PKK, 1974 senesinde, ABD’nin talimatı üzerine Abdullah Öcalan’a kurdurulmuştur. Böylece güya doğudaki Kürtçülük hareketi devletin kontrolüne alınacaktı.
Diğer taraftan sömürü sermayesi örgütü doğrudan destekledi.
Örgüt güçlenince Öcalan’ın MİT ile olan ilişkisi koptu.
Öcalan da zaman geçtikçe etkisini kaybetti.
Sermayenin bu oyununa gelen devletimiz bizi bu sorunlarla karşı karşıya bıraktı.
Devletin bir diğer yanlış politikası da oraya atanan devlet görevlilerine ek ücret vermesidir. Bu suretle PKK’nın devam etmesi orada görev yapanların işine geldiği için kökünü kazıma yerine PKK’yı yaşatma alt şuuru içinde sorunlar büyüdü, büyüdü…
Devletin başka bir hatası da “koruculuk sistemi” olmuştur. Aşiretler hâlinde yaşayan doğulularım bir grubunu maaş ile besleyince; bir taraftan onları birbirine düşürdü, onları çatıştırmaya başladı, diğer taraftan da maaşlarını alabilmeleri için PKK’nın sürüp gitmesi işlerine geldi. Koruculuk sistemi PKK’yı destekleyen bir kurum hâline dönüştü.
İş burada bitmedi. Ekonomik bakımdan sıkıntı içinde bırakılan halk karnını doyurmak için yılana sarılmak zorunda kalmıştır. Önce basit destek şeklinde başlayan hareketler suç sayıldığı için sadece posta vazifesini gören veya yiyecek satanlar suçlandıklar ve zaman içinde onlar da örgüte katılmaya başladılar.
Sermaye oraya ordusunu yerleştirdi. Bu ordunun görevi güya Türkiye’yi korumaktı, oysa asıl işi PKK’yı orada doğrudan finanse etmekti. Bu konu Bülent Ecevit zamanına kadar açık bir şekilde anlaşıldı ve Ecevit bu sebepten dolayı istifa etmek zorunda kaldı. Necmettin Erbakan bunu devletle uzlaşarak çözdü.
Devletin bu PKK’yı dolaylı olarak desteklemesi işi Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlamıştır. Doğu bölgemiz yarı çiftçilik yarı tarımcılık içinde yaşıyordu. Düzenini kurmuştu. Medreselerinde büyük İslâm âlimleri yetişiyor ve halkı iman içinde huzurlu kılıyorlardı. Aşiret reisleri de ekonomik dayanışmayı sağlıyorlardı. Halk aşiret reislerine ve medrese âlimlerine bağlı olarak huzur içinde yaşıyordu.
O günkü zaruri şartlar içinde medreseler kapatıldı, aşiret reisleri oradan sürüldü. Böylece ekonomik ve sosyal düzenleri bozulan halk, inançsız kalan gençler boşlukta iken dış sermayeye alet oldular. Sorunlar hala teşhis konulmamış ve tedavi edilmemiş olarak devam etmektedir. Devlet büyük yatırımlar yapmakta ve oradaki zenginleri daha zengin yaparak İstanbul’a taşınmalarını sağlamaktadır. Ama oradaki insanlar hala sıkıntılar içindedir.
İşte…
ÇÖZÜM demek…
Devletin her şeyden önce bu hatalı politikalardan vazgeçmesi demektir.
Ekonomi bakımından da zenginleri daha da zengin eden bu merkezi ekonomi sistemi yerine, Akevler tip halk kooperatifleri kurulmalı ve oradaki halk zengin edilmelidir.
PKK’yı besleyen sömürü sermayesi şimdi Türkiye’ye yeni bir oyun oynamaktadır. 1974’de kurulan kadro yaşlandı. Bu kadroyu emekli etmek istemektedir. Bunları güvene kavuşturup kendisi gençlerden yeni PKK oluşturmayı planlamaktadır. Uzlaşma adı altında PKK askerlerini Türk bütçesi ile emekli etmektedir.
Şimdi uzlaştığımızı farz edelim. Yaşlanmış PKK’lılar eşkıyalığı bıraktılar. Kadrolarını gençlere devrettiler. Biz onları aç bırakamayız. Onlara iş versek de artık iş yapacak yaşları da kalmamıştır. Onlara emekli maaşları bağlayacağız. Dağlara çıkmayan sadık vatandaşlarımız -ki Kürtlerin çoğu böyledir- işsiz kalacaklar, aç kalacaklar.
Biz kırk senedir bizimle savaşan ve bizi öldürenlere maaş bağlayacağız.
PKK da bitmeyecek, bu sefer gençlerimizi oraya gönderceğiz.
Bu çözüm nasıl bir çözüm olacaktır?
Tek çözüm vardır: Adil Düzen’e göre sorunları çözmek.
Bunun da tek çözümü vardır, “Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanları” inşa etmek.
Süleyman KARAGÜLLE