Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1010
Hac Suresi Tefsiri 49-52. Ayetler
20.04.2019
2632 Okunma, 1 Yorum

HAC SÛRESİ - 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ (49) فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (50) وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ (51) وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (52)

 

***

 

قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ

QuL YAv EayYuHav elNAvSu (uFGuL YAv EayYuHav eLFuGGAvLu)

“Ey Nas, diye kavl et”

Surenin başında “Ey Nâs” diye başlamış, sonra أَلَمْ تَرَ (18. ayet) diyerek kişiye hitap etmiş yani ayrı ayrı kişileri muhatap almıştı. Sonra Mekke emirini muhatap alarak “İnsanları hacca davet et” demişti. Böylece insanlığın örgütlenmesi ile ilgili hükümler koymuştur.

Şimdi قُلْ emri ile “Ben size mübin uyarıcıyım” demektedir.

Kur’an’ı yorumlamak demek...

Önce kelimelerin tanımlarını yapmaktır, her kelimenin kapsadığı alanları tespit etmektir. Kelime müşterek ise hangi anlamda kullanıldığını tespit etmektir. Müşterek kelimelerde iki mana birden verilemez. Sonra kelime lügat olarak bir şeye delalet etmez. Ama diğer bilgilerle birlikte lügat manaları dışında manalara delalet eder.

‘Dün bir saatte Ankara’dan İstanbul’a geldim’ derseniz, dün uçağa bindiğinizi de anlatırsınız. Buna ‘kinaye’ denir.

Bazen kelimeler lügat manasını kaybederek başka manalara delalet eder. ‘Sopayı yersin’ desen, sopa yenilemeyeceğine göre onun manası dövülürsün olur, lügat manasını kaybeder. Buna ‘mecaz’ denir.

Böylece cümlede kullanılan kelimelerin ifade ettiklerini ortaya koyarsınız.

Bundan başka cümlede geçen atıf harfleri vardır, başka cümlelerle ilişki kurarlar. Bunların nerelere atıf yaptığını bulacaksınız. Buna ‘vasl’ denir. Konuşmanın içinde cümleler arasında irtibat kurulur. Burada atfın yapılmasını de değerlendireceksiniz.

Atıftan sonra bir de zamirlerin nereleri işaret ettiğini belirleyeceksiniz. Bu, yorumun temelidir.

Üçüncü olarak da hükmün illetini bularak dil ile ifade edilmeyenlerde de sonuçları tespit edeceksiniz. ‘Domuz haramdır’ derken aslan eti de haramdır manasını çıkarmaktır. Yorum burada biter. İlletlerin hikmetlerini tespit edersiniz. Yani genel doğal ve sosyal ilimleri kullanarak o hükmün neden konduğunu, hangi yararları olduğunu tespit edersiniz. Buna göre tefsir etmekle her şeyi anlatmak mümkün değildir. Herkes bir ayeti okurken o esnada aklına gelen manaları tespit eder, bir başka zaman okuduğunuzda başka manalar ortaya çıkar.

Şimdi buradaki قُلْ emri kime verilmiştir?

أَذِّنْ فِي النَّاسِ‘den (27. ayet) biliyoruz ki bu surede muhatap olan Mekke emiridir. Eğer bu emr olunan Muhammed Peygamber olsaydı, onun ölümünden sonra hac farizası sona ererdi.

“Ey beni Âdem” dendiği zaman tüm insanlar, ilk yaratılmasından kıyamete kadar yeryüzündeki bütün insanlar kastedilir.

“Ey insan” dendiği zaman tüm uzayda diğer yıldızların çevrelerindeki gezegenler dâhil tüm insanlar kastedilmiş olur.

“Ey nâs” dendiği zaman da müşterek manası ile bugün yaşayan yeryüzündeki insanlar kastedilir yahut cuma namazını birlikte kılan topluluk kastedilir.

Haccın farz olduğunda ittifak ettiğimize göre, o halde قُلْ ‘da bugünkü Mekke emiri kastedilmektedir. Hitap onadır. Muhammed kastediliyor dersek hac farizası ortadan kalkar.

Bununla beraber Kur’an nazil olduğu zaman Mekke emiri Muhammed Peygamber’dir. İlk muhatap odur. Evleviyetle ona da hitap etmektedir. Kıyas yoluyla da olsa kavmin (devletin), ş’abın (vilayetin) ve kabilenin (bucağın) imamları da bunu yapmakla görevlidirler.

Henüz Medine değil de Mekke döneminde isek, her mümin bu emre muhataptır.

إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ

EinNaMAv EaNa LaKuM  

“Ben sizin için sadece”

إِنَّمَا kelimesi hasrı ifade eder. إِنَّمَا هَذَا لَهُ derseniz, bu sadece onun içindir başkaları ile paylaştırılmaz demektir.

“Ben sadece sizin için” denmektedir. Hasr eğer أَنَا ifadesine ise o zaman yalnız Muhammed Peygamber tüm beşeriyete gönderilmiş son nebi olur. Onun dışında tüm beşeriyeti uyarmakla görevli başka peygamber yoktur demektir.

Yaşanan çağda Mekke imamı bir tane olacaktır. Bir dönemde insanlığın iki imamı olamaz. Her kavmin bir imamı olur. Aynı anda iki devlet başkanı olamaz. Bir ilin iki başkanı olamadığı gibi bir bucağın da iki imamı olamaz. إِنَّمَا لَكُمْ denmeyip إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ denmiş olmasından bu hükümler ortaya çıkar.

نَذِيرٌ

NaÜIyRun (FaGıyLun)

“Nezir”

نَذِير savaşta veya yürüyüşteki öncüdür. Öncünün görülmesi, arkasından gelen birliği haber verdiği için uyarıcı anlamı kazanmıştır. Kişinin ileride yapacağı iyi bir fiili haber vermesi de nezirdir.

ن genelliği, ذ işareti, ر tekrarı ifade eder.

Uyarıcıyım, sadece olacakları haber veriyorum, arkadan gelmekte olanı haberi anlatıyorum, başka bir gücüm ve hedefim yoktur.

Böylece başkanların görevi anlatılmaktadır. Başkan kendisini koruyan koruma bulundurmaz. Kabilesindeki herkes onun korumasıdır. Kendisinin bir gücü yoktur. Başkan hakemdir. Karar verir ama o kararı uygulama başkana ait değildir. Uygulamayanları cezalandırmak da başkana ait değildir. Uygulama çevresindeki insanlara aittir. Bucağına girecekler bucak sakinlerinden birisinin davetlisi olarak girerler. Başkanlar sadece hakemlik yaptıkları için; verdikleri kararların da hakemler nezdinde itiraz hakları olduğu için; başkanlar sadece kendi bucak sakinlerinin başkanı oldukları için; başkana bir şey yapanın cezası ağır olduğu için (affı caiz değildir, kısasın yanında diyet ödenir) ve başkanın ölümü ile bir değişiklik olamayacağı için ayrıca muhafızlara gerek yoktur.

نَذِيرٌ kelimesi nekre gelmiştir. O halde çok nezirler vardır. Bunun anlamı burada muhatap olan yalnız Muhammed Peygamber değildir.

مُبِينٌ (49)

MüBıyNun (MüFGıLuN)

“Mübin”

“Mübin” ispatlanmış, “Beyan” kanıt anlamındadır.

Bir kitap yazan kimse o kitapta kullandığı kelimelere özel mana yükler. Ahmet müşterek kelimedir ama roman yazan kimse Ahmet kelimesini kafasında tasarladığı roman kahramanına verir. Artık o kitaptaki Ahmet ile hep o kastedilir. Bazen bu müşterek olabilir.

Kur’an’da geçen kelimeler artık Kur’an’da yüklenen manalar için kullanılmaktadır.

Mustafa Kemal’in büyük nutkunda ‘Fevzi Paşa’ dendiği zaman Mareşal Fevzi Çakmak anlaşılır yahut ‘halife’ dendiği zaman o zamanki halife anlaşılır.

Yeryüzünde 1400 seneden beri beyan edilmiş manası ortaya konmuş Kur’an’dan başka bir kitap mevcut değildir.

Kur’an ile mübinim demektir. Ben nezirim ama sadece haber vermiyorum, söylediklerimi kanıtlıyorum da demektir.

Biz kimseye bizim söylediklerimize inanın ve ona göre hareket edin demiyoruz. Buna hakkımız yoktur. Biz sadece bizi de dinleyin ve kararı siz verin diyoruz. Biz neziriz ama mübin neziriz. Eğer söylediklerimizi ispat edemiyorsak siz ispat edilenlere uyun diyoruz. Demek ki neymiş; biz ispat edilenleri dinleyeceğiz. İnsanların emrettiklerine göre değil, bizim içtihadımızla hareket edeceğiz. İhtilaf ediyorsak hakemlere gideceğiz.

 

YORUM

Bu ayet bizi söylediklerimizi ispat ile mükellef kılmaktadır. Yani biz ilmin kanıtları ile konuşmak zorundayız. Bundan dolayıdır ki her gün beş defa toplanarak öğrenmeye çalışmakla yükümlüyüz. Elli seneden fazladır böyle bir hedef ittihaz ettim ama tam olarak başaramadık. Yenibosna’da çalışma arkadaşlarımız her akşam buluşmaya çalışmaktadırlar. Benim bildiğim yalnız Yenibosna’da her gün çalışma yapılmaktadır. Yalova’ya gittiğim için ben yine bundan mahrumum. Yenibosna’daki çalışma arkadaşlarımızın hiç olmazsa bir kısmının Yalova’ya taşınmasını dört gözle bekliyorum.

İran’a gitmiştik. Humeyni’yi ziyaret ettik. Büyük inkılap yapmış olan ve devlet başkanlarının üstünde statüsü bulunan bir zatın hala talebeleri vardı ve “Nasara-Yensuru”yu okutuyordu...

Bizim görevimiz öğrenmek ve öğrendiğimizi öğretmektir. Mübin neziri aramızda görevlendirmektir.

Demek ki bir bucak kuracağız, mübin bir nezir çıkaracağız, o bize ve bütün insanlara mübin nezir olacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Söyle; ey kişiler, ben sadece kanıtlayan uyarıcıyım.”

 

Kur’an kelimeleri ile:  

“Kavl et; ey nâs, ben sadece mübin nezirim.”

 

QuL YAv EayYuHav elNAvSu EinNaMAv EaNa LaKuM NaÜIyRun MüBıyNun

قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ (49)

 

***

 

فَالَّذِينَ آمَنُوا

FalLaÜIyNa EaVMaNUv (Fa elLaÜIyNa EAvMaNUv)

“İman etmiş kimseler”

فَ harfinden sonra uyarılanların ikiye ayrılacağını, bir kısmının uyarıyı kabul edeceklerini, bir kısmının etmeyeceğini beyan etmektedir. Uyarıyı kabul edenlerin dayanışma ortaklıklarını kuracaklarını açıklamaktadır.

Birinci dönem fukaha buna sadece iman ettim demekle iktifa etmişlerdir.

Oysa Muhammed Peygamber Medine’ye gider gitmez dayanışma ortaklığını kurmuş ve insanları dayanışma ortaklığına ortak olmaya çağırmıştır.

Kur’an’da kelimelere öyle mana vereceksiniz ki o toplulukta uygulanmalıdır.

Topluluğun güven içinde olması için “dayanışma ortaklığı” kurulmalıdır yani herkes sigortalanmalıdır. Sermaye’ye dayalı sigorta değil, kişilerin çalışarak zararı giderecekleri bir sigorta. Yani her yıl belli miktarda para ödeyerek değil de her yıl en çok bir ay çalışarak sigorta primlerini ödeyen sigorta. İsteyenler çalışmaz, bedeli nakit olarak ödeyebilir ama esas olan çalışmadır.  

آمَنُوا fiili أَفْعَلُوا (İf’al) veya فَاعَلُوا (Müfa’ale) kalıbında olabilir.

Dayanışma ortaklığını bir daha hatırlayalım. Birimizin başına geleni hepimizin başına gelmiş kabul ederek birlikte savunmadır. Ortaklığa bedenen katılmak gerekir. Bedenen katılmak istemeyenler bedel ödemelidir. Bedelin miktarını bedelliler tespit eder. Kur’an bunlara “nöbetli Mümin” diyor.

وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

Va GaMiLuv elÖAvLıXaVTı (Va FaGaLuv elFAvGıLAvTı)

“Ve salihatı amel edenler”

Değişik yerlerde izah ettiğimiz gibi صَالِحَات demek uyumlu işler yapmak demektir. Dişil kurallı çoğul bunu ifade eder. Ortaklık içinde işbölümü yapmaktır. Merkezden emir-komuta olmayacaktır. Ayetin başında “Ben sadece mübin nezirim” ile bu ifade edilmektedir. Herkes kendi içtihadı ile hareket edecek ama işler uyumlu olacak.

Kur’an’ın devamlı işlediği kavram budur; bir taraftan özgürlük ama diğer taraftan kurallı, planlı ve projeli hayat.

Batı düzeni özgürlüğü feda ederek merkezi işçilik sistemi ile uyumlu hale getirmektedir.

Müslümanlar özgürlükleri feda edemediler. Bunun için işçilik sistemini yeter derece uygulayamadılar. Onun için geri kaldılar.

Biz ortaklık sistemi ile içtihad sistemini kurmadan uyumlu sistemi getirmeye çalışıyoruz. Kur’an bu ifadeleri ile bunu defalarca hatırlatmaktadır; iman etmek ve salih amel işlemek. İman etmek dayanışma ortaklıklarını kurmakla, ameli salih de ortaklık işletmelerini kurmakla gerçekleşir.

Her ortağa bir hesap defteri verilir. Herkes çalıştıklarını ve alıp verdiklerini o deftere yazar. Hafta sonunda muhasibe verir (çift defter kullanır) ve böylece herkes aldığını, verdiğini kayda geçirmiş olur. Yaptığı işler plan ve projeye uygundur. Değilse, hakemler kararı ile tespit edilir ve ona göre hükümler uygulanır. Dayanışma ve ortaklık. Dayanışma ihtiyaca göre bölüşmedir, ortaklık imkâna göre bölüşmedir.

Bunları aklınızdan çıkarmamalısınız.

لَهُمْ مَغْفِرَةٌ

LaHuM MaĞFiRaTun (LaHuM MaFGıLaTün)

“Onlar için mağfiret vardır”

İslam düzeni gelmeden, kendilerine kanıtlı uyarı yapılmadan işlenmiş hatalar mağfiret edilecek, sorulmayacak. Kanıtlı uyarı geldikten sonra uyarılara uyanların eski günahları ve suçları affedilecektir.

Çok açık olarak şunu ifade edebiliriz ki, Hindistan’da ineğe tapan bir köylü sorumlu değildir çünkü o, kâinatın inek tarafından yaratıldığına inandırılmıştır. Ancak kendisine mübin nezir gelmişse, ondan sonra reddeder de hicret etmezse sorumlu olur.

Demek ki bugün insanlık sorumlu değildir, biz bu seminerleri okuyanlar ve gereğini yapmayanlar sorumluyuz.

Bursa’daki Zafer Kafkas sorumludur. Mardin’deki Vahap Alma sorumludur.

Kendilerine tebliğ ulaştığı, Allah onları görevli kıldığı halde görevlerine devam etmeyenler sorumludurlar. www.akevler.org’da sayıları 25 kişiye çıkan yazarlar bırakmışlardır, beş kişiye inmişlerdir, onlar da sorumludurlar.

Bizim görevimiz Bin Dil Üniversitesi’ni kurmadır.

Medhal mensupları sorumludurlar. AK Partililer sorumlu değildirler. Onlar, onları görevli kıldılar. Semt Kooperatifleri dışında çözüm aramak, Sermaye’nin yap-işlet modeli ile halkı memnun (ve de medyun yani borçlu RNE) etmeye çalışmak, hastaya uyuşturucu vermek demektir. Topluluğun esrarıdır. Bunu AK Parti’ye anlatma görevini Allah Medhal mensuplarına vermiştir; anlatmazlarsa, Hindistan’daki ineğe tapanlar değil, Güngören’deki Medhal mensupları sorumludurlar.

Allah herkese ayrı görev vermiştir, ayrı imkân tanımıştır. Yenibosna’dakilere ilim vermiştir. Güngören’dekilere de imkân vermiştir. Bunlar bir araya gelip salihatı amel etmezlerse, Güngören imkânlarını Yenibosna’nın icmalarına vermezlerse, Yenibosna’dakiler de Güngören’in sorunları üzerine eğilmezlerse sorumlu olurlar; hem de Hindistan’daki ineğe tapanlardan daha fazla sorumlu olurlar.

Bu sorumluluğumuzun idraki içinde, Yenibosna olarak her işi bıraktık ve Güngören’in ne yapması gerektiği üzerinde çalıştık. Güngören ise inzarı bırakarak oy peşinde koştu. Tevbe kapısı her zaman açıktır. Allah mağfireti vaat etmektedir.

Millî Görüşçüler, AK Partililer, Gülenciler hep aynı günahı işlediler. Allah onlara mağfireti vaat ediyor, yeter ki iman edip ameli salih işlemeye başlasınlar.

Bakınız; biz onlara gelin bizim partimize kaydolun, bize ortak olun demiyoruz. Dayanışma ortaklıkları kurun, işletme ortaklıkları kurun, semt kooperatifleri kurun diyoruz. Bize ortak olun demiyoruz. Kurtuluşu partiye kaydolmakta bulmuyoruz. Beka sorununu kişilere veya gruplara değil sisteme çözdürüyoruz. Bunu çok iyi anlamalı ve her vesile ile herkese anlatmalıyız.

وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (50)

Va RıÜQuN KaRIyMun (Va FiGLun FaGIyLun)

“Ve kerim rızık”

Mağfireti vadediyor ve rızkı kerimi vadediyor.

Dayanışma ortaklıkları ile işletme ortaklıkları kuranların eski günahlarını affedeceğini haber verdiği gibi rızkı kerim ile de helal zenginliği de vadediyor.

Nasıl zengin olacağız?

Çok basit ve sade bir şekilde zengin olacağız. Semt kooperatiflerini kuracağız. Her semt kooperatifi ‘Semt Bonosu’nu çıkaracak. Böylece faizli sermayenin sömürüsüne son verecek. Herkese çalışma imkânını sağlayacak.

Yenibosna Adil Düzen Çalışma Ekibi her işi bırakıp Medhal’e bunu anlattı, Allah’ın rızkı kerimi nasıl vereceğini anlattı. Onlar, ‘bilmiyoruz, nasıl uygulayacağız?’ dediler. Erbakan da öyle dedi. AK Parti de Adil Düzen’e cephe aldı.

Şimdi her hafta Dolar yükseliyor. Bu hafta altın 234’den 237’ye çıktı, %3 arttı. Bu, senelik %36 faiz eder. (1.36)^5 = 4,65 yani enflasyon %500’lere dayanır. İşte, Allah vadediyor. Semt kooperatiflerini kurar, dayanışma ve ortaklık işletmelerini kurarsanız enflasyon sıfırlanır ve rızkı kerime gidersiniz. Bunun için Semt Bonosu ve Altın Bonosu yeterlidir. Ödemeler Türk Lirası ile yapılacak, borçlanmalar Altın Bonosu ile yapılacak.

Güngören ve Teşvikiye belediyeleri bununla görevlendirilmişlerdir. Yenibosna’yı dinler, onlarla diyalog kurmaya devam ederlerse Allah bunları vaat etmiştir.

 

YORUM

İçimizde Allah’tan vahiy alan bir resul bulunmamaktadır. Bize emredilen falana veya filana tabi olmak değildir. Medhalciler Süleyman Karagülle’ye tabi olmakla mükellef olmadıkları gibi Recep Tayyip Erdoğan da tabi olmaya mezun değildirler. Her söze kulak verecekler, kendi içtihatlarına göre Kur’an’a ve müsbet ilme uyacaklar.

Biz AK Parti’den bizi dinleyenleri uyarıyoruz; yani dediklerimizi yaptıkları için değil, bize kulak vermedikleri için uyarıyoruz. Yoksa onlar kendi içtihatlarına göre iş yapacaklar. Medhal de AK Parti’nin kervanına bindiler, kendi içtihatlarına değil de merkezin isteklerine uyuyorlar.

Bizim görevimiz inzardır. İman edip ameli salih gerçekleştirmek doğrudan bize görev verilmemiştir. Bundan dolayıdır ki sadece Ar-Ge çalışması yapıyoruz. Allah Akevler’e inzar görevini vermiştir. Sadece kendi işlerini yapacaktır. Tüm insanlara yarayacak işletmeleri ise bugün veya ilerde kabul edecek Medinelileri ise bekleme durumundayız.

Yalova’da ahşap evler yapacağız ama sadece ortaklarımıza yapacağız, inşaat yapacağız ama sadece günlük gelirimizi sağlayacak kadar yapacağız. Biz büyüyerek değil de çoğalarak genişleyeceğiz. Biz sadece bize benzer kooperatifler olarak kurulacak ve çoğalacağız.

 

Öz Türkçe ile:

“İnanmış ve uyumlu işler yapanlar için örtme ve görkemli besinler vardır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“İman etmiş ve salihatı amel etmiş olan kimseler için mağfiret ve kerim rızık vardır.”

 

FalLaÜIyNa EaVMaNUv Va GaMiLuv eLÖAvLıXaVTı LaHuM MaĞFiRaTun Va RıÜQuN KaRIyMun

فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (50)

 

***

 

وَالَّذِينَ سَعَوْا

Va elLaÜIyNa SaGaV (Va elLaÜIyNa FaGaLUv)

“Ve sa’yeden kimseler”

İnzar olunanlar ikiye ayrılacaklar, kimileri dayanışma ortaklıklarını ve ortaklık işletmelerini kuran kimseler olacak, kimileri ise ayetlerimizi geride bırakmak için sa’y edeceklerdir.

Amel etmek bir başkasının işini yapmaktır. Sa’yetmek ise bir gayeye ulaşmak için çalışmaktır. Yani başkasının olmayan işleri de içerir. Amelde bedeni hareket vardır. Sa’yda ise zihni hareket de dâhildir. Yani üretici amel etmektedir. Genel hizmet yapan sa’y etmektedir. İman edenlere karşı kullanılıyor. İman etme dayanışma ortaklıkları kurmak; buradaki sa’y ise herkesin kendi çıkarına hareket etmesi ve karşı tarafı çökertme isteğidir.

Paralı sigorta sistemi salihat ameli desteklemek için değil, insanlardaki biriktirme ve evlenerek çocuk yetiştirme duygularını köreltmek amacıyla kurulmuş kurumlardandır. Zorunlu hale getirerek ve insanların geleceklerini güya garantiye alıp şimdi aç bırakmadır. Yani insanı sigortalanacak vakte gelmeden öldürmedir. Açlık ve yokluk içinde yaşayanları erken ölüme göndermekte, dolayısıyla emeklilik giderlerinin azalmasını sağlamayı hedeflemektedir.

فِي آيَاتِنَا

FIy EAvYAvTıNAv (FIy EaFGAvLıNAv)

“Ayetlerimizde”

“Ayetler” doğa kanunlarıdır.

Kişiler için kendi içtihatları kendilerine ayettir.

Topluluklar için kendi icmaları kendilerine ayettir.

İcma ile sabit olan hükümler ayetlerdir.

Bir ocakta ocaktaki baliğlerin ittifakı. Bucaklarda bucaktaki ilk ehliyetlilerin yani amillerin ittifakı, illerde ehli zikr olanların ittifakı, ülkelerde yüksek ehliyetlilerin ittifakı, insanlıkta da rasihlerin (errasihune fi’l-ilmi) ittifakı icmadır. Muhkem mertebesinde icmadır. Bir ülkenin rasihleri ittifak ederlerse müfesser seviyesinde bir icmadır.

مُعَاجِزِينَ

MuGaCıZIyNa

“Mua’cizler”

“İcaz etme” etkisiz hale getirmedir. İslamiyet’te yarış vardır. Kendin başkalarından daha çok koşarsın, bunu yapmak istersin, bu hayırda yarıştır, büyük ibadetlerdendir. Başkalarının geri kalması ile geçme ise hasettir ve büyük günahtır. Ayetlerde icaz ile, onların uygulanmasını durdurmak için hareket ederler.

Biz faizli bankaların kapanmasını önermiyoruz. Biz faizsiz kredileşme bankalarının kurulmasını öneriyoruz. Faizli bankaların yerine faizsiz kılıfı içinde kurulan katılım bankaları inanmışların bankası olduğu için tercih edebiliriz ama faizli oldukları halde faizsiz diye takdim edilip, faizsiz bankaların kurulmasını engellediği için de bize göre bunlar diğer bankalardan daha tehlikeli bankalardır.

İşte, sözde faizli veya sözde faizsiz olsun, biz mevcut bankların yıkılmasını değil, zamanla faizsiz kredileşme bankalarına dönüşmelerini istiyoruz. Daha da büyüsünler, daha da zengin olsunlar istiyoruz.

Onlar ise gerçek faizsiz bankaların kurulmasını engellemek için sahte faizsiz katılım bankaları kuruyorlar. Böylece bizim faizsiz kredileşme bankalarımızın kurulmasını engelleyeceklerini sanıyorlar.

Sağırlar; faizsiz kredileşmeyi biz değil âlemlerin Rabbi kuracaktır.

Biz size sadece duyuruyoruz, Kur’an’dan öğrendiklerimizi aktarıyoruz.

Görelim bakalım, âlemlerin Rabbi mi güçlüdür yoksa zenginler ve yahut iktidarda olanlar mı? Dayanışma ortaklıkları ve ortaklık işletmelerine karşı çıkan siz mi galip geleceksiniz yoksa âlemlerin rabbi mi?

أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ (51)

EuLAvEiKa EaÖXavBu eLCaXIyMı (EuLAEiKa EaFGAvLu eLFAGIyLı)

“Onlar cehim ashabıdırlar.”

الْجَحِيمِ marife gelmiştir. O halde Kur’an’ın değişik yerlerinde geçen الْجَحِيم‘in aynısıdır. Ahiretteki hayat için getirilmiştir. Burada ise rızkı kerim karşılığı getirilmiştir. Yani onlara da rızkı vardır ama kerim olmayan rızık vardır.

Burada çok önemli bir husus açıklanmaktadır.

Biz semt kooperatifleri kuruyoruz. Kendilerini, kendi icma ve içtihatlarına bırakıyoruz. Onlar kendi semtlerinde, kendi bucaklarında, kendi il ve devletlerinde istedikleri gibi yaşayacaklardır. Kur’an düzeninde insanları zorla dayanışma ortaklığına alma yoktur, zorla ortaklık işletmelerini kurdurma yoktur. İsteyen kendi semtinde kendi bucağında istediği gibi yaşar, sorumluluk kendisine ait olur.

Cehim sahibi olurlar.

الْجَحِيم kerim olmayan rızka dayanan bir düzendir. Sağlıklı olmayan üretim ve tüketimin olduğu bir düzendir. Bugün yeryüzü cehim içindedir. Semt kooperatifleri insanları cehim hayattan çıkarıp kerim rızık hayatına götüren bir düzendir.

Bize muhalif olanlar bizim yorumlayıp ortaya koyduğumuz düzenin kerim rızık getiremeyeceğini tartışabilirler. Ne yazık ki Hayrettin Karaman bile yıllarca Kur’an’a aykırı olan bin sene önceki içtihatları ile Adil Düzen’i eleştiriyor, “Adem zamanında ziraat vardı.” diyor.

 

YORUM

Kur’an’da cehennemi tasvir ederken “Nar, sair, cehim, cehennem” (نَار - سَعِيرجَحِيم- جَهَنَّم) kelimeleri ile isimlendiriyor. Bunların tam olarak manalarını anlamamız için الْجَحِيمِ kelimesi geçen ayetlerin yorumunu ortaklık düzeni varsayımları içinde yorumlamamız gerekir.

جَحِيم kelimesi demek kerim olmayan rızık demektir. Hormonlu besin demektir. Sıkıntılı kazanç demektir. Adil olmayan dağılım içinde rızıklanmak demektir.

Kerim rızık demek sağlıklı rızık ve adil dağılımlı rızık demektir.

Ayetleri yorumlamak demek ölçülendirebilecek bir duruma sokmaktır. Bir besinin sağlıklı olduğunu nasıl anlarız? Bugün besinler fareler gibi hayvanlar üzerinde denenmektedir. Ayrıca hücreler suni alanlarda üretilebilmekte ve verilen besinlere göre davranışları incelenebilmektedir. Bizim Ar-Ge çalışmalarımızda bu laboratuvarların basitlerinden kurmamız gerekmektedir. Ayrıca sağlıklı besinle beslenen kooperatiflerin ömürleri ile değerlendirebiliriz. Bugün aynı yaşta olanların sayısı en çok olan yaş topluluklarında 50 sene ortalama ömürdür.  Sağlıklı topluluklarda bu daha büyüktür, 60-70’li yaşlara varmaktadır. Bunu refah ile ifade ediyoruz. Nüfusun bir yılda ölenlere bölünmesi ile ölçülür. Kırgızistan’da bir ilim adamı bunu Bişkek’te ölenlerin sayısıyla doğruladı.

Ayrıca yılda nüfusun artması da gelişmeyi ifade eder. Refah ile nüfusun artması ters orantılıdır. Kerim rızık bunların dengeli artmasıdır. Bir taraftan refah artarken nüfus da artıyorsa kerim rızıktır. Nüfus sefaleti getiriyorsa ki doğuda böyledir yahut refah nüfusun azalmasına sebep oluyorsa o da cehim ashabtır. Ekonomi ilmi bunları inceler. Batı’da ekonomi ilmi henüz doğmamıştır, İbni Haldun döneminin biraz gerisindeler.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve kanıtlanmış göstergelerimizde çabalayanlar yufka kalanlardır. Onlar yanıcı olanın arkadaşlarıdır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ayetlerimizde sa’y edenler mua’ciz olanlardır. Onlar cehim ashabıdır.”

 

وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ (51)

 

***

 

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ

Va MAv EaRSaLNAv MiN QaBLiKa (Va MAv EaFGaLNAv NiN FaGLiKa)

“Ve senden önce irsal etmedik”

Buradaki كَ harfi son nebiye ait olabilir. Çünkü vahiy alan resuller ve nebiler ondan önce gelenlerdir. Kur’an’la vahiy sona erdi. Vahyin yerini içtihat ve icma aldı. Son nebinin asrı nebisiz şeriatlara gidiştir ama kendi asrı misal uygulamadır, nebili bir uygulamadır.

Nebisiz uygarlık bizim zamanımızda oluşmaktadır. Nebilik de sona ermiştir. Melek gelip vahiy getirmiyor ama âlimler içtihat yapmaktadır. Onlar içtihat yoluyla vahiy almaktadır. Resuller yani başkanlar da içtihat yoluyla uygulamalar yapmaktadır. Cebrail vasıtası ile vahiy alan insanlığı içtihat ve icma seviyesine ulaştıran nebiler artık yoktur.

مِنْ رَسُولٍ

MiN RaSUvLin (MiN FaGIyLın)

“Hiçbir Resul”

Resullerden bir resul irsal etmedik denebilirdi. مِنْ diyerek risaletin ve nübüvvetin bitmediğini gösterir. Demek ki daha önce irsal edilmemiş resul ve nebi vardır. O da bundan sonra gelecek resul ve nebilerdir. Bunlar Cebrail’den vahiy almayacaklar, içtihat ve icmaları ile hareket edeceklerdir. Herkes kendisi için içtihat yaptığına göre Kur’an’dan gelen resullerin ve nebilerin diğer resul veya nebi olmayanlardan farkı nedir?

Bir âlim eğer bir ekol oluşturuyorsa o nebidir, ekolün sorumluluğunu yüklenenler nebidir. Vahiy almayan nebidir. Onların mucizesi yoktur. Onların mucizesi ilimdir. Biz bu sebepledir ki Bediüzzaman ve Süleyman Tunahan’ı nebi olarak kabul ediyoruz. Resul ise; biat sistemi ile oluşmuş devleti dört delile dayanarak yöneten kimsedir. Humeyni bir resuldür. Erbakan bir resuldür. Bunlar vahiy almayan resullerdir.

R. T. Erdoğan resul müdür?

Hayır, çünkü “Ben Adil Düzen’e karşıyım!” demiştir. Erdoğan’ın partisi muhafazakâr partidir, oysa İslam inkılapçı bir dindir, inkılapçı bir düzendir.

وَلَا نَبِيٍّ

Va LAv NaBiyYın (Va LAv FaGIyLın)

“Ve hiçbir nebi”

وَنَبِيٍّ  gelebilirdi veya  وَلَا مِنْ نَبِيٍّ de olabilirdi. O halde nebi ve resul arasında orta derecede bir yakınlık vardır. رَسُولٍ نَبِيٍّ deseydi nebilik resulün sıfatı olurdu. وَنَبِيٍّ  denseydi resul ve nebinin ayrı görev olduğu ama nebinin resul, resulün de nebi olabileceğini ifade etmiş olurdu. وَلَا نَبِيٍّ denmekle nebi resulden sonra gelmekte, her resul nebidir ama her nebi resul değildir manası çıkar.

Böylece وَ harfi ancak bazı özel durumları kapsıyorsa atfeder. Bu takdirde şart olarak; ikincisinin birincinin alt veya üst kümesi olması gerekir.

رَسُولٍ kelimesi bütün nebileri içerseydi artık nebi kelimesinin zikrine gerek kalmazdı. Resul kelimesi bütün nebileri içermediği için وَ ile atfedilmiştir. Resuller hatta resul olmayan nebiler de manasındadır.

إِلَّا إِذَا تَمَنَّى

EilLAv EiÜAv TaManNAv (EilLAv EiÜAv TaFagGLa)

“Ancak temenni ettiğinde”

مَنِيّ akışkan olmayan sıvıdır. Kaymak böyledir. Tereyağı böyledir. Canlılarda erkeğin üreme hücrelerini oluşturan sıvıdır.

مني Kur’an’da 21, منن 27 defa geçer. Toplam 48 (24*3) eder.

Meni hücrelerine نُطْفَة denmektedir. Kur’an’da döllenmiş yumurtaların adı geçmemektedir. Hücreler topluluğu عَلَق ‘dır, hücre ise عَلَقَة ‘dır.

Canlı demek varlığını korumaya çalışan topluluk demektir. Önce kendi varlığını korur. Benzerini çoğaltma onun gayesidir. Hatta çoğu zaman benzerlerini oluşturmak için kendilerini feda ederler. İşte insandaki bu temel duyguya أُمْنِيَّة denmektedir. Neslini yaşatma. أَمَانِيّ ise أُمْنِيَّة’nin çoğuludur. Temenni etmek Tefeül babından bir şeyin olmasını istemek demektir. Onu birinci konu yapmaktır. أُمْنِيَّة demek birinci konu demektir.

Biz de kendi hayatımızda böyle durumlara düşeriz. İşleri Allah’ın kaderine bırakırız da çabucak olsun isteriz. Oysa biz kaderimizi bilmiyoruz. Çizilen kader içinde rolümüzü anlamıyoruz. Sanki biz yapıyormuşuz gibi hevesle güleriz. Olmadığı zaman da üzülürüz. Bu, takdiri ilahıdır. Tüm peygamberlerde bu durumlar olur bizde de olmaktadır. Yalova’daki projemiz yirmi yıldır sonuç vermedi, ahşap evleri yapamadık. Bazen hayal kırıklığı içinde vazgeçer gibi olurum. Rabbimden izin almak için istihare ederim. Bir kişi de olsa eğer çalışan ortak varsa ve ben bu ortağı finanse edecek imkân bulabiliyorsam devam ediyorum. Bu sabrın sonunda ortaklık işletmesi oluşmaya devam ediyor. İlmi çalışmalar devam ediyor.

أَلْقَى الشَّيْطَانُ

EaLQay elŞaYONu (EaFGaLu el FaGLAvNu)

“Şeytan ilka etti”

لِقَاء kavuşmak, bitişmek, yanak yanağa gelmek demektir. الشَّيْطَانُ marifedir. Burada ahd için marife gelmiş olabilir. Bunun için görevlendirilmiş şeytan demektir. Şeytanlar bir grupturlar, aralarında iş bölümü vardır. Herkes kendisine düşen görevi yapar.

 

فِي أُمْنِيَّتِهِ

FIy EuMNiyYaTiHIy (FIy EuFGIyLatiHIy)

“Ümniyyesi içine”

‘Ümniyyesi içine koyar’ anlamındadır. Zamir mahzuf olan resule gitmektedir.

Resulün ümniyyesine ilka eder. Ümniyyeniz olacaktır. Ümniyyesine demekle her resulün ümniyesi var demektir. Bu birinci konudur. Yaşamak için gerekli şeyleri yapmak ümniyye değil araçtır. Ümniyye ise yaşamanın gayesidir. Evet, ben yaşamak için yemeliyim, içmeliyim, kazanmalıyım ama bir şeye ulaşmam gerek o ise benim ümniyyemdir. Benim bugün ümniyyem bildiklerimin hepsini, çevremdekilere henüz aktaramadım. Çevremdekilerin bilmediklerini Allah bana bildirmiştir. Bunun için yaşamalıyım. Benim ümniyyem budur. Sizin görevleriniz benimkinden çok fazladır. Bizleri dinleyip bilgelerinizi artırdıktan sonra onları uygulayacaksınız.

Burada dikkat etmemiz gereken husus şeytanın bize görevimiz olmayan görevleri vermesidir. Ümniyyenize ilka etmiştir, ilka edecektir ama sonra Allah onu nesh edecektir.

Ümniyyesine ilka eder diyor da neyi ilka eder söylemiyor. Çünkü şeytan çok farklı yerlerden gelir.

1- Önce Kur’an’ın ilahi kitap olmadığını telkin eder. Burada başarılı olursa ilk vuruşunda hedefi bulmuş olur. Yarım asır önce insanların belki%80’i bu görüşteydiler. İlahi kitapları kabul etmiyorlardı, bugün yüzde yirmilere indiler.

2- Bunu başaramayınca başka hareket yapar. “Bunlar ilahi kitaplardır ama biz anlamayız. Eski alimlerin dediklerini yapmalıyız.” Derler. Mızraklı İlmihal budur. Böylece günün sorunlarını çözeceğine bin sene önceki rivayetlerde boğarlar. Kur’an’ı yeniden anlayanları kafir sınıfına sokarlar. Bizi bu grupta saymaya çalışmışlar ne var ki onların çok yakın arkadaşı olduğum için doğrudan saldıramamışlardır.

3- Şeytan bunu da başaramayınca yeni taktiğe başvurur. “Bu çok iyi ama bugünkü şartlarda uygulanmaz ki. Mehdi gelirse ortalığı düzeltir ondan sonra belki Kur’an düzeni gelir. Adil Düzen’e bir şey demiyoruz ama şimdi uygulanamaz.” Der.

4- Şeytan bunda da başarılı olmazsa “Akevler’in Adil Düzen’i yanlıştır.” der. Görevlendirdiği kimseler Adil Düzen’i ortaya koyar. İçi boş düzenin peşinden koşturarak insanı alıkoyar.

5- Bunların hiçbirini yapamazsa “Bu iyidir ama bundan daha iyisi vardır, onu yapalım.” der. Konuyu değiştirir, pirince giderken bulgurdan eder.  Bu hatalara Erbakan düştü. Şimdi Bünyamin Demir’in durumunu bekliyoruz.

فَيَنْسَخُ اللَّهُ

Fa YaNSaPu elLAvHu (Fa YaFGaLu elLAHu)

“Allah nesh eder”

“Allah nesh eder” diyor. Allah mı topluluk mu?

Bundan önce ve sonra geçen Allah kelimeleri alemlerin Rabbini ifade ettiğine göre buradaki Allah topluluktur. Cereyan eden olaylarla insandaki bu şeytanın ilka ettikleri yok olup gider. Bu nasıl sağlanır?

Olaylar onun çıkmaz olduğunu ortaya koyar. İşler yürümez. Gülen’e ve AK Parti’ye gelinir. İşte ikinci intihar buradadır. Gülen Cemaati perişan olmuştur. Oturup düşünmesi gerekir. Gülen’in düşünmesi gerekir, tevbeten nesuha yaptıktan sonra “Ben Akevler’i ihmal ettiğimden dolayı başıma bunlar geldi” deyip tekrar Akevler’e dönmesi gerekir. Yaptığı büyük hizmetleri sürdürme imkânı vardır ama Akevlerdeki hakemlere, kendisinin seçtiği hakemlere teslim olması gerekir. Hakemleri de Akevler’den seçmelidir.

AK Parti de Sermaye’nin tuzaklarına düşmüş, beka sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Aynı sorun Demokrat Parti zamanında yaşanmıştı. Allah’tan korkup Allah’a sığınacağına CHP’den korktu DP’ye sığındı. Şimdi de ABD’den korkup Rusya’ya sığınmaktadır. Oysa Allah’tan korkup Allah’a sığınmalıdır, Kur’an’a sığınmalıdır. Kur’an’ı yorumlama yalnız Akevler’de yapılmaktadır. Allah’ın sözü olduğu kabul edilerek yapılmalıdır. Hong Kong’dakiler Allah’ın sözü olarak değil de bir kitap olarak inceliyorlar. Diğerleri ise bin sene evvelki ayet yorumlarını tekrarlıyorlar.

مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ

Mav YuLQıy elŞaYOAvNu (MAv MAv YufGıLu eL FaGLAvNu)

“Şeytanın ilka ettiği”

فَيَنْسَخُ اللَّهُ deyip ardından مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ diyerek ilgayı tekrar etti. Bunun üzerinde durmalıyız. فَ harfi getirilmiştir. Kuralımızı hatırlayalım. İkinci cümle istisna ile gelmişse ikinci cümleye kıyas yapılmaz demektir. İkinci cümle fasl edilirse ikinci cümle birincinin izahıdr, kıyasa gerek yoktur demektir. وَ ile gelirse ikinci cümle için ancak illet varsa birinci cümledeki hüküm geçerli olur. فَ ile gelirse kıyas yapmadan ikinci cümlede hükümler genişlemiş olur. Birincisinde şeytanın ilkası nebilere ilka etmesidir. İkinci cümledeki ilka edilen tüm diğer insanlar da ilka edilmişlerdir. Buradan öğreniyoruz ki şeytan resul ve nebilere farklı şeytanlar olarak ilka eder. En çok onları yoldan çıkarmaya çalışır.

ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ

ÇümMa YuXKiMu elLAvHu (ÇümMa YuFGıLu elLAvHu)

“Sonra Allah ihkam eder”

Allah herkesin rabbidir. Allah Müminlerin de rabbidir ama onların rabbi başka şekildedir. Kafirlerin rablığında iradesi vardır, rızası yoktur. Müminlerde hem iradesi hem de rızası vardır. Kötülükleri düzeltirken toplulukları halifesi olan topluluklarla düzeltmelidir. Başlarına geleceklerle düzeltmektedir. Ayetlerini ise bizzat alemlerin Rabbi olarak düzeltmektedir. Tahkim etmek aynı zamanda güçlendirmek demektir.

آيَاتِهِ

EAvYAyTıHIy (EaFGAvLıHIy)

“Ayetlerini”

Allah ayetlerini ihkam edecektir. “Sonra” (ثُمَّ) diyor “Sonra ihkam edecektir.” diyor.

Ayetler içtihat ve icma ile sabit olanlardır. Zaman icma ve içtihatları ihkam eder, İlahi ise ihkam eder.  Ben içtihatlara yazılı olarak Gurbet Dergisi’nde başladım. Yeşilay Dergisi’nde yazdım. Tek Yol Dergisi’nde yayınladım. Ekonomik Doktrinler’i yayınladım, Günümüzün Meseleleri’ni yayınladım. Faizsiz Banka Modeli ve ondan sonra Adil Düzen’i 60 seneden fazladır yayınlıyorum. Yayınlıyorum dememe bakmayın hiçbirini ben yayınlamadım, arkadaşlarım değerlendirdiler ve yayınladılar. Benim adımı koydular ama Allah onlara yayınlamalarını vahyetti onlar da ona uydular. ‘Vahyetti’ ifadesini özellikle kullandım. Bunların hiçbirini ne ben ne de arkadaşlarım yaptı. Kendisi takdir etti. Hatalar bizim, doğrular O’nun. Orada Adil Düzen şeytanın ilkasına uğradı. Gülen Cemaati de şeytanın ilkasına uğradı. Bu şeytanın ilkaları neticeye ulaşmayacak. Milli Görüşçü AK Partililer, Risaleci ve tevbeten nesuha Gülencileri birleşecek böylece Allah’ın ayetleri tahkim edilecektir. Daha büyüğü olacak. Hristiyanlarla Müslümanlar birleşecek, Allah’ın ayetleri tahkim edilecek.

وَاللَّهُ عَلِيمٌ

Va elLAvHu GaLIyMun (Va elLAvHu FaGIyLun)

“Ve Allah alimdir”

Burada Allah ile O’nun halifesi olan insan ve topluluklar kast edilmektedir. Bediüzzaman, Süleyman Tunahan, İhvan-ı Müslimin, Mevdudi ve Akevler Kur’an’ı doğru yorumlamışlardır. Allah’a inanmışlar ve onun adına hareket ederler. İçinde hatalar vardır ama toptan hatada olamazlar. Allah buna izin vermez. Bugün üç türlü Müslüman vardır. İkisi şeytanın ilkası içinde olanlardır. İslamiyet’i tarihe gömenler bugünkü müspet ilme dayanarak yorum yapmayabilir oysa Allah “Kur’an’ı ilimle tafsil ettik.” diyor. Direkt şeytanın ilka ettiği grup ise İslamiyet’i batının heveslerine uyduranlardır. İslamiyet’te ekseriyet sistemini arayanlar, faizi arayanlar, dikta sistemini arayanlardır. Üçüncü grup yani hakim olan Allah, Kur’an’ı bugün ilimlerle açıklayarak bunu Allah’ın vahyi kabul ederek yeniden üçüncü bin yıl uygarlığını kurmak isteyenlerdir. Sizler bu bahtiyarların içindesiniz. Bu seminerleri okuyanlar onların içindedirler. Ne kadar hamd ederseniz o kadar azdır.

حَكِيمٌ (52)

XaKıYMun (FaGIyLun)

“Hakimdir”

Allah’ın halifesi olan siz, Kur’an’ı yeniden anlamaya çalışanlar aynı zamanda hakimsiniz. Yani içtihatlarınız doğrudur, verdiğiniz hükümler adildir. Sermaye’nin faturalarını reddediyorsunuz. Aynı zamanda yakın zamanda hükmeden de siz olacaksınız. Bunlar kendi bulundukları ekonomide kendileri boğulacaklardır. Şeriat hakim olacak, Kur’an hakim olacak.

 

YORUM

Bu günleri nâs arasında tedavül ettiririz diyor.

Bu ayette ümniyye tedavülü iyi bir şekilde anlatmaktadır. Bin senede bir uygarlık doğar ve batar. Doğu medeniyetleri zirvede iken batı medeniyetleri dibe vurmuş olur. Doğu medeniyetleri; Sümer (Nuh) medeniyeti, İbrahim’in medeniyeti, Musa’nın medeniyeti, İsa’nın medeniyeti ve Kur’an medeniyeti. Batı medeniyetleri; Antik Mısır Medeniyeti, Antik Yunan medeniyeti, Roma medeniyeti ve Batı medeniyeti.

Bugün Batı medeniyeti başta, Doğu medeniyeti yeniden oluşuyor. İnsanlığın ümniyesine şeytan ilka etmiştir. Bugün o hâkimdir ama sonra o medeniyet fesh olacak, Allah’ın razı olduğu medeniyet gelecektir.

Allah neden böyle bir düzeni kurmuştur? İki medeniyeti neden ayrı oluşturmaktadır? Bunu bundan sonraki ayetler açıklayacaktır. Haftamızı bekleyelim.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve senden önce çabaladığında çabası içine şeytanın koyduğu dışında ne elçi ne de ulak saldık. Allah şeytanın koyduklarını silecektir sonra Allah kanıtlarını pekleştirir. Allah bilendir yargıya varandır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve senden önce temenni ettiğinde şeytanın ümniyyesi içine ilka ettiği dışında ne bir resul ne de bir nebi irsal ettik. Şeytanın ilka ettiğini Allah nesh eder sonra ayetlerini ihkam eder. Allah alimdir hakimdir.”

 

Va MAv EaRSaLNAv MiN QaBLiKa MiN RaSUvLin Va LAv NaBiyYın EilLAv EiÜAv TaManNAv EaLQay elŞaYOANu FIy EuMNiyYatiHIy Fa YaNSaPu elLAvHu Mav YuLQıy elŞaYOAvNu ÇümMa YuXKiMu elLAvHu EAvYAyTıHIy Va elLAvHu GaLIyMun XaKıYMun

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (52)

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
23.04.2019
15:04


1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1010

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1010. Hafta - 20 NİSAN 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1010. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

ZORDA OLAN ÖZEL SEKTÖR

***

KRIZ DEVAM EDIYOR; ÇÖZÜM NEDIR?

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Mukayeseli Tefsir Merhalesi; Asr Suresi Tefsiri - 2

Doktor bile ruhen ve fiziken yıpranıp tükenmiş!

Sağlık sorunu, seçim sorunu; İnsanlık Anayasası

‘Murdar’ seçim mi yoksa hissi kable’l-vuku mu?

‘Ey örtüsüne bürünen, kalk artık uyar’ (Kur’an)

Reşat Nuri EROL

 

***

 

HAC SÛRESİ - 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ (1) يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ (2) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ (3) كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (4) يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ (5) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَى وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (6) وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ (7) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (8)ثَانِيَ عِطْفِهِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ (9) ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ (10) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انْقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ (11) يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُ ذَلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ (12) يَدْعُو لَمَنْ ضَرُّهُ أَقْرَبُ مِنْ نَفْعِهِ لَبِئْسَ الْمَوْلَى وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ (13) إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ (14) مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ (15) وَكَذَلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ (16) إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ (17) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَنْ يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ (18) هَذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِي رَبِّهِمْ فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُءُوسِهِمُ الْحَمِيمُ (19) يُصْهَرُ بِهِ مَا فِي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُ (20) وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَدِيدٍ (21) كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ أُعِيدُوا فِيهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ (22) إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ (23) وَهُدُوا إِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ وَهُدُوا إِلَى صِرَاطِ الْحَمِيدِ (24) إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذِي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَاءً الْعَاكِفُ فِيهِ وَالْبَادِ وَمَنْ يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ (25) وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لَا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ (26)وَأَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ (27) لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ (28) ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ (29) ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّهِ وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ (30) حُنَفَاءَ لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ (31) ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ (32) لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِييقِ (33) وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتتِينَ (34) الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ (35)وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (36) لَنْ يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنْكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ (37) إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ (38) أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا وَإِنَّ اللَّهَ عَلَى نَصْرِهِمْ لَقَدِيرٌ (39) الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ (40) الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ (41) وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ (42) وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ وَقَوْمُ لُوطٍ (43) وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ وَكُذِّبَ مُوسَى فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ (44) فَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَشِيدٍ (45) أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ (46) وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ (47) وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ (48)

 

***

 

قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ (49) فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (50) وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ (51) وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (52)

 

***

 

قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ

QuL YAv EayYuHav elNAvSu (uFGuL YAv EayYuHav eLFuGGAvLu)

 “Ey Nas, diye kavl et”

Surenin başında “Ey Nâs” diye başlamış, sonra أَلَمْ تَرَ (18. ayet) diyerek kişiye hitap etmiş yani ayrı ayrı kişileri muhatap almıştı. Sonra Mekke emirini muhatap alarak “İnsanları hacca davet et” demişti. Böylece insanlığın örgütlenmesi ile ilgili hükümler koymuştur.

Şimdi قُلْ emri ile “Ben size mübin uyarıcıyım” demektedir.

Kur’an’ı yorumlamak demek...

Önce kelimelerin tanımlarını yapmaktır, her kelimenin kapsadığı alanları tespit etmektir. Kelime müşterek ise hangi anlamda kullanıldığını tespit etmektir. Müşterek kelimelerde iki mana birden verilemez. Sonra kelime lügat olarak bir şeye delalet etmez. Ama diğer bilgilerle birlikte lügat manaları dışında manalara delalet eder.

...





Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1798 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00