Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-21
-Erbakan Hoca uyarmıştı: “İsrail İran'la savaşacak ama asıl hedef Türkiye'dir.”-
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam...
“Hz. Peygamber’in Medine’de ürettiği pratik, vahyin indirildiği ortamda bir medeniyetin çekirdeği olarak durur: Savaşın bile hukukla yapıldığı; Güçlünün değil, haklının öne çıktığı; İnançların değil, ihanetin cezalandırıldığı, kabilelerin değil, ortak aklın yönettiği ve farklılıkların birlikte yaşadığı bir düzen…
Bugün nükleer kaosun eşiğinde bir dünyada, bu örnek sadece bir nostalji değil; insanlık için yeni bir yol haritasına dönüşür mü? Benim aradığım budur.
Medine pratiği, vahiyden üretilmiş bir normatif sibernetik sistemdir. Komuta değil koordine eden, tahakküm değil güven üreten bir denge algoritmasıdır.
Peki bunlara şimdi kim bakacak? Sorun buradadır. Benim acım, umudum, kaygım, hayalim ve hayal kırıklığım, duam buradadır. Son cümlem de şu: Vahyi ve Vahiy’deki Hz. Peygamberi hak ettiği gibi okumayan, anlamayan, yaşamayan, uygulayamayan ve savrulan, şu son dönemde de vekaletler savaşıyla, mezhep ve meşrep fitneleriyle, FETÖ’yle, Daeş’le, birbirini kafir, mürted, zındık, tağut olarak tanımlayıp boğazını kesmeyle bozguna uğrayan bizler, insanlığın-adaletin-ahlakın bittiği, kural temelli dünya düzeninin yıkıldığı, yaradılışın sarsıldığı bu çağda kendimize, insanlığa ve geleceğe bir yol gösterebilir, bir çözüm üretebilir miyiz? Var mıyız? Var olmak zor, YOK OLMAK kolay.
Çözüm hala güçten değil, kavramsal üstünlükten geçiyor. Jeopolitik çözümün temelinde hala kavramsal, akıl ve ahlaki üstünlük yatıyor.” (Abdullah Ağar, 23 Haziran 2025)
Söz konusu ikinci yazı ile devam edelim…
Algoritmik Savaş, Teopolitik Mesaj ve Güç Sibernetiği Hamlesi
Haber vererek füze saldırısı olur mu?
“Bunu bir zafiyet olarak algılayanlar var. Ben öyle düşünmüyorum. İran’ın bu yaklaşımı yeni nesil savaşa dair bir uygulama. Çünkü artık savaş sadece silahlarla yapılmıyor. Bugün artık savaşlar karar merkezlerini/süreçlerini-zihinleri ve algıları etkileme, karşıt kurguları ve niyetleri etkileme, verilerin bozulması, dogmalar, teopolitik ve jeopolitik amaçlar, karşıt gücü yönlendirme üzerinden yapılıyor. Öncelikle şunu vurgulayalım. Saldırıda zayiat değil zihin hedeflendi. Saldırısı fiziksel sonuç üzerine değil, uygun müzakere ortamı yaratma, psikolojik üstünlük ve stratejik dengeleme üzerine kurulmuştu.
1- Öte yandan İran yaşadığı gerçekliğin, karşı karşıya kaldığı stratejik gücün ve nitelikli üstünlüğün farkında. Karşıt güç bileşenleri çok daha güçlü üzerine çekmek istemedi. Ayrıca kurtarması gereken bir onuru, devam etmesi gereken bir savaşı ve yönetmesi gereken hedef kitleleri (halkı, vekilleri, müttefikleri, düşmanları ve arada olanlar) vardı.
Psikolojik, ezber bozucu bir hamle yapmak “Artık Korkmuyoruz” demek istedi. İran, ABD’ye karşı genellikle mozaik savunma doktrininin hava-deniz yollarını istikrarsızlaştırma, deniz gerilla harbini uygulama tehdidi, milis ve vekil unsurları kullanma, siber saldırılar gibi dolaylı yollardan yanıt verirdi. Ama şimdi Katar’daki üssü üzerinden ABD’yi doğrudan vurmak! Bu “Eğer bizi vurursanız, siz de hiçbir yerde güvende değilsiniz” mesajı taşır. İran iç kamuoyuna, vekillere, arada kalanlara “Artık savunmada değiliz, taarruzdayız” gösterisi olur. Bölgedeki aktörlere de özellikle Körfez ülkelerine, “ABD sizi koruyamaz” mesajı gönderilir.
2- Bu saldırı hem İran’la iyi ilişkiler yürütmeye çalışan hem de ABD ile askeri iş birliğini sürdüren Katar’ı da zor bir pozisyona iter. İran’ın saldırısı Katar’a “ABD’yle yakınlığınız size zarar getirebilir” örtük bir mesajını verir. Şu mesajı üretir. “Tarafsız gibi görünüyorsun ama düşmanla iç içesin. Sana da güvenmiyoruz.”
3- Katar kontrollü saldırısı ABD’nin Körfez’deki güvenlik şemsiyesinin altında olan Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerin sorgulanmasına neden olabilir: “Acaba ABD bizi koruyabilecek mi?” Buna siz İran’ın Körfez jeopolitiğini sarsma çabası olarak okuyabilirsiniz.”
(Devamı var)