“Şehru Ramazan ellezî ünzile fihi’l’Kur’an”-2
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ haftalık çalışmalarımıza 1999 yılında başladık ve her hafta en az 10 ile 20 sayfa kadar Kur’an tefsirini yazmak için her gün çalıştık… Geçen hafta 1111’inci (binyüzonbir) seminerimizi de yaptık, elhamdülillah… “Şehrü Ramazan ellezî ünzile fihi’l-Kur’an / O Ramazan ayı ki; Kur’an o ayda indirilmiştir.” (2/185) ayetinin de geçtiği Bakara Suresi üzerinde, 16/01/2006 - 12/01/2008 tarihleri arasında tam iki yıl çalıştık. Kur’an’ın Ramazan ayında nazil olduğu ile ilgili Bakara Suresi 185-187’inci ayetleri 394 ve 395’inci seminerimizde ele aldık...
“RAMAZAN” kelimesinin etimolojik anlamı üzerinde durmaya devam edelim…
“ŞEHRU RAMADAN / Ramazan ayı” mukaddem müfrettiir. İçinde Kur’an indirilen Ramazan ayıdır. Haber olduğu için nekredir. Takdim edilmiş olması öneminden dolayıdır. Tahsis için değildir. Tahsis için olması haberin de marife olması hâlindedir. Aralarında “Ve” harfi konmadığı için yukarıda ayette emredilen orucun burada açıklaması yapılmıştır. Ramazan ayı emredilen orucun bedeli değildir. Bedel olsa sonra gelen “Ellezî” nekre gelmiş olur ki bu doğru değildir. Ramazan gayri munsariftir yani “Nun” esreli geleceğine üstünlü gelmiştir.
“ŞEHR” kamerin hilalden hilale gelmesi döneminin adıdır. Ortaya çıkma anlamındadır. Hilalin görünmesinden itibaren başlar. Ay ülkelerden ülkelere göre değişmez. Bütün yeryüzünde aynı günde başlar, Mekke’deki gün olarak başlar. Uluslararası takvim Mekke saati ile oluşur. Ayın hesabi değişmesi, Ay ve Güneş’in aynı yer ekseninden geçen düzlemin birlikte geçmeleri ile başlar. Bu günün ortasında olur.
“Ramazan/RAMADAN” Arapça bir kelime olup dört manası vardır.
Birincisi: “Ramazan” yaz sonunda, güz mevsimimin evvelinde yağıp yeryüzünü tozlardan kirlerden temizleyen sonbahar (güz) yağmurlarına denir. Bu sonbahar yağmurları yeryüzünde var olan her şeyin üzerindeki toz toprağı kiri pası temizlediği gibi; Ramazan ayında oruç tutarak ibadet eden müminler on bir aydan beri günahlarla kirlenmiş olan ruhlarını temizleyerek Ramazanlaşırlar. Nitekim bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman 28, Savm 6; Müslim, Sıyam 203; Ebû Dâvud, Ramazan 1.) Ayrıca sonbahar yağmurları, yazın kuruyan bitkilerin yeniden yeşermesini, Yılın İkinci baharının başlamasını sağladığı gibi; Ramazan ayında oruç tutarak ibadet eden mü’minler, onbir aydan beri, sekülerizm (dünyevileşme) ile kuruyan maneviyat yamaçlarının yeniden canlanmasıyla ve yeşermesiyle ulvileşerek ramazanlaşırlar.
İkincisi: “Ramazan” Güneşin şiddetli hararetinden toprağın, taşların yanıp kızması anlamına gelir. Böyle kızgın yerde yürüyenlerin ayakları yanar, zahmet ve meşakkat çekerler. Kızgın yerler, üzerinde yürüyenlerin ayaklarını yaktığı gibi; Ramazan ayında oruç tutan müminler de açlık ve susuzluğun hararetine katlanır, meşakkat çeker, içleri yanar. Böylelikle günahları yanıp, mağfiret olunarak ramazanlaşırlar.
Üçüncüsü: “Ramazan”; Kılıcın namlusunu keskinleştirmek ya da okun ucundaki demirini inceltip ve sivrileştirmek için yalabık iki taşın arasına koyup dövmek anlamına gelir. Ramazan ayında oruç tutarak ibadet eden müminler onbir aydan beri; narsizm (bencillik), menfaatperestlik (egoizm) ile sertleşen, kabalaşan, kendinden başka kimseyi görmeyen, nefisler, etrafında olup bitenleri fark ederek, iyilik, paylaşma ve güzel ahlak ile naifleşerek (yumuşayarak), nezaketle (incelikle) ramazanlaşırlar. Dolayısıyla ismi “Ramazan” olanlar; nezih (pırıl, pırıl, tertemiz), naif ruhlu (yumuşak, uyumlu), fütüvvet seciyeli (daima genç ve canlı kişilikli) insanlar demektir.
Dördüncüsü: “Ramazan”, Allah’ın isimlerinden biri olduğu da rivayet edilmiştir. Ramazan ayının kutsiyetini, manevi derinliğini, Kur’an’la, oruçla, zekâtla, sadaka ile vb. diğer ibadetlerle yaşayan Müslümanlar; Allah’ın feyzi, bereketi, rahmeti, mağfireti ve ilhâmâtı (ilhamlar) gibi, “Ramazan” ism-i şerifinin birçok tecellilerine mazhar olurlar.
(Kaynak; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 1/531)