3. binyıl medeniyetine barış içinde geçilecektir
Yayın sitemizde haftalık Adil Düzen dergisi yayınımız 614. sayısına, haftalık Kur’an ve İlim Seminerleri 1109. Haftasına ulaştı, elhamdülillah; sıra 1110 ve 1111. haftalarda…
Üstad, Adil Düzen dergisinde, haftalık yorum olarak yine öz ve özel değerlendirmeler yaptı. İlk dört bölümü geçiyor, haftanın özü olan beşinci bölümü sunuyorum: “ABD’nin deniz üstünlüğü sayesinde Yahudi Sermayesi dünyaya hükmetmekteydi. Her türlü çirkin ekonomik hareket dokunulamaz ve aranamaz olarak Sermaye’nin gemileri tarafından gerçekleştiriliyordu. Pentagon’un uçakları da bunları koruyordu. Alaska görüşmesi sırasında Süveyş’te geminin karaya oturması Çin’e mesaj değil, Sermaye’ye mesajdı. Dokunulmaz gemiye Süveyş’te mesaj: “Artık senin dünyadaki hâkimiyetin sona eriyor, biz Çin ile anlaşıyoruz ve dünya denizlerini ve İpek Yolu’nu bir blokun değil tüm insanlığın ortak malı haline getireceğiz.” deniyordu.
SONUÇ bölümünün başlığı şöyle: Üçüncü bin yıla barış içinde geçilecektir
“Dünyadaki haftalık olayları biz olumlu yorumladık. Dünyaya artık Sermaye hâkim olmayacak, devletler uzlaşarak 3. Binyıl medeniyetine barış içinde geçilecektir. Bu barışın da sağlanabilmesi için insanların şeriata/hukuka/adalete dönmeleri gerekir. Devletler bundan sonra birbirlerini yenmek için değil, var olan zalim ve hukuksuz zalim dünya düzenini sona erdirmek için çalışacaklardır. Akevler’de başlayan ve Millî Görüşçüler tarafından bütün dünyaya anlatılan Adil Düzen, şeriat/hukuk düzeni, Hak düzen, barış düzeni ve ortaklık düzeni güçlü devletler tarafından ele alınmış bulunmaktadır. Artık başarıya ulaşılacaktır, inşallah…”
***
Müçtehit de olan bir yüksek mühendisin değerlendirmeleri ile başladık…
Madem üçüncü binyıl medeniyetinden ve nasıl kurulacağız söz ediyoruz; bugün bendenize özel olarak gönderilen bir yüksek mimarın, Çelik Erengezgin’in “ÖZGÜN DEĞERLER ÖZDE SAKLIDIR” başlıklı değerlendirmesi ile devam edelim…
“Doğa bir anlamda Yaradan’ın mimari şaheseridir. Bu sürece katkımızın yolu, yaratılan sadeliğin içindeki ilahi düzeni keşfedebildiğimiz oranda detaylandırarak, bu düzene uyumlu bir medeniyet oluşturmaktır. O yüzden, bir mimarın yaşam felsefesi ve mesleğine bakış açısı da; “insanlığa sunulan yani zaten var olan sisteme uyumlu yaşam alanları oluşturarak, yaratılanı değerlendirme gayretinden ibaret olmalıdır.”
Böylece insanlığa sandığından daha fazlasına sahip olduğunu anlatabilmek mümkün olacaktır. İnsan kendine yetebildiği oranda kıymetini bildiği dünyada özgür ve mutlu olacak ve yaşadığı doğaya sahip çıkacaktır.
Bu anlayışı toplumsal bilincimize yerleştirerek insana yakışan saygın bir medeniyet geliştirme hareketini kendi ülkemizde başlatmalı ve diğer toplumlara örnek olmalıyız.
Yaradan’a ve yaratılana saygı ancak doğanın özünü idrak edebilmekle elde edilir.
Yaşamı şekillendiren dört element “Toprak, Hava, Su ve Ateş”tir! Dördünü de hakkaniyetle ve denge ile kullanabilmeliyiz. “Enerji Mimarlığı” diye tanımladığım, “E=mc2” formülündeki enerji ve madde dengesini hiç bozmayan, doğanın, rüzgârın, suyun ve güneşin, bilimsel kullanımını sağlayan ve özellikle ahşap gibi bu toprakların kadim bilgilerini de rehber edinen proje tasarımlarımız, özlenen saygın medeniyete ulaşma yolunda insanlara ve bilhassa gençlerimize güven ve ilham verecektir.”
***
Biz bu haftalık çalışmalarımızı değerlendirmeyi düşünüp düşlüyorken, Hikmetinden sual olunmaz, Hikmet kardeşimizden “Ömerleri beklerken” gönderisi geldi!
“Her şey Ömerleri beklerken oldu” cümlesiyle başlayan derin uyarılar…
Okuyalım: “Aslında en başta beraberdik. Sonra, ne olduysa oldu?! Hiç tanımadığımız, görmediğimiz insanları vekil seçmeye başladık. Ankara biliyordu bu işi. Biz onlardan daha iyi bilecek değildik ya?! Vekiller, tabanın kurduğu teşkilatları tekrar dizayn etti. Her gelen vekil kendi teşkilatını kurdu. Bu yap-bozun içinde bir baktık ki, Ömerler yoktu ortada... Hâlbuki Ömerler bize lazımdı, broşür dağıtmaya, afiş asmaya, ayak işlerini yapmaya...” (Devamı var)