Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1027
Müminun Suresi Tefsiri 78-83. Ayetler
24.08.2019
2571 Okunma, 1 Yorum

MÜMİNUN SÛRESİ- 11. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ (78) وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (79) وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (80) بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ (81) قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (82) لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (83)

 

***

 

وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ

Va HuVa elLaÜIy EanŞaEa LaKuMu (Va HuVa elLaÜIy EaFGaLa LaKuM)

“Ve O sizin için inşa edendir”

Bundan önce “Yoksa sen onlardan harç mı istiyorsun? Rabbinin haracı hayırdır ve o rızık verenlerin en hayırlısıdır” demişti. Şimdi burada ona atfetmekte “Ve O sizin için edendir” demektedir. Bize rızık vererek bir canlı olarak bedenimizi yaşatmaktadır ama asıl biyolojik varlığımız üzerinde bir şeyler daha vermiştir. Şimdi ona atfederek onları anlatacaktır.

وَهُوَ ile zikrettiği ayetler gelmektedir. Ayetin içindeki وَهُوَ ifadesine ayeti atfetmektedir. Oradaki وَ harfi hal vavıdır, O hayru’r-razıkin iken onlar bu rızkı kabul etmiyorlar anlamındadır. Sahibul hal mahzuftur. Buradaki وَ atıf harfidir.

Dışarıdan aldığımız besinleri iki şekilde değerlendiririz. Bir; yaşamamız için gerekli enerji olarak kullanırız, diğeri artanla bedenimizin yapısını oluştururuz. İnsanın bedeni bir yapı gibi tuğlalardan oluşmuştur, parçalar birbirine eklenerek yapı meydana gelir. Buna inşaat diyoruz. İnsanın gözü, kulağı vardır, bunlar inşa edilmiştir. Bu biyolojidir ama göz ve kulağın insanda oluşturduğu kavramlar biyolojik değildir, ruhidir ve ilahidir.

“Sizin için/لَكُمُ” demek suretiyle göz veya kulağın bizden ayrı olduğunu ifade etmiştir. “Lam” temlik içindir. Bir şey kendisine malik olmaz. O halde bizim varlığımız bedeni değildir, bedenin ötesinde bir varlıktır.

السَّمْعَ

elSaMGa (elFaGLa)

“Sem’i”

Asıl idrak eden ve kavrayan ruhtur. الْأُذُنَ demiyor da السَّمْعَ diyor. Kulak sesleri alır ve beyne iletir. Beyin onu değerlendirir ama beyin kavramları oluşturmaz. Kavramı oluşturan beynin ötesindeki bendir. O nefis değildir. Nefis ruhun biyolojik yapısıyla ilişki kuran özelliktir. Beden hayat ile insan ruhu ile ilişki kurar. Ruh da nefis ile ve beden ile ilişki kurar. Bunlar dörtlü çift oluştururlar.

Duyulan seslere verilen manalardır. ‘Ahmet’ dediğim zaman duyduğum ses ile sesle alakası olmayan bir varlığı anlarım. Bu manayı topluluk yüklemiştir, yani sem’ sosyaldir, bir topluluğun oluşturduğu ortak kavramlardır. Bunun için müfret gelmiştir. Baştan zikredilmiştir, diğer kavramlar buna atfedilmiştir.

Kâinat bir bütündür. Dil sayesinde kâinat değişik varlıklar haline dönüşmüştür. ‘Ankara’ diye bir şey beynimizin dışında yoktur. Beynimiz onu icat etmiş ve ona ad vermiştir. Bu sayede her birimizin beyninde ayrı dünya oluşmuştur ve beyinlerimiz işbirliği yaparak bir fikri âlem oluşturmuştur. Türkler başka ses grubu anlasalar başka bir ses grubu kullansalar da kavram ortaktır, kelimeler oluşmuştur. Duyulan ses dizisi çizgiseldir, tek boyutludur. Onun oluşturduğu kavramlar ise mekân dışıdır, zaman dışıdır yahut çok boyutludur.

وَالْأَبْصَارَ

Va elEaBÖAvRa (Va eLEaFGAvLa)

“Ve basarları”

الْأَعْيُنَ demiyor da الْأَبْصَارَ diyor.

Göze gelen ışık 01’lere dönüşür, beyinde değerlendirilir ve ruha gider. Basar iki boyutlu olarak görür ama onu çok boyutlu olarak algılar. Seste de yön ve uzaklıkla hız vardır. Gözde de alan ve derinlik algısı vardır. Göz ve kulak bunları çift olması ile sağlar. Sağ kulağa gelen dalga ile sol kulağa gelen dalga arasında fark vardır. Kulaklar bu sesi değerlendirerek yönünü ve uzaklığını tayin ederler. Yön ve uzaklık bugün bilgisayarlarla tayin edilmektedir. Bunu biyolojik açıdan evrim olarak izah edersiniz. Tayin edenler yaşadı, tayin edemeyenler elendi diyemezsiniz. Öncelikle tayin bir tesadüfler işi değil bir hesap işidir. Öyle kendiliğinden tesadüflerle oluşma iddiası tutarsızdır.

الْأَبْصَارَ çoğul gelmiştir, çünkü kişiler arasında ortak basar yoktur. Basar üzerinde kavramlar oluşmamaktadır, insan dile dönüştüremediği bir şeyi kavrayamamaktadır. Herkesin basarı kendisine aittir. Ortak kavramlar kişide oluşmuştur.

وَالْأَفْئِدَةَ

Va eLEaFEiDaTa (Va elEaFGıLaTa)

“Ve fuatları”

فَوْد ekmek somunudur.

Beyin ona benzediği için o adı almıştır. Beş duyudan ve iç duyulardan gelen 01’ler orada değerlendirilmekte, kelimelere dönüşmekte ve hafızalara yerleştirilmektedir. Bugün bilgisayar sayesinde beynimiz çok iyi bir şekilde kavranmaktadır. Ancak gerek أَبْصَار gerek أَفْئِدَة ruha fiziki olarak gitmektedir. Her ikisi de çoğul olarak gelmiştir.

İnsanda fiziki olmayan dört meleke vardır; acı tatlı, bilinç, yapma irade, tercih. Doğada tercih yoktur. İnsan tercih etmektedir. Bir de görüşmeyen ben ve siz birbirimize ulaşıyoruz. Bu fizikidir ama birbirimizi tanıyıp algılama ve borç alma ve verme rastlantı olmadığı gibi kurallı da değildir. Öyle olsaydı herkes her zaman aynı cevabı verirdi.

قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ(78)

QaLIyLan MAv TaŞKuRUvNa (QaLIyLan MAv TaFGaLuvNa)

“Kalilen şükrediyorsunuz.”

Burada hazf vardır, fiilin yerine masdarı geçmiştir, قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَشَكَرْتُمْ شُكْرًاşeklindedir.

Şükretmek Türkçedeki teşekkür anlamında değildir, kavil değil ameldir.

Sahip olduğunuz imkânları yerinde kullanacaksınız. Allah size ciğerler verdi, kanınızı temizleyin diye, temiz yaparsanız şükretmiş olursunuz. Sigara içer de onu zehirlerseniz küfretmiş olursunuz. Allah size ilim verdi ise onu değerlendireceksiniz, böylece şükretmiş olursunuz. Yani şükretmek demek onu kullanarak gayesinde harcamak demektir.

İnsana verilen imkânlar çok fazladır, çok azını kullanıyoruz. Âdem zamanında kullandığımızın belki on mislini kullanıyoruz ama bizim kullandığımız basar olarak organ binde bir bile değildir. Bugünkü ulaşılan uygarlık burada zikredilen sem’, basar ve ef’idedir. O imkânların karşılığını yerine getirmiyoruz.

Buradaki (لَكُمُ) Küm zamirinin işaret ettiği, insanlıktır, tüm insanlardır. Sem’, ebsar ve ef’ide ise kişilere verilenlerin yanında insanlığa verilenlerdir. İnsanlık belli imkânlara ulaşmıştır, tarihte inşa edilmiştir.

 

YORUM

Allah bize sağladığı biyolojik imkânların ötesinde ruhi ve içtimai imkânlar da sağlamıştır. Bu sayede uygarlaşıyor ve gelişiyoruz. Görevimiz bunları değerlendirmektir.

Nasıl bir dünya oluşacaktır?

İşçilik döneminin, ilkel dönemin insanı ile ortaklık dönemine geçen insanın semi’ ve basarı çok ileridedir. Gelecekte semt kooperatifleri sayesinde hicret demokrasisi en yüksek seviyede çalışacaktır. İsteyen istediği semte hicret etme imkânını bulacaktır.

Biz Süleyman Akdemir’in sorumluluğunda kurduğumuz inşaat ortaklığında yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını yapıp yatırım yapmak isteyenlere satacağız. Bunlar bizim gibi cihad yapan kimseler olmayacaklardır. Bunlar müellefe-i kulub olacaklardır. Kira payından yararlanmak için ortak olacaklardır. Apartmanları çalışmada ve yaşamada anlaşabilenlere cirodan kiraya vereceğiz, onların yönetimine ve yaşayışına karışmayacağız. Bu semt apartmanlarında istedikleri gibi yaşayacaklardır, mezhepleri ve dinleri ne olursa olsun burada yaşayacaklardır. Bu sağladığımız laik imkândan biz de yararlanacağız. Kendi anlayışımızdaki İslamiyet’i yaşayacak, şeriatın istediği bir site oluşturacağız. Bu sitenin başarılı olması sonucunda diğer apartmanlar onun tarafına meyledeceklerdir, elli sene sonra kimin içtihatlarında isabetli olduğu ortaya çıkacaktır.

Şimdilik bu siteleşmeye kulak vermeyen Bediüzzaman ve Süleyman Tunahan cemaatleri semt kooperatiflerine dönecekler ve yarışacaklardır.

 

Öz Türkçe ile:

“O sizin için işitmeyi, görmeyi ve kavramayı diken kimsedir. Ne de az değerlendiriyorsunuz.”

Kur’an kelimeleri ile:

“O sizin için sem’i, basarı ve ef’ideyi inşa eden kimsedir. Kalilen şükrediyorsunuz.”

 

Va HuVa elLaÜIy EaNŞaEa LaKuMu elSaMGa Va eLEaBÖAvRa Va eLEaFEiDaTa QaLIıLan MAv TaŞKuRUvNa

وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ (78)

 

***

 

وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ

Va HuVa elLaÜIy ÜaRaEaKuM Fıy eLEaRWı (Va HuVa elLaÜIy FaGaLaKuM Fıy eLFaGLı)

“Ve O sizi arzda zer’ eden kimsedir”

Hayru’r-razıkin olan, bize sem’i ve basarı inşa eden kimse arzda bizi zer’ etmiştir.

Arz dediğimiz zaman yeryüzü anlaşılmaktadır. İlerde gezegenler de arzın şümulünde olacaklardır. Bugün ise Mekke’nin bulunduğu gezegendir. Kur’an burada nazil olmuştur.  Buranın dışındaki gezegenler yeryüzü gibi yaşamaya elverişli değildir. Ancak insanlar teknoloji kullanarak oraları yaşanacak hale getireceklerdir. Uzay uygarlığından önce deniz uygarlığı vardır. Henüz karalar da dolmamıştır, dolayısıyla üçüncü binyıl uygarlığı da yine kara uygarlığı olacak yani Kur’an’ın tam uygulanması yine kara uygarlığında olacaktır.

ذَرَّةtoz demektir. ذَرْء ise küçük tohum demektir. Mastar olarak saçmak, dağıtmak anlamlarına gelir.

ذ işaret sesidir, ر tekrarı ifade eder, ء gücü gösterir. 

Yeryüzü insanlık için var edilmiştir.

Önce canlılarla doldurulmuş, sonra insan yaratılmış, canlılar yeryüzünde yayılmışlardır. İnsanlar da canlılar arasında yayılmışlardır. İnsanlık yeryüzünün karalarının büyük çoğunluğunu, hemen hemen tamamını ancak yirminci asırda kullanılır hale getirmiştir. Bugün sera tarım teknolojisi bilinmektedir. Güneşin geldiği her yer tarıma elverişlidir. Kutuplarda senenin yarısında güneş gelmez ama diğer yarısı 24 saat güneşli olur.

Şimdi teknolojiyi kullanarak en büyük saat/güne çıkmalıyız ve insan sayısı olabileceği kadar olmalıdır. Üçüncü binyılın sonunda sanıyorum karalarda tam yararlanma sağlanmış olacaktır. Denizlerde iskân dördüncü binyılda olacaktır.

Bu hususta Kur’an’da bir delile henüz ulaşamadım yani ne zaman uygarlık denizlere varacaktır ne zaman gezegenlerde insanlar yaşamaya başlayacaklardır, bilemiyorum.

وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (79)

Va Ei LaYHi TuXŞaRUvNa (Va EiLaYHi TuFGaLUvNa)

“Ona haşr olunacaksınız”

حَشَرَة bir araya toplanıp hareketli halde bulunan küçük böceklerdir. Sonra toplanma ve dirilme anlamları kazanmıştır.

حشر Kur’an’da 43, حصل 1 defa geçer. Toplam 44 (22*11) eder.

Arzda sizi saçtı, sonra O’na toplanıyorsunuz.

Âdem’i yarattı, çoğaldılar ve yayıldılar. Avcılık döneminde avın peşine takılarak denizleri bile aşarak yayıldılar. Yeryüzünü doldurdular. O zamanki imkânsızlıklar içinde buluşup birlik sağlayamadılar. Ayrı ayrı topluluklar oluşturdular. Sonra geliştirdikleri teknoloji sayesinde birbirleriyle artık buluşuyorlar. Bu durum “O’na haşr” olarak ifade edilmiştir. Yani artık birleşme zamanıdır.

Yeryüzü bir bütün olarak parçalanmıştır. Kıtalar bölgeler, iller ilçeler ve semtler, insanlar aileler olarak çoğaltılmıştır. Özel mülkiyetle yeryüzü parçalanmıştır. Her bir parselde birer aile veya insan yerleştirilmiştir. Bu geçmişte olmuştu. Şimdi ise toplanma zamanı gelmiştir. Kişiler aileler olarak aşireti ve ocağı oluşturuyorlar. Ocaklar semtler olarak bucakları oluşturuyorlar. Bucaklar ilçeler olarak illeri oluşturuyorlar. İller bölgeler olarak ülkeleri oluşturuyorlar. Ülkeler kıtalar olarak insanlığı oluşturuyorlar.

Bir olan yeryüzü parçalanıyor ve özel mülkiyetle ayrı varlıklar oluyor.

Ayrı ayrı olan fertler topluluk olarak birleşip tek varlık oluyorlar.

 

YORUM

İnsanlar diğer canlılar gibi ayrı ayrı yaratıldılar, tek başlarına yaşamaya başladılar. 60 bin senelik oluşma çağında uygarlaşmaya başladılar yani birlikte yaşamaya başladılar. Köyler oluştu, kentler oluştu. İmparatorluklar oluştu ve dağıldı. Bugünkü duruma gelindi.

Uygarlaşma demek ayrı ayrı varlığınızı korursunuz ama birlikte yaşarsınız demektir. İnsana has olan bu özellik sayesinde tüm dünyada tek bir varlık var, o da insanlıktır. Diğer canlılar da gruplar halinde yaşarlar ama iki grup arasında bir ilişki kurulmaz. İki arı kovanı arasında bir ilişki yoktur. Amerika’daki bir ormanlıkla Türkiye’deki bir ormanlık arasında bir ilişki yoktur. Oysa insanlık hem ayrı ayrı yaşamaktadır hem de yek vücuttur.

Semtlerin her biri tam bağımsız birer oluşumdur, kendileri üretir kendileri tüketirler. Ürettiklerinin bugün tamamını dünyaya satmaktadırlar, ihtiyaçlarını da dünyadan almaktadırlar. Her semt adeta tüm insanlığın hücresidir. Yollar kan damarlarıdır. Haberleşme sinir sistemidir. Tüm yeryüzü insanlık olarak tek varlıktır. Diğer canlılardan farklı olarak bu canlının ara kademeleri vardır, bucak ve ülke ocakları insanlığa ulaştıran canlılardır.

Üçüncü binyıla girerken bu varlık henüz tam olarak organize olmamıştır çünkü bunu sağlayacak olan imkânlara yeni kavuşmuştur.

Bizim yaşadığımız dönem bu dönemdir. Bu ayet bize bunu bildiriyor. 60 bin yıldır insanlar yeryüzüne dağıtılmış ve herkes kendi toprağında malik olmaya başlamıştır. Şimdiki hâlihazır zamanın dağınıklığı birliğe dönüşecektir. Herkes varlığını koruyacak ama aynı zamanda birlik sağlanacaktır.

Tarihin akışı bunu zorunlu kılmaktadır. Biz ‘bunu biz yapalım’ demiyoruz. Biz yapmayacağız, Allah yapacaktır. Başarısızlığımızın (ve başarımızın) sırrı budur.

Yalova Ar-Ge çalışmalarımıza katılanlar zarar etmediler. Allah belli imkânlar sağlamaktadır. İnşaatı biz yapmasak bile oraya katılanların haklarını ödeyecek durumdadır. Varlığımızı sürdürüyoruz.

Atölye çalışmalarımız ise sıkıcı ve sıkıntılı bir şekilde gitmektedir. Bir türlü ortaklık anlayışında çalışan ortaklarımızı getiremedik, ortaklık sistemini kavratamadık. Maddi imkânlarıyla ortaklığa katılan ortaklarımız bekledikleri başarıyı göremiyorlar.  Süleyman Akdemir’den başka bedenen katılan ortağımız da yoktur.

Benim nezrim vardır; siz maddeten desteklediğiniz takdirde ben de tüm bu sıkıntılara rağmen çalışmalara devam edeceğim.

Birileri gelir birileri gider...

Biz kimseye bunu şu zaman yapacağız diye vaat etmedik. Katılanları da zarara sokmadık ama beklediğimiz olmuyor. Siz sabrettiğiniz takdirde biz de sabırla devam edeceğiz. Allah bir gün, ‘meta nasrullah’ dediğimiz gün nusret edecektir.

50 sene evvel başladığımız girişimlere o zaman katılanlar; şimdi onları durgun görüyoruz. Onların çocukları da aynı beklemededirler. Gençlerden aramıza geleni göremiyorum. Herkes işçilik düzeninde çıkar aramaktadır...

 

Öz Türkçe ile:

“Ve sizi yerde saçan O’dur. O’na götürüleceksiniz.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve O arzda sizi zer’ eden kimsedir. O’na haşr olunacaksınız.”

 

Va HuVa elLaÜIy ÜaRaEaKuM Fıy eLEaRWı Va EiLaYHi TuXŞaRUvNa

وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (79)

 

***

 

وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ

Va HuVa elLaÜIy YuXYIy Va YuMIyTu (Va HuVa elLaÜIy YuFGıLu Va YuFGıLu)

“Ve O ihya eden ve imate eden kimsedir.”

İnsanın hücreleri sürekli olarak yenilenir. İnsan vücudu bir göl gibidir. Göle gelen sular nasıl bir taraftan girer öbür taraftan çıkarsa, karyeler beldeler var olur ve yok olurlar. Dirilme ve ölme sürekli devam eder. Topluluklar doğar, yaşar ve ölürler. Bu Kur’an’da çok açık olarak belirtilmiştir. Bunun ilk nazariyesini ortaya koyan İbni Haldun’dur.

Tarihte devletler doğmuş ve ölmüşlerdir, uygarlıklar doğmuş ve ölmüşlerdir. Bu ayetle bugün birinci Kur’an uygarlığının öldüğünü ve ikinci Kur’an uygarlığının doğmakta olduğunu bildirmektedir, işçilik döneminin öldüğünü ve ortaklık döneminin başladığını bildirmektedir.

İşçilik dönemi ölmekte, ortaklık dönemi doğmaktadır.

Kelimeler bile böyledir; doğarlar, yaşarlar, yaşlanırlar ve ölürler.

Bin sene evvel konuşulan Türkçenin yazılı belgeleri vardır, birçok kelime yeniden doğmuştur, birçok kelimeyi artık kullanamıyoruz. 10 bin sene sonunda bugünkü Türkçe de bambaşka bir Türkçe olacaktır. Sümerce de Türkçedir ama bugün kim anlayabilir?

وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ

Va LAHuUv iPTiLAvFu elLaYLı Va elNaHAvRı (Va LaHuv iFTiGALu eLFaGLı Va eLFaGAvLı)

“Ve leyl ve neharın ihtilafı da O’nundur”

Canlılarda ölme ve dirilme vardır. Cansızlarda ise ihtilaf vardır.

خَلْف ense demektir. Arkasından gelmek anlamındadır. Daha çok makamda bu anlamdadır. Bir görevi yüklenmek halife olmak demektir. Görevli anlamındadır. İhtilaf etmek demek göreve katılmamak demektir.

Kur’an’da  خلف127, خطو 5 defa geçer. Toplam 132 (22*3*11) eder.

İhtilaf kendi kendilerine ense olma manasındadır. Enselerin bir araya gelmesi yani sırt sırta olması. Beyinlerin ters yönde yönelmeleri anlamındadır. Gece gündüzün yerine, gündüz gecenin yerine geçmektedir. Böylece canlılarda denge oluşmaktadır. Belli zamanlarda belli işler yapmaktadırlar. Bu ihtilaf gece-gündüz ihtilafıdır. Benzer ihtilaf yaz-kış arasında vardır. Canlılar bu ihtilafın içinde yaşamaktadırlar.

لَيْل ‘madde’ ve نَهَار da ‘enerji’ olarak alınırsa, bu da maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşmesi durumudur. Kanatlarının bir tarafı beyaz diğer tarafı siyahsa, üzerine ışık düştüğü zaman pervane dönmeye başlar. Siyah tarafına düşen ışık maddeye dönüşür ve orada kalır. Beyaz tarafına düşen ışık ise çarparak geri döner pervaneyi ileriye iter. Pervane dönmeye başlar. Kömür yandığı zaman ışık ortaya çıkar, madde enerjiye dönüşmüş olur. Bu da leyl ve neharın ihtilafıdır.

Cansız varlıklardaki bu özellik canlı varlıkların var olmalarına imkân verir. Nasıl bir usta kapı ve pencereyi yaparken kullanacağı yere göre ona şekil verirse, Allah da madde ve enerjiyi var ederken canlıların yaşayacağı özellikleri ile onları var etmiştir. 

Gece-gündüz olması, yaz-kış olması, maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşmesi hep canlının var olması için oluşturulan özelliklerdir. İnsan da canlıdır. Canlılar da insan içindir. Dolayısıyla bunların hepsi insan içindir.

أَفَلَا تَعْقِلُونَ (80)

Ea Fa LAv TaGQıLUvNa (Ea Fa LAv TaFGaLUvNa)

“Akledemiyor musunuz?”

عِقَالdevelerin bir yere gitmeden çevrelerinde otlamaları için ayaklarına bağlanan halkadır.

Cümleleri birbirine bağlayıp bir sonuca varmak akletmektir. أَنْتَعْلَمُوا (Bilmeniz için) demiyor, لَا تَعْقِلُونَdiyor. Yani düşünün ondan sonra sonuca varın demektedir.

Her adım bir hedefe yönelmektedir. Her adımın bir gayesi vardır. Bu gemi bir yere doğru hareket etmektedir. Her çarkı, her pervanesi o hareketi desteklemektedir. Gemiyi yapmış, yola çıkarmış ama geminin hedefi yok, bir yere gitmiyor, boşluğa gidiyor diyebilir misiniz?

İnsanlık 60 bin yıllık geçmişi ile buraya kadar gelmiştir. Bir hedefi yok, bir yere varmak niyetinde değildir diyebilir miyiz? Gemide biraz daha gitmek için yakıt var, yakıt bitince gemi ortada kalacaktır, öyle mi? Bu gemiyi inşa edip yola çıkaranın elbette bir gayesi vardır. Yolcularını bir yere götürecektir.

 

YORUM

Çağımızın bir özelliği vardır. Diğer çağlardan farklıdır. İnsanlar bir yaratıcıya inanmış ve öldükten sonra dirilmeyi de her zaman beklemişlerdir. Çok az kimse nadir olarak bunun aksini iddia etmiştir. Ancak yirminci yüzyılda tanrısız bir dünyanın varlığı iddia edilmiş, kendi akıllarına göre inkârı tercih etmişlerdir. DNA’lardan oluşan zinciri keşfeden ilim adamları ihtimaliyat hesabını yapmış ve 10 üzeri 250’de bir çıkmış. Diyorlar ki “Bunun kendiliğinden olma ihtimali imkânsız ama biz yine de tanrıya inanmıyoruz!” Alenen küfrü ilan etmişlerdir.

Bu ayetler çağımıza hitap etmektedir, yeni içtihat sisteminin hâkim olacağı dönemdeki Sermaye’nin ürettiği küfrü hatırlatmaktadır.

Allah’ın varlığı aklen kesin olarak ispatlandığı gibi ahiretin varlığı da aklen sabittir. Kâinat gemisi bir yere doğru gitmektedir, yönü ve gayesi vardır. Bu ilmen sabittir. Sadece bugün ilim geminin gideceği yeri bilememektedir. Bunu da Kur’an’dan öğreniyoruz. Kur’an’ın Allah sözü olduğu ilmen sabittir.

Bugün gelişen matematik ve fizik sayesinde Hindistan’da çıkarılan bir afyon Amerika’da tanınmaktadır. DNA testi ile saç parçalarının hangi bedene ait olduğu bilinmektedir. Kur’an’ın da matematiği sayesinde onun kâinatı var edene ait olduğu bugün ilmen sabit olmuştur. Gemimizin nereye doğru yol aldığını oradan biliyoruz.

Bizim;

-Bin Dil Üniversitesi’ne ihtiyacımız vardır.

-Yayın organlarına ihtiyacımız vardır.

Gençlere bu gerçekleri anlatmalıyız. Gençlere önce müsbet düşünme mantığını kavratmalıyız. Ondan sonra o düşünce ile ahireti kanıtlamalıyız.

Sonra onlara; haydi, şimdi Kur’an ne diyorsa onu yapın demeliyiz.

Bir kız çocuğu babasının annesinin baskısından dolayı başını örtmektedir. O kızımız büyüdüğünde koca bulamadığı için başını örtme veya açma durumunda olmamalıdır, Allah’ın emridir diye başını örtmelidir.

Gençlerimizi buna inandırmak için biz beş vakit namazımızı birlikte kılmalı ve ilmi çalışma yapmalıyız, onlar da kendi istekleri ile bize katılmalıdırlar.

Numanoğlu Süleyman Karagülle’nin bir içtihadı vardır. Çocuk 7 yaşında namaz kılmaya başlar anne babası onu zorlamaz, kendi isteği ile namaza katılır, 10 yaşında namaz kılmayan çocuğunu namaz kılmaya zorlar; 15 yaşından sonra da artık zorlama yoktur.

Kur’an ehli tarafından da namaz ayeti bu şekilde yorumlanmıştır.

15 yaşından sonra kimseye zorlama yapılmaz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve O dirilten ve yaşatan kimsedir. Gece ve gündüzün yerlerini dönüştürmesi de O’nun işidir. Düşünmez misiniz?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve O ihya eden ve imate eden kimsedir. Leyl ve neharın ihtilafı O’nundur. Akletmez misiniz?”

 

Va HuVa elLaÜIy YuXYIy Va YuMIyTu Va LaHUv iPTiLAvFu elLaYLı Va elNaHAvRı Ea Fa LAv TaGQıLUvNa

وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (80)

 

***

 

بَلْ قَالُوا  

BaL QAvLUv (BaL FaGaLUv)

“Evet, kavl ettiler”

“Akletmiyor musunuz?” sorusuna cevap verdiler.

Evet, aklediyoruz ama sözümüzde yine ısrar ediyoruz. Kromozomu bulan kardeşlerin dediğini diyorlar. “Aklediyoruz ama biz yine de inanmıyoruz” diyorlar. İlim dünya işlerinde işe yarar, öldükten sonrası için veya Allah’ın varlığı hakkında ilim bir şey söylemez diyorlar.

Hıristiyanlar teslisi akılla izah edemeyince “Metafiziğin konusu başka, fiziğin konusu başkadır. Fizik yaratılıştan bahsetmez, yaratıklardan bahseder. Biz şimdi ne var ne yok onu biliriz. Kim yaptı, o husus ilmin konusu değildir.” derler. Burada biz aklımızı işletemeyiz. İşletiriz ama o işletmeye aklımız yani ilmimiz yetmez deriz. Öldükten sonra dirilme var mı yok mu onu bilemeyiz. İlimde de bilmediklerimizin varlığını iddia edemeyiz.

مِثْلَ

MiÇLa (FiGLa)

“Misli”

Çamurdan yapılan ve bir şeye benzetilen nesne, heykeldir. Dengi, benzeri anlamına da gelir. Eş manası da taşır. عَدْل ağırlıkla birbirine eşit olan demektir. شَبِيه görünüşte birbirine benzer olandır. مِثْل ise fonksiyonda, işte ve yarayışta birbirine benzer olandır.

أَمْثَال kelimesi hem مِثْل hem de مَثَل in çoğuludur. Muzaf olarak gelince مِثْلkelimesinin çoğulu olur ve ‘benzer’ anlamına gelir, tek gelince مَثَلkelimesinin çoğulu olur ve ‘örnekler’ anlamına gelir.

Kur’an’da مثل 169, متن 3 defa geçmektedir. Toplam 172 (22*43) eder.

م enginliği, ث dağılmayı, ل belirliliği ifade eder.

 مَا قَالَ الْأَوَّلُونَdemiyor, مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ diyor. Eskilerin söylediği tam olarak bunların söylediğideğildir.

Onlar bugünkü müsbet ilimleri bilmiyorlardı. Bugün ilmen sabittir. Batılılar şoktadırlar. Müsbet ilim onları yarı yolda bırakmıştır. Beklediklerinin tam tersine varmışlardır.

Marks evliliğin suni olduğunu, insanların icat ettiğini, hayvanlar gibi rasgele çiftleşmek gerektiğini ileri sürmüştür. Güya varsayımını doğa kanunlarına dayatmıştı.

Oysa evlenme yani bir dişinin yalnız bir eşle eşleşmesi ilkesi bugün biyolojinin temel kanunudur. Çiçekler kendi kendilerini döllemezler. Farklı zamanlarda olgunlaşır, böcek ve rüzgârla başka çiçekleri döllerler. Bu evlenmedir. Arılar kendi kovanlarındaki arılarla yani ana arı ile çiftleşmezler, uçarlar ve başka kovanın arısını döllerler. Yani biyoloji ilmi Marks’ı tam olarak yalanlamıştır.

مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ (81)

MAv QAvLa eLEavVaLUvNa (Mav FaGaLa eLEaFGaLUvNa)

“Evvelkilerin kavl ettikleri”

Yahya Kemal Beyatlı ne diyor?

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile

Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

 

Başka bir şiirde ne diyor şair?

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden

Birçok seneler geçti dönen yok seferinden.

 

Çelişki içinde, evvelkilerin esatiridir bu, dirilmeyi istiyorlar ama ümitleri yok.

Oysa bugün yeniden dirilme ve insanların hesaba çekilmesi müsbet ilmin bütün verilerine uygundur.

Sigara içtiğimiz zaman kanser oluruz. Doğa yanlış yapanları zaten bu dünyada cezalandırıyor. İyilerle kötüler bir olur mu? İş yapanla yapmayan aynı kefeye konabilir mi?

 

YORUM

Günümüzde okullar öğrencilere bir şeyler öğretmeme üzerine kurulmuştur. Necmettin Erbakan’ın ifadesiyle, temel mefhumların verildiği şeyler öğretiliyor ama insanı düşündüren hikmet dersleri verilmemektedir. Oysa çocuk önce anne babasından ve çevresinden Hak ve zulüm kavramlarını öğrenmelidir. İyilik yaparsam iyiliği hak ederim, kötülük yaparsam kötülüğü hak ederim. Bunu daha yedi yaşında duyacak ve yaşayacak. Hakkın mükâfatlandırılacağını, zulmün cezalandırılacağını çocuk aklından çıkarmayacak. Hep hakkı arayacak. Böyle bir ortamı oluşturmamız gerekir.

Bugün dindar aileler çocuklarını inandıracaklarına baskı yapıyorlar. Çünkü kendileri de inanmıyorlar. Sadece moda Müslümanları olma durumu içindeyiz. Gerçekten iman kolay değildir, insanın elinde değildir. Bunun için insanlar müslim olmakla mükelleftirler, hemen mümin olmazlar. Müslim aklen kabul edip ona göre hareket etmedir. Mümin ise aklen kabul edip ona göre isteyerek ve uygulayarak yaşamadır. Bize göre bu da ancak yüz lojmanlı işyeri evlerinde günde beş defa toplanıp dağılındığı zaman sağlanır.

Ahirette kimin cennete gideceğini bilemeyiz.

Ama dünyada başarılı olacaklar yüz lojmanlı işyeri apartmanına taşınarak Allah’ın emrettiği şekilde günde beş defa toplanmak suretiyle kendilerini eğitenler olacaklardır. Bir toplulukta farklı yaşayamazsın, ister istemez siz ve çocuklarınız topluluk kurallarına uyacaksınız. Bundan dolayıdır ki Allah hicret etmeyi emretmiştir. Çocuğunu İslamiyet’e zorlamayacaksın, çocuğunu İslami bir topluluğa getireceksin.

İzmir Akevler denemesi bu hususta başarısız oldu. Görünürde Müslümanları bir araya getirdik. Başlangıçta iktidarın zorlamasından dolayı direnme vardı. Herkes İslami hareket ediyordu. Başörtüsünü serbest bırakan baskı kalkınca aile içi baskı da kalktı. Sonuçta İzmir Akevler’deki hayat diğer sokaklardan farklı olmadı, olamadı.

İki kişi bir araya gelince cemaatle namaz kılınacak. İslam’ın ve İslam nikâhının alameti olan başörtüsünü kızlar kendi istekleri ile örtecek. İlahiyat öğretmenlerinin bunun üzerinde durmaları gerekmektedir.

Akevler’deki derslere ve namazlara ailece devam etmeliydiler ama maalesef bir tanesi bile katılmadı. İzmir Akevler Sitesi sıradan bir site haline geldi. Artık bugün kimse çocuğunun cennete gidip gitmeyeceği üzerinde durmuyor, sadece sınıfı geçip geçmediğine ve memur olup olmadığına yönelmiş durumda.

Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında yerleştirilirken bu hususa dikkat edilmelidir. Kur’an düzenini kabul edenler bir apartmanda yer almalıdırlar. Eşleri İslami hayat istemiyorlarsa onları başka bir apartmanda yerleştirmelidirler. Kendileri ikinci eş bulup İslami hayatı yaşamalıdırlar. Ceza kanununda nasılsa ikinci evlilik suç olmaktan çıkmıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Evet, onlar daha öncekilerin dediklerinin benzerini dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Evet, onlar evvelkilerin kavl ettiğinin mislini kavl ettiler.”

 

BaL QAvLUv MiÇLa MAv QAvLa eLEavVaLUvNa

بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ (81)

***

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Buradaki zamir bugün söyleyenlere gidemez çünkü وَقَالُوا  olarak gelirdi o yüzden geçmişte söyleyenlere gidebilir. Tekrar edilmesi şimdikilerin söylediği olduğu içindir. Bunlar onlara benzer sözü söylediler olmuş olur. Allah şeytanı ve kâfirleri ve insanları yaratmış ve onların söyleyeceklerini de belirlemiştir. Bunu haber vermektedir.

Diyebilirsiniz ki madem belirlemiştir o halde neden azab etmektedir?

O rolü almaları ve onların onu söyleyeceği belirlenmiştir ama kimin söyleyeceği ve o göreve kimin tabi olacağı belirlenmemiştir. İsteyenler o tarafta, isteyenler bu tarafta olabilir.

Ya hiç kimse söylemezse ne olur?

Allah başka söyleyecekleri var eder veya o toplulukta o söylenmemiş olur.

Diyelim ki bugünkü insanlar çağın ilimleriyle hakkı buldular, herkes ahirete inandı, hiç söyleyen olmadı. Kur’an yanlış haber vermiş olmaz, haber verilenler söyleyen topluluklar için olmuş olur bu ayet. O zaman bu ayet müteşabih olur.

أَئِذَا مِتْنَا

Ea EiÜAv MiTNAv (Ea EiÜAv FaGıLNAv)

“Biz mevt olduğumuzda”

Herkes mevt olacağına inanıyor.

Oysa ben 92 yaşımdayım ama mevt edeceğime dair bende bir alamet görmüyorum ancak mevt edeceğimi -hem de birkaç sene içinde- biliyorum.

Neye dayanarak biliyorum?

Çünkü benim gibi olanlar hep mevt olmaktadır. Toplulukta bunun aksini söyleyen yok. On milyar insandan hiçbiri çıkıp da ben bin yaşımdayım demiyor.

Bunun dışında benim öleceğime dair kanıtım yoktur.

Ölümle yok olduğunu da kimse kabul etmemektedir.

Mustafa Kemal ölmüştür. O eğer şimdi yoksa ve ilerde de olmayacaksa, ona hakaret etmek neden suç olsun? O yaptıkları ile varlığını sürdürmektedir.

Herkes anne babasının varlığını bilmekte ve ona göre davranmaktadır.

أَئِذَا kelimesi öleceklerine inanmadıklarını ifade eder.

Mademki dirilmeyeceksin neden ölüyorsun?

وَكُنَّا تُرَابًا

Va QunNAv TuRAvBan (Va FaGaLNAv FuGAvLan)

“Ve biz turab olduğumuzda”

تُرَاب topraktır. طِين de topraktır. Biri organikten dönüşme toprak, diğeri organik olmayan topraktır. كُنَّاطِينًاdiyeceklerine كُنَّاتُرَابًا  demektedirler. Onların söylemleri de sezi bilgisine dayanıyorsa, Allah öyle söyletiyorsa, o zaman تُرَاب canlıların çürümesinden oluşmuş topraktır, طِين ise kırmızı topraktır. 

İki çeşit toprak vardır

Biri kayaların aşınması ile oluşmuş olan topraktır, canlılar yaratılmadan önceki topraktır Bu طِين olmaktadır.

Diğeri ise canlıların ölmesi sonucu bedenlerinin oluşturduğu topraktır. Buna تُرَاب diyoruz. Yani DNA kalıntılarının bulunduğu toprak vardır.

Eski anlayışıma göre طِينbalçık, تُرَابçamurdu.

Bu ayetin yorumu ise aksini ifade etmektedir.  

وَعِظَامًا

Va GıJAvMan (Va FıGAvLan)

“Ve i’zam”

Kemikler de canlının artığıdır ama yapısı organik değildir, kalsiyum karbonattır. Organik moleküller saf kemikte yoktur. Burada وَharfi ile atfedince kemiklerin organik olmadığı da ifade edilmiştir.

Bunları halk söylüyorsa da Allah onlara böyle söyletiyor. Eğer insan mantığı bir şeyi ittifakla kabul ediyorsa o doğru demektir. Allah tüm insanları dalalete koymaz.

Yaratıcısız bir kâinatı insan beyni kavrayamıyor. Şirk şeklinde olsa da insan bir yaratıcıya inanıyor. İnkârcı Sermaye Tanrı’yı unutturunca halk kişilere tapmaya başlamıştır. Diktatörler işte böyle ortaya çıkar.

أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (82)

Ea EinNAv La MaBGUvÇÖUvNa ( Ea EinNAv La MaFGUvLUvNa)

“Meb’usun olacağız”

بَعْث görevlendirme anlamındadır. Biz cennete veya cehenneme giderken oraya sadece kalabalık olsun diye doldurulmuyoruz. Allah yaratıcılığını bu dünya yaratıcılığının daha ilerisine götürmek için bizi görevli kılıyor. Allah azim arşın rabbidir.

Bizim üç boyutlu uzayımız ve onun oluşturmakta olduğu dört boyutlu uzay dışında başka uzaylar da vardır, Allah o uzayların da rabbidir. Arş içinde milyar milyar uzayımıza benzeyen uzaylar vardır. Allah kendisi tektir ama yarattıkları çoktur. O’nun varlığı yaratıcılıkla kaimdir. Allah nasıl intihar edemezse, başka tanrıları da var edemez. Onun gibi Allah halıklık vasfını da tatil edemez. Ahiret halıkıyet vasfının zorunlu sonucudur. Halkıyetin şekli değişebilir ama halıkıyetlik kalkmaz. Nasıl biz tırnağa istediğimiz adı verebiliriz ama adsız onu ifade etmezsek, Allah’ın sıfatları da böyledir. Allah’ın sıfatlarında tagayyür yoktur.

Unutmamamız gerekir ki bütün bunlar zaman ve mekân içindeki düşüncelerimizdir. Zaman ve mekân dışı düşünmemiz mümkün değildir. Hakikat ise zaman ve mekân dışıdır.

Bu söylediğimi tam kavrayabilmek için çok boyutlu uzayı bilmek gerekir.

 

YORUM

İkinci Kur’an uygarlığına geçerken insanlık küfrün en şiddetlisini yaşamıştır. Putların bu derecede etkin olduğu dönem hiç olmamıştır. Karşılıksız Dolar’a bugün yapılan ibadet kadar ibadet başka hiçbir zaman yapılmamıştır. Ekseriyet oyuna gösterilen saygı kadar saygı cahiliye dönemi putları olan Latt’a veya Uzza’ya bile gösterilmemiştir.

Semt Bonoları bu putları paramparça edecektir.

Dolar, İbrahim Peygamber’in “Kırmayı bu yaptı” dediği çağımızın putudur. Önce Dolar diğer bütün ulusların paralarını yutar görünecek ama tam Dolar dünyaya hâkim oldu derken ve tüm paralar yerlere serilirken kendisi de sona erecek. İbrahim Peygamber’in kırmaya başladığı putları Muhammed Peygamber Kâbe’de kırarak tamamladı.

Asrımızın putları da inşallah İstanbul’da hatta Güngören’de kırılacaktır. Büyük Dolar putu da belki Washington’da gark olacaktır. Şerli ekseriyet oyu da CHP ile AK Parti’nin el ele vermesi ile hazırlanacak Kur’an anayasası ile son bulacaktır. Belki de bunlar Nuh kavmi veya Firavun orduları gibi gark olacaklardır.

İnsanlık yeniden Allah’a sözde değil de özde inanacaktır.

Erdoğan’ın Bursa konuşmasında baştan sonuna kadar doğrular vardır ama sigortası olmayan elektrik tesisleri gibidir. Bir gün kısa devre ile tümü kül olacaktır.

Yap-işlet-devret modeli ülkeyi farkına varmadan satmaktır. İmamoğlu seçiminde bunu ifade ettim. İkinci bomba şehir hastaneleridir. Onlar da yap-işlet modeli ile yapılıyor. Türkler hasta olurlarsa devletleri rahat edecektir, Türkler sağlam olurlarsa devletleri yıkılacaktır. Bu hata korkunç bir hatadır. Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu bunları anlayıp anlatmalı, bize katılmalıdırlar. Millî Güvenlik Kurulu’nda askerler bunu dile getirmelidirler.

 

Öz Türkçe ile:

“Öldüğümüzde toprak ve kemik olunca biz mi yeniden gönderileceğiz dediler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Mevt olup turab ve izam olduktan sonra biz mi ba’s olunacağız diye kavl ettiler.”

 

QAvLUv EaEiÜAv MiTNAv Va KUnNAv TuRAvBan Va GıJAvMan Ea inNAv La MaBGUvÇUyNa

قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (82)

***

لَقَدْ وُعِدْنَا

LaQaD VuGıDNAv (LaQaD FuGıLNAv)

“Vaat olunmuşuzdur”

Siz ey mollalar, papazlar, hahamlar, rahipler; söylüyorsunuz ama o söyledikleriniz yeni bir şey değildir, bize ve babalarınıza söylenenlerdir. Buradaki biz kelimesi ve bu vaatler bizedir ama eskidir. Biz bunları babalarımızdan çok duyduk.

لَقَدْ kelimesi eski vaadin hala sürdürüldüğünü ifade eder.

Biz ne yaptık? Liseleri böldük, laiklik adı altında perişan ettik. Türkiye’de medreseleri kaldırdık. Kur’an yazısını yasakladık. İnsanları içkiye, kumara, fuhuşa ve çalıp çırpmaya alıştırdık. Sizin vaat ettiklerinize artık şimdi kimse inanmıyor diyorlar.

نَحْنُ وَآبَاؤُنَا

NaXNu Va EAvBAvEuNAv ( NaXNu Va EaFGAvLuNAv)

“Biz ve atalarımız”

“İnsanları sömürmek için icat edilmiş hikâyelerdir bunlar. Öldükten sonra dirilme diye bir şey yoktur. Zevkince istediğin gibi yaşamak gerek. Aile yok, para-mal yok, peygamber-tanrı yok, kurallar yok; özgürüz, hürüz. Dinin esaretinden kurtulduk.” Derler.

Yirminci yüzyılın kâfirleri dışında zinayı meşrulaştıran herhangi bir uygarlık yoktur ama başaramadılar. Batı’da görünürde her şey serbesttir ama durum öyle değildir. Gençlerin arkadaşları vardır. Bir kız iki erkekle yaşamaz.

Kırgızistan’da bir kadın tanıdım. İki arkadaşı vardı. Biri Kırgızistan’da, diğeri Kazakistan’da. İki tarafın erkeği de bunu bilmekte idi. Onun dışında çift veya çok erkek arkadaşlar yalnız genelevlerde vardır.

İslamiyet’te arkadaşlık meşrudur ve evlilik hükmündedir. Mihir ile olursa İslam nikâhıyla, mihirsiz olursa muta nikâhıyla evliliktir ama bugünün etkin kimseleri okumuşlarına ve zenginlerine ‘metres’ adı altında ve başka şekilde fuhşu meşru saymaktadırlar.

هَذَا

HavÜAv

“Bu”

Buradaki هَذَا neye işaret etmektedir? Yani öldükten sonra dirilme vaadi, ahiret vaadi demektir. Neden işaret etmektedirler. Tüm dinler ittifak etmektedir. Öldükten sonra hayat vardır diyorlar. Şirk içinde olan dinler bile inkâr etmiyor. Sadece yirminci yüzyılın firavunları insanlığı bir asır içinde idlal ettiler.

مِنْ قَبْلُ

MiN QaBLu (MiN FaGLu)

“Min kabl”

قَبْلَنَا(bizden önce) diyebilirdi.

مِنْقَبْلُdemek belli bir zaman demek olur.

İşaret ettikleri peygamberlerdir. Yani peygamberleri tekzib ediyorlar, “Onlar yalan söylüyorlardı.” diyorlar. İnsanları kandırıp kendi hükümranlıklarını kurmak için tekrar dirilme ile kandırdılar. Din adamları krallarla anlaşarak insanlığı binlerce yıldır sömürüyorlar diyorlar.

Yirminci yüzyılda yaşayanlar, 1960’lardan önce böyle bir anlayış içinde yaşıyorlardı.

إِنْ هَذَا

EiN HAvÜAv

“Bu değil”

هَذَا tekrar edilmiş وَ atıf harfi getirilmemiştir. O halde birinci هَذَا ile bu هَذَا aynı olabilir, ayrı da olabilir. Yani sizin söyledikleriniz ve ilmen ispat ettikleriniz yeni değildir. Eskilerin getirdiklerini anlatıyorsunuz, yeni bir şey söylemiyorsunuz.

Oysa biz eskilerin söylediklerini söylüyoruz ama bugünkü ilmin verileri ile söylenenleri kanıtlıyoruz, onların söylediklerini nakletmiyoruz.

Onlar bize cevap vereceklerine ‘bunlar eski masallar’ diyerek konuyu değiştirmeye çalışıyorlar. Evet, öldükten sonra hayat vardır. Bugünkü ilimlerle bu sabittir.

a) Dört ve beş boyutlu uzay ile fiziken sabittir.

b) Bir şey varsa yok olmaz, değişmez kanun ile sabittir. Beden yok olmadığı gibi ruh da yok olmaz.

c) Ölüm yeni hayat içindir, yok olma değildir.

d) Mukaddes kitaplar Allah’ın sözleridir. İlmen ilahi söz oldukları sabittir.

O halde onların söyledikleri de kesindir.

Bu cümleler Türkiye okullarında söylenemiyor, kitaplarda yazılamıyor. Çünkü Sermaye izin vermiyor. Şu kadar yıllık AK Parti bunu bile değiştiremedi.

إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (83)

ilLAv EaSAvOıyRu eLEavVaLIyNa ( ilLAv EaFAvGIyLu eLEavVaLıYNa)

“Evvellerin esatirleridir.”

سَاطُورkasapların kullandığı satırdır, et satırıdır.

س mekânda diziyi, ط uyumluluğu,ر tekrarı ifade eder.

Kitap bağlayıcı kurallardır. Yazılı olması şartı yoktur. Sözleşme de kitaptır.

Mestur kitap ise yazılı kurallardır. Satır yazılanlar demektir. Türkçede satır ve sütun olarak ayrılır. Arapçada sütunlar da satırdır.

Satırlardaki kesiciliği nazarı itibara aldığımızda emredici yazılar demektir.

Evvelkilerin dayatması, yutturmacası diyorlar.

Evet, yirminci yüzyılın özelliği budur. Tevrat ve İncil’in tarihi yapısını inkâr ediyorlar, yazılı belge yok diyorlar. Bizzat Hıristiyanlar belge değil mi? Yazılı kitaplar belge değil mi? Bunu Kur’an’a söyleyemiyorlar. İlmen mümkün değildir ama Sermaye bunu da yapmakta, mütevatiren gelen Kur’an’ı bile nüzul sırasına göre dizerek belki bir gedik açarım diye çabalamaktadır. Hong Kong ekolü böyle bir ekoldür. Çalışmaları sona ermişe benziyor. Sesleri sedaları çıkmıyor. Finanse eden merkez umduğunu bulamadı, ekol başka limana yanaştı.

 

YORUM

Tarihte görülmemiş bir din düşmanlığı ortaya çıkmıştır. Belki elli milyona yakın insan inandığı için hayatını kaybetmiştir. Bu zulmü insanlığa Marksistler organize ettiler ve bir asra yakın, dünya üzerindeki zulüm devam etti.

Bunun kendi kendine olduğunu zannedenler vardır. Oysa öyle değildir. Ömrünü doldurmuş olan birinci Kur’an uygarlığının ortadan kalkması gerekirdi. Bir şeftali bahçesini dikerseniz beş-on sene sonra artık verimsiz hâle gelir, yenisini dikmeniz için onları kesmeniz gerekir. Sosyalizm ve kapitalizm eskimiş ve ömrünü doldurmuş olan şeriatları ortadan kaldırdı. İnsanlar önce dinsizleştiler. Artık insanların beyinleri ekime hazır hâle gelmiştir. Eskimiş olan şeriat ve ahlak kuralları yerle yeksan edilmiştir. Şimdi uygun ve sağlıklı tohumlarla yeni şeriatın yeşermesine hazırız.

Sosyalizmin kesip temizlediği batıl inançların yerine şimdi siz bu satırları okuyanlar gerçek Tevrat’ın, gerçek Kur’an’ın ve diğer ilahi kitapların çağımız insanına önerdiği şeyleri getireceksiniz. Bunun farkında olmayan arkadaşlarımız vardır. Hala faizli işçilik sisteminde bir şey olacağını sanıyorlar. Gençler ise hepten uykudalar.

Emin Özdemir ile Mücahit Bozbey arkadaşlarımız ortada yoklar.

www.akevler.org yazarları baygın durumda, ayıltmamız gerekir.

 

Öz Türkçe ile:

“Daha önce de bize ve atalarımıza bu söz verildi. Bu eskilerin dayatmalarından başkası değildir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Bu bize ve min kabl eblerimize de vaad olundu. Bu evvellerin esattirinden başkası değildir.”

 

LaQaD VuGıDNAv NaXNu Va EAvBAvEuNAv HavÜAv MiN QaBLu EiN HAvÜAv ilLAv EaSAvOıRu eL EavVaLIyNNa

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (83)

 

İstanbul; 31 Ağustos 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.09.2019
10:55

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1027

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1027. Hafta - 31 Ağustos 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1027. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

İNSAN, ARZ-TALEP VE KUR’AN-1

***

İNSAN, ARZ-TALEP VE KUR’AN-2

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Devlet ve Diyanet’ten bu kadar! Gerisi bizden-2

Ahmet Haluk Dursun’u anmak; gençlere öğütler

Devlet ve Diyanet’ten bu kadar! Gerisi bizden-3

Evet, gerisi bizden; kooperatifleşerek büyümek

Kadını koruma Kur’an’da; sadece Kur’an’da…

Kur’an’da çağımızdaki her sorunun çözümü var

Reşat Nuri EROL

 

***

 

MÜMİNUN SÛRESİ- 11. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2) وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (3) وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ (4) وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (5) إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (6) فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (7) وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (8) وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (9) أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ (10) الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (11) وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ (12) ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ (13) ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ (14) ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ (15) ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ (16) وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ (17) وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ (18) فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (19) وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْآكِلِينَ (20) وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (21) وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ (22) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (23) فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ (24) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ (25) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (26) فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (27) فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (28) وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ (29) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ (30) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ (31) فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (32) وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ (33) وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ (34) أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35) هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ (36) إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (39) قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ (42) مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43) ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44) ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45) إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46) فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47) فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48) وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49) وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50) يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51) وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ (52) فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ (53) فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ (54) أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ (55) نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ (56) إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (57) وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ (58) وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ (59) وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ (60) أُولَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ (61) وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (62) بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ (63) حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ (64) لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ (65) قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ (66) مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ (67) أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ (68) أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ (69) أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (70) وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ (71) أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ (72) وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (73) وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ (74) وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (75) وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ (76) حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (77)

 

***

 

وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ (78) وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (79) وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (80) بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ (81) قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (82) لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (83)

 

***

 





Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 2992 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3150 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4007 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3557 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3901 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 3963 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 3994 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3821 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 2878 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3688 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3070 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4430 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3311 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4452 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4246 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3609 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4216 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4560 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4136 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 3900 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 3819 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 3745 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4533 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3461 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 2974 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4600 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3631 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4424 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3173 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3039 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4435 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4881 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 3824 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3347 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 3786 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4003 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3515 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3572 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3623 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4004 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8362 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53