Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1000
Hac Suresi Tefsiri 5-8. Ayetler
9.02.2019
2558 Okunma, 1 Yorum

HAC SÛRESİ - 2. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ  

يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ (5) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَى وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (6) وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ (7) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (8)

 

***

 

يَاأَيُّهَا النَّاسُ

YAv EayYuHav eLNAvSu (YAv EayYuHav eLFaGaLu)

“Ey Nâs”

Sure “Ey Nâs” diye başlıyor, doğrudan tüm insanları muhatap alıyor. Araya aracı koymuyor. Biz sadece postacıyız, açmadan ve okumadan onlara teslim ederiz. Bu, Tanrı’nın size mektubudur deriz. Sonrası onlara ait olur ama biz onlara Kur’an’ı nasıl ulaştıracağız? Allah bize emrediyor, “BiLisani Kavmihi” (وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ, İbrahim 14/4) diyor, kendi lisanları ile ulaştır diyor. O halde bize farz değil midir ki Bin Dil Üniversitesini kuralım ve orada tüm insanlara tebliği ulaştıralım.

أَيُّهَاالنَّاسُ, يَاأَيُّهَاالنَّاسُ olarak söylenebilir.

- أَيُّهَاالنَّاسُ dediğinizde yalnız onlara hitap ediyorsunuz.

- يَاأَيُّهَاالنَّاسُ denirse bu size has demektir, başkaları muhatap değildir.

Demek ki Kur’an önce bütün insanlara hitap ediyor, onları muhatap alıyor, hitabı onlara hasrediyor. Surede de “Ey Nâs” diye geçiyor, o da ben sadece size mübin nezirim diyor. Sadece uyarıcıyım diyor, zorlayıcı değilim diyor.

İslamiyet’te savunma cihadı vardır, yalnız cephe savaşları vardır. Suçsuz insanları öldürenler müşriklerin eşeddidirler.  Peygamber kadınlarını, yaşlıları, hastaları ve mabette olanları öldürmeyin diyor.

إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ

EiNKuNTuM FIy RaYBin MiNa eLBaGÇi (EiN FaGaLTuN FIy FaGLın MiNa eLFaGLi)

“Ba’sden reybde iseniz”

رَيْب bulanık sudur. Göremediğiniz için yok sanırsınız. Zanda müphemlik hâkimdir. Şekte ise iki taraf da var yani zan da reyb de şekkin içindedir. Allah insanları hiçbir zaman zorla bir şeye inandırmaz, istese sana bana muhtaç değil, hepimizi melekler gibi mümin yapabilirdi. Batılılar Dolar’la kandırdıkları Müslümanlar arasında yaşayan ve kim oldukları belirsiz kimseleri güya cihad diye Allah’a asi yapıyorlar.

بَعِيث yetkili, görevli demektir. Görev sadece tebliğden ibaret olursa o irsaldir. Karar alma yetkisi de verilmişse o ise ba’sdır. Allah bizi cennete irsal etmiyor, ba’sediyor. Yetkili, görevli olacağız. Allah abes iş yapmaz. Dünyada okul okuyoruz, asıl görevimiz orada olacaktır. Ne var ki bu dünyada görev yapmazsak cezası var, ahirette ise görev yaparsak karşılığını alırız, yapmazsak bir cezası olmayacaktır.

Peygamberlerin yaptıklarını anlatarak insanlığı ortaklık aşamasına getirdi, böylece dört üçlü sure son buldu. Dört adet ayrı sure sırayla bundan sonra ortaklık dönemini anlatacaktır.

İlk 8 (yedisi Besmeleli) surede işçilik ve ortaklıkta İslam düzenini, barış düzenini anlattı. Sonraki 12 surede işçilikten ortaklığa nasıl gelindiği anlatıldı. Şimdi ortaklığı anlatmaya başladı. İnsanın niçin yaratıldığını beyan ediyor. Baştan reyb içinde iseniz demesi ile insanın direnmesinin hikmetlerini anlatıyor.  

فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ

FaEinNAv PaLaQNAvKuM MiN TuRAvBin (FaEinNAv FaGaLNAvKuM MiN FuGAvLin)

“Biz sizi turabdan halk ettik”

“Halk etmek” topraktan şekil yapmak, heykel yapmak demektir. Kumaşı kesip elbise yapmak da halktır. Bir şeye şekil vererek işe yarar hale getirmek halktır.

Şartın cevabı فَile gelmiş, devamlılığı ifade eder, bir defaya mahsus olmak üzere değil, sürekli halk, yaratılış içinde olunmuştur, إِنَّا ile gelmiştir. Çünkü Allah insanları ve diğer canlıları meleklerle var etti, O sadece ruhunu üfledi. Tabii onlara o kuvveti de O verdi.

“Halk ettik” diyor نَخْلُقُكُمْdemiyor. İnsan soyunun yaratılmasından bahsediyor, insanın yaratılmasından bahsetmiyor. Bundan sonra hep muzari sığası kullanmaktadır. Sizin genlerinizi daha önce halk ettik, şimdi ise genler sayesinde o tekrarlanmaktadır.

Hilkate turabdan başlamaktadır. Başka bir surede “İnsanı tinden yaratmaya başladı.” diyor (وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنْسَانِ مِنْ طِينٍ, Secde, 32/7).

Öncelikle iki kelime üzerinde duralım; تُرَابile طِين. Bunlar farklı olmalıdır. Biliyoruz ki iki türlü toprak vardır; kırmızı toprak ve siyah toprak. Canlılar olmadan önce siyah toprak yoktu, siyah toprak canlıların atıkları ile oluşur. Siyah toprağı canlılar yapar.

Eski yazılarımda تُرَابkırmızı topraktır, طِينsiyah topraktır diyordum. Dr. Lütfi Hocaoğlu yumurtaya تُرَابdemektedir, bunu da تَرَائِبkelimesi ile kanıtlamaktadır. Ben ise turabı kırmızı toprak anlıyor ve anlatıyordum. İnsanı طِينile yaratma başladığına göre طِين kırmızı topraktır, تُرَابsiyah topraktır.

Kur’an tinden olan sülaleden (سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ) bahsetmektedir; طِين, تُرَاب, سُلَالَةve نُطْفَة şeklinde sıralayabiliriz.

تَرَائِبise anne rahmindeki döl yatağıdır. صُلْبile onu koruyan kemikleri anlatmakta. Çocuk o katı alanın koruduğu alanda büyümektedir.

Toprak nasıl kayalıklar arasında uygun zemin oluşturuyorsa, annenin rahmi de sperm için bir topraktır. Böylece تُرَابrahmin yapısını oluşturan şeydir. Spermler buraya taşınırlar. Ben döllenmemiş sperme نُطْفَةdiyordum, Hocaoğlu döllenmişe نُطْفَة diyor.

عَلَقَة ana rahmine yapışan döllenmiş hücredir. Ana rahmine yapışmış nutfedir. Döllenmiş hücre ise sülaledir, o da turabdandır, o da tindendir. تُرَابcinsdir.

ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ

ÇumMa MiN NuOFaTin

“Sonra nutfeden”

نُطْفَةduvarlarda oluşan sıvı damlasıdır. Arabanın camında oluşup aşağıya doğru iner. Spermin kuyruğu ile tam ona benzediği için Allah bu kelimeyi buna ayırmıştır, Araplara böyle öğretmiştir.

ثُمَّ getirilmiştir. Önce bitkiler tarafından tin turaba dönüştürülmektedir. Sonra bitkiler onu besin haline sokmakta turab, sülale olmaktadır. Sülale sonunda nutfe olmaktadır. Arada geçiş olduğu için ثُمَّ getirilmiştir.

Turab döllenmenin ve ilk çoğalmanın olduğu annedeki döl yatağıdır. Kişilik döllemeyle değil alaka olmakla başlar. Çünkü döllenmeden sonra birçok hücre oluşur ve ölür. Yüz veya iki yüz hücre anne rahmine ulaşır. Bununla beraber genetik yapı döllenme ile oluşmuştur.  

ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ

ÇümMa MiN GaLaQaTin (ÇümMa MiN FaGaLaTin)

“Sonra bir alakadan”

عَلَقَة kelimesi عَلَق‘ın tekilidir. عَلَق topluluk ismidir, بَقَر gibi. بَقَر inek sürüsüdür. بَقَرَةsürünün bir ferdidir. Erkek kelimeye ة eklenerek çoğul yapılır, ة eklenir topluluk ismi tekil yapılır.

عَلَق hücreler topluluğudur. عَلَقَةise onlardan bir tanesidir, döllenmiş hücrelerdir. İki bakımdan عَلَقَة‘dır. Anne rahmine yapıştığı için alakadır. Bir de birbirlerine yapışarak vücut oluşturdukları için alakadır.

عَلَقَةsülük demektir. Mastar olarak yapışmak anlamındadır. Cins isim olarak hücreler topluluğu, عَلَقَة ise tek hücre demektir.

Kur’an’da علق 7, عنق9 defa geçer. Toplam 16 (24) eder.

ع etkiyi, ل belirliliği, ق kuvveti ifade eder.

عَلَقَة kelimesi Kur’an’da hücre anlamında 6 defa geçmektedir. 1 kez de كَالْمُعَلَّقَةِ olarak geçmektedir.

مُعَلَّق asılmış elbisedir. Hepten ilgilenme demektir.

Canlılar hücrelerden oluşurlar. İlk hücre mükemmel hücre idi. Hem demirli alyuvarları hem de magnezyumlu klorofili taşıyordu. Güneş ışığını şekere çevirebiliyordu, sinirleri vardı ve yürüyebiliyordu.

Evrimleşerek bitki ve hayvan hücreleri oldu. Bu hücreler birbirleriyle bitişerek alakalar oldular. En mükemmel varlık olan insan oluştu. Bitki hücreleri özümleme (fotosentez) kabiliyetini de kaybettikleri için bakteri oldular. Kromozomlar bağımsızlaşarak virüs oldular. Hücreler bölünerek çoğalırlar, bitişerek (alaka kurarak) farklılaşırlar.

ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ

ÇümMa MiN MuWĞaTin (ÇümMa MiN MuFGLaTin)

“Sonra bir mudgadan”

Burada عَلَقَة‘dan sonra ثُمَّ getirilmektedir.

عَلَقَة ile مُضْغَةarasında şu fark vardır. عَلَقَة‘da sadece yapışmaktadır, مُضْغَة‘da ise farklılaşmaktadır. Hücreler bölünüyor, çoğalıyor, bitişiyor, farklılaşıyor.

Bir değişim olduğu için ثُمَّ getirilmiştir. Bununla beraber araya başka bir oluşum girmediği için de Müminun Suresi’nde ise فَ getirilmektedir (ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا, 23/14). Böylece ثُمَّve فَ birbirinin yerine gelebilmektedir. İkisi tertip için olabilmekte zaman için de olabilmektedir.

مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ

MüPalLaQaTin Va ĞaYRı MuPalLaQaTin

“Muhalleka ve gayri muhalleka”

Farklılaşan hücrelerde iki özellik doğar. Biçilmiş ve biçilmemiş demektir.

“Halk etmek” demek kumaşı kesmek demektir. Bu ne demektir? Yaralandınız. Deriniz kesildi. Deri hücreleri çoğalmaya başlar, eklenerek çoğalır, değişerek çoğalır. Uygun yere geldiği zaman çoğalmayı durdurur. Çoğalmayı durduran hücreler kenar hücrelerdir, muhalleka hücrelerdir. Basit gibi görünse de kanser bu durdurmayı bilmeyen hücrelerden oluşur.

İlk teşekkül ederken bunun çok büyük önemi vardır, organlar böyle oluşmaktadır.

مُخَلَّقَةhücreler غَيْرِمُخَلَّقَةhücreler tarafından durdurulmaktadır. Şöyle ki, ortada kalan hücreler artık çoğalmamaktadır. Sadece kenardaki hücreler çoğalmaktadır. Kenardaki hücrenin çoğalması durunca sonuç durur.

O halde kanser hücresi iki sebepten ileri gelebilir. Ya ortada olan hücreler de çoğalmaya başlar ya da kenar hücreler durmayan hücrelere dönüşür. Bu iki hücreyi birbirinden ayırıp üzerine denemeler yapılarak kanser oluşumunu durdurma yolu bulunabilir.

لِنُبَيِّنَ لَكُمْ

Li NuBayYiNa LaKuM (LiNuFagGıLa LaKuM)

“Size tebyin edelim diye”

Sizin için tebyin edelim de farklılaşsın diye.

بَيْن aradır, tebyin etmek demek çoğalmayan hücreleri daha doğrusu çoğalmayı durduran hücreleri, çoğalmaya devam eden hücreleri açığa çıkarmak, açmak demektir. Bu bölünmeler oluşurken hücreler farklı görev alır ve ona göre yerleşir.  Bizi oluşturmak için farklı görev alırlar. Sadece canlılardaki bu dengeli bölüm ba’s için yeterli değildir. Daha ilk hücre bölünüp alaka mudgaya dönüştüğü andan itibaren hücreler ikiye ayrılmaktadır.

وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ

Va NuQirRu FIy eLEaRXAvMı MAv NaŞAvEu (Va NuFGıLu Fiy eLEaFGAvLi MAv NaFGaLu)

“Ve meşiet ettiğimizi erhamda ikrar ederiz”

قَرَارَةküçük derelerin toplanıp durgunlaştığı göldür.

ق kuvveti, ر tekrarı ifade eder.

“Karar” hareketli olan bir şeyin bir alan içinde kalması demektir. Canlı için en büyük özelliktir, belli hareketler yapar ama o sahadan da ayrılmaz.

رَحِمçocuğun yaşama yeridir.

مَانَشَاءُburada istediğimizi yaparız demektir. Yani her şey dengeli bir şekilde oluşur.  Burada zamanı değil oluşları ifade eder. Göz yaparız, kulak yaparız demektir. Her şeyi dengeli yaparız demektir. Yukarıda anlatılanlar kararlılardır. Çoğalan hücreler tarafından yeteri kadar, yeteri yerde hücreler konur ve istenen yapıyı oluşturur.

Eğer bebekte kromozom anomalisi varsa genellikle ilk üç ayda düşük olur ve onlar rahimde kararlı kılınmamıştır.

مَا شِئْنَا denmiyor, مَانَشَاءُdeniyor. Rahimde genetik olarak gelenler bir de çevreden gelenler var. Hücredeki kromozomlar genetik yapıyı taşırlar. Hücrenin Allah’tan gelen dokusu çevre ile birleşerek özel durum alır.

Allah Âdem’e ruhunu üflediği gibi ondan sonra gelen insanların her birine ruhundan nefh etmektedir. Sen Allah’ın ruhundansın. Nefh edilen ruha göre de insan farklı varlık olarak yetişir. Yumurta ikizi çocuklar bunun için farklı kişiliğe sahiptirler. Bugün çok ileri olduklarını söyleyen biyologlar bir anne rahmini oluşturabilirler mi? 

Bir insan oluşurken gerek DNA’ları gerekse hücre yapısı her an değişecek yeni şeylere ihtiyaç duymakta. Onu bulacak bir kana ihtiyaç var. Allah diyor ki, öldükten sonra diriltemeyeceğimizi sanıyorsunuz, ilk yaratılışta bunları yapan bu işi yapamaz mı?

إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

EiLAv EaCaLın MuSamMan (EiLAy FaGaLın MuFagGıLın)

“Müsemma ecele dek”

Evet, insan yapısı belli kurallarla müsemma ecele kadar anne karnında kalır. Ecel kelimesi burada nekre gelmiştir. Her birinin doğum günü farklıdır. Az olsa da farklar vardır.

Bu farklılık bir rastlantı eseri midir, yoksa genetik yapının tamamlanması için gerekli zaman mıdır?

Asgari 6 ay, azami 2 sene olarak kabul edilmektedir. Burada nekre olduğuna göre bu sınırlama uygun görülmektedir.

ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا

ÇümMa NuPRiCuKuM OiFLan (ÇümMa NuFGıLuKuM FiGLan)

“Sonra sizi tıfl olarak ihraç ederiz”

Zaman itibarı ile karardan sonra hemen ihraç edilir.

O halde فَ olması gerekirken neden ثُمَّ gelmiştir? Bu, iki sebepten olabilir. Birincisi, çocuğun belli büyüklük aldıktan ve organlar teşekkül ettikten sonra doğmadan önce bir zamana kadar anne karnında beklemesi gerekmektedir. Bu da doğum hazırlığının yapılmasıdır. Belli büyüklük alan çocuğun ona göre çıkabilmesi için hazırlık yapılması gerekir. Çocuğun büyümesi durur, çıkış hazırlığı yapılır. Bu anlamda ثُمَّ getirilmiştir.

Yahut yapı değişecektir. Ciğerler faaliyete geçip dışarıdan hava alacaktır. Büyük değişiklik olmaktadır. Zaman kısadır ama değişiklik büyüktür. O sebeple ثُمَّ gelmiştir.  

Bütün bunlar için “Biz yaparız” diyor. Melekler görevlidir. Ölürken nasıl melekler varsa, doğarken de melekler vardır. Bu manada olduğu gibi hamile kadının bir genel hizmetli ebenin kontrolü altında olması anlamını da taşıyabilir.

ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ

ÇümMa LiTaBLUvĞUv EaŞüdDaKuM (ÇümMa Li TaFGaLUv EaFGuLaKuM)

“Sonra eşüddünüze baliğ olmanız için”

“Biz sizi eşüddünüze ulaştırırız” demiyor, “sizin baliğ olmanız için” diyor. Bundan sonra biz oluşurken kendi katkılarımız olacaktır. İnsanın eşüddü ne zamandır? أَشُدَّ marife olarak gelmiştir. Tıflden (طِفْل) sonra eşüd (أَشُدّ) var, ondan sonra da erzel-i umur (أَرْذَلِ الْعُمُر) var. 

İnsan hayatı gelişme çağına böyle gelmektedir. 40 yaşa baliğ olmayı eşüdde atfetmiştir. O halde 40 yaştan önceki bir yaştır. 30 yaşla bildiğimiz gibi 100’ün üçte biri olarak 33 yaş olarak da alabiliriz. İlk 33 sene gelişme, ortadaki 33 sene olgunluk, son 33 sene de çökme yaşıdır. Bu yaşlarda bizim kendi oluşmamıza katkımız vardır. İlimde, ahlakta, meslekte ve siyasette kendimizi eğitiriz.

Canlılar طِفْلolarak doğarlar ve أَشُدّolarak ulaşırlar. Sonra helak olurlar. Sadece insan çöküş zamanı yaşar. Daha genç insanların desteğiyle hayat sürdürür.

Bunun hikmeti nedir?

Canlılar içinde uygarlaşan tek varlık insandır. Gençler dedelerinden onların keşfettiklerini 33 yaşına kadar öğrenirler. Bu öğrendikleri babalarının bildiği şeyler değildir. Çünkü dedeleri onların öğrendiklerini öğrenmişlerdi. Sonra dedelerinden öğrendikleri usullere yeni şeyler de katarlar. Böylece buluş, öğrenme, uygulama, bulma devam edecektir.

Bir ikinci sebep ise; ben yaşlandığımda bana kim bakacak deyip evlenme, çocuk yetiştirme ve kendisini sigorta etme vardır. Yani aile müessesesinin yaşaması için bu düzen oluşmuştur. Bundan dolayıdır ki sosyal sigorta kurumu İslami değildir, huzur evleri ve yetimhaneler İslamiyet’te yoktur. Bunların hepsi İslami aile içinde çözülmüştür.

وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى

Va MiNKuM MaN YuTaVafFAy (Va MiNKuM MaN YuTaFagGaLu)

“Ve sizden tavaffu edilenler var”

Burada da ne siz tavaffu edersiniz ne de biz vefat ettiririz diyor, meçhul sigası kullanılıyor. Olaylar, şartlar, mikroplar, hastalıklar vefat ettiriyor yahut melekler vefat ettiriyor.  

İnsanın uzun veya kısa yaşaması onun iyi veya kötü insan olduğunu ifade etmez. İnsan görevini tamamladıktan sonra vefat ettirilir. Ahirette çok yaşayanlar ile erken ölenler arasında derece farkı olmayacaktır. Hatta erken ölenler “Ben tevbe edecektim, ben ameli salih işleyecektim.” diyecek ve Allah’tan hakkını isteyecek.

Burada “vefat” mevt yerine getirilmiştir. O halde İsa Peygamber’in فَلَمَّاتَوَفَّيْتَنِي ayetinde (Maide 5/114) teveffa nasıldır?

وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ

Va MiNKuM MaN YuRadDu EiLAy EaRÜaLi eLGuMuRi (Va MiNKuM MaN YuFGaLu EiLAy EaFGaLı eLGuMuRi)

“Ve sizden ömrün erzeline redd olunan vardır”

İnsanlar bildiklerini torunlarına aktarsınlar diye 70’den sonra da yaşarlar. Bir de insanlar ben yaşlanınca bana kim bakacak diye evlenirler ve aile müessesesi yaşasın diye çok yaşarlar. Yaşlılara sigorta maaşı bağlanmaz ama yaşlılara bakanlara devlet destek olabilir.

Sağlık bakımından herkes sigortalıdır. Anne karnındaki cenin bile sigortalıdır. Sağlığı korunmaktadır. Yakınları ona hizmet ederler, kamudan destek alırlar.

Şimdi eşüd yaşında olup çalışanlar şimdiki yaşlılara ve hastalara bakarlar. O yaşa geldiklerinde o gün çalışanlar da onlara bakar. Sen kazan ve biriktir, sonra yaşarsan biz sana bakarız anlayışı İslam’da yoktur. Ben biriktireceksem biriktiririm sonra harcarım. Bankaya yatırır faiz alırım. Dayanışma bu demek değildir. Ben şimdi yaşlılara bakarım, ben yaşlanınca da gençler bana bakar. İnsanlarla alakalı olurum, sonra insanlık bana öder.

لِكَيْلَا يَعْلَمَ

Li KaY LAv YaGLaMa (Li KaY LAv YaFGaLa)

“İlm etmesin diye”

كَيْ kelimesi Türkçede “ki” olarak geçmektedir. Farsçada ve Fransızcada da vardır. “Söyledim ki üzülmesin” dersiniz.

Kur’an’da 10 defa geçmektedir. Altısı لِكَيْلَا, dördü كَيْ olarak geçmektedir. كَيْلَا geçmediği gibi لِكَيْde geçmez.

Burada erzelil ömür olarak yaşatıyor ki bilesin.

Yaşayanlara ibret olsun, kendileri bir şey bilmesin.

مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا

MiN BaGDi GiLMin ŞaYEan (MiN FaGLı FıGLı FaGLan)

“İlmin ba’dinden bir şey”

بَعْدَعِلْمٍdeseydi hiçbir zaman bilmesin olurdu. بَعْدِ عِلْمٍمِنْdediğinde bir zaman içinde demek olur. شَيْئًا kelimesi menfiden sonra gelirse istiğrak için gelirdi. لِكَيْلَايَعْلَمَشَيْئًاolsaydı, hiçbir şey bilmemesi anlamına gelirdi.

مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ dendiğinde شَيْئًاmenfi de gelmektedir.  Dolayısıyla istiğrakı ifade etmez. Hiçbir şey değil de bildiği bir şeyi bilmesin olur.

كَيْ zaten لِgibi harfi cerdir. O halde burada harfi cerin üstüne لِ nasıl gelebilir?

Bu, harfi cer değildir, bu harfi tekittir, لَ anlamındadır. (كَيْHarfi mevsuldür, muzari fiili nasbederek mastar yapar. Kur’an’da harfi cer olarak geçişi yoktur.)

Olmamanın illeti olmaz. Olmamanın manisi olur. O halde başına bir لِ getirilerek bilinenin illeti değil de bilmemeyi ortadan kaldıran illet şekline girmiş olur.

Yunan filozofları kıdeme inanırlardı. Yani kâinatın başı sonu yok, hep var iddia ediyorlardı. Peygamberler ise kâinat yoktu, var edildi ve kıyamet olacak görüşünde idiler.

Bu uzun tartışmayı Sermaye tanrısızlık olarak kullandı. Oysa Yunan filozofları tanrısız değillerdi. Lamarck ve Darwin canlıların sonradan evrimleşe evrimleşe var olduklarını ileri sürdüler. Sermaye dolar gücüne dayanarak bunu da tanrısızlık için kullandı. Sanki yavaş olan kendiliğinden olurmuş gibi yutturmacaya gitti. Sadece bir çocuğun doğuşunu alır da ihtimaliyat kanunlarında oluşturmaya başlarsanız yine kâinatın var oluş süresi yetmez. Zarı beş defa atsanız hepsi 3 gelmez. Velev her atışta başka başka sayı gelir.

وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً

Va TaRAy eLEaRWa HAvMıDaTan (Va TaFGaLu eLFaGLa FAvGıLaTan)

“Ve arzı hamide olarak re’y edersin”

Bundan önce insanı anlattı, şimdi de bitkileri anlatıyor. Hayvanlardan insanı örnek verdi, dolayısıyla onları bir daha anlatmadı. Yasin Suresi’nde her şeyi çift yarattık derken insan ve bitkiyi anlatır. Bitkileri ve hayvanları anlatarak canlılık dengesini ortaya koymaktadır. Bitkiler sonbaharda yapraklarını dökerler ki daha gür olanları çıkabilsin. Ölüm daha iyi hayat içindir. O halde insanlar da ölüyor, daha iyi hayata gitmek için. Kâinat da ölecek, daha iyi hayat olsun diye. Ahiretin kanunlarının başta gelenlerinden biri de budur. Bu ayetler bunu anlatmaktadır.

هَامِدkurumuş, sararmış ot demektir. Kur’an’da 1 defa geçer. همد, همز, همس, خمد dörtlü çifttir.

هdüzlüğü, م enginliği, دçevreyi ifade eder.

Çöllerde ilkbaharda, mutedil iklimde, sonbaharda bitkiler sararır ve kurur.

هَامِدetrafı sırtlarla çevrili düz yerdir. Buradaki الْأَرْضَ herhangi bir yer parçasıdır. Güneş’in büyüklüğü, sıcaklığı, uzaklığı, atmosferi, Yer’in şekli, eksenleri, dönme hızları, denizlerin derinlikleri, yüzey büyüklüğü, atmosfer kalınlığı gibi birçok sebepler yeryüzünde canlının yaşamasına imkân vermektedir.

Bitkiler Güneş’ten aldıkları ışıkla, yerden aldıkları sularla, havadan aldıkları CO2 ile üretim yaparlar. Onları kendileri yiyemezler ve böylece canlılık devam eder.

Yeryüzü öyle yaratılmıştır ki mevsimler yaşanır, bir mevsimde bitkiler sararıp kururlar ve sonra yağmur yağınca yeşerirler. Biz sizi halk ettik diyor. Çünkü gaye insandır. Hayvanlar ve bitkiler onun için var edilmiştir. Tüm kâinat onun için var edilmiştir.

Batılılar İslamiyet’in insana önem vermediğini söylerler. Kastettikleri insan iktidarlardır, zenginlerdir. Evet, İslamiyet iktidarların ve zenginlerin insanları sömürmesine izin vermemiştir. İnsanlara önem verdiği için sömürülmelerine izin vermemiştir.  

فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ

Fa EiÜAv EaNÜaLNAy GaLaYHa eLMAyEa (Fa EaFGaLNAv GaLaLaYHi eLFaGaLa)

“Onun üzerine maı inzal ettiğimizde”

فَ harfi getirilmiştir. Otların kurumuş olması durumu biter bitmez demektir. Bunun da bir mevsimi vardır, eski yapraklar çürümüş olmalı, tohumlar saçılıp yerine gitmiş olmalı, hayvanlar otlayacak alanlar bulmalıdırlar. فَ gelmiştir, mevsim biter bitmez boşluk bırakmadan yağmur yağar.

إِذَا gelmiştir. Beklenen zamanda, bilinen zamanda inzal olunacaktır. Demek ki su meleklerin kontrolünde inzal olunmaktadır.

Biz de zamanında sulama yapmakla yükümlüyüz.

Barajlar açmak, kanallar yapmak, künkler döşemek de kamunun görevidir. Altyapıyı kamu yapar. Suların yarısı nüfus başına bölüştürülür, yarısı o suları tarlalara kadar götürenlere emek payı olarak verilir.

عَلَيْهَا kelimesi kullanılmaktadır. Yağmur gökten yağar. Biz de sulamayı yağmurlama suretiyle yapmalıyız.

اهْتَزَّتْ

iHTazZaT (iHTaüÜaT)

“İhtizaz eder”

Akıtarak değil de yağmurlama suretiyle sulama yapmamız gerektiğini yazmıştık.

Acaba neden yağmurlama?

Birincisi, yukarıdan düşen damlalar yaprakları temizler. İkincisi, yukarıdan inen damlalar oksijeni eritir, akvaryumları havalandırırız. Üçüncü olarak, yere çarptığı zaman ses çıkarır. Bu ses damlanın değil çarptığı yerin sesidir. Bu ses toprağı gevşetir, bitkilerin filizlenmesine ve köklerin toprağa girmesine sebep olur, tarlayı bunu için süreriz, tarlayı bunun içi çapalarız. Demek ki bütün bitkiler yağmurlarla çapalanmaktadır.

O halde bazı deneyler yapabiliriz. Seradaki toprağı vibratörlerle titreştiririz ve gelişme hızında fark olup olmadığını deneyebiliriz. Kur’an’da bir kelime geçiyorsa mutlaka bize çok şeyler öğretiyordur demektir.

وَرَبَتْ

Va RaBaT (Va FaGaLaT)

“Ve rabvet”

Toprağın rabvet ettiğini ifade etmektedir. İhtizaz eder ve kabarır. Düşen damlalar ihtizaz etmektedir. Sıcak, kuru toprağa yağmur düşünce ısınan su damlaları buharlaşmakta, arada boşluklar oluşturmakta ve bu sayede toprak kabarmaktadır. Burada bitkilerin kabarmasından bahsetmektedir, toprağın kabarmasından bahsetmektedir.

رَبَتْfiilinin aslı رَبَوَتْ‘tir, رِبَا kelimesi buradan gelir.

Nasıl hamura maya katarak onu kabartırsak, gübrenin yaptığı da budur. Üreyen bakteriler gaz çıkarırlar ve toprağı mayalarlar. Gübre teknolojimizi buna göre değerlendirmemiz gerekiyor.

Yalova’da kurmak istediğimiz Ar-Ge çalışmaları bunları yapacaktır. Bu Kur’an’ın verdiği bilgileri deney haline getirecek, böylece hem daha fazla ürün almak hem de Kur’an’ı daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

وَأَنْبَتَتْ

Va EaNBaTaT (Va EaFGaLaT)

“Ve inbat eder”

نَبَات bitki demektir.

ن belirsizliği, ب geçidi, ت varlığı ifade eder.

İşte bunlarla birlikte tohum çatlar ve filizlenir yahut kök canlanır.

Tohumların filizlenmesinde uzaydan gelen kısa dalgalı ışıkların etki ettiği bilinmektedir. Bitkiler havalar ısınınca sıvı verir, bir kısmı da gün yeter miktarda uzayınca çimlenirler.

مِنْ كُلِّ زَوْجٍ

MiN KulLİ ZaVCin (MiN KulLi FaGLin)

“Her zevcden”

زَوْج çift demektir. Canlıların temel özelliği çift olmalarıdır. Bunun sebebi şudur; canlıda evrim sağlam olsun diye zayıf bağlarla bağlanmıştır. Yoksa yenilik yapamazdık, bu da sık sık bozulmalara sebep olur. Sağlam iki varlığın sağlam parçalarını birleştirerek sağlam varlık elde edilsin diye çift yaratılmıştır. Bunu açıkça ifade etmektedir, zevcin küllisinden inbat etmektedir.

Çift teknolojisinden insanlar yararlanmaktadır, yedek parça sistemi gelişmiştir. Sermaye parçaları bütünü satayım diye ucuz satmıyor. Ortaklık sisteminde parçalar en ucuz fiyatla piyasada satılacak. Kişi parçaları alıp istediği makineleri yapacaktır.

Yalova’da böyle parçalar üretiyoruz. 2*10*100 tahtalarla 100*100’lük panolar yapıyoruz. Bu tavanda, döşemede, kalıplarda kullanılabiliyor.

Ortak Ar-Ge’de halkın üretebilmesi için parçalar küçülecek, buna göre projeler gelişecek.

بَهِيجٍ(5)

BaHIyCın

“Behic”

بَهِيج çiçekli otlak yer demektir. Güzel ve beşüş (güleç yüzlü) olmak anlamındadır. Diri yeşilliktir.

Kur’an’da بهج3, موج7 defa geçer. Toplam 10 (2*5) eder.

İki yerde burada geçtiği gibi geçer. Bir de حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍolarak geçer. حَدَائِق bostan yani ağaçlık olmayan bahçedir. Senelik bitkileri içerir. Üzüm ise çok senelik bitkidir ama ağaçlı olmayan yerde olur. Çilek de böyledir.

Canlının başka bir özelliği de daima faal olmasıdır, uykuda bile enerji harcayarak varlığını sürdürür. Enerjiyi kullanmadığı anda ölür. Kuru tohumlar da çok az miktarda enerji harcayarak varlıklarını sürdürürler. “İnbat etmek” demek canlı bölünerek çoğalmaya başlar, bölünmeden behçet durumundadır demektir, hay değildir. Hay bölünmeye başladığı zaman başlamış olur. Kış uykusundaki yılana مَيِّت, ayık olana حَيَّة denir.

 

YORUM

Canlıyı cansızdan ayıran farkları dört noktada toplayabiliriz.

1- Canlı kendi varlığını gaye edinmiştir. Bunun için çeşitli tedbirler almıştır. Cansız böyle bir gaye sahibi değildir. Yani ona göre düzenlenmektedir. Bunun anlamı şudur ki canlının var olması için birileri vardır, iki kulak var, iki göz var. Gelen sesin veya ışığın yönünü ve uzaklığını tayin edebilsin de varlık kendisini koruyabilsin diye. Su 100 °C’de kaynar. 150 °C’de kaynasaydı yine su olurdu.

2- Canlı benzerini yapabilmektedir. Böylece çoğalıp çevreyi doldurmaktadır. Oysa cansız varlıkta böyle bir özellik yoktur.

3- Canlı çiftlerden oluşur, bunlar eşleşirler ve kendilerinden daha sağlam nesil üretebilirler.  

4- Canlılık ya vardır ya yoktur. Yarım canlılık yoktur. Canlının varlığını sürdürmesi için mutlaka enerji harcaması gerekir, yoksa ölür.

Ölüm yok olma değildir. Daha iyi canlı oluşturmayı hedefler. Sonbaharda yapraklar dökülür ki daha yenisi ve daha iyisi oluşsun.

O halde biz ölüyorsak daha iyi olarak doğmak üzere ölüyoruz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ey kimseler! Görevlenmeden kuşku içinde iseniz sizi kara topraktan sonra damlamsıdan, sonra tutukludan sonra sizi ortaya çıkaralım diye biçimlenmiş ve biçimlenmiş olmayan dokudan yarattık. Döl yataklarında belli süreye dek dilediğimizi yerleştiririz. Sonra sizi bebek olarak çıkarırız. Sonra olgunluğunuza ulaşasınız diye (size ömür veririz). Sizden gönderilen olur. Kiminiz ise ilmin arkasında bir nesne ilm etmesin diye yaşamanın en düşüğüne çevrilir. Yeri kararmış görürsün, ona suyu indirdiğimizde titreşir, kabarır, her yeşil çiftten bitirir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ey nâs! Ba’sden reyb içinde iseniz biz sizi turabdan sonra nutfeden sonra alaktan sonra sizi kendiniz için tebyin edelim diye muhallaka olan mudğadan ve gayri muhallaka olan mudğadan halk ettik, erhamda müsemma ecele dek meşietimizi ıkrar ederiz sonra sizi tıfl olarak ihraç ederiz sonra eşuddunuze baliğ olmanız için (size ömür veririz). Sizden teveffu olunan olur. İlmin ba’dinde bir şey ilmetmesin diye ömrün erzeline redd olunan olur. Arzı hamide olarak rey edersin. Onun üzerine maı inzal ettiğimizde ihtizaz eder, rabvet eder, behiç zevcin küllünden inbat eder.”

 

YAv EayYuHav eLNAvSu EiN KuNTuM FIy RaYBin MiNa eLBaGÇi aEinNAv PaLaQNAvKuM MiN TuRAvBin ÇumMa Mİn NuOFaTin ÇümMa MiN GaLaQaTin ÇümMa MiN MuWĞaTin MüPalLaQaTin Va ĞaYRı MuPalLaQaTin Li NuBayYiNa LaKUM Va NuQirRu FIy eLEaRXAvMı MAv NaŞAvEu EiLAv EaCaLın MuSamMan ÇümMa NuPRiCuKuM OiFLan ÇümMa LiTaBLUvĞUv EaŞüdDaKuM Va MiNKuM MaN YuTaVafFAy Va MiNKuM MaN YuRadDu EiLAy EaRÜaLi eLGuMuRi LiKaYLAv YaGLaMa MiN BaGDi GiLMin ŞaYEan Va TaRay eLEaRWa HAvMıDWaTan FaEiÜAv EaNÜaLNAy GaLaYHa eLMAyEa iHTazZaT Va RaBaT Va EaNBaTaT MiN KulLİ ZaVCin BaHIyCın

يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ (5)

 

***

 

ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ

ÜAvLiKa BiEanNa elLAvHa HuVa eLXaqQu (ÜAvLiKa BiEanNa elLAvHa HuVa eLFaGLu)

“Allah’ın hak olmasından dolayı bu böyledir”

Ayette hep “Biz böyle yaptık” dendiği halde, burada “Allah haktır” diyor.

Biz yani bu kitabı inzal edenin Allah olduğunu ifade etmektedir.

‘Ben bunları size söylüyorum, Karagülle’nin görüşü bu’ dersem, benim Karagülle olduğumu anlatmış olurum. Bu sözlerin de Karagülle’ye ait olduğunu söylemiş olurum.

Burada هُوَ gelmezse الْحَقُّ Allah’ın sıfatı olur. Haber marife olunca hasrı ifade eder, yalnız Allah haktır manası çıkar. Yani Allah hak olmasaydı, gerçekten var olmasaydı, bunları kim yapacaktı? Canlıyı kim var edecekti? Bunların hiçbirisi yok, olmayan bir şeyi varlık âlemine kim getirmiştir? Kendiliğinden var olan vacibu’l-vücud değil mi? Hepsi mümkünü’l-vücuddur. Ve çocuk olmadan yoktu, biraz sonra da yok olacaktır. O getirenin adı Allah’tır. Siz isterseniz O’na ‘tabiat’ deyin ama O vardır.

وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَى

Va EnNAHUv HuVa YuXYiy eLMaVTAy (Va EnNaHUv YuFGıLu eLFaGLAy)

“Ve O mevtayı ihya eder”

Allah’ın hak olduğunu kanıtladığı gibi onun ölüleri ihya ettiğini de kanıtlar. Çünkü O, işe تُرَاب’dan başladı. Niye طِين’den değil de تُرَاب’dan başladığını da açıklıyor. Çünkü تُرَاب’da eskiden yaşamış moleküller var. Yeniden hayatın yanında ölü hayatın canlandırılması var. Çürümüş tonlarca ağaç, bir tohumla koskoca bir ağaç olur yeniden.

وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (6)

Va EanNaHUv GaLAy KulLi ŞaYEin QaDIyRun (Va EanNAHu GaLAy KulLi ŞaYEin QaDIyRun)

“Ve O şeyin küllisine kadirdir.”

قَدْر ölçü demektir, Batıya “kadran” olarak geçmiştir. Kâinatta parçacıklar sayılı yaratılmıştır, artıp eksilmezler, bunların hız karelerinin toplamı da sabittir, sayılıdır. Birinden öbürüne geçerken artıp eksilmezler.

قُدْرَة aynı zamanda enerji demektir. Kadir olan sayan anlamına geldiği gibi gücü yeten anlamına da gelir. قَدِيرٌ kelimesinin nekre gelmesiyle başkalarının da kadir olabileceğini ifade etmiş olur.

 

YORUM

Bir çocuk nasıl doğup büyüyor ve yaşlanıp ölüyorsa, insanlık da Âdem’le doğmuş. Çift insan olarak doğmuş, çoğalmış, gelişmiş ve sonunda bugünkü duruma gelmiştir. O da yaşlanacak ve bildiklerini bilmez olacak veya daha önce kıyamet olacaktır.

Bu yeryüzü için böyle olduğu gibi tüm kâinat için de böyledir. Sonra nasıl kuruyan ot köklerden ilkbaharda yeniden canlanıyorsa insanlar da mezarlardan yeniden dirileceklerdir. Bundan rayb içinde olmak bunları görmemektir.

Kur’an’ın Allah sözü olduğu sabit olduktan sonra mademki Allah bize böyle bildiriyor. O halde bu böyle olacaktır. Yeniden dirilmenin imkân dâhilinde olduğunu ilim yoluyla ispat ediyoruz. İşte ilkbaharda yeniden canlanan otlar, her yıl yeni diriliş olmaktadır. Mevcut olduğunu ispatlamak için de onu yapacak olanı bize haber vermektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Bu, Allah’ın gerçek olmasından dolayı böyledir. O ölüyü diriltir. O şeyin hepsine gücü yetendir.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bu, Allah’ın Hak olmasından dolayı böyledir. O mevtayı da ihya eder. O şeyin küllüne kadirdir.”

 

ÜAvLiKa BiEanNa elLAvHa HuVa eLXaqQu Va EnNAHUv HuVa YuXYiy eLMaVTAy Va EanNaHUv GaLAy KulLi ŞaYEin QaDIyRun

ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَى وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (6)

 

***

 

وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ

Va EanNa elSAvGaTa EAvTiYaTun (Va EanNa eLFAvGıLaTa FavGıLaTun)

“Ve saat ityan edendir”

Surenin başında “saatin zelzelesi azim şeydir” denmişti.

Şimdi de “saat gelecektir” deniyor.

Zamirle değil de izhar ederek getirmektedir. Acaba bu saat ile önce zikredilen saat farklı mıdır? وَ harfi ile atfedilmiştir. İzhar ettiğine göre farklı olmalıdır. Biri kıyamın başlama saati, yıkılma saatidir, diğeri ise kıyam zamanıdır. Biri başlaması diğeri ise sona ermesidir. Saatin gelmesi onun bize yaklaşması şeklindedir yani biz saate yaklaşmıyoruz. Saat bize doğru gelmektedir. Yani onlar bizim için hazırlanmıştır. O var da biz ona gitmiyoruz. Biz varız o da bize gelmektedir.

Yeryüzü insanlar için hazırlandığı gibi ahiret de insanlar için hazırlanmıştır. İnsanın Allah nezdindeki değeri bu kadardır. İnsan ise kefur bulunmaktadır.

لَا رَيْبَ فِيهَا  

LAv RaYBa FİyHAv (LAv FaGLa FIyHAv)

“Onda rayb yoktur”

“Rayb içinde iseniz” denmiş, burada “saatte rayb yoktur” denmiştir.

Öncelikle kâinat bozulmaya gidiyor. Güneşteki hidrojen yanıp bitmektedir. Bütün yıldızlar sönmektedir. Böyle olunca önce Güneşin, atmosferin baskı altında tutan ışığının yayınlanması ortadan kalkacak kızıl yıldıza dönüşecektir. Yani Güneş bize kadar genişleyecektir. Sonra o da bitince artık kâinat genişlemeyecek, büzülmeye başlayacak ve başka bir kâinat olacak. Bu hususlar bugün bilinir hale gelmiştir.

Ondan sonra ne olacak?

Ondan sonrası için kaynağımız Kur’an’dır. Müspet ilmin metotları ile Kur’an’ın Allah sözü olduğu sabit olduğuna göre ahiret hakkındaki bilgimiz de ilmidir.

وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ

Va EanNa elLAvHa YaBGaÇu (Va EanNa elLAvHa YaFGaLu)

“Ve Allah ba’s edecektir”

Raybin olmaması gerektiğini teyit etmektedir. Allah’ın ba’s edeceğini bildiriyor, eksiksiz ba’s edeceğini ifade ediyor.

مَنْ فِي الْقُبُورِ (7)

MaN FIy eLQuBUvRı (MaN Fi eLFuGUvLı)

“Kabirlerde olan kimseleri.”

Burada kabirde olanlar ba’s edilecektir diyor. Uzayda ölenler ba’s edilmeyecek mi?

Burada مَنْ فِي الْقُبُورِölü anlamındadır. Kabirde kim varsa demek kim ölmüşse anlamındadır. Artık ona hakiki mana verilemez yani şimdi kabirde duruyorlar anlamı verilemez. Hanefilere göre bir kelime mecazi manada kullanıldığı zaman artık ona hakiki mana verilemez. “Her mescitte ziynetinizi alın” ayetindeki ziynet elbisedir (يَابَنِيآدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ, Araf 7/31). Artık başka ziynet alımı gerekmez. Bunun benzeri olarak kabirde olanlardan maksat ölüler olduğuna göre ölülerin mezarda olması gerekmez.

Bütün insan ölüleri diriltilecektir. Kabir kullanan tek canlı insandır.

 

YORUM

Bugünkü insanlar laik olarak yaşamaya başlamışlardır. Hiç kimse, en dindar olan bile, ben bu işi yapıyorum ama haram mı helal mı diye düşünmüyor. Dindar olmak için onlara göre Allah’la kalben iyi olmak yeterlidir, Allah onun işine karışmamaktadır!

Oysa Allah’a inanan kimse her adım atışını Kur’an’a danışarak atmalıdır. Ben bunu yapıyorum ama acaba Allah ne diyor? Diyelim ki Meclis’e bir kanun teklifi geldi. Namaz kılan bir milletvekilinin -bu kişi HDP milletvekili de olabilir- ilk yapacağı şey ‘Kur’an ne diyor?’ diye sorgulamak olmalıdır? Onu sorması gerekir. Kur’an’da olmayan herhangi bir konu yoktur.

İnsanlığı yani 10 milyar insanı biz değiştiremeyiz. Hatta köyümüzü de değiştiremeyiz. Tüm uğraşıma rağmen birlikte çalıştığım beş kişi değişmedi, Yalova’da çalışmalarımızda hala işçilik mantığı ile hareket ediyorlar. İşçilik psikolojisinde zaman doldurmak asıldır. Patronların da fazla dertleri yoktur. Çok çalışarak çok üretirlerse ürünler çok olur, piyasada para etmez ama ürün yarıya düşerse kârı çok olur.

 

Öz Türkçe ile

“Ve gün gelecektir. Kuşku yoktur. Tanrı sinlerde olanları görevlendirecektir.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve saat ityan edendir. Onda rayb yoktur ve Allah kabirlerde olanları ba’s edecektir.”

Va EanNa elSAvGaTa EAvTiYaTun LAv RaYBa FİyHAv Va EanNa elLAvHa YaBGaÇu MaN FIy eLQuBUvRı

وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ (7)

 

***

 

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ

Va MiNa elNAvSi MaN YuCAvDiLu FIy elLAvHı BiĞaYRı GiLMin (VaMiNa eLFaGaLi MaN YuFAvGıLu FIy elLAvHi Bi ĞaYrı GıLMin)

“Ve nâsdan ilim gayrı ile Allah’da mücadele eden vardır”

وَ harfi ile bahsetmiş, وَمِنْهُمْ denmemiştir. Yani buradaki النَّاسile daha önceki النَّاسfarklıdır.

“Nâsdan ilm gayrı ile Allah’da mücadele eden vardır.”

Bu söz surenin başında da geçmişti. Sonrasında şeytana tabi olurlar denmişti. Burada başka, burada hidayet ve münir kitaptan bahsedecektir. Onlar şeytana uyuyorlar. Bunlar ise dayanaksız işler yapmaktadırlar. Yukarıdaki insanlar kötü insanlardır. Buradaki insanlar aslında iyi insanlardır ama davranışları yanlıştır. İkisinin ortak özelliği, ilimsiz hareket ediyor olmalarıdır. Biri kötü hayatı, özel hayatı sürdürmek için bunu yapıyor. Ahlaksızlığı için bunu yapıyor. Diğerinin kişisel ahlakı iyidir. O da ilimsiz hareket ediyor. Günümüzde İslam âleminde kişisel ahlaksızlık kötüdür, batı âleminde ise sosyal ahlaksızlık kötüdür. Bu iki النَّاسile bunlar tarif edilmektedir. Doğudakilere göre topluluk kötüdür. Kötü topluluk için çalışmak kötülük yapmaktır. Vergi kaçırmak sevaptır. Bunların malları ganimettir, canları cehenneme. Diğeri ise içki, kumar, fuhuş…

وَلَا هُدًى

Va LAvHuDan (Va LAv FuGLan)

“Ve hüden de değil”

İlim ve Hüda. İlim kaynaklara dayanır. Yani birileri size bilgi verir, siz onu işlersiniz, sonunda ilim elde edersiniz. Kaynaklara dayanmayan ilim olmaz. Kaynaklar da ilimden farklıdır. Birilerinin duyu organları ile tespit etmesi ve dil ile ifade etmesi gerekmektedir. Kur’an’a kadar kaynaklar peygamberlerdi. Kur’an’dan sonra kaynak insanlardır, kişilerdir.

Batı tabii ilimlerde kaynaklara dayanmaktadır. Sosyal ilimlerde ise ekseriyet oyunu kaynak kabul etmektedir. 100 kişi bir araya gelir. 20 grup varsa, 6 kişiye sahip kişi hepsini emrine almaktadır. Sermaye nasılsa o bir kişiyi satın alırım diyor ve bu kuralı koyuyor.  

ولَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (8)

VaLAv KiTAvBin MuNIyRın (Va LAv FiGAvLin FuGIyLın)

“Ve münir kitap da değil”

Önce doğa müşahede edilecek, topluluklar müşahede edilecek, dille ifade edilecek. Sonra bunlar tasnif edilip yanlışlar ayıklanacak. Bu, ilim oluyor.

Yetmez.

Sonra açık ve kesin dil ile ifade edilecek.

Bugün sosyal konularda kaynaklar %1 tamamen boşluk içindedir. Kurallar dil ile ifade edilmemiş, ciltler dolusu karmakarışık ifadeler var.

Kur’an kesin metin olduğu gibi Usûlü Fıkıh ile münir olmuştur. Var mı onların elinde Kur’an benzeri bir kitapları, var mı onların elinde Usûlü Fıkıh gibi aydınlatıcı kitapları?

 

YORUM

Acıktınız… Önce karnınızı nasıl doyurabileceğinizi düşünürsünüz. Sorarsınız, nerelerde ne satılıyor. Bu bilgileri topladıktan sonra kararı verirsiniz. Oraya gitmeniz için net haritanız varsa varabilirsiniz.

İşte, bizim yaşayabilmemiz için insanlığın 60.000 yıllık mücadelesi var. Onlar kaynak olarak bize gelmektedir. Biz onları ilmi metotlarla ayıklıyoruz. Sonra uygulanabilir plan ve projeler yapıp uyguluyoruz.

Bin Dil Üniversitesi ile tüm insanlığın sözlerine kulak vereceğiz. Mahmut Kaşgari’nin lügati asırlar boyu kayıpken birilerinin eline geçti. Aynı kişinin Türk dili grameri yazdığı biliniyor. Belki de bir yerde mevcuttur. Bin Dil Üniversitesi dünyanın her yerine ulaşacak, eski kitapları toplayacak ve biz bu sayede her söze kulak vereceğiz.

Sonra yüz lojmanlı apartmanlarda bütün insanlar içtihat yapmaya başlayacaklar. Kanun yapma sisteminde değişiklik olacak. Tüm kanunlar 600 sahife olacak. Maddeler değiştirilebilir. Bazıları çıkarılır, bazıları eklenebilir ama sayfa sayısı değiştirilemez. Bunlar münir kitaplar olacak. İnsanlık bu metinleri yorumlayacak veya geliştirecek.

Kur’an’ın gücü buradan gelmektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve kimselerden Allah’da ilmin başkası ile öncüsü olmadan ve aydınlatıcı yazılı kurallar olmadan çatışan vardır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve nâsdan ilm gayrı ile hüden olmadan ve münir kitap olmadan Allah’da mücadele eden vardır.”

 

Va MiNa eLNAvSi MaN YuCAvDiLu FIy elLAvHı BiĞaYRı GiLMin Va LAv HuDan VaLAv KiTAvBin MuNIyRın

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (8)

 

İstanbul; 09 Şubat 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.comwww.akevler.org (0532) 246 68 92

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
11.02.2019
07:17


1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1000

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1000. Hafta - 09 ŞUBAT 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1000. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

KUKLALAR; TEŞHIS VE TEDAVI

***

KUKLA BAŞKANLAR

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Yılmaz Bayat aday… Devlet Bahçeli uyarıyor!(3)

Adil Düzen çalışmasındaki ‘Hakemlik Sistemi’

Herkese çözümleri bir kere daha hatırlatalım...

Adalet ve Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası

Reşat Nuri EROL

 

***

 

HAC SÛRESİ - 2. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ (1) يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ (2) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ (3) كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (4)

 

***

 

يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ (5) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَى وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (6) وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ (7) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (8)

 

***

 

يَاأَيُّهَا النَّاسُ

YAv EayYuHav eLNAvSu (YAv EayYuHav eLFaGaLu)

“Ey Nâs”

Sure “Ey Nâs” diye başlıyor, doğrudan tüm insanları muhatap alıyor. Araya aracı koymuyor. Biz sadece postacıyız, açmadan ve okumadan onlara teslim ederiz. Bu, Tanrı’nın size mektubudur deriz. Sonrası onlara ait olur ama biz onlara Kur’an’ı nasıl ulaştıracağız? Allah bize emrediyor, “BiLisani Kavmihi” (وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ, İbrahim 14/4) diyor, kendi lisanları ile ulaştır diyor. O halde bize farz değil midir ki Bin Dil Üniversitesini kuralım ve orada tüm insanlara tebliği ulaştıralım.

أَيُّهَا النَّاسُيَاأَيُّهَا النَّاسُ olarak söylenebilir.

أَيُّهَا النَّاسُ dediğinizde yalnız onlara hitap ediyorsunuz.

يَاأَيُّهَا النَّاسُ denirse bu size has demektir, başkaları muhatap değildir.

Demek ki Kur’an önce bütün insanlara hitap ediyor, onları muhatap alıyor, hitabı onlara hasrediyor. Surede de “Ey Nâs” diye geçiyor, o da ben sadece size mübin nezirim diyor. Sadece uyarıcıyım diyor, zorlayıcı değilim diyor.

...

DEVAMI VE TAMAMI İÇİN: 

http://www.akevler.org/AkevlerSeminerler/1132/SonEk/1/Hac-Suresi-Tefsiri-5-8-Ayetler







Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2077 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1639 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1892 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1924 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1936 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1888 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1668 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1828 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1798 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1860 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2501 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2124 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2366 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2450 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 2979 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2603 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2470 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00