Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1002
Hac Suresi Tefsiri 14-17. Ayetler
23.02.2019
2570 Okunma, 1 Yorum

HAC SÛRESİ - 4. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ (14)مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ (15) وَكَذَلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ (16)إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ (17)

 

***

 

إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا

EinNa elLAvHa YuDPiLu elLaÜIyNa EAvMaNUv (EinNa elLAvHa YuFGıLu elLaÜIyNa EAvMaNUv)

“Allah iman eden kimseleri idhal eder”

Bütün insanlara hitap ettikten sonra nâsı gruplara ayırdı ve ayrı ayrı onları anlattı. Sonra إِنَّ ile yeni ayete başladı. وَ harfi getirseydi onlardan iman edenleri idhal eder manası çıkardı. وَ harfi koymayarak fasl etti, bunların dışındaki iman etmiş olanlar, onlardan olmayan iman etmiş olanlardan bahsetmiş oldu. Allah idhal eder diyor.

İmanla İslam arasında ne fark vardır?

Ebu Hanife “İman ve İslam birdir.” diyor. Bu, Kur’an’ın açık ifadelerine aykırıdır. Burada iman edenlerden bahsetmektedir. Biz İslam’ı, hakemlik sistemini kabul edip sorunlarını savaşla çözmeyenler olarak anlıyoruz. İmanı ise, barış için malını ve canını Allah’a satanlar olarak anlıyoruz, yani barış için cihad yapanlardır.

Kâfir olanlar nankör anlamında barışın nimetinden yararlanıp barış için malen veya bedenen katkıda bulunmayanlardır. Onların dünyadaki halleri diğer barışçılar gibidir. Hakemlerden oluşan yargı kararlarına onlar da uyar, biz de uyarız.

Müşrikler ise hakemlerden oluşan yargıyı kabul etmeyenlerdir.

  Malen cizye vererek barışın savunmasına katılıp bedenen katılmayanlara “müslim” diyoruz. Bunlar cennette de yerlerini alacaklardır. Bunlar malen cihada katıldıkları için الَّذِينَآمَنُواiçine girerler, bedenen katılmadıkları için الَّذِينَآمَنُوا’ya girmezler.

             Kur’an’da الَّذِينَآمَنُواifadeleri geçtiği zaman iki mana verebiliriz. Müslimler de dâhildirler yahut dâhil değildirler diyebiliriz. Bunu karine ile çözeceğiz. Asıl olan, aksi karine yoksa onları da dahil ederiz.

O halde usulümüz şu oluyor; الَّذِينَآمَنُوا‘da karine varsa yalnız müminler kastedilmektedir, yoksa müminler ve müslimler birlikte kastedilmektedir. Allah müminlerden mallarını ve canlarını satın almıştır, ayette müslim dâhil değildir ama bu ayette dâhildir.

وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

Va GaMiLu eöÖAvLıXAvTi (Va FAGıLuv FAvGıLAvTı)

“Ve salihatı amel ettiler”

Salih ameli iyi amel olarak yorumluyorlar.

“Salih amel” uyumlu ameldir, plan ve projeye göre yapılan ameldir. Benim sizin yaptığınızı tamamlamamdır. Öyle parçalar üretmeliyiz ki benim ürettiğim parça sizin ürettiğiniz parçaya uyumlu olmalı, sonunda parçalar birleşince makine olmalı. Yani ben buğday ekeceğim, siz hayvan sağacaksınız, ürettiğimiz ürünler insanların besin ihtiyacını giderecek. Bunlar ameli salihtir. Bir masayı tek kişi kaldıramaz ama birlikte kaldırırsak bu da ameli salihtir. Tabii ki bu ameli salih yararlı amel olacak, zararlı amel olmayacak. Çünkü zararlı olursa salih amel olmaz. Salihat olması için uyumlu olmalı, iş bölümü olmalıdır.

İnsanlar ilkel olarak ayrı ayrı çalışıp yaşayacak şekilde yaratıldılar. Canlılar da ilk olarak hücreler olarak var edildi, canlılar evrimleşti ve bizlere kadar gelindi. İnsanlar da başlangıçta ayrı ayrı aileler şeklinde çalışıp yaşayacak şekilde yaratıldı. Uygarlaşarak ancak bugün salihat amel içinde yaşayabiliyorlar. Kur’an düzeni demek salihat düzeni demektir.

جَنَّاتٍ

CanNAvTin (FaGLAvTin)

“Cennetler”

جَنَّاتٍ burada nekre olarak gelmiştir, dişi kurallı çoğul olarak gelmiştir. Bu ahiretteki cennetler değil dünyadaki cennetlerdir. Gelecekte tarım, sera tarımı olacaktır.

Bugünkü sera tarımı sağlıklı tarım değildir, bunun iki sebebi vardır.

Biri; havalandırma yapılmamakta, dolayısıyla üretilen ürünler temiz havada değil kirli havada üretilmektedir.

Diğeri ise; fazla verim elde edelim diye suni gübre ve ilaçlar kullanılmakta, bu da hormonlu besinleri oluşturmaktadır.

Sera güney-kuzey istikametindedir. Öğleden önce aldığı Güneşle doğuda yükselen hava iki şeffaf cidar arasından geçerek seraya girmekte, batıdan çıkmaktadır. Öğleden sonra da tersi olmaktadır. Sera 24 saat açık hava ile havalanmaktadır. Bu sistemdeki seralarda suni ilaç ve suni gübre kullanılmamaktadır.

Allah bize, semt kooperatiflerini kuranlara ve dinlenme sitelerini yapanlara bunu vaat etmiştir. Bu tesislerin kamu tarafından yapılacağına işaret ederek Allah idhal edecektir demektedir. Kur’an’ı böyle uygulayacak şekilde anlamak durumundadır. Siz bunu ahirette de uygularsanız doğrudur. Ahirette de sera tipi tarım olacaktır demektir.  

تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ

TaCRIy MiN TaPTiHa eLEaNHAvRu (TaFGıLu MiN FaHLiHAv eLEFGAvLu)

“Tahtlarından nehirler cereyan eder”

Seralar toprak altındaki künklerle sulanacaktır. Suların içine doğal gübreler katılacaktır. Kökler künklerden suyu emeceklerdir. İzmir Akevler’de bu denenmiş ve çok uygun sonuçlarla karşılaşılmıştır.

فِيهَاdemiyor, تَحْتِهَا diyor. Yani gömülü künklerde demektir.

الْأَنْهَارُ çoğul getirilmiştir, çünkü sular paralel künklerde akacaktır. Marife getirilmiştir, çünkü belli çapta künkler kullanılacaktır.

جَنَّاتٍ nekre, الْأَنْهَارُ ise marifedir. جَنَّاتٍ nekredir, çünkü seralarda farklı ürünler üretilecektir. الْأَنْهَارُ marifedir, çünkü sulama tekniği aynıdır.

Yalova’daki sera Ar-Ge çalışmalarımız buna dayanmaktadır.  

إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ

EinNa elLAvHa YaFGaLu (EinNa elLAvHa YaFGaLu)

“Allah fiil eder”

اللَّهَ kelimesi burada izhar edilmiş, zamir gönderilmemiştir. Çünkü ilk zikredilen “Allah” O’nun halifesi olan topluluktur. Burada zikredilen “Allah” âlemlerin rabbi olan Allah’tır. Üçüncü binyıl uygarlığının böyle kurulacağı, bu şekilde sistemlerin oluşacağı daha önce taakkul etmiştir ama şimdi işaret edilmektedir.

Allah için “amel eder” denmez. Çünkü ‘amel’ birisinin istediği işi yapmak demektir. “Fiil eder” denmektedir. Kâinatta olanların hepsi O’nun fiilidir.

Anahtarı çevirdiğiniz zaman lamba yanar. Lambayı siz yakmış olmazsınız, barajda üretilen enerji aydınlatır. Fail olarak Güneş’ten gelen ışık suyu buharlaştırmış, o akarsu olmuş, türbini çevirmiş ve şimdi de bizim lambamızı yakıyor. Bütün bunları yapan Allah’tır, fail O’dur. Biz anahtarı çevirdiğimizde Allah’a dua etmiş oluruz, ‘Rabbimiz, odamızı aydınlat’ demiş oluruz. O da tüm düzeni harekete geçirerek odamızı aydınlatır, duamızı kabul etmiş olur.

مَا يُرِيدُ(14)

MAv YuRİyDu (MAv YuFGıLu)

“İrade ettiğini”

Meşiet var, irade var. Kader var, kaza var.

Kader meşiet ile belirlenir. Kaza ise irade ile gerçekleşir.

Ben karar veriyorum. İstanbul’da hangi başkan adayı yap-işlet modelini uygulamayacaksa ben oyumu ona vereceğim diyorum. İkisi de söz veriyorlarsa, o zaman AK Parti’yi tercih edeceğim diyorum. İkisi de söz vermiyorlarsa boş oy kullanacağım diyorum. Bunlar meşiettir. Yarın seçim sandığına gittiğim zaman durum ne ise ona göre oyumu kullanırım. O da benim iradem olur.

Demek ki Allah meşietine göre neyi murad ederse onu fiil edecektir. Muzari gelmiştir. Her şey O’nun iradesi ile gerçekleşecektir.

Yüz sene sonra bu sözlerimizi okuyanlar yeryüzünün önerdiğimiz seralarla dolmuş olacağını göreceklerdir sanıyoruz.

 

YORUM

İnsanlık salihat ameli amel etmeyi faizli işçilik sisteminde de öğrendi.  Bu sayede Batı süratle gelişti, Doğunun çok ilerisine geçti. Şimdi dünyaya hükmetmekte ve onu sömürmektedir. Doğuda ürünler üretilirken ameli salihat işleniyordu. Yani ticaret yapılıyordu. Halk üretirken ameli salihat yapıyordu. Almıyordu ama ürünler ameli salihat içinde idi. Uygarlık Batıya ulaşınca halk bilgisiz olduğu için üretimi ayrı ayrı yapamaz oldu. İslamiyet’ten öğrendiği bilgilerle Batı dünyası üreterek ameli salihatı uygulamak zorunda kaldı. Elle yazıyı çoğaltmayı beceremeyince matbaayı yaygınlaştırdı. Aslında matbaa İslam âleminde de biliniyordu ama ihtiyaç duyulmadığı için gelişmedi.

Türkiye hala planlı ve projeli uygulamaya geçememiştir. İşçiliği becerememekte, ortaklığa da geçememektedir. Bugünün geri kalmış ülkelerinin sorunu budur. Elle üretimi iyi kötü becerdiği için yoksulluk içinde devam etmektedirler. Onları ameli salihata götürecek kurumları kuramamaktadırlar. İşçilik sistemi de planlı ve projeli çalışma sistemi demektir. Halkımız işçilik kültürünü benimsemediği ve ortaklık sistemine geçemediği için planlı ve projeli çalışamıyor. Batının sömürü mekanizması sebebiyle büyük halk firmaları oluşamıyor, küçükler de iş yapamıyor.

Türkiye’de mühendisler hiçbir iş yapmazlar. Sadece kanunlar onlara çalışma hakkı sağlamaktadır. İster devlet ister özel sektör fabrikalarında olsun, mühendisler işletmelere birer yüktürler. Çünkü onların yaptıkları projeleri işçiler uygulamazlar, her işçi kendisini mühendis olarak görür. Patronlar da mühendislere değil ustalara güvenirler.

Ben işlerine müdahale ettim diye kaç defa işyerimi değiştirmek zorunda kaldım.

Akevler’de uygulamak istedim, orada da aynı direnişi gösterdiler. Çareyi ustaları kendi mesleklerinde değil de farklı mesleklerde çalıştırmakta buldum. Demirciyi sıvacı yaptım. Sıvacıyı kalıpçı yaptım. Usta olduğum için yeni işimi istediğim gibi kolayca öğrettim, o da o işi bilmediği için beni dinlemek zorunda kaldı.

Şimdi Yalova’da hala bunun savaşını veriyorum. Senden öğrenirler, hemen piyasadan öğrendiklerine dönerler. Sorunu çözemiyoruz. Bu bizim en büyük problemimizdir. Elli senelik çalışmamızda bu sorunu çözemedik.

Projeli, planlı çalışmaya başlarsınız. Birden başarılı üretim olur. Birden büyümeye başlarsınız. Artık merkezi yönetim elinizden gider. Hemen cari sisteme dönerler.

Acı tarafı, yetiştirdiğiniz kadroyu piyasa hemen kapar ve ona fazla imkânlar sağlar. Oraya giderler. Akevler başbakanları, cumhurbaşkanları yetiştirdi ama ortakları yetiştiremedi. Bunlar hep işçilik sisteminde başarılı oldular. Ortaklığı Erbakan bile beceremedi.

Hatta şimdi bile en yakın arkadaşlarım ortaklık sisteminin oluşacağına inanmıyorlar. Ancak işçilik sistemi iflas etmeye başladığı için er geç öğrenecekler. Yalova’da çalışanlar da ister istemez öğrenecekler. Bunun için bazı temel yapılara ihtiyacımız vardır. Gerçekten proje yapabilmeliyiz. Gerçekten muhasebeyi kurmalıyız.

Medhal grubu bunları öğrenmiş durumdadır ve kısmen uygulamıştır. Kadrosunda mühendisleri de vardır, muhasipleri de vardır. Şimdi kamu gücü de eline geçmektedir. Bakalım nasıl bir sonuç alınacak.

Bu sorunu çözdüğümüz zaman yani on kişilik bir ortaklık ekibini oluşturduğumuz zaman artık ameli salihatı faizsiz sistemde uygulamış olacağız.

Bu ayet bize bu işi Allah’ın kendisinin bizzat fiil edeceğini bildiriyor, O fiil edecek.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah, inanmış ve uygun işler yapmış olanları, altında ırmakların aktığı bağlara koyacaktır. Allah dilediğini yapar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah, iman etmiş ve salihatı amel etmiş kimseleri, tahtından enharın cereyan ettiği cennata idhal edecektir. Allah irade ettiğini fi’l eder.”

 

EinNa elLAvHa YuDPiLu elLaÜIyNa EAvMaNUv Va GaMiLUv eöÖAvLıXAvTi CanNAvTin TaCRIy MiN TaPTiHa eLEaNHAvRu EinNa elLAvHa YaFGaLu MAv YUvRİyDu

إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ (14)

 

***

 

مَنْ كَانَ يَظُنُّ

MaN KAvNa YaJunNu (Man KAvNa YaFGuLu)

“Zannetmiş olan kimse”

Dünya yuvarlaktır.

Bunu insanlar ilmi metotlarla Kur’an’dan çok evvel ispatlamışlardır.

Öncelikle bütün cisimler yuvarlak olduğuna göre Yer de yuvarlak olmalıdır. Sonra Yer’in, Ay’ın üzerinde düşen gölgesi yuvarlaktır, Güneş tutulurken bu durum görülmektedir. Geminin ufukta önce direği görünür, sonra teknesi. Bu yuvarlak olduğunu kanıtlar. Kuzeye doğru gidildikçe Kutup Yıldızı tepeye çıkmaya başlar. Sonra sarkaç deneyi ile bu ispatlandığı gibi lavaboda su boşalırken hep sağdan yukarıya doğru döner. Bugün ise zaten dünya dolaşılmaktadır. Her tarafın haritası çıkarılmakta, uzaydan resimler çekilmektedir.

İşte bu, hesap iledir ama insanlar 20’inci yüzyıla kadar bunu bildikleri halde inanmamışlar, hep düz zannetmişlerdir. Aklıselim yani düz akıl, dünyayı hep durmuş ve düz zannetmiştir.

Bugün de gerek Kur’an’ın verdiği bilgiler gerekse tarihi gelişme ilmen hesabi olarak ortaklık düzeninin geleceğini bildirmektedir ama insanlar hesabi ilme değil zanna ve görünene kapılarak ortaklık düzeninin gelmeyeceğini zannetmektedirler.

Bu zannın içinde seminerlerimizi takip eden ve çalışmaya katılan kimseler de vardır.

Bu ayet onlara hitap etmektedir.

أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ

EaN LaN YaNÖuRaHuv elLAvHu (EaN LaN YaFGUvGaHuy elLAvHu)

“Allah ona nusret etmeyecek”

Evet, Kur’an ve müsbet ilmin verileri içinde işçilikten ortaklık sistemine geçileceğini bildiği, hatta bunun için var gücü ile çalıştığı halde, geçme ümidinde olmayanlarımız var içimizde. Hatta ben de zaman zaman öyle zanneder oluyorum. Bu iş olmayacak diyor ve bırakmaya niyetleniyorum.

İzmir’de kooperatifi kurmuştuk. İki sene ruhsat alamadık. İnşaat yapmaktan vazgeçiyordum. İkindi vakti idi, Ahmet Bülbül geldi. Ona ‘Vazgeçiyorum’ dedim. “Ne!” dedi, “Yarın Ankara’ya gideceğiz!” dedi! Ankara’ya gittik, Allah yardım etti ve ruhsatı aldık. Akevler Sitesi böylece oluştu.

İstanbul’da ahşap evleri yapamayacağıma karar verdim. Trakya’da bir depo yeri alıp artık bu çalışmalarımdan vazgeçmeye karar verdim. Bir gün Mehmet Hikmetumut geldi. Ona anlattım. “Bizim kendi yerimiz var, Yalova’ya taşınalım, ben geliyorum” dedi. O öyle deyince Yalova’ya taşındık. Görevini yaptı ve orada hastalanıp vefat etti. Bana göre şehit oldu.

İşte…

Şimdi Kur’an hepimize diyor ki; ben sizi görevlendirdim, ben size yardım edeceğim. Zannınıza göre değil ilminize göre hareket edin. Hesabi olun.

Kur’an’da bütün peygamberlerin bu duruma düşecekleri bildirilmektedir.

Bu iki sebeple olmaktadır. Birincisi, gerçekten inanmayıp sadece çıkarları olduğu için katılanlar ayıklansınlar ve gitsinler diye bu yapılıyor. İleride bunlar ayak bağı olmasın isteniyor.

İkincisi de herkes bilsin ki başarı resulün başarısı değildir. Başarı Erbakan’ın başarısı değildir, Karagülle’nin başarısı hiç değildir. Ruhu’l-Kur’an Hocaoğlu’nun başarısı değildir. Hepsi Allah’ın takdiridir. İnsanlığa O’nun rahmetidir. Bünyamin Demir de bilsin ki bu, kendi mahareti değildir, Allah’ın onu görevli kılmasıdır. Ona göre Allah ona ne diyorsa onu cesaretle yapsın. Görüntüde olmayan işler için de gerekeni yapsın.

فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ

FIy eLDuNYAv Va eLEAvPiRaTi (Fiy elFuGLAv Va eLFAvGıLaTi)

“Dünya ve ahirette”

دُنْيَا yakın zaman, آخِرَةِise ilerdeki zaman anlamındadır.

Kur’an’da الدُّنْيَا deyince üç boyutlu uzayımızı ifade eder, الْآخِرَةise dört boyutlu uzaya geçtiğimiz zamanı ifade eder. Bununla beraber dünyayı bugün ahiretten ayrı ifade eder.

Elinde 300 kilo buğday vardır. Karnını zor doyuruyorsun. Onu bitiriyorsun ve sonra gelecek yıl aç kalıp ölüyorsun. Hayır, öyle yapmıyorsun. Bir kısmını tohumluğa ayırıyorsun, ekiyor, bire 700 alıyorsun ve gelecek sene ile ondan sonraki senelerde hep yaşıyorsun.

Kur’an buna da ahiret demektedir. Bir karine yoksa ikisi birden kastedilmektedir. Usulü fıkıh derslerinde bunlar öğretilir. Zan ile ilim ikisi bir arada olamadığı için orada karine yoksa biri asıl kabul edilir. Burada ise karine yoksa ikisi birden düşünülür.

Evet, Allah madem ki bize bu görevi verdi, bizden başka kimse ortaklık düzeni için çalışmamaktadır o halde bize yardım edecektir ve başarıya ulaştıracaktır.

Biz parti kurduğumuzda herkes başaramayız diyordu ama başardık. Yalnız Türkiye’nin değil dünyanın siyaseti değişti. Biz yapmadık, O yaptı ama bağımsız adaylıkları koymayı Akevler’e nasip etti, Adil Düzen’i oluşturmayı Akevler’e nasip etti. Şimdi de sizlere ortaklık işletmesinin kuruluşunu başlatmayı nasip ediyor.

Zanna göre değil ilme göre hareket ediniz.

فَلْيَمْدُدْ

Fa eLYaMDuD (Fa eLYaFGuL)

“Medd etsin”

مَدَّlazım değil müteaddi bir fiildir. Gerilme değil de germe anlamındadır.

Bir iple bir şeyi çekerseniz ip gerilir. İp بِ ile, gerilme ise إِلَى ile ifade edilir. Taşı kendinize getirmek için değil de kendin ona ulaşmak için gerersin. Ağaçlara arı kovanı kuranlar ağacın dalına ip atarlar, sonra ona sarılarak oraya çıkarlar. İşte bu ipi ağaç dalına atma medd ile ifade edilir. İfal babından إِمْدَادise kişiyi kurtarmak için ona ip salmak demektir. Kuyuya düşen kişiye ip salarsanız ona imdad etmiş olursunuz.

Semaya tutunmak için ip atsın da yerden kurtulsun diyor.

İnsanlık işçilik döneminden ortaklık dönemine geçerken büyük direniş göstermektedir. Çiftçilik döneminden mübadele dönemine geçerken de böyle sıkıntılı günler yaşanmıştır. O günkü uygarlığı gark etmiş, ancak ondan sonra ilk islam uygarlığı kurulabilmişti.

Belki de sosyal tufan olacak ve ondan sonra ortaklık uygarlığı kurulacak ama kurulacaktır. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları Nuh’un gemileri olacaktır. Duamız ortaklık uygarlığının, Nuh tufanı gibi sosyal tufanla değil, birinci Kur’an uygarlığının gelmesi gibi tufan olmadan gelmesidir.

بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ

Bi SaBaBin EiLa elSaMAvEi (Bi FaGaLin EiLa elFaGAvLi)

“Semaya bir sebeb ile”

سَبَب bir şeye tutunmak için araya atılmış iptir, yoldur ama yürüme yolu değildir, ulaşma yoludur. Elektrik hatları, su boruları birer sebeptir.

سَبَبarı kovanlarını kurmak için kullanılan özel halattır. Sonra onu çekmek veya ona ulaşmak için kullanılan her aracın adı olmuştur.

سببKur’an’da 11, صبو 1 defa geçer. Toplam 12 (22*3) eder.

س mekânda diziyi, بise geçidi ifade eder.

Semaya ip atsın.  

Yani uçağa binsin, helikoptere binsin, bu dünyayı terk etsin. Bu dünyanın böyle kalacağını Allah’ın çağın hesabını görmeyeceğini zanneden kimse kendisini kurtarsın.

Nasıl gece ile gündüz oluyorsa, yaz ile kış oluyorsa, aynı şekilde insanlıkta da karanlık ve aydınlık günler olacaktır. Allah’ın tedavül ettiği eyyamdır bunlar. Ne var ki gece sabah olsun diye gelir, kış yaz olsun diye gelir, daha ileri günler oluşsun diye gelir. Kış geçer yaz gelir, ortalık yeşerir. Sonra ağaçlar yapraklarını döker, otlar kurur ama tohum kalır, gövde kalır, yeniden daha gür olarak canlanır.

Evet, uygarlıklar da böyledir. Zulüm dünyasından nur dünyasına geçilir. Kur’an bunları açıkça söylemektedir. Tarih de bunları kanıtlamaktadır. Hala neden zan içindeyiz ki.

ثُمَّ لْيَقْطَعْ

ÇümMa LeYeQOaG (ÇümMa LeYaFGaL)

“Sonra kat’ etsin”

“Madem ki Allah kâinatı yarattı, insanı var etti, uygarlıkları oluşturdu, şimdi de ilgilenmiyor, varsın insanlar istedikleri gibi at oynatsınlar. Kim kimi yenerse o yaşasın, helak oluyorlarsa olsunlar.” diye düşünenler vardır. O da onlardan olmak istemiyor. Gideceği yere gitsin.

Eskiden boş yerler vardı. İnsanlar topluluktan hoşlanmadıkları zaman dağlara çekilirlerdi. Ashabı Kehf böyle yaptı. Nuh’un oğlu böyle yaptı. Şimdi ise boş yer yok. Nereye gitsen zalim düzenin askerleri seni bulur ve orada öldürürler.

Artık tek yapacağınız şey vardır. Allah’a güvenmek, O’nun emirlerini yerine getirmek ve O’nun bize yardım edeceğine inanmak. Başka çıkar yolunuz yoktur. Göğe gitsek de, orada varlığımızı sürdürmek için bile yeryüzüne ihtiyacımız vardır.

Artık Türkiye’den hicreti değil de Türkiye’de hicreti düşüneceksiniz. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları inşa edecek, orada toplanacak ve orada birbirinize hicret edeceksiniz.

فَلْيَنْظُرْ

Fa eLYaNJuR HaL (Fa eLYaFGaL HaL)

“Nazar etsin”

Re’y (رءي) var, nazar (نظر) var, basar (بصر) var, rasad (رصد) var. Türkçede ise görmek ve bakmak var. Ayetleri alıp teker teker karşılaştırmak ve aralarındaki farkı bulmak gerekir. Bu farklara dayanarak hükümler çıkarmak gerekir. Burada nazar etsinden sonra bir çıkar yol bulmuş olacak mı? Yani insanları terk edip uzaklaşmakla sonuca varacak mı?

1960’lara kadar inanmış insanlar siyasetle meşgul olmamaktaydı. 60’larda siyasetle şeriata göre uğraşılması gerektiği hususunda arkadaşlarla girişim yaptık. 1969’da Erbakan’ın bağımsız adaylığı kabul etmesi ile İslam âlemi dünyada siyasete girdi ama bu çözüm olmadı. Çünkü Kur’an’ın emrettiği şekilde siyasete girilmedi, Batı düzeninde siyasete girildi.

İlk karşılaştığım acayiplik; Erbakan resimlerini bastırıp Batı tipi kişilerin resimleri ile iş yapmaya başladılar. Oysa bu bütün ilahi dinlerde yasaklanmıştır.

İkinci tuhafıma giden husus; ekseriyetle karar almaları idi. Oysa İslamiyet ekseriyeti reddediyordu.

Üçüncü muhalefet ettiğim husus; bizim ne yapacağımızı anlatacağına onların kötülüklerini anlatmaya başladı Erbakan.

Dördüncü acayibime giden husus; CHP ile koalisyon yaptık, ilk yaptıkları iş KİT’lerin yönetim kurullarını paylaşmaları oldu, bana da bir çimento fabrikasında denetim kurulu üyeliği görevi verdiler ama ben kabul etmedim.

İşte bu gibi sebeplerle siyasette başarıya ulaşıldı ama Kur’an düzenini tesis etmede başarıya ulaşılamadı.  Nazar ettiğimizde az gitmiş uz gitmiş ama bir arpa boyu yol alamamışız.

Niçin böyle oldu?

Eğer başarılı olsaydık biz yaptık zannedecektik. Herkes öyle bilecek ve yanlışlar doğru olacaktı. Bunlar olacak. Biz siyasette başarılı olacak ama şeriat tesisinde başarısız olacaktık. Biz ve insanlık bilecek ki bu işleri biz değil O yapıyor. O’nun yolunun dışındaki bütün yollar batıldır. Bunu göstermesi gerektiği için bunlar oldu. Kimseyi suçlamayalım. Biz zanların değil ilmin arkasından gidelim ve Allah’ın bize yardımcı olacağını bilelim.

Bizi 1960’lardan buraya O getirmedi mi?

هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ

HaL YuÜHiBanNa KaYDuHUv (HaL YuFGıLanNa FaGLuHUv)

“Onun keydi izhab edecek mi?”

كَانَvar, كَادَ var.

كَانَ fiili nakıs olarak hep var olan bir şey için söylenir. Yahut sonradan olmuşsa bile olduktan sonra hiç ortadan kalkmayacaklar için söylenir.  اللَّهُعَلِيمٌوَحَكِيمٌderseniz, Allah şimdiye kadar alimdir ve hakimdir ama ilerde olmayabilir anlamını taşır.  كَانَاللَّهُعَلِيمًاوَحَكِيمًاderseniz, Allah her zaman alimdir ve hakimdir ve hiçbir zaman alimlik ve hakimlik sıfatı O’ndan gitmeyecek demektir.

كَادَ ise olmaya yaklaştı demektir, olsa bile devamlı kalıcı değildir demektir. كَيْدkelimesi tuzak için yahut siyasi oyun için kullanılır. Kısa zamanda uygulanır ve etkisi orada biter. مَكْرise uzun zaman için söylenir ve etkisi ilerde görülür. Batılılar keyde taktik, mekre strateji diyorlar.

Burada keyde uyguladığı kurtuluş reçetesidir. Tedavi planı bir keyddir.

Evet, bugün dünya çirkeflik içindedir ama bunu tartışan bile yoktur. Durumun vahameti herkesçe kabul ediliyor. Sadece suçu birbirlerine atıyorlar ve suçluyorlar. Karşı taraftakiler ise işler düzelecek zannediyorlar. Oysa sorunun çözülmesi gerekir. Şimdilik odun yakıp ısıtmak ama baharın geleceğini de bilip ona göre hazırlık yapmak gerekir.

Köylerde kışın fide yetiştirirler, bahar olunca tarlalara taşırlar. Fidenin meyve vermeyeceğini herkes bilir ama baharın geleceğini de herkes bilir. Nitekim biz de şimdi Akevler çalışmalarında ve Adil Düzen çalışmasında fideler hazırlıyoruz. Biliyoruz ki yakında yaz gelecek ve havalar ısınacak. Bugünlerden fidelerimizi hazır etmezsek o zaman dikemeyiz.

Bu seminerleri hazırlayanlar, okuyanlar ve gereğini yapmayı düşünenler bunu iyi bilsinler. Yaz gelecek ve bu fideler ekin olacak, belki de orman olacak. Birisi bir çözüm ürettiği zaman o, çözüm olmasa bile denenmelidir, çünkü bu gibi denemelerden başka şeyler ortaya çıkar. Bu olmaz diyerek reddedilmemelidir. Her girişimci desteklenmelidir. Kendin daha iyi proje ile gelebilirsin, onu uygularsın ama çözüm öneren hiç kimseye “Bu olmaz!” diyemezsin.  

“Olmaz!” diyerek reddedip, olamayacağını ortaya koymadığınız zaman demek ki çözüm yok demektir. O zaman Allah’a, Kur’an’a ve İslam’a inanmıyorsun demektir. Vaktin ve/veya imkânın olmadığı için ona katılmayabilirsin yahut sana göre daha iyi çözümler var, sen orada çalışabilirsin ama çözüm peşinde koşana “Dur!” diyemezsin.

İşte, AK Parti’yi onun için desteklemek zorunda kalıyoruz. Diğerlerine göre çözüm AK Parti’nin iktidardan gitmesinden ibarettir. Kendileri yapmıyor/yapamıyor, yapanları da engellemeye çalışıyorlar. Partilerle yaptığımız görüşme tekliflerini herkes reddetti. Büyük Birlik Partisi bile görüşmedi. Temel Bey belki bir yıl kadar sonra görüştü, onda da toplantıya katılan bir arkadaşıyla tartıştık! AK Parti de görüşmüyor ama AK Parti bir şeyler yapmaya çalışıyor. Türkiye’de maalesef yalnız bir parti vardır. Hareket Partisi (MHP) de AK Parti’yi yanlışlarda destekliyor ama kendisi taşın altına el koymuyor. AK Parti bize karşıdır. Akevler’le ilgili olan tüm kadroyu tasfiye etmiştir. Bizim en çok ona muhalif olmamız gerekir ama olmuyoruz, çünkü Türkiye’de devletine sahip çıkan başka bir parti yoktur.

مَا يَغِيظُ (15)  

MAv YaĞIyJu (MAv YaFGaLu)

“Gayz ettiğini”

Evet, gayz ettiğini giderecek mi?

Yakınlarım var, Tayyip’e gayz ediyorlar; bana da gayz etmiyorum diye muhalefet ediyorlar. Allah’ın nusreti gelecek ve işçilik sistemi bitecek, ortaklık sistemi gelecek. Bu, gayzla olmayacak, ortaklık sistemini uygulayacak hale geldiğimiz zaman Allah gerekeni yapacak ve bize yardım edecek. Şimdilik bizi yetiştiriyor. Bizim kadro oluşturmamıza imkân vermektedir. Gün gelecek bize yardım edecek ve Kur’an düzeni gelecektir; biz değil O getirecektir.

غَيْظgürültülü yanan ateştir.

“Gayz etmek” demek kin beslemek demektir. İnsan birisine kızar ama kızgınlığı onu harekete geçirmez. Gayz ise onu fiilen harekete geçirir.

Kur’an’da غيظ 11, غيث9 defa geçer. Toplam 20 (22*5) eder.

غ değişmeyi, ي kolaylığı, ظ karanlığı ifade eder.

İnsan onun üzerine yürüyüp onu yok etmek isteyecektir. O yapıyor zannedecek. Oysa düzen öyle, takdir öyle. Bizim yapacağımız şey, bu takdir içinde Allah bize ne görev vermişse onu yapmaktır. Diğerlerine karışmayacağız. Allah’ın yardımını bekleyeceğiz.

Biz Allah’ın bize emrettiği ve izin verdiği şeylerden başka hiçbir şey yapmayacağız.

Emri yerine getirip bekleyeceğiz.

Şimdiki görevimiz 10.000 ortaklı bir Ar-Ge ortaklığını kurmaktır. Partilerle bunun için görüşmek istiyorum ama görüşmüyorlar. Ben görevimi yapmış oluyorum. Sonra 10.000 ortaklı Ar-Ge ortaklığı kurulur mu kurulmaz mı, onu da bilmiyorum. Ben ve sizler elimizden geleni yapacağız. Sonrası bize ait değildir.

 

YORUM

İman edip salih amel işleyenler için seralı köşkler olduğunu bildirdikten sonra bunun hemen olmasını isteyenlere de uyarıda bulunuyor.

Akevler’e karşı olanlar yapmak istediğimizi yanlış buluyorlar, yapamadığımızı söylüyorlar. Eğer yapmakta olduğumuz şeyler iyi ise biz yapıyoruz. Eksiğimiz varsa tamamlayın, yanlışımız varsa düzeltin. Siz de bir Akevler kurun, o başarsın. Bizim eksiklerimiz var diye “Kapanın” diyorlar. Yapılması gerekiyor mu; gerekiyor. O halde bizi kapatmakla o eksiklikler giderilmiş olur mu?

Bir yerde söyletmiyorlar, bir yerde yazdırmıyorlar, birkaç okuyucusu olan www.akevler.org’dan da rahatsız oluyorlar, en yakınlarım bile “yazma” diyorlar, “okuyan yok” diyorlar. Evet, yüz okuyucumuz var, bunu biliyorum ama bu yüz okuyucu dünyanın bir milyon okuyucusunun çekirdeğidir. Bunlar tohumdur. Hardal tohumu ama onda olanların potansiyeli var.

Allah bize bildiriyor; yardım edecek. Bu vaad nazar ettiğinde göğe gidecek gücünüz mü var? Kaç gecenin sabahında siz savaş var havası içinde uyandınız? Allah istemedikçe bir yaprak bile kıpırdamaz. Akevler hazırlığını tamamlamadıkça savaş çıkmaz; hazırlanınca da savaş çıkar anlamında değil, duruma göre savaş olur veya olmaz.

 

Öz Türkçe ile:

“Şimdi de sonra da Allah’ın kendisine yardım etmeyeceğini sanan kimse göğe bir ip atsın sonra da ayağını kessin. Baksın yaptıkları ondan kin duyduklarını giderebilecek mi?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah’ın ona dünya ve ahirette nusret etmeyeceğini zanneden kimse semaya bir sebebi medd etsin sonra kat etsin. Onun keydi gayz ettiğini izhab edebilecek mi?”

 

MaN KAvNa YaJunNu EaN LaN YaNÖuRaHuv elLAvHu FIy elDuNYAv Va eLEAvPiRaTi Fa eLYaMDuD BiSaBaBin EiLa eLSaMAvEi ÇümMa elYaQOaG Fa eLYaNJuR Hal YuÜHiBanNa KaYDuHUv MAv YaĞIyJu

مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ (15)

 

***

 

وَكَذَلِكَ

Va KaÜAvLiKa

“Ve bunun gibi”

وَ harfi ile geçmektedir, o halde burada anlatılan bundan önce anlatılandan farklıdır.

كَذَلِكَ demiyor da وَكَذَلِكَdiyor, “Ve bunun gibi” diyor. Yani bundan önce anlatılana benzeyecek ama ondan farklı olacaktır.

Buradaki وَ nereye atfetmektedir? أَنْزَلْنَاهُ‘daki zamir de bir yere raci olmaktadır. Bundan önce Kur’an’a dair herhangi kelime geçmemiştir. Öyleyse mahzuf bir cümle var da Kur’an veya kitap marife olarak geçmektedir. Buradaki وَ oraya atfetmektedir.

Mahzuf cümleyi takdir etmeyi bize bırakmıştır.

“Biz indirdiğimiz Kitabı veya Hüdayı bunun gibi bu açıklamamız gibi açık ayat-ı beyyinat yaptık.” demektedir. آيَات trafik işaretleridir, yolu gösteren işaretlerdir, bayraktır. Burada bu devletin hükümdarlığı vardır demektir. بَيِّنَات ise onun kanıtlarıdır. Levhaya bakıyorsun, Konya’yı gösteriyor. Haritaya veya navigasyona bakıyorsun, Konya’ya işaret ediyor. Çift yönlü kanıt olmaktadır.  

أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ

EaNZaLNAvHu EAvYAvTin (EaFGaLNAvHu EaFGaLAvTin)

“Onu ayetler olarak inzal ettik”

Trafik levhaları konmuş, bizden evvel binlerce kişi o levhalara uyarak hedeflerine varmış. Kur’an’dan önce gelen kitaplar aynı işaretleri vermişler, hepsi hedeflerine varmışlar. Sonra birinci Kur’an uygarlığını kuranlar da o trafik işaretlerine uyarak birinci Kur’an uygarlığını ve onu iktibas eden Avrupa uygarlığını kurmuşlar.

Tarihe kısaca bakalım, nereden nereye gelmişiz. O halde şimdi biz de o levhaların gösterdiği yere gidersek biz de hedefimize varırız. Ortaklık düzenine mi varırız? Adil Düzen’e mi varırız? Laik düzene mi varırız? Hak düzene mi varırız?

Evet, varırız; yeter ki levhalardaki işaretleri doğru okuyalım ve o levhalarda görünenlere uyalım.

بَيِّنَاتٍ

BayYiNAvTin (FagGiLAvTin)

“Beyyinat”

Yalnız levhalardaki işaretlerle bilmiyoruz. Aynı zamanda müsbet ilmin verileri ile de biliyoruz. Kur’an’da beyan edilen her şey müsbet ilmin verilerine ve tarihi tespitlere uygundur.

İlim Kur’an’ın ayetlerini tafsil eden çalışmadır. Gerek tabii kanunların beyanı ve gerekse içtimai kanunların kuralları ile Kur’an müspettir. Hak olduğunun ispat edildiğini anladığımızda çözmeye çalışmaktayız. Bu gerçek yirminci yüzyılda ortaya çıkmıştır. Söyledikleri gerçek olmuş, insanlar bunu görmüşlerdir ama hala inanmamaktadırlar. Kur’an’a inananlar bile zan içindedirler.

آيَاتٍبَيِّنَاتٍ nekre gelmiştir. Demek ki değişik çağlara ve kavimlere değişik ayetler olarak görülecektir. Ayetlerin ispatları da değişik şekilde yapılacaktır. Çağımızın ayetleri farklı olacak, çağımızın ispatları farklı olacak. Birinci Kur’an uygarlığının fıkhı ile ikinci Kur’an uygarlığının fıkhı farklı olacak. Onlar Kur’an’ın Allah sözü olduğunu edebiyattaki icazı ile anladılar, biz ise şimdi ilimle anlıyoruz. Kur’an’ı müsbet ilimle anlamaya çalışan pek çok âlim yetişmiştir. Bizim onlardan farkımız, biz müsbet ilme dayanarak yeniden içtihada başlıyoruz. Birinci Kur’an uygarlığının hükümlerini örnek olarak öğreniyoruz ama biz sorunlarımızı kendi içtihat ve icmalarımızla çözerek çağımızın düzenini öğrenmeye çalışıyoruz. Elli senelik uygulamalarımızla da yeni uygarlığın kurulmasında görev aldık.

Sizi anlamayanlar size akıl verecekler, “Siz kimsiniz!” diyecekler.

Biz sadece ekranız. Belki bozuk ve kötü gösteren bir ekranız ama ekranda gördükleriniz bize ait değildir. İyi göstermiyor, parazit yapıyor diye ekranı kapatamazsınız. Belki daha iyi gösteren bir ekran getirirsiniz. Biz derhal ekranımızı bırakır daha net ekrandan seyretmeye başlarız ama “Ekran parazitli, seyretme.” derseniz size kulak vermeyiz.

وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ(16)

Va EanNA elLAvHa YaHDIy MaN YuRIyDu (Va EanNa elLAHu YaFGaLu Man YaFGıLu)

“Ve Allah irade ettiğine hidayet eder.”

Burada مَنْيَشَاءُ demiyor, مَنْأَرَادَdemiyor. Muzari fiil ile murad edeni diyor. Allah bizim hidayette olmamızı şimdiki davranışlarımızı esas alarak murad ediyor.

Eğer biz bu seminerleri hazırlıyorsak, eğer siz bu seminerleri okuyorsanız, bu çalışmamızı değerlendirmek için bize katılıyorsunuz demektir.  

Eğer biz bu seminerleri hazırlamakla fiili dua yapıyorsak Allah bize hidayet etmektedir. Eğer birileri kulak tıkıyorsa onu da kendi körlüğü içinde O bırakacaktır.

Allah’a dua edersek, fiili duamızı da yaparsak, O bize hidayet edecek sonra da yardım edecektir.

 

YORUM

Allah bu surede İkinci Kur’an Uygarlığında görevlendirdiği bizleri cennete idhal edeceğini, tüm insanlığı ortaklık dönemine geçireceğini haber verdikten sonra, buna karşı iki direnme olacağını bildirmektedir.

Biri biz çalışanlardan gelecektir. Kendi zafiyetlerini ve vaziyetlerini bildikleri için ‘biz bu kadar büyük işi başaramayacağız’ diyorlar. Allah buna cevaben diyor ki, biz size yardım edeceğiz. Siz zaten bizsiz bir şey yapamazsınız.

Diğer itiraz da Kur’an seminerlerini takip etmeyenlerden gelmektedir: Siz kimsiniz, üç beş zavallı, Allah bula bula sizi mi buldu? Sizin bu işi yapmanız ne mümkün!

İki büyükle işbirliği yapmakla bu işin çözüleceğini zannediyorlar. Sermaye’nin veya siyasetin/yönetimin peşinden koşuyorlar. Onlardan da Allah irade ettiğine hidayet eder.

Biz de Allah’a dua ediyoruz; bizi güçlü kıl ki görevimizi tam yapalım.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve bunun gibi onu kanıtlanmış göstergeler yaptık. Allah dilediğini yola koyar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve bunun gibi onu beyyinat ayetler inzal ettik. Allah irade ettiği kimseye hidayet eder.”

 

Va KaÜAvLiKa EaNZaLNAvHu EAvYAvTin BayYiNAvTin Va EanNA elLAvHa YaHDIy MaN YuRIyDu

وَكَذَلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ (16)

 

***

 

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا

EinNa elLaÜIyNa EAvMaNUv

“İman etmiş kimseler”

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالنَّصَارَى وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (622/)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئُونَ وَالنَّصَارَى مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (695/)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ (1722/)

Üç ayet de إِنَّ ile başlıyor. Demek ki bunlar hakkında insanların hatalı görüşleri vardır. Onu düzeltiyor. Bu hatalı görüş ise iman edenlerden başka hepsinin cehenneme gideceklerine dair görüştür. Diğer hatalı görüş Sabiilerin ve Mecusilerin müşrik olduklarına dair görüştür. O da yanlıştır. Onlar müşrik değildirler. İlk ayette Mecusileri saymamıştır. Onlara cenneti vadetmemiştir. Oysa Sabiiler ahirete de inandıkları için onları cennetlik saymıştır. Her üç ayette de Yahudilerden bahsederken الَّذِينَهَادُوا kelimesini kullanmıştır. هَادُواfiili هود kökünden gelir, هُود kelimesi ile aynı köktendir.

Mecusi ve müşrikler ilk iki ayette yoktur. الَّذِينَهَادُواHintliler, الصَّابِئِينَ Budistlerdir. Hindistan’da çoğalmış, orada tutunamamış Çin’e geçmişler ve bunlar orada uygarlık kurmuşlardır.

Uygarlık Irak’ta doğmuştur. Nuh ile şeriat başlamıştır. İbrahim’e kadar kavmi din olarak gelişmiştir. İbrahim’le uygarlık beşeri olmaya başlamıştır. Oğlu İshak’tan Yahudilik ve Hıristiyanlık doğmuş, İsmail’den İslamiyet doğmuştur. Doğuya giden ve üçüncü hanımı Katura’dan doğan oğlundan Brahmanizm ve Budizm doğmuştur.

Yahudiler ve Brahmanlar aynı kaderi paylaştılar. Kendilerini üstün ırk kabul ettiler ve diğer kavimleri dışladılar. Yahudilerde buna İsa direndi, Brahmanlıkta da buna Buda direndi, iki büyük beşeri din oluştu, Hıristiyanlık ve Budizm. Nasara ve Sabiin. İlk iki ayette birlikte zikredilmekte, yerleri değiştirilerek bunların hâkim dinler olacağı ifade edilmektedir. İslamiyet Yahudilikle bir olarak zikredilmektedir. Dünyada şeriat kitabı iki adettir, Kur’an ve Tevrat. Bunlar silah zoru ile değil ilim gücü ile insanlıkta görevlerini yapacaklardır.

وَالَّذِينَ هَادُوا

Va elLaÜIyNa HAvDUv (Ve eLaÜiyNa FaGaLuv)

“Ve hud olanlar”

“Hidayet”in değişik söylenişidir. “Hidayet” de “hediye”den gelir. Hediye önden gönderilen armağandır.

هَوَادَة‘yumuşak’ demektir. لِين etki etmede yumuşama demektir, هَوَادَةise etkilenmek üzere yumuşama demektir. Biri aktif yumuşamadır, diğeri ise pasif yumuşamadır.

ه düzlüğü, و beraberliği, د duvarı, çevreyi ifade eder.

Yahudilerle iman edenler başta zikredilmiş, aynı kalıpla zikredilmiştir. Sonra Nasara ile Sabiin zikredilmiş o başka kalıpta zikredilmiştir. Müslümanların ve Yahudilerin görevi kuvvetle hâkim olmak değildir, ilimle ve adaletle hâkim olmaktır. Hıristiyanlar, Budistler, Çinliler ise silahla hükmederek devam ederler. Bugün de Hıristiyan ve Çin kutup teşkil ederler.

وَالصَّابِئِينَ

Va eLÖABiEIyNa (Va eLFaGıLIyNa)

“Ve Sabiiler”

Sabileri Nasara’dan önce zikretti. Tarihte Hıristiyanlıktan öncedirler. Bundan olabilir. Başka bir ayette الصَّابِئُونَ (Maide, 5/69) olarak geldiği halde burada الصَّابِئِينَ gelmiştir, diğer bir ayette de Sabiin gelmiştir. Sabiilerin Müslüman ve Yahudilere yakınlığı Hıristiyanlara yakınlıklarından daha fazladır anlamı çıkar.

صَبِيبsuyun yukarıdan aşağıya doğru döküldüğü yer, şelale demektir.

صببKur’an’da 5, صبء3 defa geçer. Toplam 8 (23) eder.

صببKökü سبء’den dönüşmüştür. Bir yerden ayrılıp başka yerde çoğalan kimseye صَابِئdenir. Muhammed Peygamber de Mekke’den Medine’ye gidince Sabii olmuş. Muhacirler birlikte Sabiin olmuşlardır.

وَالنَّصَارَى

Va eLNaÖAvRAy (Va eLFaGAvLAy)

“Ve Nasara”

نَصَارَىkelimesi نُصْرَةmastarından iştikak etmiştir. İsa’nınمَنْ أَنْصَارِي إِلَى اللَّهِ  diye sormasına أَنْصَارُاللَّهِنَحْنُdiye verilen cevaba istinaden oluşmuş bir kelimedir.

(قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّينَ مَنْ أَنْصَارِي إِلَى اللَّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنْصَارُاللَّهِ, Saff 61/14). Hıristiyanların insanlığa görevi nusret etmedir. Nusret savaşta yardımdır. Gelecekte güçlü Hıristiyan orduları olacak. Hakemlerin kararlarına uymayan devletlere karşı bunlar yardım edeceklerdir.

وَالْمَجُوسَ

Va eLMaCUvSa (Va eLMaFGuvLa)

“Ve Mecus”

Müfret gelmiştir. Gayri munsarif ise kökü مجس, kalıbı   فَعُولdur. Mastar neden gayri munsarif olmuştur? Öncelikle başka dilden gelmiştir. Bir kavmin alemidir.

مجس kökü بجس‘den gelmektedir. بجس‘fışkırmak’ anlamındadır. Kur’an’da ikisi de birer defa geçer. Ateş mabetlerde devamlı yakılır, sönmesin diye nöbet tutulurdu. Çift meşale sürekli yanardı. Halkın ateşi söndüğü zaman oradan gidip alırlardı. Böylece ateş kutsiyet kazanmıştı. Ateşe tapanlar böyle böyle ortaya çıktı. İki meşale yandığı için de çift tanrı inancı gelişti. Bu dinlerin başlangıcı da Brahmanizm olabilir. Kitaplar tetkik edilmeli ve ondan sonra yorumlar yapılmalıdır.

م enginliği, ج toplanmayı, س mekânda diziyi ifade eder.  

وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا

Va elLaÜIyNa EaŞRaKUv (Va elLaÜiYNa EfGaLUv)

“Ve işrak eden kimseler”

Buradaki ال istiğrak için gelir. الَّذِينَأَشْرَكُوا kişileri değil de toplulukları ifade eder ve onların hepsi bütün müşrik kavimler anlamında olabilir. Yahut günümüzün sosyalist müşrikleri kastedilmiş olabilir.

Bunlardan çıkardığımız mana Mecusilerin de müşrik olmadığıdır. İnsanları altıya ayırdı ve birilerini müşrik yaptı. Ne var ki Müminler, Yahudileri ve müşrikleri الَّذِينَ’de birleştirdi ama uzakta zikretti.

Bunun manası şudur. Müşrik olan sosyalistler diğerlerinden bazı yönlerden farklıdırlar. Bu da bunların şeriatçı olmalarıdır. Münkir olsalar da şeriatçıdırlar, düzenleri vardır.

Bunlar إِنَّnin isimleridir. Arkadan gelen innenin haberi olan cümle nedeniyle şart anlamındadır. Aslında bunlardan kim olursa olsun demektir. Haber cümlesini de إِنَّ ile getirdi.

إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ

EinNA elLAHa YaFÖıLu BaYNaHuM (EinNA elLAHu YaFGıLu BaYNaHuM)

“Allah onların arasını fasl eder.”

“Fasl etmek” demek ayırmak demektir.

Yani Allah’ın işidir insanları cennete veya cehenneme göndermek kâfir veya mümin saymak. Biz kendimiz müşrik olmayacağız. Biz kendimiz kâfir olmayacağız ama başkalarının kâfir veya müşrik olmaları, Yahudi veya Hıristiyan olmaları da bizi ilgilendirmez. Tüm insanlar barış içinde, güven içinde birlikte yaşayacaklar. Savaş barışçı devletler arasında olmayacak, hakem kararlarını kabul etmeyen çatışmacılarla barışçılar arasında olacaktır. Yeni uygarlık böyle kurulacak. İslam devletleri şirk devletleri olmayacak. Hakemliği kabul edenler İslam devleti olacak, hakemliği reddeden şirk devleti olacak, savaş bunlar arasında olacaktır.

يَوْمَ الْقِيَامَةِ

YaVMa eLQıYAvMaTi (FaGLa eLFiGAvLaTi)

“Kıyamet yevminde”

Bu dünyada dünya kanunları caridir. Tüm insanlar aynı kanunlara tabidir. Kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur. Herkes kendi seçtiği hakemin kararına uyar. Uymayana karşı ise tüm insanlık baskı yapar. Ondan sonraki işler ise Allah’a aittir, hesaba çekmek O’nun yetkisindedir.

إِنَّ اللَّهَ

EinNa elLAvHa

“Allah”

Burada Allah neden tekrar edilmiştir?

“Allah kıyamet gününde insanların arasını fasl edecektir” demiş, ondan sonra da إِنَّهُgelmesi gerekirken yine إِنَّاللَّهَifadesini tekrar etmiştir.

Ahirette de insanları dünyada olduğu gibi yine O’nun halifesi olan bir heyet yargılayacak. Orada da mahkemeler kurulacak. Defterler okunacak. Allah’ın şehid olması ise âlemlerin rabbi olarak şehid olmasıdır. Bizim O’nu kendi zatıyla idrak etmemiz mümkün değildir. Biz onu ancak bizim gibi varlık olarak düşünebiliriz. Oysa O’nun misli bir şey yoktur. O düşündüğümüz gibi değildir ama biz O’nu bize mecaz ederek anlamaya çalışırız.

Birinci Allah bizi gören Allah’tır, ikinci Allah görünmeyen Allah’tır.

عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ(17)

GaLAy KülLi ŞaYEin ŞaHIyDun (GaLAv KülLi FaGLin FaGIyLin)

“Her şeye şehiddir.”

شَهِيدٌ kelimesi burada nekre gelmiştir. Her şeye şahid olan yalnız Allah’tır ama başka kısmi şehid olanlar da vardır. Onun için nekredir. Nekrelikten gelen kısımlık, her şeyi içermez.

 

YORUM

Bugün yeryüzünde etkin olan beş din ve dinsizler vardır. Yani altı grup, topluluk vardır. Kur’an’da da 6 grup sayılmıştır. Kur’an bugün yeniden bize nazil olduğuna göre buradaki beş dini ve şirk edenleri aramızda aramalıyız. Bizim metodumuz budur. Buna göre Mecusileri Hindu dininden saymamız gerekir.

Biz böyle manalandırıyoruz. Zamanla bunlar daha açık şekilde anlaşılmış olacaktır.

İkinci önemli olan husus, Kur’an düzeni yalnız inananlara değil tüm insanlara hidayettir. Herkesin Kur’an düzeninden yararlanma hakkı vardır. Bin Dil Üniversitesi’ni bunun için kurmakla mükellefiz.

Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda Kur’an’da emredilen her şeyin çözümü mevcuttur. Bize zamanımızda indirilen tabii ki gelecekte onlara yeniden nazil olacak ve onlara başka şeyler emredecektir. Bizim yorumumuz sadece bizim zamanımızı kapsar. Geçmişte olanlar bizi bağlamadığı gibi gelecektekileri de biz bağlamayız.

 

Öz Türkçe ile:

“İnanmış olan kimseler, uysallaşmış kimseler, yardımlaşanlar, göçmenler, coşanlar, ortak eden kimseler, bunların arasını Allah kalkış günü ayıracaktır. Allah her nesneyi görendir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“İman etmiş olan kimseler, havd etmiş olan kimseler, Sabiin, Nasara, Mecusi ile işrak eden kimseler, Allah onların arasını kıyamet yevminde fasl edecektir. Allah her şeye şehiddir.”

 

EinNa elLaÜIyNa EAvMaUUv Va elLaÜIyNa HAvDUv Va elÖABiIyNa Va el NaÖAvRAy Va eLMaCUvSa Va elLaÜIyNa EaŞRaKUv EinNA elLAvHa YaFÖıLu BaYNaHuM YaVMa eLQıYAvMaTi EinNa elLAvHa GaLAy KülLi ŞaYEin ŞaHIyDun

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ(17)

 

İstanbul; 23 Şubat 2019

                                                                   SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
25.02.2019
11:40


 

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1002

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1002. Hafta - 23 ŞUBAT 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1002. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Yap İşlet Modeli İLE NEREYE?!.

***

HER ŞEYE RAĞMEN ÜMİTLİYİZ… NASIL?

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Faizli uygulamalar ve faizsiz sistem arayışları…

Ekonomi, kredi, kredileşme, karz, selem sistemi

İslam iktisat sistemi, tekaruz, karz-ı hasen ve …

Ekonomi sorunlu ya; çare ve çözüm niyetine…

Faizli düzen/sistem; faizin tanımı ve kapsamı (6)

Faizli düzen/sistem; rizikosuz kazanç, borç, kira(7)

Reşat Nuri EROL

 

***

 

HAC SÛRESİ - 4. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ (1) يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ (2) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ (3) كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (4) يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ (5) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَى وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (6) وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ (7) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (8) ثَانِيَ عِطْفِهِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ (9) ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ (10) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انْقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ (11) يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُ ذَلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ (12) يَدْعُو لَمَنْ ضَرُّهُ أَقْرَبُ مِنْ نَفْعِهِ لَبِئْسَ الْمَوْلَى وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ (13)

 

***

 

إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ (14) مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ (15) وَكَذَلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ (16) إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ (17)

 

***

 





Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 2992 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3150 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4007 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3557 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3901 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 3963 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 3994 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3821 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 2878 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3688 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3070 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4430 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3311 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4452 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4246 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3609 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4216 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4560 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4136 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 3900 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 3819 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 3745 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4533 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3461 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 2974 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4600 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3631 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4424 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3173 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3039 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4435 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4881 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 3824 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3347 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 3787 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4005 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3516 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3572 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3623 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4004 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8363 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53