İslam İktisadı(7): İki Üstadın İki İktisat Kitabı
İki Üstadımızın yarım yüzyılı da aşan zaman öncesinde yazdıkları “İki İslam İktisadı Kitabı” üzerindeki değerlendirmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Sezai Karakoç’a ait “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü” (1967) ve Süleyman Karagülle’ye ait “İslamiyet ve Ekonomik Doktrinler” (1969) adlı eserler üzerinde durmaya ve ‘üstatlarımızı anmaya’ devam ediyoruz; detaylar birinci yazımızda…
2.3. İktİsadın Temel Kanunu
“Süleyman Karagülle, yukarıda ifade edilen altı temel olguyla iktisadın temel kanununu aşağıdaki şekilde belirleneceğini ortaya koyar (bkz. Karagülle, 1969: s.8).
“Çalışma yaşamanın; değiştirme borçlanmanın/biriktirmenin; geçinme yapmanın zıddıdır ve bunlar birbirine eşittir. İnsan çalıştığı kadar yaşayabilir. Biriktirdiği kadar değiştirebilir. Yaptığı kadar geçinebilir. Çünkü bunlar birbirine bağlıdır ve birbirinden çıkar. Bunlardan her çifti bir mihver, bir eksenle gösterilebilir. Bunlardan çalışma, değiştirme, geçinme, eksenin müspet/artı tarafına, diğerleri de menfi/eksi tarafına konur.”
Çalışma² + Değiştirme² + Geçinme² = İktisat²
Formülün, iktisat dünyasını Şekil 1’de olduğu gibi küreyi riyazî olarak ifade ettiğini belirtir. Ayrıca yukarıda şekli verilen ‘iktisat dünyasını’ idare eden düzenin kuruluşunu ve bundan ortaya çıkan değişik sistemlerin esaslarını belirtmeden önce “basitliği ve temelli olması bakımından İslâmiyet’in tesis ettiği sistemi” anlatacağını söyleyerek şöyle devam eder:
“İslâmiyet, yukarıda belirtilen altı iktisat temeli için şu altı düsturu ortaya koymuştur.
I. Çalışmak için, çalışanların mala sahip olmaları gerekir. Çalışmak, sıkıntılı, zor bir iştir. İnsanları çalıştırabilmek için çalışıp elde ettikleri malları kendilerine vermek, mala sahip kılmak gerekir. Yalnız kendilerine değil, çocuklarına da bu mala sahip olma hakkı tanınmalıdır. Miras hakkı tesis edilmelidir. Bu, İslâm’da istihsalde/üretimde mülkiyet düsturuyla elde edilir.
II. Yaşamak için, orta mallarının bulunması gerekir. Bir fert bütün ihtiyaçlarını kendisi temin edemez. Herkes kendisi için hususi yol yapamaz, su getiremez. Her çeşit ihtiyacını karşılayamaz. Bundan dolayıdır ki İslâmiyet, devlet müessesesini kabul etmiş, ona vergi/zekât alma hakkını tanımış ve birtakım hizmetler de yüklemiştir. Devletin kendisi bir orta maldır.
Orta mallar için kabul edilen esaslar şunlardır: a) Devlet ancak madenlerden beşte bir, ziraî mahsullerden onda bir, ticaret malları, para ve yiyeceklerden kırkta bir olmak üzere zekât alır ve bunu orta malı olarak harcar. Başka vergi alamaz. Mecburi sigorta müessesesi kuramaz.
b) Bütün gayrı menkuller -taşınmazlar- esasta -Allah’ın dünyadaki temsilcisi olan- devletindir. Ancak kendisi işletemez; fertlere temlik eder, karşılığında vergi -zekât- alır. Devlet kazançlı hiçbir işe girişemez. Halka ücret mukabilinde iş yapamaz. Devlet orta malıdır. Bütün hizmetleri karşılıksızdır. Hiçbir şekilde resim ve harç alamaz. Mahkeme veya muamele masrafları isteyemez.
c) Orta mallardan herkes ihtiyacı nispetinde ve karşılıksız olarak faydalanır. İslâmiyet’te -pirime dayalı önceden ödenen- sigorta müessesesi yoktur. Bunun yerine zekât, -ayrıca akile adı verilen toplumsal gruplaşmayı esas alan, olay sonrası ödemeyi kabul eden dayanışma ortaklıkları sistemiyle- bütün insanları ve işleri sigorta etmiştir.
d) Devlet memurluğu yoktur. Devlet hizmeti görenler ücret alırlar. Serbest iş de yapabilirler. İşleri bitince hemen ayrılırlar.
Buna iktisatta şuyûiyyet -ortaklık- denir ve İslâmiyet’te istihlakte şuyûiyyet -tüketimde ortaklık- düsturuyla ifade edilir.
III. Değiştirmede, malın en çok muhtaç olanı bulabilmesi için alışverişin serbest olması gerekir. Bu sayede arz ve talep kanunlarına göre bir fiyat teessüs eder ve bu şekilde iktisadî bir düzen kurulmuş olur. İktisatta buna tasarruf denir. İslâmiyet’te bu kaide mübadelede serbest tasarruf düsturuyla ifade edilmektedir.
İslâmiyet’te, fiyat tahdidi, kâr haddi, asgari ücret gibi sınırlama yoktur.”
(Kalan üç düstur ve diğer bölümlerle devam edeceğiz…)