Adil Düzen dayatma değil uzlaşma düzenidir
KUR’AN VE İLİM… Bir yapı değişik parçalardan oluşur. Kâinat parçalardan mı yoksa suret ve heyuladan mı oluşmaktadır hususunda Yunanistan’da ve Hindistan’da tartışılmıştır. İslâm kelamcıları parça teorisini, İslâm filozofları suret ve heyulayı savunmuşlardır. Parçaların bütün oluşturması için aralarında ilişki olması gerekir. Atomlarda çekme ve itme kuvvetleri oluşmakta, böylece yapı oluşmaktadır. Canlı hücreler de birbirlerine bitişerek yapıyı oluştururlar. Topluluktaki fertler de sözleşmelerle bu irtibatı sağlarlar. Kan ve sinir damarları uzak hücreleri birbirine birleştirir. İkili sözleşme yerine sözleşmeler ve kanunlar tüm vücudu birbirine birleştirir. Sinir sistemindeki aksama felce sebep olur. Kan damarındaki tıkanma ölüme götürür. Sözleşmeler topluluğun sinirleridir. Vücudun bir yerinden başka yerine sinir sistemi ile ulaşılır. İnsanlar da uzaklardakilerle ilişkilerini sözlerle yaparlar. Sözlerin birliği sağlaması için söylenenler doğru olmalıdır. Sözde durulmalıdır.
İnsanlığı ifsat etmek isteyen tekel sömürü sermayesi, parası ile ele geçirdiği basına yani her türlü medyaya yalan söyletmeyi gaye edinmiş, kim daha çok yalan söyleyebiliyorsa o mükâfatlandırılmaktadır. Herkese yalnız kendi yayın organını seyrettirmektedir. Oluşturulmuş yalan sistemleri ile toplulukları paramparça etmektedir.
Bir gazete çıkar, yalan haber yazar. Olay tazedir. Eğer o gün yargıya gitse yalan olduğu hemen anlaşılacaktır. O şimdi öyle yazar, beş sene on sene sonra o yalanlara dayanarak ihbarlarda bulunur. Savcı da o yazılanları benimser ve davalar açar. Tarih böyle yazılır. Sanılır ki insanlık yalanı yutacaktır. Olmayan olayları ve kavramları kesin olaylar ve kavramlar imiş gibi insanlık onu kabullenir.
İşte tekel sömürü sermayesi bu oyunları ile kendi taahhütlerini nakzeder ve zanneder ki hep bu şekilde iktidarda kalacaktır.
Oysa yeryüzünü Allah yaratmış, insanı halife yapmış, peygamberleri ve kitapları ile hak dinini yani hak düzenini getirmiştir. Bu düzen yani “ADİL (EKONOMİK DÜZEN” kıyamete kadar gelişerek devam edecektir. Kâfirleri ise mü’minleri uyarmak, uyanık tutmak, gaflet içinde yanlış yapmalarını önlemek için var etmiş, şeytanı onlara rehber yapmıştır. Onların ahitleri nakzetmeleri onları bitirir. Kim sözünde duruyorsa, kim ahdine sahip çıkıyorsa insanlık onlarla anlaşmalar yapar, böylece insanlık onların çevresinde birleşerek topluluk oluşturur.
Biz, bizden olmayan bir yönetimde yaşadığımızda onların düzenine inanmayız ama onların arasında kaldığımız zaman onların düzenine uyarız, ittika ederiz. Eğer onların düzenine uyamayacak isek isyan etmeyiz, oradan hicret ederiz. Onların da böyle yapmaları gerekir. Bizim düzenimize inanmayabilirler. Ancak bizim aramızda oldukları müddetçe bizim düzenimize uymaları gerekir. Bizim düzenimiz olan “ADİL (EKONOMİK DÜZEN” dayatma düzeni değildir, uzlaşma düzenidir, anlaşma düzenidir.
İnsanlığı devletlere ayırıyoruz. Her devlet kendi düzenini kendisi kurar. Devletler illere ayrılır, her il kendi düzenini kendisi kurar. İller bucaklara ayrılır, bucaklar kendi düzenlerini kendileri kurarlar. Düzen de sözleşmelere dayanarak kurulur. Bucak değiştirme, il değiştirme, ülke değiştirme serbesttir. Bucakta kalınca o bucağın düzenine uymak zorunluluğu vardır. Sözde durma zorunluluğu vardır. İnsanlık ülkelerin iç işlerini bağlayan yasalar yapamaz. Ülke de illerin iç işlerini düzenleyen yasalar yapamaz. İller de bucakların iç işlerine karışan yasalar yapamaz.
Sözleşmeler ancak yeni sözleşmelerle değişebilir. Biri diğerine dayatamaz. Ahd ile akd arasındaki fark budur. Akdin gereği yapılmalıdır. Ancak akd sınırlıdır. Akitler doğan zararlar tazmin edilmek şartı ile her zaman tek taraflı sona erdirilir. Ahd ise topluluk içinde yapılır. O topluluk içinde kalındığı müddetçe tek taraflı olarak kaldırılamaz. Ahde riayetsizlik savaş sebebidir. Yeryüzünde yaşıyoruz. İnsanlık içinde yaptığımız ahitlere riayet etme durumundayız. Ahit nakzedilemez. Ahitte zulüm varsa hakemlere gidilir, hakemler zulme dayalı ahitleri sona erdirebilirler. (700. “KUR’AN VE İLİM” seminerimizden aktardım.)