Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1014
Hac Suresi Tefsiri 67-71. Ayetler
18.05.2019
2647 Okunma, 1 Yorum

HAC SÛRESİ - 16. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ إِنَّكَ لَعَلَى هُدًى مُسْتَقِيمٍ (67) وَإِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (68)اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (69) أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّ ذَلِكَ فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ (70)وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ(71)

 

لِكُلِّ أُمَّةٍ

LiKülLi EumMaTin (LiKulLi FuGLaTin)

“Her ümmet için”

Biat ettikleri imamı olan topluluklara أُمَّة (ümmet) denmektedir. إِمَام (İmam) başkan demektir, önden giden demektir; o önden gider, onu izleyenler peşinden giderler.

Kur’an bu toplulukları “KABİLE (bucak), ŞA’B (il/vilayet), KAV(İ)M (devlet) ve NÂS (insanlık) olarak isimlendirmektedir.

Bunların organize ettiği alt kuruluşlar vardır; bunların da Kur’an’daki adları “KARYE, BELDE, MEDİNE ve MISR” olup bunların imamları değil emirleri vardır. Emirleri imamlar yani başkanlar tayin eder ve halk o başkanlara onların aracılığı ile biat ederler.  

وَ harfi getirilmemiştir. Çünkü bundan önce geçmiş olan أُمَّةٍ ile bu أُمَّةٍ aynıdır. كُلِّkelimesi ile istiğrak olduğu için farklı topluluk kastedilmiş olmaz. “Her ümmetin bir menseki vardır” demek olur.

İnsanda dört “meleke” vardır; fikir, his, irade ve ünsiyet (sosyal yönseme). Her meleke için bir “dayanışma ortaklığı” vardır. Bunlar; ittika, ittiba, ibtiga ve ihtidadır.

-İlimde içtihat yani ihtida vardır. (اِهْتِدَاء)

-Ahlakta ittika vardır. (اِتَّقَاء)

-Siyasette ittiba vardır. (اِتِّبَاع)

-Ekonomide (amelde) ibtiga vardır. (اِبْتِغَاء)

Tekabül eden topluluklar ilimde شِرْعَة, ahlâkta مِنْهَاج, meslekte مَنْسَك, yönetimde وِجْهَة  kelimeleri ile ifade edilmiştir.

 

DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI

Dayanışma Adı

Sorumlu

Merkez

Tazmin Kapsamı

Ahlaki Dayanışma Ortaklığı

Minhac

(مِنْهَاج)

Ruhban

(رُهْبَان)

Salavat

(صَلَوَات)

 

İhmal

İlmi Dayanışma Ortaklığı

Şir’a

(شِرْعَة)

Ahbar

(أَحْبَار)

Sevami’

(صَوَامِع)

Bilgisizlik

Mesleki Dayanışma Ortaklığı

Mensek

(مَنْسَك)

Rabban

(رَبَّانِيُّونَ)

Biye’

(بِيَع)

Beceriksizlik

Askeri Dayanışma Ortaklığı

Viche

(وِجْهَة)

Gıssis

(قِسِّيسِينَ)

Mescit

(مَسْجِد)

Kasıt

 

Bu surede mesleki dayanışma anlatılmaktadır.

Hac zikredilirken geçmişti, burada onun açıklaması yapılmaktadır.

جَعَلْنَا مَنْسَكًا

CaGaLNAv MaNSaKan (FaGaLNAv MaFGaLan)

“Mensek ca’l ettik”

Her topluluğun ayrı menseki vardır ne demektir?

Her topluluğun ayrı pazarı vardır demektir, ayrı piyasası vardır demektir.  Ücretlerin, kiraların, fiyatların ve vergilerin değerlendirilmesinde değer birimi aynıysa, aynı parayı kullanıyorlarsa, bu bir piyasa olur. Her topluluğun ayrı parası var demektir.

Her bucağın ayrı parası vardır, “Buğday Bonosu” ile tarif edilir.

Her ilin ayrı parası vardır, “Demir Bonosu” olarak tarif edilir. Bu para merkez bucağında geçerli olduğu gibi ilçe merkez bucaklarında da geçerlidir. İlçe bucaklarının mensekleri yoktur, il menseki içindedirler.

Her ülkenin parası vardır, bu para “Toprak Bonosu”dur. Emekler bu parayla ölçülmektedir. Bölge merkezlerinin ayrıca parası yoktur, ülke parasını kullanırlar.

İnsanlığın parası ise “Altın Bonosu”dur.

Her topluluğun piyasası ayrıdır. Bir piyasada olanlar ilişkileri kendileri kurarlar. Diğer piyasalarla ilişki tüccarlar aracılığı ile yapılır.

Bir piyasada yalnız bir para geçerlidir.  

هُمْ نَاسِكُوهُ

HuM NAvSiHUvHu (HuM FAvGıLUvHu)

“Onlar ona nasik olurlar”

Piyasaya dışarıdan müdahale edilmez, arz ve talep kanunları ile piyasayı kendi serbest iradeleri ile anlaşmalar yani sözleşmeler yoluyla oluştururlar.

Başkan dâhil piyasaya kimsenin müdahale yetkisi yoktur.

Merkezi sistemde ise planlama yapılır ve merkezin talimatları ile fiyatlar ve ücretler oluşur. Kur’an bu sistemi reddeder, kapitalizme de sosyalizme de karma sisteme de izin vermez. Bunların sistem ve topluluklarında merkez veya yönetim müdahalesi esastır.

İslam düzeninde ise piyasayı arz talep kanunları oluşturur. هُمْنَاسِكُوهُ demesinin  manası budur. Tüm ekonominin temelini ortaya koyar.

Kelimeyi kavradıktan sonra artık ayetin manası çok kolaylıkla anlaşılır.

فَلَا يُنَازِعُنَّكَ

FaLAv YuNaÜiGunNaKa (Fa LAv YuFAvGıLunNaKa)

“Seninle münaza’a etmezler”

ف harfi geldiğinde  ف‘den önceki ifade, sonrakine sebep oluyorsa buna Fa-i ta’liliyye denir. Eğer ف‘den sonra gelen ifade öncesine illet oluyorsa ona ise Fa-i sebebiyye diyoruz.

“Her millete mensek ca’lettik ki kimse munaza’a etmesin” anlamı çıkar.

Buradaki كَ başkanlara işaret eder. Yani ekonomik piyasaları yönetme işini başkandan aldık, halka verdik demektir. Böylece çıkar dengesi oluşur. Piyasayı halk kendisi oluşturur.

Buradaki لَا nehiy “La”sı değildir, nefi istikbal “La”sıdır.

Başkan doğrudan doğruya iş yapmaz, kurumlar ve görevliler aracılığı ile yapar. Halk son merci olarak ona başvurur. O da yargının denetimindedir. Başkan, saygın olması için ekonomiye asla müdahale etmez; yalnız o değil, görevliler de müdahale edemez. Piyasa serbest pazarlık içinde işler, nizaları hakemler çözer.

Bugünkü düzen Kur’an’a aykırıdır. Başkan fiyatlara karar veriyor, ücretleri tespit ediyor; bunlar yetmiyormuş gibi başkan doğrudan bir partinin başkanı oluyor.

فِي الْأَمْرِ

Fıy eLEaMRi (Fiy eLFaGLı)

“Emirde”

أَمْر Kelimesinin iki sözlük manası vardır, dar manada yönetim demektir, geniş manada bütün işlerdir ve ekonomi de bunlara dâhildir.

Piyasa halkındır, arz talep kanunları ile oluşur. Yönetim ise merkezden yapılır, emir-komuta zincirine tabidir. Halkın yönetime karışma yetkisi yoktur. Ekonomiye yönetim karışmaz, yönetime de halk karışmaz. İşte, İslam’ın anladığı laiklik budur. Kişiler inançlarında serbest olduğu gibi kuvvetler ayrılığı değil de “kuvvetler dengesi” laikliğin kendisidir.

Dar manada أَمْر kelimesini alırsan bu mana çıkar. Geniş manada ise halk işlerini kurumlarla görür, kişilerle görmez. Görevli ile muhatap yargı karşısında eşittir. Başkan tamamen tarafsızdır. Başkanın iki görevi vardır. Görevlileri atamak ve görevden almak, bir de geçici hakemlik yapmak. Son karar yargıya aittir.

Başkanın parti başkanı olması bunun için meşru değildir.

وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ

Va uDGUv EiLAy RabBiKa (Va UDGu iLAy FaGLiKa)

“Ve Rabbine dua et”

دَعَا müteaddi fiildir, harfi cer almadan teaddi eder. Ondan bir şey isteme anlamındadır. Onu yüceltirseniz dua olur. Eşit kabul ederseniz davet olur.

إِلَى ile ikinci meful ile teaddi eder. “Nâsı Rabbine davet et” demek olur.

Buradaki رَبّ dayanışma sorumlularının oluşturduğu meclistir.

Kur’an Cuma namazını birlikte kılan bucak mensuplarına hitap eder. Her bucağın halkı vardır. Bütün halkın katıldığı meclis vardır. Bunlar Allah’ın halifesi olarak adlandırılırlar. Kur’an’da اللَّه kelimesi ile ifade edilir. Bir de dayanışma sorumlularından oluşan meclis vardır ki bunlar şuralardır, birlikte oluşturulan şuradır. Bunlar rab/eğitici anlamında adlandırılır.

Dayanışma sorumluları halkı başkanın yanında temsil ederler, başkan halkla doğrudan yönetim ilişkilerini kurmaz.

Kehf Suresi 28. ayette “Gözlerini şura üyelerinden ayırma” diyor. Başkan halka diyecek ki; sorunlarınızı bana değil, dayanışma sorumlularına (yani parti başkanlarına) götürün, onlar sorunu çözerler; çözemezlerse bana onlar getirirler.

Tevrat’ta bu husus Şuayb’ın Musa’ya tavsiyesi şeklinde anlatılır.

Halk başkandan bir şeyi doğrudan isteyemez. Başkan da halktan doğrudan bir şey isteyemez. Dayanışma sorumluları aracılığı ile sorunlar çözülür. Böylece başkan saygın olur.

Bununla beraber başkan beş vakit namazı kendisi kıldıracak ve günde beş defa onların arasında olacaktır.

Burada كَ müfret gelmiştir. Her bucağın meclisi tektir ama şurası çoktur. Aynı başkan konulara göre istişare eder ama şuraların ayrı başkanları yoktur.

“Adil Düzen Anayasası” fıkıhçıların içtihat ve icmalarına istinaden bildiğimiz kadarıyla Kur’an’a dayandırılmıştır. Çoğu istihsanla doldurulmuştur. Kur’an’dan delil bulmamız o gün için mümkün değildi. Şimdi Kur’an’ı yorumladıkça görüyoruz ki büyük kısmında isabet etmişiz. Bazı hatalarımız vardır, onları da düzeltiyoruz.

إِنَّكَ لَعَلَى هُدًى

EinNaKa La GALAy HuDan (EnNaKa La GaLAy FuGLan)

“Sen hidayet üzerindesin”

Halk gruplara ayrılır, ayrı ayrı dayanışma ortaklıkları kurar, aralarında hayırda yarışılır. Yani çok partili sistem vardır. Dayanışmanın tefrikaya dönüşmemesi için dayanışma ortaklıkları iş bölümü içinde çalışırlar.

-İlmi dayanışma yasaları yapar.

-Mesleki dayanışma yasaları uygular.

-Ahlaki dayanışma hakemleri ve soruşturmacıları oluşturur.

-Siyasi dayanışma hakemlerin kararlarını uygular.

Bunların hepsi bir bütündür yani insanın gözü, kulağı, ayağı gibidir. Başkan ise bu birliği temsil eder. O tarafsız olur. Başhakem olarak dengeyi sağlar. Başkanın dayanışma sorumlularından birisinin yanında yer alması yanlıştır.

هُدًى burada nekre gelmiştir. Çünkü her ümmetin hidayeti ayrıdır. Her bucağın şir’ası ayrıdır. Bu hidayet de icma, ittifak, ortak hakem ve hakem kararları ile sabit olur.

Demek ki tüm yürütme ve yönetme kurumlara aittir, dayanışma sorumlularının yetkisindedir. Başkan ise ortak kararlarda bir tek şir’a içindedir.

مُسْتَقِيمٍ(67)

MuSTaQIyMin (MüFTaGıLin)

“Müstakim”

Fatiha’da “müstakim sırat”tan bahsetti, orada marife idi. Burada “müstakim hüda”dan bahsetti. Oradaki sırat tüm insanlık için geçerli müstakim sırattır. Hiçbir zaman değişmeyecektir. Fıkıhçılar buna “muhkem” diyorlar. Burada bahsedilen sırat her ümmetin menseklerini yöneten sırattır. Yerel icmalardır veya asrın icmalarıdır. Usulcüler buna “müfesser” diyorlar. Nekre gelmesi her bucağın ayrı şir’asının olmasından dolayıdır.

 

YORUM

Kur’an her konuda birer misal verir, onun hükmünü koyar, diğerleri kıyas yoluyla tespit edilir. Tedayün ayetinde mesleki dayanışma sorumlusundan velisi olarak bahsetmektedir, kâtipten bahsetmektedir, şahitten yani soruşturmacıdan bahsetmektedir, emin ambarcıdan bahsetmektedir. Bizim 25 genel hizmetin dördünün adları geçmektedir. Başka ayetlerde hakemlerden bahsetmektedir.

Bu ayette de dayanışma sorumluluklarından yalnız meslekî dayanışmayı anlatmakta, kıyas yoluyla bütün genel hizmetler yer almaktadır.

Mürselat Suresi’nde ise bunların dört yüzlüsünü anlatmaktadır.

Bir kurumun sözleşmesini hazırlayacaksınız, bütün bu ayetleri bir araya getirip sistemi bütün olarak ortaya koymanız gerekir. Sadece bir ayete dayalı bir düzen ortaya koyamazsınız. Kelimeler düzen içinde mana kazanır, orada tanımlayıp tarif edersiniz. Bu tanımları yapmak için de kelimeleri ele alıp incelemek gerekmektedir.

“Sana ağır kavli ilka ediyoruz” ayetinin (إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًاMüzzemil 73/5) manası budur.

Hayatımda “Neden bunu yapmadım veya yaptım” dediğim yok gibidir ama bir şeyi yanlış yaptım. Allah bu tefsirleri yapacak imkânı bana verdi, arkadaşları da gönderdi ama ben başka şeylerle meşgul oldum. Şimdi Kur’an’ı bir defa daha ziyaret edemeyeceğim gibi görünüyor.

Sizlere tavsiye ediyorum, Kur’an ve ilim seminerlerini kaçırmayın. Kur’an’da hiç olmazsa neler olduğunu görün. Benim dediklerimi değil, Kur’an’ı birlikte kendiniz anlamaya çalışın. Kur’an’ı yorumlarken de ortaklık düzenindeki sorunları nasıl çözeceğinizi düşünün. Siz Kur’an’la meşgul olursanız Allah sizin rızkınızı verir, gerektiğini verir. Ahirette daha büyüğünü versin diye bazen sıkıntı çekersiniz ama sizi hiçbir zaman darda bırakmaz.

Ben hayatımda kimseden, çocuklarımdan bile karşılıksız bir şey istemedim. Çalışmalarımı hep ortaklık içinde yürüttüm ama hayatımda Allah her zaman duamı kabul etti, olması gerekenler oldu.

Siz de Allah’a teslim olun ve Kur’an seminerlerini kaçırmayın. Gittiğiniz yerde de bir arkadaş bulun ve okumaya başlayın. Sonra orası bağımsız medrese olacaktır. Yani bizi beğenmeyecek, siz kendiniz içtihat etmeye başlayacaksınız. Ne zaman ki her yerde Kur’an seminerleri devam eder, insanlık işte o zaman kurtulur. Haftada bir gün dört saatinizi mutlaka seminere ayırın.  

Başlangıçta anlamada zorluk çekebilirsiniz ama bir müddet sonra bizim yanlışlarımızı bulacak ve siz bizi beğenmeyeceksiniz. İşte o zaman cennettesiniz.

 

Öz Türkçe ile:

“Her topluluk için bir alan kıldık. Onlar onu uygularlar. İşte seninle çekişmezler. Yetiştiricine çağır. Sen doğru bir gidiş üzerindesin.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Her ümmet için bir mensek ca’l ettik. Onlar ona nasikdirler. Emirde seninle munaza’a etmezler. Rabbine dua et. Sen müstakim bir hüda üzerindesin.”

 

LiKülLi EumMaTin CaGaLNAv MaNSaKan HuM NAvSiHUvHu FaLAv YuNaÜiGunNaKa Fıy eLEaMRi Va uDGUv EiLAy RabBiKa EinNaKa La GAvLAy HuDayn MuSTaQIyMin

لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ إِنَّكَ لَعَلَى هُدًى مُسْتَقِيمٍ (67)

 

***

 

وَإِنْ جَادَلُوكَ

Va EiN CAvDaLUvKa (Va EiN FAvGaLUvKa)

“Ve seninle cidal ederlerse”

Başkan görev verebilir veya görevden alabilir. Talimat veremez. “Başkanın talimatına uydum” diyerek kimse kendisini savunamaz. Başkanın verdiği görevi yapacaktır ama kendi içtihadına göre yapacaktır. Kendisi sorumludur.

Başkanın ikinci görevi ise geçici hakemlik yapmadır. Görevliler arasında çıkan niza sebebiyle işler aksamasın diye başkana yetki verilmiştir, onun dediği yapılır. Sonra gerekirse ayrıca hakemlere gidilir.

Herkes görevinde kendi içtihadı ile hareket eder. Görevli yetkilidir, sorumludur da. Buna rağmen cidal edebilirler.

Örneğini herkes biliyor. Seçim yetkilisi Yüksek Seçim Kurulu’dur, o ne derse o yapılacaktır ama bugün herkes tartışıyor. Devlet Bahçeli ayrı ferman buyuruyor. Başkan beyanlarda bulunuyor. İşte bu cidaldir. Başkanı baskı altına alma çabası olacaktır demektir.

Cihad ile cidal arasında şu fark vardır. Hakem kararlarının infazı cihattır. Bizzat başkanlara baskı yapmak ise cidaldir. Sen görevini yaparsın. Hak olarak bildiğini söylersin. Ondan sonrası sana ait değildir.

فَقُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ

Fa QuLi elLAvHu EaGLaMu (Fa QuLi elLAvHu EaGLaMu)

“Allah a’lemdir diye kavl et”

Sen cevap verme, ona cevabı görevliler versin, halk versin.

Buradaki اللَّهُ topluluktur. Çünkü bundan sonra gelen kelime/ayet kıyamet günü hükmedecek, Allah’tan bahsetmektedir, yani “Topluluk bilir de” diyor.

Yani konuları seninle tartışmaya başlar, niçin böyle yapıyorsun derlerse, cevap olarak de ki; ben değil bunları kurumlar yapıyorlar. Onlar benden ve senden daha iyi bilirler.

Bugün de yargıya etki etmeye çalışırlar. Ondan sonra da yargı kararı deyip savunurlar. Yargı bağımsız olmalıdır. Bütün kurumlar başkanın emrinde ve sorumluluğunda değil, yargının sorumluluğunda olmalıdır. Başkanlar kurumları oluşturur, ondan sonra yetki kurumlara geçer. Artık başkan müdahale etmez. Benim yetkimde değildir, kamu kurumları kurallara göre hareket eder. Yargı üstünlüğü vardır, oraya başvurun. “Böyle de” diye emrediyor.

Kur’an hakemlerden oluşan yargıyı “Allah ve resulü” olarak zikretmektedir.  

(أَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُEnfal 8/20)

بِمَا تَعْمَلُونَ (68)

BiMAv TaGMaLUvNa (BiMAv TaFGaLuvNa)

“Amel ettiklerinizi”

Burada kamunun görevi insanın yaptıkları ile söyledikleriyle ilgilidir. Düşündükleri ve duydukları yönetim veya şeriatın konusu değildir. Bu sebeple بِمَاتَعْمَلُونَ denmiştir. Sonra ‘fiil’ insanın kendisi için yaptıklarını da içermektedir. Oysa ‘amel’ topluluğu ilgilendiren kısımları içermektedir. O sebeple Allah amel ettiklerinizi daha iyi bilir.

 

YORUM

Cihad hakemlerin kararlarını savunmak için yapılan çabadır, savaş da buna dâhildir ama asıl olan savaş değildir. Cidal ise karşı tarafı mağlup etmek için yapılan çatışmadır. Dar manada sadece sözle çatışmadır. Geniş manada savaş da dâhildir. Bugün olduğu gibi sözle saldırmadır.

Basın demek cidal demektir.

İslam basını cihad yapar, cidal yapmaz. Yargıyı etki altına almaya çalışmaz. İftiralarda ve tezvirde bulunmaz. Karşı tarafa ‘zillet ittifakı’ demez.  

Biz www.akevler.org sitemizde bunu yapıyoruz. Bize saldıranlara cevap bile vermiyoruz. ذَرْنِيوَمَنْخَلَقْتُوَحِيدًا“Beni ve yarattığımı baş başa bırak, Müddessir/11” yahut “Kendi yarattığım ile beni baş başa bırak” denmektedir.

Bana cevap yetiştirmeyen, bana “Sen kimsin, sen nesin?” diyenlere “Ben iyiyim” demiyorum, “Benim söylediğim doğru” demiyorum. Ben senin fikirlerine itiraz ediyorum, söylediklerine ve yaptıklarını tartışıyorum, “Sen kötü kimsesin” demiyorum.

Ben Binali Yıldırım’a oyumu vermedim. Kötü bir insan olduğu için değil, hatalı içtihattan dolayı, yanlış işler yapacağı için vermiyorum. Yoksa beş vakit namaz kılan kimse diğerlerinden en az on defa daha iyidir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve seninle çatışırlarsa de ki; işlediklerinizi Allah daha iyi bilir.”

 

Kuran kelimeleri ile:

“Ve seninle cidal ederlerse, amel ettiklerinizi Allah daha iyi ilm eder diye kavlet.”

 

Va EiN CAvDaLUvKa Fa QuLi elLAvHu EaGLaMu BiMAv TaGMaLUvNa

وَإِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (68)

 

***

 

اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ

elLAHu YaXKuMu BayNaKuM (elLAHu YaFGaLu BaYNaKuM)

“Allah beyn’inizde (aranızda) hükmedecektir”

اللَّهُ kelimesini tekrar etti. Birinci اللَّهُ olarak bu dünyadaki Allah’ın halifesi olan topluluk kastedilmektedir. İkincisinde ise âlemlerin rabbi olan Allah zikredilmektedir. Bu cümleyi Allah tüm insanlara söylemiş olabilir. Yahut قُلْ emrinin içinde olan cümledir. Bizim bunu onlara söylememiz gerekir. Her ikisinden çıkan mana şudur: Bizim yani başkanın ve yönetimin ihtilafları halletmeye bu dünyada yetkisi yoktur, onu âlemlerin rabbi Allah çözecektir.

Temel kural şudur. İnsanlar özgürdür, istedikleri gibi düşünürler ve istedikleri gibi hareket ederler. Birbirlerine hükmetme yetkileri yoktur. İnsan tam özgürdür. Başkanın insanın ne düşüncelerine ne de davranışlarına müdahale etme yetkisi vardır.

Çıkan ihtilaflar ahirette çözülecektir, Allah çözecektir. Herkesin hesap defteri vardır. Biri sağ omuzda, diğeri sol omuzda oturan iki melek insanların yaptıklarını, bazen düşündüklerini de yazmaktadır. Sağda oturan sevapları, solda oturan günahları yazmaktadır. Bir de arkada başhakem vardır. İhtilaf çıkarsa o müdahale ederek çözmektedir. Allah tedayün ayetinde (Bakara 2/282) bir borcu üç kişi yazsın demektedir. Ahirette bu kayıtlar kişiye verilecek, itirazı olup olmadığı sorulacak, sonunda kararı Allah verecektir.  

Bunlardan bir kısmı mağdur olanların dava açması ile bu dünyada çözülmektedir. Hakemlerden oluşan yargı kararını bu dünyada vermekte ve infaz yapılmaktadır. Yargı yönetimin üstündedir. Başkanı da yargılayabilmektedir. Dünyada yargılamanın şartları vardır.

1) Yargı önleyici tedbir almaz, herkes özgürdür. Suç işler ondan sonra ceza verilir. Suçu önlemek dünyada söz konusu değildir. Meşru savunma haricinde “Sen bunu yapacaksın” diye yönetimin tedbir alma yetkisi yoktur. Suç işlenecek, ondan sonra yargılanacak.

2) Yargı ancak davacı ve davalı varsa muhakeme eder. Yargı doğrudan sen suç işledin diye kimseye ceza veremez. Kamu davalarında da görevliler dava açarlar.

3) Davalı ile davacı yargı önünde tarak dişleri gibi eşittirler. Kamunun kişilerden, merkezin taşradan hiçbir farkı yoktur. Savcı da taraflar arasında yer alır ve tarafların oturduğu yerde oturur.

4) Hakemler karar verirler. İnfaz ise yargıya ait değildir. İnfaz yönetime aittir. Dayanışma ortaklıkları yani siyasi dayanışma ortaklıkları infaz eder.

يَوْمَ الْقِيَامَةِ

YaVMa eLQıYAvMaTi (YaVMa elFıGALaTi)

“Kıyamet yevminde”

Kâinat 13,7 milyar yıl önce yaratıldı ve belki bir o kadar zaman sonra ömrünü dolduracaktır. Yıldızlardaki hidrojen enerjisi bitecek. Kâinat yenilenmeyecek. Tam tersine şişirilen balon gibi büzüşecek, zaman ve mekân değişecek, üç boyutlu uzaydan dört boyutlu uzaya geçilecek. İlk patlama gibi yeni patlama olacak ve yeni kâinat oluşacaktır.

Kur’an bunları bildiriyor. Bugün Kur’an’ın söylediklerinin bir kısmı ilmen ispat oldu. Kâinat ışık hızına yakın hızla büyümektedir. Hidrojen enerjisi tükenmektedir. Işık hızı ile büyüdüğüne göre büyüme ışığın üç boyutlu yüzeye ışın baskısı sonucudur.

Kur’an’ın ilahi söz olduğu ilmen sabit olduğuna göre Kur’an’da verilen bilgiler ilmen ispat olmaktadır.  Kur’an’ın ilahi kitap olduğu mucizeleri ile sabittir. Bu konuda yazdığımız kitabı bir gün ele alacak, inceleyecek ve son şeklini vererek yayınlayacaksınız.

Önce ilmin usulü üzerinde anlaşmamız gerekir. Bugün ihtimaliyat hesapları yapılmaktadır. Belli yüzdeden sonra doğru kabul edilmektedir. Biz belli yüzdeden sonra doğru hareket eder ona göre yaşarız. İlim belli yüzdeden fazla muhtemel olan olayları tespit eder. Kur’an’ın ilahi söz olduğu en çok yüzdesi olan bir ihtimalle sabit olmaktadır.

O halde kıyamet ilmen sabittir. Müsbet ilme göre sabittir. Yarın akşam olacağının sübutundan daha çok muhtemel olarak sabittir. 

فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (69)

FIyMAv KuNTuM FIyHIy TaPTaLiFUvNa (FIyMAv KuNTuM FIyHı TaPTaLiFUvNa)

“İçinde ihtilaf etmekte olduğunuz şeylerde”

İhtilaf vardır. Tenazu’ vardır. Nez’ etmek fidanı topraktan sökmedir. Yani herkes bir şeyi kendi tarafına çeker. Bu çatışmadır. İhtilaf ise yarışmadır, görüş ayrılığıdır, daha iyisini ve daha doğrusunu bulma çabasıdır. “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” diye bir hadis vardır.

Kur’an’da “İhtilaf etmeyin” demiyor, “Seninle münaza’a etmesinler” diyor. “Tefrikaya düşmeyin” (Şura 42/13) diyor. O halde bir kural daha ortaya çıkıyor. Tefrikalı bir particilik haramdır. İhtilaflı particilik ise meşrudur.

1960’larda İslamiyet’te particilik var mıdır diye tartışıyorduk. Genel kanaat particilik yoktur şeklinde idi. Biz ise bu farkı ortaya koyarak savunduk. Erbakan’ın kabul etmesi ile particilik meşrulaştı. Ne yazık ki meşru siyaset yerine gayrimeşru tefrikacılığa dönüştü.

 

YORUM

Zina haramdır deyip cinsi ilişkiyi de yasaklarsanız hayat olmaz. Evlenme meşru değil farzdır. Evlilik dışı ilişki haramdır. Domuz eti haramdır deyip inek etini de yasaklarsanız ölürsünüz. Bu sebepledir ki Kur’an’da “Tayyıbattan ekledin” (Müminun 23/51) emri vardır. Ekl edebilirsiniz değil, ekl edin diye emrediyor.

Particilik de budur. Dayanışma ortaklıkları emredilmiştir. Bugünkü particilik haram edilmiştir. Bizim Adil Düzen partisi kurmamız ve insanlığa meşru siyasetin ne olduğunu göstermemiz gerekir. Birinci siyasi uygulamada inanmış kimseler asıl işleri bıraktılar, tefrikaya düştüler! Dün canciğer olan partililerle Gülenciler bugün birbirlerine saldırıyorlar!

Kur’an’ı hakem yapmadıkça çözüm bulunmaz, bulunamaz. Sorunlar hakemlerden oluşan mahkemeler yoluyla çözümlenecek. Biz bunu anlatıyoruz. Sermaye’nin emrindeki basın bu sözlerimizi hiç duyurmuyor. Bu konuda sempozyum yapıldı. Ben orada konuştum. Samanyolu TV kaydetti ama o da yayınlamadı!

Bağıra bağıra söylüyorum; bugünkü şekliyle particilik tefrikadır ve böyle bir particilik küfür seviyesinde haramdır. Dayanışma ortaklıkları da namaz seviyesinde memurun bihdir. Bu hususta herkes elinden geleni yapacaktır. Bugünkü saldırgan partilerde yer almayacaksınız, bir parti karşı tarafa saldırırsa orada yeriniz yoktur.

Temel Karamollaoğlu’ndan ve Fatih Erbakan’dan böyle particilik yapmalarını beklerken maalesef her ikisi de benimle ilgiyi kesmişlerdir.

Necmettin Erbakan kişilere saldırmadı ama teşhiste onlara cephe aldı, tedavi ile siyasette başarılı oldu.

Sonuç olarak görüş ayrılıkları ve başkalarına zarar vermeyen yaşam tarzlarına yönetimin müdahale yetkisi yoktur. İhtilaflar olacak, çözüm kıyamette Allah’a aittir.

Dr. Mete ile ihtilaf halindeyim ama tefrika halinde değilim. Karşılıklı sevgi ve saygımız devam ediyor. İki doktor sesli tartışıyorlar ama birbirlerinin en yakın dostudurlar.

Akevler 50 sene içinde bunun imtihanını vermiştir. Muhalefet var, tefrika yok.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah kalkış gününde tartışmakta olduğunuz şeylerde aranızda kesecektir.”

Kuran kelimeleri ile:

“Allah kıyamet yevminde, ihtilaf etmekte olduklarınızda beyn’inizde (aranızda) hükmedecektir.

 

elLAHu YaXKuMu BayNaKuM YaVMa eLQıYAvMaTi FIyMAv KuNTuM FIyHIy TaPTaLiFUvNa

اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (69)

 

***

 

أَلَمْ تَعْلَمْ

EaLaM TaGLaM (Ea LaM TaFGaL)

“İlmetmedin mi?”

Bundan önce iki yerde أَلَمْتَرَ geçmişti. Burada أَلَمْتَعْلَمْ geçmektedir.

تَرَ, re’yetmek” görmek anlamında olduğu gibi görüş sahibi olma anlamındadır. Dışarıdaki varlıkları duyu organları ile algılarız. Onları kavram haline getirip dille ifade ederiz. Beynimizde böylece kâinatın bir haritası çıkar. Bu re'ydir, kâinatın beynimizdeki görüntüsüdür. Beynimiz kendi beyninde kâinatı oluşturur. Algı sonucu ortaya çıkar. Sonra kendimiz çevreyi bize uydurmak için düzenleme yaparız. Aldığınız dış tesirlerin boşlukları vardır. Yani o hususta bir bilgi sahibi olamayız ama aklımızla düşünür, oraları doldururuz. Misal olarak, biz hiçbir zaman atomu görmeyiz ama diğer gördüklerimiz ile atom kavramını beynimizde yerleştirebiliriz. Buna “akletme” diyoruz. Akletme sayesinde kâinatı tümüyle kavrarız.

Daha önce her şeyi bize musahhar ettiğini anlatırken تَرَأَلَمْ demiştir. Semadan mâ yani su inzal ettiğini söylerken تَرَأَلَمْ demiştir. Onları görerek, duyarak, ölçerek öğreniyoruz. Şimdi أَلَمْتَعْلَمْ diyor. Algılarla değil düşünme ile biliriz. Allah’ın bildiğini bilme artık re’y ile olmamaktadır. Bunu düşünerek anlarız.  

Çobanlık yapmışsanız yitirdiğiniz bir hayvanı bulmak için izlere bakarsınız. İz görmek re’ydir ama o izlere bakarak hayvanın ne tarafta olacağını düşünmek ve bulmak ilimdir.

أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ

EanNa elLAvHa YaGLaMu (EanNa elLAvHa YaFGaLu)

“Allah’ın ilm ettiğini”

Buradaki اللَّهَ kelimesi topluluğu, insanlığı ifade eder. Burada fiili muzari kullanılmıştır. Yani Allah bilmiyor da sonra öğrenecek şeklinde bir ifade anlaşılıyor. Böyle bir şey olmayacağına göre buradaki “Allah” kelimesi topluluğu, insanlığı ifade etmektedir. “İnsanlığın gelecekte bileceğini bilmiyor musun?” diyor.

Evet, Kur’an’dan sonra insanlık kıyası öğrendi ve ilimde birden, çok büyük bir gelişme yaptı. Bilgisayarın keşfi ile her şey kayıt altına alınmaya başlandı. Topluluk bilgi sahibi oldu. Şu kadar dakika sonra varacaksın diye navigasyon hesaplıyor ve varıyorsun. Bugün markette aldığın bir şeyin barkodunu bilgisayara okutuyorsun, sana kaç lira ödemen gerektiğini söylüyor.

İnsanlığın Kur’anı anlamak için bu ilimlere ihtiyacı vardır.

مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ

MAv Fıy elSaMAvEi Va elEARWı (MAv Fi eLFaGAvLI Va eLFAGLı)

“Semada ve arzda olan”

السَّمَاءِ kelimesini müfret getirmiştir, marifedir. O halde semalardan biri kastedilmektedir. مَا ismi mevsulü iade edilmemiştir, dolayısıyla sema ve arz dendiğinde yerin olduğu semadır. Bu atmosferli yer anlamındadır. Yer’in atmosfer ve ozon tabakalarının bulunduğu çevresi de arzdır, atmosferli arz. Yahut Güneş sisteminin tamamı ile yer, bir sema ve arzdır. Yani burada kastedilen, atmosferli yer veya gezegenlerin bulunduğu yerlere sahip olacağıdır.

Güneş sisteminde on gezegen vardır. Yer’in özel durumu vardır. Diğer gezegenler Yer Güneş uzaklığı on olarak alındığında ona göre dizilmişlerdir. 1+3+3+3 iç gezegenleri oluşturur.  6,12,24,48,96 dış gezegenlerin mesafe aralıklarını verir. O halde Yer’in gezegenler içinde özel durumu vardır. Bu gezegenler içinde yalnız Yer’de su var, hayat var. Diğer gezegenler Yer’in iklimini hayata uygun halde tutmak için var edilmişlerdir. 

Şunu söyleyebiliriz. Yer insan için var edilmiştir. Güneş sistemi de Yer için var edilmiştir. Önce insan yeryüzüne tam hâkim olacak, sonra Güneş sistemine ulaşacak ve orada siteler kuracaktır.  Önce Yer’in seması bilinecek, sonra Güneş seması bilinecektir.

Sema önce gelmiş, arz ikinci zikredilmiştir. Çünkü bilgiler semadan yani atmosfer ve uydulardan gelmektedir. Bilgimiz ilerledikçe gökten aldığımız radyo dalgaları ile her yerin bilgisine ulaşıyoruz. Güneş sistemi içinde bilmek istediğimiz her şeyi öğrenebiliyoruz ama bu yıldızlar için mümkün değildir, ileride olma ihtimali de çok azdır.

إِنَّ ذَلِكَ فِي كِتَابٍ

EinNa ÜAvLiKa FIy KiTAvBın (EinNa ÜAvLiKa FIy FiGAvLın)

“Bu bir kitaptadır”

Burada işaret edilen, atmosferli Yer sisteminde veya Güneş sisteminde olanlardır.

كِتَابٍ kelimesi nekre gelmektedir. Kitab mushaf değildir. Kitab bir kurallar mecmuasıdır. Burada kastedilen bilgisayar yazılımıdır. Bilgiler bilgisayar yazılımında okunacaktır.

Bugün Google arama motoruna girerseniz her türlü bilgiyi alabilirsiniz. Gelecekte bu durum gelişecektir. Artık bilgi; Sermaye firmalarının kazanç aracı olmaktan çıkacak, bedelsiz herkes her türlü bilgiye ulaşacaktır. İnsanlığın oluşturacağı bir bilgi mecmuası olacaktır.

إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ (70)

EinNa ÜAvLiKa GaLAy elLAvHı YaSIyRun (EinNa ÜAvLiKa GaLay elLavHi FaGIyLün)

“Bu Allah’a yesirdir.”

اللَّه kelimesi burada tekrar edilmiştir, bu Allah âlemlerin rabbi olan Allah’tır.

İnsanların bu bilgilere sahip olmaları için bilgisayarların icat edilmesi gerekmiştir. Daha başka bir durum olarak bu bilgisayarların kapasitesinin büyük olması gerekmiştir. İnsanların her düzende her şeyi bilmesini sağlamak Allah için kolaydır. Allah yeryüzünü insanlar için yaratmıştır. İnsanların ondan yararlanması için de bilgisayar teknolojisini öğretmiştir.

Allah kâinatı değişmez kanunlar içinde yaratmıştır. Atom molekülleri öyle özelliklere sahiptir ki canlı ve insan oluşmuştur. Canlılar DNA zincirleri ile oluşurlar. Hayvanların ise ayrıca bilgisayar teknolojileri vardır. İnsan beyni bilgisayardır. Bilgisayarı üreten bir bilgisayardır. Bütün bunlar bugün gerçekleşmiştir. Tarihte mucitler vardır. Bilgisayarın mucidi yoktur. Adım adım kolektif katkılarla oluşmaktadır. 

 

YORUM

Okuyana Kur’an daldan dala atlıyor gibi gelir. Bundan önceki ayette piyasaları beyan etti, şimdi de bilgisayarları beyan ediyor. “Ne ilgisi var?” diyebiliyorsunuz.

Çok derin ilgisi vardır. Piyasanın oluşması ve işlemesi için bilgisayara ihtiyaç vardır. Dolayısıyla onun nasıl gerçekleşeceğini ifade etmektedir. ذَلِكَ kelimelerinin manası budur.

Hiçbir şey rastlantı değildir, her şey ilahi takdirin sonuçlarıdır. Bize düşen Allah’ın bu nimetlerinden yararlanarak O’nun verdiği görevleri yapmak olmalıdır.

Bunları biz yapmayacağız. Allah yazmıştır, O yapacaktır. Bize görev vermişse imkânlarını da vermiştir. Her mümin diyecek ki; inanıyorum, arkamda Allah vardır, çok güçlüyüm. Bir de diyecek ki; ben bir şey yapamam, O isterse yapar, bana yaptırır veya başkasına yaptırır. Ben bana yaptırdığına şükrederim, yapamadıklarımdan dolayı da istiğfar ederim. Bu ayetler bizim imanımızı artırmaktadır.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah’ın gökte ve yerde olacakları bileceğini bilmiyor musun? Bu bir yazıda vardır. Bu Allah için kolaydır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah’ın sema ve arzda olanları ilm edeceğini ilm etmedin mi? Bu bir kitap içindedir. Bu, Allah için yesirdir.”

 

EaLaM TaGLaM EanNa elLAvHa YaGLaMu MAv Fıy elSaMAvEi Va elEaRWı EinNa ÜAvLiKa FIy KiTAvBın EinNa ÜAvLiKa GaLAy elLAvHı YaSIyRun

أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّ ذَلِكَ فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ(70)

 

***

 

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ

Va YaGBuDUvNa MiN DUvNı elLAvHi (Va YaFGaLUvNa MiN FuGLı elLAvHı)

“Ve Allah’ın dununda ibadet ediyorlar”

İbadeti namaz kılmak ve oruç tutmak şeklinde anladığımızda bugün kimse Allah’ın dununda kimseye ibadet etmemektedir. İbadeti yalnız O’nun için amel etme şeklinde anlarsanız tam da bugünü tasvir etmektedir.

Buradaki اللَّهِ kelimesi topluluğu, insanlığı ifade etmektedir.

İnsanlık bugün neye tapıyor? Dolar’a tapıyor.

Neye tapıyor? İstanbul’daki birkaç kişinin ekseriyet oyuna tapıyor.

Birkaç Dolar kazanayım diye kişilerin meşru, gayrimeşru yapmadıkları iş kalmıyor. Birkaç oy fazla alayım da benim adamım belediye başkanı olsun diye yapmadıkları hile kalmıyor.

AK Parti iktidardadır ama yalnız iktidarı değil devleti yıkılıyor. Bunlar bunu kendileri söylüyor. Dolar almış başını yürüyor. Hiper enflasyona ramak kaldı, o seçim olayları ile uğraşıyor. Başkan seçimle meşgul ediliyor, beka sorunu unutuluyor.

مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا

MAv LaM YuNaüÜiL BiHIy SuLOAvNan (MAv LaM YuFagGıL BiHIy FuGLAvNan)

“Onunla sultan tenzil edilmemiş olana”

Evet, Allah ekseriyeti bir karar şekli olarak koymamıştır. 11 kişiden 6’sı “Evet” dedi mi iş bitiyor. Böyle bir şeyin isabet edeceği hükmünü Allah koymamıştır. Hakkı tespit etmenin başka yolları vardır. Öncelikle hakemlik sistemi vardır.

Bir hakemi Ekrem İmamoğlu, bir hakemi Binali Yıldırım seçer, başhakemi hakemler seçerler. Böylece hakemlerin aldığı karara herkes razı olur.

Hayır; AK Parti’nin atadığı hâkimler ekseriyet sistemi ile karar verecekler.

Bu kâinatı yaratan böyle bir düzen koymamıştır. Ekseriyet kararının hak olduğunu iddia eden varsa bir kanıt getirsin. Mesela tahtada bir çizgi çizelim ve soralım, bu kaç santimdir? Birileri satıcıdır, birileri alıcıdır. Satıcılar uzun diyorlar, alıcılar kısa diyorlar. Alıcı çoksa alıcıların, satıcı çoksa satıcıların dediği olur.

Hayır; alıcılarla satıcılar pazarlık yaparlar ve sorun öyle çözülür. 

سُلْطَان güç demektir. Salata kelimesi buradan gelir. Kelime burada nekre gelmiştir ve mensubdur. Meful değil, haldir. Delil olarak konmayanı kendilerine delil yapıyorlar. Ekseriyet sistemini böylece reddetmiş oluyor.

Diğer taraftan karşılıksız Dolar’ı veya TL’yi kabul edenler Allah’ın para olarak yaratmadığını para olarak kabul etmiş oluyorlar. Yani Allah kendi hilkat kanunları içinde ne Dolar’ı ne de ekseriyet sistemini etkin yaptı. Âdem ile Havva’nın yedikleri haram meyve işte bunlardır; ekseriyet sistemi ve karşılıksız para.

وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ

Va MAv LaYSa LaHuM BiHIy GiLMun (Va MAv FaGLa BiHIy GiLMun)

“Ve onların onda herhangi bir ilmi yoktur.”

وَ harfi getirilmiş مَا‘lar öyle atfedilmiştir. Öyleyse birinci مَا başka, ikinci مَا da başkadır.  Buradaki هُمْ zamirini kâfirlere gönderdiğinizde yukarıdaki mana doğrudur ama buradaki zamiri Saadetçilere ve AK Partililere gönderebiliriz. Yani Allah’a inanıyorlar, Kur’an’a inanıyorlar ama Kur’an’ın dediklerine bakarak bir ayet bulamıyorlar.

Biz ayetleri yorumlayarak yanlışları ortaya koyuyor ve doğruları anlatıyoruz. Onlar da Kur’an’a inanıyorlar. Bize Kur’an’dan delil getirsinler, Kur’an’dan çözümler getirsinler.

Kur’an’dan ve sünnetten delilleri yok, ekonomi ilminden veya siyaset ilminden delil getirsinler. Ekseriyetin isabetli karar alacağına dair hangi ilmî delilleri var? Karşılıksız Dolar’ın ekonomik dengeyi kuracağına dair delil hangi ekonomi kitabında yer alıyor?

Demek ki bugünkü siyasi partilerin hiçbirinin bir dayanağı yoktur.

وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ (71)

Va MAvLı elJAvLiMIyNa MıN NaÖIyRın (Va MAv Li eLFAGıLIyNa MiN FaGIyLın)

“Ve zalimler için bir nasır da yoktur.”

Dolar’ın peşinden gidebilirler, ekseriyet kararlarına da uyabilirler.

Eğer o kararlarda ve o parada zulüm yok adalet varsa, o zaman denecek bir şey yoktur. “Biz ekseriyetle idare ediyoruz ama adaletle idare ediyoruz. Biz karşılıksız para ile yaşıyoruz ama ekonomimiz son derece iyidir.” diyebiliyorlarsa; o zaman denecek bir şey yok.

Ama bugün bir taraftan enflasyon azmış yürüyor, diğer taraftan ekseriyet seçimi sonuç vermiyor. Devlet sorunları çözeceğine, seçimleri kazanmakla ömrünü geçiriyor. Gerek karşılıksız para gerekse ekseriyet oyu insanları aç bırakıyor, insanları korku içinde bırakıyor.

Zalim düzen ve zulüm devam ediyor.

 

YORUM

Necmettin Erbakan’la siyasete atıldığımızda ben onlara “Zulüm düzeninde adalet olmaz. Siyaset yapalım ama düzeni değiştirelim ondan sonra iktidar olalım.” dedim. “CHP ile koalisyon yapalım ama mevcut düzende iyilik yapalım değil de düzeni değiştirelim.” dedim. Erbakan görüşüme katılmadı.

Mevcut düzen makroda değişmez, mevcut düzen mikroda değişir.

Akevler Millî Görüşçüleri destekledi, o sayede üye/ortak buldu.

Bugün de aynı şeyi tekrar ediyorum. Çözüm Semt Kooperatiflerinde. İktidarda olanlardan isteğimiz gölge etmemeleridir. Bizim siyasetten ve partilerden bir ümidimiz ve isteğimiz yoktur. Bizim ümidimiz partililerdendir. On bin ortaklı “Ar-Ge Ortaklığı” kurulacak, Türkiye ve dünyayı o kurtaracaktır.

Seçim yenilense de yenilenmese de ne değişir.

Bu seminerleri takip edenler ibretle Güngören Belediyesi’ni takip etsinler yeter. Bünyamin Demir ile Cumhurbaşkanının isteği üzerine faizsiz banka üzerinde bir çalışma yaptık. Çalışmamız sona erince bana “Ben istediğim gibi yazacağım” dedi. Memnun oldum. Yazdı ve gönderdi ama Cumhurbaşkanına götüremediler. Basılan nüshayı bana verdi. Ben ilgilenmedim, unuttum gitti. Yenisi üzerinde çalıştık.  Kooperatif genel müdürlüğü bizden bilgi istedi. Aklıma Bünyamin ile yaptığımız çalışma geldi. O kitabı aradım. Medhal’den isteyecektim. Bu hafta Yalova’ya gidince Nusret Karaca o kitabı almış, getirip bana verdi; şaşırdım. Nusret bu kitabı aradığımı nereden bildi? Kitabı okumaya başladım. Hiç beklemediğim tahmin etmediğim bir seviyede yazılmış. O kitapla seçime girmesi gerekirken, onu bize hatırlatmadı, tüm Medhal mensuplarını ve Yenibosna Adil Düzen çalışanlarını birkaç hafta meşgul etti. Başkan oldu, yazdığı kitapla ilgilenmedi.

Makroda bir şey yapılamaz.

Gelin, biz kalanlar Allah’ın dediklerini okumaya ve yapmaya devam edelim.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah’ın dışında, onunla güç indirmediğine kulluk ediyorlar. Onlara onda bir bilgi de yok. Ezenler için bir yardımcı yoktur.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Allah’ın dununda, onunla sultan tenzil etmediğine ibadet ediyorlar. Onlara onda bir ilim de yoktur. Zalimler için bir nasır yoktur.”

 

Va YaGBuDUvNa MiN DUvNı elLAvHı MAv LaM YuNaüÜiL BiHIy SuLOAvNan Va MAv LaYSa LaHuM BiHIy GıLMun Va MAv Lı elJAvLiMIyNa MıN NAÖIyRın

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ (71)

 

İstanbul; 18 Mayıs 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
20.05.2019
04:46


1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1014

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1014. Hafta - 18 MAYIS 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1014. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI,ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

İlkel Türkiye’den Uygarlık Tesis Eden Türkiye’ye

***

Batı Neleri Yapamadı, Biz Neler Yapmalıyız?

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

İBB seçimi vesilesiyle; Başkanlara Açık Mektup

İBB seçimi vesilesiyle; Başkanlara Açık Mektup-2

İBB Seçimi Vesilesiyle; Unutulan Beka Sorunu!

İBB Seçimi Vesilesiyle; Unutulan Beka Sorunu-2

Unutulan Beka Sorunu; Bekanın Merkezi İstanbul

Reşat Nuri EROL

 

***

 

HAC SÛRESİ - 16. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ (1) يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ (2)وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ (3) كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (4) يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ (5) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَى وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (6) وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ (7) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (8)ثَانِيَ عِطْفِهِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ (9) ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ (10) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انْقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ (11) يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُ ذَلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ (12) يَدْعُو لَمَنْ ضَرُّهُ أَقْرَبُ مِنْ نَفْعِهِ لَبِئْسَ الْمَوْلَى وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ (13) إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ (14) مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ(15) وَكَذَلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ (16) إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ (17) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَنْ يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ (18) هَذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِي رَبِّهِمْ فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُءُوسِهِمُ الْحَمِيمُ (19) يُصْهَرُ بِهِ مَا فِي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُ (20) وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَدِيدٍ(21) كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ أُعِيدُوا فِيهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ (22) إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ (23) وَهُدُوا إِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ وَهُدُوا إِلَى صِرَاطِ الْحَمِيدِ (24) إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذِي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَاءً الْعَاكِفُ فِيهِ وَالْبَادِ وَمَنْ يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ (25) وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لَا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ (26)وَأَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ (27) لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ (28) ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ (29) ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّهِ وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ (30) حُنَفَاءَ لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ (31) ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ (32) لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِييقِ (33) وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتتِينَ (34) الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ (35)وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (36) لَنْ يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنْكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ (37) إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ (38) أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا وَإِنَّ اللَّهَ عَلَى نَصْرِهِمْ لَقَدِيرٌ (39) الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ (40) الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ (41) وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ (42) وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ وَقَوْمُ لُوطٍ (43) وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ وَكُذِّبَ مُوسَى فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ (44) فَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَشِيدٍ (45) أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ (46) وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ (47) وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ (48) قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ (49) فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (50) وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ (51) وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (52)  لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (53) وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (54) وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ (55) الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ (56) وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ (57) وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللَّهُ رِزْقًا حَسَنًا وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ (58) لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلًا يَرْضَوْنَهُ وَإِنَّ اللَّهَ لَعَلِيمٌ حَلِيمٌ (59) ذَلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ (60) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ (61) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ (62) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَتُصْبِحُ الْأَرْضُ مُخْضَرَّةً إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ (63) لَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ (64) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ (65) وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ (66)

 

***

 

لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ إِنَّكَ لَعَلَى هُدًى مُسْتَقِيمٍ (67) وَإِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (68) اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (69) أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّ ذَلِكَ فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ (70) وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ (71)

 

لِكُلِّ أُمَّةٍ

LiKülLi EumMaTin (LiKulLi FuGLaTin)

“Her ümmet için”

Biat ettikleri imamı olan topluluklara أُمَّة (ümmet) denmektedir. إِمَام (İmam) başkan demektir, önden giden demektir; o önden gider, onu izleyenler peşinden giderler.

Kur’an bu toplulukları “KABİLE (bucak), ŞA’B (il/vilayet), KAV(İ)M (devlet) ve NÂS (insanlık) olarak isimlendirmektedir.

Bunların organize ettiği alt kuruluşlar vardır; bunların da Kur’an’daki adları “KARYE, BELDE, MEDİNE ve MISR” olup bunların imamları değil emirleri vardır. Emirleri imamlar yani başkanlar tayin eder ve halk o başkanlara onların aracılığı ile biat ederler.  

وَ harfi getirilmemiştir. Çünkü bundan önce geçmiş olan أُمَّةٍ ile bu أُمَّةٍ aynıdır. كُلِّ kelimesi ile istiğrak olduğu için farklı topluluk kastedilmiş olmaz. “Her ümmetin bir menseki vardır” demek olur.

İnsanda dört “meleke” vardır; FIKIR, HIS, IRADE VE ÜNSIYET (sosyal yönseme). Her meleke için bir “dayanışma ortaklığı” vardır. Bunlar; ittika, ittiba, ibtiga ve ihtidadır.

-İlimde içtihat yani ihtida vardır. (اِهْتِدَاء)

-Ahlakta ittika vardır. (اِتَّقَاء)

-Siyasette ittiba vardır. (اِتِّبَاع)

-Ekonomide (amelde) ibtiga vardır. (اِبْتِغَاء)

Tekabül eden topluluklar ilimde شِرْعَة, ahlâkta مِنْهَاج, meslekte مَنْسَك, yönetimde وِجْهَة   kelimeleri ile ifade edilmiştir.

 

DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI

Dayanışma Adı

Sorumlu

Merkez

Tazmin Kapsamı

Ahlaki Dayanışma Ortaklığı

Minhac

(مِنْهَاج)

Ruhban

(رُهْبَان)

Salavat

(صَلَوَات)

 

İhmal

İlmi Dayanışma Ortaklığı

Şir’a

(شِرْعَة)

Ahbar

(أَحْبَار)

Sevami’

(صَوَامِع)

Bilgisizlik

Mesleki Dayanışma Ortaklığı

Mensek

(مَنْسَك)

Rabban

(رَبَّانِيُّونَ)

Biye’

(بِيَع)

Beceriksizlik

Askeri Dayanışma Ortaklığı

Viche

(وِجْهَة)

Gıssis

(قِسِّيسِينَ)

Mescit

(مَسْجِد)

Kasıt

 

Bu surede mesleki dayanışma anlatılmaktadır.

Hac zikredilirken geçmişti, burada onun açıklaması yapılmaktadır.

...





Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1798 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2466 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00