Yasama, Yürütme, Yargı, Yönetme…
İnsanlar ilk yaratıldıkları zaman aileler hâlinde yaşamaya başladılar. Ailece ormana gidiliyor, meyve toplanıyor ve toplananlar ailece tüketiliyordu. İnsanlar bu ayrı ayrı yaşamada iki sıkıntı ile karşılaştılar. Biri; kendi “güvenliklerini” tek başlarına başaramadılar, birleşip ortak savunmaya geçtiler. Diğeri ise; “üretimi” tek başlarına başaramadılar. Mesela hayvanları tek başlarına avlayamadılar. Ancak birlikte üretim yapabildiler.
İşte bu sebeplerle insanlar birleşerek “topluluklar” oluşturdular. Böylece hem kolayca saldırılardan korunabildiler, “güveni” sağladılar hem de “üretimi” kolay yapabildiler.
Canlılar arasında çatışma vardır. Türlerde besin zinciri vardır. Güçlü kurtlar zayıf kuzuları yakalayarak yaşarlar. Böylece zayıf kuzular elenmiş olur. Zayıf kurtlar da açlıktan ölerek elenmiş olurlar. Böylece canlılar arasında “denge” oluşur. İnsanlar ise çok güçlü oldukları için nüfus dengesi ancak birbirleriyle çatışma ile doğmaktadır. Dolayısıyla insanlar yalnız canavarlardan korunmak durumunda değildirler, birbirlerinden de korunmak zorundadırlar. Bu da topluluklar arasındaki savaşla sağlanmaktadır.
Bugün nüfus dengelemesi “doğum kontrolü” ile yapılmakta, bu da biyolojik seleksiyonu ortadan kaldırmakta, nesil dejenere olmakta, yozlaşmaktadır.
İki arabanız olsa, bu arabalardan birinin tekerlekleri patlak, diğerinin de aküsü bozuk olsa her iki araba çalışmaz. Ama birinin eksik parçasını öbürüne geçirdiğinizde araba çalışır. Bozuk arabayı atarak işe yaramayan arabadan kurtulmuş oluruz. Ondan sonra fabrikalara bize böyle araba imal edin derseniz onlara hep sağlam arabalar imal ettirirsiniz. Bu ayıklamayı yapmazsanız fabrikalara hep bozuk arabalar imal ettirirsiniz. Bozuklukları atmazsanız sonunda arabalar işe yaramaz olur, hepsini hurdaya atarsınız.
İşte canlılar bu ayıklamayı yapmaktadırlar. Doğum kontrolü bu ayıklamayı durduruyor, nesli dejenere ediyor, yozlaştırıyor.
Demek ki topluluklar arası “çatışma” ve topluluk içi “barış” insanlığın sosyal olarak evrimleşmesini, hattâ canlı olarak yaşamasını sağlamaktadır. Çatışma silahlı güçlerle yapılmaktadır. İç barış ise yargı ile sağlanmaktadır.
Bir toplulukta dört kuvvet vardır. Biri “YASAMA”dır. Bu kuvvet kuralları koyar. İslâm’da bu “serbest sözleşmelerden” oluşur. İkincisi ise “YÜRÜTME”dir. Bu da kuralları yorumlayarak iş yapmadır. İslâmiyet’te bunun için özel örgüt yoktur. Bütün vatandaşlar ve sosyal gruplar kendi içtihatları ile kurallar içinde topluluk içinde yaşarlar. İslâmiyet’te kanun sözleşmelerdir. Uygulama ise herkesin kendi içtihadı ile amel etmesiyle yapılır. Uygulamada nizalar ortaya çıkar. Topluluğun fertleri arasında çatışma emareleri belirlenir. İşte bunu engellemek ve iç güvenliği sağlamak için “YARGI” müessesesi vardır. Hakemlerden birini bir taraf, diğerini diğer taraf seçer, başhakemi hakemler seçer ve onlar kararlarını verirler. Herkes hakem kararlarına razı olur. Böylece iç güvenlik sağlanır. Hakem kararlarına uymayanlar için de “dayanışma ortaklıkları” içinde silahlı güçler oluşur. Hakem kararlarına uymayanları onlar uymaya zorlarlar. Buna “YÖNETME” diyoruz. Yasama ve yürütme yargıdan öncedir. Yönetme ise yargıdan sonradır. Yönetim yargının emrindedir.
Yargının karar alabilmesi için dört kuruma ihtiyaç vardır. a) Yargı davacı ve davalıdan oluşur. Davacı olma ve davayı savunma bir ihtisas işidir. Ayrıca kamu davaları vardır. Yaşı küçükler vardır. Akıl hastaları vardır. Bunları savunan müesseseler vardır. Bunlar dayanışma ortaklıklarıdır yani siyasi partilerdir. Yargıya giderler, davayı kazanırlarsa hakem kararlarını silah zoru ile de olsa yerine getirirler. Bunların ücretleri kamuca ödenir. b) Bilirkişiler vardır. Bunlar ihtisas sahipleridir. Kendilerinin bilgilerine müracaat edilir. Bunlar bilgi sahibidirler. Kendilerinden fetva istenir. c) Soruşturmacılar vardır. Bunlar olayın oluşma şeklini tesbit ederler. Bunlar kendi seçtikleri bilirkişilerden mütalaa alarak olayın oluş şeklini ortaya koyarlar. Bunlar adil/adalet sahibi şahitlerdir. d) Nihayet kararları verecek olan “hakemler” vardır. Bunlar şahitlerin şehadetlerine dayanarak karar vereceklerdir...
660. “Kur’an ve İlim” seminer notlarımızdan aktardım; aktarmaya devam edeceğim…