Reform, yeni reformlar, yeni uygarlık ve … - 5
Türkiye’de ve dünyada elbette bu konularda çalışmalar vardır ve çok iyi bilindiği üzere bizim özellikle Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile yaptığımız yarım yüzyıllık çalışmalar vardır; Kur’an’ın bugünkü müspet ilimlerle yorumlanması, ona göre yeni içtihatların yapılması vardır.
Millî Görüş Hareketi öncülüğünde gerçekleşen bu çalışmalar “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL DÜNYA DÜZENİ, ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” olarak bilinmektedir ki; özellikle “İNSANLIK ANAYASASI” gerçek anlamda reform ya da inkılap yapmak isteyen bütün insanların ilgisini beklemekte…
Türkiye’de ve dünyada yarım yüzyıldır yapılan değişiklikler ve gelişmeler işte bu çalışmalar sayesinde gerçekleşti; bu köşede zaman zaman bu somut değişim ve gelişmeleri yazdım, meraklı ve müspet niyetli araştırmacılar bunlara kolaylıkla ulaşabilirler…
***
Bu günlerde adalet ve yargı reformu gündemde…
Bize göre adalet ve yargı reformu iki cümleye ve iki ana mihvere dayanmakta.
Yargı kanunlarla değil, kanunlardan yararlanarak kendi içtihatlarına göre hükmeden yargıçlardan oluşur. Yani yargıç kanunun herhangi bir maddesine uymak zorunda değildir; kanundan da yararlanır ama o daha çok sözleşmelere dayanır ve kendi görüşüne göre hükmeder.
Yargı reformunun bir numaralı kuralı budur.
Bu yetkiyi vermediğiniz takdirde, yargıcın kanunlara uyup uymadığını kontrol eden bir merkez oluşturmak zorundasınız ve o zaman o merkez hükmetmeye başlar. Bu sefer yargı yönetime karışmaya başlar. Buna imkân vermemek için de yönetim yargıyı baskı altına alır.
Yargı reformunun ikinci maddesi ise yargıçların (hakemlerin) taraflarca seçilmesi ve mahkemenin “hakemlerden” oluşmasıdır. Yani hakem veya hakemler merkezden atanmaz, taraflar iki hakem seçer, iki hakem de başhakemi seçerler. Bunların kararı kesindir ve bütün diğer devlet kuruluşlarının üstündedir. Bu hakemlerin verdiği karar kesinlikle uygulanır.
Bu konuları da bu köşede bir gazete yazısında yazılabilecek öz ve özetiyle defalarca yazdım; meraklı ve müspet niyetli araştırmacılar bunlara da kolaylıkla ulaşabilirler…
Peki, şimdi “yeniden reform” yapacağız diye yola çıkan bakan veya diğer görevliler bu iki kavramı biliyorlar mı ya da yarım yüzyıllık bu çalışmalardan haberdarlar mı, yarım yüzyıldır bunları çeşitli vesilelerle anlatıyor ve yazıyoruz; neden duymaz ve görmezler, acaba!?
Reform yapalım demekle reform olmaz.
Türkiye’de Tanzimat’tan beri ıslahat veya reformlar yapıyoruz…
Oysa ıslahat veya reform öyle olmaz, öyle yapılmaz; nitekim olmuyor, OLMUYOR…
Çünkü bunu gerçek ilim adamı olan ilim adamları değil sıradan siyasetçiler yapmakta!
Sonuç olarak toplamda nerdeyse üçüncü yüzyıla kadar yaklaşan ıslahat ve/ya reform çabalarında gerçek anlamda yapılması gerekenlerin henüz yarısına bile gelmiş değiliz.
***
Son sözümüz şudur.
Reform ilimsiz olmaz, reform ilimsiz olmaz, REFORM İLİMSİZ OLMAZ...
Hayatın her alanında ya da dinî-ilmî-iktisadî-idarî/siyasi dört alanında da bizim yarım yüzyıllık çalışmalarımız vardır; bu vesileyle de bunu ilgililere ve yetkililere hatırlatıyoruz…
İlgililer ve yetkililer yine -birinci yazımızda hatırlattığımız üzere- summun, bukmun, umyun yani sağır-dilsiz-kör davranışı içinde olabilirler; o zaman da iş başa kalır demektir.
Ne demek istiyorum?
İlgililer ve yetkililer ilgilenmemeye devam ederlerse, o zaman halk olarak biz “sivil toplum kuruluşlarımız” ve özellikle “kooperatifleşme çalışmalarımız” ile yapabileceklerimizi yapmalı, makroda değil mikroda kendi çapımızda yapabileceklerimizi yapmalı, Hazreti Âdem’den yani ilk insan ve ilk peygamberden beri yapılanları yaparak “peygamberleri sistemini” sürdürmeli, ondan ötesini Allah’a havale etmeliyiz…
Ve’s-SELAM mea’d-dua, dua, DUA…