KUR’AN AYI RAMAZAN VE BAYRAM… - 2
Nerde kalmıştık veya önceki yazımızın en sonunda ne demiştik; hatırlayalım…
“Kur’an’a inanma nedir, nasıl olur, bu KUR’AN bir Müslüman için ne ifade ediyor, Kuran’la Müslüman arasında ne gibi bir irtibat vardır ve KURAN nedir diye hiç düşündük mü?
KUR’AN namazda okunur, hatim ve dua için okunur, mezarlıklarda ölüler için okunur. Müslümanların bugün yaptığı bu değil midir?”
Kaldığımız yerden devam edelim…
Ama Mehmet Akif ERSOY merhum bu halimiz hakkında bakın ne diyor:
“Çünkü biz bilmiyoruz dini. Evet, bilseydik,
Çare yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik.
“Böyle gördük dedemizden!” diye izmihlali
Boylayan bir sürü milletlerin olsun hali,
İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kuran’ın:
Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.” (Safahat, s. 153)
Şairimizin bu deyişlerine bakacak olursak, Müslümanlar dinlerini bilmiyorlar; eğer bilmiş olsalardı bu kadar sersemlik yapmazlardı, yapamazlardı.
‘Biz ecdadımızdan böyle gördük, bunu bilir ve bunu yaparız’ diyecek olursa ve böyle davranmaya devam edersek, değişim ve gelişim göstererek kendisini yenilemeyen milletlerin ve devletlerin yıkılış ve çöküşlerinden ibret almayız.
Kur’an’ı ezberleriz veya devamlı okuruz ama onun mana ve maksadını düşünmeyiz, ayetlerin bize ne söylediklerini ve bizden ne istediklerini bilmeyiz, Mushaf’ın sayfalarına bakarız, ölülerimize okuyup üfleriz; yani biz bugün Kur’an’ın alanını daralttık, ayetleri kısıtladık, onu sadece dua ve namaz için okur hale geldik. Hâlbuki KUR’AN yalnız bunlar için inmemiştir. KUR’AN sadece bu değildir. KUR’AN bir hayat kitabıdır; Müslüman’ın tüm hayatı Kur’an’la ilgilidir. Onun için Müslüman hayatını onda araştırıp bulur, fikir ve düşünceyi, hareket ve davranışlarını ona bakar, onda görür ve onunla yaşar.
Bir şair, “el-Kur’an-ü kevn-üllah-il mestur ve’l-kevnü Kur’an-üllah-il menşur” diyor ve bununla Kur’an’ın, Allah’ın satırlara soktuğu bir kâinatı, kâinatın ise Allah’ın dağılıp yayılmış ve serpilmiş bir Kur’an’ı olduğunu dile getiriyor.
Yani… Kâinat Kur’an’da var, KUR’AN da kâinatta var. Onun için kâinat kitabını iyi ve doğru okuyanlar Kur’anî olurlar. Çünkü kâinat Allah’ın sıfatının fiili tezahürü, KUR’AN ise kelami tezahürüdür. Zaten KUR’AN kâinatın özü, özeti ve bir haritası mesabesinde olmasaydı “yaş kuru ne varsa hepsi Kitab-ı Mübin’dedir.” (Enam,6/59) buyrulur muydu?
KUR’AN muttakiler için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir. (Bakara,2/2)
“Gerçekten bu KUR’AN insanları en doğru yola iletir. Güzel amel ve hareketlerde bulunan müminlere, kendileri için muhakkak pek büyük bir ecir bulunduğunu da müjdeler O…” (İsra,17/9) “…Size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir. Allah, rızasına uyanları, o kitapla, selamet yollarına ulaştırır, onları karanlıklardan Allah’ın izniyle aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir.” (Maide,5/15-16). “İşte bu (KUR’AN) da indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Öyleyse ona uyun ve onunla korunun ki, esirgenmiş olasınız.” (Enam,6/155). “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan dertlere bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”(Yunus,10/ 57). “O, cidden faydası çok, benzeri yok bir kitaptır. Ki, önünden de arkasından da ona batıl bir şey giremez. O, bütün kâinatın hamd ettiği, O, yegâne hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir.” (Fussılet,41/42). (DEVAMI VAR)