Kur’an ve ilim, savaş ve barış-1
KUR’AN VE İLİM… 701. seminer notlarımızdan aktarıyorum; komşumuz Suriye’de ve dünyada var olan savaşlar ile geçen yüzyılda yaşanan iki cihan savaşı vesilesiyle…
Savaş devletler arasında yapılmaktadır. Ülke ona yakın bölgeye ayrılır. Her bölgede o devletin bir ordusu bulunur. İki devletin iki bölgesi arasında savaş yapılır. Savaşın hükümleri iki bölge arasında cereyan eder. Karşı karşıya gelen iki ordudan biri mağlup olursa o bölge galip gelen devletin olmuş olur, savaş biter.
Tarihte daima savaşlar olmuştur ama her zaman savaşın kuralları vardır. Taraflar o kurallara uyarlar. Onları zorlayan bir şey yoktur ama savaş bir düzen içinde olur. İşte Kur’an’ın koyduğu kural budur. Savaşları devletlerin iki ordusu tarafından yapılır, ülkenin onda biri kadar olan bölgesi içinde yapılır. Savaşın sonunda bölge kazanılır veya kaybedilir.
Örnek verelim. Yunanlılarla iki bölgemiz komşudur, Trakya ve Ege. Hattâ Kıbrıs da onların olduğu zaman üç bölgede karşı karşıya geliriz.
Biz adaları kendimize katmak isteyelim. Yunanlılarla Ege kıyılarında savaşa başlarız. Ege Ordusu ile Yunanlıların Adalar Ordusu savaşa girer. Bugün savaşı Trakya’da ve Akdeniz’de sürdürmeye başlarız. Kur’an savaşın kurallarını böyle koyuyor. Evet, ordu Yunanın ordusudur. Askerleri Yunanın tüm ülkeden toplanan askerleridir. Ege’de de Türk ordusu vardır. Tüm Türkiye’den askerler gelmiştir. Bu savaşı tüm sınırlara kadar yaymak iki tarafın da aleyhinedir. Sonunda Yunanlıların bizi yendiğini kabul edelim. Ege Bölgesi’ni alırlar ama Trakya bize kalır, Akdeniz kıyıları bize kalır. Biz Yunanlıları yenersek adalar bizim olur ama diğer taraflara saldırmayız.
İşte bu âyet bize bu hükmü koymaktadır. Savaşın hükümleri savaş alanına münhasır kalacaktır, ordular arası cereyan edecektir. Savaşın sonuçlarını da ordu komutanları belirleyeceklerdir. Karşı taraf bu kurala riayet etmeyebilir, bizimle tüm cephelerde savaş başlatabilir. Biz yine bu âyetin hükmüne uyarak ordu ordu savaşırız. Yani Trakya’da Edirne’deki ordumuz, Ege’de İzmir’deki ordunuz, Akdeniz’de Adana’daki ordumuz savaşır. Yensek de yenilsek de sadece orası için anlaşma yapar, diğer taraflarda savaşı barışla bitiririz veya ona ayrıca devam ederiz.
Demek ki insanlığı bloklar hâline getirip cihan/dünya savaşı çıkarma şöyle dursun, biz savaşı tüm ülkeye de yaymıyoruz. Böyle bir savaş halk savaşıdır, kişilerin savaşıdır. Uçakların savaşı değildir. Bu tür savaş insanlık için yararlıdır. Yaşlanmış ve bozulmuş topluluklar uyarılmış olur, kendisini toparlar, iyileşirse kalan onda dokuzunda yaşamaya devam eder. İleride güçlenirse o savaş yapar, büyür. Yok, iyileşmezse, başka komşuları da ona saldırır ve sonunda o devlet paylaşılmış olur.
Savaşın uluslararası sosyal yapının sağlamlaşması ve uygarlığın devam etmesi için gerekli olduğunu belirttikten sonra, savaşın ülke içinde de neslin sağlam kalması, Darwin’in dediği doğal seleksiyonun olabilmesi için savaşlara gerek vardır. Mü’minler savaşırlar, güçlü olurlar, sağlam olurlar. Diğerleri de savaşmazlar, nesilleri bozulur. Bu sebepledir ki askerlik gönüllü işidir. İsteyen “cizye” verir ve savaşmaz, isteyen “nöbetli” yani asker olur.
KUR’AN savaşı yalnız meşru kılmamış, savaşı en büyük ibadet saymıştır. Savaşta ölenlere en büyük rütbeler verilmiştir. Şehitler için; “Onlar ölü değildir, onlar cennette rızıklanmaktadır.” diyor. İşte savaşı meşru kılmasının sebebi budur. Bu dünya canlıların birbirlerini yemeleri üzerinde kurulmuştur. Canlı başkalarını yer ve yaşar, sonra kendisi de başka canlılara yem olur. Hayat budur. Hattâ bu durum âhirette de devam edecektir.
Ölen biyolojik bedendir, ölen ruh değildir. Ruh acı çekmektedir. Acı çekmeden de hayat mümkündür. Bitkiler acı çekmezler. Uyuşturduğumuz organı keserler ama acı duymayız. Saçımız ve kıllarımız kesilirken acı duymayız. Sonra kesilenlerin yerine yenileri biter. İşte âhirette de canlılığın kuralları geçerli olacaktır. Yine bitkiler olacak, yine hayvanlar olacak, yine bitkilerin meyvelerini yiyeceğiz, yine hayvanların etlerini pişirip yiyeceğiz. Ama cennette acı duyan olmayacaktır. Çünkü acı duyan beden değil ruhtur. (Devamı var)