Sabah
Sbh (صبح) kökü Kuran’da 45 kez geçmektedir. Bunlardan 29’u fiildir. Anlamı ise “dönüşmek, halden hale değişmektir”. Genellikle fiil olan sbh kelimesinin çevirilerinde bir hata yoktur, fakat isim olarak kullanıldığında birçok anlam kaymaları olduğu görülmektedir. Mesela sabah kelimesi bildiğimiz sabah anlamındayken diğer türevlere de sabah anlamı verilmiştir.
Arapça kaynaklarda sbh köküne verilen anlamlar ise şunlardır: Dönüşmek, değişmek, etkinleştirmek, ele geçirmek, hızlandırmak, edindirmek, kendine gelmek, hale gelmek, uyandırmak, uygunca kullanıma hazırlamak, tutuşturmak, açlığını bastırmak, sabah vakti, aydınlatma aracı, iyice belirginleşme.
Kısacası sbh kökü bir şeyin dönüşmesini ifade eden bir kelimedir. Gündüzün geceye dönüşmesini, Uykudan uyanmayı, pasif halden aktif hale dönmeyi, açlıktan tokluğa dönüşmeyi, karanlıktan aydınlığa dönüşmeyi, güzelleşmeyi ve iyi durumdan kötü duruma düşmeyi ifade eden bir kelimedir. Kısacası “bir durumdan başka bir duruma dönüşmek, değişmek demektir. İngilizce become kelimesine benzemektedir.
Kelimenin kökünün Akadça “sabitutu” (sad-b-te) kelimesi ile aynı kökten geldiğini düşünüyorum. Çünkü sabitu kelimesi de Arapça olan sabah kelimesine benzer anlamlar içermektedir. Sabitutu Akadça manyetizma anlamına gelmektedir. Manyetizma insanlar tarafından binlerce yıldır bilinen bir kavramdır. Magnetit taşları muska olarak kullanılmıştır. Birçok hastalığı tedavi edip iyileştirebileceğine inanılmıştır. Mıknatıs özelliği olan bu taşların değişim, dönüştürme gücüne sahip olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca doğal mıknatıslar demiri çekebilmekte ve bu özelliklerini demire aktarabilmekte ve onlarda değişim yapabilmektedirler. Ayrıca manyetize olmuş demir parçaları hareketle yön değiştirmektedirler. Yani pusula gibi davranmaktadırlar. Ayrıca diğer bir manyetizma kaynağı amberlerdir. Amberler bir kumaşa sürülünce değişime uğrayıp bazı nesneleri çekebilmektedirler. Yani sbh kelimesinin kökeninde manyetizma kazanan amber, hematit, magnetit gibi maddelerin olduğunu düşünüyorum. Bundan dolayı sbh kökünün bir anlamının da manyetizma olduğunu söyleyebilirim.
Bu kısa bilgiden sonra sbh kökünün geçtiği bazı ayetleri tekrar anlamaya çalışalım:
Enam 96:
فَالِقُ الْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (96)
Dönüşümü yapan, geceyi dinlenme zamanı, Güneş ve Ayı vakit ölçüsü kılandır. Bu, güçlü olanın, bilenin nizamıdır.[96]
Hud 81:
قَالُوا يَالُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُوا إِلَيْكَ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ (81)
«Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana ilişemeyecekler; geceleyin bir ara, ailenle beraber yola çık; karının dışında kimse geri kalmasın. Doğrusu onların başına gelen onun başına da gelecektir. Vadeleri sabaha kadardır. Sabah yakın değil mi?» dediler [81].
Bu ayette bir vakit bildirilmektedir. Buradaki anlam sabah demektir. Sabah gecenin aydınlığa, insanların uykudan uyanıklığa dönüştükleri vakittir. Fakat Güneş doğduktan öğle öncesine kadar olan süreyi de içerir. Sabah havanın iyice aydınlık olduğu ve çalışmanın yapıldığı aydınlık vakitlerdir. Bu süre günün aydınlanması ile öğleye kadar olan süredir.
Nur 35:
اللَّهُ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35)
Allah göklerin ve yerin aydınlatıcısıdır. O’nun aydınlatıcısının örneği, içinde aydınlatma aracı bulunan bir dikkat etme yerine benzer (deniz feneri). O aydınlatma aracı bir cam içindedir (deniz fenerinin ışık kaynağı), cam ise (ampul), ışık saçan bir yıldız topluluğu (galaksi) gibidir (quasar); bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıya has potansiyel zeytin (yakıt) ağacından tutuşturulur (yakıt kaynağı). Onun yağı (elektrik) nerdeyse ateş değmese bile, ışık saçar. Aydınlatıcı üstüne aydınlatıcıdır (quasarın her bir yıldızından gelen ışık). Allah dilediğini aydınlatıcısına (Kuran’) kılavuzluk eder. Allah insanlara örnekler verir. O, her şeyi bilir [35].
Burada ise “misbah” kelimesi ismi alettir. Dönüşüm aracıdır. Karanlığı aydınlığa dönüştürme aracıdır. Zaten Arapçada da misbaha lamba denmiştir. Fakat buradaki lamba sirac yani kandilden (mum) daha farklıdır. Sabah aydınlığı gibi aydınlık yaratabilen bir aydınlatma aracıdır. Bu aracın manyetizma ile de bir ilgisi olmalıdır. Çünkü ayette tanımlanan bir ampuldür. Bir kandile göre yüzlerce defa aydınlatma yani sabah gibi yapma özelliği vardır. Eskiden ampuller tanımlanırken watt tanımı yerine mum tanımı kullanılırdı. Mesela 100 wattlık ampul yerine 100 mumluk ampul denirdi. Misbah kelimesi de çok mumluk yani wattlık aydınlatma gücünü ifade etmektedir. Yine ampul veya misbahlarda kullanılan enerji elektromanyetik enerjidir.
Fussilet 12:
فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (12)
Böylece onları, iki gün içinde yedi göğe tamamladı ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü lambalarla süs ve koruma olarak donattık. İşte bu, bilen, güçlü olan Allah’ın kanunudur [12].
Burada ise mesabiha kelimesi aydınlatma araçları anlamındadır. Buradaki ışık saçan kaynakların manyetik enerji ile bir bağlantısı olmalıdır. Bu da bize aurora ışıklarını ve dünyanın koruyucu manyetik alanını düşündürmektedir. Aurora Güneş’ten gelen ışınların Dünya manyetik alanına çarpması sonunda oluşan ışımalardır. En yoğun görüldüğü yerler kutup bölgeleri olmasına rağmen Dünya’nın her yerinde görülebilir. Ayette Dünya’nın manyetik alanından koruyucu olarak da bahsedilmektedir. Üstelik bu bahsediş atmosferin yaratılmasını anlatan ayet içindedir.
Mülk 5:
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ (5)
And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları bozucu faktörler için kovucu yaptık ve bozucular için semada (atmosferde) yakıcı alev azabını hazırladık [5].
Burada ise auroralar için ışık kaynağı olan manyetik alan ve atmosferi geçmek isteyen bozucu faktörlerin atmosferde yanmasından bahsedilmektedir. Dünya’nın manyetik alanı Güneş fırtınalarından atmosferimizi korumaktadır.
Rum 17:
فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ (17)
Siz tüketirken de dönüşürken de mutlak egemen Allah dır.
“Siz günü tüketirken ve sabaha girerken mutlak egemen Allah dır”. Şeklinde de çevrilebilir. Yani gün bitip akşam olurken ve sabah olup gün ağarırken mutlak egemen Allah dır.
Saffat 177:
فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ (177)
O azap, yurtlarına indiğinde, uyarılanları sabahı, uyanışı, dönüşümü ne kötüdür [177].
Adiyat 3.
فَالْمُغِيرَاتِ صُبْحًا (3)
Dönüşümsel başkalaştıranlara.
Kamer 38:
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّ (38)
Sabah erkenden onları istikrarlı azap iyice uyandırıp dönüştürmüştü (bozmuştu).
Hicr 66:
وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ (66)
Böylece o uyandırıp dönüştüren kesmenin sonlarını getirmesini gerçekleştirdik [66].
Hicr 83:
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ (83)
Ardından onları uyandırıp dönüştüren titreşim yakaladı.
Saffat 137:
وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِحِينَ (137)
Uyananlar olarak (sabah) onların yerleri üzerinden geçersiniz.
Kalem 17:
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ (17)
Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar uyanıp dönüşenler olarak bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi [17].
Kalem 21:
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ (21)
Uyanıp dönüşenler olarak bağrıştılar.
Musbihine kelimesi kök anlama dikkat edildiğinde “dönüşenler” anlamına gelmektedir. Dönüşenleri uykudan kalkıp uyanıklığa dönüşenler olarak düşündüğümüzde ise “uyananlar, uyanma zamanı” anlamları ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle genel olarak sabah anlamı da olabilir.
Müdessir 34:
وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ (34)
Belirginleştiğinde sabaha (gerçeğin iyice ortaya çıkmasına).
Tekvir 18:
وَالصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ (18)
Üflediğinde sabaha (gerçeğin iyice ortaya çıkmasına).
Essubhu aslında bir gerçeğin iyice ortaya çıkmasıdır. Her şeyin aydınlıkta gözükmesi gibi olduğundan sabaha benzer.
Doğrusunu Allah bilir.