlardan ücret isteme yeter. Sana haber vermesi için istihbarat örgütünü kurman gerekmez. O sana bildirecektir. Cereyan eden olayları takip edersen ne olacağını bilebilirsin.

نَبَأ geçmişteki olayları bildirmedir. خَبَر ise gelecekteki olayları bildirmedir. İstihbarat örgütü budur.

İslamiyet’te gizli istihbarat teşkilatı yoktur, aleni istihbarat vardır. Herkes öğrendiği önemli bilgileri bu hizmete verir. Haber alma teşkilatına bildirilir. Onlar bu haberleri değerlendirerek kimin ne yaptığını istinbat ederler. Allah öyle yaratmış ki yer gök yeminlidir. Sır diye bir şey kalmaz. Faili meçhul cinayetler zamanla ortaya çıkmaktadır.

 

YORUM

Şeriat yeni şeyler icat etmez hatta yeni kurumlar da ortaya koymaz. Şeriat mevcut olan şeylerin hükmünü ortaya koyar. Bölüşülmenin dengeli olmasını sağlar. Dolayısıyla Kur’an’da olan her şey dışarıda mevcuttur, vardır. Onlar arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğini şeriat ortaya koyar. Şeriat yeni kurum ortaya koymaz, zaten var olan kurumların nasıl çalışacağını ortaya koyar. Seçim var, seçim kurallarını yeniden öğretmez. Mevcut seçimin hükümlerini ortaya koyar.

Bugün istihbarat kurumu vardır. Devletler bu kurumlara dayanarak siyaset yaparlar. Kur’an bunu yasaklamaz. İstihbaratın kişilerin aleyhinde olmaması kişilerin zulme uğramaması için hükümler koyar.

Kişi aleyhinde söylenenler kişinin özel dosyasına konur. Kendi seçtiği hizmetli onu kendisine bildirir. O da gerekli cevabı verir, muhataplarını gösterir. Onlar haberleri doğrular veya yorumlar. O da dosyasına konur. Haber verene de bilgi verilir, kendisini böyle savunuyor denir. Herkesin gizli dosyası var ama bu kendisine değil de başkalarına gizlidir. Onun izni olmadan kimse o dosyadaki sırrı okuyamaz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve ölmeyecek kimse olan diriye dayan. O’nun olanakları ile O’nun işini yap. Kullarının suçlarının onunla duyulması yeterlidir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve mevt olmayan olan hayy üzerine tevekkül et ve O’nun hamdi ile tesbih et ve O, ibadının zunubuna habir olmaya kafidir.”  

 

Va TaVakKaL GaLa eLXayYı elLaÜIy La YaMUvTu Va SabBiX Bi XaMDiHIy Va KaFAv BiHIy BiZüNUBi GıBAvDiHIy PaBIyRan

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا(58)

 

***

 

الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ  

elLaÜIy PaLaQa elSaMAvVAvTı ( elLaÜIy FAGaLa eLFaGaLAvTı)

“Semavatı halk eden”

Buradaki الَّذِيifadesi وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًاcümlesinde mübteda olan هُوَ ‘nin ikinci haberi olabilir. İnsanı yaratan, kâinatı yaratan. Mübtedaya iki haber atıfla veya atıfsız gelir. Atıfsız gelirse ikinci haber birinci haberin açıklaması şeklinde olur, insanı yarattı kâinat ve içindekileri yarattı denmiş olur. İnsan da وَمَابَيْنَهُمَاifadesinin içine girer.

Atıf harfi getirilmemiştir, kemali ittisal vardır.

Ya da kemali infisal vardır. Haber değil de mübtedadır. Haber bundan sonra gelecek kelimedir. Her iki mana da doğrudur. Kâinatı insan için var etti. Kâinatı var eden rahmandır. الْحَيُّ لَا يَمُوتُolandır.

السَّمَوَاتِ marifedir ve kurallı çoğuldur. Başka ayetlerde 7 olarak zikretmektedir. 1) Semai mâ (yağmur seması), 2) Şihab seması (hava seması), 3) Sabah seması (ışık seması), 4) Kamer seması (Ay seması), 5) Şems seması (Güneş seması), 6) Buruc seması (yıldızlar seması), 7) Hubuk seması (kümeler seması).

وَالْأَرْضَ

Va eLEaRWa (Va eLFa GLa)

“Ve arzı da”

Bundan 13,7 milyar yıl önce bizim kâinatımız bir bilye büyüklüğünde idi. Zaman yoktu, mekân yoktu. Beş boyutlu uzayda bir tohum gibi hareket ediyordu yahut duruyordu. Patladı ve ışık hızı ile yayıldı. Işık hızı ile büyümeye başladı.

Bu büyüme zamanı oluşturdu, mekânı oluşturdu. Semavat oldu. Elektronlar birleşti atomlar, atomlar birleşti moleküller, moleküller birleşti cisimler oldu. Bu birleşme çekme kuvveti ile oldu. Yani denge çekme ve itme kuvvetleri üzerinde kuruldu. Bu arada ışık ve ısı ise ikisi arasındadır. Sema ile arz arasında ışık ısıya dönüşmekte böylece hayat oluşmaktadır.

Atomlarda 7 sema vardır. Bunlar hacimdir. Semalarda felekler vardır. Bunlar yüzeydir. Yüzeylerde yörüngeler vardır, bunlar tarıklardır. Elektronlar bu tarıklar üzerinde hareket ederler, elektrik ve manyetik yük taşırlar. Her tarıkta iki elektron bulunabilir. Her felek de 1,3,5,7 felek olabilir. En çok 7 sema vardır.

Bu ayet bir taraftan yıldızların semasına işaret etmektedir, diğer taraftan atomların semasını anlatmaktadır.

وَمَا بَيْنَهُمَا

Va MAv BaYNaJuMAv (Va MAv FaGLaHuMAv)

“Ve ikisinin beyninde olanları”

Gök ile yer arasında dolaşan ışık ve ısı vardır. Işık ısıya dönüşmektedir. Bu ne semadandır ne arzdandır, sema ile arz arasında bulunmaktadır. Harfi atıfla bunlara işaret etmektedir. فِيهِمَا demiyor, بَيْنَهُمَا diyor. Çünkü bunlar ne semadandır ne de arzdandır, sema ile arz arasında musahhardırlar.  Diğer taraftan بَيْنَهُنَّ demiyor, بَيْنَهُمَا diyor. Sema 7’dir ama yer ile gök arasına işaret etmektedir. Çekme ve itme kuvvetleri yer ile gökler arasındadır, içinde değildir.

فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ

FIy SitTaTi EayYAvMın (FIy FıGLaTı EaFGAvLın)

“Altı eyyamda”

Gökler iki dönem geçirdi. Gaz halinde iken (وَهِيَ دُخَانٌ Fussilet 41/11) soğuyarak galaksiler ve yıldızlar oluştu. Bu birinci yevmdir. Sonra bunların etrafında soğuyan gezegenler oluştu ve dönemler başladı. Bu da ikinci yevmdir. Henüz canlı yoktu ama yerler oluşmuş karalar ve denizler meydana gelmişti. Bundan sonra gezegenlerde canlılar oluştu. Dört dönem geçirdi.

Bugün jeoloji kitaplarında okutulmaktadır; birinci zaman, ikinci zaman, üçüncü zaman ve dördüncü zaman. Bu zamanlar besin dengesi üzerinde yapılmaktadır. Kur’an’da da erbaa ekvât (41/10) deniyor. Kur’an daha ilmi bir isim kullanıyor. Çünkü aynı zamanda değişik yerlerde değişik dönemler olabilmektedir.

يَوْم Arapçada dönem demektir, leyl ile nehar birer dönem olarak yevmdir. Türkçede de “günümüzde” deriz. Yani buradaki 6 yevm haftanın günleri değildir. Haftanın 7 gün olması gökteki Ay’ın dolunay ve hilal olmasına dayanmaktadır. Ayrıca sene 350 gün alınmaktadır. 33 senede bir Ay senesi ile Güneş senesi bir yıl farklı olmaktadır.

ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ

ÇümMa iSTaVAy GaLay eLGaRŞı (ÇümMa iStAFGaLa GaLay elGaRŞI)

“Sonra arşa istiva etti”

عَرْش toplantı yerinde yöneticinin durduğu yüksek yerdir. Kürsü oradaki oturulacak tahtadan yapılmış yerdir. Kürsü dört boyutlu uzay, arş beş boyutlu uzaydır.

Kur’an’da عرش 33, عرج 9 defa geçmektedir. Toplam 42 (2*3*7) eder.

عetkidir, ر tekrardır, ش ani oluştur.

كُرْسِيّ dört boyutlu uzaydır, عَرْش kâmil bir uzaydır. Yani orada bulunanlar başka bir uzayda olanlara muhtaç olmadan kendi içinde düzenini yaşatabilirler. Dört boyutlu uzayda iradeli hareket yapılamaz.

Beş boyutlu uzayı gözleyerek deneyerek bilebilmekteyiz. Ben şimdi size Z harfini yazıyorum, bunu R harfi olarak da yazabilirdim. Z yazdığım için dört boyutlu uzayda Z geçmiştir. Buraya yazdığım R’yi beş boyutlu uzayda buldum da yazdım. İşte onlar beş boyutlu uzayda vardır. Ben dört boyutlu uzaya onlardan birini getirebilirim.

“İstiva etmek” demek seviyelenmek demektir, aynı seviyeye gelmek demektir. Aşağıda iken yukarı çıkmak yukarıda iken aşağı inmek, seviyelenmek demektir. Zaman ve mekân dışı olan الْحَيُّ لَا يَمُوتُ, aynı zamanda zaman ve mekânın içindedir, kendi var ettiği seviyededir. Tanrı bizimle beraberdir. Kendi koyduğu kurallar içinde bizimle beraber kurallara uymaktadır. Kurallarını değiştirmemektedir.

“İstiva etti”ye istikrar etti manasını vermede zorluk çekilmemektedir. Oysa istiva etti demek kendisi için zorunlu olmayan kurallara uymaya başladı demektir. Bizimle ilgilensin diye O da zaman ve mekân içinde görünmeye başladı. İnsan, melek, cin ve ruhun seviyelerini yükseltti. Böylece O aşağıya indi bizi de yukarıya çıkardı da onunla görüşebiliyoruz. Aşağı indi dediğimiz zaman kendisi inmedi orada kendisini yaptıkları ile gösterdi demektir.

الرَّحْمَنُ

elRaXMAvNu (elFaGLAvNu)

“Rahman’dır.”

الرَّحْمَنُ kelimesi yaşatan demektir yani tüm canlılara insan, melek, ruh ve canlılara hayat vermektedir. Son الَّذِي’nin haberi olabilir. Eğer son الَّذِيmübteda değil haber kabul edilirse o zaman الرَّحْمَنُmübteda olur, فَاسْأَلْبِهِخَبِيرًا haber olur. Habere فَgelmez.  Ancak Fa rabıt fası olunca mübteda ve haber şart ve cevap gibi davranır, burada Rahman Ellezinin sıfatı ise bu Fa rabıt Fâ’sı olur. Eğer Rahman Ellezinin haberi olursa buradaki Fa, ta’liliye olur ve sonraki emir cümlesi yeni bir cümle olur.

Bütün bu surede onların rahman sıfatının tecellisi olduğuna işaret etmektedir.

Üçüncü binyıla girerken ortaklık düzeninin gelmesiyle O’nun rahman sıfatı tecelli etmektedir. Bugünkü zulüm düzeni devam edecek olursa Allah’ın rahman sıfatı tecelli etmemiş olur. Oysa Allah rahmandır. Şimdiki zulüm geleceğin rahmetini içerir.

Yeni uygarlığa geçerken insanlığın yeni uygarlığa uyabilmeleri için eğitilmeleri gerekmektedir. Bugünkü zulme onun için izin verilmektedir. Böylece müminler eğitilmektedir. Kâfirlere de tövbe imkânını sağlamaktadır. Bu da rahmettir.

فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا (59)

FaSEaL BiHIy PaBIyRan (Fa iFGaL BiHİy FaGIyLan)

“Onu habir olana sual et.”

Sual, talep etmek ve sormak amacı ile yapılır. خَبِيرًا getirilmesi istemek için olduğunu beyan etmek içindir. Bundan önceki ayette de خَبِيرًا geçmişti. Nekre olarak geçen iki خَبِيرًاfarklı kimselerdir. Orada Allah’tır. Burada ise resuldür, Mümindir. Burada haber alandır. Orada haber verendir. Arşa istiva etmesini sual et anlamındadır. Kime sual edileceği belirtilmemiştir.  Onlara sual et şeklinde olabilir. Çünkü göklerin ve yerin yaratıldığını, altı dönemde yaratıldığını, 7 tabaka olduğunu ve atomun yapılarını hep onlar keşfettiler. Onlar Kur’an’da yazılanları Kur’an’ın öğrettiği matematikle buldular. Biz de şimdi bu bilgileri onlardan öğrendiklerimiz ile biliyoruz. Başta biz onlara öğrettik, şimdi de biz onlardan öğreniyoruz. Borçlarını ödüyorlar. Yarın da yine bizden öğrenecekler. Çünkü onlar matematiği bizden öğrendiler, tekniği bizden öğrendiler ve geliştirdiler ama Arapçayı anlayamadılar, fıkıhtan haberleri bile yok!  

 

YORUM

Üçüncü binyıl uygarlığı peygamberlerin kurduğu uygarlık değildir, ilim uygarlığıdır. İlim de yalnız Kur’an ehline verilmemiştir tüm insanlığa verilmiştir. Kendilerine kitap verilenlere verilmiştir. Japonlar ve Çinliler de ilimde ileri gitmişlerdir. Bilgisayarda Ruslar belki Amerikalılardan da ileridedirler. O halde üçüncü binyıl uygarlığını tüm insanlar olarak birlikte kuracağız.

İnsanlar sonunda ikiye ayrılacaklardır; faizli işçilik sistemini benimseyenler ve kredileşmeli ortaklık sistemini benimseyenler, yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına taşınanlar, yüz villalı dinlenme evlerine ortak olanlar. Bir tarafta bunlar ve diğer tarafta ortak olmayanlar. Bunlar arasındaki cihadda ortaklık taraftarı olanlar galip geleceklerdir. Allah işçilik taraftarlarını ortaklık eğitimini eksiksiz tamamlamaları için yapmaktadır. Allah onlara görev vermiştir, bizim hatalarımızı düzeltmemize vesile olacaklardır.

Eğer Millî Görüş ve Gülenciler başarsaydılar Kur’an anlaşılmadan yanlış uygulanacaktı. Akevler’in yavaş gelişmesinin hikmeti de budur. Yalova’daki gecikmeler de bunu sağlamaktadır. Yalova’da Ar-Ge çalışmasını yapıyoruz. Çalışma arkadaşlarımız işleri uzatıyorlar ama bu arada biz de projede değişiklik yapıyoruz. İki seneden fazladır ahşap ev yapmadık ama projemiz çok gelişti, maliyet belki yarıya indi.

Şimdi yeni yer almış bulunuyoruz. Habirene sual etmeliyiz. Bunu nasıl sağlayacağız? Akevler dergisi yeniden devreye girmiş bulunuyor. Derginin okuyucu ortakları olacak. Onlar biz derginin kurucu sorumlularına soracak. Okuyucular da komşularına ve tanıdıklarına soracak. Alınan cevaplar kurucu ortaklarımız tarafından haberleştirilecek ve sonunda haberler değerlendirilecektir. Böylece başkan tüm insanlığa sormuş olacaktır.

akevler.org dergisine yazanlar azaldı azaldı, kapanmak üzeredir.

Bu ayeti emir kabul ederek herkes yazmaya başlamalıdır.

İzmir Akevler birçok kuruluşlar başlatmış bulunuyor. Ayrılanlar kendi dünyalarını kuruyorlar. Bunlar hep hazırlıktır. Bizim görevimiz mevcut düzende başarılı olmak değil yeni düzen kurmaktır. Bazen şaşılacak şeyler oluyor.

Sedat Aksakal projeleri yükleniyor sonra da telefona bile cevap vermiyor. Hasan Hacıbektaşoğlu aylardır Akevler’e uğramıyor. Mustafa ustaya bir iş veriyorsun, ha bitti bitecek, dikecek kovan evini diyoruz ama sonra öğreniyoruz ki memlekete gitmiş! Sonra öğreniyoruz ki başka yerde iş almış orada çalışıyor! Bu durumda bunlarla bu işler nasıl yürüyecek diyoruz.

Sonra Allah bize diyor ki; bunlardan daha iyi bir cemaat var mıdır?!

Laik düzende Kuran’ı öğrenmeye çalışıyorlar. Bunlar yani bu beğenmediğin cemaat ise bu şartlar içinde Kur’an düzenine hizmet ediyorlar. Allah, onlar yapmayacak ben yapacağım diyor. Gerçekten de bakıyoruz ki bizim bu perişan halimize rağmen başarılar elde ediyoruz.

Allah’a hamd olsun.

Allah ortaklık düzeni için bir taş koyandan razı olsun.

Allah bu dünyada buluşturduğu gibi cennetinde de bizleri buluştursun.

 

Öz Türkçe ile:

“Yer ile gökleri ve ikisinin arasındakileri altı dönemde yaratıp sonra yücelere konan kimse yaşatandır. Onu duyana sor.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Semavat ve arzı ve ikisinin beyninde olanları altı eyyamda halk eden sonra arşa istiva eden, Rahman’dır. Onu habir olana sual et.”

 

elLaÜIy PaLaQa elSaMAvVATı Va eLEaRWa Va MAv BaYNaHuMAv FIy SitTaTi EayYAvMın ÇümMa iSTaVAy GaLay eLGaRŞı elRaXMAvNu FaSEaL BiHIy PaBIyRan

الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا (59)

***

 

İstanbul, Yenibosna; 28 MART 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayanlar: REŞAT NURİ EROL,

SÜLEYMAN AKDEMİR, TAYİBET ERZEN

resatnurierol@gmail.com(0532) 246 68 92

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
29.03.2020
08:17


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1057

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1057. Hafta - 28 MART 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1057. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyadaOKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Bugün Neredeyiz, Nereye gidiyoruz?

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

‘Gizli Dünya Devleti’ dedikçe Erbakan’ı anmak-19

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-1

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-2

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-3

Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-4

Reşat Nuri EROL

 

***

 

FURKAN SÛRESİ- 10. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا (1) الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2) وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا (3)وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا (4) وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (5) قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا (6) وَقَالُوا مَا لِهَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا (7) أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا (8) انْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا (9)تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا (10) بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا (11) إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا (12) وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا (13) لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14) قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا (15) لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا (16) وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17) قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18) فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19) وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20) وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا (21) يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا (22) وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُورًا (23) أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا (24) وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا (25) الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا (26) وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَالَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا (27) يَاوَيْلَتَا لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا (28) لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا (29) وَقَالَ الرَّسُولُ يَارَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا (30) وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا (31) وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا (32) وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33) الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُولَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا (34)وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا (35) فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا (36) وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا (37) وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا (38) وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا (39) وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا (40) وَإِذَا رَأَوْكَ إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا (41) إِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَا وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا (42) أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا (43) أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا (44) أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا (45) ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا (46) وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا (47) وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا (48) لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا (49) وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا (50) وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا (51) فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُمْ بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا (52)

 

***

 

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا (53) وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا (54) وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَى رَبِّهِ ظَهِيرًا (55) وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (56) قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَنْ شَاءَ أَنْ يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا (57) وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا (58) الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا (59)

 

***

 

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ

Va HuVa elLaÜIy MaRaCa eLBaXRaYNı (Va HuVa elLaÜIy FaGaLa eLFaGLaYNı)

“Ve O bahreyn merc eden kimsedir.”

مرج hayvanların otlamak için serbest bırakıldığı yer, meradır.

مرجان mercan demektir. م enginliği, ر tekrarı, ج toplanmayı ifade eder.

Gölgenin meddinden sonra وَهُوَ getirmiştir. Üst üste وَهُوَ getirmiştir. Birinde leyl ve nehardan, diğerinde rüzgârdan söz etmiştir. İki وَهُوَ kullanmış ardından bir açıklama yapmış. Bundan sonra beşeri olaylardan bahsetmiş ve ona göre emir vermiştir.

Şimdi yine doğal olaydan bahsetmektedir. Bundan önceki وَ‘de yağmur yağdırıldığından bahsetmektedir. Burada ise o toplanan sulardan ve denizden söz etmektedir. 

İnsan bedenindeki kan döngüsü benzeri su döngüsü vardır. Kan denizdir. Güneş ona enerji sağlamaktadır. Önce yağmurdan ve yağmurun yağışından, sonra denizden söz etmiştir. Çünkü denizlerin gayesi yağmurdur.

İnsanın kromozomlarından salsal olarak zincir halkası olarak bahsettikten sonra cinleri ateşten olan mâricden halk ettik demektedir (وَخَلَقَ الْجَانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍ Rahman 55/11). Moleküllerde elektronlar çekirdeklerin etrafında dizilmektedir ve insan böyle oluşmaktadır. Cinlerde elektronlar dağınık haldedir. Olasılık kuralları ile hareket ederler. Fizikçiler buna ‘Browning Hareket’ diyorlar. Denizlerde de canlılar bu şekilde dağılmışlardır. Moleküller böyle hareket ederler. İki cisim eğer birbirine temas ederse dağılma değerleri birleşir. Sıcak su soğur, soğuk su ısınır. Bu durumda güneşin çevresi ısınmalı ve kendisi soğumalıdır. Ama o öyle olmamaktadır. Güneş kendi dağılımını korumakta, çevresi de kendi dağılımını korumaktadır.

Şöyle özetleyebiliriz. Her dağılımın çan eğrileri vardır. İki ayrı çan eğrisi olan cisimler karışırlarsa sonunda ortak çan eğrisi meydana gelir ve birleşirler. Kâinat öyle düzenlenmektedir ki değişik çan eğrileri birbirleri ile karşılaştıkları halde birleşmesinler. Doğada böyle değişik çan eğrileri vardır. Tatlı sularla tuzlu sular döngü içinde yer alırlar, ne var ki bunlar birbirlerine karışmazlar.


...


Turgay Çoruhlu
08.04.2020
05:17

Her dağılımın çan eğrileri vardır

Her dağılımda değil normal (Gauss tipi) dağılımlarda çan eğrisi vardır. Normal dağılımda aritmetik ortalama ve standart sapma hesabı vardır. 

Turgay Çoruhlu
08.04.2020
05:19

Her dağılımın çan eğrileri vardır

Her dağılımda değil normal (Gauss tipi) dağılımlarda çan eğrisi vardır. Normal dağılımda aritmetik ortalama ve standart sapma hesabı vardır. 

Atomlarda 7 sema vardır. Bunlar hacimdir. Semalarda felekler vardır. Bunlar yüzeydir. Yüzeylerde yörüngeler vardır, bunlar tarıklardır. Elektronlar bu tarıklar üzerinde hareket ederler, elektrik ve manyetik yük taşırlar. Her tarıkta iki elektron bulunabilir. Her felek de 1,3,5,7 felek olabilir. En çok 7 sema vardır.


 Atom proton ve nötronlardan oluşan çekirdek ve onun etrafında belirli enerji seviyelerinde (yörüngelerde) dönen elektronlardan oluşur. Elektronların yeri kesin olarak değil belli bir olasılıkla söylenir. Elektronların bulunma olasılığının en yüksek olduğu hacimsel bölgelere orbital denir. s, p, d ve f orbitalleri vardır ve farkları biçimleridir (küresel, dambıl veya torus gibi).

s orbitalinde 1 elektron çifti vardır. Tam dolu ise toplam 2 elektron vardır.

p orbitalinde 3 elektron çifti vardır. Tam dolu ise toplam 6 elektron vardır.

d orbitalinde 5 elektron çifti vardır. Tam dolu ise toplam 10 elektron vardır.

f orbitalinde 7 elektron çifti vardır. Tam dolu ise toplam 14 elektron vardır.

Elementler peryodik tabloya yerleştirilirken elektron dizilimlerine bakılır.


Üstad tarık ile yörüngeleri ve felek ile orbitalleri kastediyor sanırım.

Turgay Çoruhlu
08.04.2020
05:34

118 element vardır ve atom numarası 118 olan Oganesson ile peryodik tablanun 7. sırası (peryotu) da tamamlanmıştır. 94 atom numaralı elementten sonra gelen elementler doğada bulunmazlar. Laboratuvarlarda üretilebilirler. "En çok 7 sema vardır" en çok 7. enerji seviyesine sahip doğal elementler varolabilir şeklinde anlayabiliriz. Çünkü bundan sonrada 8. peryotta yeralacak element(ler) bulunabilir.


Serkan Sönmez
19.05.2020
16:27
Allah razı olsun hocam Allah'a emanet olun inşallah




Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2799 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2115 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2074 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1928 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1950 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1724 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1642 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1922 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1554 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1692 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1831 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1889 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2143 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1963 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2522 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2148 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2325 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2185 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2228 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2393 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2503 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2443 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4545 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2823 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2484 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3024 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2946 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2642 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3184 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3133 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3415 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3823 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2493 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3245 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3128 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2277 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2438 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3255 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6115 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4603 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3517 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00