Süleyman Hocamı ilmî ve amelî çalışmalarla anmak-4
Merhum Süleyman Karagülle Hocamızı, kendisiyle yarım yüzyıldır sürdürdüğümüz İLMÎ VE AMELÎ çalışmalarımızı da içerecek şekilde anmaya devam ediyoruz…
(Süleyman Hocamın vefat ettiği sabah bir TV’nin öğle haberlerinde söylediğim ve ertesi gün defin sonrasında kendi aramızda yaptığımız akşam toplantısında da anlattığım üzere; biz O’nun İLMÎ VE AMELÎ ÇALIŞMALARINI sürdürmeye devam ediyoruz…)
Geçen hafta, Süleyman Hocamız ile 22 yıl önce Üsküdar’daki İslam Medeniyeti Vakfı’mızda başladığımız Kur’an ve İlİm çalışmalarımızın 1119’uncu haftasına, En’am Suresi üzerindeki çalışmamızın 5. haftasına ulaştık ve 26-30’uncu ayetler üzerinde çalıştık...
En’am Suresi 27’inci ayet ile devam ediyoruz…
“Velev terâ iz vukifû ale’n-nâri fekâlû yâ leytenâ nuraddü velâ nükezzibü biâyâti rabbina ve neküne mine’l-mü’minîne / Ve nârın/ateşin üzerine vukuf edildikleri zaman onları bir re’y etseydin. Şöyle kavl ettiler: Keşke (dünyaya) geri reddolunup da Rabbimizin ayetlerini tekzip etmeseydik ve müminlerden olsaydık.”
Bu sözleri ahirette (cehennemde) söyleyecekler! Ahirette cennettekiler ile cehennemdekiler birbirlerinden ayrılırlar. Cennete gidenler onları arkalarında bırakırlar ve onlar cehenneme giderler ve orada bu sözleri söylerler. Ayette anlatılan, işte o zaman gerisin geriye dönüp onların ateşin karşısında nasıl durduklarını bir görsen anlamındadır.
Ateş üzerinde durdurulacakla, ateşin karşısında durdurulacaklardır anlamındadır. Ateş üzerine vukuf edilmelerine denmektedir. Önce gidecekleri yerde ateş gösterilir, işte siz buraya gideceksiniz denir. İşte o zaman gerçekleri yani peygamberlerin yalan söylemediklerini ve ilahi kitapların hakkı ifade ettiğini, ateşin karşısına çıkarıldıkları zaman anlayacaklar...
İnsanoğlu darda kalınca tövbe eder, selamete çıkınca tövbesini unutur. Bu sebepledir ki insanları korkutarak yola getiremezsiniz. Korktuğu için o an teslim olur, siz de onu serbest bırakırsanız ama o unutur ve bir daha yapar. Devamlı korkutma da yaşamayı zehir eder ve gücünüz sona erer. Bu sebeple caydırıcılık cezası verilir. Suç işleyen cezalandırılır. Suç işlemeyenlere dokunulmaz. Böylece zararsız bir korkutma elde edilir. Eğer suçsuzlara da baskı yapıyorsanız, bu sefer de onlar isyan ederler, suçlulara ceza vermezseniz herkes azar. Temel kural şudur. Doğruluğuna deliliniz yoksa ona inanmayacak, yanlış olduğuna deliliniz yoksa onu da inkâr etmeyeceksiniz. Delilleri değerlendirerek, doğru ve yanlışı bulmaya çalışmak gerekir. Önce ayetleri tekzip etmeyeceksiniz, sonra delillerle sabit olanlara da inanacaksınız.
Biz şimdiki dünya hayatımızda ileriye doğru gidiyoruz. Geçmişte yaşadığımız olayları arkada bırakıyoruz ve geleceği yaşamaya devam ediyoruz. Ahirette ise cennettekiler ile cehennemdekiler birbirlerinden ayrılırlar. Cennete gidenler onları arkalarında bırakırlar, onlar ise cehenneme giderler. Cennettekiler onların ateş karşısına çıkarıldıklarını görmezler. İşte o zaman gerisin geriye dönüp onların ateşin karşısında nasıl durduğunu bir görsen anlamındadır.
Ateşi yani cehennemi görür görmez durumu anlayıp pişman olacaklardır.
“Velev terâ iz vukifû ale’n-nâri fekâlû yâ leytenâ nuraddü velâ nükezzibü biâyâti rabbina ve neküne mine’l-mü’minîne / Ve nârın/ateşin üzerine vukuf edildikleri zaman onları bir re’y etseydin. Şöyle kavl ettiler: Keşke (dünyaya) geri reddolunup da Rabbimizin ayetlerini tekzip etmeseydik ve müminlerden olsaydık.”
Sadece ‘müslim’ olmakla kalmayacaklarını, ‘mümin’ de olacaklarını söylerler.
Adİl Düzen onların eğitilmesi ve daha da uygarlaşmaları için Allah’ın öğrettiği bir düzendir. Allah’ın öğrettiğidir. Çünkü biz onu Kur’an’dan istidlal ettik, içtihatla onun bizden evvelkilere öğrettiği beyan ilmi ile istidlal ettik.
ADİL DÜZEN üçüncü binyıl medeniyeti açısından uygarlaşmak için gerekli olan bir düzendir, sanayileşme döneminin fıkhıdır. İşte orada bunlar onlara anlatılacaktır. Dünya hayatında suçlarından dolayı tutuklanan kimseler neden tutuklandıklarını ve ne için suçlu olduklarını ileride hikmetleri ile anlayacaklardır demektir.
(DEVAMI VAR)