Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020
4148 Okunma, 2 Yorum

FURKAN SÛRESİ- 6. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَقَالَ الرَّسُولُ يَارَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا (30) وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا (31) وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا (32) وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33) الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُولَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا (34)

 

***

 

وَقَالَ الرَّسُولُ

Va QAvLa elRaSUvLu (Va FaGaLa eLFaGUvLu)

“Ve resul kavl etti”

Bize kavuşmayı beklemeyenlere kavl etti. Resul da kavl etti. Nuh Peygamberi anlatırken böyle dedi diyor. Son Nebiye hitap ederken de resul böyle kavl etti diyor.

Nuh Peygamber gibi Muhammed Peygamber de ölmüş ve şimdi bize anlatıyor üslubunu kullanıyor. Böylece Kur’an yalnız peygambere ve o gün yaşayanlara değil tüm insanlığa, kıyamete kadar gelecek insanlara yeniden nazil olur. Diğer peygamberleri anlattığı gibi son Nebi ve arkadaşlarını da Kur’an’da anlatır.

Biz Kur’an’ı okurken Kur’an bize nazil oluyor ve Kur’an’ın iniş kodlarını de bize anlatıyor demektir. Buna göre likayı bekleyenler biz değil de Sahabelerin kıssası olmuş olur.

Bununla beraber bizim de bir gün ümidimizin kesildiği bir durum olabilir. Biz de durumumuzu Rabbimize arz eder ve ne yapalım diyebiliriz. Henüz o duruma gelmiş değiliz. Hala halkımızdan, hala ordumuzdan, hala partilerimizden, hala AK Parti’den, hala Erdoğan’dan ümidimizi kesmiş değiliz. Ona yaklaşıyoruz.

يَارَبِّ

YAv RAbBı (YAvFaGLIy)

“Ey Rabbim”

Evet, bana görev verdin, Kur’an’ı ulaştırma görevini yükledin. Ben de çalıştım çabaladım. Ben kusur ettim sanıyorum, kavmim yola gelmiyor, senin Rab sıfatına iltica ediyorum ben ne yapayım, bunlara anlatacağım bir şey kalmadı.

Biz henüz o duruma gelmiş değiliz.

Ne zaman bir işletme kurar ve yüz lojmanlı işyeri apartmanını yapar, semt kooperatifini kurarız. İşte o zaman Rabbimize biz de iltica etmiş oluruz. Şimdilik çalışıyoruz, Rabbimizden ümit ediyoruz, nusretini istiyoruz …

إِنَّ قَوْمِي

EinNa QaVMIy (EinNa FaGLIy)

“Kavmim”

Allah insanı yeryüzüne halife kılmıştır. Her insan kişi olarak halifedir. Sonra toplulukları kendisine halife yapmıştır. Kavimleri ayrı ayrı muhatap almıştır.

Aynı dili konuşan bir kavim ulus olmaktadır.

Ulus olmanın şartları; a) aynı yerde bulunma, b) aynı dili konuşma (yerel dilleri olabilir ama ortak dilleri olmalı), c) bir başkomutanın etrafında toplanma ve örgütleme, d) kendilerine has yasalarının olması. Bu şartları taşıyanlara kavim diyoruz.

Bütün peygamberler kavimlere gönderilmiştir. Muhammed Peygamber de kavmine gönderilmiştir. Kur’an bütün insanlara nazil olmuştur. Onu Cebrail’den alıp Arapların aracılığı ile tüm insanlığa sunma görevi vardır. Muhammed Peygamber bu yönü ile diğer peygamberlerden farklıdır. Kur’an’ın ilk uygulamasını yapan olarak Muhammed Peygamber yalnız Araplara resuldür. Muhammed Peygamber Arapların dışında bir kavmi yönetmemiştir.

Halifelerin yaptığı en büyük yanlış bu olmuştur. Tüm dünyayı kendileri idare etmeye kalkmışlardır. Onun için halifelik sona ermiştir. İkinci hata ise Halife Ali’nin başkanlığı soy anlayışı içinde devam ettirmesidir. Şiiler bunu hala yapıyorlar. Ondan dolayı Halife Ali çok muhterem ve mümin birisi olduğu halde mağlup olmuştur. Şiiler de Sünnilerden daha sıkı dinlerine bağlı iken Sünnilere kaşı mağlupturlar. Humeyni bile gaip mehdi anlayışını kaldıramamıştır.

Bizim iki vazifemiz vardır. Birincisi, Ruhu’l-Kur’an çalışmaları gibi Kur’an’ın tüm insanlığa anlatılmasıdır. Bin Dil Üniversitesinin bunun için kurulması gerekir. Diğer vazifemiz ise Kur’an’ı yaşama ve uygulamadır. Bu kavmidir. Bizim içtihatlarımız bize aittir. Bizim şeriatımız bize ait olur. Başka devletlerin yasaları bizi ilgilendirmez. Bizim yasalarımız da onları ilgilendirmez. İranlılar Şii kalırlar. Suudi Arabistanlılar da Vahabî kalırlar. Onlarla uluslararası ilişkilerimiz olur. Bizim için Araplarla Fransızlar arasında fark yoktur, İranlılarla Koreliler arasında fark yoktur. Biz sadece Kur’an’ın müspet ilimle anlaşılmasında beraber olalım diyoruz. Uygulamayı ise her devlet kendisi yapar. Halife-i ruy-i zemin anlayışı İslami değildir. Bütün Müslümanlardan (Hıristiyanlar, Hindular ve Budistler dâhil) hakemliği kabul eden her devlet İslam devletidir. Bugün İslam ülkeleri ile daha yakın olmamız onların Kur’an’ı anlamada bize yakın olmalarından ileri gelir. Biz Tevrat’a ve İncil’e inanırız, onlar Kur’an’a inanmazlar. Yetmezmiş gibi bir de birlikte Müslümanlara saldırırlar. Kader ise bizi birleştirir.

اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ

itTAPaÜUv HAvÜa eLQuREAvNa (iFTaGaLUv HAvÜa eLFuGLAvNa)

“Bu Kur’an’ı ittihaz ettiler”

Kur’an’ı kitap olarak ittihaz ettiler demiyor, Kur’an’ı ittihaz ettiler diyor.

Evet, tam olarak bugünkü Müslümanları anlatmış olur. Mümin olduktan sonra, Kur’an’ı kabul ettikten sonra onu uygulama olayından bahseder. Sahabeler döneminde de aynı şeyler olmuştur. Mekke’de nazil olan bu sure o gün inandıkları halde uygulama yapmayanları anlatır. Bugün ise bu tam olarak ortaya çıkmıştır. İslam âlemi Kur’an’ı baş tacı yapmaktadır ama uygulamada kimsenin aklına gelmiyor. Kitap rafa kaldırılmış. Herkes doların ve ekseriyetin peşinden gitmektedir.

“Kur’an’ı ittihaz ettiler” demiyor da “bu Kur’an’ı” diyor. Demek ki başka Kur’an’lar da vardır. Çünkü her çağın ve her kavmin Kur’an’ı anlamaları farklıdır. Bugün Türkiye’de müspet ilme dayalı Kur’an çalışması Risale-i Nurlar ve Süleyman Tunahan cemaatlerinde vardır. Baştan bize katıldıkları halde şimdi arazide yokturlar.

“Kur’an”ın Kitap, Zikir ve Furkan adları da vardır. Kur’an ise müşterek kelimedir. Biri yalnız kıraati içeren manasıdır. Diğeri ise dördünü içeren manasıdır. Arapçada bu çok yaygın kullanılış şeklidir.

“Karye” dediğimiz zaman iki manası vardır. Yüzdelik topluluklar yani köyler anlaşılır. Bir de geniş manada belde, medine ve mısrı birlikte ifade eder.

“Kavm” de böyledir, aynı dili konuşan topluluğu ifade eder yahut aşiretten beşeriyete kadar tüm toplulukları ifade eder.

“Kur’an” burada geniş manadadır, furkanı, zikri ve kitabı da içerir. Buradaki “هَذَا” kavim ile birlikte Türkiye’de Türkiye’yi ifade eder. Siz bu seminerlere katılanlar, sizin anladığınız anlamdaki Kur’an’ı ifade etmek için “هَذَا” kelimesi geçer.

مَهْجُورًا(30)

MaHCUvRan (MaFGUvLan)

“Mehcur olarak”

Evet, Kur’an’ı ittihaz etmediler demiyor, ittihaz ettiler ama mehcur olarak ittihaz ettiler. Hicret etmek aynı zamanda küsmek demektir. Öğle vakti güneşin sıcağından dolayı işi bırakmak da hicrettir. Kur’an’ı kabul etmişlerdir ama şimdi uygulamıyorlar.

Her biriniz bir hareket yaptığınız zaman biz de mi yoksa Kur’an’ı mehcuran ittihaz ediyoruz diye düşünmeniz gerekir.

“Akevler’in dedikleri pratik değil” dedikleri zaman (Erdoğan bir arkadaşımıza böyle demiş), Kur’an’ı siz farklı anlıyorsunuz, sizin anlayışınız pratik değil diyorlarsa, bir diyeceğimiz yoktur. Ama Kur’an pratik değil diyorlarsa işte tam bu ayete muhatap olurlar. O zaman konuşalım diyoruz, pratik değil deyip görüşmüyorlar.

Bizim onlara hatırlattığımız işte budur.

 

YORUM

Kur’an’a kadar hep kanun sistemi var olmuştur. Din adamlarının ya da siyaset adamlarının koyduğu kurallara uyulmuştur. Kurallara uyulmuş, birden sıçrama olmuş ve insanlar teknikte ilerlemişlerdir. Kurallar yeni uygarlık oluşturmuştur. Eski kurallar yeni uygarlığa kadar gelmiş ve uygulanmıştır. Böylece insanlar kuralları bırakmak zorunda kalmışlardır. Zaman zaman kurallardan hicret durumu oluşmuştur. Zorunlu uzaklaşmanın yanında insanların bildikleri ve alıştıkları kurallardan vazgeçmek istemedikleri de eklenince kurala uyma zorunluğu ortaya çıkmıştır. Peygamberler ve filozoflar bunlara çare aramışlardır. Peygamberler ikna yolunu, filozoflar ikrah yolunu seçmişlerdir. Kur’an’da da durum farklı olmamıştır. Kur’an geçmişi ve geleceği içeren anlaşılması kolay olmayan bir kitap olarak ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı da sapmalar olmuştur.

Kur’an’ın yeterince ve gerektiği gibi anlaşılması ve uygulanması için bin seneden fazla zaman geçmiştir. Ancak Kur’an, üçüncü binyılın başında anlaşılıp uygulanacak seviyeye ulaşmıştır. Ne var ki insanlık Kur’an’ı kabullenmiyor ve uygulamıyor. Kur’an’a saygı onu dua olarak okuma, onun tarihteki yorumlarını ezberlemede faaliyette olan insanlık yalnız Kur’an’dan değil tüm mevzuattan uzaklaşmış olarak zırcahiliye dönemi ile yönetilmektedir.

Bizim karşılaştığımız zorluk bundan dolayıdır. Tarım döneminin kendin üret kendin tüket kuralları içinde oluşan sanayi döneminin getirdiği uygarlık için yeter çözümleri olmayan insanlık bugünkü fitne fesat dönemini yaşamaktadır.

Gelecekte Kur’an düzeni nasıl anlaşılır?

Semt kooperatifleri kurulur. Her semt birer deneme merkezi olur ve Kur’an’ı anlayıp uygulayanlar başarılı olur ve böylece diğer semtler elenirler. Allah Akevler’e adım adım her türlü imkânı vermektedir. Bir örnek semt kurduğumuzda insanlık onu görerek anlar, sonra uyar ve helak olmaktan kurtulur ya da uymaz ve helak olur.

Amerika’da veya Türkiye’de, Çin’de veya Rusya’da bugün çatışma vardır. Biri gitse ve öbürü gelse ne değişir? Zulüm makinesini A işleteceğine B işletir.

İktidarlar değil düzen değişmelidir. Kanun sisteminden içtihat sistemine geçilmeli, bin sene önce bıraktığımız yerden devam etmeliyiz. Bunun iki yolu vardır. Biri semt kooperatifleri, diğeri ise Bin Dil Üniversitesidir. Sizden başka bu hususta çalışan var mıdır? Yoksa siz merkezsiniz demektir. Ona göre görevinizi bilin. Sorumluluğunuz şerefi kadar ağırdır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Elçi ‘’Ey yetiştiricim, ulusum bu Kur’an’ı, bırakılmış olarak edindi.’ dedi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Resul ‘Ya Rabbim, kavmim bu Kur’an’ı mehcur ittihaz etti’ diye kavletti.’”

 

Va QAvLa elRaSUvLu Yav RabBı EinNa QaVMIy itTAPaÜUv HAvÜa eLQuREANa MaHCUvRan

وَقَالَ الرَّسُولُ يَارَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا (30)

 

***

وَكَذَلِكَ

Va KaÜAvLiKa 

“Ve böylece”

Mücrimlerin ve resullerin kavl ettikleri beyan edildikten sonra “Ve” harfi getirilmiştir. İki cephe oluşturulduğu söylenmiş oluyor. Kıyamete kadar bu iki cephe varlığını sürdürecek demektir.

Yirminci yüzyılda mücrimler cephesi galip gelmiş ve artık inanmışlar ortadan kalkmış gibi bir durumda iken Hıristiyanlar ve Papa da yeniden Avrupa’ya hâkim olmaya başlamışlardır. Müslümanlar yeniden toparlanmışlar ve bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bediüzzaman Said Nursi gibi Prof. Dr. Necmettin Erbakan gibi kişiler ortaya çıkmıştır.

Bu böyle devam edecektir. Ne iman ne küfür ortadan kalkacaktır. Takımlar zaman zaman yenilecekler ama yok olmayacaklardır.

وَ harfinin burada getirilmiş olması hazfedilmiş bir cümle bulunduğuna işaret eder. Siz o cümleyi kendiniz takdir edip anlayacaksınız demektir. Değişik kimseler değişik cümleleri takdir ederler. Böylece mezhepler doğar. Surede daha önce bu anlamda ذَلِكَgeçseydi oraya atfederdik.

ذَلِكَ ile olanlara işaret edilir. كَذَلِكَ ile ise benzer olaylara işaret edilir.

Onların ‘Rabbimiz bize görünmeli idi’ benzeri itirazlarının ötesinde buna benzer bile olmayan bir şey daha vardır. Matematikte خَمْسَة 5’tir, Hamse + 5’tir. La Hamse -5’tir. Ke Hamse (كَخَمْسَةِ) i5 sanal beştir yani + ve - olmayan 5’tir. Yani buradaki manası benzeri olmayan sanal 5 anlamındadır. Bunlardan olmayan ama bunlar benzeri değeri olan demektir. Demek ki müspet olaylar vardır, menfi olaylar vardır, bir de sanal olaylar vardır. Buğday maldır insanı yaşatır. Emek senedi paydır. Karşılıksız para sanal paradır.

Buradaki كَ (كَذَلِكَ) ile Kur’an okuyucusu herkese hitap edilmiş olur.

جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ

CaGaLNAv LiKulLi NaBiyYın (FaGaLNAv LiKulLi FaGıyLın)

“Her nebi için ca’l ettik”

Geçen ayette resul ile beyan etmiştir. Şimdi zamir de göndermemiş, aynı kelimeyi de kullanmamıştır. Onun yerine ona yakın kelime kullanmıştır. Nebi ile resul arasında ilgi olduğu ama resulun nebi demek olmadığını belirtmektedir. Biri yalnız nebi olabilir, biri yalnız resul olabilir, biri hem nebi hem de resul olabilir. İlk fıkıhçılara göre her resul nebidir, her nebi resul değildir. Müçtehit olmayanın başkan olup olamayacağı sorusuna dayanır.

Bize göre olur. Kur’an’da Musa-Harun Peygamber örneği başbakanlık olduğu gibi Talut örneği başkanlık sistemi de vardır. Başkan meclis başkanıdır da.

Her nebi için aduv yani düşman yapmıştır. Nebi demek mezhep kurucusu demektir. Bunu için ya Allah ona görev verir, vahiy ile nebi yapar ya da kendisi talip olur.

Kur’an’dan sonra vahiy ile görevlendirilmiş nebi yoktur. Ben nebiyim diye ortaya çıkar, talip olur. O arkadaşlar bulur. Onların etrafında insanlar toplanırlar. Bu nebi olmaya yeterli değildir. Allah onun karşısına bir de aduv çıkarırsa işte o nebi olmuş olur.

Bediüzzaman Said Nursi bir nebidir. Necmettin Erbakan bir nebidir. Ben veya siz daha nebi olmadık çünkü kaşımıza bir aduv çıkmadı, cephe kurulmadı.

Eğer Akevler başarabilirse karşı cephe kurulacak demektir. Biri bize katılır, biz onu destekleriz, o nebi olur. Yahut Akevler saldırıya uğrar, içimizden biri karşı durur ve Akevler’dekiler ona tabi olurlar, o kişi nebi olur. Biz İsa’yı beklemeyiz, biz mehdiyi beklemeyiz, biz kayıp imamı beklemeyiz ama biz bir hadiyi ( وَلِكُلِّقَوْمٍهَادٍayeti; Rad 13/7) bekleriz. O kendisi ortaya çıkar, içimizden veya dışarıdan, biz de ona tabi oluruz.

Ülkemizi bürokratlar yönetiyor; kanunlar değil bürokratlar yönetiyor. Teamülle karar alınıyor. İşlerini teamülle çözenler nebi olamazlar. Sorunları yasalarla çözmeleri gerekir.

Bunun cidalini yapanlar nebidirler.

Nebiliğe talip olmak kolay değildir.

Necmettin Erbakan parti başkanı seçilirken eşi başını örtmüyor diye itiraz ederler. Erbakan, “Durun eşime sorayım da ona göre başkan olayım” demeyip “Eşime başını örtüp örtmeyeceğini sorayım” diye cevap verir.  Ya eşi “Hayır” deseydi. Allah onu bununla imtihan etmedi. Ne yapacaktı? Eşini başkan olmak için bırakmazdı, onlar da o haliyle onu başkan yapmazlardı. Demek ki Allah onun nebi olmasına izin vermiştir.

AK Parti’dekilerden Tayyip Erdoğan veya Bünyamin Demir’in hala nebi olma şansları vardır, yeter ki cepheyle mücadeleye devam etsinler, teslim olmasınlar. Temel Karamollaoğlu’nun, Fatih Erbakan’ın, Ahmet Davutoğlu’nun önlerinde imkân vardır. Talipler de ama aduv istemiyorlar. Bu ayet onlara da ne yapacaklarını bildirmektedir.

 مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا(Ahzab 40) ayetinde Muhammed için hateme-l’enbiya dememiş, hateme-nnebiîne denmiştir. Düzenli erkek çoğul getirdiği için birbirini takip eden nebiler topluluğunu ifade eder. Vahiy alan nebilik müessesesi bitmiş, içtihadi nebilik müessesesi devam etmektedir.

عَدُوًّا

GaDuvVan (FaGuvLan)

“Aduv”

عُدْوَة vadinin bir yakasıdır, yamacıdır, cepheleşmedir.

Futbol takımları birer aduvdurlar.

Şimdi Müslümanlar arasında cephe kurulmuştur, cihadı esas alan müminler ile ılımlı İslamcılar arasında. Birileri İslamiyet’i atalarımızın anladığı şekilde anlayalım, düzenin etlisine sütlüsüne karışmayalım ve mevcut düzende Müslümanca yaşayalım diyor. Bu tutucular cephesi, bu gericiler cephesi kendilerine ‘muhafazakârlar’ diyorlar. Diğeri de Kur’an cephesi; Kur’an neyi muhafaza edin diyorsa onu muhafaza edelim, neyi değiştirin diyorsa onu değiştirelim, diyor.

Bu ikinci cephe dünyada vardır.

Çağa uyan değil, çağı Kur’an’a yönlendiren cephe.

Akevler karşısında cephe oluşmuştur. Birinci dönem Necmettin Erbakan’ın dünyaya Adil Düzeni duyurmasıyla tamamlanmıştır. Şimdi yeni nebi bekleniyor; semt kooperatiflerinin kuruluşunu tamamlayacak nebi. Akevler ile iş birliği yapanın Allah nebiliğini onaylar demektir. Çünkü günün zikri yalnız Akevler’de vardır. Siz bu seminerleri takip edenler görevli değilsiniz ama görevlinin görevi aldığının şahidi siz olacaksınız. İsa’nın havarileri ne idiyse siz de o nebinin havarisi olacaksınız.

Nebi İsa ne demişti? (Ali İmran 3/52)

-“Men ensari ilellah?”  (مَنْ أَنْصَارِي إِلَى اللَّهِ)

Ne dediler?

-“Nahnu ensarullah.” (نَحْنُأَنْصَارُاللَّهِ)

مِنَ الْمُجْرِمِينَ

MiNa eLMuCRıMIyNa (Mina eLMuFGıLIyNa)

“Mücrimlerden”

Mücrimler daha önce geçmiştir. Muhalefet etmişler, karşı cephede olmuşlar ama zulmetmemişlerdir. Kader onları o cepheye itmiştir. Onlar eimmeyi küfürden değildirler. Cephede olanlar suç işleyenlerdir, perde arkasındakiler cinayetleri planlayanlardır.

AK Parti onlardan değildir. Eskiden Masonların bu cinayetleri düzenlediği sanılır, Yahudiler merkeze konulurdu. Oysa şimdi biliyoruz ki AK Partililer mücrim değildirler, Masonlar da değildirler, Yahudiler de değildirler. Derin bir güç vardır. O güç bu melaneti işlemekte, ona buna fatura etmektedir.

Derin güç kıyamete kadar nebilik halifeliğine talip olanların karşısına dikilir. Böylece nebilerin işlerini kolaylaştırmış olur. Halk güreşi seyreder. Futbolu seyreder. Kim galip gelirse onu alkışlar. Nebilik hizmetine talip olanlar yarışa girerler. İmtihanı kazanan nebi olmuş olur. Artık Cebrail gönderilmiyor. O halde kişiler kendileri nebiliğe talip olurlar, karşılarına aduv çıkar. Gerekli sebatı ve sabrı gösterirlerse nebi olurlar. Böyle bir sebat esnasında ölebilirler. Onlar dünyada nebiliği onaylanmamış kişiler olarak kalmış olurlar.

Demek ki hala nebi olmayanlar, bu yoldaki savaşını tamamlayıp nefislerini, yakınlarını, ortaklarını yenebiliyor cihada devam ediyorlarsa nebi olarak öleceklerdir. Allah bizi o sınıfa bırakmış gibi görünüyor. Bazılarımız semt kooperatiflerinin kurulduğunu, yüz lojmanlı semt kooperatifinin içinde sabah akşam Allah’ın zikredildiğini göremeden bu dünyayı terk edeceğiz. Bu dünyada nebilik seviyesine ulaşamayacağız ama orada nebiler seviyesinde olacağız. Elbette sabırla devam edersek böyle bir mertebeye ulaşabiliriz.

وَكَفَى بِرَبِّكَ

Va KaFAy BiRabBiKa (Va FaGaLa BiFaGLıKa)

“Ve Rabbin kifayet eder”

كَفَىزَيْدًاطَعَامُاللَّهِ “Zeyd’e Allah’ın taamı kifayet eder” demektir. Doyurdu anlamına gelir. Allah’a izafe etme بِile yapılır. كَفَىزَيْدًاطَعَامًابِاللَّهِşeklinde ifade edilir.

Bu kelime bu şekilde o kadar çok kullanılır ki sonunda Allah failimiş gibi manalanır. Rabbinin hidayeti sana yeter anlamındadır, Rabbin hidayeti hadi olarak yeter denmiş olur.

Buradaki كَذَلِكَ‘de كَbiridir yani muhataptır. Nasıl anne ve baba çocuğunu yetiştirirse, Allah da tüm insanları ve canlıları annesi ve babası gibi eğitip yetiştirir. Onun için Allah’ın sıfatları arasında rahim ve rauf geçer. Rahim ana gibi rauf da baba gibi demektir. Tevrat’ta Yahudiler için yahut insanlar için Allah’ın oğulları bu manada olduğu gibi İncil’deki baba-oğul da bu manadadır. Bunlar mecazi manasını hakiki mana olarak anladılar, dalalete düştüler. Çünkü bir kelime hem hakiki hem mecazi manayı taşımaz.

هَادِيًا

HAvDıYan (FaGıLan)

“Hadi olarak”

“Hidayet” yol göstermek veya yola götürme anlamındadır.

Allah Kur’an ile bütün insanlara yol gösterir. Kur’an’ı hak kabul edenlere yolunu gösterir. Kur’an’ı kabul etmeyenlere karşı rabbin yeter diyerek, Kur’an’dan başka hadi yoktur demiş olur. Kur’an’ın rabbi temsil ettiği ifade edilir.

Rab yeryüzünü doğrudan yönetmeyip Kur’an ile yönetir. Kur’an’ın yorumunu da kendisi yapmayıp insanın içtihadına bırakır. Kur’an ve ilimle onun tefsiri yeryüzünü yönetir. Kendisi hem basîrdir hem de nazîrdir.

وَنَصِيرًا (31)

Va NaÖIyRan (Va FaGIyLan)

“Ve nasır olarak”

Nebiler yol gösterirler, kabul edenleri doğru yola götürürler. Karşılarına engel çıkaranlar olur. Yoldan saptıranlar olur. Allah vadediyor, Nusret edecek demektir.

Burada önemli bir husus vardır. Daha Musa peygamber sağken Samiri karşı çıktı. Daha İsa peygamber sağken yakınında olan biri ihanet etti. Neden böyle oldu? Yapan Musa veya İsa değildir, Allah’tır. Bunu bize göstermektedir.

Hıristiyanlar İsa’yı bıraktılar, iki bin senedir Pavlus’un peşinden gidiyorlar. Kilise Pavlus’un izinde ama Hıristiyanlar peygamber olarak Pavlus’u değil İsa’yı tanıyorlar. Yani Kilise şirk içindedir ama Hıristiyanlar şirk içinde değildir. Kilisenin de bir gün İsa’ya döneceğini Kur’an bildiriyor. Hatta Pavlus’un izinden giden kimse kalmayacaktır. Kur’an ve müspet ilim karşısında Pavlus’un şirki eriyip gidiyor. Bir gün bir Papa fetva verecek, tüm Hıristiyanlar yarışarak o fetvanın peşinden gideceklerdir.

 

YORUM

Demek ki bize aduv olanlar da görevlidirler. Ne var ki onlar görevi şeytandan kendileri kabul ediyorlar. Kur’an’a göre hak tarafında olanların görevlilerini Allah tayin ediyor. Kur’an geldikten sonra talip olanlar arasından Allah yardımcılar verir ve onlar onu yaparlar. Batıl cephesinde olanlar ise hep kendileri talip olurlar, onların etrafında kefere toplanır. Bu dünyada mağlup olanlar orada da dayyık mekana konulurlar. İnanıp da sonra amel etmeyenlerin başında Hıristiyanlar gelir.

Bizim görevimiz nedir?

Silah zoru ile hakkı kabul ettirecek değiliz. Bizim istediğimiz, bizim dinimiz (düzenimiz) bizim, onların dini onların olsun. Onlar bize dayatmasınlar. Hapishanelere atmasınlar.

Gülen’in yüzbinleri çoktan aşmış cemaati oluşmuştur. İhanet edenleri cezalandırmak devletin görevidir. Varlığının ve hizmetinin devamı için görevidir. Bugün derin güç ellerinde olanlar, suçluları değil de dershaneleri, okulları, gazeteleri, televizyonları, işyerlerini, bankaları cezalandırıyor. Fırsat bu fırsat diyerek İslamiyet’e saldırıyorlar.  

Evet, mağlup olacaklar ve cehennemde haşrolunacaklar. Bunu biz demiyoruz, Kur’an diyor. Kur’an’ı mehcur etmeniz sizi kurtaramayacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Böylece her ulak için suçlulardan karşıtını yaptık. Yetiştiricin yola götüren ve yardımcı olarak yeterdir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve böylece her nebi için mücrimlerden bir aduv ca’l ettik ve Rabbin hâdi ve nasîr olarak kafidir.”

 

 

Va KaÜAvLiKa CaGaLNAv LiKulLi NaBiyYın GaDuvVan MiNa eLMuCRıMIyNa Va KaFAy BiRabBiKa HAvDıyYan Va NaÖIyRan

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا (31)

 

***

 

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا

Va QAvLa elLaÜIyNa KaFaRUv (Va QAvLa elLaÜIyNa FaGaLUv)

“Ve küfreden kimseler kavl etti”

Surenin başında قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا geçmiş (4. ayet), sonra الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَاgeçmiş (21. ayet), burada tekrar الَّذِينَ كَفَرُوا tekrar edilmiştir. Burada da “birden nazil olmalıydı” diyorlar. Mücrimlerden ayırmak için الَّذِينَ كَفَرُواifadesini tekrar etmiştir.

Küfredenler fikren karşı çıkanlardır, mücrimler ise suç işleyenlerdir.

وَ harfiyle iade edildiğine göre birinci kâfirlerle ikinci kâfirler farklıdır. Birinci kâfirler sosyalistlerdir, bunlar ise kapitalistlerdir. Sosyalistler vahyi inkâr ederler. Kapitalistler ise vahyi kabul ederler ama Kur’an’ın ilahi vahiy olmadığını söylerler.

Yirminci yüzyılda sosyalist kâfirler vahyi reddediyorlardı. Şimdi kapitalist kâfirler vahyi kabul ediyorlar ama Kur’an’ın vahiy olmadığını söylüyorlar.

Bugün bütün dinler iş birliği yaparak Kur’an’a karşı birleşiyorlar. Çünkü hepsinin âlimleri Kur’an’ın ilahi metin olduğunu ve tahrif edilmemiş bir metin olduğunu biliyorlar ama saltanatlarının gideceğini bildikleri için itirazlar ediyorlar.

لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ

Lav LAv NuzZiLa GaLaYHı eLQuREANu (Lav LAv FugGıLa GaLaYHiy eLFuGLaNu)

“Kur’an ona tenzil olunmalıydı”

Kur’an; ayet ayet, sure sure, bazen kelime kelime nazil olmuş, 23 senede tamamlanmıştır. Tamamlandığı ayetle beyan edilmiş ve o sene içinde Peygamber vefat etmiştir.

Kur’an nazil olduğunda tahtalara, derilere, kemiklere yazılıyordu. Kâğıt yoktu. Yazı da başka dilin yazısı idi. Arapçada olup geldiği dilde olmayan seslerin harfleri yoktu. Önce sesli harfler hiç yoktu. Sonra ب ت ث ن يharfleri aynı yazılıyordu, ج ح خ harfleri de aynı yazılıyordu. Bununla beraber yazı stili çokgelişmişti. Matematik gelişmediği için harfler rakam olarak kullanılıyordu. Her parçanın başına devamı olan parçanın kelimesi yazılıyordu.  Sureler “Besmele” ile ayrılıyordu. Her sure ayrı rafa konuyordu. Sonunda büyük Kur’an böyle oluşuyordu.

Kur’an bizim için inzaldir. O zamanda böyle parça parça indiği için tenzildir. الْقُرْآن kelimesi tekrar edilir. Yukarıda geçen الْقُرْآنَ kelimesi Furkan, Zikir ve Kitabı da içine alır.  

جُمْلَةً وَاحِدَةً

CüMLaTan Va XıDaTan (FuGLaTan FaGıLaTan)

“Vahid cümle”

“Vahit cümle olarak” bir grup olarak demektir. Birden inzal olunmalı idi diyorlar. Aslında “cümle” kelimesi için tenzil değil inzal daha uygun manadır. Kitap toplu olmalı ama ona birkaç defa inmelidir, parça parça değil. Bugün bu iddiada bulunan yoktur.

Bir kimsenin bir eseri oluşturması için senelerce çalışması gerekir. Mademki bunu Muhammet söylemiyor. Söyleyen de Allah’tır. Neden bu kadar sene beklemiştir?

Geçmişte söylenmiştir veya gelecekte söylenecektir.

كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ

KaÜAvLiKa LiNuSabBiTa BiHIy FuEADaKa (KaÜAvLıKa LiNuÇabBiTa BiHIy FuEADaKa)

“Böylece senin fuadını onunla tespit ettik”

Şoförlük kursuna giderseniz yazılıdan geçersiniz ama ehliyet almanız için çalışmanız gerekir. İlim birden öğrenilir ama amel o ilimle yapılmaz. Amel yapmak için ilme göre eğitilmesi gerekir. Hatta senelerce arabayı kullanmak gerekir.

Akevler de birden oluşmamıştır. İstanbul Akevler’e Reşat Nuri Erol ile başladık. Kadıköylüler katıldı. Lütfi Hocaoğlu grubu geldi. 20 seneden fazladır İstanbul’dayım.

Peyderpey oluşan ilim ve uygulama başarılı olacaktır. Bizim bilmemiz yetmez, öğrenmemiz de gerekir. Türkiye’de kanunlar onun için uygulanmıyor. Kanunlar cümleten vahide olarak Meclis’ten çıkıyor ve daha halk duymadan yenisi geliyor! Böylece kanunlar çıkıyor ama tam olarak uygulanmıyor.

İnsan hafızasının bir konuda ömür boyunca kavradığı metin 600 sahife olmalıdır. Bunu da tüm ömrü boyunca tedris eder öğrenebilir. Biz de bir defada bir kitabı okumakla öğrenemeyiz. Günde beş defa buluşacağız, orada kendi kendimize karar vereceğiz. Kararı biz vereceğiz ama olayın içinde olacağız. İnsanlığa da cümleten vahide olarak inzal olması için tüm insanlık kuracağımız Bin Dil Vakfı ve Bin Dil Üniversitesi ile irtibatlı olmalıdır.

وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا (32)

Va RatTaLNAvHu TaRTIyLan

“Ve onu tertilen tertil ettik.”

رَتَلdişler arası boşluktur.

Kur’an’da رتل4, رحلde 4 defa geçer. Toplam 8 (23) eder.

ر tekrarı,  تtepeyi, ل belirliliği ifade eder.

Düşündüre düşündüre okumadır yahut düşündüre düşündüre tenzil etmedir.

Kur’an insan yaratılmadan önce öğretilmiştir. Cibril ve melekler onu Arapçaya tercüme ettiler. Son Nebi’nin son yıllarındaki olaylar üzerine nazil olmuştur. Kur’an Arapçası Kur’an’ın ifade edilmesi için özel olarak hazırlanmıştır. Yani Kur’an Arapça inmemiş, Arapça Kur’an’a göre hazırlanmıştır. Sahabe zamanındaki olaylar üzerine Kur’an nazil olmamış, Kur’an’ın nüzulü için olaylar oluşturulmuştur. Yani Kur’an temsillerle anlatılarak indirilmiştir. Olaylar bir uygarlığın oluşturma örneği olmak üzere sıralanmıştır.Konular ve anlatılışları genel düzen içinde anlatılmış ama inişi ise bir hayatın oluşu üzerine gösterilmiştir.

 

YORUM

Bir orman düşünün. Yalova ormanları gibi bir yere bir gün ailece gelin. Kendi azıklarınızı kendiniz alın. Herkes bir çeşit yemekle gelsin, kendisine yetecek yemeklerle gelsin. Varlıklılar pahalı yemek yapsınlar, diğerleri ucuz malzemeden değerli yemekler hazırlasınlar. Yemekler ortaya konur. Kimse kendi yaptığı yemeği yemesin, dolaşsın ve başkalarının yaptığı yemekleri yesin. Böylece toplu yemek şeklini uygulayalım.

Fitre ve kurban hükümleri...

İşte, size oradaki ormanları gösterelim. İç içe geçmiş çeşitli düzensiz ağaçlar ve otlar görürsünüz. Bu kadar dağınık olur mu, düzgün tek çeşit sıralanmış olmalı idi dersiniz. Böyle derseniz hata edersiniz. Denemeden eğer tek çeşit yemek yerseniz, vücut kendisi için gerekli besini alamaz ve zayıflamaya başlar, sonunda hasta olursunuz. Vücut bunu bildiği için tek çeşit yemekten bıkar, farklı yemek ister. Mutfakta bunun için her gün ayrı yemek çıkar. Ormanda da bütün bitkiler hatta canlılar birbirini yiyerek yaşarlar ve böylece kalitesi en besleyici bir düzen oluşur.

İşte, Kur’an değişik konuları ayetlerde serpiştirerek/yerleştirerek onların anlaşılmasını sağlar. Onlar karşılaştırıldığında birçok manalar içerdiği görülür. Tertilin manası budur.

Kur’an önce cümle cümle tercüme edilir ve her cümlenin Arapçası okunur. Böylece tertilen okunmuş olur. Namazda imam okur. Ayet uzunluğu kadar durur, tabi olanlar onu anladıktan sonra ikinci ayeti duymuş olurlar. Son Peygamber namazı böyle kıldırmıştır. Kur’an’da عَلَىمُكْثٍ ‘dura dura’ diyor (İsra 17/106).

Yirmi rekâtı rüzgâr hızıyla namaz kılma sünnete ve kitabın kendisine aykırıdır. Sünnetleri kılma yerine tertilen kıraatle namaz kılmak gerekir. İlim yapamayanlar ise boş vakitlerini kıyamla geçirirler. Nafileleri kılmıyorsak zikir yapmalıyız, Kur’an üzerinde yani manasının üzerinde durmalıyız. Selamdan önce veya sonra müezzin veya imam Kur’an’dan ayetleri anlatır veya kitaptan okur. Artık Medine devrine yaklaşıyoruz. İçtihadımızı yapıp ona göre amel yapmaya hazırlanmalıyız. Başta namaz, zekât ve oruç geçer. Mekke fethedildiği zaman da haccı ona göre yaparız.

 

Öz Türkçe ile:

“Kapatan kimseler ‘Ona Kur’an topluca birden indirilmeliydi.’ dediler. Böylece senin içine onunla indirdik. Onu düşündüre düşündüre anlattık.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve küfreden kimseler ‘Ona Kur’an vahit cümle olarak tenzil edilmeliydi’ diye kavl etti. Böylece onu senin fuadına tespit ettik ve onu tertilen tertil ettik.”

 

Va QAvLa elLaÜIyNa KaFaRUv LaV LAv NuzZiLa GaLaYHı eLQuREANu CüMLaTan VaXıDaTan KaÜAvLiKa LiNuSabBiTa BiHIy FuEADaKa Va RatTaLNAvHu TaRTIyLan

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا (32(

 

***

 

وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ

Va LAv YaETUvNaKa Bi MaÇaLin (Va LAv YaFGaLUvNa BiFaGaLın)

“Ve sana bir mesel ile ityan etmez”

Çamurdan yapılan ve bir şeye benzetilen nesne, heykeldir. Dengi, benzeri anlamına da gelir. ‘Eş’ manası da taşır. عَدْل ağırlıkla birbirine eşit olan demektir. شَبِيه görünüşte birbirine benzeri olandır. مِثْل ise fonksiyonda, işte ve yarayışta birbirine benzer olandır.

أمثال kelimesi hem مِثْل hem de مَثَل in çoğuludur. Muzaf olarak gelince مِثْل ün çoğulu olur ve benzer anlamına gelir, tek gelince مَثَل in çoğulu olur ve örnekler anlamına gelir.

مثلKur’an’da 169, متن 3 defa geçmektedir. Toplam 172 (22*43) eder

مenginliği, ثdağınıklığı, لbelirliliği ifade eder.

Bir varlığın iç yapısı vardır bir de dışarıya etkisi vardır. Her ikisinin ayrı varlıkları ve şiddetleri vardır. Gerçekte hiçbir varlık başka bir varlığa yüzde yüz benzemez yüzde yüz de farklı olmaz. Her varlığın farklı tarafı vardır. Her varlığın mutlaka benzer tarafı vardır. İnsanlar beyinlerinde bazı benzerlikleri taşıyan varlıklara ve olaylara ad verirler. Onu ayrı varlık kabul ederler. Bu temsili varlıktır yani aslında kâinatta böyle bir varlık yoktur.  İnsan beyni böyle bir varlık tasarlar. Buna مَثَل denir. Bunların sayısına da مِثْل denir.

Demek ki insan olmadan mesel yoktur. Meseller de ikiye ayrılır; hak olan meseller vardır, hak olmayan meseller vardır. Hak olan mesellerin kâinatta yerleri vardır. Dışardaki varlıkların meselleri ve bu varlıklardan fazlaları vardır ama o kadar olanları da vardır. Hak olan meseller onlardır. Hak mesellerin var olup olmadığı, sayıları, belirtileri ve içerikleri ile anlaşılır. Buna tefsir denir.

إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ

EilLAv CiENAvKa Bi eL XaqQı (EilLAv FaGaLNAvKa Bi elFaGLı)

“Sana hak ile ciet etmemiz dışında”

Onlar mesel ile ityan ederler, biz hak ile ciet ederiz. Onlar beyinlerinde oluşturdukları kavramla ityan ederler, biz ise hak ile ciet ederiz. Onlarınki meseldir, Türkçe tabiriyle masaldır. Bizimki haktır. Onlarınki ityandır. İtyan bir yerden gelir, bizimki ciettiri her yerden gelir. Onlarınki ilimdir, bizimki fıkıhtır. Bir yönüyle belirtirler, biz her yönüyle belirtiriz. Peygamberler fıkıh yaparlar, filozoflar ilim yaparlar. Fıkıh şeriatta, ilim ise sanayide geçerli olur.

İtyan ve ciet ne kadar derin manalar taşımaktadır.

Ben çocukluğumdan beri Yenibosna benzeri bir cemaate hasret kaldım. Babamla çalışmam böyle geçti, bulamadım. Oluşturmaya çalıştım. Ortaokulda, lisede, üniversitede, İzmir’de, Bişkek’te, Üsküdar’da, Medhal’de, Yenibosna’da, Ankara’da. Allah bana çok nimetler ihsan etti. Her yerde oluşan cemaatler büyük adımlar attılar. Ben ise halen Yenibosna’da değilim. Sizler bu nimeti bilmeli ve şükretmelisiniz.

وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33)

Va EaXSaNa TaFSIyRan (Va AaFGaLu TaFSiIyRan)

“Ve tefsir olarak ahsen”

Tohumların etrafında bulunan meyvenin olgunlaştıktan sonra çatlamış olanına فِسْقdenir. فَسْرile yakın manadadır.  فسرKur’an’da 1 defa geçer, فتل de 1 defa geçer. Toplam 2 eder.

ف kopmadan ayrılmayı, س mekânda diziyi, ر tekrarı ifade eder.

Tefsir, takdir kıyas yapmadır. Tevil hakiki manadan mecazi manaya geçmedir. Tefsir tahsisi veya takdiridir. Tafsil tasniftir. Fıkıhçılar kullandıkları ıstılahı manaların Kur’an’da olup olmaması üzerinde durmamışlardır. Bu bakımdan kavramlar arasındaki ilişkileri Kur’an’ın kelimelerine değil de sünnete dayandırmışlardır. O zamanlar öyle gerekiyordu. Çünkü uygulama yapılamazdı. Bugün ise içtihatlarımızı doğru yapabilmemiz için ıstılahları Kur’an’ın kelimelerine dayandırmak zorundayız. Bizim bir vazifemiz de budur. Ruhu’l-Kur’an bunun için çalışmamızın merkezinde yer alır. Bütün ilimleri ele alıp hepsinin ıstılahlarını Kur’an kelimelerine dayandırmamız gerekir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları bunun maddi imkânlarını da sağlar. İzmir’deki Akevlere çalışma imkânlarını İzmir sağlamıştır. Bugünkü Yalova çalışmaları da İzmir’deki çalışmaların devamı olarak ortaya çıkmaktadır.

Kur’an’da 2 yerde أَحْسَنُتَأْوِيلًا geçmektedir. أَحْسَنَ تَفْسِيرًاbir defa burada geçmektedir. Orada yapı değişirken burada mevcut olan yapı korunur ama yorumu değişmiş olur. Onun için تَفْسِيرًا kelimesi getirilmiştir.

Olayların illetleri vardır, hikmetleri vardır.

İlletin ana kaynağı yıldızlardaki hidrojen kaynağıdır. Güneşten gelen ışığın yapmakta olduğu şeyleri tespittir. Bu ilmin işidir. Fıkıh demek olaylara bu illetleri bulmak, olayların oluş sebeplerini ortaya koymaktır. Bu olaylar için böyledir. Kur’an neden parça parça nazil olmuştur. Bu da hikmetlerdendir. Hikmetlerden illetler tespit edilir, illetlerden hükümler tespit edilir. Hükümler sonuçtur, icradır, kazadır, ifadır.

جِئْنَاكَ‘de ciet kavlen olur. Yani ahsen surette yarınlara varırlar anlamına gelir. Kur’an’da veya fıkıhta hikmetleri tefsir ederiz demektir. Bu kavil ciet şeklinde geldiği gibi fiili cieten anlamına da gelir yani onlar söz söylerler, biz ise gerçekleştiririz, görürler.

Kur’an’ın misli getirilemez. Kur’an’ın mislinin olup olmadığını anlamak için 1400 sene bekleyip onun yaptığını yapan bir kitap getirmek gerekir. Kur’an nazil olduğu zaman Kur’an’ın mucizeliği cüzidir. Sünnet ile takviye edilmiştir. Ama şimdi Kur’an tam mucizedir. İki büyük medeniyetin oluşturucusudur. Şimdi de yeni medeniyet oluşturmakta, nasıl oluşturacağını ifade etmektedir.

Batıdan bir âlim felsefe tarihini yazmış ve Marksizm’i anlatıyor. Marks toprak kapitalizminden sonra para kapitalizmi doğacak, sonra devlet kapitalizmi olacak, sonra da komünizm gelecek diyor. Yazar, Marks komünizmin ne olduğunu belirtemiyor diyor.

İşte, sosyalizmin ömrü 70 sene olmuş sonra o da tarihe gömülmüş, komünizm de gelmemiştir.

Oysa Kur’an’da ortaklık düzeni çok açık ve net en ince noktaları ile belirtilir. Bu da gerçekleşecek ve üçüncü binyıl medeniyeti mucizesi olacaktır. Bunu elli sene evvel söyledik ama ne olduğunu söyleyemedik. Şimdi ortaklık düzeninin ne olduğunu söylüyoruz.

Benden söylemesi; şimdi söylenenin gerçekleşme zamanıdır, sizler de bunu gerçekleştirme görevini yüklenmiş bulunuyorsunuz.

 

YORUM

Peygamberlerin getirdiği uygarlıklarda insanlar mucizelerin etrafında toplanmışlardır. Birinci Kur’an uygarlığında insanlar kısmen Kur’an kısmen Sünnet çevresinde bir araya gelmişlerdir. Bugün ise Kur’an ve sünnet değil, Kur’an ve ilim çevresinde toplanacaklardır. İlim ile Kur’an tafsil edilecek, ona yöneltilen sorular cevaplandırılacaktır.

Reşat Nuri Erol ile birlikte yazdığımız “Prof. Dr. İlhan Arsel’e Reddiye, İSLAM Devlet ve Dünya DÜZENİ” isimli iki ciltlik kitabımızda, Arsel’in her söylediğine cevap verdik. Bir de teşekkür ettik. Siz bu kitabı telif etmeseydiniz biz bu kitabı telif etmek zorunda kalmazdık. Gazali böyle yapmıştır. İşimizi kolaylaştırdınız dedik.

Kendilerini İslam’ın temsilcisi kabul eden ilahiyat profesörleri, İlhan Arsel’in bu kitabına cevap vermeleri gerekirken, onlar yapmadılar veya yapamadılar ama biz onların yapacağı işi yaptık. Onlar yazdıklarımızı okuma tenezzülünde bile bulunmuyorlar. Bu yeni yorummuş gibi birileri bize sizinki Arsel’inkinden daha kötüdür diyor! Haklı olan bilir ama haklı ise de bize cevap vermek durumundalar hem Arsel’e hem de bize. Ben şimdi onlara meydan okuyorum, cevap verin bakalım bizim Arsel’e Reddiye kitabına, gücünüz yetiyorsa. Veremezsiniz, çünkü gücünüz yetmez. Ayetin devamını siz okuyunuz çünkü güya Arapçayı siz bizden iyi biliyorsunuz.

Kur’an günü gelmeden hicreti nehiy etmiştir. Günü gelmeden savaşı nehiy etmiştir. Kur’an’da günü gelince şimdi hicret edin ve cihat edin denmiştir. Birinci Akevler çalışmasında hicret yoktu. Benim denemelerim sonuçsuz kalmıştır. Şimdi ise hicret zamanı. Müminlere düşen hicret etmedir. Müslimlere düşen de hicret edenleri desteklemedir.

Kur’an’da diyor ki; nefislerinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Önce malen cihat yapılır. Nefsen cihat sadece savunma cihadıdır, o da malen cihat başarılamadığı zaman. Savaş gürültüleri dağın arkasından geliyor. Şimşekler yıldırımlar çakıyor. Kur’an bizi hicrete çağırıyor, “Onlar bir konu ile gelmezler ki biz sana gerçeği ve en iyi yorumu getirmeyelim.” diyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve sana bir örnek ile gelmezler ki biz sana doğru ve yorum olarak daha iyisi ile gelmiş olmayalım.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve sana bir mesel ile ityan etmezler ki biz sana hak ile ve tefsir olarak ahsen ile ciet etmiş olmayalım.”

 

Va LAv YaETUvNaKa Bi MaÇaLin EilLAv CiENAvKa Bi eL XaqQı Va EaXSaNa TaFSIyRan

وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33)

***

الَّذِينَ يُحْشَرُونَ

elLaÜIyNa YuXŞaRUvNa  (elLaÜIyNa YuFGaLUvNa)

“Haşrolunan kimseler”

Burada atıf harfi de getirmeden الَّذِينَ ile cümleyi başlatmıştır.

Kimdir bunlar?

Soru soranlar ve cevap verenler olsaydı وَveya  فَharfi ile bağlanırdı. Cevap veren Allah olduğuna göre onlar olamaz. İşledikleri günah Kur’an neden parça parça indi demiş olmalarından ibarettir. Biz de söylüyoruz ve cevap almak istiyoruz. Bu kadar ağır bir cezanın bunlar için olması istihsana aykırıdır, genel Kur’an ifadelerine aykırıdır. Zaten aralarında وَ harfi gelmemiştir. هُمْيُحْشَرُونَإِلَىجَهَنَّمَdenmemiştir.

Bundan sonra Musa’nın kıssasına geçer. Sure konuları anlattıktan sonra örnekler verir, peygamberlerden bahseder. Ondan sonra artık durum açıklanmış olur. Üçüncü binyıl uygarlığını anlatır.

الَّذِينَ ile bahsedilen suçlu zalim gruplardır, “haşr” da ahiretteki haşrdır.

عَلَى وُجُوهِهِمْ

GaLAv VuCUvHiHiM (GaLAy FuGUvLiHiM)

“Vecihleri üzerine”

Türkçede bir tabir vardır, “yüz üstü sürünsün”. Bu tabirle kastedileni pek bilemiyorum. Bir de “kaldırmak” kelimesi vardır. “Ayağa kaldırın” derler, “çöktü” derler.

Kur’an’da da böyle tabirler vardır, belli durumları ifade eder. Vecihleri üzerine sürünmek sıkıntılı durumu ifade eder. Cehenneme girmek istemeyenler direnecekler veya ayakta yürümeye mecalleri olmayacak, kollarını bağlayıp çekilerek götürülecek yahut ayakları bağlanıp götürülecektir. Bugün savaşta düşmandan korunmak için sürünerek ilerlenir. Bu durumu da ifade etmiş olur. Siperlerde, sığınaklarda olmak da yüzüstü haşrolmak anlamına gelir.

Bu dünyada cehennem savaştır, savaşa sürüklenmedir. Bugünkü insanlık küfürde, işçilik sisteminde, faizli sistemde ısrar ederse üçüncü cihan savaşı çıkacak ve taş üstünde taş kalmayacak anlamı da çıkabilir. Cehennem sıcaklık oluşturan durumdur. “Sıcak savaş” diyoruz. Allah da buna “cehennem” diyor.

إِلَى جَهَنَّمَ

EiLAv CaHanNaMa (EiLAv FaGalLaMa)

“Cehenneme”

Arapçada kelimeler üç harflidir. Dört veya daha fazla harf ilave edilirse yeni manalar üretilir. Binada (kelimenin vezninde) ayrıca sayılmayan dolayısıyla kök sayılmayan harfler vardır. Bunlar; ل, ن, رve  مharfleridir. Burada ج ve ه kök harflerdir. Diğer harflerden biri kök değildir. Burada مde kök olabilir, ن da kök olabilir. Yani cehennemin üçlü kökü ya جهن’dir م zaittir, ya da جهم’dir ن zaittir.

أُولَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا

EuLAvEiKa ŞarRun MaKAvNan (EuLAEiKa FaGLun FaGAvLan)

“Onlar mekânen şerdir”

Onlar şimdi şerdirler, kendileri şerdirler. Mekânda değil mekân olarak şerdirler. Yani şer olanlara yataklık ediyorlar. Yani şer olmuşlardır. Mekân olarak şer olmuşlardır.

فِي مَكَانٍ شَرٍّ deneceğine شَرٌّمَكَانًاdenmiştir. Bu manasıyla cehenneme sürüklenme hadisesi bu dünyada olmaktadır. Ahirette kime yataklık edeceklerdir?

وَأَضَلُّ سَبِيلًا (34)

Va EaWalLu SaBIyLan (Va EaFGalLu FaGIyLan)

“Ve sebilen edaldır.”

İsmi fail ve ismi meful fiil gibi amel eder, failini ref eder, mefulünü nasp eder. Dalle sebilin mef’ûlü mutlağı olarak ifade edilmiş olabilir. سَبِيلًا hal de olabilir. O takdirde onlar yoldur. En fazla dalalet edilen yoldur. Onların içinde dalalete uğramışlardır. Artık çıkış yolu bulamazlar anlamına gelmiş olur. Şerr mekandalar, edelle sebildeler. Yola giderken sapmalar vardır. Yol çatallaşır. Geri dönüşü olmayan yollardan birinde saparsanız siz artık bir daha kurtulamazsınız.

O halde sebilen dalalette olanlar, kaybolanlardır, yolu bulamazlar.

 

YORUM

Sömürenler vardır, sömürülenler vardır. Sömürülenler yüz üstü sürünenlerdir. Sömürülen kitle mekanen şerdir ve yol olarak en sapa yoldur. Sömürülenler savaşa sürüklenen kimselerdir. İstemeye istemeye savaşa götürülürler yahut Dolar aşkına savaşa götürülürler. Sömürülenler çökünce sömürenler de çökerler. Böylece bu ayet bugünkü dünya düzenini iki kelime ile tarif etmiş olur. Sömürenler sömürülenleri yüz üstü süründürürler ama sonra kendileri de helak olurlar.

Kapitalizmde her asırda üç defa kriz olur. Bunun sebebi şudur. Faizli sistemde para sermaye tekelinde toplanır. Halkta satın alma gücü kalmaz. Üretilen ürünler satılamaz hale gelir. Ürünler satılamayınca fabrikalar durur. Böylece halk aç kaldığı gibi para kazananların parası da işe yaramaz olur. Bu sürüklenmeler ve sürünmeler sonunda savaşla def edilir.

Bu durum yalnız açlığın sebebi olmaz savaşların da sebebi olur. Halk aç kalınca yolsuzluğa başvurur. Bürokratlar da açtır, onlar da yolsuzluğa başvurur. Sonunda rüşvet düzeni kurulur. Bir gün gelir bu düzende insanlar rüşvet de veremez olurlar. İşte o zaman yağmalama başlar, silahlı boğuşma başlar. Cehenneme sürüklenme budur. Açlık insanları ateşe sürükler.

Şimdiye kadar teşhis yapılmıştır. Bugünkü insanlığın çöküşü anlatılmıştır. Bundan sonra Musa’dan, Nuh’tan, Son Nebi’den bahseder ve yeni düzeni yani ortaklık düzenini anlatır. Üçüncü binyıl uygarlığının kuruluş biçimi ortaya konulur. Bakalım göreceğiz.

 

Öz Türkçe ile:

“Yüzleri üstü sıcak savaşa sürüklenen kimseler, kötü alan sapık yoldurlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Vechleri üzere cehenneme haşr olunan kimseler, onlar mekanen şerdir ve sebilen edelledir.”

 

elLaÜIyNa YuXŞaRUvNa GaLAv VucUvHiHiM EiLAv CaHanNaMa EuLAvEiKa ŞarRun MaKAvNan Va EaWalLu SaBIyLan

الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُولَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا (34)

 

İstanbul; 29 ŞUBAT 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
01.03.2020
21:14


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1053

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1053. Hafta - 29 ŞUBAT 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1053. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

İstihare Usulüm nedir?

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Erbakan Hocayı farklı vesilelerle ananlar var!-1

Erbakan Hocayı farklı vesilelerle ananlar var!-2

‘Gizli Dünya Devleti’ dedikçe Erbakan’ı anmak - 5

‘Gizli Dünya Devleti’ dedikçe Erbakan’ı anmak - 6

Reşat Nuri EROL

 

***

 

FURKAN SÛRESİ- 6. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا (1) الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2) وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا (3) وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا (4) وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (5) قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا (6) وَقَالُوا مَا لِهَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا (7) أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا (8) انْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا (9) تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا (10) بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا (11) إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا (12) وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا (13) لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14) قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا (15) لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا (16) وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17) قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18) فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19) وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20) وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا (21) يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا (22) وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُورًا (23) أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا (24) وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا (25) الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا (26) وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَالَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا (27) يَاوَيْلَتَا لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا (28) لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا (29)

 

***

 

وَقَالَ الرَّسُولُ يَارَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا (30) وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا (31) وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا (32) وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33) الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُولَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا (34)

 

***

 

وَقَالَ الرَّسُولُ

Va QAvLa elRaSUvLu (Va FaGaLa eLFaGUvLu)

“Ve resul kavl etti”

Bize kavuşmayı beklemeyenlere kavl etti. Resul da kavl etti. Nuh Peygamberi anlatırken böyle dedi diyor. Son Nebiye hitap ederken de resul böyle kavl etti diyor.

Nuh Peygamber gibi Muhammed Peygamber de ölmüş ve şimdi bize anlatıyor üslubunu kullanıyor. Böylece Kur’an yalnız peygambere ve o gün yaşayanlara değil tüm insanlığa, kıyamete kadar gelecek insanlara yeniden nazil olur. Diğer peygamberleri anlattığı gibi son Nebi ve arkadaşlarını da Kur’an’da anlatır.

Biz Kur’an’ı okurken Kur’an bize nazil oluyor ve Kur’an’ın iniş kodlarını de bize anlatıyor demektir. Buna göre likayı bekleyenler biz değil de Sahabelerin kıssası olmuş olur.

Bununla beraber bizim de bir gün ümidimizin kesildiği bir durum olabilir. Biz de durumumuzu Rabbimize arz eder ve ne yapalım diyebiliriz. Henüz o duruma gelmiş değiliz. Hala halkımızdan, hala ordumuzdan, hala partilerimizden, hala AK Parti’den, hala Erdoğan’dan ümidimizi kesmiş değiliz. Ona yaklaşıyoruz.

يَارَبِّ

YAv RAbBı (YAvFaGLIy)

“Ey Rabbim”

Evet, bana görev verdin, Kur’an’ı ulaştırma görevini yükledin. Ben de çalıştım çabaladım. Ben kusur ettim sanıyorum, kavmim yola gelmiyor, senin Rab sıfatına iltica ediyorum ben ne yapayım, bunlara anlatacağım bir şey kalmadı.

Biz henüz o duruma gelmiş değiliz.

Ne zaman bir işletme kurar ve yüz lojmanlı işyeri apartmanını yapar, semt kooperatifini kurarız. İşte o zaman Rabbimize biz de iltica etmiş oluruz. Şimdilik çalışıyoruz, Rabbimizden ümit ediyoruz, nusretini istiyoruz …

... ... ...

***

DEVAMI VE TAMAMI "SEMİNERLER"DE...



Serkan Sönmez
23.05.2020
15:57
Allah razı olsun hocam Allah'a emanet olun inşallah




Çok Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 834
Hûd Sûresi Tefsiri 74-78. Âyetler
17.10.2015 12172 Okunma
11 Yorum 15.11.2015 22:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3913 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 884
Nahl Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
15.10.2016 5946 Okunma
5 Yorum 18.10.2016 13:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4544 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 3974 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6073 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 850
İbrahim Sûresi Tefsiri 23-26. Âyetler
6.02.2016 8199 Okunma
4 Yorum 07.02.2016 19:39
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 967
Taha Suresi Tefsiri 37-41. Ayetler
2.06.2018 4983 Okunma
4 Yorum 03.06.2018 01:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 993
Enbiya Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
22.12.2018 3801 Okunma
4 Yorum 28.12.2018 17:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4439 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3566 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4522 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 817
Hûd Sûresi Tefsiri 9-12. Âyetler
6.06.2015 7009 Okunma
3 Yorum 25.06.2015 04:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 822
Hûd Sûresi Tefsiri 28-31. Ayetler
11.07.2015 5574 Okunma
3 Yorum 13.07.2015 01:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 838
Hûd Sûresi Tefsiri 90-95. Âyetler
14.11.2015 8560 Okunma
3 Yorum 21.11.2015 15:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 885
Nahl Suresi Tefsiri 78-82. Ayetler
22.10.2016 5389 Okunma
3 Yorum 23.10.2016 08:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 913
İsra Suresi Tefsiri 88-92. Ayetler
6.05.2017 5234 Okunma
3 Yorum 10.05.2017 12:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 996
Enbiya Suresi Tefsiri 95-100. Ayetler
12.01.2019 3989 Okunma
3 Yorum 20.01.2019 14:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1004
Hac Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
9.03.2019 4968 Okunma
3 Yorum 10.03.2019 14:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4571 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4613 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4228 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4257 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4465 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3699 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3834 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4005 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4025 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4570 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 537
AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ -35.AYETLER
21.11.2009 4380 Okunma
2 Yorum 02.12.2009 12:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 818
Hûd Sûresi Tefsiri 13-16. Âyetler
13.06.2015 5670 Okunma
2 Yorum 25.06.2015 04:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 825
Hûd Sûresi Tefsiri 41-44. Âyetler
8.08.2015 8302 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 17:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 837
Hûd Sûresi Tefsiri 87-89. Âyetler
7.11.2015 7424 Okunma
2 Yorum 08.11.2015 18:47
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 842
Hûd Sûresi Tefsiri 114-116. Âyetler
12.12.2015 8880 Okunma
2 Yorum 20.12.2015 12:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 844
Hûd Sûresi Tefsiri 120-123. Âyetler
26.12.2015 7250 Okunma
2 Yorum 27.12.2015 13:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 857
Hicr Sûresi Tefsiri 9. Âyetler
26.03.2016 5942 Okunma
2 Yorum 27.03.2016 10:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 858
Hicr Sûresi Tefsiri 10-15. Âyetler
2.04.2016 9112 Okunma
2 Yorum 03.04.2016 10:18
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 864
Hicr Suresi Tefsiri 57-66. Ayetler
14.05.2016 9189 Okunma
2 Yorum 15.05.2016 08:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 877
Nahl Suresi Tefsiri 36-39. Ayetler
20.08.2016 5106 Okunma
2 Yorum 21.08.2016 18:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 887
Nahl Suresi Tefsiri 89-92. Ayetler
5.11.2016 5816 Okunma
2 Yorum 07.11.2016 09:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 889
Nahl Suresi Tefsiri 98-105. Ayetler
19.11.2016 5728 Okunma
2 Yorum 20.11.2016 09:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 912
İsra Suresi Tefsiri 81-87. Ayetler
29.04.2017 4986 Okunma
2 Yorum 30.04.2017 10:06
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 965
Taha Suresi Tefsiri 17-24. Ayetler
19.05.2018 4200 Okunma
2 Yorum 24.05.2018 06:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 989
Enbiya Suresi Tefsiri 44-50. Ayetler
24.11.2018 3882 Okunma
2 Yorum 30.11.2018 12:01
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 999
Hac Suresi Tefsiri 1-4. Ayetler
2.02.2019 5889 Okunma
2 Yorum 03.02.2019 09:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1005
Hac Suresi Tefsiri 27-30. Ayetler
16.03.2019 4749 Okunma
2 Yorum 17.03.2019 11:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5132 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8396 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4895 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4451 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38