‘Geçmiş olsun İzmir, Allah korusun Türkiye’-16
Mehmet Akif Ersoy’un yüz yıl önce dedikleriyle başlayalım… Neden? Nedeni ve gerekçesi, önce şiir sonra yazının tamamı okundukça anlaşılacaktır, inşallah…
“Müslümanlık bizden evvel böyle zillet görmedi!
Hâlimiz bir inhilâl etmiş vücudun hâlidir;
Ruh-i izmihlalimiz ahlâkın izmihlalidir.
Sade bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli:
Bir halâs imkânı var: Ahlâkımız yükselmeli.
Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsranımız…
Çünkü hem dünya gider, hem din, eğer yapmazsanız.”
***
Hammurabi Kanunları’nın birkaç maddesi ile devam edelim… (Hammurabi Kanunları, MÖ 1760 yılı civarında Mezopotamya/Babil ülkesinde ortaya çıkan en eski yazılı kanunlarından biridir, 282 maddeden oluşur.) Ele aldığımız konu açısından bizi ilgilendiren sadece beş maddesini okuyalım… 229. madde: Bir inşaatçı her hangi bir kişi için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse, inşaatı yapan öldürülür. 230. madde: Eğer bina, ev sahibinin oğlunu öldürürse, inşaatı yapanın da oğlu öldürülür. 231. madde: Yıkılan bina, sahibinin kölesini öldürürse, inşaatçı, evin sahibine köle için ödeme yapar. 232. madde: Binanın bir kısmı harap olursa, harap olan kısmın tümünü inşaatçı tazmin eder ve yıkılan binayı düzgün bir şekilde tekrar inşa eder. 233. madde: Bir kişi, başkası için bina yapıyorsa, bina henüz tamamlanmamış olsa bile, duvarı yıkılmışsa, inşaatı yapan kişi, kendi imkânlarıyla duvarı daha sağlam hale getirir.
***
İktidara yakın bir gazetede, yine iktidara yakın bir yazarın yazısına, Ayşe isimli bir okuyucusu, kısa bir YORUM yazmış; okuyalım… “Bizim işten anlamaz, lobilerin dediğini dinleyen bakan ve bürokratlarımız yüzünden, kendisini besleyemeyip, tarım ve hayvancılığı dışa bağımlı ülke haline geldik. Yiyeceklerin büyük bölümü genetiği değiştirilmiş. Bundan dolayı ülkemizde hastalıklar ve kanser çok fazla. Çok derin teorilere gerek yok, a dan z ye planlanmış tarım, hayvancılık ve üretim seferberliğine ihtiyaç var. Hiç kaybedecek vaktimiz yok. İktidara yakınsınız, bu konuyu sürekli işleyin ve anlatın. Belki dinleyen olur…”
Bu ülkenin acilen yeniden ve aynı ruh ile MİLLÎ GÖRÜŞ'e ihtiyacı var. 1) Çalmayan ve çaldırmayan bir idareciye... 2) Yeniden yerli olarak rekabet edebileceğimiz sektörlerin ayağa kaldırılmasına… 3) Millet olarak harcamalarımızda öncelikleri acilen belirleyip diğer hususlarda tasarrufa, Devlet-özel sektör-halk ortaklıkları ile Anadolu’nun yeniden kalkınmasına… 4) Her sektörde ve her alanda mikrodan makroya kadar planlamaya ve uygulamaya… 5) Her şeyden önce de azmış ve dünyevileşmiş nefislerimizi terbiye için Allah korkusuna ve bununla ilgili her türlü eğitime ihtiyacımız var.. Vesselam… (Bu da bana yazıldı!)
Ahmet Taşgetiren’in bugünkü (19 Kasım) “İnsan reformu Ahlâk reformu” başlıklı yazısına nasıl başladığını okuyalım… “Cemil Çiçek aradı önceki gün: -Bize yargı reformundan önce insan ve ahlâk reformu lâzım, dedi. Biz 459 yıldan beri yargının düzeltilmesini konuşuyoruz. Sadrazam Lutfi Paşa’nın Âsafnâmesinden, Göriceli Mustafa’nın Koçibey Risalesinden beri. Bir toplum 500 yıl adaleti arar mı?”
Hafıza-i beşer nisyan yani unutkanlık ile malul! Söz buraya yani reformlar yapmaya kadar gelmişken, şöyle devam edelim… Bilinmeyen, bilenlerin de unuttuğu bir gerçeği hatırlatayım: Osmanlı’da da 1600’lü yıllardan itibaren en fazla kullanılan sözcük ‘reform’ karşılığı olan ‘ıslahat’ sözcüğüydü. O adı taşıyan padişah fermanları vardır. Aklı başında devlet adamları, büyük başkentlere sefir olarak atanan iyi yetişmiş aydınlar, raporlar yahut layihalar ile ıslahat tedbirleri önerisinde bulunmuş, padişahlar nice sonra o önerileri yerine getirseler de gecikildiği için işe yaramadıkları görülmüştür. Zamanında yapılmayan reformlar işe yaramaz; bazıları zarar bile verebilir... Ve’s-selam…