Kur’an açısından eĞİTİM; özel bir vesilesiyle-2
Dedik ki: “Eğitim önemli… Hem de ‘çok ama pek çok önemli’ diyelim… Allah bizleri değişik vesilelerle ve değişik imtihanlarla eğitiyor… Kur’an ayı Ramazan vesilesiyle birçok şey hatırlandığı gibi eğitim de hatırlanmalı…”
Dedik ki: “Evet, çok önemli… Önemine binaen eğİtİm de hatırlanmalı… Ve hatırlandıktan sonra da mutlaka gereği de yapılmalı… Bu yapılırken de her şey gibi EĞİTİM de Kur’an açısından ele alınmalı…”
Dedik ki: “‘Hatırlanmalı’ demişken… Bu konuda 11 yıl önce yazdıklarımızı hatırladık… “ADİL DÜZEN’DE EĞİTİM” başlığı altında yazdıklarımızı hatırladık… Dün vesilesiyle EMEK üzerinde durduk, bugün birçok vesileyle EĞİTİM diyelim…”
Dedik ki: “‘Vesile’ demişken… Vesile olarak da bir değil birkaç vesile var… En önemlisi; beşikten mezara kadar ilim talep etmenin farz olması… Her okuyucunun kendi durumuna göre vesilesi var; herkes kendi vesilesini düşünsün...” Kaldığımız yerden devam…
“Neler okunacağı ise ocağın yani aşiretin yani 10 kadar ailenin inancına ve felsefesine uygun olarak kararlaştırılacak ve seçilen kitaplar tedris edilecektir. Bütün ilimler sıra ile okunacaktır. Ömrün sonuna kadar herkes öğrenmeye ve öğretmeye devam edecektir...
Aşiret fertleri haftanın bir gününde değişik aşiretlere gider, onların derslerine katılarak diğer aşiretlerin bilgilerini kendi aşiretlerine aktarırlar. Kur’an’daki “her söze kulak verirler” emrinin uygulaması böyle yapılır. Her aşiret ferdinin haftada bir devam ettiği ikinci aşireti olur.
Aşiretin üst âlimleri, bir-iki veya üç kimse, bucakta toplanıp birlikte ders görürler, bucak âlimleri bunlara ders verirler. Bir âlimin 10 kadar talebesi olur. Bucak âlimleri haftada bir il âlimlerinin derslerine katılıp fakihlerden ders alır. İl âlimleri haftada bir ülke rasihlerinin derslerine katılarak ders alırlar. Bu öğretmenlik ve öğrencilik ölünceye kadar devam eder...
Bugün olduğu gibi ders veren hocalar yoktur. Sınıf geçme ve sınıfta kalma yoktur. Herkesin bir hocası ve en az beş talebesi vardır. Bu öğretmenlik ve öğrencilik anaokulundan başlar, ağabey ve ablalar çocuklara öğretmenlik yapar. İş değil ibadet saatlerinde; halk için bu saatler akşamla yatsı arasındadır. Âlimler ise günde yalnız altı saat çalışır, geri kalan ikindi ile akşam arasında üç saati 350 gün tedrise ayırırlar. Bir gün ders verir, bir gün ders alırlar...
İmtihanlar ise resmi yetkililer tarafından yapılır. Yani öğretmen öğrenciyi imtihan etmez. Her hafta açılacak imtihanlara isteyenler katılırlar ve meslekî derece alırlar, resmî ücretleri artar yahut derece yükselmesi olur. İlmî ehliyette de yükselirler. Kişilerin tüm hayatları boyunca imtihana girme şansları olacaktır.
Meslekî derecelere göre emekli maaşı alınır. Resmî işlerde çalıştığınızda o ücreti alırsınız. Faizsiz çalışma kredisi resmî ücrete göre verilir. Emekli maaşınız resmî ücretinize göre hesaplanır. İşçi yani emek sahibi ve işveren başka bir miktar üzerinde anlaşmamışlarsa, resmî ücret üzerinden anlaşmış kabul edilirler.
Yani; herkes beşikten mezara kadar ilim tahsili yaparken aynı zamanda dünyevi kazancını da artırmaktadır. Öğretmenler ise öğrencileri imtihan kazandıkça onlara da ikramiye verilir. Dolayısıyla herkes canla başla öğrencisini yetiştirmeye çalışır.
Yüksek tahsilli olanlar, bugünkü sistemde profesör olanlar, sırf ilim sahibi oldukları için bütçeden bir pay sahibi olurlar. İsterlerse başka iş yapmayarak sadece ilim karşılığı aldıkları ücretle geçinir ve ilim yaparlar.
“Adİl Düzen” bunları Kur’an’dan öğrenmİştİr
Allah beş vakit namazı birlikte kılarak orada ilim yapmamızı emretmiştir, ama ne okuyacağımızı ise bize bırakmıştır. İsteyenler Kur’an, isteyenler kendi kitaplarını okurlar…
Sermaye (Sömürü Sermayesi), Kur’an’ın insanın zihnini körelttiğini ileri sürerek Kur’an okumayı yasaklıyor. Arşın orada ise metre buradadır. Bakalım Kur’an okuyanların beyinleri mi sulanıyor, yoksa içki içenlerin beyinleri mi; görelim. Müspet ilim mantığı budur.”
KUR'AN'I İLİMLE OKUMA, ANLAMA VE UYGULAMA AYI RAMAZAN, NİCE HAYIRLI GELİŞME, KURTULUŞ VE KURULUŞLARA VESİLE OLSUN, İNŞALLAH...