Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019
4176 Okunma, 1 Yorum

NUR SÛRESİ- 8. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (32) وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ (33) وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (34)

 

***

 

وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ  

Va EaNKiXuv eLEaYAvMAy MiNKuM (Va EaFGıLuv eLEaFGAvLAy MiNKuM)

“Ve sizden eyama olanları inkah edin”

يَمّ durgun akan ırmaktır, mevsimlere göre kabarıp inmesinden çağ anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra 24 saatin adı olmuştur. Gece ile gündüz çiftine يَوْم ad olmuştur. Bu ilgiden dolayı “yem” eş anlamında kullanılmış, sonra  أَيّمeşsiz, eşi olmayan demektir. Erkek olsun, kadın olsun, dul veya bekâr olsun eşi olmayan, evlenebilecek kimselere أَيّم denir.

ءيم Kur’an’da 1, ءوب 17 defa geçer. Toplam 18 (2*32) eder.

ء gücü, ي kolaylığı, م enginliği ifade eder.

Emir sigası vücub içindir. Evlenecek yaşa gelen kız veya erkeğin evlenmesini sağlama anne babasına değil aşiret halkına, karye halkına veya bucak halkına aittir. Evlenmeler genellikle bucak içinde olmaktadır. Kur’an’daki emirler başka karine yoksa bucak halkına aittir. Hepimize, evlenecekleri evlendirmek farzdır. ‘Evlenin’ emri yoktur, ‘evlendirin’ emri vardır.

Yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapıp evleneceklerin oraya taşınmasını sağlamalıyız.

Genel kural şudur. Bâliğ olan kardeş yerinde kalır yani apartmanında kalır, anne baba yeni apartmana taşınırlar. Arılarda da böyle taşınma vardır. Yeni arılar kovanda kalırlar, yaşlı arılar başka kovana taşınırlar.

Peki, kızın babası mı taşınır yoksa erkeğin babası mı taşınır?

Buradaki emir erkeklere olduğuna göre erkeğin babası taşınacaktır. Kadın erkeğin evine gelecektir. İnsanlıktaki örf budur. ‘Gelin’ diyoruz yani ‘gelen’ demektir.

Burada مِنْكُمْdenmektedir. Evlendirme görevi hürlere ait olup kölelerin böyle bir görevi yoktur. Bucak sakinlerinin erkekleri evlenecek çağa gelmiş olanlara evlenme imkânını sağlayacaklardır.

Peki, evlenecek yaşa gelmiş olanlar evlenmekle mükellef midirler?

Evlenmekle mükellef değildirler ama evlendirmekle mükelleftirler. Buna göre onlar da evlenmekle mükelleftirler. Ne var ki istediği kimse ile yaşamaya zorlanmayacağı için burada ‘evlendirin’ ifadesinden maksat ‘evlenme imkânlarını hazırlayın’ demektir, yoksa evlenmeye zorlayın anlamı çıkmaz.

Kendisini korumak şartı ile bir kadın evlenip evlenmemekte özgürdür. Bu ‘evlendirin’ emri ricale verilen emir olup kadınlar ve köleler bu emre dâhil değildirler, onların evlendirme mükellefiyeti yoktur. Diyeti ödeyenler bununla yükümlüdürler. Kendisine kavvam olmasını isteyenlere kavvamlık görevini yapmakla mükelleftirler.

İşyeri ve mesken hazırlamanın yanında evli olmayan kız ve erkeklerin tanışmaları ve anlaşmaları için de gerekli kurumlar olmalıdır. Beş vakit namaz bunun için olduğu gibi kadınların kafile oluşturmaları ve seyahate çıkmaları da bunun içindir.

Murgul ilçesindeki köyde bir adet vardır. Yalnız evli olmayanların katıldığı kadın erkek tarım işi vardır. Erkek kadın birbirine masal veya şiir söylerler, bu sırada birbirleriyle tanışırlar, birbirlerini methederler. Erkek kadına evlenme teklifinde bulunur. Kadın karşılık vermezse devam ederler, eğer kadın ‘evet’ demişse orasını terk edip giderler, çünkü o toplulukta nişanlılar da olsa artık bulunmazlar.

Kur’an seyahat eden kadınlardan söz etmektedir. Evli olmayan kadınların seyahati olmalıdır. Gittikleri yerlerde maharet gösterirler ve eş bulurlar.

Buradaki ‘nikâhlayın’ ayeti bize böyle müesseselerin olması gerektiğine işaret eder.

وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ

Va elÖAvLıXIyNa MiN GiBAvDiKuM (Va eLFaGıLıYNa MiN FiGAvLıKuM)

“Ve ibadınızdan salih olanlar”

“Erkeklerden de evlenmeye salih olanları evlendirin” diyor. Köleleri ayırarak bu görevin kadınlara değil erkeklere verildiğine işaret etmektedir. Eğer karı kocalık yapacak durumları varsa onları evlendirmemiz gerekir. Hür olan erkek köle kadınla evlenebildiği gibi köle olan erkek de hür kadınla evlenebilir. Baştan ilk esir edildiği yahut satın aldığı zaman kadın köle erkeği kendisine koca yapabilir.

وَإِمَائِكُمْ

Va EiMAEiKuM (Va EiFGAvLıKuM)

“Ve imanızdan”

عَبْد erkek köledir, أَمَةise kadın köledir.

عَبْدkapıda direğin yanında nöbet tutan anlamındadır. Bunu yalnız erkekler yapar. Bunun أَمَة olanı yoktur. Çünkü onlar nöbet tutmazlar. عَبْدgibi esir olup köleleştirilenlere أَمَة denmiştir. “Amme” kelimesine yakındır. Ana gibi ona değer verilmiş olmaktadır.

ءgücü, مenginliği, و beraberliği ifade eder.

Mümin erkeklere hür olsun köle olsun herkesi evlendirmek farzdır. Böylece yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapıp bu emri yerine getirme imkânına ereriz. Bu bizim içtihadımıza göre bulduğumuz bir çözümdür. Biz Adil Düzen çalışanları olarak semt kooperatifleri ile bütün sorunları çözüyoruz. Kur’an veya Tevrat’a dayanmadan çözüm bulun getirin, o çözüm bizimkinden daha iyi olsun ona uyalım diyor, Kur’an.

Geçmişte beraber çalıştığımız arkadaşlar iktidar olunca Sermaye ile içli dışlı oldular.

Bizimki pratik değilmiş, onlarınki pratikmiş!

Borçla borcu ödeyerek imparatorluğu yıktıkları gibi cumhuriyetimizi de yıkmak pratikmiş; doğru, pratiktir, çünkü o sayede devleti kolayca yıkabilirsiniz.

إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ

EiN YaKUvNUv FuQaRAvEa (EiN YaKUvNUv FuGaLAvEa)

“Eğer fakirler ise”

Kendilerinin hiçbir şeyleri olmayabilir. Emekleri var. İşyerlerini de biz hazırlamış olacağız. Çalışacaklar, işletme kuracaklar. Bir işyeri apartmanına taşındıkları zaman onun bodrum katına inecekler ve bakacaklar; orada hangi makineler vardır, ne iş yapabilirler. Bir proje yapıp kooperatif genel hizmet sorumlularından birisiyle anlaşacaklardır. Onlara semt bonolarından kredi verilecektir. Onunla yaşayacaklar. Sonra kazanacaklar ve gani olacaklar. Allah onları fadlından gani edecektir. Semtte işletme kuracakları için işbölümü içinde çalışacaklar, on misli verimli iş yapacaklardır. Allah onları fadlından zengin edecektir.

يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ

YuĞNıHiMu elLAvHu MıN FaWLıHIy (YuFGıLuHuMu elLAvHu MiN FaWLiHIy)

“Allah onları fadlından zengin edecektir”

Toplulukta fadl nasıl doğar?

Ankara’ya gidiyorsunuz. 6 kişilik arabanız var. Tek başınıza gidiyorsunuz. Arabanız kilometre başına 10 kuruş harcıyor. Ankara 300 kilometre, 30 lira harcıyorsunuz. Arabanız yıpranıyor, 60 TL’niz gidiyor. Geçişlere ödemeler yapıyorsunuz, 200 TL’yi buluyor. Demek ki karlısınız ki bunu yapıyorsunuz. Şimdi 6 kişi ile seyahat ettiğinizde sizin gideriniz yaklaşık 30 liraya düşmüş yani topluluk 170 TL kazanmıştır. Hiçbir emek harcanmamıştır. Bu topluluğun fadlıdır.

Bu fadldan fakir olan insanları zengin etmeliyiz.  Öyle düzen oluşturmalıyız ki muhtaç olanları ihtiyaçtan kurtarabilelim.

Bunu iki şekilde sağlıyoruz; ya üretimden pay veriyoruz (bu zekâttır) yahut faizsiz kredi veriyoruz. Allah onları zengin edecektir. Evlenen eşler artık sorumluluk yüklenirler hem birbirlerine karşı sorumlulukları vardır hem de doğacak ve doğmuş olan çocuklarına karşı sorumlulukları vardır. Ona göre çalışırlar, ona göre hayata bağlanırlar.

وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (32)

Va elLAvHu VaSıGun GaLIyMun (Va elLAHu FAvGıLuN FaGIyLun)

“Ve Allah vasidir alimdir.”

Evet, topluluğun büyük imkânları vardır. Bir araya gelmekle üretim en az on misli artmıştır. Dolayısıyla ürünü paylaşabiliriz. Fakir olanlara katkıları dışında da pay verebiliriz.

Topluluk vasidir. Üretimde, tüketimde saat azalması, tüketimde gün artması meydana gelmektedir. Böylece vasidir. Devlet bugün nakit çıkarma gücüne sahiptir. Onun için nakit denizdeki su gibidir. Sonsuz imkân sahibidir. Bunu bir kooperatif de yapabilmektedir, çünkü o da topluluktur. Bugün artık devletin sermaye sorunu yoktur, ürettiği nakit onun sermayesidir.

Onun dikkat etmesi gereken üretim dışında nakit çıkmamasıdır. Nakit, üretim karşılığı çıkmalıdır. Faiz, üretim dışı bir nakit çıkışı olduğu için haramdır. Sabit kira, sabit ücret de bunun için faizdir. Nakit üretim karşılığı çıkmalıdır, girdiler ürünü bölüşmelidirler.

عَلِيم kelimesini getirmekle muhasebe tam tutulacak demektir. Herkesin aldığı verdiği belirlenecek ve muhasebede bölüşme yapılacaktır. Ürünün üretildiği muhasebece tespit edilecek. Tüm arz ve talep kanunları muhasebe içinde hesaplanacaktır.

Eğer muhasebeniz varsa zenginliğiniz vardır demektir. Akevler 50 senedir varlığını sürdürmesini muhasebeye borçludur. İstanbul’da bir şey yapmayışımızın sebebi muhasebesizliktir. Bütün sıkıntımız muhasebe yapamayışımızdan dolayıdır. Yalova’da bir türlü ev yapamıyoruz. Bunun temel kaynağı muhasebe yapamamamızdır.

Eğer muhasebemiz tam olsa çalışanlara çalıştıkları saatler kadar avans vereceğiz. Her hafta kaç saat çalışmışlarsa o kadar avans alacaklar. O zaman çalışma saatlerini çoğaltacaklar. Günlük kayıtlar yapılacağı için yalan da yazamayacaklar. Şimdi öyle değildir, çalışsalar da çalışmasalar da aynı avansı alıyorlar. Ondan dolayı onlar için çalışma, artık zamanlarına aittir.

Buradaki عَلِيمkelimesi bizi uyarmaktadır. Bir an önce muhasebemizi kurmamız gerekmektedir. Rabbimden bunu niyaz ediyorum. Biz yapamıyoruz, Sen bize güç ver de yaptır. Takatimiz tükendi. Kimseye bir karşılık veremiyoruz. Herkes Allah rızası için çalışıyor.  Olana da şükretmeliyiz.

 

YORUM

Zina yasağı insanları evlenmeye zorlamak içindir. Önce zinayı cezalandırıyor. Ondan sonra da herkesi evlenmeye zorluyor. Evlenmeyi kolaylaştırmak için ricale görev veriyor. Bâliğ olan kız, erkek evlenebilmelidir. Bunun için onlara önce ev bulunmalıdır. Sonra iş bulunmalıdır. Sonra aş bulunmalıdır. Bu emrin nasıl giderileceği hususu ise çağın ihtiyaç ve imkânları düşünülerek yapılmalıdır.

Bundan iki yüz, üç yüz sene önce okuma bir ihtiyaç değildi. Okumanın ihtiyaç haline gelmesi sanayileşmeden sonra başlamıştır. Özel eğitim almayanlar iş yapamadıkları için okullar ve öğrenim zamanları ortaya çıktı. Öğrenciler okudukları için evlenemiyorlar, 25-30 yaşlarına kadar okulu bitirmekle meşguldürler. Mezun olunca da hiçbir iş yapacak durumları olmuyor. Çünkü okullar uygulamalı ders vermiyorlar.

O halde bugünün en büyük sorunu okul sorunudur. Anne babalar her işi bırakıyor çocuklarını nasıl okutacakları derdine düşüyorlar. Aile giderlerinin %50’den fazlası okul masraflarına harcanıyor. O halde Kur’an’ın bugün evlenin emrini yerine getirmemiz için çalışarak okuma ilkesini getirmeliyiz.

Yüz lojmanlı işyeri apartmanları bu sorunları çözmelidir. Okumada başarı gösteren öğrenciler vakıf apartmanlarına alınıyorlar. Her gün beş saat çalışıyor, beş saat de okuyorlar. Beş saatlik kazançları onlara yetiyor. Çünkü apartman kira payı onlara kalıyor.

Okuyabilen okuyacak. Okuyamayan ise normal apartmanlara geçecek ve orada işini, aşını bulmuş olacak. Bugün ilim için okunmamakta, iş bulabilmek için okunmaktadır. Oysa ortaklık ekonomisinde iş bulabilmek için okumalar yoktur. Çünkü herkes ürettiğinden pay alacaktır. Arz ve talep kanunları tam çalışmaktadır.

Ekonomi Batıda zenginlere para kazandırma ilmidir. Oysa ekonomi halkın çalışıp yaşaması ilmidir ve bu ilim yalnız Akevler’de vardır. Bizde de vardır diyen biri varsa www.akevler.org herkese açıktır, çıksın meydana.

Kur’an’ın özelliği insanlara dengeli ilim vermesidir. Seminerler takip edilecek. Kur’an’ın işaret ettiği yerlerde ilmi çalışmalar yapılacaktır. Biz hazır olmadığımız için Allah bize vermiyor. Biz hazır olduğumuzda Allah bize bol bol verecektir.

Güngören Belediyesi bunun örneğidir. Allah bize diyor ki; hazır olun, size çok nimetlerim var. Özellikle Hocaoğlu ve Erzen’e söylüyorum; mademki bu ilmi Allah yalnız size verdi, artık biraz daha gayretle muhasebemizi kuralım. Dünyaya hizmet etme imkânı bulacağız.

Artık www.akevler.org da altın bonosunun günlük değerleri yayınlansın.

 

Öz Türkçe ile

“Ve sizden eşsizleri, yetenekli erkek köleleri ve kadın köleleri evlendirin. Darda iseler, Allah onları kendi bolluğundan varlıklı kılar. Allah geniştir bilendir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve sizden eyama ile ibadınızdan ve imaınızdan salih olanları inkah ediniz. Fakir iseler, Allah onları fadlından iğna eder. Allah vasidir alimdir.”

 

Va EaNKiXuv eLEaYAMAy MiNKuM Va eLÖAvLıXIyNa MiN GiBAvDiKuM Va EiMAvEiKuM EiN YaKUvNUv FuQaRAvEa YuĞNıHiMu elLAvHu MıN FaWLıHIy Va elLAvHu VaSıGun GaLIyMun

وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (32)

 

***

 

وَلْيَسْتَعْفِفِ

Va eLYaSTaGFiFi (Va eLYaSTaFGıLı)

“Ve isti’faf etsin”

عُفَّةhayvan sağıldıktan sonra yavrulara bırakılan süttür. İffetli olmak, en zayıfla yetinmek demektir. Evlilik dışı ilişkilerde bulunmamaktır. Meşru olanın dışında kazanç elde etmemektir.

ع etkiyi, ف kopmadan ayrılmayı ifade eder.

İslam nikâhı dediğimiz doğal tabii nikâhtır. Kadın ve erkek çocuk yetiştirmek ve birlikte yaşamak üzere anlaşırlar. Kadın ev işlerini yapar, temizlik yapar, yemek pişirir, dikişleri yapar, çocuk doğurur ve ailenin tümüne hizmet eder. Erkek ise aileyi saldırılara karşı korur, evin nafakasını temin eder. 

Evlenme akdinde kadın boşanma tazminatını alır. Mihir denen bu tazminat tamamen uzlaşma ile tespit edilir. Bununla beraber bunun bir asgarisi vardır. Her bucakta bu miktar ayrıdır. Bundan aşağı mihir tespit edilse bile kabul edilmeyebilir. Hatta mihri misilden aşağı tespit edilen mihirler mihri misle iblağ edilebilir de diyebiliriz.

Kadının kendisi de velisi veya yakınları da kızlarının mihrini ilan ederler, bu kadar başlık veren talip olsun derler. Erkek de o kadar mihri bulursa o kızı almaya hak kazanır. Doğudaki başlık parası budur. Erkekleri yarıştırmaktadır. Bunun dışında ilimde, siyasette, takvada ileri olanların parası yoktur ama evlenmeye hak kazanırlar. Bunun için şu kural getirilebilir. Gençlerin hayattaki başarılarına göre mihir hakkı vardır. O erkekle evlenen kadına mihri dayanışma öder.

Bugün düğünlerde damat ve geline TL’ler ve altınlar takılmaktadır. Bunun yerine erkeğin dayanışması baştan ilan eder. Biz onun yakınları filan evlendiği takdirde mihrine bu kadar katkıda bulunacağız derler. Bunun anlamı şudur ki bu genç yakınları tarafından o kadar sevilmektedir, yakınları da o kadar varlıklıdırlar.

Mihirsiz evlenme yoktur. Ama zengin baba “Kızımı alanın mihri şu kadardır, kim evlenirse onun mihrini ben vereceğim” diyebilir. İkinci evlilik serbesttir ama eski eşlere kusursuz boşanma hakkını tanır ve boşanır, mihri tam alırlar. Dolayısıyla kız eğer kocasının ikinci evlenmesini önlemek isterse mihrini yükseltir, ancak o mihri verebilen onunla evlenebilir. Böylece ya çok kazanır yahut ikinci eşten kurtulur.

Buradaki isti’faf İslam nikâhı yerine köle ile evlenme. Onu aynı zamanda çalıştırır. Bugünkü nikâhlar böyledir. Karı koca çalışırlar. Kadınlar kazandıklarını kocalarına verirler. İkinci isti’faf ise muta nikâhıdır. Muta nikâhında mihir yoktur. Erkek kadına belirlenen ücreti verir. Kadın çalışır, kazanır, yaşar. Erkekler de daha az imkânla eş bulmuş olurlar.

الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا

elLaÜIyNa LAv YaRCUvNa NıKAvXan (elLaÜIyNa LAv YaFGıLUvNa FıGAvLan)

“Nikâhı vecd edemeyen kimseler”

Burada nikâhı vecd edemeyen kimse deniyor. ‘Bulamayan kimseler’ demek ki böyle bir topluluk varmış. Sıradan yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında küçükler, yaşlılar, sakatlar ve evlenmemiş kadınlar bulunur. Evlenebilecek durumda olan erkekler evlenmeden apartmanlarda oturamazlar, oranın işyerlerinde onlara iş vermeliyiz. Bunlar 15 yaşına geldiklerinde bekârlar apartmanına taşınırlar. Orada kendilerine bir iş kurarlar.

Demek ki kadınlar için muta evleri, erkekler için de bekârlar apartmanı vardır. Buralar geçiş yerleridir. Bekârlar apartmanlarında oturanların muta evlerinde eşleri olabilir.

Çocuklara iş eğitimi 7 yaşında verilmeye başlanır. Bir işletme kurma veya işletme melekesi kazandırılır. Daha çocukken nişanlanırlar. Bâliğ olduklarında daha önce hazırlanmış apartmanlara meslekleri ile taşınırlar. Bâliğ olmadan önce nikâh budur. Anne baba onları bir iş yapacak duruma getirmeye çalışacaktır demektir. Bâliğ olunca da hemen tam üretime geçeceklerdir.

Bütün gramerciler ve usulcüler الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ ifadesinin manasını bilir ama burada onun olmasını düşünmezler ve tefsir yapmazlar. Hâlbuki bizim kabulümüze göre bütün manalar yerli yerine oturmaktadır. Siz de böyle yapabilirseniz mezhebinizi kurdunuz demektir. Akevler’le yarışabilirsiniz demektir.

حَتَّى يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ

XatTAy YuĞNıYaHuMu elLAvHu MiN FAWLiHIy (XatTAy YuFGıLaHuMu elLAvHu MiN FaGLIyHı)

“Allah onları fadlından igna edinceye kadar”

Yukarıda “Allah onları fadlından igna eder.” diyor. Burada ise “Allah onları fadlından igna edinceye kadar isti’faf etsinler” diyor. Yani bekârlar evi, geçici evdir. Burada oturanlar çalışacaklar ve bir işletme kuracaklardır. Kamu da onlara imkân sağlayacak, ondan sonra asıl yaşayacakları apartmana geçeceklerdir.

حَتَّى kelimesi muhtemel değil mukarrer hedefi gösterir. Yani oraya geçeceklerdir. Oraya geçinceye kadar bekârlar apartmanında oturacaklardır.

İslam düzeninde topluluk kişileri çalışmada ve yaşamada destekler. Ama bu destekleme insanları tembelliğe ve çalışmadan yaşamaya alıştırmamalıdır. Çalışanla çalışmayana eşit imkânlar getirilmemelidir. Senin fındık bahçen var ayda 500 lira ödenmemelidir. Bu onun fındık bahçelerini elinde bulundurup ondan yararlanmayı düşünmemesini sağlar. Fındığı ucuz alıp pahalı satabilir. Ama kim taze fındık getirirse ondan alır.

وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ

Va elLaÜIyNa YaBTaĞuVNa eLKiTAvBa (Va EalLaÜIyNa YaFTaGUvLaNa eLFıGAvLa)

“Ve kitabı ibtiğa edenler”

Savaş meşru ise esaret de meşrudur. Siz esareti yasaklarsanız esirleri öldürmek zorunda kalırsınız. Oysa insanlar ancak çarpışma esnasında, hakem kararı olmadan öldürebilirler. Ondan sonra kişinin şahsi suçu varsa öldürülebilir. Savaşta karşı cepheden birini öldürmek suç değildir. Ama birisine kinin var ve o amaçla o kişiyi öldürsen suçlusun. Batılılar sanayi dönemine geçerken tarım işçisini özgür yapıp onların elinden aldılar ve sanayi işçisi yaptılar. Tüm dünyayı esir haline getiren Sermaye esirliği yasaklattı.

Esirler önce eman ile bırakılırlar, ondan sonra fidye ile bırakılırlar, ondan sonra haraç alınarak topraklarında bırakılırlar. Ondan sonra köleleştirilirler. Bunlardan bir kısmı mükateb olur. Belli bir meblağı kazanıp ödedikten sonra vatandaş olur ve hür hale gelir. Her yıl belli miktar bir ödeme yaparak bir vatandaş gibi hareket ederler, öldüklerinde malları maliklere kalır yahut aile ferdi haline getirilip bir evde birlikte yaşarlar. Birbirine akraba yapılırlar.

Esirler bunlardan ayrı yaşamayı isteyebilirler. Malikler izin vermese de hakemler buna karar verebilirler. Yahut ben bedelimi çalışarak ödeyeceğim der ve mükateb olabilirler. Malikleri istemese de hakemler buna karar verebilirler.

Burada الَّذِينَ getirilmiştir, o halde bunların toplulukları vardır. Köleler apartmanında köleler iskân edilir. Onlar çalışırlar ve yıllık aidatları verip orada yaşarlar. Bunlardan bir kısmı mükateblerin apartmanındadır. Çalışıp bedellerini ödeyenler hür hale gelirler. مَنْ demeyip الَّذِينَ denmesinin manası budur.

مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ

MinMAv MaLaKaT EaYMaVNuKuM (MinMAv FaGaLaT EaFGAvLuKuM)

“Yeminlerinizin malik olduklarından”

İnsanlar kişilere malik değiller sağ elleri kişilere değil de mallarına maliktir. مَلَكْتُمْمِمَّاdemiyor. Yani insan köle olmakla kişiliğini kaybetmez. Bütün haklara sahiptir. Davalı ve davacı olur. Sadece elde ettiği kazançlardan yaşama hakkı vardır ama biriktirip çocuklarına bırakamaz. Bu topraklarda yararlanma hakkı yoktur. Savaşı önlemenin cezasıdır bu. Savaşanlar eğer hiçbir şey kaybetmeyeceklerse durmadan savaşıp dururlar.

Bir yabancı, ülkede bucakta iş yapıp yaşayamaz. Onu alırız ve bucak vatandaşlarının yanına veririz. Zamanla iş yapacak hale gelirse o zaman bucak sakini yaparız.

Eğer köle sahipleri bu amaçla değil de onlardan yararlanmak amacıyla onları köle olarak tutarlarsa o zaman hakemler devreye girer onlara çalışarak hür olma imkânını sağlarlar.

فَكَاتِبُوهُمْ

Fa KAvTişBUvHuM (Fa KAvTiBUvHuM)

“Onlarla kitabet yapın”

Bir dayanışma sorumlusu bunu kabul eder. Malikten ister. Kabul etmezse hakeme gidebilir. Bir dayanışma sorumlusunun kabul etmesi onda hayır olduğu için yeter sayılır. Uygularken çeşitli çözümler akla gelebilir. Her bucak kendine göre bir çözüm bulur.

Burada emrediyor, “yazışın” diyor.

Emir vücub içindir kuralını unutmamamız gerekir.

إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا

EiN GaLiMTuM FIyHıM PaYRan (EiN FaGaLTuM FIyHıM FaGLan)

“Eğer onlarda bir hayr ilmederseniz”

Burada خَيْرًا kelimesi ‘servet’ demektir. Yani bu gerçekten kazanacak ve bunu ödeyecek diye anlarsanız o zaman onunla yazışma farz olur. Bunu nasıl bilebiliriz?

Bir dayanışma sorumlusunun kefil olması yeterli olabilir. Hiçbir dayanışma sorumlusu kefil olmazsa hakemler soruşturup karar verirler. O zaman onlar arasında dayanışma sorumlusu oluşturulabilir.

Bir gün gelecek yüz lojmanlı işyeri apartmanlarımız olacak, Suriyeliler sizin apartmana başvuracaklar ve iş isteyecekler. Bunlar hicret etmemiş kimselerdir. Memleketlerine dönmeyi ümit ediyorlar. Ne yapacaksınız? İşte bunlara apartmanda iş mi vereceksiniz?

Apartman sakinleri istemezler. İşte bunlar için geçici işyeriniz olacak. Burada eğitilecekler ve vatandaş olacak duruma gelince kendilerine vatandaş olma hakkı verilecektir.

وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ

Va EAvTuvHuM MiN MAvLı elLAvHı (Va EaFGaLuHuM MiN FaGaLı elLAHı)

“Ve onlara Allah’ın malından îtâ ediniz”

Bucak gelirlerinin 6’da biri (Tevbe, 9/60), il gelirlerinin 8’de biri kölelerin azat edilmesi için ayrılır. Gerekirse borçlular faslı da bunlara aktarılır, bu da 6’da birdir. Mükâtebler çalışarak borçlarını azaltırlar. En az borcu olanlara bu fondan ödeme yapılarak hür hale getirilirler. En çok insanın özgür hale getirilmesi hedeflenir.

الَّذِي آتَاكُمْ

elLaÜIy EAvTAvKuM (elLaÜIy EaFGaLaKuM)

“Size itâ ettiği”

Hem Allah’ın malı hem bize veriyor. Bize temlik etmiyor, onu değerlendirmeyi bize veriyor. Zekat nakdin kirasıdır. Herkese eşit dağıtılması gerekirken kimine az kimine çok veriliyor. Allah çok verilenden alır, az verilene dağıtır, zekât budur.

Bir bucakta 2000 mükellef düşünün. Bucakta üretilen nakit de 2 milyon lira olsun. Herkese 1000 lira nakit düşer. İnsanlar serbest bırakılır, biner liralarını çalıştırırlar. Kimi kazanır, kimi kaybeder. Yıl sonunda kazananlardan %2,5 alınır, kaybedenlere dağıtılır. Yani onlara tanınan kredi miktarını azaltır. الَّذِي gelmesi demek bunun bilinen bir pay olması demektir. 

وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ

Va LAv TuKRiHUv FaTaYAvTıKuM (Va LAv TuFGıLUv FaGaLAvTıKuM)

“V feteyatınızı ikrah etmeyin”

بَنَاتِكُمْ, أَزْوَاجِكُمْ, نِسَائِكُمْ, إِمَائِكُمْ ve فَتَيَاتِكُمْ geçmektedir.

فُتَيّkepçe, kefe demektir.

Kur’an’da فتي 21,  فدي13 defa geçer. Toplam 34 (2*17) eder.

ف kopmadan ayrılmayı, تvarlığı, ي kolaylığı gösterir.

فَتَى genç demektir. Buluğ çağına erişenlerde büyük arkadaşlık gurubu oluşur. Bunlar denk yaştadırlar. Evlenecek çağa gelen erkeğin kendisine eğer daha elverişli iş ve ev hazırlanmışsa o apartmanı terk etmesini isteriz, ona o apartmanda çalışma izni vermeyiz. Onu evlenecek şekilde hazırlığını yapmaya ve evlenmeye zorlarız.

Mükâtepler apartmanı olduğu gibi bekârlar apartmanı da olur. Ama kız çocukları için böyle bir şeyi isteyemeyiz. Anne babalarının yanında kalırlar ve işyerlerinde çalışırlar. Kendilerine çalışma kredisi verildiği gibi sipariş kredisi de verilir.

Burada nehy edilen kız çocuklarının evlilik yaşına gelseler bile apartmandan uzaklaştırılmamalarıdır.

فَتَيَاتِكُمْ ifadesini kadın köleler olarak anlamak yanlıştır, evlilik çağına gelmiş ama henüz evlenmemiş kızlar şeklinde ifade etmemiz gerekmektedir.

فَتَيَة kelimesinin bunu ifade etmesi eş aramasından dolayıdır. Fetva da kıyas yaparak hüküm vermek demektir.

عَلَى الْبِغَاءِ

GaLay eLBiĞAvEi (GaLay eLFiGAvLı)

“Biğaya”

“Beğy etmek” demek kazanmak için şiddetli çaba göstermek demektir.

Erkekler buna zorlandığı halde kadınlar zorlanmaz. Onlar isterlerse çalışıp kazanırlar. Diğer taraftan erkeklerde cinsi arzu vardır, eş bulmak için şiddetli çaba gösterirler. Kadınlar ise aktif değildirler, pasiftirler. Kendilerine talip olan erkeklerden kaçarlar. Onlardan kim yavuz çıkarsa onunla evlenirler. Bu bütün çiftleşen hayvanlarda da böyledir.

Ana arı havada uçar, yüzlerce erkek arı onu kovalar, sonunda kim yarışı kazanırsa anaç arıyı o döller. Spermler de binlercedir, bunlar hep yumurtaya koşarlar, yumurtanın çeperi serttir, delmeye çalışırlar, hangisi önce delerse o yumurtayı döller.

Erkeklerin yarışması için erkek nüfusu kadınlardan biraz fazladır. Bazı erkekler boşta kalırlar. Böylece erkekler arasında daima evlenme yarışı vardır. Buna çok eşle evlenme de eklenirse boşta olan erkeklerin sayısı daha da artacaktır. Kadınlar evlenmezlerse bunların sayısı daha da artar ve yarış kızışır.

Kadınların aynı apartmanda kalmalarının hikmeti budur.

إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا

EiN EaRaWNa TaXaöÖuNan (Ein EaFGaLNa TaFagGuLan)

“Tehessünü irade ederlerse”

Evlendirme emredildiği halde evlenme ne erkeğe ne de kadına emredilmemiştir. İffetlerini korumaları şartı ile ikisinin de evlenmemesine izin verilmiştir.

Canlılarda nüfus regülasyonu vardır. Artan nüfus savaşla dengelenir. Başka bir dengeleme ilkesi de cinsi hislerin azalmasıdır yani geç evlenmeleridir. Çocuk yapmama da meşru kılınmıştır. Çocuk aldırma haramdır ve suçtur ama çocuk yapmama suç değildir. Karı koca ittifak ettikleri takdirde çocuk yapmayabilirler.

Burada kadınların evlenmeye zorlanamayacağı, erkeklerde olduğu gibi tehcire zorlanamayacağı ifade edilmektedir.

لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا

LiTaBTaĞUv GaRaWa eLXaYAvTı elDüNYAv (Li TaFTaGıLuv FaGaLa eLPaGALı eLFuGLAy)

“Dünya hayatının a’razını ibtiğa etmeniz için”

Meşru yoldan mihri hazırlayarak eş bulma ne kadar meşru ve makbul ise; sırf cinsi tatmin amacı ile kadınlara saldırma da o kadar gayrimeşrudur. Şimdi bu satırları okuyan herkes bilsin ki yalnız kendisini, kendi çocuklarını, kendi eşlerini düşünüp hareket edenler hüsrandadır. Saadet topluluk içinde var olmalıdır. Herkes topluluk içinde çalışmalıdır, topluluk içinde kazanmalıdır, topluluk içinde çocuk yapmalı, çocukları topluluk içinde yetiştirmelidir.

53 senelik çabamızda bunu başaramadık. Bizim çocuklarımız bizim varlıklarımızdan nefret ediyorlar. Hala Sermaye’nin peşinde, hala devlet memurluğundalar. Buradaki eksiğimiz bize aittir. Ne eksiğimiz var ki Adil Düzen’i çocuklarımıza bile beğendiremedik.

53 senelik çabamıza rağmen başaramayışımızın sebepleri olmalıdır. Hatta seminerleri okuyan sizler de Adil Düzen’de maişet aramıyorsunuz, dışarıda ya Sermaye’nin ya da siyasetin peşinde koşuyorsunuz. Şüphesiz burada bizim hatalarımız var, eksiğimiz var. Sizin de katkı yapmadığınız için, bizi uyarmadığınız için eksiğiniz var.

O’na teslim olup yalvarma dışında yapacağımız bir şey yoktur.

Nefsimi tatmin için yiyorum, nefsimi dizginlemek için evleniyorum mantığını artık bırakmamız gerekir. Rabbime kulluk için sağlığımı korumam lazım, onun için yiyor içiyorum. Yerken içerken aldığımız tat da Rabbimizin bize ihsanıdır. Rabbimin bana verdiği görevi yerine getirmek için evleniyorum. Sevdiğim bir eş de vermesi Rabbimin fadlıdır. 

Her hareketimizde Rabbimizin rızası söz konusu olmalıdır, O bizim hiçbir şeyimizi zayi etmez.

Böylece kadınları evlenmeye zorlamak men edilmiştir. Evlenebilmeleri için her türlü imkânı hazırlayacağız ama onları evlenmeye zorlamayacağız.

Erkeklere gelinirse, onlar apartmanı terk etmeli ve kendilerine iş aramalıdırlar. Evlenecek kadar kazanmalıdırlar. Onlara bu farzdır.

فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ

Fa EinNa elLAvHa MiN BaGDi EiKRAvHıHınNa (Fa EinNa elLAvHa MiN BaGDi EiKRAvHıHınNa)

“Allah, onların ikrahından sonra”

Bu ayetin manasını kavrayabilmek için ben yine köyüme döneceğim. Oranın örfünü anlatacağım. Öncelikle hiçbir kadın bir erkeğe talip olmaz. Kadın erkeği bekler, kendisine talip olunur. Birisi bir kadına talip olduktan sonra artık ona başka erkek talip olmaz. Eğer iki erkek bir kıza talip olmuşsa aralarına kan girer veya talip olan erkeklerden biri orasını terk eder.

Genellikle kızı vermek isteseler bile birkaç defa elçi gelmedikçe kızı vermezler. Kızı verdikten sonra dört beş sene düğün olmaması için şart koşarlar. Bunlar normal evlilikler için konan şartlardır. Bazen köyde yüksek ailenin kızına yüksek ailenin oğlanı talip olur. Kız da ümitsiz vaka diye reddeder. Buna artık başka yüksek aileler de kız vermezler. Bu delikanlı ya kızı zorla alma durumundadır yahut orasını terk etme durumundadır.

Tarım topluluklarında terk etme zor olduğu için zorla kızı almaya çalışır. Erkek tarafı toplanır. Bir fırsat bulup kızı kaçırırlar. Onu dağa kaldırırlar. Eve götürmezler çünkü kız tarafı baskı yapar ve kanla da olsa ellerinden alır. Orada kadını zorlayarak evet dedirtmeye çalışırlar, ırzına dokunmazlar. Kadın kerhen de olsa ‘evet’ dediğinde imamı çağırırlar ve nikâh yaparlar.

Herkes seferber olur, ana babasını razı etmeye ve kıza ‘evet’ dedirtmeye çalışırlar. Bunun için genellikle o aileden bir kızı da öbür aileye verirler. Aralarında nizalı toprak varsa ona bırakırlar. Kadın da erkek tarafının güçlü olduğunu anlar ve artık “bu kocam olmaya layıktır” der ve çoğu zaman anne babası razı olmasa da ‘evet’ der.

İşte, cezalandırılmayan zorlama budur. Eğer kadın ‘evet’ demeden imam nikâh kıymadan ırzına tecavüz etse bunun cezası köyümde öldürülmedir. Biz bugün buna hadımlık cezası veriyoruz diyoruz; Akdemir’in önerisidir.

İşte, مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّikrah gerçekleşmişse, kadın korkmuş ve kerhen de olsa ‘evet’ demişse, bu nikâh geçerlidir ve tüm evlilik hukuku geçerlidir, dağa kaldırdığı için de ceza verilemez.

غَفُورٌ رَحِيمٌ (33)

ĞaFUvRun RaXIyMun (FaGUvLun FaGUvLun)

“Gafurdur rahimdir.”

Yani ikrah tamamlanmış kadın ikrahın sonunda ‘evet’ demişse artık ona ceza verilemez. Baştan kadın kaçar evlenmek istemezse onları zorlamayın diyerek bu töreyi takbih etti. Ama sonra da eğer başarmışsa ondan sonra gafur ve rahimdir diyor.

Bu ayete bundan başka bir mana verilebilirse gerçekten ilahiyatçılardan duymak isterim. Peygamberin bir sözü vardır, üç şeyde rıza aranmaz, irade yeterlidir; nikâh, talak ve biat. Usul kitaplarında bu konu çok geniş bir şekilde incelenmiştir. Rıza ve irade kavramları hukukun temelidir. Türkiye’de yaşayan kimse Türkiye yönetimini iradesiyle kabullenmiştir ama rızası yoktur. Ona itaat etmesi gerekmektedir. Bundan dolayı İslamiyet’te ekseriyet kararı yoktur ama anayasalarında kabul edilmişse ve ordu da  (halk da: Süleyman Akdemir) o anayasaya uyuyorsa biz de itaat ederiz. Ondan dolayıdır ki biz bugünkü yönetime rızamızla bağlı değiliz irademizle bağlıyız. Kim iktidar olursa biz ona itaat ederiz.

 

YORUM

Ekonomide rıza şartı arandığı halde yönetimde ve ailede neden rıza şartı aranmıyor? Yönetimde başkanlar hakem kararlarına uymak durumundadırlar. İktidarda kimin olduğu önemli değildir, adil olması yeterlidir. Çünkü yönetici hâkim değil hadimdir. Kim hakemlerin kararlarını eksiksiz uyguluyorsa iktidarda olmalıdır. Hakem kararlarına uymayan yöneticilere karşı hicret edilir, orada mahkemelere gidilir. Hakem kararlarına uyulmazsa savaş meşru olur. Cephede savaş halkın birbirini katletmesi anlamına gelir ki bu meşru değildir.

Evlilikte ise her kadının kendisine kayyumluk yapacak bir erkeği edinmesi onun hakkıdır. Bunun içindir ki çok evlilik Ebu Hanife’ye göre erkek hakkı değil kadın hakkıdır, kocasız kadına koca bulma hakkıdır. Rahim kadının değil Allah’ındır yani topluğundur. Kendisine evlenmeme hakkı tanınmış olmakla beraber zorlanarak da olsa evliliği kabul ettiğinde o evlilik meşru sayılmıştır.

Ayeti bir daha okuyun بَعْدِإِكْرَاهِهِنَّ beyanına dikkat ediniz.

Üçüncü binyıl uygarlığını kurarken Kur’an’ın bize öğrettiklerine uymak zorundayız.

Türkiye’de binlerce ilahiyat profesörü vardır; isterdim ki bizim bu seminer notlarını alıp baştan sonuna kadar okusunlar ve yanlışlarını ortaya koysunlar. Bunu ancak Hayrettin Karaman ve benzerleri yapabilirler ama yapmıyorlar.

Bana karşı çıkan arkadaşlarım olmuştur ama fikirlerimi eleştirmemişler, şahsımın hatalı olduğunu ilan etmişler, böylece toplulukta bana karşı olduklarını ilan etmişler ama dostluğumuz devam etmiştir.

Bu ayetin bize öğrettikleri vardır. Hukuk düzeninin işlemediği yerlerde askeri düzen devreye girer ve ona göre hareket edilir. Bu sebepledir ki biz bütün askeri müdahaleleri meşru saymışızdır. Osmanlı İmparatorluğu’nu askerler yıktılar, yıkılan imparatorluktan ülkeyi kurtardılar, dolayısıyla onları meşru iktidar saymamak olmaz. Yapılan inkılapların hepsi de yararlı olmuştur. Sonunda demokrasiye de onlar geçtiler.

مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ ifadesinin çok derin manaları vardır.

 

Öz Türkçe ile

“Ve evlenemeyecek kimseler, Allah onları kendi kazancından varlıklı edinceye dek yetinsinler. Sağ kolunuzda olanlardan sizinle yazışmak isteyenlere, eğer onlarda bir iyilik bilirseniz yazışın, Allah’ın size verdiği varlıklardan onlara verin ve kızlarınızı korunmak isterlerse yakın yaşayışın istekleri ile çabaya sıkıştırmayın. Kim sıkıştırırsa sıkıştırmasından sonra Allah örtendir yaşatandır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve nikahı vecd edemeyenler, Allah onları fadlından iğna edinceye kadar isti’faf etsinler. Yeminlerinizin malik olduklarından Kitabı ibtiğa edenlere, eğer onlarda hayr ilmederseniz onlarla mukatebe yapınız ve Allah’ın size ita ettiği malından onlara ita ediniz ve eğer tahassunu irade ederlerse feteyatınızı dünya hayatının a’razını ibtiğa etmek için biğaya ikrah etmeyiniz. Kim onları ikrah ederse, ikrahlarından sonra Allah gafurdur rahimdir.”

 

Va eLyaSTaGFiFi elLaÜIyNa LAv YaRCUvNa NıKAvXan XatTAy YuĞNıYaHuMu elLAvHu MiN FAWLiHIy Va elLaÜIyNa YaBTaĞuVNa eLKiTAvBa MinMAv MaLaKaT EaYMaVNuKuM Fa KAvTişBUvHuM EiN GaLiMTuM FIyHıM PaYRan Va EAvTuvHUM MiN MAvLı elLAvHı elLaÜIy EAvTAvKuM Va LAv TuKRiHUv FaTaYAvTıKuM GaLay eLBiĞAvEi EiN EaRaWNa TaXaöÖuNan LiTABTaĞUv GaRaWa eLXaYAvTı elDüNYAv Va MaN YuKRiHHunNa FaEinNA elLAvHa MiN BaGDi EiKRAvHıHınNa ĞaFUvRun RaXIyMun

وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ (33)

 

***

 

وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْآيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ

Va LaQaD EaNZaLNAv EiLayKuM EAvYAvTın MüBayYıNAvTın (Va LaQaD EaFGaLNAv EiLaYKuM FaGILaTın MüFagGıLAvTın)

“Ve mübeyyin ayetleri size inzal etmişizdir”

آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ Kur’an’da iki defa geçmekte ve yalnız bu surede geçmekte, sıfat-mevsuf olarak geçmektedir. Bir yerde hal-sahibul hal olarak geçmektedir. آيَاتٍبَيِّنَاتٍ vardır ama مُبَيِّنَاتٍ yalnız bu surede geçmektedir.

İnsan biyolojik bakımdan evrimin son safhasında var edilmiştir. İnsandan daha üstün bir canlı var edilmeyecektir. Biyolojik evrim durmuştur, onun yerine insanlıkta sosyolojik evrim başlamıştır. Dolayısıyla peygamberler gelmiş, yeni kitaplar getirmişlerdir. İnsanın sosyolojik evrimi kıyamete kadar devam edecektir. Biyolojik evrim ise olmayacaktır.

Aile biyoloji ile sosyoloji arasına sıkışmış bir kurumdur. Evlilik müessesesi ile sosyolojik evrime uyabilmektedir. Ama doğal cinsi ilişki düzeni ile de insanlık biyolojik durumunu korumaktadır. İşte burada ayetler mübeyyinattır. Yani insanın biyolojik ve sosyolojik yapısını da Kur’an anlatmaktadır.

Kur’an’da maslahat yoktur. Allah hükmünü koyarken çağın modasına göre hükümler koymaz. Aile müessesesini çağın modalarına göre tanzim etmez, birileri kadını erkeğe eşit yapacak diye hükümlerini değiştirmez. İnsanın yapısına ne uygunsa o hükümleri koyar.

Başına وَلَقَدْ getirerek şimdi inzal etmekteyiz diyor. 1400 sene önceki inzalden bahsetmiyoruz, şimdi size inzal ettiğimizden bahsediyoruz diyor. نَزَّلْنَا demiyor, أَنْزَلْنَا diyor yani bir defa inzal ediyoruz. Kur’an bin senede bir inzal olunmaktadır, binler içinde tenzil edilmektedir. Çünkü yeniden ilimle tafsil edilecek. Bin sene sonra bizim içtihatlarımız onların sorunlarını çözmeyecektir.

مُبَيِّنَاتٍ nekre gelmiş, آيَاتٍ nekre gelmiştir. Aile kuruluşunun bazıları çağa göre değişecektir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları ancak bugün yapılabilmektedir.

Hep kurallara göre mana veriyoruz, işimize geldiği için bir mana vermiyoruz.

Ayetlerin mübeyyin olması müsbet ilimlere dayanmasından dolayıdır. Biyolojik, sosyolojik ve psikolojik kanunlar içinde aileyi anlatıyoruz. Siz kâinatı var etmediniz, siz erkeği var etmediniz, siz kadını var etmediniz. Eğer gücünüz yetiyorsa, laboratuvarlarda genetik mühendislik yapıyorsunuz, insanın gen haritasını size öğrettim, haydi, istediğiniz bir erkeği ve kadını var edin de görelim bakalım sizin dünyanız nasıl bir dünyadır. Size bilgi verdik, malzemeyi de veriyoruz. Daha bize ne kafa tutuyorsunuz. Bir sineği bile yaratamayacaksınız.

Geçmişte Usul ilminde yalnız illetler tespit edilmiş, hikmetleri anlayacak ve anlatacak müsbet ilimler yoktu. Bugün hikmetlerini de tespit edecek durumdayız. Usulü Fıkıh çalışmaları artık hikmetleri de içerecektir. آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ ifadesinin yalnız bu surede iki defa gelmesi bize bunu hatırlatmaktadır.

وَمَثَلًا

Va MaÇaLan (Va FaGaLan)

“Ve mesel olarak”

Kur’an’da anlatılan ve müçtehitlerin oluşturduğu Usulü Fıkıh ilimleri sizin için bir meseldir, bir örnektir. Siz Kur’an’ı kendiniz yorumlayacak ve yeni düzeni öyle kuracaksınız. Bu ayetleri varsayımlar üzerinde yorumlayacaksınız. Fransızlar böyle yaptı, Almanlar böyle yaptı demeyeceksiniz. İlmin verileri içinde aile kurumunun sorunlarını çözeceksiniz.

Marks bunu yapmaya çalışmıştır, evlilik ve aile müessesesini kaldırmış ve yerine kreşleri koymuş ama bizzat kendisi bile evlilikten vazgeçememiştir.

Bugünkü Cumhuriyet hükümetleri Marks kadar bile bir sistem sahibi değiller. “Fransa’da böyle, Rusya’da böyle; öyleyse bizde de böyle olsun.” diyorlar. Bu kadar ilkel mantık ve bu kadar gabi düşünce olur mu? Onlar bize örnek olacaksa “Fransa’da böyle” denmeyecek, “bu sonuç alındı” denecek ve sebep-sonuç ilişkileri ile açıklanacaktır.

مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ

MiNa elLaÜyUna PaLaV MiN QaBLıKuM (İiN ElLaÜIyNa Palav MiN FaGLiKuM)

“Sizden evvel huluv eden kimselerden”

Sizden önce huluv etmiş kimseler size mesel olarak anlatılmıştır.

Bunlar Kur’an’da anlatılan geçmiş kimselerdir. Onları öğreneceğiz ama Kur’an’ı anlamak için öğreneceğiz. Onların vardıkları sonuçlara biz varmayacağız. İki ekol var; onları öğrenmeden içtihat yapanlar, onların yaptıklarını yapmak isteyenler. Biz onları öğreneceğiz ama biz kendimiz için kendimiz içtihat yapacağız.

Bunları elli yıldır söyledim. Karşı çıktılar, Vahhabi dediler, Rafızi dediler. Benim bu önerimi İzmir’de benimseyen cemaat vardı. Erbakan buna katıldı, Adil Düzen böyle doğdu.

AK Parti hala direniyor. Bin senelik içtihatlarla devleti idare edemediği için Batı’ya teslim olmuş bulunmaktadır. Erdoğan hani faize şiddetle karşı idi. Şimdi faizsiz Adil Düzen pratik olmadı. Ben yazıyorum kimse okumuyor yahut okuyor ama ses çıkarmıyor.

وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (34)

Va MaVGıJaTan LielMutTaQIyNa (Va MaFGıLaTan LieLMuFTaGıLIyNa)

“Ve muttakilere mev’iza olmak üzere”

Evet, Kur’an bir ailenin nasıl olması gerektiğini anlatmaktadır ama emretmemektedir. Vasiyet değil, fariza değil, mev’izadır. Hüden li’l-muttakîn olan Kur’an bu sefer mev’izadır. Aile yapısını siz değiştiremezsiniz. Toplulukta en hassas konudur evlilik. Dolayısıyla merkezin bucaklara karışma yetkisi yoktur. Her bucak kendisi aile hukukunu oluşturuyor. Böylece farklı topluluklar oluşturuyorlar. Müminler de Kur’an’a göre bucaklar oluştururlar.

 

YORUM

Kur’an’a dayanarak Aşiret/ocak, Kabile/bucak, Kavm/devlet ve Nas/insanlık oluşturuldu. Beyt, Karye, Belde, Medine ve Mısr oluşturuldu. Sureler yorumlanırken bunlar göz önüne alındı. Yani biz bir şeyi savunurken, bir şeyi kendi kafamızdan koymuyoruz. Her şeyi Kur’an’ın öğretilerine dayandırıyoruz. Yanlış anlamış olabiliriz, hata yapmış olabiliriz ama biz kendi nefsimiz için uygun olanı içtihat etmiyoruz. Bize muhalif olanların bizim eksikliklerimizi görmeleri ve tamamlamaları gerekir. 

Suriye Anayasası neden İsviçre’de hazırlanıyor? Defalarca AK Parti’ye önerdik; İstanbul’da İran, Türkiye, Irak ve Suriye bir heyet kursun ve bunlar anayasa hazırlasın dedik. Hayır! Sermaye yeni sömürü anayasasını hazırlayacak ve belki bir iki asır daha Suriye’yi onunla sömürerek yönetecektir.

Siz bu seminerleri okuyanlar, sabredin. فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا(Muhammed, 47/18), şartları gelmiştir. Yakında Kur’an’ın dediklerinin bir bir olmuş olarak göreceksiniz. Kur’an’a uyanlar kurtulacak, Kur’an’a uymayanlar helak olacaklardır. Bunu hislerimle değil ilmimle söylüyorum. Varsa hatam, onları dinlemeye her zaman ve her yerde hazırım.

Kur’an’ı dinlemeye devam edelim, bakalım ne diyor…

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Biz size açıklayıcı kanıtları, sizden önce geçmiş olan kimselerden bir anı ve korunmak isteyenlere öğüt indirmişizdir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Biz size mübeyyin ayetleri, sizden evvel huluv eden kimselerden bir mesel ve muttakilere mev’iza inzal etmişizdir.”

 

VaLaQaD EaNZaLNAv EiLayKuM EAvYAvTın MüBayYıNAvTın VaMaÇaLan MiNa elLaÜIyNa PaLaV MiN QaBLıKuM Va MaVGıJaTan LieLMutTaQIyNa

وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (34)

 

İstanbul; 23 KASIM 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
24.11.2019
08:09

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1039

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1039. Hafta - 23 KASIM 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1039. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

BİLGİ: Süleyman Hoca bir müddet haftalık yorum yazmayacak!

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

S.O.S.yal tufan var, Kur’an çözümleri de var…

… … …

S.O.S.yal tufan var, Kur’an çözümleri de var-6

S.O.S.yal tufan var, Kur’an çözümleri de var-7

Beş yıl planlanacak ve 25 yıla ışık tutulacak…

Reşat Nuri EROL

 

***

 

NUR SÛRESİ- 8. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1) الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (2) الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (4) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6) وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7) وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8) وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10) إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11) لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُبِينٌ (12) لَوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَئِكَ عِنْدَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ (13) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (14) إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمٌ (15) وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ (16) يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ (17) وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (18) إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (20) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21) وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (22) إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (23) يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (24) يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ (25) الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُولَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (26) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (27) فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِنْ قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (28) لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ (29) قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ (30) وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (31)

 

***

 

وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (32) وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ (33) وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (34)

 

***

 





Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4553 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3420 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3830 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3249 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3132 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3260 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6128 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4607 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3521 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3021 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3178 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4052 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3593 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3940 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4001 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4032 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3854 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 2907 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3719 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3095 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4466 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3344 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4496 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4282 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3630 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4252 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4595 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4175 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 3938 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 3849 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 3793 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4565 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3500 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 2996 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4639 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3664 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4458 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3203 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3058 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4491 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4922 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 3851 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3367 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 3814 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4031 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3548 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3601 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3654 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4031 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8441 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53


© 2024 - Akevler