Cengiz Demirci
Enfal Suresi
17.02.2011
4969 Okunma, 0 Yorum

Usul: Tümegelim

 

Tümegelim dört usulün üçüncüsüdür. Farklı anlayış kriterlerine sahip grupları, bulundukları alt anlayış formundan üst anlayış formuna geçirmek için kullanılan bir usuldür. Aşağıdaki mantıktaki bir grubu yukarının mesajına yükseltgemek için kullanılır. Bir çok formları vardır. Mecellenin yazım usulü buna göredir. İsanın kullandığı alegorik dil buna göredir. Meseller, kıssadan hisse bu mantığa bina edilir. Rüyalar buna göredir. İstenen mesajı ne eksik ne fazla vermeden karşıdaki grubun anlayış formunu yükseltgeyerek verilmek istenen mesajın anlayışına ulaştırmak yoluyla onun algı mekanizması içine sokar ve ana mesaja yol açar. Iki anlayış arasında frekans açar. O frekanstan aşağıdaki algı grup müntesiplerinin anlayış formları yukarıya çekilir. Matematikteki pi sayısı, e sayısı buna benzer. Pi sayısı geometrik olarak ispat edildikten sonra her işlem için kullanılır, her işlemde tekrar tekrar ispatı gerekmez, onun ispatı bir anlayış formudur, ispatlandıktan sonra o anlayış formunun verileri bir basamak olarak üst ispatlarda ve işlemlerde kullanılır. Mecelle de benzer şekilde tüm usulün formlarını formüle eder, bunların herbiri muhakeme olarak ispatlanmıştır ve kendi kullanım alanları içinde başka hükümlere ulaşmada kullanılabilir. Avamı ilmin üst verilerine açmanın yöntemidir bu. Şöfür arabanın mekaniğini yürüme mantığını ilmi olarak bilmesi gerekmez ama arabayı kullanır ve faydalanır. Tümegelim de ilmin verilerinin faydalanıcıya ispatlamadan kullanma olanağı tanımaktır. Teknik budur.

 

Tümegelimin matematiksel kurgusu

 

Şeriat azimetlerden ibaret değildir, azimetler normal şartlar altında ideal topluluğun kurallarını ifade eder. Azimetlerin alt ve üst noktalarında ruhsatlar yerleşir. Şartlar dairesi genişledikçe bazen tercihler öne çıkarken bazen de ruhsatlar azimetlerin önüne geçer. Bu şekilde şeriat fonksiyonu ruhsatları da içine alır şekilde zikzaklar halinde çizildiğinde, x şartları, y hükümleri ifade eder. Azimetler şeriatının fonksiyonu düz bir çizgidir, ruhsatlar şeriatının fonksiyonu ise zikzaklı bir fonksiyon olarak oluşur. Ruhsatlar fonksiyonu azimetler fonksiyonunu da kapsar ve her bir noktasından azimet fonksiyonuna kanal oluşturur. Bu kanallar farklı meşrep, mezhep, mantık, şartlar altındaki grupları optimum şartları temsil eden azimetler fonksiyonuna bağlayan şeriatın geniş dairesidir, bir başka deyişle bu kanallar tümegelim kanallarıdır.  

 

Azimet ve Ruhsat

Klasik bilgi (Alıntı)

 

Azimet hakkında ruhsat bulunan konular ile alakalı bir husustur. Hakkında dini ruhsatın bulunmadığı konularda “azimet budur” denemez. Dinin mükellef hakkında belirlediği hükümler Farz, Vacip ve Haramlardır. Bunların hiçbiri Azimet ve ruhsat olarak ele alınmaz. Ancak kesin emirler farz, kesinliği zanni delillerle sabit olanlar vacip ve gerek zanni, gerekse kesin delillerle yasaklanan hususlar haramdır. Bu bakımdan farz olan hükümler, mesela namaz bütün hallerde ve bütün zamanlarda mutlak ve genel olarak farzdır. Buna benzer zekât, hac, oruç, tesettür ve cihad gibi hususlar da böyledir. Yasaklar, yani haramlar da böyledir.

 

Ancak hakkında ruhsat bulunan hususlar varsa burada ruhsat yerine kişi meşakkatine ve zorluğuna rağmen ruhsatla amel etmiyorsa ve emredileni emredildiği şekli ile işliyorsa buna “Azimetle amel” adı verilir. Mesela, Bakara suresi 183. Ayette “Sizden evvelkilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı” ayeti ile oruç tutmak mükelleflere farz kılınmıştır. Bir sonraki ayette ise “İçinizde hasta ve yolcu olanlar ise diğer günlerde tutmak şartıyla veya fidye vermek kaydıyla oruçlarını yiyebilirler. Ancak bu durumda da oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır” (Bakara, 2:184) buyrularak ruhsat verilmiştir. Burada yolcu ve hasta olanların oruçlarını bozmaya ruhsat verildiği için bu ruhsatı değil de tutmayı tercih edenler azimetle amel etmiş olurlar. Azimet bu nedenle ruhsatların zıddıdır ve ruhsatların bulunduğu yerde vardır.

 

 

İslam bilginleri istisna ve tahsis yolu ile getirilen hükümlerin uygulamasında “azimet” ve “ruhsat” tabirini kullanmışlardır. Mesela; “Kadınları boşadığınızda onlara verdiğiniz şeyleri geri almanız size helal olmaz. Ancak Allah'ın hükümlerine uymaktan korkarsanız kadınların fidye vermesinde sakınca yoktur” (Bakara, 2:229) ayetinde istisna olduğu için kadını boşayan bir erkeğin kadına verdiği mihri almaması azimet, alması ise ruhsat olmaktadır. Yine yüce Allah “Müşrikler sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın ve onları öldürün” (Tövbe, 9:5) ayetindeki emir, peygamberimizin (sav) “kadınları ve çocukları öldürmeyin” (Ebu Davud, Cihad, 11; İbn-i Mâce, Cihad, 30) hadisi ile öldürülmekten istisna olanlar sayılmıştır. Bu durumda savaş fiilî bir durum olduğu için savaşın içinde bulunan kadın ve çocukların öldürmemek azimettir; yanlışlıkla öldürülürse öldürülmesinde günah yoktur.

 

İslam bilginleri ruhsatı “Haramlığı gerektiren külli bir asıldan istisna olmak ve sadece ihtiyaç sahibine ve mahalline has kalmak üzere meşakkat veren bir özür sebebiyle meşru kılınan hüküm” olarak tarif etmişlerdir. Ruhsatın mutlak olarak “bir özre mebnî meşru kılınmış olması” gerekir. Bazı İslam bilginleri de ruhsatı yine bir özre binaen ibadeti, yani farzların yapılmasını ve haramlardan kaçınmayı kolaylaştırmak amacı ile yapılması istenen şey olarak ele almışlardır. Ayakta namaz kılamayacak olan kimsenin oturarak namaz kılmasını ruhsat olarak değerlendirmişlerdir.

 

Bazen de ruhsat tabiri ümmetten kaldırılmış olan ağır bir yükümlülük ve zorluk olarak görülmüştür. Bu konuda yüce Allah peygambere yetki vermiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim “O peygamber, onlara uygun olanı emreder ve fenalıktan nehyeder, temiz olanları helal, murdar olan şeyler yasaklar, onların ağır yüklerini indirir ve zor tekliflerini hafifletir” (Araf, 7:157) buyurur. Zira ruhsatta yumuşaklık manası vardır. Yine peygamberimiz (sav) “Allah azimetle yapılmasını sevdiği gibi, ruhsatla yapılmasını da sever” (Müsned-i Ahmed, 2:108) buyurarak teklifin gerek azimetle, gerekse ruhsatla ifa edilmesinin Allah rızasına uygun olduğunu ifade etmiş, “Allah azimeti sever, ruhsattan razı olmaz” gibi bir düşüncenin yanlışlığına dikkat çekmiştir.

 

Ruhsatlar aslî değil izafidir; yani ruhsat konusunda her fert kendi vicdanı ile baş başadır. Kendi fetvasını herkes kendisi vermek durumundadır. Sebebi meşakkattir. Meşakkat ise kişiye, kararlılığa, ortama ve duruma göre değişiklik arz eder. Namaz, oruç ve cihad gibi konularda hastanın durumu, dayanıklılık ve azim gibi hususlarda kişi kendi kararını kendisi verecektir.

 

1. Teklifi Hükümlerin Aksamı:

“Azimet” ve “Ruhsat” kavramları “Teklifî Hükümler” ile alakalıdır. Şer’î hükümler bir kısım fiillerin mükellefler tarafından yapılmasını, bir kısım hükümlerin de terk edilmesini istemektedir. Bazen bu hükümler arızî bir kısım sebeplerle mükellef için yapılmasını imkânsız kılmaktadır. Ama genellikle uygulanabilir hükümlerdir. Hasta olan bir kimse orucunu tutması imkânsız olmaktadır. Bu durumda yüce Allah “hasta olan iyi olunca tutmak üzere hasta olduğu zamanlarda Ramazan orucunu tutmayabilir” (Bakara, 2:184) buyurmuştur. Böyle yapan birisi Allah'ın kendisine tanıdığı “Ruhsata” uymuş olur. Ramazan orucunu tutma emri “Azimettir.” Hasta olanın tutmaması ise “Ruhsattır.”

 

Usulcüler azimeti meşru kılınan hüküm olarak görürler. Ruhsatı ise emredilen hükmü ifa etmemeyi veya geciktirmeyi câiz kılan bir sebep dolayısıyla meşru olan ikinci bir teklif olarak kabul ederler. Azimet asıl ve genel olan hükümdür. Ruhsat ise, asıl hükmü yerine getirmemeyi veya geciktirmeyi caiz kılan bir sebep dolayısıyla meşru olan ikinci bir hükümdür.

 

Ruhsatın sebepleri çoktur. Zaruretler, meşakkatler, güçlükler ve imkânsızlıklardır. Meşakkat ve güçlükler orucun bozulmasına ve tutulmamasına sebeptir. Tedavi amaçlı yabancı doktor nâmahremin mahrem yerine bakabilir. Ölüm tehlikesi haram olan bir yiyeceği zaruret miktarı helal kılabilir.

 

Ruhsatlar ikiye ayrılır. Birincisi, yapma ruhsatı, ikincisi ise terk etme ruhsatıdır. Azimet bir şeyin terk edilmesini ihtiva ediyorsa “yapma ruhsatı”, yapılmasını emrediyorsa “terk etme ruhsatı” adı verilir. Yapma ruhsatı haramlarda, terk etme ruhsatı ise farzlarda olur.

 

Zaruretler için misal olarak “ikrah” ve zorlamayı ele alacak olursak “Gönlü imanla dolu olduğu halde zorlama altında kalanlar hariç, imandan sonra gönlünü küfre açanlara Allah katından gazab ve büyük bir azap vardır” (Nahl, 16:106) ayetidir. Bu ayete konu olan Ammar b. Yâsir (ra) müşriklerin ağır işkenceleri altında kalan, annesi Sümeyye ve babası Ammar’ın gözü önünde işkence ile kaybetmiş ve dili ile inkâr etmek durumunda kalmıştı. Bunun üzerine serbest kalan Ammar b. Yasir (ra) doğru peygamberimize (sav) koşmuş ve ağlayarak durumu anlatmıştır. Bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur. Peygamberimiz (sav) de “kalbin imanla dolu olduğuna ve zorlandığına göre imanına bir zarar gelmemiştir” (Serahsi, Mebsut, 24:43) buyurmuştur. Bu durum ruhsata bir örnektir.

 

Bir başka misal de şudur: İki Müslüman sahabe müşrikler tarafından işkenceye tabi tutulur. Biri dininden dönmediği için öldürülür, diğeri ise dili ile inkâr ederek kurtulur. Durum peygamberimize (sav) haber verilir. Peygamberimiz (sav) öldürülen kişi hakkında “O şehitlerin en üstünü ve cennette de benim arkadaşımdır” (Buhari, Keşfu’l-Esrar alâ Usul-i Pezdevî, 2:636; Mebsut, 24:44 ) buyurmuşlardır. Bu da azimet için misaldir.

 

Bu misallerde görüldüğü gibi azimetlerin hükmü baki kalmakla beraber ruhsatlar Allah'ın darda kalan kullarına bir ihsanı ve kolaylığıdır. Emr-i bil-ma’ruf ve Nehy-i ani’l-münker de bazen yerine getirilmez. Zalim hükümdara hakkı söylemek en büyük cihattır; ama ölüm korkusu olursa bu terk edilebilir. Azimet gerçeği söyleyerek hapse ve işkenceye katlanmaktır; ruhsat ise susmak ve şartların olgunlaşmasını beklemektir.

 

Terk etme ruhsatına misaller çoktur. Hasta olanın ramazan orucunu tehir etmesi, şartlarını taşımayanın cumayı terk etmesi ve aksül-amel yapılacaksa emr-i bi’l-ma’rufun terk edilmesi gibi hususlar bunlardandır.

 

Ruhsatın hükmü genel olarak ibahadır. Mükellef isterse ruhsatla isterse azimetle amel eder. Yolcu ister azimetle amel eder oruç tutar, isterse ruhsatla amel eder orucunu yer ve sonra mukim olunca tutar. Azimetle amel fazilettir. Ruhsat bir nevi kolaylıktır ve bu İslam şeriatının amaçlarındandır. Yüce Allah “Allah dinde sizin için bir zorluk kılmadı” (Hac, 22:78) ve “Allah size kolaylık murad eder, zorluk dilemez” (Bakara, 2:185) ayetleri ile bu hususa açıklık getirmiştir.

 

İmam-i Şarani, bu hususta şu değerlendirmeyi yapar: Dine muhatap olan insanlar bedenen ve imanen ya güçlü veya zayıftırlar. Din, güçlü olanlara azimet, zayıf olanlara ise ruhsatla hükmeder. Meselâ, ezanın abdestli okunmasıyla ilgili rivayet azimeti, abdestsiz okunabileceği

şeklindeki rivayet ise ruhsatı bildirir.

 

İmam bu görüşüne delil olmak üzere; “Allah-ü Teâlâ, azimetlerini yapanı sevdiği gibi, ruhsatlarını işliyeni de sever”[2] hadîs-i şerifini nakleder ve kitabında bu mevzuda bir çok misaller verir, mezheplerin içtihadı hükümlerini azîmet-ruhsat mizaniyle tartar ve muvâzenelerini yapar.

 

Bu misallerden bazıları:

1. Devlet ile mücadele eden bagîlerin isyanı terk edip teslim olmaları halinde, önceden telef ettikleri can ve malların tazmini hususunda iki görüş vardır. Bunlardan birincisi îmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Ebu Hanife ve İmâm-ı Şâfiî’nin görüşleridir ki; bilgilerden telef ettikleri can ve mala ait şeylerin tazmin edilmemesidir. Tâ ki, bunlar devlete ısındırılsın ve itaatleri temin edilsin. Hem de aradaki ihtilaf kaldırılsın, asayiş te’min edilsin ve millet huzur ve güvene kavuşsun. İkincisi

ise İmâm-ı Ahmed’in görüşüdür; “telef edilen şeyler tazmin edilip, bagilerin cezalandırılmasıdır.” Ta ki cesaretleri kırılsın ve bir daha devlete isyan etmesinler. Devletin otoritesi sağlansın. Bu iki görüş de sahihdir, birincisinde tahfif yani ruhsat vardır, ikincisinde teşdid yani azimet vardır.

 

2. Üç imamın “Ramazan orucu için her gece niyet etmek lazımdır” kavli ile İmâm-ı Mâlik’in “Bütün ay oruç için bir niyet etmesi kafi gelir” kavlidir. Birincisi azimet, ikincisi ruhsattır.

 

3. Üç imamın, “kadınların kamet getirmesi sünnet değildir” kavli ile, Şâfiî’nin “sünnettir” kavlidir. Birincisi ruhsat, ikincisi azimettir.

 

4. İmâm-ı Ebu Hanife’ye göre sabah namazının kılınmasında muhtar olan, ortalığın aydınlandığı vakit yani, alaca karanlık vaktidir. Üç imama göre ise imsakin hemen sonrasıdır. Birincisi azimet, ikincisi ise ruhsattır.

 

Bediüzzaman Hazretleri ise hak mezheplerin hepsinin görüşlerinin isabetli olduğunu şöyle bir temsil ile beyan eder:

 

Eğer desen: Hak bir olur; nasıl böyle dört ve oniki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?

Elcevab: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır; şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır, tıbben vâcibdir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine, az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine, zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; afiyetle içsin, tıbben ona mubahtır. İşte hak burada taaddüd etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: “Su yalnız ilâçtır, yalnız vâcibdir, başka hükmü yoktur.”

 

İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhîye mezheblere hikmet-i îlâhîyenin şevkiyle ittiba edenlere göre değişir, hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur.[3]

 

Yine Bediüzzaman Hazretleri Lemaat adlı eserinde bu hakikati şu veciz ifadelerle ortaya koyar.

 

Derd ile dermanlar taaddüdü hak olur, hak da taaddüd eder.

Hacat ve ağdiyenin tenevvüü hak olur, hak da tenevvü eder.

İstidad, terbiyeler, tekessürü hak olur, hak da tekessür eder.

 

İmam-ı Şafii: "Allahû Teâla (cc)'nın nass'la belirlediği bir hüküm, Resûl-i Ekrem (sav)'in hafifletici bir sünneti ile tahsis olunursa "Ruhsat" var demektir. Resûl-i Ekrem (sav)'in hak verdiği yerlerde "Ruhsat" ile amel edilir. Ancak Resûl-i Ekrem (sav)'in tayin etmediği yerlerde ise ruhsat olamaz. Ayrıca bu ruhsatlar, başka şeylere "İllet" de teşkil etmezler." hükmünü zikrediyor. Bahsin devamında da: "Resûl-i Ekrem (sav) sadece mestlerin üzerine mesh etmiştir. Binaenaleyh buna kıyasla biz kalkıp da; sarığın, baş örtüsünün veya eldivenlerin üstüne mesh edemeyiz. Üzerimize farz olan bu organların tamamını yıkamaktır. Resûl-i Ekrem (sav)'in izniyle hareket ederek mestler üzerine mesh etmemiz ise ruhsatımızdır diyerek; ruhsat'ın ictihad'la tesbit edilemiyeceğini beyan etmektedir. İbn-i Abidin "Babû'l Mesh'in" girişinde: "Ruhsat kulların özürlerine binaen meşru olan şeydir. Mukabili azimettir" tarifini yaptıktan sonra: "Ruhsat ikiye ayrılır: Birincisi "Ruhsat-ı İskat", İkincisi "Ruhsat-ı Terfih"tir" buyurmaktadır.

 

Genel olarak "Ruhsat-ı İskat'ı" azimetin meşruiyetini düşüren özür olarak tarif etmek mümkündür. Meselâ: Domuz etini yemek ve şarab içmek haramdır. Ancak açlık tehlikesi, telef olma noktasına varırsa veya insan susuzluktan baygın hale yaklaşırsa Ruhsat-ı İskat gündeme girer. Kur'an-ı Kerim'de: "Allah size ölüyü (murdar hayvanı), kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası için (Tağut'lar ve putlar adına) kesileni kat'iyyen haram kıldı. Fakat kim bunlardan yemeye muzdar kalırsa (Izdırar haline düşerse) saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla, onun üzerine bir günah yoktur" hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler; ızdırar halinde iken haram li aynihi olan domuz etinden yemeğe, bu ayet-i kerime ile izin verildiği hususunda müttefiktirler. Ancak "Zaruretler, kendi miktarlarınca takdir olunurlar" kaidesini dikkate almak şarttır. Izdırar halinde iken, o hali giderecek nisbette yemek "Ruhsat-ı İskat'tır." Eğer yemez ve ölürse azimetle amel etmiş olmaz.

 

"Ruhsat-ı Terfih'te" ise durum daha değişiktir. Ruhsatın sebebi mevcut olmakla birlikte, azimeti yapmak meşrudur. Yani Ruhsat-ı Terfih, azimeti oradan kaldırmaz. Meselâ: Mest giymiş bir kimse, her abdest alışında meslerini çıkarıp ayaklarını yıkayabilir!.. Bu durumda mestler üzerine mesh etmesi "Ruhsat", mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkaması "Azimet'tir." Yine küffar'a esir düşen bir mü'min; ikrah-ı mülci anında kelime-i küfrü söyleyip ölümden kurtulması "Ruhsat'tır". Nitekim İbn-i Abidin de: "Yani öldürülmesi yahut bir uzvunun kesilmesi yahut şiddetli dövülmesi gibi tahammülü aşan bir şeyle mürted olması için zorlanan kimsenin kalbi iman üzere sabit ve bununla mutmain olduğu halde lisanıyla emredilen şeyi söylemesiyle mürted olmaz. Çünkü böyle zorlama halinde kalbinde iman olduğu halde lisaniyle küfür sözlerini söylemesine şer'an ruhsat verilmiştir" hükmünü zikreder. İmam-ı Serahsi bu husustaki bütün kavilleri zikrettikten sonra; ikrah-ı mülci anında dahi kelime-i küfrü söylememek hususunda direnen ve öldürülen kimsenin şehid olacağını beyan etmektedir. Zira o halde dahi kelime-i küfrü söylemek mübah değildir, sadece günahı kaldırılmıştır.

 

Sonuç olarak; ruhsat-ı iskat ve ruhsat-ı terfih ancak kat'i bir nass'la sabit olur. Ayrıca herhangi bir ruhsattaki "İllet" esas alınarak, başka bir ruhsatı tesbit etme imkânı yoktur.

 

Derecelendirme:

 

Azimet ve ruhsat hakkında üç görüş oluşmaktadır.

 

  1. Ayetteki azimetin başka bir ayetteki ruhsatla tahfif edilmesi,
  2. Ayetteki azimetin hadisteki ruhsat ile tahfif edilmesi: İmam Şafi,  
  3. İçtihadların mezheplere göre durumu: İmam Şarani: Mezheplerin ortaya koyduğu bir konudaki farklı içtihatları, derecelenir ve hafifine ruhsat, teşdidi olanına ise azimet denir.

 

Eczaneyi uzaktan tariff:

 

Erbakan: “alimlerimizin sorunları:

1) halkın sorunlarını çözmekten uzak

2) ambara malzeme üretmiyor,

3) hastayı teşhis edip tedavisini vermiyor, eczaneyi uzaktan tarif ediyorlar.”

 

Ruhsat ve azimetin tümegelim ile sunumu:

 

Ilaç sanayisinde asıl ilaç çocukların hoşuna gidecek damak tadlarının içinde sunulur ki içmekten imtina etmesinler.

 

Mekke dönemindeki algılama biçimi olan ilk dönem zekat anlayışı ve hicretten sonra islam medeniyetinin zirve uygulaması olarak zekat müessesesi tamamen farklıdır. Bu iki algının birincisi o zamanın cahiliye topluluğundaki zekat ve sadaka anlayışı ile yakınlığı var iken, zamanla islam düzeninin içindeki 5 direğin biri olan zekat müessesesine dönüştürülmüştür ve bu uygulamadaki geçiş 22 yıl sürmüştür. Her iki zekat uygulamasının ortak paydası eşittir ama pay kısımları farklıdır. Her iki uygulama da islamda zekat olarak isimlendirilir. Bu bir çocuğun fetus, bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık dönemlerini yaşaması gibi gerçekleşir ve zekat da çocukluk, gençlik, olgunluk dönemlerini yaşar. Her dönemdeki yüzü farklılık arzeder. Bu tümegelim içinde peygamberin o kelimeye vahiyle yüklediği anlamlardır. Peygamber o kelime ile ilkel zekat anlayışından islam düzeninin 5 direğinin biri olan zekat kurumuna doğru topluluğunu o kelime ile eğitmiştir. Ilk gelen zekat ile ilgili ayetteki kasıtla 22 yıl sonraki yüksek zekat düzeninde kastedilen aynıdır. Bizim için zekat denildiğinde son haldeki zekat müessesesini anlarız ama bu anlayışımızı bugünün şartları ile uygularız, bizim için kastedilen yüksek zekat müessesesi de 632’deki yüksek zekat müessesesi ile aynı değildir, belki ondan daha yüksek bir müessese olacaktır, ikisi sadece benzerdir, aynı olmayacaktır. Bin yıl sonraki zekat kasdı da bizimkinden çok farklı olabilecek o zamanın şartları ile yoğrulacaktır.  

 

Namazda da aynı serüven vardır. Miraca kadar din namazı, miracle birlikte hicrete kadar siyaset namazı ve hicretten sonra ise devlet namazı haline geçirip namazın farklı yüzleri ile toplulukları alt topluluktan yüksek islam topluluklarına evirmiştir. Bu tümegelimdir. Tümegelim döndürme değil, toplulukları dönüştürmenin usulüdür: kırılma değil evirmenin usulüdür.

 

Fonksiyon Türev ve Integraller

 

Fonksiyon: A dan B ye bir b bağıntısı verilmiş olsun. A nın her elemanı B nin elemanlarıyla en az bir kez ve en çok bir kez eşleniyorsa bu bağıntıya fonksiyon denir. Elimizde bir makinemiz var, içine elma koyduğunuzda, size elma suyu veriyor, içine portakal attığınızda size portakal suyu veriyor. X değerine elma, y değerine elma suyu, makinenin işlevine de fonksiyon denir.

 

Tanım kümesi ve görüntü kümesi vardır. X eksenine tanım kümesi y eksenine görüntü kümesi denir. Y’ye x’in f  fonksiyonu altındaki görüntüsü denir.

Eşit fonksiyon, tanım kümeleri aynı olan fonksiyonlar eşittir.

 

Fonksiyonlar analiz hesaplarında gerek duyulan işlemlerdendir. 100 çeşit mal satan bir firmanın yıllık her kalem malının yüzdelik dilimine göre 20 % kar marjı totalde hesap yürütüldüğünde, bu yüz çeşit üründen bazıları belli bir takım sebeplerden kar marjı düşürülüp, bir kısmı artırılarak ortalama 20 % kar marjında tutulduğu varsayılsın. Mal çeşitliliği korumak tüccar açısından gelişme için gereklidir. Çeşitliliği korumak içinde mukabil malların rekabet gücünü artırıcı, pazarda da geçebilecek marjda fiyat ayarlaması yapılır. Mesela şekerleme türü ürünleri düşündüğümüzde, şekerleme türü ürünlerin gelişme fonksiyonuna etki eden değerler incelenir. Bunlar her ekonomik çevre için farklı olmakla birlikte herhangi bir ekonomik çevre için şöyle olduğunu farzedelim:

 

  1. Doğal ve fiziki etkenler: yaz dönemlerinde sıcaklık isteği azaltır sogukta artırır
  2. Maddi etkenler: halkın satın alma gücünün sınırları
  3. Rekabetçi muadillerin etkisi: mukabil malların rekabet, kalite, talep gücü, pazar payı
  4. Dış sübvansiyon:başka kalem mallardan iyi geçenlerin üzerine yük edilen ürünlerin etkisi
  5. Takas gücü etkisi

 

Analiz yukarıdaki değerlerin etkisini içermelidir. Bunların etkisi kendi ürününüze pozitif etki edecek duruma getirilerek pazar payı, rekabetçilik, talep gücü artırılır ve bu gelişme fonksiyonu da yukarıdaki değerleri içerir. Böylece ürünün herhangi bir ekonomik çevre içindeki gelişmesinin üst limitleri ve alt limitleri çizilerek, üst limite ulaşmaya çalışılır. Üst limit, o mal kaleminin o ekonomik çevredeki potansiyel olarak en çok miktarda satışlarını ifade eder. Satış miktarını arttırdıkça kar marjı düşürürsek ve totaldeki kar sabit tutarsak, ölçek ekonomisinin etkisi bizde pozitife geçirilmiş olur. Tekel de olsanız o kalemde tam serbest pazarın oluşturacağı etkiyi sağlamış olursunuz. Burada ise ortaklıkta tekel mantığından, kalem malda topluluğun tekeline geçilmiş olursanız, bu artı getiriyi o sektöre vermiş olursunuz.     

 

Örnek:

Hükümlerin fonksiyon grafiği

Domuz eti yemek haramdır: normal şartlar altında başka gıda var

Domuz eti yemek mekruhtur: başka gıda var da sağlık nedeniyle yiyilemiyor

Domuz eti yemek vaciptir: geçici kıtlık normal şartlar yakında ama şu an yok selamete çıkaracak kadar

Domuz eti yemek farzdır: sürekli kıtlık anormal şartlar ve başka çare kalmamışsa hayatın idamesi için

X çizgisi refahtan kıtlığa giderken, y çizgisi normal şartlardan anormal şartlara gider: gıdanın varlığı normal şart, sağlığın iyi olması normal şart, hastalık anormal şart, alternative gıdalar normal şart, korku ile helal gıdaya ulaşamama anormal şart, terör anormal şart…

Refahta normal şartlar altında haram,

Refahta anormal şartlar altında yaşayacak kadarı tenzihen mekruh doyacak kadarı tahrimen mekruh,

Geçici kıtlıkta normal şartlar altında vacip

Sürekli kıtlıkta anormal şartlar altında farz

 

Tüm hükümlerin alternative şartlar altındaki hükümleri ruhsat ve azimetleri ile oluşturulduğunda şeriatın çeşitli şartlardaki uygulama esnekliklerinin fonksiyonları oluşturulmuş olur. Böylece tümegelim kuralları içinde halkın ruhsatlar şeriatından azimetler şeriatına gelişinin fonksiyonu kurulmuş olur.  

 

Uygulama

 

f(x): (Kişi ocak bucak il devlet insanlık)

f(x) (dini cihat, ilmi cihat, ekonomik cihat, siyasi cihat, tebliğ, seçim kampanyaları, savaşlar)

Hadis: namaz dinin direği, cihat ise zirvesidir.

Adil Düzen= cihad(namaz)

Namaz: dini namaz, siyasi namaz, devlet namazı

Cihad: kalbi, kelami, yedevi.

f(x): Cihad: namaz ile Adil Düzen’i kurmak ve yaşatmak içindir.

Adil Düzen: cihad ((kalbi)(kelami)(yedevi))

 

Tümdenvarım

 

Üstün mantığını altın algı mantığı seviyesine indirgeme sanatıdır. Tümegelimin mantığının tersten işletimidir. Görüntü kümesinden tanım kümesine gitmektir. Fonksiyondaki bir y noktasından x noktasındaki izdüşümünü bulmaktır. “domuz eti yemek haram” ise normal şartlar olduğunu tanımlamaktır. “domuz eti yemek farz” ise olağanüstü şartlar olduğunu tanımlamaktır. Din namazı kılınıyorsa, mekke döneminde olduğunu okumak, siyaset namazı kılınıyorsa miraçtan dönüldüğü ve yeni fıkhın ona göre yasanmaya başlandığını okumak, devlet namazı kılınıyorsa, hicret demokrasisinin oluştuğu aşamanın işaret edildiğini tanımlamaktır.

 

Allah:

 

Allah usulde devlet olarak tanımlanır. Bu bir fonksiyonun bir y noktasındaki görüntü kümesinin bir elemanının x noktasındaki tanım kümesindeki o andaki izdüşümüdür. Allah’ın tanımlarından bir tanımdır. Allah’ın sıfatları, devlet fonksiyonları olarak tanımlanır. Allah görürseniz bu devlet ile tanımlarsınız. Allah’ın bir türevi alınmış ve buna devlet denmiştir. Tasavvufta başka bir türevi alınır ve insan olarak tanımlanır.

 

Allah çocuk dilinde ana-babadır. 2 yaşındaki bir çocuğa Allah’ı anlatacaksanız, ana-baba ile anlatabilir onun zihni sürecine işleyebilirsiniz.

 

Rahman ve Rahim

 

Usulde rahman çalıştıran, rahim ise yaşatan olarak tanımlanır. Buna göre kooperatifin tüzüğü oluşturulur, mikro sistem bunun üzerine bina edilir. Rahman çalıştırma fonksiyonu ile tanımlanırken, rahim yaşatma fonksiyonu ile tanımlanır. Rahmanın bir türevi alınır ve çalıştıran denir, rahimin bir türevi alınır ve yaşatan denir.

 

Rahman çocuk dilinde takdir eden, rahim ise seven olarak tanımlanır. 2 yaşındaki bir çocuğa rahman ve rahim gibi iki soyut kelimeyi anlatamazsınız, onun zihni sürecine bu iki kelimeyi takdir eden ve seven, şefkat eden olarak dahil edebilirsiniz. Bu kelimeler rahman ve rahim kelimelerinin türevleridir, alt anlayış dairesindeki değerleridir. Rahman fonksiyonunda x takdir etmeye yaklaşırken, y’nin aldığı limit değeridir. Rahman tam olarak takdir eden olmaz ama ona yaklaştıkça yaklaşır.

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Çocuk dilinde “takdir eden ve karşılıksız seven ana-babam razı olsun diye böyle davranıyorum” demektir. İki yaşındaki bir çocuğun bütün dünyası ana-babasıdır. Tüm hayatını onlara göre düzenler ve organize eder. Rahman çalışana veren anlamında ise bir çocuk tüm davranışlarını ebeveyni takdir etsin diye gerçekleştirir, rahim çalışmasa dahi veren ve ihtiyaçlarını karşılayan anlamında ise bir çocuk tüm davranışlarını ebeveyni sevsin diye gerçekleştirir. Bir çocuğa besmeleyi buna benzer bir mantık örgüsü içinde onun seviyesindeki bir anlayış mantığına sokabilirsiniz.   

 

 

Limit: bir girdi herhangi bir değere yaklaştığında, o fonksiyonun yaklaştığı değeri tanımlamak için kullanılır. Limitler matematiksel analizin temelidir ve süreklilik türev ve integralleri tanımlamada kullanılır. Herhangi bir f(x) fonksiyonunda, x herhangi bir değere yaklaştıkça f(x) fonksiyonunun yaklaştığı sayıya o fonksiyonun limiti denir. Mesela : f(x)= (2x-1)/x fonksiyonunda x sayısı sonsuza doğru arttıkça fonksiyonun alacağı değer 2’ye yaklaşır ama asla tamsayı olarak 2 olamaz, işte bu sayıya f(x)’in limiti denir. Bu fonksiyonda x sıfır iken, fonksiyon tanımsızdır. 

 

Ölüm-elem:

 

Iki yaşındaki bir çocuğu kendisi için tehlikeli bir davranıştan sakındırmak için “ölmek” fiili ile onu tehlikeden uzak tutamazsınız, onu zihni olarak “ölmek” fiiline “yaralanmak”, “kanamak”, “canı yanmak” gibi somut elem verici kelimeler ile yaklaştırabilirsiniz. Y fonksiyonu ölüme sebebiyet veren bir “balkona çıkma” eylemi olarak tanımlansın, x “balkona çıkma” iken y “ölüm” olarak görüntülenir. Bir çocuğa bunu anlatım ise x0=balkona çıkmaya yaklaşırken y fonksiyonunun limiti= elem olarak tanımlanır.  Yani ölüm, elem olarak görüntülenir.

 

Süreklilik: herhangi bir fonksiyonun herhangi bir noktası için limit değeri ve görüntü değeri aynı ise o fonksiyon o noktada süreklidir, el kaldırmadan çizilebilir.

 

Tanımsızlık: herhangi bir fonksiyonun herhangi bir noktası için limit değeri görüntü kümesinde kapalı ise o fonksiyon o noktada tanımlıdır denir. f(x)= (2x-1)/x fonksiyonu x =0 iken tanımsızdır. Sıfırdan farklı a için a/0=x diyelim. Buradan a=0.x olacaktır. Bu eşitlikte x değerini adlandırmaya çalışalım. “0 ile çarpıldığında sıfırdan farklı a değerini verecek sayı”. Böyle bir sayı tanımlanmadığı için x tanımsız olacaktır. Dolayısıyla x dediğimiz a/0 da tanımsız olur. Bu konular şu an bizim algı ve kullanım mantığımızın dışında olduğu için tanımlama gereği duyulmuyor, tanımlanması ile matematikte tamamen farklı bir alan açacak bir konudur.

 

Belirsizlik: sonucunu kestiremediğimiz sayılar. Yine aynı şekilde 0/0=x diyelim. Buradan 0=0.x elde edilir. Bu ise 0=0 olmasını gerektirir. Yani eşitlik bütün x değerleri için sağlanır. x tanımlıdır, sonsuz tanedir ancak belli değildir. Diğer bir ifadeyle 0 ile çarpıldığında 0 sayısını verecek sayı vardır ama belli değildir. Bu yüzden x belirsiz dolayısıyla 0/0 belirsiz olmalıdır.

? / ?, durumunda ? / ? =x diyelim. ? =?.x olur. Burada ? ile çarpıldığında ?’u verecek sayı bütün sayılardır ve belli değildir. Dolayısıyla ifade belirsiz olur.

? – ?, durumunda ? – ? =x dersek ? = ? +x. Buradan ise yine x’in belirsizliği açık. Daha açık iade edersek ? ları eşit düşünürsek ifade 0 olur. ? ları farklı düşünürsek duruma göre negatif veya pozitif olur. Yani belirsizdir.

0.? için Bu ifadede 0 sayısını baz alırsak yutan eleman olduğundan ifade 0 olur. ? sayısını baz alırsak ?’un bir sayıyla çarpımı yine sonsuzdur. Dolayısıyla belirsizdir.

00 için 00=x diyelim. Her iki taraftan ln alırsak ln00 = lnx olur. ln özelliğinden 0.ln0=lnx olur. Burada yine 0’ı baz alırsak x=1 olur. ln0’ı baz alırsak ln0 tanımsız olduğundan lnx tanımsız, x ise belirsiz olur.

?0 için ?0 = x diyelim. Yine ln alırsak ln ?0 = lnx ve de 0.ln?=lnx olur. Burada da duruma göre lnx=0 veya lnx=? olur. buradan x=1 veya x belirsiz olur.  

1? için 1? =x diyelim. Buradan ln1? = lnx ve ?.ln1= lnx. Buradan da ?.0=lnx olur (ln1=0). ?.0 ifadesi belirsiz olduğundan x de belirsiz olacaktır.

 

Türev: y = f(x) fonksiyonu [a, b] kapalı aralığında tanımlı ve sürekli, x0 (a,b) olsun. Limiti bir gerçel sayı ise, bu limite y = f(x) fonksiyonunun x = x0 noktasındaki TÜREV’i denir ve f’(x0) şeklinde gösterilir.

Türevin fiziksel anlamı: yol = ivme x zaman (x=a.t) ise fonksiyonunun t zamanınına göre türevi ivmesi, a ivmesine göre türevi zamanını verir.  

Türevin Geometrik anlamı:

y= f(x) fonksiyonunun A(x0, y0) noktasındaki teğetinin Ox ekseniyle yaptıkları açının eğimi & olsun. Teğetin eğimi tan & olduğu için: m = tan & olur.   

 

Ham petrol, işlenerek 40 çeşit farklı endüstri dalında türev ürünlerini kullanabiliriz. Petrolun 40 çeşit fabrikası vardır ve herbiri bir türevini hammadde olarak kullanır. Benzin otomotiv sanayinde, Polipropilen naylon sanayinde, polietilen ambalaj sanayinde, asphalt yollarda kullanılır. Bunların herbiri petrol türevleridir.

 

Türev alma kuralları:

 

1) c R olmak üzere f (x) = c f’(x) = 0

2) f (x) = x f’(x) = 1

3) f (x) = cx f’(x) = c

4) f (x) = c . xn f’(x) = c . n . xn-1

5) f (x) = c . un f’(x) = c . n . un-1 . u’x

6) f (x) = u v f’(x) = u’x v’x

7) f (x) = u . v f’(x) = u’x . v + v’x . u

8) f (x) = u . v . t f’(x) = u’x . v. t + v’x . u . t + t’x . u . v

 

İntegral :

(a,b) tanım aralığında türevi alınabilir bir fonksiyon olan ve  F' (x) = f(x) "xÎ(a,b) koşulunu sağlayan bir y = F(x) fonksiyonuna f(x) in x’e göre belirsiz integrali veya ilkel fonksiyonu denir.

F(x) = ò f (x) dx seklinde gösterilir.

 

ÖRNEK:

f (x) = 2x fonksiyonunun ilkelini bulunuz?

òF(x) = x alınırsa ; 2 ' F (x) = x = f(x) olduğundan ò F(x) = x fonksiyonu , f (x) = 2x in bir ilkelidir.

Genel olarak F (x) = x + C 2    şeklindeki tüm fonksiyonlar ilkel fonksiyon olarak alınabilir. (C , integral sabiti )

 

Belirli İntegral [a,b] aralığında tanımlı ve negatif olmayan f fonksiyonunun bu aralıkta x ekseni ile sınırladığı alan dir.

 

İntegral uygulama: savaş = seçim kampanyaları

 

Kuran ayetlerinden çıkarım yaparken, ayetler sınıflandırılır. Savaş ayetleri, ahkam ayetleri, hukuki ayetler, ekonominin temeli ile ilgili ayetler, ahiret ile ilgili ayetler gibi. Bazı müçtehidler her ayeti her koşula göre yorumlamazlar, bu ayet savaş ayetidir, onun hükümlerini verir derler, onun barış zamanı hükümlerini içermediğini savaş dönemi hükümlerini içerdiğini ve şartlar gerçekleşmedikçe hükümlerinden yararlanılmadığını söylerler. Barışın en mükemmel seviyesinden savaş ve fitnenin en alt derecesine kadar herhangi bir ayet türev ve integral mantığı içerisinde hüküm çıkarmada kullanılabilir. Buradaki savaş – seçim kampanyaları kıyası ile iki durum arasındaki şartların ortak yönleri tespit edilip her iki durumun kendi şartları da göz önünde bulundurularak buna göre hüküm transferi yapılıyor. Savaş islamda kuran nizamını kurmak ve yaşatmak için yapılır, fetih zulüm düzenini önleyip kuran nizamını açmak için vardır. Seçim kampanyalarında da Adil Düzeni kurmak ve yaşatmak için tüm gücümüzle ibadet aşkıyla siyasi cihada malımızla, canımızla, emeğimizle, var gücümüzle katılırız. Buna görede tüm diğer çalışmalarımız, ibadetlerimiz, hayırlarımız, yatmamız, uyumamız ibadet olarak sevap hanesine yazılır. Illeti aynı olan durumların hükümleri de benzerdir (aynı değildir sadece benzerdir ve her iki durum arasında bir bağıntı kurulabilir). Birinci durumda savaş hukukunun meşru alanında cihat edilirken, ikinci durumda barış hukukunun meşru alanında cihat edilir, her ikisinin tanımı da derecesi de farklı olmakla birlikte cihattır. Kişi, ocak, bucak, il, devlet, insanlık sıralamasında her alt birim üstün türevi, ya da her üst birim altın integralidir. Buna göre enfal 5’te “evlerinizden çıkarmak” ile ilgili hicret ya da sürgün hali ayette kişinin evden çıkarılması ile en üst entegre durumda bir kavmin yurtlarından çıkarılması, çıkması veya sürülmesi durumu arasında hükümler birbirine geçer. Ayet kişinin evden çıkarılmasını işlemekle birlikte biz bunu integral yöntemi ile Milli Görüş mensuplarının 28 şubatla birlikte, zorla, cebren, baskı ve hile ile iktidardan, ve yönetim mekanizmalarından çıkarılmak olarak anlayabiliriz.

 

Fıkhın Tamamlanması

 

 

 

Azimetler: (integral)

İntegral: (kitap, sünnet, içtihat, icma)

Ruhsatlar: (türev)

Türev: (istisna, tahsis, iskat, terfih)

Tümevarım, Tümdengelim, Tümegelim, Tümdenvarım

kapalılık, tanımlılık, süreklilik, limit

Şartlar: (zaruretler, meşakkatler, güçlükler, imkansızlıklar)

 

Azimetler, ideal şartlarda hükümlerin entegre edilmiş olanlarıdır.

Ruhsatlar, özre bağlı olarak hükümlerin türetilmiş olanlarıdır.

Kitap, sünnet, içtihat ve icma ile entegre ederiz.

Kitap tarafından entegre, ayetin hükmünün diğer bir ayette teşdidi iledir

Sünnet tarafından entegre, sünnetteki hükmün ayette teşdidi iledir

İçtihat tarafından entegre, bir konuda farklı mezheplerin ayrı ayrı verdiği hükümleri yatay olarak derecelendirme iledir. Bir konudaki farklı hükümler arası azimet ve ruhsat ilişkisi oluşturur. Burada mezhepler entegre edilir. Hükmün kapsamı entegre edilir.

İcma ile entegre ise, mezheplerin ayrı ayrı vardıkları hükümlerin dikey olarak cemlenmesi iledir. Burada çevreler entegre edilir. Hükmün kapsama alanı entegre edilir.  

Istisna, tahsis, iskat ve terfih ile türetiriz.

İstisna ile türetme, genel hükümden özelin hükmünü ayırma. Herhangi bir entegre hükümde, o hükmün muhataplarından bir kısmını hükmün etkisinden hariç tutma. “Tüm müşrikleri kıtalda öldürün” hükmünde, “tüm müşrikler” kapsam, “kıtal” ise kapsama alanıdır. Fonksiyon şöyledir: ölüm = tüm müşrikler x kıtal. “Ölüm”ün birinci türevi müşrikler, ikinci türevi ise kıtaldir. Kadın ve çocukların hz peygamber tarafından hariçte tutulması, “tüm müşrikler”den ayrılmasıdır. a=c/d denkleminde d=tüm müşrikler ve c=kadın + çocuklar olursa c=a.d olur. Burada c’nin d’ye göre türevi a, c’nin a’ya göre türevi ise d olur. Bölme işlemi, çıkarma işleminin bir formudur. İstisna tümevarımla olur.   

Tahsis ile türetme, bir hükmün etkisini bir gruba rezerve etmektir. Tahsis edildiği anda tahsis edilmeyen grup türetilmiş olur ve hüküm onlar üzerine baki kalır. Tahsis tümdengelimle olur. Ayette Cuma kılmak tüm müminler üzerine farzı ayndır, fakat sünnet bu farzı aynı sadece şartlarını taşıyan mümin erkeklere tahsis eder, diğerlerini ise istisna eder. Tahsis, istisnanın tersidir. Bir hükümden istisna edilenlerin dışında kalanlara o hüküm tahsis edilmiş olur.    

Iskat ile türetme, azimetin meşruiyetini düşüren özürdür, ruhsat azimetin meşruiyetini o şartlarda ortadan kaldırır. Domuz etin haramdır ama telef olma noktasında helaldır. Burada “telef olma riski” hükmün meşruiyetini düşüren bir özürdür. Hükmün etkisini tersine döndürür. Birinci hüküm normal şartlar altındaki hükümdür, ikinci hüküm ise normal olmayan şartlar altındaki hükümdür. Ama her iki hükümde ortak bir üst hükme bağlıdır: “femenizdurra gayra bagin….” diye devam eden “zaruret durumunda aşırı gitmeyecek kadarını yemeye izin vardır” hükmüne bağlıdır. Zaruret halinde her iki hükmün bağlantılı olduğu ortak hükme göre hükmedilir. Bu durumda “domuz eti yemek haramdır” hükmü, “zaruret halinde izin vardır” hükmünün ruhsatı haline gelmiş olur. Iskat tümdenvarımla olur.  

Terfih ile türetme, ruhsatın sebebi bellidir ama azimeti işlemek de mümkündür. Ruhsat azimeti ortadan kaldırmaz. Meshetmek ruhsatı vardır ama meshi çıkarıp her seferde abdest alınabilir.

Tümevarım, parça uygulamalardan genel kurallara ulaşmadır.

Tümdengelim, bütünde parçayı tanımlamaktır.

Tümegelim, astın algısını üstün mantığına açmaktır.

Tümdenvarım, üstün mantığını astın algısına indirgemektir.

Kapalılık, herhangi bir fonksiyonun herhangi bir x noktası için tanımlanan değerin görüntü kümesinde karşılığı varsa o fonksiyon o noktada kapalıdır.

Tanımlılık, herhangi bir fonksiyonun herhangi bir noktası için limit değeri görüntü kümesinde kapalı ise o fonksiyon o noktada tanımlıdır denir.

Süreklilik: herhangi bir fonksiyonun herhangi bir noktası için limit değeri ve görüntü değeri aynı ise o fonksiyon o noktada süreklidir, el kaldırmadan çizilebilir.

Limit: bir girdi herhangi bir değere yaklaştığında, o fonksiyonun yaklaştığı değeri tanımlamak için kullanılır.

Zaruretler, hayatın gereklilikleridir, haramları mübah kılarlar.

Meşakkatler, eziyet verenlerdir

Güçlükler, hayatı zorlaştıranlardır

İmkansızlıklar, hayatın gerekliliklerinin mevcud olmamasıdır.

 

 

 

ENFAL SÜRESİ

 

 

 

Cihad, namaz kurumu içinde yeryüzünde Adil Düzeni kurmak ve yaşatmak için çalışmak ve gayret etmektir. Ya eyyuhennebiyyu harrızıl müminiyne ‘ala-l kıtal (65). Innelleziyne amenu ve haceru ve cahedu bi-emvalihim ve enfusihim fiy sebiylillah ve-lleziyne avev-ve nasaru ulaike evliyau ba’duhum ala ba’dın. (71)

Namaz dinin direği, cihat ise zirvesidir, ömür boyu ibadet edilse cihad sevabına ulaşılamaz. Elleziyne yukıymunes-salate  (3)

Cihadın temel esasları vardır:

Maneviyatçılık: Ahirete iman, şehitlik, vatan sevgisi ile cihat yapılır.innamal-muminune-lleziyne iza zukirallahu vecilet kulubuhum ve iza tuliyet aleyhim ayatuhu zadethum iymanan ve ala rabbihim yetevekkelun (2)

Adil Düzen: cihadın ana gayesi Adil Düzeni kurmak ve yaşatmaktır. Ve iz yaidukumullahu ihdat-taifeteyni enneha lekum ve teveddune enne ğayra zatiş-şevketi tekunu lekum ve yuriydullahu liyahıkkal-hakka bi-kelimatihi ve yaktaa dabiral kafiriyn. (7)

Milli Görüş: taklitçi görüş değil, milletin kendi öz görüşüne dayanır. Yucadiluneke fi-l hak (6)

Lider: yeni bir dünyayı kurmak için cihat edilir. Velleziyne amenu ve haceru ve cahedu fiy sebilillahi velleziyne avev ve nasaru uleike humul muminune hakkan (74) liyuhıkkal hakka ve yubtılel batıla velev kerihel mucrimun (8)

Cihat edildiğinde Allah şunları nasip eder:

Nefis tezkiyesi: cihat içinde manevi arınma. Ve-ma cealehul-lahu illa büşra ve-li tetmainne bihi kulubüküm. (10). Iz yugaşşiykümün-nü’ase emeneten minhu ve-yunezzilü aleyküm min-es-semai maen liyutahhiraküm bihi ve yüzhibe anküm riczeş-şeytani veli yerbita ala kulubüküm veyüsebbite bihil-akdam.  (11).

Hidayet: doğru ile yanlışı görme yetisi. Ve-la tekünü kel-leziyne kalu semi’na ve hüm la yesma’un. (21).

Feraset: hakkın gelmesi ve batılın gitmesi için doğruyu tercih edip yanlışı engelleme. Yucadiluneke fil hakkı ba’dema tebeyyene ke-ennema yusakune ile-l mevti ve hum yanzurun (6) ve teveddune enne ğayra zatiş-şevketi tekunu lekum ve yuriydullahu en yahıkkal hakka bi-kelimatihi ve yaktaa dabiral kafiriyn (8)

Dirayet: hakta sebat etme. ve yüsebbite bihil-akdam (21). Ya eyyuhelleziyne amenu iza lekıytum fieten fesbutu vezkuru-llahe tesiyran (45) élan haffafallahu ankum ve alime enne fiykum za’fan fein yekun minkum mietun sabiratun yağlibu mieteyn. (66)

Cihadın uygulama esasları şunlardır:

İttifak: kararlarda ittifak, işlerin Allah’a ircası. Ve iz yuriykümuhum iziltekaytüm fiy a’yunikum kaliylan ve yukallilukum fiy a’yunihim liyakzıyallahu emren kane mef’ulan, ve ilal-lahi turca’ul umur. (44)

İttika: cihat ordusu ile sigortalanma. Vet-tekul-lahe ve aslihu zate beyniküm (1)

İhlas: samimiyet ve içtenlik. Ve etıy’ullahe ve rasulehu vela tenaze’u fe-tefşelu ve tezhebe riyhukum (46). Yuriydune arazaddunya vallahu yuriydul ahira (67)

İyi Ahlak: temeli sevgi ve şefkat. Ülfet. Ve ellefe beyne kulubihim lev enfakte ma fil ardi cemiy’an ma ellefte beyne kulubihim velakinnallahe ellefe beynehum (63)

İhsan: Görevde dikkat ve itina. Iz yuriykehümüllahu fiy menamike kaliylan (43)

İstişare: YİK kararlarına uymak, istişare vesayet değildir. Ve atıy’ullahe ve rasulehu in kuntum muminiyn (1) ya eyyuheleziyne amenu atıy’ullahe ve rasulehu vela tevellev anhu ve entum tesme’un (21)

İtaat: Allah ve rasulüne itaat, karar alındıktan sonra muhalefet etmemek. Ve etıy’ullahe ve rasulehu (1) Sadakat ve vefa. Ya eyyühel-leziyne amenu la-tehunullahe ver-rasule ve tehunu emanatikum ve entüm ta’lemun. (27). Velleziyne ahedte minhum sümme yankuzune ahdehum fiy küli merratin vehum la yettekun (56) innallahe la yuhibbul hainiyn (57).

İnfak: düzen kurulana kadar rızkından, kurulduktan sonra artığından vermek. Ve-mimma razaknahum yunfikun (3)

Enfal, nafilelerdir. Müminler Allah ve rasule verirler. Hayatını idame ettirecek kadarını kendisine saklar, kalanını hesapsız olarak cihat ordusuna verir. Allah altyapının ihyası, rasul ise üst yapının ve cihat ordusunun idaresi için kullanır. Yes’eluneke ani-l enfal, kul-il enfalu li-llahi ver-rasuli. (1) va’lemu ennema ganimtum min şey-in feenne lillahi humusehu ve lir-rrasuli ve lizilkurba vel yetama vel mesakiyni ve-bnissebiyli.

İhya: Adil Düzeni diriltmek için yapılan çalışmalardır. Enfal ihya için kullanılır. Ya eyyühe-lleziyne amenus-teciybu lillahi ve lir-rasuli iza da’aküm lima yuhyiyküm. (24).

Dini ihya: manevi dünya cenneti kurmak, huzur ve sekinet. Innelleziyne amenu (72). Ve inintensarukum fid-diyni ve ’aleykumun-nasr illa ala kavmin beynikum ve beynihum miysak (72).

İktisadı ihya: maddi dünya cenneti kurmak, yeryüzünde refah ve seadeti oluşturmak. Innelleziyne amenu ve haceru ve cahedu bi emvalihim ve enfusihim fiy sebillillah (72)

Ilmi ihya: aklın ihyası, aldatma, gözboyama kandırma yollarının ortaya konarak aklın doğru karara varacağı mekanizmaları parlatmak. Inne şerred-devabbi indallahis-summul bukmulleziyne la ya’kılun. (22)

Siyasi ihya: milli, öz değerlerle sosyal yapının ihyası. Le’allekum tuflihun (45). Ve in cenehu lissilmi fecnah leha ve tevekkal alallah. (61)

 

 

 

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

 

1.Sana enfali (savaş-ganimetlerini) sorarlar. De ki: "Ganimetler Allah'ın ve Resûlündür. Buna göre, eğer mü'min iseniz Allah'tan ittika edin, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resûlü’ne itaat edin."

 

2. Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.

 

3.Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.      

 

4.İşte gerçek mü'minler bunlardır. Rableri Katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.

 

Enfal, nefl sözünün çoğuludur, nafile bu sözle ilgilidir. Savaşta zafer sonrası elde edilen servetlere ve ganimetlere de enfal denilir. Farz namaz vardır, kılınması şarttır, nafile namaz ise şart olmayan ama takva için kılınan namazdır. Savaşta zafer için cihat edilir, sonrasında yeni düzenin kurulmasına karşı kimse kalmadığı için Adil Düzen rahatlıkla kurulabilir, yeryüzünde adalet tesis edilir ve insanlık huzura kavuşur: işte bu yeni düzenin kurulmasına direnen her hangi bir güç merkezi kalmaması ve yeni düzenin kurulabileceği ortamın oluşması da enfal tabirinin içinde bir kavramdır. Bundan başka elde edilen ganimetler de müminler arasında paylaştırılarak bu mekanizmaya gelir sağlanır. Bu yüzden enfal (savaştan elde edilen zenginlikler) savaştan elde edilen nafileler, Allah için (topluluk faydasına düzeni kurmak için) ve rasul içindir (ve başkomutanın kendi tasarrufları ile o düzenin işletimini sağlayacak projelere destek verebileceği fonlar içindir). Birincisi altyapısını ikincisi ise üst yapısını kurmada yararlanılır. Savaş ganimetleri ayette ganimet olarak geçer ve kıtaldan sonra elde edilir. Enfal ise geniş dairededir ve sadece savaş sonrası değil genel olarak nafilelerdir. Enfal Allah ve rasul içindir. Ganimetlerin ise humusu Allah, Rasulü, zilkurba, yetimler, miskinler ve ibni sebil içindir.  

 

Allah’a ittika edin: nafileler takva içindir. Müminler görevleri olan ibadetlerden başka nafile ibadetlerle de yükümlüdür. Böylece kendilerini bağlı bulundukları topluluğa sigortalamış olurlar. Komünal bir yaşam içine girerler. Kazançları bağlı bulundukları topluluk içindir, ve hayatlarını ailelerinin geçimini harcamalarını topluluğun fonundan sağlarlar. Topluluk ise müntesiplerine maksimum o topluluğun fonlarının ortalama gelirini temin eder. Bu mekanizma ile müttaki olunmuş olur.

 

 

Enfal, seçim kampanyalarındaki hak ile batılın savaşından elde edilen seçim ganimetleridir. Seçimler savaş meydanlarıdır, buna göre türev hükümler analoji yoluyla oluşturulup, kuranın tüm ayetleri tüm zamanların hükümlerini ihtiva eder. Teyemmüm suyun yokluğu ile kullanılması ve  su görününce bozulması gibi, bu tür ayetlerde şartların alt derecede oluşturulması ile geçici olarak türev hükümlerle hayatın alt kademeleri işletilebilir ve buna göre de gerçek şartlar oluşunca bu ayetlerin hükümleri önceki türev içtihatları geçersiz ya da devre dışı kılar.

 

Allah topluluğu ifade eder, topluluğu ise seçkinler temsil eder, seçkinler Milli Görüş içinde siyasi cihat namazı kılanlardır. Cihat ordusununun imamı rasuldur. Devlet aşamasında ise Allah beytül mal ile temsil edilir. Devlet aşamasına gelinmemişse Cihat ordusu ve onun başkanının ifade eder. Toplanan gelirler topluluk adına fonlarda toplanır, başkan ya da başkanın atadığı kişiler bu fonların tasarrufuna sahiptir, başkan kimseye karşı sorumlu değildir. Sözleşme varsa ona karşı sorumludur, olaganüstü durumlarda sorumlu da değildir. Bir de rasulün kendi ukdesinde olan fonlar vardır. Bunların tasarrufundan kendisi sorumludur.

 

Min değil an kullanılmış olması enfalin içeriğinden değil de gelir ve ganimetlerin akibetinden sorulduğunu ifade eder. Cevabında bu konteksi içermesi gerekir. De ki: enfal, Allah  ve resulu içindir. Li, resül ve Allah için ayrı ayrı kullanmıyor da ortak kullanıyor. Sebep ortaktır. Rasul el takısı ile kullanılmış bu rasulun topluluğun doğrudan temsilcisi olmadığı, topluluğun seçkinlerinin temsilcisi olduğunu ifade eder. Ve rasulihi dese idi, topluluğun başkanını ifade ederdi. Ama er-rasul ifadesi temsil sistemini doğrudan değil dolaylı temsil olduğunu ifade eder. Allah ile ittika edin, topluluğu kurun ve onunla sigortalanın, aranızda olanı ıslah edin ve kullanım konusunda çekişmeyin. Allaha ve onun rasulune itaat edin, Allaha imanın gereği budur.

 

5.Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında mü'minlerden bir grup isteksizdi.

 

Kelime olarak türev mantığının bir örneği beyttir. Mekkeli müşrikler açısından beytten çıkarma durumu söz konusu değildir, onlar hiç çıkarmamayı, mekkede müminleri bastırıp davalarından vazgeçirmeyi ve kaçmalarına müsaade etmemeyi kurmuşlardı, yani mekkeden çıkmalarını değil, mekkede davalarından dönmelerini talep ediyorlardı. Müminler açısından ise beytten çıkmak mekkeyi, evlerini, mallarını, sevdiklerini, akrabalarını bırakmayı ve yalın çıplak halde meçhule gitmeyi ifade ediyordu. Zaten ayette çıkaran Allah olarak belirtilmiş, demekki meşiyeti ilahidir beytten çıkmak. Beyt, mekkeden çıkarılma anlamında kullanılıyor, ama bunun en asgarisi ile ifade edilmiş, azamisi insanlıktan afaroz edilmektir, ortacası iktidardan düşürülmedir. İktidardan düşmek meşiyet gereği, Allah’ın iradesi ile gerçekleşiyor.

 

6. (Herşey) Açıkça ortaya çıktıktan sonra bile, sanki kendileri, göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, seninle hak konusunda tartışıp duruyorlardı.

 

Tüm hataları Erbakan ve Milli Görüşe fatura edip, kendi hatalarından bu başlarına geldi dediler, Amerikan belgeleri ortaya çıktıktan ve bunlar resmen ortaya konduktan sonra bile hala aynı görüşten vazgeçemiyorlar. İHL’lerin üniversite girişlerinde tırpanlanması, üniversitelerdeki başörtüsü mağdurlarının artması, yeşil sermaye diye fişlenen sermayenin tüm çıkış yollarının kapatılması, askeriyeden dindar subayların atılmasının artması gibi ne kadar menfi görünen sonuçlar oluşmuş ise kalplerinde hastalık bulunanlar bunun sebebini Erbakan’ın siyasetine fatura edip, Hak konusunda tartışıyor ve kendilerini deşifre ediyorlar. Erbakan’ın haksız yere iktidardan cuntacılar tarafından düşürülme süreci onların umurunda değil de kendi menfaat ve arzularının peşinde kendi çıkarlarının telaşı ile bunu yapıyorlar. Süreci Amerikanın başlattığını, askerlerin içine yerleştirilmiş bir avuç cuntacının bu işe cüret ettiği, devletin ve demokratik yapının oluşturduğu bir hükümeti cebren ve güç kullanarak değiştirmeye teşebbüs etmeleri onların göremediği bir durum. Belge açıklandıktan sonra bile bu küfürlerinden dönüp tevbe edemeyecek kadar fitnenin içine düşmüşler.  

 

7.Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkar edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.

 

Suriyeye giden mekkeli müşriklerin kervanının ganimetlerini kısas ile almak için müminler ordusu yola çıktılar, onlar ganimetleri kolayca almak için çıktılar. Ama Allah onları savaş alanına çekti ve müşrik ordusu ile karşılaştırdı. Nemalanmak gayesi ile iktidarın nimetlerini istiyordunuz, ama Allah karşınıza küfrün tüm güçlerini çıkardı ve sizin kalbinize korku saldı. 28 şubatı yiyince kuyruğunuzu kıstırıp gömlek çıkardınız.

 

8. O, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı gerçekleştirmek ve batılı geçersiz kılmak için (böyle istiyordu.)       

9.Siz Rabbinizden yardım taleb ediyordunuz, O da: "Şüphesiz Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim" diye cevap vermişti.

 

 

10.Allah, bunu, yalnızca bir müjde ve kalplerinizin tatmin bulması için yapmıştı; (yoksa) Allah'ın Katından başkasında nusret (zafer ve yardım) yoktur. Hiç şüphesiz Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

11. Hani Kendisi'nden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalplerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu.          

 

Seçim kampanyalarındaki sekinet halidir. Bu halin adı vecd ve sekinettir. Kişi bazen içinden çıkamayacağı durumlara düşer, sıkıntı  ve çaresizlik o kadar büyüktür ki o halin düşüncesi bile kişiyi bitkin hale getirip karar sürecinde azmini köstekler. Bunu engellemek için melekler sekinet indirir, bunun çeşitli mekanizmaları vardır, hafifçe yağan doygun ve serinletici yağmur, evinizde temiz ve dinlendirici bir duş, yorgunluğun son halinde bedenin bunu götüremeyecek hale gelmesinde hafif bir uyku, zihinsel yorgunluğun taşkınlık halinde düşüncelerden zihni boşaltıp zevk duracağınız bir düşünceye konsantre olmanız, loş ışıkta hafif ritimli bir zikrin virdi zeban olarak sürekli alışkanlık haline getirilmesi, ihtiyaç anında kılınan huşu içindeki namaz gibi haller sekinetin geldiği hallerdendir. Sekinet hali melekutun ve ruhanilerin geldiği ve bedeninizi arındırdığı, negatif yoğuşmayı dağıtıp pozitif yüklediği batıni bir uygulamadır. Sonrasında enerji seviyeniz artar, dinçleşir, dikkat ve konsantrasyonunuz artmış halde ve uyuşukluk, hareketsizlik, bitkinlik halinin tamamen izale edilmesi ile sonuçlanır, iyi bir uyku sonrası dinç bir şekilde hayat dolu olarak ayağa kalkma halidir.   

 

12.Rabbin meleklere vahyetmişti ki: "Şüphesiz Ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın, inkar edenlerin kalplerine amansız bir korku salacağım. Öyleyse (ey Müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına." 

 

 

13.Bu, elbette, onların Allah'a ve elçisine baş kaldırmaları dolayısıyladır. Kim Allah'a ve elçisine baş kaldırırsa, şüphesiz Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.

 

Seçimlerde Milli Görüşe oy vermezseniz, topluluk yavaş  yavaş çatışma, terör ve fitneye doğru kayacak. Ateş bunu ifade eder.

 

14.İşte bu sizin; tadın bunu. İnkara sapanlara bir de ateş azabı vardır.

 

15.Ey iman edenler, toplu olarak kafirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arka çevirmeyin (savaştan kaçmayın).

 

           

16.Kim onlara böyle bir günde -yine savaşmak için bir yana çekilen ya da bir başka bölüğe katılmak için yer tutanın dışında- arkasını çevirirse, gerçekten o, Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve onun barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o.

 

Azimet: savaşta kafirlerle karşılaştığınızda savaştan kaçmayın

Ruhsat: böyle bir günde savaştan geri durabilirsiniz: 1)yine savaşmak için, 2) başka bir bölüğe katılmak için.

12 eylüldeki çekilme, 28 şubattaki görevi bırakma bu hükme dayanır. Başörtüsü ile meclise girme ise aynı hükmün barıştaki uygulamasına bağlıdır. Olağanüstü şartlarda ruhsatı ile, barışta ise azimeti ile amel edilir. 

 

17.Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

 

Savaşta öldüren sen değilsin, Allah’tır, attığında da Allah attı. Oy verdiğinde sen vermedin ama Allah Verdi. Az oy alacak, diğerinin şerrinden korunmak için AKPye oy verelim mantığı budur. Oy attığında hakka oy verdim batılı reddettim mantığı ile oy vermelidir. Kazanacak kaybedecek belli değildir, Çıkacak sonuç Allah’tandır, her an bir sürpriz olabilir, herşey Allah’ın elindedir, Hakkı hak ile tutanlar bu ciddiyetsizliğe düşmezlerse, Hak mutlaka zuhur edecektir, topluluk hak ettiyse Hak gelecektir, kalabalığı, çoğunluğu hak sebebi görüp çoğunluğa uyulursa Hak gelmeyecektir, çoğunluğun fikri olduğu için değilde hak olduğu için oy verilirse hak gelecektir. . Tersi durumda batıl galip gelecektir. Hak var, batıl vardır, ikisi arasında üçüncü bir tercih yoktur. Seçimlerde bir Hakkı üstün tutan Milli Görüş vardır, bir de işbirlikçiler vardır. Geçen seçimlerde Erbakan’ın bahsettiği tarikat üyelerinin şeyhlerinin uyarısına rağmen CHP gelmesin diye AKP’ye oy vermeleri bu gerekçe ile hakkı değil çoğunluğun fikrine dolayısıyla siyonizmin enjekte ettiği fikirlere tapmaları buna benzer.

 

18. İşte size böyle…Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır.

 

19.Eğer fetih istiyor idiyseniz (ey kafirler,) işte size fetih; ama eğer (inkardan ve eski yaptıklarınızdan) vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Yok, geri dönerseniz Biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa, size bir şey sağlayamaz. Çünkü Allah mü'minlerle beraberdir.

 

20.Ey iman edenler, Allah'a ve Resûlü’ne itaat edin. Siz de işitiyorken, ondan yüz çevirmeyin.

 

Milli Görüş’ün temel esasları ile uygulama esasları vardır.

           

21.Ve: "Biz işittik" dedikleri halde, gerçekte işitmeyenler gibi olmayın;

 

Milli Görüş içindeki itaatsizlerdir, dışındaki gömlek çıkaranlardır. ANAP, AKP ve HSP gibi olmayın. Milli Görüş içinde iken işittik derler ama işitmezlerdi. Milli Görüş’ün dışında ise sağır ve dilsizlerdir. Hakka tahammülsüz hale gelirler ve hiç duymazlar, sağırdırlar, hakkı hiç tartışma konusu da yapmazlar, dilsizdirler. “Biz de Refah yol hükümetinde bakanlardık” derler, bakardınız ama görmezdiniz.” Erbakan.

 

22.Gerçek şu ki, Allah Katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.

 

23.Eğer Allah, onlarda bir hayır görseydi muhakkak onlara işittirirdi. İşittirseydi bile, arka çevirenler olarak (yine) yüz çevirirlerdi.

 

24.Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.

 

Seçimlerde kendi çıkarlarınızı değil topluluğun çıkarlarını ön planda tutun. Sahabeler sordu: “Ya Resülullah! Namaz dinin direği, cihat zirvesidir, buyuruyorsunuz. Cihat gibi ecri büyük başka bir ibadet var mı?”

Efendimiz buyurdu ki; “Ömrünüz boyunca gece gündüz ibadet etmeye gücünüz yeter mi? “Hayır Ya Resulullah dediler”

Efendimiz buyurdu “Eğer ömür boyu gece gündüz ibadet etseydiniz yine cihat sevabı alamazdınız.”

Cihat, kristalin üstü, namaz ise yukarıdan inen dikmedir. Biri direk diğeri zirvedir. Namaz cihat için vardır. Cihat ise namazladır. Milli görüşün temel esasları namazın şartlarıdır, yukardan ve aşağıdan gelen oklardır. Uygulama esasları ise onu harekete geçiren farikatlar ve farikatların iç bağlarıdır.  

Temel esaslar: Bizim temel esaslarımız, bilindiği gibi önce ahlak ve maneviyat esasıdır. Milli, güçlü, süratli, yaygın kalkınma esasıdır. Herkese refah esasıdır. Uydu değil ilerici Türkiye esasıdır. Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya, faizci kapitalist nizamın terk edilmesi, AB değil İslam Birliği çekirdekli yeni bir dünyanın kurulmasıdır. Gayemiz bağımlı olmak değil tarihteki şerefli yerimizi almamızdır. Bu davanın 40 yıllık temel esasları, bu esaslara dayanmaktadır. Bunları her zaman muhafaza etmek, ana vazifemizdir.

Milli Görüş'ün 7 özelliği onu diğerlerinden ayırır

 

1) 60 partnin programında maneviyatçılık yoktur. Maneviyatsız saadet olmaz. Milli Görüş'ün temsilcisi Saadet'in ilk sloganı Önce Halak ve maneviyattır.

 

2) Bütün partiler Faizci kapitalizmi benimsemiştir. Adil düzensiz saadet olmaz diyen Saadet partisidir

 

3) Bizim medeniyetimiz diğer medenyetlerden üstündür

 

4)Avruğa birliği değil İslam birliği

 

5) Yeni bir dünya kurmak isteyen Saadet Partisdir.

 

6) Onlar İsrail'in emrinde olayım diyor biz kendimiz olalım diyoruz.

 

7) Diğer partiler aldatmacalar kanmakta, işbirlikçilere kanmaktadırlar. Hakkı tutup insanlığa hizmet edeceklerine işbirlikçilik yapıyorlar. Onlar Türkiye'yi düzeltemez. Bunun tek ilacı Milli Görüştür.

 

Hepimiz nefis terbiyesini yapmak zorundayız. Nefis Terbiyesi Peygamberlerin, Nefse esaret Firavunların yoludur. Milli Görüş sahiplerine Allah'ın verdiği şeyler, Hidayet Feraset, Dirayettir.

 

Milli Görüş ne demektir. Bu davanın mensupları, Bütün insanlığın saadeti için, Yeryüzünde hak ve adaletin hakim olması için, hep beraber çalışmak milli görüş'ün şiarıdır.

 

Aramızda ihtilaf olmayacak, tefrika olmayacak.

 

Temel uygulama esasları: İttifak; yani toplum halinde çalışmak, ayrımcılık yapmamak. İhlas; yani kendi menfaati için değil, bütün insanlığın saadeti için çalışmak. İttika; yani çalışırken Allah'tan korkan kimse gibi çalışmak, dedikodu, iftira yapmamak. İyi Ahlâk; nazik olmak, kibar olmak, güzel ahlâklı olmak, herkese yardımcı olmak ve çalışmaya teşvik etmek. İhsan; vazifesini dikkat ve itina ile yapmak. İstişare; herkesin fikrinden yararlanarak karar vermek. İtaat; alınan kararlara uymak. İnfak; çalışmalara maddi destekte bulunmak. Sadakat; dürüst olmak, şeffaf olmak, ayrı bir hesap gütmemek.

İkinci bir sebep ise, temel uygulama esaslarımıza sımsıkı sarılmamızdır. Temel esaslarımız kadar temel uygulama esaslarımız da mühimdir.

 

Bizim temel esasları uygulamamızda, hepimizin birbirimizin kardeşiyiz. Birinci temel esasımız, ittifak, kardeşlik, sevgidir. Bir takım ayrımcılık hareketleri görülmektedir. Bunun tasih edilmesi lazım. Düzeltilmesi lazım.

 

İkinci temel uygulama esasımız, ihlastır. Yani biz bu çalışmaları, bütün insanlığın kurtuluşu için yapıyoruz. Allah rızası için yapıyoruz. Milletvekili olmak için, ihale almak için değil. Bu esasları, muhafaza etmek temel uygulama esasımızdır.

 

Bundan başka, ittika. Yani topluluğumuz içerisinde gıybet, dedikodu ve iftira olmayacak. Ve temel prensiplerimize, itaat edeceğiz. Bu hususta, hatalarımız ve kusurlarımız varsa, bunları düzelteceğiz.

 

İyi ahlak. Herkesi kucaklamak, ayrımcılık yapmamak, asıl niyet ve maksadı değiştirip, saklamak gibi yanlış yollara sapılmaması iyi ahlakın gereğidir.

 

Bundan başka, vefa. Yapılan ekonomi ve dış politika konferansı çalışmalarında, 40 yıllık Milli Görüş geleneğinin yok sayılarak hazırlanmış olması doğru bir hareket olmamıştır.

 

İhsan. Görevin dikkat ve itina ile yapılması temel esastır. Genel merkezin boş bırakılması, tek adam çalışmasına heveslenilmesi, taban çalışması yerine zamanın büyük çoğunluğunun televizyon konuşmaları ile geçirilmesi, birinci yıl eğitim çalışmalarına katılınmaması, ikinci yıl eğitim çalışmalarının yapılmasının engellenmesi gibi bir takım hatalarımızı ve kusurlarımızı mutlaka düzeltmeliyiz.

 

İSTİŞARENİN ÖNEMİ

 

Bundan başka bizim çalışmalarımızdaki temel esaslarımızdan birisi de, istişaredir. İstişarede bereket vardır. İstişare ile yapılan işlerden her zaman hayır gelir. Tecrübeli kardeşlerimizin tecrübelerinden faydalanmak, Yüksek İstişare Kurulu’nun kararlarına kulak vermek bize en büyük faydayı getirecektir.

 

Bunu idrak etmemiz ve bunu herhangi bir şekilde vesayet olarak değil; işbirliği ve destek olarak telakki etmemiz lazım gelir. Dışarıdaki insanlar, bizim sağlam yapımızı bozmak için bu kabil tabirler icat edebilirler ve bu yanılgıya sevk etmeye çalışabilirler. Ama bizim inançlı kitlemiz, hiçbir zaman buna kapılmayacaktır.

 

Parti politikasına ilişkin önemli konuları, istişare edilmesi lazım gelir. Bizim camiamızın en kıymetli özelliklerinden birisi de, istişaredir. Yüksek İstişare Kurulu’nun kararlarına uymak bizim için bir şereftir, bir faydadır, Allahın bir lütfudur.

 

Genel İdare Kurulu’nun mutlaka muntazaman toplanarak, temel meseleleri istişare etmesinde büyük fayda vardır.

 

İtaat. Bizim çalışma esaslarımızın temelini itaat teşkil eder. İstişare yapılır, karar alınır. Ondan sonra da, hep beraber o karara itaat ederiz.

 

Yüksek İstişare Kurulu’nun kararına rağmen, kongre kararı alınması hatalı olmuştur. Nitekim kongre, teşkilatlara karar olarak takdim edilmiş ve istişareye uyulmayarak yapılmış, fayda değil zarar getirmiştir.

 

Uyulmasında büyük fayda olan tavsiye ve fikirlerin, dış etkenlerin tesiriyle vesayet olarak telakki edilmesi, bir kere daha ifade ediyorum, çok yanlış bir davranıştır. Beraberce çalışılması esastır.

 

Kongrenin yapılmamasına uyulmaması ve beraberce hazırlanmış olan, büyük kısmı birlikte tespit edilmiş olan, parti GİK listesinin sonradan hiç alakası olmayan bir listeyle kimseye haber vermeden değiştirilmesi de, bizim temel esaslarımıza uygun olmayan bir harekettir.

 

Bunlar, istişareye uyulmamasının alametidir. Bunlar,fayda yerine zarar getirmiştir.

 

Bundan başka, büyük kongrenin içerisinde yine istişare ile yapılması lazım gelen hususlar, yine istişaresiz yapılmış ve böylece bir çok usulsüzlükler meydana gelmiştir. Bunların olmaması temenni olunurdu.

 

Bundan başka, bizim çalışma esaslarımızın en önemlilerinden birisi sadakattir. Parti çalışmalarımızda evhamlarla, tefsirlerle hareket etmeyeceğiz, birbirimize itimat edeceğiz, seveceğiz, tek bir vücut olacağız ve bir arada her şeyimizi istişare ederek, beraberce yürüteceğiz. Yönetimin dar bir çerçeve içerisinde alınan kararlarla yürütülmesi yanlış bir davranıştır. Hep beraber, bütün arkadaşların fikirleri alınmak suretiyle yürütülmesi lazım gelir.

 

Ve hepimizin açık olmamız, şeffaf olmamız, ayrı hesap yapmamamız lazım, bu dava içerisinde. Bunlar Milli Görüş’ün temel esasları, çalışma esaslarıdır. Bu esaslardan, dış tesirlerin etkisiyle birtakım sapmalar görüyoruz. Bunları düzeltmek için bir Büyük Kongre yaparak, kendimize yeniden prensiplerimize bağlı, sapasağlam bir yapı meydana getirmek istiyoruz. İşte bu sebepten dolayıdır ki Büyük Kongre yapmamızın fevkalade büyük sebebi, birinci sebebi; temel esaslarımıza sımsıkı bağlılığı temin etmek bundan sapma temayüllerini kesinlikle düzeltmek.

 

25.Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.

 

Tufan genele isabet eder, tufan sinyaleri veren topluluklardan hicret gerekir. Bunun işareti ise resul ve topluluğunun siyasi yasaklanması ve hüküm giydirilerek tebliğ ve siyasi yollarının kapanmasıdır.

           

26.Hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız ve yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp-yakalamasından korkuyordunuz. İşte O, sizi (yerleşik kılıp) barındırandı, sizi yardımıyla destekledi ve size temiz şeylerden rızıklar verdi. Ki şükredesiniz.

 

27.Ey iman edenler, Allah'a ve Resûlü’ne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.

 

Emanetler, beldeye güvenlik verecek siyasi tercihlerdir. Oylar ile elde edilen mevkilerdir. İfade kafirlere değil iman edenleredir. Çünkü ihanet iç meseledir, AKP nin ihaneti, Haspanın ihaneti ve daha zuhur etmemiş diğer ihanetler gibi. Iktidarı Milli Görüşe verilecekken AKPnin hırsızlaması ve 10 yıl kaybettirerek bölünme, terör, işsizliğin iç çatışmayı tetiklemesi ve güvenlik en üst sinyalleri vermeye başlamıştır.

 

28.Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafat vardır.

 

Seçimlerde kendi çıkarlarının temel yapı taşları, mallar ve çocukların kaygısıdır.

           

29.Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.

 

30.Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.

31.Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman; "İşittik" dediler. "İstesek, biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsanelerinden başkası değildir."

 

32.Bir de: "Ey Allah'ımız, eğer bu (Kur'an) bir gerçek olarak Senin Katından ise, gökyüzünden üstümüze taş yağdır veya acı bir azap getir (bakalım)." demişlerdi.

 

Tufana nazire, hergün terör var, hergün kapkaçtan ölenler, hırsızlık, gasp, soygun ayyuka çıkmış, işsizlik almış gitmiş buna rağmen mutluluk pozları verirler.

           

33.Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildir. Ve onlar, bağışlanma dilemektelerken de, Allah onları azaplandıracak değildir.

 

Rasul görevi başında iken tufan gelmez. Halk arayış içinde iken de tufan gelmez.

 

34.Onlar, Mescid-i Haram'dan (insanları) alıkoyarlarken ve onun (gerçek ve layık) koruyucuları değilken Allah, ne diye onları azaplandırmasın? Onun (asıl) koruyucuları yalnızca korkup-sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.

 

Mescidi haram, siyasi yasak yolu ile meclisten mendir. Kendilerini rejimin koruyucuları olarak lanse eder ve kendilerine verilen makamlarını kendi çıkarları için kullanırlar. Sonunda da kendileri bu yaptıklarının cezası olarak mahkemelerde hesap verirler. Koruyucular müttakilerdir.  Seçim barajları ile Mescidi Haramdan halkı men etmek, demokratur ile günü geçirmek.

 

35.Onların Beyt(-i Şerif) önündeki duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başkası değildir. Artık inkar ettikleriniz dolayısıyla tadın azabı.

 

Aydınlık için bir dakika karanlık mitingleri, mecliste o kadar sorunun çözümleri yasalaşma beklerken ısmarlama yararsız, zarar içeren ihanet yasaları ile el kaldırıp destek verme ve ıslık, masalara vurma ile protesto gösterileri.

 

36.Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır.

 

37. Bu, Allah'ın murdar olanı temizden ayırt etmesi; murdarı, bir kısmını bir kısmı üzerinde kılıp tümünü biriktirerek cehenneme atması içindir. İşte bunlar hüsrana uğrayanlardır.

 

Ergenekon davalarının muhatapları ve buna sanık olan ve süreci sürdürenler

 

38.O inkar edenlere de ki: "Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır. Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet, muhakkak (onların başından da) geçmiş olacaktır.

 

Eğer yine engellemeye kalkarlarsa ve Adil Düzenin gelmesinin önünde engel olmaya devam ederlerse, tufana gidecekler, eğer engel olmaktan çıkıp demokrasinin kurallarına tabi olurlarsa ve tam demokratik bir ortamda halkın iradesine teslim olurlarsa geçmiş suçları affedilecek muhakeme edilmeyecekler, eğer tekrar eski huylarına dönerlerse ergenekonlar yoluyla murdarı murdarla temizleyecek.

 

39.Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.

 

Fitne cephesi belirsiz çok taraflı savaştır. Düzen, topluluğun çıkarı için olacak. Bu yolda sonuna kadar kanunların verdiği tüm haklar ile siyasi cihada devam edilecek.

 

40.Geri dönerlerse, bilin ki gerçekten Allah, sizin mevlanızdır. O, ne güzel mevladır ve ne güzel yardımcıdır.!. 

 

41.Bilin ki, 'ganimet olarak ele geçirdiğiniz' şeylerin beşte biri, muhakkak Allah'ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Eğer Allah'a, hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği günde (Bedir'de) kulumuza indirdiğimize iman ediyorsanız (ganimeti böyle bölüşün). Allah, herşeye güç yetirendir.

 

42.Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.

 

43.Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

 

44.Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, 'olacağı olan işi gerçekleştirmek' için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah'a döndürülür. 

 

45.Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız.      

 

46.Allah'a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.

 

Allah topluluktur, rasulu topluluğun başkanıdır. İcmalara itaat edin, topluluğu birarada tutan teamüllere uyun

 

47.Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah'ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır.

           

48.O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: "Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım" demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu (karşılaştı) o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: "Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah'tan da korkuyorum" dedi. Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.

 

49.Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları (Müslümanları) dinleri aldattı." Oysa kim Allah'a tevekkül ederse, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

50.Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin.

 

Tufan kafirlere gelir.

 

51.Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir.

 

Tufanın sebebi, müminlerin hatası değil, kafirlerin eskiden işledikleri suçlar yüzündendir.

           

52.Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi Allah'ın ayetlerini inkar ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir.

 

53.Nedeni şu: Bir kavim, kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

 

54.Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.

 

Birinci tip tufan örneği, firavunun ve ordusunun suda boğulması.

 

55.Allah Katında canlıların en kötüsü, şüphesiz inkar edenlerdir. Onlar artık inanmazlar.

 

56.Bunlar, içlerinden antlaşma yaptığın kimselerdir ki, sonra her defasında ahidlerini bozarlar. Onlar sakınmazlar.. 

 

Kafir, ahdine sadık kalmayan, geri dönen, topluluğa sözleşme ile sorumluluk yüklenip onu yerine getirmemektir.  

           

57.Bundan dolayı, savaşta onları yakalarsan, öyle darmadağın et ki, onlarla arkalarından gelecek olanlar(ı caydır). Umulur ki ibret alırlar.

 

Sözleşme ile topluluğa karşı yükümlülüğe girenler ve sonrada bu ahitlerinden tek taraflı olarak dönenler, topluluğa verdikleri zarar sebebi ile yok edilirler.

 

58.Eğer bir kavmin ihanet edeceğinden kesin olarak korkarsan, sen de açık ve adil bir tutumla (onlarla olan anlaşma metnini ve diplomatik ilişkiyi) at. Gerçekten Allah, ihanet edenleri sevmez.

 

İhanet edip ahdine sadık kalmayacak topluluğun sorumluluklarının cezasını ve tazminini sor. Bırak karşı taraf kendini temize çıkarsın, münafıkları deşifre et, bırak sadakatlerini kendileri ispatlasınlar. Ona göre de muamele görsünler. Vaatlerine uyarlarmı diye kaygıyı bırak, kaygıyı onlar yüklensinler.  

 

59.İnkar edenler, kaçıp-kurtulduklarını sanmasınlar; gerçek şu ki, onlar (Bizi) aciz bırakamazlar.

 

60.Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.     

 

Güç biriktirin, fonlar oluşturun, fonlara yatırım yapanlara ganimetlerin paylarını verin ve infaklarını nemalandırın.

 

61.Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim göster ve Allah'a tevekkül et. Çünkü O, işitendir, bilendir.

 

62.Onlar, seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve mü'minlerle destekledi.

 

63. Ve onların kalplerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalplerini uzlaştıramazdın. Ama Allah, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

64.Ey Peygamber, sana ve seni izleyen mü'minlere Allah yeter.

           

65.Ey Peygamber, mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.

 

İmam müminleri seçim kampanyalarına teşvik etmeli, coşkulandırmalı, heyecanlarını güdülemeli. 20ye ikiyüz ve yüze bin oranları eşittir. Bunlar temsil oranlarıdır, temsil ile sorumluluk ilintilidir.

 

66.Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.

 

20/200 ve 100/1000 sistematiği 10 % seçim barajıdır. Bunun altı tufandır, çünkü yönetimden men edilmedir, meclisten ve tebliğden men edilmedir. 10 % üstü ise savaş ile kurmadır. 33,333 % se barışla kurmaktır. Fitnenin üst limiti 10 % alt limiti 0 %, savaşın alt limiti 10 % üst limiti 33,3333 %, barışın ise alt limiti 33,333 % üst limiti 100 %.

 

67.Hiçbir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

Bedirdeki savaş esirleri fayda karşılığı salıverildi.    Kurumsal olarak ıslah kurumu olmadığı için bu yükümlülük yoktur. Kesim zafer düzenin tam teşekküllü olarak kurulmasıdır. Esirlerde ganimetlerdendir.

 

68.Eğer Allah'ın geçmişte bir yazması (söz vermesi) olmasaydı, aldıklarınıza karşılık size gerçekten büyük bir azap dokunurdu.

 

69.Artık ganimet olarak elde ettiklerinizden helal ve temiz olarak yiyin ve Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

 

70.Ey peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

 

71.Eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar daha önce Allah'a da ihanet etmişlerdi; böylece O da, "bozguna uğramaları (için) sana imkan vermişti.' Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.     

 

72.Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.

 

Velayetin kurumsal yapısı: Milli Görüşe hicret edenler, orada barındıranlar, mallarını verenler, canlarıyla katılanlar velayet içindedirler. Milli Görüşte olmayanlar, milli görüşe gelinceye kadar velayette değildirler.

 

73.İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.

 

Kafirler birbirine velidirler. Onların velayet içinde olması nedeniyle fitne ve fesat dengelenmektedir. Velayet onlara hukuki bir sorumluluk yükler ve bozgunculuk yapmalarını frenler, teröre meyledemezler.

 

           

74. İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü'min olanlar bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.

 

Müminlerin kurumsal yapısı.

 

75.Bundan sonra iman edip hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler, işte onlar sizdendir. Akrabalar (mirasta) Allah'ın Kitabı’na göre, birbirlerine (mirasta) önceliklidir. Doğrusu Allah herşeyi bilendir.

 

Iman edip milli görüşe girenler, ve birlikte siyasi cihada girenler, sizdendir. Diğerleri sizin haricinizdedir. Mirasta akrabalık öncelikli.

           

 






Çok Yorumlanan Makaleler
Cengiz Demirci
Sam Adiyanı hakeme davet ediyorum
10.07.2012 13674 Okunma
34 Yorum 15.01.2013 10:44
Cengiz Demirci
İlk karzı hasen kooperatifi
3.01.2013 20971 Okunma
25 Yorum 06.02.2013 20:31
Cengiz Demirci
Süleyman Akdemir'in Erbakan Vakfına Teklifi
4.02.2015 16593 Okunma
21 Yorum 17.02.2015 09:32
Cengiz Demirci
Helal Gıda
7.06.2015 11946 Okunma
11 Yorum 15.06.2015 14:07
Cengiz Demirci
Emetün Mümine
15.11.2015 8632 Okunma
8 Yorum 21.11.2015 22:55
Cengiz Demirci
Sam'ın Hakem Davası
27.01.2016 10196 Okunma
5 Yorum 07.02.2016 11:43
Cengiz Demirci
Rahman - Mercan - Reyhan
17.10.2012 7187 Okunma
5 Yorum 18.10.2012 10:05
Cengiz Demirci
Kutadgu Bilig (Devlet Düzeni)
23.11.2014 8285 Okunma
4 Yorum 24.11.2014 10:31
Cengiz Demirci
Kul Düzeni ve Köle Düzeni
5.01.2013 7047 Okunma
3 Yorum 30.01.2013 09:33
Cengiz Demirci
Fatih Kanunnameleri
15.08.2015 7941 Okunma
3 Yorum 18.08.2015 12:15
Cengiz Demirci
Para kitabı veresiye satış bölümü
2.02.2013 6551 Okunma
2 Yorum 09.02.2013 23:04
Cengiz Demirci
İşletme hesap düzeni
20.04.2016 6634 Okunma
2 Yorum 22.04.2016 09:03
Cengiz Demirci
KARAGÜLLE VE AKDEMİRİN YENİ ANAYASA TEKLİFİNE ELE
4.11.2012 6490 Okunma
1 Yorum 04.11.2012 18:33
Cengiz Demirci
Girdiler Ortaklıkları
6.02.2014 7396 Okunma
1 Yorum 10.02.2014 20:44
Cengiz Demirci
Süpermarkete müşteri kredisi faiz ilişkisi
3.07.2014 6673 Okunma
1 Yorum 10.07.2014 17:32
Cengiz Demirci
Hakem Olayının Tümegelimle Kurandaki Döngüsü
30.08.2015 7735 Okunma
1 Yorum 30.08.2015 19:28
Cengiz Demirci
Fetih Sünneti
12.10.2012 6804 Okunma
1 Yorum 12.10.2012 11:18
Cengiz Demirci
Meyve ve Hurma ve Nar
13.10.2012 6719 Okunma
1 Yorum 14.10.2012 13:41
Cengiz Demirci
Samın namaz makalesine eleştiri
25.02.2012 6835 Okunma
1 Yorum 25.02.2012 09:55
Cengiz Demirci
Örtünme
23.03.2012 5762 Okunma
1 Yorum 23.03.2012 14:10
Cengiz Demirci
ruh ve evrim
3.05.2012 6234 Okunma
1 Yorum 03.05.2012 07:16
Cengiz Demirci
KURUCU YASA ÖNERİSİ
30.05.2012 5571 Okunma
1 Yorum 06.06.2012 18:28
Cengiz Demirci
Constitution of Humanity - Introduction 2
20.02.2010 4622 Okunma
1 Yorum 25.02.2010 11:15
Cengiz Demirci
Karagülle eleştiri: Tümdenvarım
31.01.2012 5661 Okunma
1 Yorum 02.02.2012 21:09
Cengiz Demirci
Karagülle eleştiri: Teşhisin gecikmesi israftır
6.02.2012 5854 Okunma
1 Yorum 07.02.2012 16:05
Cengiz Demirci
Bakara Model
28.10.2009 5654 Okunma
1 Yorum 03.11.2009 23:47
Cengiz Demirci
Tasavvuf - Arınma
21.02.2010 7703 Okunma
1 Yorum 01.03.2010 13:30
Cengiz Demirci
RÜYALAR
10.03.2010 4059 Okunma
Cengiz Demirci
Geçiş Fıkhı - Medeni Hukuk Düzeni
23.05.2010 4374 Okunma
Cengiz Demirci
Geçiş Fıkhı Genel
24.05.2010 4572 Okunma
Cengiz Demirci
Peygamberlik Mührü
14.06.2010 8485 Okunma
Cengiz Demirci
Hak ve Velayet Müessesesi
14.09.2010 4807 Okunma
Cengiz Demirci
Enfal Suresi
17.02.2011 4969 Okunma
Cengiz Demirci
Sebebi Nüzül
24.08.2011 5951 Okunma
Cengiz Demirci
Bakara - Kitap
2.11.2009 3971 Okunma
Cengiz Demirci
Bakara - Hilafet
8.11.2009 4955 Okunma
Cengiz Demirci
İsra ve Miraç
19.11.2009 6953 Okunma
Cengiz Demirci
Bakara - Silm Modeli
23.11.2009 5680 Okunma
Cengiz Demirci
Bakara kuranin beynidir
3.12.2009 3991 Okunma
Cengiz Demirci
Necm Suresi - Kelimeyi Tevhid Kiyasi
27.12.2009 13154 Okunma
Cengiz Demirci
Usul ve Ekoller
31.12.2009 12546 Okunma
Cengiz Demirci
Oruc Zekat Analojisi
31.12.2009 5462 Okunma
Cengiz Demirci
Money in the Just Order
2.01.2010 4052 Okunma
Cengiz Demirci
Constitution of Humanity - Whole text
19.02.2010 5282 Okunma
Cengiz Demirci
Karagüllle eleştiri: Hakkın Kaynakları
11.02.2012 4108 Okunma
Cengiz Demirci
Karagülle kritik: Hak - Batıl
4.02.2012 4563 Okunma
Cengiz Demirci
Constitution of Humanity - Public Duties
20.02.2010 3335 Okunma
Cengiz Demirci
Constitution of Humanity - Public Duties
20.02.2010 3261 Okunma
Cengiz Demirci
Constitution of Humanity - Public Duties
20.02.2010 3232 Okunma
Cengiz Demirci
Constituion of Humanity - General Services
20.02.2010 4034 Okunma
Cengiz Demirci
Sünnetin Fatihayı anayasalaştırması
8.07.2012 3456 Okunma
Cengiz Demirci
Zina - Mut`a - Nikah
27.07.2012 4795 Okunma
Cengiz Demirci
Ayakkabı üstüne mest
17.09.2012 4386 Okunma
Cengiz Demirci

6.09.2010 0 Okunma
Cengiz Demirci
Mecelle madde 1: Fıkhın tarifi
6.09.2015 9485 Okunma
Cengiz Demirci
Altın ve Gümüş para
6.11.2015 4645 Okunma
Cengiz Demirci
Para Vakıfları ve Faiz
8.11.2015 6776 Okunma
Cengiz Demirci
CEZA HUKUKUNDA CEZALARIN EŞDEĞER HALE GETİRİLMESİ
15.02.2016 4371 Okunma
Cengiz Demirci
Arapça - Türkçe Gelecek Zaman Mukayesesi
2.03.2016 7653 Okunma
Cengiz Demirci
Erbakan Vakfı - Şehzade Sancağı
1.03.2015 7077 Okunma
Cengiz Demirci
Mecelle ve İnsanlık Anayasası
15.08.2015 6034 Okunma
Cengiz Demirci

30.08.2010 9 Okunma
Cengiz Demirci
Kıyasa kıyas olur mu ?
22.06.2015 5670 Okunma
Cengiz Demirci
Milli Görüş Adil Ekonomik Düzeni: Temel Esaslar
22.11.2012 9376 Okunma
Cengiz Demirci
Müçtehit YETİŞME Merkezi
16.12.2012 5114 Okunma
Cengiz Demirci
Mümini hataen öldürmek
2.01.2013 4292 Okunma
Cengiz Demirci
ilk selem
3.01.2013 6055 Okunma
Cengiz Demirci
Hakem Olayının Tümegelimle kurgusu
18.01.2015 6013 Okunma
Cengiz Demirci
Bağımsız Adaylık
3.02.2015 3958 Okunma
Cengiz Demirci
Bağımsız Adaylık
3.02.2015 5974 Okunma
Cengiz Demirci
İstikbali Pazarın Kuruluşu
8.02.2013 5361 Okunma
Cengiz Demirci
Mal Parası
11.02.2013 6183 Okunma
Cengiz Demirci
İşletme imamı
2.06.2013 4481 Okunma
Cengiz Demirci
Adil Düzen Aşireti
7.07.2013 5735 Okunma
Cengiz Demirci
Vitesli ekonomi
14.12.2013 4250 Okunma
Cengiz Demirci
Başkanın sürme yetkisi
29.12.2013 5851 Okunma
Cengiz Demirci
Çoklu Ceza Hukuku
17.09.2016 11424 Okunma
Cengiz Demirci
Ceza Hukukunda Cinsel Suçlar
23.09.2016 6745 Okunma
Cengiz Demirci
Ceza Hukuku Maddi ve Mali Suçlar
27.09.2016 4413 Okunma
Cengiz Demirci
Ceza Hukukunda Cinayet Suçları
22.10.2016 3623 Okunma
Cengiz Demirci
"İnsanın maymundan türeme imkanı yoktur"
25.03.2017 4226 Okunma
Cengiz Demirci
Adil Düzen gümüş motorla başlar
13.04.2017 3767 Okunma
Cengiz Demirci
Milli Tarım Politikası
2.05.2017 5657 Okunma
Cengiz Demirci
Siyasi Cihat Namazı'nın Fıhkı
9.05.2017 5578 Okunma
Cengiz Demirci
İnsanlık Anayasası değil Ümmül Kitab
19.06.2017 9743 Okunma