Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020
3625 Okunma, 2 Yorum

FURKAN SÛRESİ- 4. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17) قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18) فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19) وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20)

 

***

 

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ

Va YaVMa YaXŞuRuHuM (Va FaGLa NaFGuLuHUM)

“Ve onları haşr edeceği yevm”

Müminlere cenneti vadettikten sonra وَharfi ile atfederek مَكَانًاضَيِّقًاda olanlar için yapacaklarını beyan etmektedir.

Buradaki هُمْ zamiri وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا‘ya (4. ayet) gider. Bir filmin kahramanı olur, senaryo hep onun üzerinedir. Her surenin de bir konusu vardır. Sure baştan başlar, hep onun üzerinde anlatılır. Bir karine aranmaksızın suredeki zamirlerin mercii yoksa surenin konusuna gider. O halde sure tamamlandığında o zamirlere dayalı konu anlaşılmış olmalıdır. Bu surenin konusu bu şekilde ilham edilmiş olur.

Çağımızda birçok kişi ilahi kitapları tartışmadan dışlamaya çalışmışlardır.  Böyle olunca küfrü tercih etmişlerdir. Tartışır ve samimi kanaatleri ile Kur’an’ın gerçekten ilahi sözler olmadığına kani olurlarsa veya sükût ederlerse küfretmiş olmazlar. Oysa bugünün insanlarının çoğu ilahi kitaplar üzerinde hiçbir araştırma yapmadan reddediyorlar. Yazdırıldı diyorlar. Yazdıranı tespitte zorluk çıkarıyorlar. Allah o gün onları da haşredecektir.

نَشْر yaymak, حَشْر toplamaktır.

يَحْشُرُهُمْ‘daki zamir رَبِّكَ‘ye gider.

Ayrıca ن ile نَحْشُرُهُمْ kıraati de vardır. Böylece bu kitabın, Rabbin sözleri olduğu bildirilmiş olur. ي ile (يَحْشُرُهُمْ) bu kitabın رَبِّكَ’deki ك’ye ait olmadığı ortaya çıkıyor. Bu sözler Peygamber Muhammed’e ait olmadığı gibi bu sözleri söyleyen de rab değildir.  

وَمَا يَعْبُدُونَ

Va MAv YaGBuDUvNa ( Va MAv YaFGaLUvNa)

“Ve ibadet ettiklerini de”

حَشْر canlılar için kullanılan kelimedir. مَا insan olmayanları içerdiği gibi ayrıca müşterek kelime olarak insanları da içerir. Tüzel kişiliği olmayan insan toplulukları مَاile tüzel kişiliği olanlar ise مَنْ ile ifade edilir.

Buradaki و(يَعْبُدُونَ),وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا‘ye (4. ayet) الَّذِينَ‘ye gider.

مِنْ دُونِ اللَّهِ

MiN DuvNı elLAHı ( MiN FuGLı elLAHı)

“Allah’ın dununda”

Allah’ın dışında insanlar kişilere ibadet ederler. Allah’ın dışında insanlar tüzel kişiliği olmayan teröristler için çalışırlar. Eskiden canlıları tanrılaştırmışlar hatta hayvanlara ibadet etmişlerdir. Şimdi ise eşyaları tanrılaştırıp onlara ibadet ediyorlar. Karşılıksız para bir puttur, ona tapıyorlar. Ekseriyet oyu bir puttur, ona tapıyorlar.

مِنْدُونِاللَّهِ denmiştir. رَبِّكَile Rabbin olan Allah denilmiş olur. “Allah, Biz, O, Rab” her dördünün de aynı kimse olduğu ifade edilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti Başkanı Erdoğan aynı kişidir. Evde Erdoğan’dır, köşkte cumhurbaşkanıdır, partide parti başkanıdır. Allah böylece yaptığı işe göre isim alır. Kur’an bu üslubu ile tahrif edilmesini önler.

Tevrat bir tarih kitabı gibi Peygamber Musa’nın hikâyesini anlatır. İncil ise havarilerin gördüklerini anlatır. Tahrif olmuşlardır. Kur’an ise bu üslubu ile ilahi kitap olduğunu anlatır, muhatabı da insandır, sadece Peygamber Muhammed değil tüm insanlardır.

فَيَقُولُ

FaYaQUvLu ( YaFGaLU)

“Kavl eder”

Rabbin diyecek yahut biz diyeceğiz. Allah bilmiyor da mı soracaktır? Allah kendisi mi soracaktır, yoksa görevliler mi soracaktır?

نَقُولُkıraatinden meleklere sorduracak anlamı çıkar.

Bunun manası şudur: bu soru sorgulama esnasında olacaktır. Cehenneme girmeden sorulacaktır. Neden sorgulama yapılır?

İnsan eğitilecek şekilde var edilmiştir, eğitilme ebediyen devam edecektir. Ahirette de eğitim olacak, cennet ve cehennemde de eğitim devam edecektir. Soruşturma ve muhakeme eğitim safhasıdır. Yargı da bunun için vardır. Bu sayede topluluk eğitilir ve geliştirilir.

Bir plan veya proje yaparken yahut sözleşmelerle topluluk kuralları oluşturulurken hep bu eğitim göz önüne alınır. Fıkhın hikmetleri yazılırken eğitim de değerlendirilir. Namaz, zekât, oruç ve hac aynı zamanda birer eğitim kurumlarıdır.

أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي

Ea EaNTuM EaWLaLTuM GıBAvDIy (Ea EaNTuM EaFGaLTuM FıGAvLIy)

“İbadımı siz mi idlal ettiniz?”

Kâfir olsun Müslim olsun, herkes O’nun çalışanıdır/ibadıdır.

İnsanlar Allah’ın onlara verdiği işleri yapsınlar, O’nun dışında hiç kimseye iş yapmasınlar diye yaratılmışlardır. Allah onu kendisinden başkasına kul yapmamıştır. Onun özgür olmasını istemiştir. Kulluk sadece O’nadır.

İnsanlar bilerek veya bilmeyerek O’na şirk koşarlar, O’nun dışındakilere kulluk ederler. Ahirette bunun soruşturması yapılacaktır. Bilerek yani küfür ederek mi yoksa bilmeden mi yaptıkları sorulacaktır?  

هَؤُلَاءِ

HAvEuLAvEi

“Bunları”

Zamirlerin geldiği yerde isim bedel olur. Zamirler isimden sonra gelir. İşaretler ise isimden önce gelir ve ismi belirtmede kullanılır.  ذَلِكَالْكِتَابُderken başka kitap değil okuduğun bu kitap anlaşılır.

İşaretlerin işaret ettiklerinden sonra gelmesi ancak bedel olunca olur. جَاءَ الرَّجُولُ ذَلِكَile “Bu adam geldi” dersiniz. Kur’an’da هَؤُلَاءِ böyle çok geçer, هَأَنْتُمْهَؤُلَاءِ gibi. Burada هَؤُلَاءِ bedeldir. Türkçede bu daha belirgindir, “Bu kullarımı siz mi idlal ettiniz?” dersiniz “Kullarımı, bunları siz mi idlal ettiniz?” dersiniz. İkincisinde bunları, birincisinde bu dersiniz çünkü sıfatlar çoğul olmaz, bedeller ise çoğul olur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ifadesinde cumhurbaşkanı sıfattır, Erdoğan cumhurbaşkanı derseniz o zaman bedel olur. Sıfatlar tavsifi veya takyidi olur. Oysa bedeller tavsifidir takyidi olmazlar. Yani başkan Erdoğan değil de cumhurbaşkanı geldi anlamında söylüyorsanız sıfat olarak söylersiniz. Sadece gelenin cumhurbaşkanı olduğunu anlatmak isterseniz bedel yaparsınız.

“Bunlar benim ibadım idiler, siz mi onları idlal ettiniz?”

Yani “Zengin olmadan, iktidar olmadan benim işlerimi yapıyorlardı, cihat ediyorlardı. Sonra değiştiler, unuttular. Siz mi bunları değiştirdiniz?” diye soracaktır. Kime? İbadet ettikleri kimselere. Yahut ekseriyet sistemini kullanan veya Dolar’ı üretenlere soracaktır.

أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17) 

EaM HuM WalLUv elSaBIyLa (EaM HuM FaGaLUv eLFaGIyLa)

“Yoksa onlar sebili dalalet mi etti?”

عَنِالسَّبِيلِ denmemiş de السَّبِيلَ denmiş. ضَلَّ الْبَعِيرُ“deve kayboldu” demektir. Müteaddi olarak bakarsan” deveyi kaybetti” olur. ضَلَّ عَنِ الْبَعِيرِ dersen “deve sürüden uzaklaştı” demek olur.

Bugün yoldan uzaklaşmamışlardır. Yolun içinde şaşkındırlar. İslamiyet’i bıraktılar, onun, İslamiyet’in içindeler ama şaşkındırlar. Su içinde susuzdurlar.

AK Parti’yi tasvir etmektedir. Dolar fırlıyor. Kur’an onlara “Altın Dolar çıkarın” diyor. Su içinde su içmiyorlar ve şaşkın şaşkın helak oluyoruz.

Bunu CHP yapsa yahut MHP yapsa bir derece mazur olabilir. Çünkü onlar Adil Düzen’den haberdar değillerdir. AK Parti’nin bunları yapması akılla açıklanamaz. Beraber yürüdüğü kimseleri bırakmış, 15 Temmuz’un arka planındakilerden medet umuyor.

 

YORUM

Kur’an baştan sonuna kadar beşir ve nezirdir. Bir müjdeli sözler söyler bir de uyarıcı sözler söyler. Fatiha’yı düşünün; in’am ettiklerini ve dalalette olanları zikreder. Bu sureyi baştan takip ettiğimizde bir müjde verir, bir uyarır. Uyarılar daha çok halle ilgilidir. Çağımıza da hitap eder. Günümüzü de anlatır.

Hemen hepimiz hep iyi olmak istiyoruz ama olamıyoruz. Beş vakit namaz kılan kardeşlerimiz bile davranışlarında o kadar farklı hareket ediyorlar ki ben şaşkına dönüyorum.

Bir ustama dedim ki; şunları sor, kaça mal edeceklerini bana bildir. “Ben sana evet dersem sipariş verirsin.” dedim. Bana sormadan sipariş vermiş hem de pazarlık yapmadan. Sonunda ne derse kabul edeceğiz. “Niye sormadın?” dediğimde “Elinde malzemesi yoktu, Bursa’dan kaça bulursa ona göre fiyat verecek.” dedi. Oysa şeriata göre malzemeli sipariş faizdir. Malzemeyi sen alıp verirsin, işçiliği pazarlık yaparsın. “Neden böyle yapmadın?” dediğimde “O fazla almıyor” diyor. Sonra S. Akdemir gidiyor ödüyor. Ödeme desem olmaz. Öde dersem şeriata aykırı iş yapmış olurum. Bizim elli senemiz böyle geçti.

AK Parti’den uzaklaşsak onun yerini tutacak kimse yoktur. Uzaklaşmasak göz göre göre uçuruma gidiyoruz. Bizim yaptığımızla Erdoğan’ın yaptığı arasında fark yoktur.

Yalnız ben değil, Siz okuyucular da böylesiniz. İstediğimiz gibi yaşayamıyoruz. Tek ümidimiz Kur’an seminerlerini yapmamızdır. Mademki biz Kur’an seminerlerini yapıyoruz, Allah’tan hidayet istiyoruz demektir. Allah da vadediyor, bize hidayet edecektir. Kur’an seminerlerine ya devam edemeyiz ya da ona uymak zorunda kalırız.

Bizim kimin hak yolda olduğunu bilmemiz için tek ayıracımız vardır: Kur’an semineri. Said Nursi ve Süleyman Tunahan cemaati Kur’an’la meşgul oldular. Akevler Kur’an’la meşgul oldu. Bugün birçok kimse Kur’an’la meşguldür. Hong Kong’daki çalışanlar hala devam ediyorlar mı bilemem. Süleymancılar Arapça dersler yapmıyorlarsa korksunlar. Risaleciler Kur’an yorumu yapmıyorlarsa korksunlar. İzmir, Medhal, Yenibosna, Üsküdar, Ankara, Kırıkkale eğer Kur’an’ı bıraktılarsa korksunlar.

Kur’an üzerinde çalışmalara devam ediyorsak Allah bize hidayet edecek ve sonra dalalette olanlardan olmayacağız.

Bu ayet İslamiyet içinde İslam hayatını yaşamayanları anlatır.

 

Öz Türkçe ile

“Ve onları ve Allah’ın dışında kulluk ettiklerini toplayacağı gün ‘Siz mi bu kullarımı şaşırttınız yoksa onlar mı yolu şaşırdı?’ der.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onları ve Allah’ın dununda ibadet ettiklerini haşr edeceği yevm ‘Siz mi bu ibadımı idlal ettiniz yoksa onlar mı sebilden delalet ettiler,?’ diye kavl eder.”

 

Va YaVMa YaXŞuRuHuM Va MAv YaGBuDUvNa MiN DuvNı elLAHı FaYaQUvLu Ea EaNTuM EaWLaLTuM GıBADIy HAvEuLAvEi EaM HuM WalLUv elSaBIyLa

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17)

 

***

 

قَالُوا سُبْحَانَكَ

QAvLUv SuBXAvNaKa (FaGaLUv FuGLavNaKa)

“Sübhansın diye kavlettiler”

“Siz mi idlal ettiniz?” diye sorulmuştur, bundan önceki ayette يَقُولُ‘de muhatap belirtilmez. Demek ki sordukları kimseler görevli kimselerdir.

Görevli kimseler kimlerdir?

Herkes istişare etmekle mükelleftir ve herkes istişarede uygun cevap vermek ile mükelleftir. Mümin kulları yarın onlarla beraber çağıracak, onlardan şahitlik isteyecektir. Bunlar sizinle aynı yağan yağmurlarda yürüdüler. “Siz bunlara ‘Adil Düzen’i bırakınız’ dediniz mi? ‘Mahkemesiz, sorgusuz, sualsiz insanları hapishanelere doldurunuz.’ dediniz mi” diyecek. Kimleri çağıracak? Öyle yapmayanları. Şimdi her birimiz aynı durumdayız. Ya onlarla biz de mekanı dayyıkdayız ya da bizi Allah hiç kavuşturmuyor. Ya da tanık çağırıyor. Şüpheli tanık oluyoruz. Bize soruyor, “siz mi dediniz?”. Eğer biz onların zulümlerine ortak olmuşsak oradayız. Sanık değil de tanık olarak oradayız. O zaman diyoruz ki; seni tenzih ederiz. Biz görevli idik, görevimizi yaptık. Söyleyeceklerimizi söyledik diyeceğiz.

Yukarıda يَقُولُ ve نَقُولُ demiş, muzari sigasını kullanmış, burada قَالُوا demiştir. Demek ki bir veya iki şahit değil de şahitler çağıracak ve onlara soracaktır. Onlar bir defa cevap vereceklerdir. Onun için burada bir defa قَالُواdedi, yukarıda يَقُولُ dedi.

Burada bir kural daha öğreniyoruz. Fiili muzari hal ve istikbali ifade eder. Fiili mazi geçmişi ifade eder ya da bir defa olanı ifade eder. Tekrar edilecekse كَانَيَقُولُ denir. Fiili muzari ise tekrarı ifade eder.

Biz AK Parti’den daha ileri bir parti olmadığı için onu destekliyoruz ama onu uyarıyoruz, hakkı tavsiye ediyoruz. Onlar da bize sabrediyorlar. Duamız ve ümidimiz yarın Erdoğan ve diğer arkadaşları ahirette mekânı dayyıkda olmazlar da سُبْحَانَكَdiyen şahitlerle birlikte olurlar. Bizim de şahitler arasında olmamız için cehd içinde olmamız gerekir. Herkes kendisinin en doğru yolda olduğunu sanır. Bu sebeple kendimizden tam emin olmamalıyız, diğerlerinden de tam ümit kesmemeliyiz.

مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا

MAv KAvNa YaNBaĞIy LaNAv (MAv FaGaLa YaNFaGıLu LaNAv)

“Bize inbiğa etmez

بُغَاة boğa demektir. İneklerin erkeğidir. Azmak, saldırmak anlamlarına gelir.

“Boğa” damızlık öküz demektir.

ب geçit demektir. غ değişme anlamına gelir. ي de kolaylığı ifade eder. Saldırarak kolayca elde etmelerini anlatır.

اِبْتِغَاء kendi kendine saldırma anlamında olup kazanmak için oraya buraya gitmek, kendi mülkünde çaba göstermektir. İttika imanda, ihtida ilimde, ittiba siyasette, ibtiğa ekonomide çabadır. Dayanışma ortaklıklarını kurmadır. İnbiğa ise kendi kendine zarar verme demektir. Layenbeği (لَا يَنْبَغِي) kendisine zarar vermez demektir. Öyle yapılması uygun değildir.

“Güneş’in Ay’ın peşinden koşması uygun değildir” şeklinde de Kur’an’da ifade vardır (Yasin 36/40). İmanda sebat edenler, bize böyle bir şey yapmamız uygun değildir. Yakışmaz diyerek önce kendilerini ibra ediyorlar. Ancak bunlar orada şahit olarak bulunacaklardır. Bunu başarabilmemiz için bu dünya hayatında Kur’an seminerlerine devam etmemiz gerekir. Bizim seminerlere değil, herhangi bir Kur’an seminerine devam etmeniz gerekir.

أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ

EaN NatTaPiÜa MiN DUvNıKa (EaN NaFGaLa Min FuGLiKa)

“Sen’in dununda ittihaz etmemiz”

غَيْرِكَdemeyip دُونِكَ diyor. غَيْرِكَ herhangi başka biridir. دُونِكَ ise onun dışında her şeydir, ona karşı olmadır. İttihaz etme ile ifade ediyor.

Şeriatı bırakıp da Sermayenin veya iktidarın istedikleri ile yetinmek, dununda olanları ittihaz etmektir.

“Bu kâinatı Allah yaratmıştır. Şeriatı da oluşturmuştur. Onun dışındaki kanunlarla yönetilmesini kabul etmiş olmamız bize yakışmaz, bize uygun olmaz” diyorlar.

مِنْ أَوْلِيَاءَ

MiN EaVLıYAEa (MiN EaVLıYAEa)

“Evliyadan”

Ayetteki belagate dikkat edilsin. Onlara soruluyor. Onlar “Sen’in dışında veli ittihaz etmek bize yakışmaz” diyerek “Sen’i tespih ederiz” şeklinde cevap veriyorlar. Başkalarının hatırı için Allah’ın hatırını unutmak. Karşı taraf kırılmasın diye hakikati söylememek.

Biz dünyada böyle yapmadık, hakikati söyledik, onları uyardık.

“Biz onlarla beraber olduysak sizin velileriniz oldukları için olduk. Biz asla onlara şeriat dışında bir şey söylemedik. Hatamız olabilir. Onların ne yaptıklarını ise biz bilemeyiz.” demektedirler. Allah onlara “Siz mi söylediniz?” diye soruyor. Onlar ise kendilerini savunuyor.

وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ

Va LAvKıN MatTaGTaHuM Va EAvBAvEaHuM (VaLAKiN FagGaLTaHuM Va EaFGAvLaHuM)

“Velakin onları ve eblerini temti’ ettin”

وَلَكِنْ ifadesi لَاكَانَ anlamındadır.

15 Temmuz’da darbeciler başarıya ulaşmak üzereyken Birinci Ordu Komutanı Erdoğan’ı İstanbul’a çağırmış, O da kabul etmiş, böylece darbe başarıya ulaşamamıştır.

Velakinde ise daha önce yapılanın olmadığını, onun yerine başka bir şey olduğunu ifade eder. Biz onlara böyle bir şey söyledik ama onlar bunu meta verdiğin (temti’ ettiğin) için yaptılar diyor.

Buradaki önemli husus şu, onlar ve babaları diyor. Arapçada muttasıl zamirler fail ise atıf yapılmaz, muttasıl zamir meful ise atıf yapılabilir. Burada öyle yapılmıştır. Burada onlara işaret edilmektedir. “Gerek malda gerekse iktidarda mirasın olması bunu doğurdu” diyorlar. Babalarından servet kaldı.

Bugün tüm dünyaya hükmediyorlar. Babalarından iktidar kaldı. Sözde cumhuriyet var ama yine babanın çocukları iktidar oluyor. İktidarın bilgisizlerin eline geçmemesi için krallık ve peygamberlik miras yoluyla intikal ediyordu. Bugün medreselerde de âlim yetiştiği için hanedan iktidarı sona ermektedir. Yararlanma bakımından miras soya göre devam etmektedir, kızlara da miras verildiği için tekel oluşmamaktadır. Ayrıca yararlanma mülkiyeti ile işletme mülkiyeti birbirinden ayrılmış olduğundan ve vasiyet yoluyla intikal ettiğinden kişi değil işletme zengin olmaktadır. İşletme mülkiyetinde bu nedenle miras yolu yerine vasiyet öne çıkarılmıştır.

حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ

XatTAy NaSUv elÜiKRa (XatTAy FaGaLuv eLFiGLa)

“Hatta zikri nisyan ettiler”

Zenginlerin ve iktidarların fakih olmaları gerekmez ama işletme ehliyeti olanlar ehli zikr olması yani asgari olarak lise mezunu olması gerekir. Bu, on üç yıllık tahsile tekabül eder. Kur’an’ı konuşma diliyle anlamalı ve onu uygulayabilmelidirler.

İçtihat yapmaları gerekmez ama içtihatları anlayacak seviyede olmalıdırlar. Bunlar uygulamada öğrendiklerini hatırlamalıdırlar. Unutmanın mecazi manası hatırlamayı istememedir. Bildiklerini yapmama mecazi manada unutmadır.

Zikr aynı zamanda Kur’an’ın manasıdır. Kur’an’ı unuttular deniyor. Yani her evde Kur’an var, abdestsiz dokunulmaz. Hatta her gün okunur. Ama tercümesi okunmaz. Manası üzerinde hiç düşünülmez. Camilerde anlatılmaz. Uydurma hikâyeler anlatılır da anlatılır.

Bu durumu Süleyman Tunahan Cemaati ile Said-i Nursi Cemaati düzeltmeye başlamışsa da onlar da Demirel’in ekolüne katılmışlar ve unutanlar arasına girmişler veya girmek üzeredirler. Gülen’in cemaati de Risaleleri değil de Gülen’in tarikat masallarını okumaya başladılar. Süleymancılar da Kur’an’ı klasik Arapça ile okutmayı ha bıraktılar ha bırakacaklar.

Bize cephe almış olsalar da saygıda da kusur etmiyorlar.

İstanbul Yenibosna’da şimdi Usulü Fıkıh çalışılıyor. Yarınlarda Kelam ilmine de girilecektir.

Tarikatlar da artık Kur’an ve ilimle ilgilenmelidirler. Bunu yaparlarsa yarın dayyık mekâna ilka olunmaktan (basınçlı yere konulmaktan) ancak böyle kurtulurlar.

وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18) 

Va KAvNUv QaVMan BUvRan (Va FaGaLUv FaGLan FıGLan)

“Ve bur bir kavm oldular”

بَوْر ekilmiş iken sonraları terk edilmiş ve artık o haliyle ekilmez olmuş topraktır.

Kur’an’da بور5, بءر1 defa geçer. Toplam 6 (2*3) eder.

ب geçit demektir. و beraberlik demektir. ر tekrar demektir.

Bereket kelimesine akrabadır. Türkçedeki bol olma anlamındadır. ل harfiر’ya dönüşmüştür. Gürcücede ‘bevri’ ‘çok’ demektir. Demek ki aslında بُورkalabalık ve varlıklı demektir ama aralarında birliği ve beraberliği yitirmiş verimsiz topluluk demektir. Bunamış anlamına da gelir.

Gelecekte بُور kelimesini anlatanlar yüzyıllarımızı örnek olarak göstereceklerdir.

Sigara ile kendisini zehirleyen bir çağ. Evlenmeyi ve boşanmayı zorlaştıran, yasakları çoğaltan bir çağ. Kadını koruyacağız diye aileyi ateşe atan çağ. İçki içmiyor diye çalışanı kamu görevinden atan bir çağ. Aklını yitirmiş bulunan bir çağ.

 

YORUM

İslam şeriatının olmadığı bir zamandayız. Yalnız Türkiye’de değil dünyanın hiçbir yerinde İslam şeriatı yoktur. Küfrün tepede olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Hıristiyanlık böyle bir zaman içinde oluştu.

Resul İsa ölmeden önce Havarilere şöyle dedi: Ben şimdi aranızdan ayrılıp gidiyorum. Size söyleyeceğim vardır. Ancak şimdi onları söylemiyorum. Çünkü şimdi siz o sözlere dayanamazsınız. Benden sonra biri gelecek, beni gönderen onu gönderecek, benim size söylemediğimi o söyleyecek.

Hıristiyanlık dininde savaş yoktur. Sağ yanağına vururlarsa sol yanağını çevireceksin. 600 sene böyle geçti. Mekke döneminde Müslümanlara da savaş yasaklanmıştı.

Haramlar ve emirler Medine’de oluştu.

Şimdi bizim durumumuz nedir? Mekke devrinde miyiz, Medine devrinde miyiz? Ne yapmalıyız? Mevcut بُورdüzeninde nasıl yaşayacağız?

Şeriatı yaşarsak iflas ederiz, yaşamazsak yarın mekânı dayyıka ilka olunuruz. 

Bu konu çok tartışmalıdır. Şeriattan kopma bundandır. Şartlar müsait olmadığı için insanlar şeriata uyamıyorlar. Bu sefer İslamiyet’i kuşa çeviriyorlar.

O yok bu yok, o halde sorun yok.

Süleyman Demirel, Kur’an’da 400 hüküm ayeti vardır, 6000’den fazla ayet vardır. Biz onları yapalım da 400 ayeti de ilerde yapmaya çalışırız demek istemişti. Sonradan Cumhurbaşkanı olunca “Kur’an’da dünyevi konuları tanzim eden ahkam ayetlerine dönülemez. Kur’an’ın ahkam ayetlerine göre dünya tanzim edilmemiştir” diyebilmiştir.

Hayrettin Karaman da zaruretler hesabından birçok şeyi helal kılmaktadır.

Gerçek nedir, ne yapmalıyız?

Bin sene önceki içtihatlarla oluşmuş olan fıkıh uygulanamaz. Bu bakımdan zaruret fetvası yerindedir. Mekke döneminde olduğumuz doğrudur. Emir Müslümanadır ama onu oraya getiren yasalar İslam yasaları değildir. O yasaları uygulamayı taahhüt ettiği için oraya getirildiler.

Ben milletvekili olmak istemedim, Atatürk ilke ve inkılaplarına yemin etmemek için. Ama sadece desteklemek için aday oldum. Seçilseydim yeminimde “Atatürk inkılaplarına” değil “Türk inkılaplarına” diyecektim. Başkan ikaz ettiğinde oylamaya koy diyecektim. Koymadı veya meclis reddetseydi o zaman da yemin etmeyecek ve milletvekili olmayacaktım.

Bir hususu açıklamak isterim. Mekke dönemleri inkılaplardan önce yaşanır ve geçer. Ne var ki Mekke dönemleri çok farklıdır. Hıristiyanların Mekke devri Arapların Mekke devri farklı olmuştur. O halde bin sene evvelki şeriatı uygulamayacağız. Yeni şeriatta İslam Devleti olmadığı için uygulamayacağız. O halde ne yapmalıyız?

Bir gerçeği asla unutmamalıyız.

Dört delile dayalı şeriat bugün fiilen mülgadır ama Kur’an mülga değildir.

Kur’an Allah’ın sözleridir, onu gönderen de hazır ve nazırdır.

Böyle durumlarda ne yapacağımızı Kur’an’a soracak ve istidlal edeceğiz.

Fıkıh yalnız Medine devri için değildir. Fıkıh Mekke dönemini de içerir. O halde yapacağımız şey Mekke dönemine benzer bir fıkıh oluşturmak ve yaşamaktır. İçtihat yapılacak. Kur’an’a dayanarak içtihat yapacağız ve ona göre amel edeceğiz. İslam düzeni olduğu zaman mevcut fıkıhla yetinilebilir. Bugün ise “Ben Müslimim” veya “Ben Mümin’im” diyenin yapacağı tek şey vardır, bir Kur’an seminerine devam etmek.

Herkes bulunduğu yerde arkadaşlar bulacak ve haftada en az bir gün birlikte Kur’an seminerlerini yapmaya başlayacaktır. Herhangi bir tefsir veya tercüme alınır ve okunmaya başlanır. Önce tefsirler okunur, yorumlar yapılır. Sonra mealler okunur. Sonra Kur’an kelimelerle tercüme olunur. Sonunda Kur’an tilavet edilir. Göreceksiniz, birkaç sene sonra Arapça bilmeden de Kur’an üzerinde düşünmeye başlarsınız.

İşte, ahirete vardığınız zaman Allah sana sorarsa “Bu yanlışı niye yaptın?” diye, “Ben o gün Kur’an’ı öyle anladım, öyle yaptım. Benim başka tanrım yoktu.” dersiniz.

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Sen arınmışsın. Senin yanında dayanma yetkisi edinmemiz bize uygun olmaz.’ Dediler.  Ancak sen onları ve atalarını anmayı unutuncaya dek barındırdın ve dağınık bir ulus oldular.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“ ‘Sübhansın. Sen’in dununda evliyadan ittihaz etmemiz bize inbiğa etmez.’ Diye kavl ettiler. Velakin onları ve eblerini zikri nisyan edinceye dek temti’ ettin ve bur bir kavim oldular.”

 

 

QAvLUv SuBXAvNaKa MAv KAvNa YaNBaĞIy LaNAv EaN NatTaPiÜa MiN DUvMıKa MiN EaVLıYAEa Va LAvKuN MatTaGTaHuMVa EAvBAvEaHuM XatTAy NaSUv elÜiKRa Va KAvNUv QaVMan BUvRan

قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18)

 

***

 

فَقَدْ

FaQaD

“Şimdi”

Bundan önceki sözler Allah’ın ahirette şahit olarak dinlediği kimsenin sözleridir, bundan sonraki sözler Allah’ın sözleridir. Bunun karinesi ayetin sonundaki نُذِقْهُ ibaresidir. Kebir azabı izaka edeceğini (büyük azabı tattıracağını) bildirmiştir.

Allah bu sözleri o gün mü bir başka deyişle dayyık mekânda ilka olunanlara mı söyleyecek yoksa şimdi bize mi söylüyor? Şahitler sizi şimdi tekzip ettiler, sizi yalanladılar anlamı verilebilir. O takdirde onlar dünyada yaptıklarını inkâr etmişler “Biz senin dununda evliya ittihaz etmedik” demişler de Allah şahitleri onlara karşı ispat için mi getirmiştir? Böyle kabul edilirse ayet yepyeni bir anlam kazanır. Geçmiş tefsirciler öyle yapıyorlar. Biz ise فَ harfinin gelmesi ve bir matufun bulunmaması sebebiyle yeni bir yorumu içermektedir diyoruz. Allah gelecekte bunların nasıl muhakeme edileceğini anlatıyor sonra da durumumuza geliyor ve açıklama yapıyor. فَ bundan sonrakini içerir. قَدْ ise maziyi hâl ile birleştirir.

فَقَدْ, مَنْ‘den sonra gelir. “مَنْ اِتَّقَى فَقَدْ هُدِيَ / kim ittika ederse ona hidayet olunur.” Şarttaki cevabın tahsisi için gelir. 

فَقَدْ, إِنْ‘den sonra gelir. “إِنْ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ / eğer onu söylediysem sen onu bilirdin.” Burada da şartın cevabının tahsisi için gelmiştir.

فَقَدْ bunun dışında geldiği zamanda bir hazf vardır. إِنْ veya مَنْ takdir edilmelidir. Şimdi sizi tekzip ediyorlar. Sünnetullahtır. Bunu bilin ve ona göre size verilen görevleri yerine getirin. 

كَذَّبُوكُمْ

KaüÜaBuvKuM (FaGgaLuUKuM)

“Sizi tekzip ettiler”

Evet, biz diyoruz ki her türlü nizada hakemlere başvurulmadıkça ve hakemlerin kararını ilahi takdir kabul edip idam da olsa ona uyulmadıkça güven sağlanmaz, barış olmaz. Bunun için tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın bir yargıya gerek vardır. Bu da ancak hakemlerle sağlanır. Gülüyorlar, fiilen tekzip ediyorlar.

Biz diyoruz ki karşılıksız para ile yapılan akitler fasittir. Altın bonosu çıkarılmalı ve insanlar ödemelerini ulusal parayla, borçlanmalarını ise altın bonosu ile yapmalı.

Bizi tekzip ediyorlar. Faizi meşrulaştıracak zaruret fetvaları veriyorlar. Faizin yerine kredileşme diyoruz, “Pratik değil” diyorlar!

بِمَا تَقُولُونَ

BiMAv TaQUvLUvNa (BiMAv TaFGaLUvNa)

“Kavl ettiklerinizi”

“Adil Düzen” Kur’an’ın çağın ilimleri ile yorumlanmasıdır.

Kur’an’a inanıyorlar ama yorumlara kulak vermiyorlar. Bizim yorumlarımızı tekzip ediyorlar ama kendileri de yorumlamıyorlar, bizimle tartışmıyorlar. Millî Gazete’de Reşat Nuri Erol’un yazıları dışında Adil Düzen’in söylediklerini ağzına alan bir yayın yok. Sermaye yasak koymuş, herkes kayıtsız şartsız yasağa uyuyor. Fehmi Koru yazılarında hiç Adil Düzen’den bahsetmez; bahsetse yazdırmayacaklarını bildiği için bahsetmez, ona rağmen dokuz köyden yani birçok gazeteden uzaklaştırılmıştır.

Son seçimde Güngören Belediyesi’ni Adil Düzen çalışanları kazandı. Parti baskı yaptı, bir kelime söyleyemediler. Veysel İpekçi’yi belediye başkan yardımcılığından ve diğer görevlerden istifaya zorladılar. AK Partililer ve tüm solcular birleştiler ve istifa ettirdiler. Eskiler söylenenleri tekzip ediyorlardı. Bunlar söyletmiyor ve yaptırmıyorlar. Veysel’e kötülük ettiklerini sanıyorlar. Oysa o batmakta olan gemiden uzaklaşmıştır, ona iyilik etmişlerdir.  Başkan Bünyamin Demir ile Mehmet Seyyar’a da tavsiye ederim. Ya Adil Düzen’i anlatmaya çalışın yahut ayrılın, kurtarın kendinizi. Sözlerime dikkat edin, “Adil Düzen’i uygulayın” demiyorum. Buna yani uygulamaya gücünüz yetmez. Allah sizden bunu istemiyor. Ama anlatın. Partinin baskısından değil Allah’ın azabından korkun.

فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا

FaMa TaSTaOıyGUvNa ÖaRFan (Fa MAv TaFGaLUvNa FaGLan)

“Sarfa istita’ edemezsiniz”

صَرْف akan suyu veya rüzgarı başka tarafa yönlendirmek demektir.

Kur’an’ın manaları ilimle değişik yönlere doğru yönelir. Başka yerleri sular veya soğutur, ısıtır. Bizim bunları çağın Kur’ani çözümlerine yöneltmeye gücümüz yetmez. AK Parti’yi veya diğer partileri Adil Düzen’e, Kur’an düzenine, İslam düzenine Hak düzene döndürmeye gücümüz yetmez. Biz ancak kendimizi hak düzene hazırlarız. Gelin Yenibosna’daki ilmi çalışmalara katılın. Seminerleri takip ediyorsunuz. Bundan başkalarına da bahsederek tebliğinizi yapın. Gelin Yalova’daki Ar-Ge çalışmalarına katılın. İlim amel içindir.

Hiç şüpheniz olmasın ki üçüncü binyıl uygarlığı geliyor. O uygarlık işçilikten ortaklığa geçiş uygarlığıdır. O uygarlık sünnete dayanan uygarlık değil ilme dayanan uygarlıktır. Sahabelerin işi kolaydı. Peygamber ile ne yapıyorlarsa onu yapıyorlardı. Şimdi ise aramızda peygamber yoktur. Onun yerine onlarda olmayan bir şey var, o da ilimdir. Bizim bugün yaşayan peygambere yerine geçen alimlere dayalı müspet ilimdir, âlimler peygamberlerin vârisleridir.

وَلَا نَصْرًا

Va LAv NaÖRan (Va LAv FaGLan)

“Ne de nasr”

Evet, boşuna uğraşmayın, siz bu Adil Düzen’i ve Kur’an’ı bırakıp da ekseriyet oyuna ve karşılıksız paraya tapanları kurtaramazsınız. Onlar belki ihtida ederler. Onun için siz anlatmaya devam edin. Siz anlatırken kendiniz öğrenmiş olursunuz. Onlardan da Allah’ın kurtarmak istediklerinin kurtulmalarına vesile olursunuz.

Onlara yardım edelim de kurtulsunlar demeyin. Oyunuzu verin. Kim iktidarsa ona verin, fasık olsa da facir olsa da ona verin, çünkü fitne katilden eşeddir. 

Siz kendinizi düzeltin, öğrenin ve uygulayın. Öğrenmek için uygulamak gerekiyor, uygulamak için de öğrenmek gerekiyor. İkisi birden elde edilir. Yenibosna (ilim) ve Yalova (uygulama) çalışmaları eşit değerdedir ve biri olmadan diğeri olmaz, bunu sakın unutmayın.

Siyasette iki göreviniz vardır; a) anlatmak ve uyarmak, b) iktidarı güçlü kılmak. Kim olursa olsun iktidara oy veriniz.

وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ

Va MaN YaJLiM NiNKuM (Va MaN YaFGıL MiNKuM)

“Sizden kim zulmederse”

Buradaki كُمْ tüm insanlıktır. İster dayyık mekân ehli olsun, ister dayyık mekâna şahit olanlar olsun, kim olursa olsun, zulmederse ona kebir azabı izaka ederiz diyor. İster şahitler gurubunda ister dayyık mekâna ilka edilenlerden olunuz, inanmadığınız için değil, bir cephede olduğunuz için değil, zulmettiğiniz için azabı tadacaksınız.

Bu dünyadaki galibiyet hak yolda olanların olacaktır. Ortaklık düzenini kabul eden, İslam düzenine gelen, Kur’an düzenini inceleyenler galip geleceklerdir. Ahirette ise hangi tarafta olursa olsun, zulmeden cezalanacaktır. Zulmetmeyene ceza verilmeyecektir demektir.

Burada وَharfi ile atfedilmiştir. Demek ki mekânı dayyıka konanlarla kebir azabı zevk edecek zalimler aynı kimseler değildir. Zulmeden kim olursa olsun kebir azabı tadacaktır.

نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19)

NuÜıQHu GaÜAvBaN KaBIyRan (NuZıQHu FaGAvLan FaGIyLan)

“Ona kebir azabı izaka ederiz.”

كَبِير yaşta büyük demektir. 63 yaşını geçenler kebir olurlar. Yahut 70 yaşını geçenler kebir olurlar.

Kebir azap nedir?

Azab Kur’an’da çeşitli şekillerde tavsif edilir. Elim azab, şedid azab, kebir azab. Zulmedenin kebir azab ile tecziye edileceği bildirilir. Kur’an’da ceza hukuku adlı bir doktora çalışmasını yapmalısınız. Azablar tavsif edilmiştir, عَذَابًاكَبِيرًا bunlardandır. Biri ziyade edilmek diğeri سُوءَالْعَذَابِ ve شَدِيدُ الْعَذَابِ.

Azab vardır, mekânı dayyıka koyarsınız. Bedene hiçbir zararı yoktur. Sadece ruhen rahatsızlık doğurur.

Azab vardır, bedene kalıcı zarar vermez ama o anda acı hissettirir. Dayyık böyledir.

Azab vardır, uzvu ortadan kaldırır, bedeni eksik bırakır ama acı geçicidir. Kol kesme böyledir.

Azab vardır, sürekli acı çektirir.

Bunların hangi kelimelere tekabül ettiğini bulmalıyız. Ona göre cezalandırmalıyız. Zulmün cezasının kebir azab olduğu ifade edilmektedir.

 

YORUM

Irak’ta Süleymani ABD tarafından öldürüldü. Donald Trump “Ben öldürdüm” dedi. Ondan sonra çeşitli yorumlar ortaya çıktı. Trump’ın haberi yoktu, sonra kabul etti. İran’ın da haberi vardı, Süleymani’den kurtulmak için yaptılar. “Vurduk, kırdık” dediler. İran’da uçak düştü. Kim düşürdü? Yine İranlı muhalifler düşürdü.

Dünya mafya ile yönetilmektedir. Dolar aşkına uygun görülen kimse suçlu olup olmadığına bakılmaksızın ortadan kaldırılmaktadır. Dolar ne istiyorsa, silah ne istiyorsa ona göre senaryolar yazılmaktadır. Herkes o senaryolara inanmak zorunda bırakılmaktadır.

Savaş mertçe yapılır. Karşı taraftan bir şey istenir, yapmazsa savaşılır. Cephe savaşı yapılır. İsteyen istediği cephede yer alır yahut tarafsız kalır. Cephedekiler birbirini öldürmeye başlar. Sonunda biri yenilmeyi kabul eder ve teslim olur. Ondan sonra barış anlaşmaları yapılır.

İslamiyet ile diğerleri arasındaki savaş farkı şudur. İslamiyet’te savaşa başlamak için meşru sebepler olmalıdır. Bunu da hakemler belirler. Zulüm düzeninde savaşı güçlü olan belirler. Yine de savaş erkekçedir. Ben güçlüyüm benim dediğim olacak. Devletler arasında sistem budur.

Bugün ise ordusu olmayan Sermaye, devletleri emrine alabilmesi için mafya ile terörü faaliyette bulunduruyor ve Dolar’ı ile fitneyi fesadı yaygınlaştırıyor.

Yeryüzü zulümle idare ediliyor. Hukukla değil, kuvvetle değil, fesat ve fitne ile yaşıyor. Ekber azap bildiriliyor.

Tek kurtuluş vardır; hakemlik sistemi ve altın bono.

Rothschildler faiz ve ekseriyet oyu fitnesine devam edecek. Akevler de hakemlik ve altın bonosu ile savunmaya devam edecektir. Bugün Sermaye çok güçlü ve kooperatif yok denecek zayıflıktadır. Havariler on iki kişi idiler. Aralarında ihanet edenler de oldu. Şimdi dünyadaki 7 milyar insanın 4 milyarı İsa Peygamber’e inanıyor. Mekke’de birkaç kişi Kur’an okuyordu. Şimdi bugün dünyada İslam gündemdedir. Sabah yakındır.

 

Öz Türkçe ile:

“Şimdi söyledikleriniz sebebiyle sizi yalanlıyorlar. Ne çevirmeye ne de yardıma gücünüz yetmez. Sizden kim ezerse ona büyük acı tattırırız.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Sizi kavlettikleriniz sebebiyle tekzib ederler. Ne sarfa ne de nasra istita’ edersiniz. Sizden kim zulmederse ona kebir azab izak ederiz.”

 

 

FaQaD KaüÜaBuvKuM BiMAv TaQUvLUNa FaMa TaSTaOıyGUvNa ÖaRFan Va LAv NaÖRan Va MaN YaJLiM NiNKuM NuÜıQHu GaÜABaN KaBIyRan

فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19)

 

***

 

وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ

Va MAv EaRSaLNAv QaBLaKa (Va MAv EaFGaLNAv FaGLaKa)

“Ve senden önce irsal etmedik”

Buradaki وَ harfi تَبَارَكَ‘deki cevaba atfetmektedir. O da küfür edenlerdir. Allah istese mürsellere onların söylediklerinden fazlasını verebilirdi. Ancak öyle yapmak istemedi. Burada da ona atfen geçmişte de böyle olmuş, onlar ne zengin yapılmış ne de güçlü yapılmış ama onların getirdikleri bugüne kadar hep dünyaya hükmetmiştir.

Bugün on milyara yaklaşan insanlık nüfusunun hemen hemen tamamı inananların peşinden gitmektedir. Güçlü resuller Davut ve Süleyman olmuştur. Onların bugün müntesipleri yoktur, onlar da ya Musa’ya ya İsa’ya intisap etmişlerdir.

قَبْلَكَ‘deki كَ harfi Muhammed Peygamber’e racidir. Daha önce gelen mürsellerin ondan sonra gelen mürsellerden farkı vardır. Mürselleri Allah irsal ediyordu. Son irsal edilen mürsel Muhammed Peygamber idi.  Ondan sonra dört halife biat yoluyla halk tarafından irsal olundu. Ondan sonra gelenler güçleri ile gelip oturdular. Bugüne kadar bu böyle devam etti. O günün uygarlık seviyesi güç ve saltanatın irsal ettiği mürsellerle yönetilmekti. Ancak bugün insanlığın uygarlık seviyesi halkın irsali ile yönetilir hale geldi.

مِنَ الْمُرْسَلِينَ

MiNa eLMuRSaLIyNa (MiNa eLMuFGaLIyNa)

“Mürsellerden”

الْمُرْسَلِينَ kurallı çoğuldur, tüzel kişiliği olan topluluğu ifade eder.

مِنْ nekre üzerine gelirse türden birini ifade eder, topluluklardan bir topluluk anlamını taşır. Marifeli çoğul üzerine gelirse bir topluğun fertlerini ifade eder.

Kur’an’dan önce gelen mürseller aslında bir topluluktu. Dini imar etmekle görevli bir topluluktu. Onun için kurallı, marifeli erkek çoğul gelmiştir. Tek topluluk için olanda lam ahd için gelir. مِنْ ise onun fertlerini ifade eder. Böylece resuller bir topluluğa mensup idiler ama görevleri değişik zamanlarda ve değişik mekânlarda ayrı ayrı idi. Birlikte yönetmiyorlardı. Bu da yerinden yönetimi zorunlu kılar.

İnsan topluluk içinde özgürdür, kabile içinde, şa’b (il) içinde, kavim içinde insanlık içinde özgürdürler. Ancak şeriat içinde özgürdürler. Kurallar birlikte konur, uygulama ise kabilede ve bucakta ayrı ayrı gerçekleşir. Buradaki مِنَالْمُرْسَلِينَ bunu ifade eder.

Bir مِنْ harfi yönetim biçimini ortaya koymaktadır.

إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ

EilLAv EinNaHuM LaYaEKuLUvNa elOaGAvMa (EilLAv EanNaHuM LaYaFGaLUvNa eLFaGAvLa)

“Ancak onlar ta’amı eklederler.”

Kur’an düzeninde insanların insanları yönetmesi yoktur, insan kendi kendisini yönetir. Batılılar buna demokrasi diyorlar. Kur’an bunu içtihat sistemi ile gerçekleştirir. Resullerin görevi halka örnek teşkil etmeleridir. Halk onlara uyar. Onun için resuller vasatın altında servet ve güç sahibi olanlardan gelmiştir. Nedeni iktidarın güç ve paranın etkisi ile oluşarak bozulmamasıdır. Biz onlara nasıl uysaydık. Bundan dolayıdır ki Allah, resulleri sıradan özelliklere sahip kimselerden kılmıştır. Her insanın sahip olduğu ihtiyaçların hepsine onlar da sahipti.

Bunu الطَّعَامَ örneği ile ifade etmektedir. Yalnız bu dünyada değil ahirette de ancak taam ile yaşayacağız.

Kur’an’dan sonra gelecek resullere de örnek/usve olabilmesi için onların ihtiyaçları bakımından Said-i Nursi veya Necmettin Erbakan’la hiçbir farkları yoktur.

Siz bu seminerleri takip eden mümin kardeşlerimiz, Kur’an’ı ilk telakki edenle sizin aranızda hiçbir fark yoktur. Onun tüm ihtiyaçları sizin için de ihtiyaçtır. Onu kendinize örnek alabilirsiniz ve onun yaptıklarını siz de her zaman yapabilirsiniz. Ekonomik zorluklar ve zaruretler onun için söz konusu idi. Medine’ye göç ettikleri zaman Medine’de hiçbir şeyleri yoktu. Kur’an’a inandılar ve hicret ettiler.

Siz de Yalova’ya hicret etmelisiniz.

Mustafa Kemal’i dinsiz kabul edenler var. O ne diyor? Vazifeye atılmak için içinde bulunduğun ahval ve şeraiti (şartları) düşünmeyeceksin.

Muhterem okuyucu; ahval ve şeraiti sen de düşünme.

وَيَمْشُونَ فِي الْأْسْوَاقِ

Va YaMŞUvNa Fıy eLEaSVAvQı (Va TaFGuLUvNa Fiy eLEaFGAvLı)

“Ve esvakta meşy ederler”

سَاق bacak demektir.

Kur’an’da  سوق17, سيح 3 defa geçer. Toplam 20 (22*5) eder.

أَسْوَاق kelimesi iki defa geçer, ikisi de bu surede geçer. Surenin adıالْفُرْقَانِ أَسْوَاقُ olabilir,  içtihadın sokakları/çarşıları/pazarları anlamını taşır.

طَعَام ihtiyaçları, مَشْيise imkânları ortaya koyar yani onların da ihtiyaçları vardı tüketiyorlardı, onların da imkânları vardı üretiyorlardı. Sıradan sizin gibi kimseler idiler. Neler başardıklarına bugünkü uygarlık ve bugünkü ulus şehadet etmektedir. Kur’an’da size onlar anlatılır. Medineli olun, muhacir kabul edin veya Mekkeli olun hicret edin.

Semt Kooperatifleri kurup oraya taşınma, işte size bugün emrolunan budur. Müslimler olarak yüz lojmanlı apartmanlar yapacağız, sonra müminler olarak oraya taşınacak ve ortaklık içinde işler yapacağız. Onların bizden hiçbir farkı yoktu. Tek farkları, onlar Allah’tan vahiy alıyordu. Biz ise müspet ilimden vahiy alıyoruz. Kur’an, “Biz onu ilimle tafsil ettik” diyor.

“Elimizde tuttuğunuz meşale, müspet ilimdir.” “Muasır medeniyetin üstüne çıkacağız.” “İşçilik sisteminden ortaklık sistemine geçeceğiz”.

وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً

Va CaGaLNAv BaGWaKuM LiBaGWın FiTNaTan (Ve FaGaLNAv FaGLaKuM Li FaGLın FiGLaTan)

“Ve bazınızı bazına fitne ca’l ettik”

Hayırda yarışa girdiniz, birbirinizi yonttunuz.

Topluluklar taş duvar gibidirler. Uygun yerlere yerleştirilirlerse duvar olurlar, duvarlar da ev olur. Ne var ki duvarların taşlarını taşlar değil de insanlar yönetir, onları uygun yere insanlar yerleştirir. Toplulukların taşları insanlardır. Yani kendi kendilerini yönetirler ve uygun hale gelince de kendileri gidip duvardaki yerlerini alırlar.

Birbirimizi yönetmek, pişirmek, paslardan ayıklamak görevini Allah bize vermiştir. İşte bu fitnedir. Bunu Asır Suresi’nde çok açık şekilde anlatmıştır. İman edecek, ameli salihatı işleyecek, birbirimize hakkı tavsiye edecek, birbirimize sabrı tavsiye edeceğiz. Allah bizi böyle yaratmıştır. Muhalefet de bunun için vardır.

Bu olgunlaşmada ve yönetilmede uyum sağlayamayan çürük taşları ayıklama işi de başkanlara verilmiştir. Allah düzeni böyle kurmuş. İlahi düzeni değiştirme görevimiz ve gücümüz yoktur. Biz tav’an veya kerhen ona uyarız.

أَتَصْبِرُونَ

Ea TaÖBiRUvNa (Ea TaFGiLUvNa)

“Sabredecek misiniz?”

Darwin seleksiyon nazariyesini ileri sürer. Çok yavru doğar. Yarışırlar ve sonunda yarışı kazananlar yaşar, diğerleri elenirler. Böylece çevreye uyum sağlanır. Lamarck uyum kanununu keşfetmiş, Darwin seleksiyonla oluştuğunu ortaya koymuştu. DNA’ların keşfi ile de potansiyel vasıtalar arasında seleksiyon olmuştur. Yani genlerde mevcut olan özelliklere, ayıklanma yoluyla uyum sağlanmıştır. Canlılardaki bu kanun topluluklarda da mevcuttur.

Biz fert olarak bu yarışa girer, katleder veya katl olunuruz. Ahirette; zulmetmeyenler cennete, zulmedenler cehenneme giderler.

وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20)

Va KAvNa RabBuKa BaÖIyRan (Va FaGaLa FaGLuKa FaGIyLan)

“Ve rabbin basir olmaktadır.”

رَبّ kelimesi hilafette dayanışma ortaklıklarını ifade eder. İnsanlar dayanışma ortaklıklarını kuracaklardır, herkes bir dayanışma içinde yer alacaktır. Önce plan ve projeler yapılacaktır. Kişilerin bu plan ve projenin yapılmasında bilgi ve becerilerinin elbette katkısı vardır. Sonra kişiler plan ve projelerden istediklerini seçecekler, ortaklık ve iş bölümü içinde ameli salihat işleyeceklerdir.

İman etmek demek dayanışma ortaklıkları kurmak demektir. İnsanlık ise ortaklık işletmelerini kurmaktadır. Hakkı tavsiye etmek demek insanların birbirini denetlemesi demektir. Sabrı tavsiye etmek de yargı kararlarına uymaya herkesi zorlamak demektir.

İşte, dayanışma ortaklıklarının bir görevi de muhasebe tutmadır. Herkesin iki hesap defteri vardır. Biri kendisinde bulunur, biri muhasibinde olur. Herkes yaptığı işi defterine günü gününe kaydeder, فَاكْتُبُوهُ emrini yerine getirir (Bakara 2/282). Dayanışma sorumluları onların bu kayıtlarını günü gününe bilgisayara kaydederler. Hatalı yazılan varsa düzeltilir. Bu da rabbin basir görevidir.

 

YORUM

Kur’an bugün bize nazil olmuştur diyeceğiz ve öyle yorumlayacağız.

Kur’an bugün bizim sorunlarımızı çözer deyip o sorunları ortaya koyup çözümleri ondan almalıyız.

Bugünkü sorunları bilebilmemiz için matematiği ve çağın ilimlerini öğrenmeliyiz.

Kur’an’ın verdiği cevapları anlayabilmemiz için Usulü Fıkha yani Furkan’a başvurmalıyız.

Usulü Fıkhı geçmişteki âlimler ortaya koydular. Bize eksiksiz olarak Kur’an’ı, Sünneti ve Kur’an dilini aktardılar. Bizim işimiz kolaydır ama çalışmak ister.

Bir inşaatı yapmak için projeye, arsaya, malzemeye ihtiyaç vardır. Ama inşaatı yapacak olanlar orada çalışacak kimselerdir. Taş üstüne taş yerleşmedikçe bina oluşmaz. Çalışanlar eğer daha evvel inşaat yapmışlarsa iş kolaydır. Arsayı, projeyi, malzemeyi verirsiniz, inşaat biter.

Eğer çalışacaklar inşaatı yapmamışlarsa, onlara teker teker göstermek ve eğitmek gerekir, bu da zaman alır.

Yalova’daki ahşap evlerin bir türlü yapılamayışının sebebi budur.

Biliyorum, Yenibosna’dakiler ve Kadıköy’dekiler, Yalova’da bir şey yapılamıyor diyorlar ancak zor tarafı olan çalışanlara inşaatı öğretecek de yok ortada.

Yer hazır, proje hazır, malzeme hazır, çalışan hazır ama bunları yapı haline getirmeyi öğretecek teknisyen grubu yok.

Bunun mücadelesini 92 yaşındaki arkadaşınız yapmaktadır.

Yenibosna ve Kadıköy grubuna diyorum ki:

-Evet, beni destekliyorsunuz ama destek yetmiyor, bizzat elinizi taşın altına koymanız gerekiyor. Süleyman Akdemir bunu yapıyor. İnşallah başaracağız.

Yenibosna ve Kadıköy grubuna diyorum ki:

- Süleyman Akdemir’i yalnız bırakmayın, onu destekleyin; bunu yaparsanız ahşap evler ve yüz lojmanlı apartmanları yapacaksınız, inşallah...

 

Öz Türkçe ile:

“Ve senden önce yiyeceği tüketmeyen ya da ortalıkta dolaşmayan gönderileni göndermiş değiliz. Sizi birbirinizi yöneten yaptık. Dayanacak mısınız? Yetiştiriciniz gözetendir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve senden önce resullerden irsal etmedik ancak onlar ta’am eklederler ve esvakta meşyederler ve bazınızı bazına fitne ca’l ettik. Sabretmez misiniz? Rabbiniz basirdir.”

 

 

Va MAv EaRSaLNAv QaBLaKa MiNa eLMuRSaLIyNa EilLAv EinNaHuM LaYaEKuLUvNa elOaGAvMa Va YaMŞUvNa Fıy eLEaSVAQı Va CaGaLNAv BaGWaKuM LiBaGWın FiTNaTan Ea TaÖBiRUvNa Va KAvNa RabBuKa BaÖIyRan

وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأْسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20)

 

İstanbul; 15 ŞUBAT 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
17.02.2020
08:51


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1051

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1051. Hafta - 15 ŞUBAT 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1051. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

ÇİN VIRÜSÜ DÜNYAYI KURTARABILIR!

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Kudüs de Adil Düzen’in gerekliliğini hatırlatıyor-5

Kudüs de Adil Düzen’in gerekliliğini hatırlatıyor-6

Kudüs de Adil Düzen’in gerekliliğini hatırlatıyor-7

Kudüs de Adil Düzen’in gerekliliğini hatırlatıyor-8

Kudüs de Adil Düzen’in gerekliliğini hatırlatıyor-9

Reşat Nuri EROL

***

FURKAN SÛRESİ- 4. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا (1) الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2) وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا (3) وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا (4) وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (5) قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا (6) وَقَالُوا مَا لِهَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا (7) أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا (8) انْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا (9) تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا (10) بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا (11) إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا (12) وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا (13) لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14) قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا (15) لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا (16)

***

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17) قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18) فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19) وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20)

***

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ

Va YaVMa YaXŞuRuHuM (Va FaGLa NaFGuLuHUM)

“Ve onları haşr edeceği yevm”

Müminlere cenneti vadettikten sonra وَ harfi ile atfederek مَكَانًا ضَيِّقًا da olanlar için yapacaklarını beyan etmektedir.

Buradaki هُمْ zamiri وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواya (4. ayet) gider. Bir filmin kahramanı olur, senaryo hep onun üzerinedir. Her surenin de bir konusu vardır. Sure baştan başlar, hep onun üzerinde anlatılır. Bir karine aranmaksızın suredeki zamirlerin mercii yoksa surenin konusuna gider. O halde sure tamamlandığında o zamirlere dayalı konu anlaşılmış olmalıdır. Bu surenin konusu bu şekilde ilham edilmiş olur.

Çağımızda birçok kişi ilahi kitapları tartışmadan dışlamaya çalışmışlardır. Böyle olunca küfrü tercih etmişlerdir. Tartışır ve samimi kanaatleri ile Kur’an’ın gerçekten ilahi sözler olmadığına kani olurlarsa veya sükût ederlerse küfretmiş olmazlar. Oysa bugünün insanlarının çoğu ilahi kitaplar üzerinde hiçbir araştırma yapmadan reddediyorlar. Yazdırıldı diyorlar. Yazdıranı tespitte zorluk çıkarıyorlar. Allah o gün onları da haşredecektir.

نَشْر yaymak, حَشْر toplamaktır.

يَحْشُرُهُمْ‘daki zamir رَبِّكَ‘ye gider.

Ayrıca ن ile نَحْشُرُهُمْ kıraati de vardır. Böylece bu kitabın, Rabbin sözleri olduğu bildirilmiş olur. ي ile (يَحْشُرُهُمْbu kitabın رَبِّكَdeki ك’ye ait olmadığı ortaya çıkıyor. Bu sözler Peygamber Muhammed’e ait olmadığı gibi bu sözleri söyleyen de rab değildir.


...

DEVAMI VE TAMAMI "SEMİNERLER"DE...


Serkan Sönmez
30.05.2020
17:45
Allah razı olsun Allah'a emanet olun inşallah




Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2796 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2114 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2073 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1660 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1925 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1949 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1723 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1564 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1640 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1921 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1552 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1871 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1691 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1852 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1830 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1727 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1940 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1887 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2141 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1961 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2521 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2324 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2183 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2227 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2391 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2439 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2638 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4543 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2821 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2481 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3021 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2945 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2640 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3182 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3131 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3414 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3820 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2492 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2544 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3243 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3126 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2275 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2436 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3253 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6111 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3516 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00