Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları
29.07.2015
13890 Okunma, 4 Yorum

 

Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları

 

HARUN ÖZDEMİR İKİ HAFTADAN BERİ İSLAM-CILIK İLE İLGİLİ YAZILAR YAZIYOR… ŞİMDİYE KADAR 6 YAZI YAZDI… YAZMAYA DEVAM EDİYOR…

İLK YAZILARINI YAZMAYA BAŞLADIĞINDA BENİ HABERDAR ETTİ; TAMAMI BİTTİĞİNDE DEĞERLENDİRMEYİ DÜŞÜNEBİLECEĞİMİ SÖYLEYİP YAZDIM…

KENDİSİNE www.akevler.org SİTEMİZDE TEKRAR YAZMASI GEREKTİĞİNİ VE BU YAZILARLA BAŞLAYABİLECEĞİNİ SÖYLEDİM / YAZDIM AMA HÂLÂ BAŞLAMADI!..

SİZİ İLK 6 YAZI İLE BAŞ BAŞA BIRAKIYORUM…

SELAM VE DUA İLE…

REŞAD

 

 Harun ÖZDEMİR

  

İslamcılık ne değildir?

16 Temmuz 2015 Perşembe

 

Ne değildir”le başlarsak;


*İslamcılık, Müslümanlık değildir; ama Müslümanlığın dışında da değildir. Bir Müslüman, İslamcı olmak zorunda değildir.


*İslamcılık, ilmi bir ekol değildir; ama ilimsiz savunulabilecek bir görüş de değildir. Müslüman bilim adamı, İlahiyat dışındaki araştırma konularında Kur’an’ı kaynaklardan biri olarak gösteriyorsa bu kişinin iddiası ne olursa olsun gerçekte İslamcıdır.


*İslamcı, düşündüğünü kitap, dergi ve gazete aracılığıyla yazıya dökmedikçe kâmil bir İslamcı sayılmaz.


*İslamcılık, günah işlememek için çok çaba göstermek değildir. İslamcının ibadet ve ahlakında, helal ve haramlarında eksiği olabilir ama siyasal mücadelenin dışında olamaz! 


*İslamcılık; varlığını klasik İslam kaynaklarına ve Batının yükselen değerleri arasında yer alan 
laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlükler, adalet gibi yeni siyasal kavramları olumlamasına borçludur.


*İslamcılar, Batıda geliştirilen fen bilimleri ve mühendislik ürünü teknolojileri reddedemez.


*İslamcıların Batıya alternatif bir ekonomik modeli yoktur.


*Herhangi bir medreseli, klasik ilimlerde ne kadar iyi olursa olsun, modern sorunlara ilişkin pozitif bir gündemi yoksa bu kişi örnek bir Müslüman olabilir ama İslamcı değildir.


*Bir tarikat şeyhi de modern konulara ilişkin olumlayıcı bir tavrı yoksa o da İslamcı değildir.


*Müslümanların modern gündemi olmayan muhalefetleri de İslamcı değildir… 

 

Bunlar İslamcılığın olmazsa olmazlarıdır.

 

İslamcılığın ne olduğuna gelince;


*İslamcılık; kurulu düzene karşı yürütülen siyasal bir muhalefettir.


*Batılı kavramları ve İslam’dan vazgeçilmezi konu edinir.


*Sıradan Müslümanın yaşam pratiklerini sarsabilecek bir muhalefet yapabilir ama yeni bir hayat ve yeni bir düzen inşa edemez.


*Tepkisel bir harekettir.


*İbadeti ve ahlakı konu edinir ama pratiklerinde zaaf gösterebilir. Bunu dert de edinmez.


*Mason ve gizli servis üyesi olabilir. İçlerinde bol miktarda ajan ve provokatör barındırabilir.


*Yazıları ve konuşmalarıyla aksiyon halindedir.


*Pratik hayatta bir değer yaratamadığı için de Batı tarafından himaye edilir.


*Batının fen bilimlerini ve teknolojisini vazgeçilmez görür.


*İçlerinde çok azı romantiktir.


*İktidara gelmeleri çok zordur; geldiklerinde de kamu bütçesini ganimet gibi yağmalarken zorlanmaz.


*Halkı uyarır ama halka hesap vermez.


*Allah’ı nasıl ikna edeceğini de iyi bilir!

 

İslamcılığın 1865’ten bugüne 150 yıllık bir geçmişi var. Geride bıraktıklarını yukarıda bir bir özetlemeye çalıştık.


Olumsuz yönleri fazla olan bir İslamcı tanımlaması yaparak bazılarını üzmüş olabiliriz.


Ama gerçek bu! 


Örneğin, İslamcıların rahatlıkla Mason ve gizli servis üyesi olabileceklerini belirttim. Bu tespitim tepki görebilir.


Oysa yazdıklarım içerisinde hepsi yanlış olsa bile bu tespitim gerçektir. Abdülaziz’in muhalifleri gibi II. Abdülhamid’in İslamcı muhalifleri de tıpkı Batıcı ve Milliyetçi muhalifleri gibi hem Mason hem İttihad ve Terakkici hem de Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir. İlk dönem İslamcılardan başlayıp son dönem İslamcılarından 
Mehmet Akif ve Bediüzzaman’a, Eşref Edib’e kadar hepsi hem Mason, hem İttihatçı hem de Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir.


Kim ki, İttihad ve Terakki Cemiyetine üye olmak için Mason Locası’na gidip üyelik yemini etmiştir, o da bal gibi Masondur. Cami dururken Locaya giden adama bizim kitabımızda Mason denir.

Belki de, dönemin İslamcılarının gözünde masonluk kötü bir şey değildi.


Masonluğu abartan bizim gibi zavallılardır!

 

***

 

 

  Harun ÖZDEMİR

  

Tek parti yıllarında İslamcılar

19 Temmuz 2015 Pazar

 

1923’ten 46’ya kadar geçen süreyi İslamcılar basın faaliyetlerini tatil ederek nekahette geçirdiler. Bu dönemde Osmanlı bakiyesi çoğu İslamcı, Hakk’ın rahmetine kavuştu. Az bir kısmı 1946 sonrasını, 1960’ı hatta 1970’i gördü. Bulardan hiçbiri Osmanlı döneminde savunduğu laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi kavramları Cumhuriyet döneminde inkar etmedi.


Cumhuriyet’ten şikâyetçi olanlar vardı ama reddeden yoktu. Çünkü Cumhuriyet ile umut edilen özgürlük, refah, huzur, adalet…’in gerçekleşmediğini düşünüyorlardı.


Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet dönemi basını da devletin desteğiyle yayın yapabiliyordu! 1923’ten 46’ya kadar herhangi bir İslamcının Batılı kavramları savunması için bir gazete ve dergi çıkarmasına imkân verilmedi. Dolayısıyla İslamcılar, Osmanlı’ya kabul ettirdikleri ve Cumhuriyet’e taşıdıkları çağdaş kavramları tartışma imkânı bulamadılar. 10 yılda yaratılan yeni gençlik sanıyordu ki, söz konusu kavramlar, bu topluma Cumhuriyetle girmişti.


İslamcıların matbuattan dışlanmasının nedeni çok basitti:

Osmanlı’da yeni ve eski bir arada var iken; Cumhuriyet, Osmanlı’nın eskilerini tasfiye etmiş, yenileri ile yola devam etmişti. Osmanlı’nın yenileri Cumhuriyet döneminde sanki ilk kez gündeme geliyormuş gibi takdim ediliyordu. Oysa Osmanlı’nın eskileri gibi yenileri de fetva müessesesinin onayı ile ve her ikisi bir arada var olabiliyordu. Fakat Cumhuriyet iradesi yeni devleti kuran kavramların İslam’la ilgisini tartışmaya yanaşmadığı gibi desteğinden de yararlanmak istemedi. En güçlü gerekçesi de yeni dönemde “din istismarı”na imkan tanınmayacağıydı. İcraatlar tamamen İslami bile olsa dini olduğuna dair hiçbir iddiada bulunulmayacaktı. Yapılanlar aklın, ilmin ve medeniyetin icabı olarak halka takdim edilecekti.


***


İslamcılar görüşlerini Osmanlı’da medrese ve cami kürsülerinde değil; basın aracılığıyla topluma duyurulmuşlardı. Bu imkânı tek parti döneminde bulamadılar.


İslamcılık Osmanlı’yı yıkan fikir akımlarının en etkililerinden biri ve Cumhuriyeti inşa eden en güçlü sivil toplum faaliyetiydi. Cumhuriyet de İslamcıların savunduğu kavramlarla kuruldu. TBMM’de milletvekili yapıldılar ama basın faaliyetlerinin dışında tutuldular. 


1865’te ilk dönem İslamcılarının dergi ve gazetelerde savundukları kavramlar, kısa süre sonra Batıcı ve Türkçü yazarlar tarafından da savunuldu.


Cumhuriyete gelindiğinde Türkçülerin ve Batıcıların İslamcılar kadar halk arasında etkileri yoktu. Tek parti döneminde İslamcılar basından uzaklaştırılınca Cumhuriyet’in çağdaş kavramlarını “
İslamsız Batıcı”, yer yer de “İslamsız Türkçü”ler savundu.


Tek parti dönemini kapatmadan son olarak şunu da belirtmekte yarar var:


İslamcılar gazete ve dergi çıkaramadılar ama Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır meal ve tefsirini, Mehmet Akif Ersoy bitiremediği mealini, Hasan Basri Çantay 3 ciltlik tefsirimsi mealini, Mehmet Vehbi Efendi 14 ciltlik tefsirini, İzmirli İsmail Hakkı ve Ömer Rıza Doğrul meallerini, Babanzâde Ahmed Naim ve Kamil Miras Buharî hadis çeviri ve yorumlarını tek parti döneminde yazdılar. Ünlü İslamcılar eserlerinden dolayı herhangi bir baskı görmediler. Mehmet Akif Ersoy, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Babanzâde Ahmed Naim ve Kamil Miras ise Kuran ve Hadis çalışmalarını TBMM kararları ve bütçe desteği ile yaptılar.


Osmanlı Devleti’nin yeterli ölçüde Batılılaşamamasına tepki olarak doğan ve siyasal muhalefete dönüşen İslamcılık, aynı muhalif tavrını tek parti döneminde sürdüremediğini belirtmiştik. Unutmayalım ki, devlet tüm desteğini İslamsız Batıcılara ve İslamsız Türkçülere verirken bu aydınların da muhalefet yapmasına izin vermedi.

 

***

 

 

  Harun ÖZDEMİR

  

Necip Fazıl İslamcılığı

21 Temmuz 2015 Salı

 

İslamcılar; yazıları, vaazları, maddi ve manevi varlıklarıyla Cumhuriyeti kuran iradenin yanında yer aldı. Yılgın halkın ve askerin maneviyatını yükseltici her türlü propagandayı elden geldiğince yaptılar. Abdülhamit düşmanlığı ve İttihatçı - Mason dostluğu İslamcılarda derin bir pişmanlık duygusu yaratmıştı. Milli Mücadeleye verdikleri koşulsuz destekte bu pişmanlığın payı büyüktü.


Mustafa Kemal Paşa, hayallerindeki lider değildi ama Enver, Talat ve Cemal paşalardan çok daha iyi olduğunu biliyorlardı.


İzmir İktisat Kongresi günlerinde değişen strateji, İslamcıları hızla geri plana itti. Yeni stratejide, İslamcıların modern kavramlar ve araçlarla Cumhuriyet’i savunmasına yer yoktu. “
Yeni icraatlar, İslam’a uygun da olsa İslam’ın gereği olarak değil; halka aklın, ilmin ve medeniyetin icabı olarak takdim edilecekti”.


Bunun bir benzeri Avrupa’da daha önce yaşanmıştı:


Burjuvazi, zekâsına güvendiği gençleri “
Bu konuları tekrar ama İsa’sız düşünerek yeniden yaz!” diyerek destekleyerek kısa sürede Avrupa’da, her konuyu yepyeni yöntem ve görüşlerle açıklayan düşünürler, filozoflar ve entelektüeller yetiştirmişti.


Benzer bir zihin durulması bizde de olsun diye 1924’te başlatılan süreç, 1945’e gelindiğinde İslamcılık adına ortaya vahim bir tablo çıkardı:


İslamcıların 1865’te başlattıkları 
laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi çağdaş kavramların yaklaşık 60 yıllık İslam’la açıklanabilir pozitif ilişkisi, Cumhuriyetin ilk 20 yılında unutulur noktaya gelmişti.


Cumhuriyetin ilk 20 yılında çağdaş kavramlar konusundaki ısrarlarını ve temsilcilerini yitiren İslamcılık gibi -anti parantez ifade edelim- Türkçülük, Batıcılık ve Sosyalistlik de benzeri bir ters yüz oluşu yaşamıştı. İdeolojiler tanınmaz haldeydi. Çünkü Osmanlı’nın fikri zenginliği içinde gelişmiş bu akımlar, geride hatırı sayılır bir literatür ve gündem de bırakmışlardı. Batıyı yakından izleyen ciddi insanlar gitmiş, onların yerini bohem, hayalperest, analitik bir cümlesi dahi olmayan, sığ, ama bir o kadar gürültücü ve mugalâtacı 
Necip Fazıl, Nihal Atsız, Nazım Hikmet ve Cevat Rıfat Atılhan… gibi kişiler almıştı.


Yeni dönemin kahramanları, doğal mıydı yoksa devlet destekli miydi sorusuna benim vereceğim yanıt çok nettir: Fikir tarihimizin hiçbir dönemi bu kadar sığ, sahte, goygoycu ve devletçi değildi.


Bu kahramanları günümüze kadar ilham kaynağı yapan neden de kavga, küfür, hakaret ve çatışmacı mugalataların gençlik arasında “
ilim ve tefekkür”den daha değerli görülmesidir. 


1942 sonbaharından sonra Türkiye’de başlayan yeni dönem, demokrasiye geçişle toplumun bütün kesimlerine büyük fırsatlar sundu. Ne yazık ki, İslamcılık tarihinin en avantajlı fırsatını 
Necip Fazıl’ın başını çektiği Büyük Doğu ile her şeyi berbat etti.


Necip Fazıl
’ın İslamî bir eğitimi yoktu ve İslamî hayata ilişkin alışkanlıklar da edinmemişti. Öğrenmeye karar verdiği felsefeyi başlamadan bırakmıştı. Kısa süren bankacılığı, onun ciddi işlere ne kadar yatkın olduğunu gösteriyordu.  Kulaktan dolma İslam ve yakın tarih bilgisini hayalinde yarattığı bir mefkûreye kavga ve polemik malzemesi yaptı. En iyi yaptığı iş, bunalım şiirleri yazmaktı. Onu asıl popüler yapan ise polemik dolu yazıları ve kırbaç gibi kullandığı mefkuresiydi.


Namık Kemal
’den Necip Fazıl’a kadar İslamcıların hepsi muhalifti. Ama böyle bir cahil ilk kez Müslümanlar önüne düşüyordu.


Necip Fazıl devletçi miydi?!


Elbette devletçiydi! Kumar paraları bile devlettendi!


Mason muydu?! Değildi; ama Mason arkadaşlarıyla sabahlara kadar kumar oynardı!


Gizli servislere üye miydi?!


Cevat Rıfat
 en iyi arkadaşlarından biriydi. Müslümanları beş para etmez gündemlerle bugünlere kadar zehirleyecek kadar gizli servislerin çıkarlarına uygun davrandı! Bir nevi, fareli köyün kavalcısıydı!


Necip Fazıl hain miydi?!


Asla! Ama İslam konusunda tedavi edilemez boyutlarda cahildi!


Özetlersek;


İslamcılığın olmazsa olmazı olan “
laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi çağdaş kavramlar gitmiş, onun yerini Büyük Doğusayesinde Necip Fazıl’ın cehalet eseri polemikleri ve Cevat Rıfat Atılhan’ın Yahudi, Mason ve İsrail düşmanlığı almıştı. 
 

Not: Sevgili okuyucu, öyle vahşetler yaşanıyor ki, inanın insanda lanetleme gücü bile bırakmıyor: Suruç’ta ve dünyanın her karış toprağında yaşanan her türlü terörü lanetliyorum!

 

***

 

 

  Harun ÖZDEMİR

  

Hilal Dergisi İslâmcılığı

23 Temmuz 2015 Perşembe

 

Büyük Doğu felaketine 1958’den sonra Hilal Dergisi faciası eklendi. Bin üç yüz yıllık İslâmî bilimleri ve deneyimleri kenara itip Müslüman gençleri kendi peşlerine takanlar, insanları nereye varacağı belirsiz yollara sevk ettiler.

Geleneksel ve modern İslâm, tartışmalı konularıyla 1924’e kadar gelmişti. İslâmcı birikim fena sayılmazdı. Geleneksel olan ile modern kavramlar bir şekilde içselleştirilmeye çalışılmıştı. Kuşaklar arasında az çok bilgi akışı da vardı. 1943’e gelindiğinde kuşaklar arasındaki bilgi akışı 20, 1958 gelindiğinde de 35 yıllık bir kesintiye uğramıştı. Geçen bu süre, milletin cehalet bataklığında boğulmasına ziyadesiyle yetmişti.

Yeni kuşaklar geleneksel kaynakları merak etmediği gibi Latin hurufatıyla yazılmış çok değerli meal, tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarını da okumuyordu.

1958’e gelindiğinde geleneksel İslâm’dan koparılmış Müslüman gençlik, Salih ÖzcanHilal Dergisi ve yayınlarıyla tanıştı. Dünya sistemi Birinci Dünya Savaşı’nda İslâm dünyasına son darbeyi vururken Müslüman sorununu, dünya çapında temelden nasıl çözeceğinin planlarını da yapmıştı.

Bin üç yüz yıllık İslâmî ilimler birikimi ve Müslüman önderler unutturulmuş; bunların yerine kaynaklarından habersiz, Marksist muhalefet yöntemini kullanan birçok yazar yetişmişti. Hepsi birbirinden kavgacıydı. Aralarında ilimle meşgul olanlar vardı ama onlar da gençliğin umurunda değildi. Öyle bir döneme girilmişti ki, hapis hayatı olmayanın ve idam edilmeyenin değeri neredeyse yok gibiydi. 

Hilal Yayınlarının yayımladığı tercüme kitaplar sömürgelerde, iç savaş ortamında ve Ortadoğu’nun baskıcı rejimlerinde yazılmıştı. Osmanlı İslâmcılarının sahiplendiği ve İslâm klasikleriyle açıklamaya çalıştıkları laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi kavramlar, Ortadoğu ve Hint Yarımadası yazarları için istisnasız kâfirlikti.

Tercüme yayınlar cahilleştirilmiş Türkiye Müslümanlarına okutturulup, iflahı mümkün olmayan bir yola sevk ettirildi ki, çok az kişi kendisini bu faciadan koruyabildi. Daha açık söylemek gerekirse, İslâm dünyasında yetişmekte olan genç Müslümanlar, yeni yazarlar sayesinde taa o günlerde bir gün yolları Hizbullah, Taliban, el-Kaide, IŞİD… e düşecek şekilde eğitilmekteydiler ama bunu öngörecek kimse yoktu.  

İslâmi ilimler metodolojisinden kopuk Marksist mücadele yöntemini benimseyen Seyyid Kutub gibi yazarların ciltler dolusu tefsiri ve kitapları, Hilal Yayınları sayesinde Müslüman gençlik tarafından zihinlerine ve yüreklerine enjekte edildi. Müslüman bir “kurmay subay”ın ancak okuyabileceği, her cümlesi edebiyat kadar öfke de kokan bu kitapları, vatandaşın imanını sağlamlaştırmak için damardan tüketmesi telafisi mümkün olmayan sorunlar yarattı.

Klasik kaynakların yanında 1865-1923 arası yapılan yayınlar ve Cumhuriyet döneminde yazılıp Latin hurufatıyla yayınlanan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın meal ve tefsiri,Hasan Basri Çantay’ın tefsirimsi meali, Mehmet Vehbi Efendi’nin 14 ciltlik tefsiri, İzmirli İsmail Hakkı ve Ömer Rıza Doğrul’un mealleri, Babanzâde Ahmed Naim ve Kamil Miras’ın Buharî hadis çeviri ve yorumları, en az bunlar kadar Ömer Nasuhi Bilmen’in Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu… gibi ilmî değeri olan kitaplar ne yazık ki, Müslüman gençlerin başucu kitapları olamadı.

Fakat Suudi Arabistan’ın finanse ettiği ve Salih Özcan’ın istikametini yitirmiş Müslümanlara reva gördüğü “Tercüme İslâm”, tek kelimeyle felaket oldu. Salih Özcan’ın açtığı tercüme yayın çığırı, Müslüman zekâsını, ahlâkını, üretkenliğini ve inceliğini adeta dumura uğrattı. Seyyid Kutub’tan Mevdudî’ye, Meryem Cemile’den Said Havva’ya,Ramazan el-Butî’den Muhammed Kutub’a ve Kardavî’ye kadar daha nicelerini “İslâmî hakikatler” diye halkın öğrenme açlığına servis edenler, bu yayın faaliyetlerini çok net söylemek gerekirse MİT az gelir; Suudi Arabistan finansmanı ve CIAMI5 ve MOSADyönlendirmesiyle yaptılar.

Tarihte özgün bir medeniyet inşa etmiş Müslümanlar; bugün bilimden, ticaretten, teknoloji üretiminden, güzel sanatlardan, edebiyattan, yaratıcı faaliyetlerde, kentleşmeden habersiz, Batının yükselen değerlerinden nefret eden bir kin ve öfkeyle yaşamaktalar. Osmanlı İslâmcılarının revize ederek içselleştirdiği laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi kavramlarla savaşanlar, hangi despot rejimin vatandaşı olduklarının farkında oldular mı, bunu araştıran da çıkmadı!  

Her devlet kendi aydınını, alimini ve gündemini çıkarları doğrultusunda yetiştirir. Buna hizmet edecek her fikirden insan bulmakta zorlanmaz. Bu kadar akıl, mantık ve İslâm dışı kitapları yazanların büyük çoğunluğu zaten despot rejimlerin ya Prof. ları ya da resmi din görevlileriydi. Bazılarının ise sadece petrol veya finans şirketlerine danışmanlık yapmaları sonucu değiştirmedi.

İslâm sadece Türkiye’de değil; bütün dünyada Mümin yetiştiremez noktaya geldi, burada demirledi. Güven veren Mümin kalmadı.

Şu soruyu sormak gerek:

Müslümanı doğruyu söylemekten imtina eder duruma getiren sebep nedir?

Dört milyonluk İzmir’de güneş kadar açık bir gerçek, hak ve hukuk için tek cümle kuracak bir Müslümanın bulunamaması neye alamettir, Ey Laikler!

Kimse gerçeği söylemeyecek mi?

 

***

 

 

Harun ÖZDEMİR

  

12 Mart 1971 sonrası İslamcılık

25 Temmuz 2015 Cumartesi

 

1970’lere gelindiğinde matbuatta boy gösterenler arasındaNurettin Topçu ve Sezai Karakoç’u ayrı tutarsak, yazarlar arasında Necip Fazıl gibilerin sayısında hızlı bir artış oldu. Ancak, bir süre sonra Necip Fazıl ve Mehmet Şevket Eygi gibi yazarlar da artık Genç Müslümanları tatmin edemez oldu. Gizli servisler boş duracak değildi ya, destek devam ediyordu. 1973 koşullarına gelindiğinde “Tercüme İslâm” kuşağı yerli ürünlerini bir bir vermeye başlamıştı.

 

Gizli servislerin ajandasında tercüme İslam kuşağını sokak çatışmalarına yok etmek olsaydı, sizi temin ederim, en büyük zayiatı nev zuhur İslamcılar verirdi. O günlerde matbuatta, bu gelişmeleri doğru yorumlayabilecek ne bir göz ne de bir zekâ vardı. Yine hakkını yememek lazım, geniş bir alanda saygı gören Sezai Karakoç gibi yazarlar Müslüman gençliği uyandıramadıysa da, ki buna yetecek bir gücü de yoktu, yeni yetmelere pirim de vermedi.

 

*** 

 

Sıkılıkla tekrarladığım İslamcılığın ortaya çıktığı ilk dönemde “olmazsa olmaz” kabilinden “olumlanan” çağdaş kavramlar dizisi vardı: Laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlükler, adalet… gibi. Tercüme İslâm kitaplarında en ağır küfürlükle itham edilen bu kavramlar, yerli İslâmcıların yazılarında da aynı şekilde “kâfirlik”le itham ediliyordu. 

 

Necmeddin Erbakan, MNP ve MSP ile legal parti faaliyetini demokratik rejimin kurallarına göre yürütürken, tabanda karşılaştığı en ciddi sorun, çağdaş kavramlara savaş açan tercüme İslâm kitapları ve o kitaplardan beslenen DüşünceŞûraTevhîd gibi dergilerin provakatif yazılarıydı. Türkiye’de siyasal kriz sağ - sol ekseninde derinleşirken İran Devrimi’nin etkisiyle İslamcılık, yepyeni bir evreye girdi.

 

Bu noktada okuyucunun affına sığınarak sınırları zorlayan bir tespitte daha bulunmak istiyorum: Klasik İslâm kaynaklarından habersiz, hal böyle olunca da, “usul ilimleri”nin ismini bile telaffuz edemeyen yeni kuşak yazarların tek sermayesi “çağdaş kavramları reddetmek” ve “tercüme İslâm’dan beslenmek”ti. Asıl söylemek istediğim ve okuyucunun affına sığındığım konu bu değildi. Bu ön tespitten sonra soruları sıralayabiliriz, sanırım:

 

* Bir iki makaleden sonra üstatlığa terfi eden yazarların makalelerini ve kitaplarını kim yazıyordu?

* Bir yerlerde yazılan kitaplar, kim adına ve neden yayınlanıyordu?

* Bir kişinin 10 kişi adına köşe yazısı yazdığı doğru muydu?

 

Soruları çoğaltalım:

* Tercüme kitaplar, aslına uygun muydu yoksa amaçlara uydurularak mı tercüme ediliyordu?

* Reddül Muhtar ve Hidâye’yi bile aslına uygun tercüme etmeyen yayıncılar, daha kötüsünü siyasal içerikli kitaplarda yaparak okuyucuya nasıl bir mesaj veriyorlardı?

* İran kaynaklı kitaplara ne kadar ekleme ve çıkarma yapılmıştı, bunlar araştırıldı mı? 

 

Hala bir kişi, farklı gazetelerde, on kişi adına köşe yazısı yazıyorsa ve çeviri kitaplarda tahrifat devam ediyorsa lütfen yazdıklarıma dikkate alın!

 

***

 

1970’li yıllar kapanmak üzereydi. Türkiye gündemi sağ – sol çatışmasıyla sarsılırken, ülkeyi kurtarmaya hazırlanan Genç Müslümanlarsa hem yoğun çatışmalardan etkileniyordu hem de bilgi açlığını Ortadoğu, Hint Yarımadası ve İran kökenli tercüme yayınlarla gidermeye çalışıyordu.

 

Özetlersek;

 

İslamcılık 12 Eylül 1980’e gelinceye kadar Necip Fazıl, Salih Özcan, Mehmet Şevket Eygi’nin yoğun etkisi, Büyük Doğu, Hilal Dergisi ve Yayınları, Bugün Gazetesi… Yeni yetmelerden Düşünce, Şûra ve Tevhîd gibi dergilerin neşrettiği fikirlerle beslenerek bir Cuma sabahı tank sesiyle uyandılar ki, bu da sürpriz değildi!

 

Bu süreçte özel olarak konu edinmediğimiz Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Tayyip Okiç, Fazlurrahman, Muhammed Hamidullah, Hayreddin Karaman, Necmeddin Erbakan ve 1966’dan 2015 yılına kadar şaşırtıcı fikirlerin adamı Süleyman Karagülle ve Süleyman Akdemir’i ayrıca ele almanın uygun olacağını düşünüyorum.

 

Yazılarında açıkça “laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlükler, adalet…” gibi çağdaş kavramları “olumsuzlayan” her kim ise, Ali Bulaç ve İsmet Özel gibi yazarlar dahil kalanını, izniniz olursa  Tercüme İslâm’ın etkisindeki İslamcılar arasında ele almayı düşünüyorum.

 

***

 

 

Harun ÖZDEMİR

  

Tercüme ve Devrim günlerinde İslamcılar

27 Temmuz 2015 Pazartesi

 

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile bütün siyasî ve ideolojik faaliyetler tatildeydi. Fakat Genç Müslümanlara lojistik yapan odaklar, Müslümanı başıboş bırakacak değildi! Gerekli yerlerde Müslümana reva yeni stratejik değerlendirmeler yapılmış, kitap ve dergi yayınının artarak devamına kara verilmişti. 

Bir yandan Ortadoğu ve giderek etkisini artıran İran kaynaklı yayınlar, diğer yandan geleneksel İslâm’ı temsil eden tarikat ve cemaatlerde, T.C. tarihi boyunca görülmemiş bir hareketlenme ve canlanma vardı. Adeta Müslümanlığın ikiye ayrılması teşvik ediliyordu. Her iki kesimi temsil eden cemaatlerin, tarikatların ve daha nice üstat, ağabey, radikal… grubun dergileri hızla tiraj yapıp, çok geçmeden düşüşe geçerek kapanıyordu. Derken yenileri devreye alınıyordu. Tirajların yükseliş ve düşüş seyri çok hızlıydı.

İddialı ve ithamlı sorulara devam edersek;

- Bu dergilerin üstat yazarlarına ne oldu, bugünlerde ne yapmaktalar?

- Bir kişinin on kişi adına yazı yazdığı dergilerden geriye ne kaldı? Ben inanmasam da, bir kişinin farklı görüşlerde ve isimler altında iki - üç dergi çıkardığı bile söyleniyordu!

- Anadolu’nun ücra köşelerine kadar yayılan İslâmî kitapçılar, sattıkları kitaplardan ve dergilerden kaçının parasını yayıncıya geri ödüyordu, bu konuda bir araştırma yapıldı mı?


***


Bütün yerli, yabancı siyasal İslâmî yayınların “
istisnasız” ortak noktası; laiklik, demokrasigibi çağdaş kavramların “kâfirlik” olduğuydu. Bu kadar net bir ittifakı aile içinde bile sağlamak mümkün değilken, çok parçalı Müslümanlar arasında, bu konularda görüş birliği nasıl sağlanıyordu, anlamak zordu! Sanki “anlaşmazlıklar” da “ittifaklar” da bir merkezin emir – komutasıyla sağlanmaktaydı!


İslâmî camiada din-i mübin-i İslâm’a hizmet “
ancak tunç kanunu” kurallarına göre yapılabiliyordu! Birbirinin cenazesinde bile buluşamayan Müslümanlar, her konuda ihtilaf halindeyken,  Kur’an ve Sünnet konusunda bile anlaşamazlarken, söz konusu çağdaş kavramlar olunca parça parça olmuş İslâmî camia “tek yumruk!” oluyordu.


Bu satırları gözden kaçıranlar “
Hizbullah, Taliban, el-Kaide, IŞİD vb. örgütler nasıl ortaya çıkıyor” sorusuna sağlıklı yanıt bulamazlar.


Seyyid Kutub’un “
Fî Zilâl-i Kur’an” tefsiri ve özellikle “Yoldaki İşaretler”i, Mevdudî’nin özellikle “Dört Terim”i, Ali Şeriati’nin “İslam Sosyoloji” ile başlayan ama bir türlü bitmek bilmeyen kitapları ve daha nice Ayetullahın İslam’dan çok Batı felsefesine kafa yorduklarını gösteren kitapları… okuyucuyu dinden ve zıvanadan çıkarıp kolayca “Osman’ı ve Ali’yi katleden” Haricîlerden biri yapabiliyordu.


İmam Hatip, Kur’an Kursu, Diyanet, İlahiyat Fakülteleri, doktor, doçent ve prof kariyerlilerinin sayısı her geçen gün artıyordu ama sözünü halka dinletebilen yoktu. Çünkü sözünü dinletmesi gerekenler devletin memurları, sivil toplumda yer edinmiş şeyh, ağabey, üstat ve cemaatlerin sözünü dinler halen gelmişti.


***


Afganistan’da SSCB işgaline karşı İslamcı bir direniş yapılıyordu. Bunun Genç Müslümanları etkileyen yönü, direnişin heyecan verici haberleriydi. Çok geçmeden Müslüman gruplar arasında da görülen ve giderek derinleşen çatışmanın, “
uyuşturucu ticareti” olduğu ise çok sonraları anlaşılacaktı.


***  


1979’da İran’da dünyaya parmak ısırtan bir devrim yaşanmıştı. Müslüman Gençliğin yelkenlerini dolduran rüzgar 1987’ye kadar İran’dan esecekti.


Bir daha çağdaş kavramları “
olumlayan” birikimlerine geri dönemeyecek olan İslâmcılık, her hafta gündeme getirilen bir birinden tuhaf sorular ve yanıtlarla, Müslüman tanınmaz hale getirilmişti.

En çok okunan İranlı yazar Ali Şeriati’ydi. Şeriati; yaşamının önemli kısmında Marksist felsefe ve metodolojinin etkisinde kalmış, sonra da mücadele yöntemi olarak aralarında büyük yakınlık olan Şia İslâm’ına geri dönmüştü.


Marksist metodolojiyi ve pratiği bir cümle(!) ile özetlemek gerekirse “
Sınıfını seç, mücadeleni yap!” diyebiliriz. Şia; zaten “taraf” demekti. Geriye; mantıklı - mantıksız, gücün yeter veya yetmez, sonunu düşünmeden ölmek kalıyordu ki, o da “Hz. Hüseyin gibi öl” demekti. 


Ayetullahlar Marksist değildi ama Marksizm ve Batı felsefesi üzerine kariyer yapmayan yok gibiydi. Okudukları Marksizm, Ayetullahların inancını bozmamıştı ama Şah Rejimi’ne karşı yürüttükleri mücadelenin metodunu fazlasıyla etkilemişti.


İran rejiminden asıl etkilenmesi gereken Türkiye’nin Alevî Müslümanları idi ama o yıllarda Alevîler solun yoğun dumanı altında Alevî olduklarının farkında bile değillerdi!


Türk solu; İran Devrimi’ni izliyordu ve sonucun diyalektik materyalizmin mekaniği gereği kaçınılmaz bir şekilde Marksist TUDEH’ten yana tecelli edeceğini bekliyordu. Fakat tecelli Türk solu gibi dünya solunu da şaşırtmıştı. Devrim Ayetullahların kontrolüne girince İran, Müslüman Gençlik üzerinde adeta nükleer etki yapmıştı. Bu etki 1987’ye kadar hız kesmeden devam edecekti.  


***


Sıklıkla tekrarladığım “
İslamcı” ile “Müslüman Genç” hakkında kısa bir açıklama yapmam gerekiyor: İslamcılık çağdaş kavramaları Kur’an, Sünnet, İcma, Kıyas… yetmediği yerde içtihatlarla olumlamaya ve içselleştirmeye çaba göstermek iken, bu anlayış 1943’ten sonraki İslâmî muhalefetin elinde tersyüz edilerek “kâfirlik” olmuştu. Bunu daha önce belirtmiştik.

1943 sonrası İslamcılar, çağdaş kavramları kâfirlikte itham ettikleri için her geçen gün İslamcı olmaktan uzaklaşmaktaydılar. Bu nedenle yeni kuşaklara “Genç Müslüman veya Müslüman Gençlik” demeyi uygun gördüm.


1970’ten beri yaşananların az çok içinde bulunmuş biri olarak söyleyebilirim ki;


-1994’e gelindiğinde Necip Fazıl ve Eygi kuşağının ihtişamlı günlerinden eser kalmamış, hayranları da Tercüme ve Devrimci İslâm’ın kaosuna kapılmışlardı.


-
DüşünceŞûra ve Tevhîd gibi dergiler kapanmış yerlerini tirajları 50.000’in üstüne hızla çıkıp kısa süre sonra da kapanan çok sayıda dergi aldı.


-En çok okunan yazarlardan bir olan 
Ali Bulaç, “Çağdaş Kavramlar ve Düzenler”e karşı 1970’li yıllarda başlattığı muhalefeti 28 Şubat’a kadar sertleştirerek devam ettirdi.


-1978’den sonra popülaritesi hızla artan 
İsmet Özel, bir nevi yerli Ali Şeriati’ydi. Şair miydi ideolog mu, onu kimse ayırt edemedi. Özel’in durumunu pedagojik kavramlarla açıklamak gerekirse, şiirlerini ve düz yazılarını “parazit çağrışımlar”la yazıyordu. Okuyucusu boldu ama anlayanı yoktu. Çünkü ortalama Müslüman okuyucu, basit bir konuyu “parazit çağrışımlarla düşünen” bir yazarın konuyu nasıl anlaşılmaz hale getirdiğini bilemiyordu. Gençler kendilerini aptal, Özel’i ise çok derin sanıyorlardı!


Ali Bulaç
 gibi İsmet Özel’in de, çağdaş kavramların Müslüman Gençlik arasında reddedilmesine büyük katkısı oldu.

 

***

 

 

 

 

(wlSIi

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
29.07.2015
04:16


ilk yazıya ulaşmak için:

http://egedesonsoz.com/yazar/baslik/9059


son yazı için:

http://egedesonsoz.com/yazar/Tercume-ve-Devrim-gunlerinde-Islamcilar-/9087



Reşat Nuri Erol
29.07.2015
04:21


HARUN ÖZDEMİR YAZILARINI 

Ege'de SonSöz

GAZETESİNDE YAYIMLIYOR...



Tayibet Erzen
30.07.2015
11:19

Yazının tamamını okuyamamakla birlikte terminolojik manadan uzak, işleyişin kavramı şekillendirdiği bir anlatımın hakim olduğunu söyleyebilirim. Yanlış bulmuyorum ama bugün bazı çevreler terör örgütlerini bile 'İslami terör örgütü' gibi abuk bir ifadeyle anabilecek kadar zihin karışıklığı yaşıyorken, ne anlaşıldığı değil de ne olduğu veya ne olması gerektiği üzerinde durulması benim için daha ilgi çekici oluyor.

Bunun dışında, 

"...son dönem İslamcılarından Mehmet Akif ve Bediüzzaman’a, Eşref Edib’e kadar hepsi hem Mason, hem İttihatçı hem de Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir. "

İfadesinin dayanağını öğrenmek isterim doğrusu, ne de olsa can acıtıyor.

Elinize sağlık.

Tayibet

Harun Özdemir
30.07.2015
11:51





Çok Okunan Makaleler
Reşat Nuri Erol
M.Tekelioğlu; 15 Temmuz’a doğru: travmadan kurtulmak…
7.07.2017 128683 Okunma
Reşat Nuri Erol
Süleyman Karagülle - Altın Ekonomisine Geçiş
2.11.2013 32552 Okunma
2 Yorum 30.01.2016 22:15
Reşat Nuri Erol
T. C. 1921 ANAYASASI’nın Temel Maddeleri
22.02.2016 17783 Okunma
1 Yorum 22.02.2016 07:19
Reşat Nuri Erol
Şeyma Yavuz ve MAKALESİ… İbn Haldun ve “MUKADDİME”Sİ…
1.07.2015 15752 Okunma
2 Yorum 03.07.2015 00:23
Reşat Nuri Erol
FAİZ imparatorluğu ve ROTHSCHİLD ailesi
29.03.2016 15362 Okunma
1 Yorum 29.03.2016 01:12
Reşat Nuri Erol
Ekrem Dumanlı, Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç ve İSLÂM/cı
2.07.2015 14808 Okunma
7 Yorum 23.07.2015 19:54
Reşat Nuri Erol
Yüz Yıl Önce - Yüz Yıl Sonra; ne değişti?
26.07.2015 14149 Okunma
4 Yorum 03.08.2015 12:51
Reşat Nuri Erol
AKP’yi kim kuşa çevirdi, Erdoğan mı Davutoğlu mu?
26.06.2015 14020 Okunma
6 Yorum 08.07.2015 13:24
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları
29.07.2015 13890 Okunma
4 Yorum 30.07.2015 11:51
Reşat Nuri Erol
Kahramanlarım: Erbakan, Aliya, Muhammed Ali
7.06.2016 13843 Okunma
2 Yorum 07.06.2016 02:58
Reşat Nuri Erol
Çok önemli hatalar, çok önemli uyarılar ve…
7.10.2018 13691 Okunma
11 Yorum 09.10.2018 00:22
Reşat Nuri Erol
“Asâ Rabbukum En Yerhamekum…”
16.01.2017 13556 Okunma
9 Yorum 17.01.2017 12:20
Reşat Nuri Erol
Tarımda faiz, icra ve iflas
26.04.2010 13499 Okunma
Reşat Nuri Erol
İslam Tarihinde Anayasa; Medine Anayasası ve ...
14.10.2011 13471 Okunma
Reşat Nuri Erol
Suriyeliler “sığınmacı/mülteci” mi, “muhacir” mi?
5.09.2015 13434 Okunma
3 Yorum 05.09.2015 17:56
Reşat Nuri Erol
Hayrettin Karaman; Âdil Düzen Nasıl Olmalıdır?
4.08.2015 13039 Okunma
3 Yorum 04.08.2015 21:11
Reşat Nuri Erol
Sömürü sermayesi ve kuyrukları tövbe ederse…
16.08.2015 12938 Okunma
4 Yorum 19.08.2015 00:56
Reşat Nuri Erol
İkrazatçılık!
9.04.2010 12738 Okunma
Reşat Nuri Erol
Harun Ö. “İslâmcılk” yazıları-10; SAİD-İ NURSÎ
13.08.2015 12702 Okunma
3 Yorum 15.08.2015 17:32
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ın Türkiye ve dünyadaki inkılâpları
23.02.2015 12691 Okunma
2 Yorum 25.02.2015 11:21
Reşat Nuri Erol
H. Özdemir’İn İSLÂM-CILIK yazıları-2; ERBAKAN FAKTÖRÜ
29.07.2015 12689 Okunma
5 Yorum 30.07.2015 11:44
Reşat Nuri Erol
Suruç bombası, sermaye-siyaset çatışması ve IŞİD
24.07.2015 12668 Okunma
2 Yorum 24.07.2015 07:35
Reşat Nuri Erol
Erbakan’a göre Adil Ekonomik Düzen’de VERGİ
14.03.2016 12168 Okunma
3 Yorum 14.03.2016 14:05
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen dışında çözüm reçetesi olan var mı?
8.09.2015 12106 Okunma
2 Yorum 08.09.2015 07:11
Reşat Nuri Erol
R. Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül
25.06.2015 11928 Okunma
5 Yorum 28.06.2015 13:16
Reşat Nuri Erol
Çözüm “Âdil Kur’an Düzeni”dir
22.02.2015 11905 Okunma
5 Yorum 23.02.2015 21:48
Reşat Nuri Erol
Ve zekkir fe inne’z-zikrâ tenfeu’l-mü’minîne
10.08.2015 11893 Okunma
2 Yorum 10.08.2015 22:44
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları-9
10.08.2015 11648 Okunma
3 Yorum 11.08.2015 13:47
Reşat Nuri Erol
Sn. Cumhurbaşkanımıza ve ilgililere açık mektup!
1.08.2015 11602 Okunma
3 Yorum 02.08.2015 08:07
Reşat Nuri Erol
Anlatıp ve nasihat ediyoruz; dinleyip yapsalar…
3.08.2015 11544 Okunma
4 Yorum 03.08.2015 14:50
Reşat Nuri Erol
‘Sistem kurmak’ ve ‘hazin (vahim) durum’
9.01.2017 11474 Okunma
8 Yorum 23.01.2017 00:31
Reşat Nuri Erol
Ya-pa-ma-dı-lar… YA-PA-MA-YA-CAK-LAR…
1.06.2015 11435 Okunma
5 Yorum 02.06.2015 10:49
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ın “ADİL DÜZEN” Söyleminin Teorisi-1
3.03.2016 11371 Okunma
3 Yorum 06.03.2016 14:53
Reşat Nuri Erol
İkrazat yasal tefecilik!
9.04.2010 11336 Okunma
Reşat Nuri Erol
‘E LEYSE MİNKÜM RACULÜN REŞÎD’ (âyet)
14.09.2015 11320 Okunma
2 Yorum 14.09.2015 20:56
Reşat Nuri Erol
Şehit MEHMET HİKMETUMUT’u anlatamamak!
10.07.2015 11181 Okunma
2 Yorum 10.07.2015 06:06
Reşat Nuri Erol
7 Haziran’da oyumuzu bu şuur ile kullanalım
30.05.2015 11086 Okunma
3 Yorum 30.05.2015 16:30
Reşat Nuri Erol
24. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi
1.12.2015 11059 Okunma
1 Yorum 01.12.2015 06:41
Reşat Nuri Erol
Çağımızın Nuh’un Gemisi “ADİL KUR’AN DÜZENİ”dir
29.05.2015 10996 Okunma
4 Yorum 29.05.2015 18:44
Reşat Nuri Erol
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı”…
27.12.2018 10961 Okunma
9 Yorum 28.12.2018 08:15
Reşat Nuri Erol
“İSLÂM DÜZENİ” tüm insanlar içindir
5.05.2013 10936 Okunma
Reşat Nuri Erol
Sermayeye ve siyasilere önerimiz var
8.08.2015 10705 Okunma
3 Yorum 10.08.2015 20:14
Reşat Nuri Erol
Seçime kadar “AYG” uyarılarına devam…
20.09.2015 10648 Okunma
4 Yorum 20.09.2015 06:16
Reşat Nuri Erol
İdam, kısas, diyet, anayasa, şeriat, hukuk…
23.11.2012 10637 Okunma
Reşat Nuri Erol
Yine “biz” kazanacağız…
15.08.2015 10574 Okunma
2 Yorum 15.08.2015 15:00
Reşat Nuri Erol
Kur’an Ayında “KUR’AN DÜZENİ” hatırlatmaları-2
5.07.2015 10567 Okunma
2 Yorum 05.07.2015 11:49
Reşat Nuri Erol
Sosyal tufan ve sömürünün çözümü Adil Düzen’dir
10.11.2015 10484 Okunma
2 Yorum 16.11.2015 07:22
Reşat Nuri Erol
Cennet karşılığı mal ve can ile cihad etmek
14.04.2013 10462 Okunma
Reşat Nuri Erol
7 Haziran Seçimi sonucundan alınacak dersler
9.06.2015 10438 Okunma
3 Yorum 15.06.2015 03:15
Reşat Nuri Erol
‘Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?’
3.02.2016 10431 Okunma
1 Yorum 03.02.2016 22:48
Reşat Nuri Erol
‘Sosyal Tufan’a karşı ‘Adil Düzen Gemisi’ inşa ed
27.12.2014 10430 Okunma
4 Yorum 25.05.2015 09:49
Reşat Nuri Erol
Başkanlık sistemi değil, “Adil Düzen” gelmelidir
20.06.2015 10407 Okunma
3 Yorum 20.06.2015 20:30
Reşat Nuri Erol
İman, ilim, amel, fıkıh, fikir, zikir ve ekonomi
30.04.2014 10360 Okunma
Reşat Nuri Erol
VakıfBank “FAİZSİZ BANKA” olmalıdır
25.03.2015 10351 Okunma
2 Yorum 05.04.2015 18:14
Reşat Nuri Erol
Aliya İzzetbegoviç: ‘Kur’an edebiyat değil, hayattır’-4
10.12.2015 10338 Okunma
2 Yorum 10.12.2015 22:22
Reşat Nuri Erol
Mustafa Deniz; Bu düzen adil değil
4.08.2015 10317 Okunma
4 Yorum 04.08.2015 21:06
Reşat Nuri Erol
AK Parti ya “gömlek giyecek” ya da silinecek
28.06.2015 10290 Okunma
3 Yorum 02.07.2015 12:56
Reşat Nuri Erol
Soru-yoruma cevap ve bir aileden gelen yorum
12.08.2015 10241 Okunma
4 Yorum 14.08.2015 07:17
Reşat Nuri Erol
15 Temmuz: Teşhis ve Tedavi; KUR’AN VE İLİM ile
28.08.2016 10233 Okunma
2 Yorum 29.08.2016 20:48
Reşat Nuri Erol
Değişim devam ediyor VE LÂ GÂLİBE İLLALLAH
2.04.2016 10223 Okunma
1 Yorum 02.04.2016 12:53
Reşat Nuri Erol
ADİL DÜZEN ‘gönüllü’ mü , ‘zorla’ mı gelsin?
16.01.2016 10196 Okunma
2 Yorum 16.01.2016 22:08
Reşat Nuri Erol
Esbaba tevessül eder, sonra tevekkül ederiz...
7.09.2014 10165 Okunma
Reşat Nuri Erol
İslâm hukuku, Batı hukuku ve olumsuz etkisi
9.02.2016 10107 Okunma
1 Yorum 09.02.2016 08:10
Reşat Nuri Erol
Faiz meselesi, bankalar ve çözüm önerileri-3
16.02.2015 10079 Okunma
2 Yorum 16.02.2015 08:34
Reşat Nuri Erol
“SOSYAL TUFAN” dediğimiz, İŞTE BUDUR!
23.05.2016 9861 Okunma
1 Yorum 23.05.2016 08:09
Reşat Nuri Erol
MEHMET HİKMETUMUT ve KUR’AN VE İLİM 819. Hafta Seminer
4.07.2015 9855 Okunma
4 Yorum 05.07.2015 14:31
Reşat Nuri Erol
HIZIRLA KIRK SAAT
30.12.2015 9847 Okunma
1 Yorum 31.12.2015 13:01
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ı anlamak, yapılması gerekenleri yapmaktı
6.03.2015 9823 Okunma
1 Yorum 06.03.2015 07:26
Reşat Nuri Erol
ÜSKÜDAR SOHBETLERİ-2 İSLAM MEDENİYETİ VAKFI
7.04.2016 9801 Okunma
1 Yorum 07.04.2016 23:36
Reşat Nuri Erol
Erbakan’a göre “Selem Senedi Karşılığı Kredi”
13.03.2016 9793 Okunma
1 Yorum 13.03.2016 08:53
Reşat Nuri Erol
IMF’nin alternatifi nedir?
13.03.2010 9793 Okunma
Reşat Nuri Erol
ÇARE VE ÇÖZÜM KUR’AN’DA
31.05.2015 9786 Okunma
2 Yorum 15.07.2015 07:10
Reşat Nuri Erol
Çözüm Süreci ve HDP’nin önemli hatası
10.08.2015 9717 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 15:48
Reşat Nuri Erol
Prof.S.Tekir: GÜÇLÜ PARA veya PARANIN GÜCÜ
1.09.2016 9677 Okunma
1 Yorum 01.09.2016 09:51
Reşat Nuri Erol
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
4.09.2015 9562 Okunma
1 Yorum 04.09.2015 06:00
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir'den Doğu Perinçek yazısı!
25.10.2015 9498 Okunma
1 Yorum 25.10.2015 20:22
Reşat Nuri Erol
Kooperatif sistemi ile ‘ortaklık sistemi’ gelmekte
17.11.2018 9494 Okunma
5 Yorum 30.11.2018 11:55
Reşat Nuri Erol
Toprak, tarım ve ‘tarım stratejisi’
26.04.2010 9484 Okunma
Reşat Nuri Erol
H. Özdemir’in İSLÂMCILIK yazıları: Atatürk İslâmcılığı
18.10.2015 9462 Okunma
1 Yorum 18.10.2015 10:45
Reşat Nuri Erol
Seçime giderken oynanan oyunlara dikkat!
12.09.2015 9424 Okunma
3 Yorum 13.09.2015 06:45
Reşat Nuri Erol
7 Haziran Seçimi, sorunlar ve mucize Kur’an-1
13.06.2015 9286 Okunma
2 Yorum 14.06.2015 07:41
Reşat Nuri Erol
Sermaye dünyayı ne hâle getirdi; ne yapmalıyız?
30.11.2012 9270 Okunma
Reşat Nuri Erol
Hukuk Düzeni
21.04.2013 9210 Okunma
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 828. hafta seminer notlarından…
30.08.2015 9199 Okunma
3 Yorum 30.08.2015 11:50
Reşat Nuri Erol
Prof.Dr.Sabri TEKİR: TÜRKİYE VARLIK FONU
10.02.2017 9196 Okunma
3 Yorum 12.02.2017 20:52
Reşat Nuri Erol
KUR’AN ayetleri, Kadıhan, Hülagû ve HALEP!
19.12.2016 9142 Okunma
2 Yorum 19.12.2016 10:27
Reşat Nuri Erol
“Millî Görüş ve Adil Düzen” olmadan bu kadar!
2.10.2015 9063 Okunma
1 Yorum 02.10.2015 07:02
Reşat Nuri Erol
Yargı sorununun çözümü hakemlik sistemidir
19.02.2014 8998 Okunma
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM bütün sorunları çözer
19.05.2015 8929 Okunma
1 Yorum 19.05.2015 11:17
Reşat Nuri Erol
MİLLÎ GAZETE için her gün bir şey yapmak
14.01.2016 8929 Okunma
4 Yorum 24.01.2016 23:20
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ı Adil Düzen’den vazgeçirme raporu (tekrar)
2.12.2018 8805 Okunma
3 Yorum 02.12.2018 12:05
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 738. Hafta Semineri’nden
17.11.2013 8744 Okunma
Reşat Nuri Erol
Kapitalizm/sermaye III. dünya savaşı derdinde ama
26.10.2015 8730 Okunma
1 Yorum 26.10.2015 22:44
Reşat Nuri Erol
Şehit MEHMET HİKMETUMUT’u anlatamamak!-2
11.07.2015 8715 Okunma
1 Yorum 11.07.2015 03:53
Reşat Nuri Erol
H.Özdemir yazıları; Ak Parti İslamcı mı?
1.08.2015 8712 Okunma
3 Yorum 01.08.2015 16:33
Reşat Nuri Erol
Seçim sonucu ne olursa olsun, Asıl Yapılması Gereken
1.11.2015 8668 Okunma
1 Yorum 01.11.2015 06:05
Reşat Nuri Erol
S. Karagülle; BİR İLİM ADAMININ ERBAKAN TAHLİLİ...
4.08.2015 8656 Okunma
2 Yorum 04.08.2015 21:35
Reşat Nuri Erol
Kapitalizm değerlendirmeleri ve çözüm
30.01.2016 8644 Okunma
1 Yorum 30.01.2016 14:35
Reşat Nuri Erol
Gece, saat üç; bir, iki, üç (yazı)! Ve (dördüncü yazı)
15.12.2016 8600 Okunma
1 Yorum 15.12.2016 02:49
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 888. Hafta Seminerinden…
15.11.2016 8555 Okunma
3 Yorum 16.11.2016 12:41