Bu yazı Fehmi Koru’nun 17.02.2021 tarihli yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır.
https://fehmikoru.com/soylenene-kulak-verin-diyorum-yoksa-soyletmen-vurun-mu-deseydim/
Sivil yönetimde kim haklıysa kuvvetli odur. Kimin haklı olduğu yargı tarafından tespit edilir. Yargı hâkimlerden veya hakemlerden oluşur. Hakemlerden oluşması yargıyı taraflı yapar, bağımsız kılar. Böyle olmakla beraber teoride hâkimlik sisteminde de yargı tarafsızdır. Barış içinde bağımsız ve tarafsız yargının kararlarıyla haklı olan güçlü hale getirilir.
Askerlikte ise savaş mantığı vardır. Yargı kararlarını dinlemeyenlere, uymayanlara karşı silah kullanılır. Savaşın kuralı gereği kim galip gelirse haklı olan odur. İster haklı ister haksız eğer savaşan ordu karşı tarafı mağlup etmişse artık söz onundur. Ne söylerse o haktır. Barış anlaşması yapılıncaya kadar bu böyledir. Barış anlaşması yapıldıktan sonra artık savaş biter hukuk düzeni ortaya çıkar. Hukuk sözleşmelere dayanır. Artık herkes sözleşmenin emrindedir.
Sözleşme yapmadan önce taraflar sözleşmeye hâkimler, onlar ne kabul ederlerse sözleşme ona göre yazılır. Ancak yazıldıktan sonra artık sözleşme tarafların üstüne çıkar herkes sözleşmelere uymak zorundadır. Bugün ulusların mahkemeleri vardır. Hâkimler karar verir ama uluslararası mahkemeleri yoktur. Uluslararası hâkimler yoktur. Uluslararası anlaşmalarda yargı bugün de hakemlerden oluşmaktadır. Dolayısıyla yargı kararları alınmadan önce galip gelen haklıdır.
Türk Ordusu Gara’da galip gelmiştir. Bu galibiyet sayesinde Türkiye haklıdır. Savaş nasıl başlamışsa başlasın galip gelen haklı olduğuna göre biz haklıyız. AK Parti haklıdır. Ordu haklıdır. Bu haklılığın ortadan kalkması için düşmanların savaşı tekrar etmeleri ve bizi yenmeleri gerekir. Yenilen iktidar haklı da olsa, haksızdır. Türk Ordusunun Çanakkale’den başlayan zaferi Sakarya’da perçinlenmiş, Viyana’dan beri gerileyen ordumuz, devletimiz ilerlemeye başlamıştır ve bu devam etmektedir.
Ordunun bu zaferini küçümsemek, orada verdiğimiz şehitlerin sorumlusunu aramak savaş mantığını bilmemek ve savaşın hukukunu kavrayamamak demektir. Burasını tespit ettikten sonra galip olan devletler barışın gelmesi ve barışın devamlı olması için yendikleri halklara karşı son derece iyi davranırlar. İstiklal Savaşı’nı biz kazandık ama İstiklal Savaşı’nın sonunda Türkiye’de azınlıkların hakları vatandaşlardan daha ileri olmuştur. Bununla biz kaybetmedik. Bir asra yaklaşıyor bir dönemde herkes bize karşıyken varlığımızı sürdürdük. Bizden göç etmiş olan Rum ve Ermeniler bize karşı kin gütmüyorlar. Kapılarımızı açsak varlıklarını hiçe sayıp Türkiye’ye gelecekler.
Şunu iyi bilmek gerekir ki savaşı kazanan haklıdır. Ancak barışın devam edebilmesi için mağlup olanlara adil davranmanız gerekir, asıl zaferi o zaman kazanmış olursunuz. Çünkü o halkın sevgisini kazanırsınız. Ne var ki mağlup olanlara iyi davranmak demek, yeni savaşçıları yeni teröristleri üretmek demektir. Bu sebeple savaşta mağlup olanların cezalandırılması da gerekir. İşte bir taraftan mağlup olanlara iyi muamele etmek, diğer taraftan yeniden savaşçı grupların ortaya çıkmasını önlemek için ne gerekiyorsa o yapılmalıdır.
Şeriat bu dengeyi bulmuş, hükümleri getirmiştir. Gerek Hıristiyanlar gerekse Müslümanlar bu dengeye uydukları için, şeriata göre hareket ettikleri için binlerce senedir varlıklarını sürdürmekteler. Şeriat dışında davranan sosyalistlerin ömürleri 100 yıl bile sürmemiştir. Şeriat dışı davranmaya başlayan kapitalistlerin de ömrü son bulmaktadır. Türkiye varlığını sürdürmek istiyorsa şeriata dönmelidir. Adil Düzen’e dönmelidir. Akevler’in söylediklerine kulak vermelidir.